1. 1.
    0
    05.08.2014

    Dışardan gelen bir ses ile uyandım. Gözüm hemen saate gitmişti fakat saatin çalışmadığını her sabah olduğu gibi unutmuştum. Güneş ışıklarnı doğudan saçmaya başlamıştı. Hava hala karanlıktı "Hay içine sıçayım" dedim kendi kendime, sıkıca örttüğüm pencerelere bakarken. Birsüre yatakta kaldım ve ayağa kalktım, yapılacak çok şey vardı...

    Küçük, bulduğum herşeyi istiflediğim odanın kapısını yavaşça açıp kafamı holden dışarıya uzattım. Çıkan o kapının gıcırtısı sessizlikte orkestra müziği gibi yankı yaptı ve aşağıdan gelen sesler artmaya başladı
    ···
  2. 2.
    0
    korkmak ile beraber heyecan arasında hakimiyetimi kaybetmiştim. Ellerim titremeye başlamıştı. Annemi ve babamı çağıramayacak kadar büyüktüm, fakat buna karşı gelecemeyecek kadarda küçüktüm. Babamın kırmızı çekicini sakladığım yerden çıkartıp elime aldım ve holün ışığını yakarak alt kata doğru yavaşça yürümeye başladım.

    Aşağıya indiğim zaman küçük bir ışık görmüştüm, ve etrafında dönen o iri yarı gölgeyi, olduğu yerde durmuş sanki birşeye konsantre olmuş gibiydi. Kalp atışlarım gittikçe hızlanmaya başlamıştı, aklımdan tekrar tekrar geçirdiğim sadece iki kelime vardı 'sessiz ol'
    ···
  3. 3.
    0
    sessiz sessiz ilerledikçe, gölge kıpırdanmaya başlıyordu ve hölün ışığı artık yok olmaya başlamıştı. Eğer arkasına dönerse sadece şeklimi görecek ve hiçbirşekilde detayı anlayamayacaktı yani çekicide göremeyecekti. Fakat yapamadım... Yeteri kadar becerikli değildim.

    Bastığım tahta plak birden bire feryat edercesine gıcırdadı. Ortaya çıkan ses bütün ev içerisinde yankılandı adeta, gölge hemen arkasına döndü ve kör birşekilde duvara çarpana kadar hızlı bir şekilde hareket etti. Gölge duvara çarptığı zaman ışık üzerine çarptı ve ne olduğunu işte tam anlamıyla o zaman anladım. Bu bir insan değildi.
    ···
  4. 4.
    0
    Rengi bembeyaz olmuş, insanın bedenine sahip olan ve insana benzeyen fakat 'insan olmayan' bu mahlukat ışığın olduğu yere kör birşekilde bakıyordu, sanki bir anlam vermeye çalışıyordu yüzünde gözlerini ilkkez açmış bir bebeğin ameliyat masası ışığını gördüğü hoşnutsuzluk ile büyülenme karışımı o ifade vardı.

    Elim çok hızlı bir şekilde titremeye başlamıştı, kendimi artık kontrol edemiyordum, çekiç elimden kayıp yere düşmüştü. işte o an gölge benim olduğum yöne dönüp bir çığlık attı, korkudan "Hayır!" diye bir çığlıkla bende ona karşılık verdim
    ···
  5. 5.
    0
    Birden bire holün ışığı yandı ve yaratık ortadan kayboldu.

    Yerde durmuş, yaratığın olduğu yere boş boş bakıyordum, babam elinde silah ile beraber aşağıya inmiş diğer elinde fener bana bakıyordu "Sana kaç kere söyledim silahsız şuraya inme diye???" haklıydı bunu hep yapıyordum "özür dilerim" dedim elimden geldiğince sakin bir şekilde "gördüğün şeyler normal değil, şehrin yarısının boş olmasının sebebi onlar bunu unutma", "biliyorum! biliyorum!" dedim ve çekici alıp ayağa kalktım.

    Etrafa inceler birşekilde bakıyordu babam neyi aradığını anlayıp o küçük ışığı işaret ettim "Orada"
    ···
  6. 6.
    0
    "bunu kim açık bıraktı?" dedi bana kızgın kızgın bakarak, kafamı salladım, kaşını çattı, "ben yapmadım", gülmeye başladı "sen yapmadıysan kim yaptı peki?", omuzumu silktim "Belki annem?", "annen senin gibi geri zekalı bir çocuk değil." çekici tutan elim titremeye başladı "bana çocuk demeyi kes", "o zaman büyü artık!"

