1. 1.
    0
    beyler. baştan söyleyeyim bu trajikomik bir hikaye. hem trajedi, hem komedi duygularının iç içe geçtiği, belki de hayatımda bana en fazla şaşkınlık veren bir olay. 2002 yani üniversite yıllarımda başıma gelmiş ve 100% doğru olduğu hakkında en küçük bir tereddütünüzün bile olmaması gereken bu olayı dinlemek isterseniz anlatayım.
    ···
  2. 2.
    0
    vay amk. giblenmedi. @2 çabanı takdir ediyorum ama lezbiyen ilişki değil kardeşim.
    ···
  3. 3.
    0
    isimler gerçek değildir.
    başlıyorum.
    yer bursa; yıl 2002. ev arkadaşım Fırat, ben ve ev arkadaşımın kız arkadaşı Esma; kampüs'deki cafe'de oturuyoruz. esma'nın telefonu çaldı. arayan bir arkadaşıydı. esma telefonu kapattıktan sonra bir kız arkadaşının da bize katılacağını, bunun bir sorun olup olmadığını sordu. herhangi bir sorun olmayacağını söyledik. zaten kampüste olduğumuz için 15-20 dakika sonra kız yanımıza geldi.
    ···
  4. 4.
    0
    165 boylarında, ince yapılı, kahve dalgalı saçlı, beyaz tenli ve güzel yüzlü bir kızdı. adı hülya'ydı. saçıyla hemen hemen aynı tonlarda uzun boğazlı bir kazak giymişti. altında da lacivert bir kot pantolon ve siyah bot tarzı ayakkabıları vardı. mevsim kıştı. ve bursa her kış gibi yine çok soğuktu. yanımıza geldiğinde biz yemek yiyorduk. tanıştıktan sonra kahve söyledi. hoş bir kızdı hülya. güzel ve tane tane konuşuyor ve sık sık gülümsüyordu. ellerini kazağının içine sokmuş halde kahvesini yudumlarken güzel gözleriyle de arada bir naif bakışlar atıyordu.

    etkilenmiştim beyler. onca kişi içinde hakikaten parlıyordu. ciksi değildi. dekoltesi ya da ciksi çizmeleri yoktu. kırmızı ojeleri ve kırmızı ruju yoktu belki ama güzeldi. sade ve doğaldı güzelliği.
    ···
  5. 5.
    0
    bakışmalarımız bir kaç salise daha uzamış, yavaş yavaş ikili diyaloglara başlamıştık. hakikaten keyif alıyordum. mutluydum. plansız programsız gelişiyordu her şey. akışına bırakmıştım. ki;

    birden arkadamdan birisi boynuma sarılarak beni yanaklarımdan boynumdan öpmeye başladı. bir çift dudak, bir yandan salyalı salyalı boynumdan yanaklarımdan beni öperken, bir yandan da "aşkım ne yapıyorsunuz?" "aşkım seni çok özledim" "aşkım hadi eve gidelim artık benim dersim bitti" diye bağır çağır ortalığı inletiyordu.
    ···
  6. 6.
    0
    sevgilim yoktu. flörtüm yoktu. sexbuddy'm yoktu. yoktu beyler kimse. ama ben o an o dudakların kime ait olduğunu düşünmek yerine, hülya'nın yüzüne bakıyor ve onun yaşadığı şoka şahit oluyordum. hülya çok bozulmuştu. bu tavrı beni sevindirmişti aslında. yani başından beri, benim kadar olmasa da, onun da bana karşı bir eğiliminin olduğunu ele vermişti o yüz ifadesi.
    ···
  7. 7.
    0
    o an arkamı döndüğümde, arkadan boynuma sarılanın, sınıftan arkadaşım (kankam) tuğba olduğunu gördüm. ben ve fırat'ı iki kızla otururken görüp, içeri girmiş ve sırf binlik olsun diye, sırf ortalığı karıştırmak için böyle bir "şaka" yapmıştı. aslına bakarsanız iyi şaka olduğunu kabul etmem lazım. hakikaten dumur edici ve etkili bir şakaydı.

    onu görür görmez durumu kurtarmak için "ulan tuğba.. yapacağın şakaya sıçayım lan" diye kabaca bir manevra yaptım. işe yaradı. hülya da fırat da, esma da güldüler. tuğba'yı tanıştırdık esma ve hülya'yla.

    tuğba artık akşam olduğu için, (yalnızca annesiyle yaşıyordu) gitmesi gerektiğini söyledi ve gitti..

    fırat da gayet başarılı bir çıkış yaparak "hadi biz de bize geçelim evde devam ederiz muhabbete" dedi..