    Elim gittikçe titremeye başladı, çekici üzerine fırlatmak istiyordum, "Ben yukarıya çıkıyorum" dedi basamaklara ilerleken "iyi" dedim kızgın birşekilde
    ···
  7. 7.
    0
    yukarıya çıkmasını seyrettim. Gittiğinden emin olduktan sonra arkamı dönüp sıkı sıkı kapatılmış cama doğru ilerleyip elimi yavaşça plastik çerçevenin üzerine yerleştirdim. Dışarıyı küçük delikten görüyordum, güneşin doğuşu çok güzeldi ama hiçbir zaman tam anlamıyla çıplak gözle görememiştim. Belki çocukken, belki bunların hiçbirisi başlamamışken görmüştüm, ama ozaman değerini bilememiştim "Belki hepimiz deliyiz" dedim kendi kendime gülerek "belki kendi kendime konuştuğum için ben deliyim" dedim, işin ironisi beni dahada güldürmüştü.

    Güneşin tam anlamıyla doğmasına birkaç saat vardı ve güneş doğduğu andan itibaren yapılacak birçok şey de vardı. Mutfaktaki günlük yapılacaklar listesine bakmak için arkamı dönüp doğan güneşin küçük görüntüsünü arkamda bıraktım, listeye ulaştığım zaman yüz kaslarım gerilmişti, "silah takviyesi"
    ···
  8. 8.
    0
    istanbul yemek konusunda zengin bir yerdi, olduğumuz mahallede yaşan kimse kalmamıştı fakat silah bulunabilecek bir semt te değildi. Zaten olan bütün silah dükkanları yağmalanmıştı, geriye sadece saçma atan tüfekler ve onların küçük 'saçma' kurşunları vardı. Yani bulunabilecek birşey yoktu. "Yine elimiz boş dönücez... " dedim kendi kendime, salı günleri zaten en nefret ettiğim gündü, pazartesinden sonra gelir, üniversiteye gitmek için saatlerce yola tutulurdum. Elimdeki listeye bir süre baktıktan sonra yerine koydum ve basamaklara doğru ilerledim.

    Üst kata çıktığım zaman annem ile babamın odasının kapısı açıktı, parlak ışık holün loş ışığında gayet rahat birşekilde fark ediliyordu. Annem ile babamın konuşma seslerini duyuyordum "Bu kadar kaldığından eminmisin?" dedi annem gayet mutsuz birşekilde, "evet" dedi babamda hoşnut olmayan bir ton ile "O zaman daha fazlasını bulmamız gerekiyor, demir." dedi annem, babam oflayarak "biliyorum ama zaten alabileceğimizi aldık.", konuşmanın devdıbını biliyordum, yine tartışacaklardı, gitmeleri gereken yerleri konuşup daha sonra ortak karara varamayıp kavga ediceklerdi ve sonra benim yanıma fikir almaya geleceklerdi.

    Bunlar olmadan önce onlardan uzaklaşmak için bir an çatıya çıkmayı düşündüm. Holün sonundaki küçük merdivenin sonu küçük bir kapıya açılıyordu. Merdiveni tırmanıp kapıyı açmak üzereydim ki aklıma aydınlık olup olmadığını kontrol etmem gerektiği geldi. Kapıyı yavaşça açıp çatının aydınlandığını fark ettim ve dışarıya elimden geldiği kadar sessiz bir şekilde çatıya çıktım
    ···
  9. 9.
    0
    Yavaş ve sağlam adımlar ile çatının üzerine doğru çıkıp tepesine doğru ilerledim ve oturup güneşi seyretmeye başladım. Güneş Marmara denizinin üzerinde parlıyordu, pek gün doğumu denemzdi ama hayatta kalmak istiyorsan güneşi görebileceğin en erken hali buydu. Hava ağustos ayına kıyasla gayet soğuktu fakat güneş ışığı güne tam anlamıyla doğduğunda çok yakıcı olacaktı.

    Etrafa bakınmaya başladım, yıkılmış binalar, çökmüş köprüler, yolları tıkayan araçlar... Hiçbirşey eskisi gibi değildi. Çocukluğumda top oynadığım sokak artık pislik ve araç kalıntıları ile büyük çimento enkazlarından oluşan şeyler ile doluydu. Normalde evden 5 dakikada ekmek almak için gittiğim markete gitmek 30 dakikadan fazla sürüyordu. Zaten bu yüzden çatıları kullanıyorduk.

    Yavaşça ayağa kalkıp diğer çatıya doğru hareketlenmeye başladım, silahım olmadan evden uzaklaşmam yasaktı fakat gün daha yeni doğmuştu ve bu yaratıklar güneşi ilk gördüklerinde her zaman dehşete kapılırlardı.
    ···
  10. 10.
    +1
    küçük adımlarla babam ile yaptığımız tahta kalaslardan oluşan, köprü görevi gören tahlatarın üzerinde mükkemmel bir denge ile yürüyordum. Aslında atletik yapısı olan birisi değildim ama zor şartlar ve bu 'ulaşım sisteminin' sayıssız kez kullanımı insanı bir notkadan sonra kabiliyetli bir hale getiriyordu.

    Önceden komşularımızın kaldığı dairenin çatısına sağ salim bir şekilde gelmiştim. Buradan görüntü birazdaha güzeldi, yan sokaktaki tek yeşillik diyebileceğim yer gözüküyordu. Küçük bir park, sadece iki ağaç var ve etrafı kurumuş simsiyah çalılar ile çevriliydi. Elimde olsaydı oraya gitmek için herşeyi yapabilirdim fakat oraya en son gittiğimde başım gerçekten büyük belaya girmişti.
    ···
  11. 11.
    0
    bir süre oturduktan sonra karşı binadan babası pilot olan ve aylardır yanımıza gelmeye çalışan 'luth' u gördüm. Bana el sallıyordu, her sabah bu saatlerde onunla birbirimze bakar birşeyler anlatmaya çalışırdık. Luth'un isminin luth olduğunudanda emin değildim fakat iki bina öteden yazılmış kağıtları okumak oldukça zor.

    Luth yabancı uyruklu olduğunu bildiğim bir kız, babamın anlattığı kadarıyla ben küçükken onlara herzaman misafirliğe gidermişiz, bildiğim kadarıyla annesi ile babası bir uçuştayken olan olaylar ceyran etmişti ve o arada tek başına mahsur kalmıştı. Fakat şanslyıdı, çünkü olduğu sokak bizimkine kıyasla gayet temiz, rahat ulaşımı olan ve yeteri kadar stok bulunduran bir yerdi.

    Ayağa kalkıp iki elimi ona sallamaya başladım. Beni gördüğünde her zaman olduğu gibi sevinmiş gibiydi
    ···
  12. 12.
    0
    bende mutluydum aslında, onun ölmediğini görmek beni mutlu ediyordu, çünkü olduğumuz blokta yaşayan birtek biz ve aşağıdaki 'çeteler' vardı. Ve açıkcası annem dışında şu an yaşadığını bildiğim kadın oydu.

    Elindeki şeyi denize doğru işaret etmeye başladı, birden bire 'fıııııış' diye bir ses çıktı ve denizin olduğu yöne doğru bir çeşit fişek fırladı. Gözlerime inanamamıştım, ilk kez byle birşey görüyordum. Kahkaha atışını olduğum yerden duyabiliyordum, çok hoş bir sesti fakat aynı zamanda ürkütücüydüde. Onu ben duyabiliyorsam daha kimler duyabiliyor olabilirdi.
    ···
  13. 13.
    0
    Bir kaç dakika sonra babamın sesini duydum, annem ile beraber sesi duymuş kaynağını görmek için çatıya çıkmışlardı. Beni yan çatıda gördüklerinde yanıma gelip "Kim yaptı onu" dedi babam kızgın bir şekilde "sen mi yaptın", annem babamdan da kızgın bir şekilde "sakin ol demir." dedi gayet otoriter bir tavır ile. Babam kedi gibi oldu birden sanki, kendimi tutamadım ve dudağımda bir kıvrım oluştu, sırıtmaya başladım. "Özcanın kızımı?" dedi, Luth'a doğru işaret ettim. "Fişek bulmuş", luth onu işaret ettiğimi görünce elini sallamaya başladı.