    esma zaten haftada 2-3 defa eve gelirdi. hülya da kabul etti. eve gitmek için cafe'den çıktık..
    ···
  8. 8.
    0
    dinliyor musunuz beyler?
    ···
  9. 9.
    0
    neyse anlatıyorum.
    ···
  10. 10.
    0
    hatırladığım kadarıyla kar yoktu. ama soğuktu. görükle zaten yüksek bir bölge. bilenler vardır. herneyse mediko'nun önündeki durağa geçtik. fethiye minibüsü her zamanki gibi ağzına kadar doluydu. yer bulabilmek için ta ilk durağa çıkmamız gerekiyordu ki bu da o soğukta tam bir işkenceydi..

    minibüse itiş kakış binebildik. o kadar sıkışık tı ki minibüs, hülyanın saçları hemen yüzümdeydi. şampuanının ya da saçına sürdüğü her neyse kokusunu rahatlıkla alabiliyordum. güzel kokunun duyguları tetiklediğini gözönünde bulundurursak, hülya'ya eve varıncaya kadar yani önümüzdeki 15 dakika sonunda çok derin duygular beslemem işten bile değildi. yani o minibüsten, hülya'ya aşık bir adam olarak inecektim.
    ···
  11. 11.
    0
    minibüs fren yaptı. çok da iyi yaptı. her allahın günü o minibüs fren yaptığında küfreden ben, bu defa şoförü gidip yanaklarından öptükten sonra boynuna sarılıp ağlayacak durumdaydım.

    çünkü hülya sıkı "tutunamadığından" olsa gerek kucağımdaydı. tek kolumla göğsünün üzerinden geçecek şekilde sarıldım. kulağına eğilerek; "sıkı tutun" diye fısıldadım.

    kafasını çevirdi ve güzel dudaklarının arasından bembeyaz dişlerini göstererek güldü.

    evin önünde minibüsten indik. hızlı adımlarla hemen durağın 40-50 metre ötesindeki evimize girdik.
    ···
  12. 12.
    0
    evimiz bir öğrenci evine göre gayet iyi sayılırdı. genişti. eşyalarımızı yeni almıştık. sinema sistemimiz, flat ekran tv'miz (o zamanlar flat ekran tv'ler popülerdi) müzik sistemimiz, etrafta küçük mumlarımız, gitarımız, bağlamamız, garip aksesuarlarımız ve en önemlisi hatrı sayılır miktarda kırmızı şarap stoğumuz vardı.

    dışarısı çok soğuk olmasına rağmen, kombimiz devamlı yandığından evin içi de gayet sıcaktı.

    fırat hemen şarapları getirdi. ben bir kaç yeşil elma soyup doğradım. çok sevmesek de biraz çerezimiz vardı. ışığımız ilk yandığında loş ışık verecek şekilde ayarlıydı.

    yer minderleriyle, kombi peteğinin hemen dibine yaptığım köşe'ye kurulduk. muhabbet etmeye başladık.
    ···
  13. 13.
    0
    bilirsiniz beyler. muhabbet iyidir hoştur. ama o veya bu şekilde bir etkileşime girmek için dokunmak gerekir. ve normal bir muhabbet esnasında, daha duvarları yıkamamışken kimseye dokunamazsınız. o duvarları yıkabilmeniz için de bazı duygusal tetiklemere ihtiyacınız vardır. birazcık daha samimi olabilmekten bahsediyorum.

    gülmek gibi, ya da çok hüzünlü bir mevzuya dair teselliler vermek gibi.

    ben gülmeyi ve dokunabilmeyi seçtim. muhabbet tıkanmaya başlamıştı ki, "kağıt oynayalım" dedim. kağıt dediysem, batak, king ya da koz maça falan değil. "eşek" oynayalım dedim.
    ···
  14. 14.
    0
    bilmeyenler için kısaca bahsetmek gerekirse, eşek bir kart oyunudur. bu oyunda, 4 oyuncu için toplamda 16 kart vardır. ve bu 16 kart örnekse; 4 papaz, 4 vale , 4 as ve 4 kız'dan oluşur. ve oyuncular, eş zamanlı olarak kartlarını yandakilere vermek suretiyle 4 papaz, 4 as , 4 vale, 4 kız'dan bir tanesini ellerinde toplamaya çalışırlar.

    bu dörtlüden bir tanesini elinde ilk toplayan oyuncu, yüksek sesle "eşek" diye bağırarak elini ortaya koyar ve bunu duyanlar ellerini hemen ilk elini koyanın üzerine koyar. en geç davranan yani eli en üstte kalan kişi oyunu kaybeder.