    "Ay bu kız akıllanmayacak yemin ediyorum... " dedi annem stresli bir şekilde "bizi vallaha öldürecek birgün." babam annemi sakinleştirmeye çalışıyordu "böyle devam ederse yanına gitmenin bir yolunu buluruz.", güldüm aşağıyı gözümle işaret edim "oradaki yıkılmış binanın koca duvarını nasıl aşıcaz peki?" dedim alaycı bir tonla, babam alev saçan gözlerle bana baktı, kendimi tutamadan gülmeye devam ettim.
    ···
  14. 14.
    0
    ---

    çok uykum geldi beyler, yarın devam ediyorum, okuyanlarıda görelim gelene kadar

    ---
    ···
  15. 15.
    0
    annemle babama gülmeye devam ettim, hatta kahkalarım okadar güçlü olmuştu ki luthun beni duyabildiğinden emindim. Babam hemen ağızımı tutup annemide yakaladığı gibi çatının yan tarafındaki 3 bacanın arasına kendisiyle beraber bizi fırlatı verdi. "Sussun!" diye tısladı gayet sinirli bir şekilde ve yavaşça sokağın aşağısını işaret etti.

    Sokağın aşağısında 4 kişi ışığın kaynağını arıyor gibiydi, gözüm hemen luth a gitti, birşey olduğunu anlayamamış olduğu yerde duruyordu ve birden o sesi duydum, merminin tüfekten çıkarken çıkarttığı patlama sesi.
    ···
  16. 16.
    0
    Luth birden bire olduğu yerden sokağa doğru yanlamasına bir şekilde düşmeye başladı, tam feryat etmek üzereydim ki babam ve annem beni tuttup olduğum yere çivilediler resmen. Kızı tanımama rağmen ailem dışında tanıdığım arkadaş diyebileceğim tek kişiydi, ve şimdi gözlerimin önünde sokağa düşmüştü. "O öldü." dedi annem üzgün bir şekilde etrafa bakıyordu, ellerini yüzümün arasına koymuş gözlerimin içine bakmaya çalışıyordu. ben hala bunu kabul etmemiş isyan ediyordum "bizide öldüreceksin!" dedi bağırmak üzereydi ama sesini anca kısabilimişti.

    Babam busefer beni kolu ile boğazımdan yakalamış olduğum yere gerçekten mıhlamıştı. "Sakin ol! Sakin ol!" diye kulağıma fısıldıyordu, annemin sesini duydum "Cesedini göremiyorum.", babam hala beni tutuyordu "o yüksekliğin düşüşünden kurtulmuş olması imkansız."
    ···
  17. 17.
    0
    şoku babamın beni sıkı bir şekilde tutuşu ile atlatışımdan sonra etrafa korkar gözlerle bakmaya başladım, annem ile babam etrafa bakıyorlardı, annem hemen "eve dönmemiz lazım." dedi gayet stresli bir şekilde, babam ilk önce kalaslardan yaptığımız ince köprüye daha sonra anneme baktı "bizi görürler.", "binanın içine girelim?" dedim birden bire bacaların yanındaki çatı aralığına giren küçük kapıyı fark edince. babam kapıya bakıp kafasını emin olmayan bir şekilde olur anlamında salladı "içeride ne olduğunu bilmiyoruz.", "Ben biliyorum." dedim yine aynı ses tonuyla, "Geçen gün ki konserveleri oradan almıştım.", annem ikimize şaşkın şaşkın bakıyordu "Hiç yanımızdaki binaya girmeyi akıl etmediniz mi?" dedi biraz alaycı ve şaşırmış bir şekilde, "Yakındaki son çaredir." dedi babam kendinden emin bir şekilde "Bak şu an orada kalmak zorunda olsak bile içerideki herşey dokunulmamış bir şekilde duruyor.", lafı yiyen annem sustu.

    "Ee napıyoruz?" dedim babama, çatıda daha durmak istemiyordum "birazdan içlerinden birisi çatıya çıkar başımız belaya gi-" diyemeden babam lafımı kesti "biliyorum, o yüzden düşünüyorum." babam anneme baktı "silahın yanındamı?" annem pantalonunun arkasına dokundu ve evet anlamında kafasını salladı. Bana döndü "Sen- neyse." cevabı zaten biliyordu. "iki silahımız var, benim şarjörüm tam dolu değil." bana döndü tekrar "içeride birşey gördün mü?", "iki gölge vardı.", kaşı havaya kalktı "Ve?", "Ve güneş ışığına maruz bıraktım." kafasını iyi anlamında salladı "iyi akıl edebilmişsin.", dalga geçmesine fazla izin vermeden sanki konu hakkında konuşuyormuşuz gibi devam ettim "Daha içeride ne olduğunu bilmiyorum fakat ilk kattan aşırı derecede büyük bir hırlayan birşey duydum baba... "
    ···
  18. 18.
    0
    "Bidon mu var?" dedi babam korktuğu yüzünden belli oluyordu, "Bilmiyorum.", "içeride bidon olsaydı sence canlı çıkabilirmiydi?" diye araya girdi annem. Babam sinirli bir şekilde anneme baktı, "Ne olduğu önemli değil, içeriye girmemiz gerek." diye devam etti daha sonra. Babamın tutuşundan kurtulmak için kendimi sirkeledim, kolunu boynumdan çekti, kapıya yönelip kapıyı yavaşça kaldırdım "içerisi karanlık.", babam el fenerini bana verdi ve arrdından bıçağını çıkarttı "Gölge varsa işe yaramayacağını biliyorsun, bidon varsa... ", "beni zaten öldürür." diye lafını tamamladım. "Önden girip konserveleri aldığın yere ilerle, büyük ihtimal oraya geri dönmezler.", kafamı yavaşça sallayıp içeriye kendimi savurdum.
    ···
  19. 19.
    0
    Çatı aralığına küçük kapıdan kendimi sarkıttım, yapılmış küçük o eski basamakları kullanmak aşırı ses çıkartacaktı ve başka çare yoktu, aşağıya kendimi sarkıtmama rağmen bir türlü ayağım yere değmemişti. Kendimi yavaşça bıraktım, yere uzaklığım fazla değildi fakat zeminin yapıldığı tahtalar üzerine inmemle beraber feryat etti sanki. Basamaklara bakıp "keşke onları kullansaydım" diye düşndüm. Yukarıdan babama baktım, ona dönmem ile feneri bana atması bir oldu. Feneri açtığım zaman etraftaki pislik göz önüne daha net bir şekilde dizilmişti, etraf mantardan kaynıyor heryerden garip garip şeyler akıyordu. Bazı siyah sıvılar vardı, ışığı üzerine tuttuğun zaman geri çekiliyordu, canlı gibiydiler sanki.

    Oyalanmadan yoluma koyulmaya karar verdim ve yavaşça öteye apartman boşluğuna açılan kapıya doğru ilerledim. Kapıya yaklaştıkça gerçekten iğrenç bir koku burnuma gelmeye başlamıştı, geçen sefer olmayan bir kokuydu, eğer olsaydı hatırlayabileceğim birşeydi. Kapıya vardığım zaman elimi yavaşça kulpun üzerine atıp açmaya çalıştım, kulupu aşağıya indirdiğim zaman kapı ilk önce oynamdı, ikinci kez denediğimde biraz ileriye gitti. "itmem gerekiyor galiba" diye düşünüp en sessiz nasıl yapabileceğimi düşündüm. sol omuzumu kapıya dayayıp sol elimde fener sağ elim ile kapıyı açıp ittirmeye çalıştım. Kapı açıldı, ama açılmasıyla beraber birşey yere düşmüş gibi bir gümbürtü seside geldi.
    ···
  20. 20.
    0
    kapıyı yavaşça attığım zaman kendimi leş gibi kokan bir apartman aralığına açılan kapının girişinde budlum, düşen şey ise hiç beni şaşırtmaya birşey; bir ceset idi. Son girdiğim zaman burada başka kimse yoktu ve neredeyse boş diyeiblirdim sadece içeride o mahlukatlar ve babamın "bidon" adını verdiği şu iğrenç kan kusan yaratıklardan vardı.

    Kendimi zar zor bir şekilde kontrol ederek kokudan oluşan öksürme hissine karşı gelmek için zorladım. Küçük bir "öhk" diye çıkan bir ses ardından ağızıma zütürdüğüm bez ile beraber kendimi kokudan olabildiğince koruyarak aşağıya konserveleri aldığım yere girmeye çalıştım..
    ···