    evet. ben eşek oynayalım dedim. fakat bu talebim pek sıcak karşılanmadı. önce; tipik bir "giblenmeme" durumu olarak algılayıp, yenileyeceğim teklif için biraz süre geçmesini bekledim.
    ···
  15. 15.
    0
    bir kaç dakika sonra "eheh o değil de, eşek oynayalım hadi muhabbet olur çok eğlenceli" diye teklifimi yineledim. esma "ben bilmiyorum boşver ya" diye burun kıvırdı.. "ben öğretirim esmacım çok kolay" dedim. hülya'ya döndüm "hadi hülya çok eğleneceğiz bak" dedim. hülya sesini dahi çıkartmadı. sinir oldum. yani bu anlamsız reddi kabul edemiyordum.

    fırat bu halimi anlamış olacak ki, "sigaram bitiyor kalk bi markete inelim" dedi.
    "sen git gel lan işte market aşağısı" dedim.
    "ya gel sen de gece gece şimdi.." diye saçma sapan birşey söyleyince kıllandım. "tamam" deyip kabul ettim. fırat ve ben evden çıktık.
    ···
  16. 16.
    0
    daire 3. kattaydı. o merdivenleri inerken fırat'a "ne oldu" "ne lan bu tavırlar" diye yüksek sesle çıkıştım. fırat sessizce "sus abi duyacaklar dışarda anlatırım" dedi.

    ne olabilirdi ki? sadece kağıt oynayalım demiştim. şişe çevirmece değil. ya da strip poker de değil. eşek ulan. bildiğin eşek. bu kadar sansasyon yaratacak ne vardı bu oyunda?
    ···
  17. 17.
    0
    apartmandan çıktığımızda "söyle şimdi, ne bu mevzu hayırdır?" diye iliştim fırat'a. fırat durdu. döndü yüzüme yaklaştı.

    "sen kör müsün?"

    şunu söyleyebilirim ki beyler, fırat'ın ne dediği hakkında en küçük fikrim bile yoktu. körmüymüşüm.. ne ilgisi vardı. ben ne demiştim de, o ana kadar şen kahkahalarla ortalığı inleten dost meclisi tribe giriyor, sonrasında ev arkadaşım bana kör müsün diye soruyordu.

    "ne körü fırat ne diyorsun? ne oluyor ulan!" diye veryansın ettim..

    fırat burnundan uzun bir nefes verdi. şöyle sağına soluna bir bakındı..

    "sabahtan beri kart oynayalım diyorsun.. kart oynayamayız kardeşim. hülya'nın durumunu görmüyor musun?" diye sordu..

    beyler inanın şu an konuya dair sizin nasıl hiç bir fikriniz yoksa, o an o ayazda, o gecenin yarısında benim de fırat'ın ne dediği hakkında bir fikrim yoktu. hülya'nın nesi vardı ki? nesi olabilirdi ki? kart oynamak onun için neden imkansız olabilirdi ki?
    ···
  18. 18.
    0
    artık hakikaten sabrım tükenmeye başlamıştı. kendimi tutamadım
    "fırat senin gibmenin arefesindeyim oğlum. ya anlat şunu adam gibi. ya da gibtir git" minvalinde bir rest çektim.

    fırat hemen, net ve sert şekilde cevap verdi.
    "oğlum kızın sağ eli yok. görmedin mi?"
    ···
  19. 19.
    0
    zaman durdu. sesler kesildi. o an yerin yarılıp beni içine alması için her şeyimi verebilirdim. baştan aşağı kaynar sular dökülmesi deyiminin, tam olarak bu duyguyu tarif için dizayn edildiğinden hiç kuşkum yoktu.

    cafe'de kahve içerken ellerini kazağının içine sokuşu geldi aklıma. kazağın bilek uçlarını avuçlamış sol elinin parmaklarını görebildiğim ama sağ elinin parmaklarını hiç göremediğim geldi.

    minibüste tutunamayıp üzerime yıkılışı geldi.

    gülerken dahi yüzünden eksilmeyen ve benim ancak şimdi "tedirginlik" tanımını yapabildiğim o tavır geldi gözümün önüne.

    hülya'nın eli yoktu.
    ···
  20. 20.
    0
    şu an düşündüğünüzde, bu sizin için bir sorun olmayabilir. ama o an, yani yaşadığınız o an bunu duymak, tarif edilemez bir soyut kütlenin tüm vücudunuzu sımsıkı sarması gibi, anlamsız, şekilsiz ve karşı konulamaz bir hissiyat uyandırıyordu.

    dert ettiğim hülya'nın - olmayan - eli değildi aslında. dert ettiğim hülya'ydı. ben durumdan habersiz baskı yaptıkça, onu saran korkuydu. gizlemeye gayret ettiği şeyi, belki de güzel şeyler hissettiği bir adam tarafından açığa çıkarılacak ve kendisine tekrar hatırlatılacak olmasıydı.
    ···