/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +5
    Selam inci halkı. Kuzen gibme hikayesi okumak isteyenler gelmesin baştan söyleyeyim. Mafya hikayesi anlatıyorum toplanın. Aşk, suç, dostluk ve kavga bir arada olacak. Once Upon a Time in America filmi gibi bir hikaye olacak. Biraz ağır ve uzun bir hikaye olacak, şukularınızı verin ve rezlerinizi alın. Iyi okumalar.

    HIKAYE TAMAMEN KURGUDUR.

    Önceki hikayelerim:
    - (bkz: açıklanamayan cinayetler)
    - (bkz: teknoloji harikası)
    - (bkz: hayatımı kökünden değiştiren ölüm)
    - (bkz: rüya mı gerçek yoksa gerçek mi rüya)
    - (bkz: bir ilişkinin başlangıcı yükselişi ve düşüşü)

    1. Bölüm

    Yeniden döndüm, Istanbul’a. Memleketim. En son 50 yıl önce buradaydım. Upuzun gökdelenler, üç tane köprü, ve milyonlarca sokak. Bıraktığım halinden eser kalmamış. Aslında özlemimden dönmedim. Hatta ölene kadar da dönmeyi düşünmüyordum. Başıma gelenlerden sonra. Ama dönmek zorundaydım. Onun yüzünden. Cebimde kalan 50 lirayla otogardan ayrılıp bir taksi tuttum. Yarım kalan işimi halletmeden önce yapmam gereken ufak şeyler var. Ismail’i bulmak zorundaydım. Geçmişte bize çok hayrı dokunmuş bir insandır. Kapalıçarşıda ufak bir kuyumcusu vardı. O yüzden taksiyle Kapalıçarşı’ya gittim. Hemen içeri girip onun dükkanını aradım. Belki bir umut hala açıktır diye. 50 küsür yıl geçti sonuçta. Oraya son girişimde daha saçlarım siyahtı. Girişi geçtikten sonra 3. sıradaydı. Hala oradaydı, bıraktığım gibi. Sakince içeriye girdim. Genç bir çocuk oturuyordu. Adını sordum, Murat’mış ismi.

    Ben (B) Murat (M)
    B: Buranın sahibi nerede delikanlı?
    M: Buranın sahibi benim. Ben işletiyorum.
    B: Buranın sahibi Ismail değil mi?
    M: Ismail benim babam olur.
    B: Aa? Peki Ismail nerede?
    M: Kendisi hastadır, yıllardır yatalak halde maalesef.
    B: Hadi ya! Ben onun çok yakın bir tanıdığıyım. Adım Tarık.
    M: Bir dakika, babamın bahsettiği Tarık siz misiniz?
    B: Evet benim.
    M: Babamın size bir emaneti var. Yıllardır bahsederdi, yani yatalak olmadan önce. Durun getireyim.
    Murat bana bir tane kutu getirdi.
    M: Bu kutuyu babam size yıllardır vermek istiyordu. Bana nasip oldu.
    B: Çok teşekkür ederim.

    Masanın yanındaki sandalyeye oturup kutuyu açtım.

    50 yıl Önce…
    Yer Beyoğlu, arka sokakları. Benim büyüdüğüm yer. Ailem borç içinde. Mahallenin tefecisi Nuri abi hepimize kök söktürüyordu. Kaç kere babamın bakkalını basıp dağıttılar sayamıyorum bile. Ben ve dört arkadaşım Ahmet, Fevzi, Necmi ve Ömer. Ahmet’in 18. yaş gününü kutluyorduk. Kendisi aramızdaki en küçük elemandır. Fevzi, Necmi, Ömer ve ben yaşıtız, 19 yaşındayız. Ahmet’in doğum gününü kutluyorduk. Ismail abi Kapalıçarşı’daki kuyumcusunu yeni açmıştı, Ahmet’e bir yüzük hediye etmişti. Güzel bir yüzüktü.

    Taksiyle geri döndükten sonra sokakta oturup çekirdek çitliyorduk, havadan sudan konuşuyorduk. Karşıda bir kız gördüm. Siyah saçlı, orta boylu bir kızdı. Suratının yarısını görmüştüm sadece ama öyle bile bağlanmıştım kıza. Karşı komşumuz Talat Bey’in kızı, Firuze. Daha önceden tanışırız ama uzun zamandır görmemiştim onu. Arkadaşlarım anlamıştı benim Firuze’ye baktığımı, bana belden aşağı şakalar yapıyorlardı. Babası Talat Bey de bir kahvehane işletiyordu. Evi de hemen üstteydi. Daha küçüğüz o zamanlar, aşkımız hemen iki saniyelik bakışla başlardı. Birbirimize bakışmakla aşık olurduk. Ben de arkadaşlarımı geçiştirdim ve kalkıp gittik.

    Akşam olmuştu. Eve doğru gitmeye başladım. Yanımda Necmi vardı. Beraber sokakta yürürken bir de ne göreyim? Nuri denen alçağın adamları babamı dövüyorlardı. Bunu görünce Necmi ile beraber koşmaya başladık. Babamı döven adamların üstüne atladık. Çok fazla yumruk atamadan bizi yere serip bizi de yumruklamaya başladılar. Hayvan gibi yumruk atıyordu şerefsizler. Necmi’nin çığlıklarını duyuyordum. Avaz avaz bağırıyordu zavallı. Nuri’nin adamları gidince ayağa kalktım ve babama ve Necmi’ye bakmaya gittim.

    edit: Elimde birkaç part hazır. Birkaç reze daha yolluyorum.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    +3
    Beyler allah aşkına okuyan kendisini belli etsin kendi kendime anlatıyormuş gibi hissediyorum. Lütfen.
    ···
  3. 3.
    +2
    Beyler okurken havaya girmeniz için size Orhan babanın iki tane şarkısını koyuyorum. Bana ilham veriyorlar.

    https://youtu.be/wzGENjrUuWg

    https://www.youtube.com/watch?v=2zQEeDliNx0
    ···
  4. 4.
    +2
    5. Bölüm

    Her ne kadar Necmi’yi ikna etmiş olsam da hala arkadaşlarım arasındaki gerilimi çözemedim. Fevzi ile hala aramızda bir gerilim var. Ömer de onun yolundan gidiyordur muhtemelen. Onların yanına gitmek zorundaydım. Fevzi’nin evine gittim. Orada değildi. Muhtemelen bizim mekana gitmiştir. Dolayısıyla bizim mekana gittim. Oradaydı. Yerde oturmuş içiyordu. Tek başınaydı. Fevzi’yi dürttüm, bir anda elini çekip bana söylenmeye başladı.

    Fevzi (F) Ben (B)

    F: Lan! Senin ne işin var lan burada şerefsiz! Kıçını kurtarmak için hepimizi sattın ulan sen! Defol git buradan köpek! Git çok sevdiğin Nuri’yle takıl. Artık senin yerin burjuvalar. Git onunla Istanbul’un zenginlerinden biri ol!
    B: Oğlum saçmalama lan! Yok burjuvalar falan ne diyon oğlum? Kendine gel. Evet demeseydim kafama sıkacaklardı. Ya da annemi babamı öldüreceklerdi.
    F: Ahmet’in babasını öldürmediler mi bunlar ha! Sen gidip en iyi arkadaşımıza yamuk yapana mı takılacaksın?
    B: Hayır tabiki de! Fevzi sen fena sarhoşsun. Ben böyle yapacak adam mıyım lan? Ben şerefsiz miyim? Nuri’yi öldürme fikrini ortaya atan benim ulan! Kendine gel. Gerekirse onun yanına girmem gerekecek ama öyle ya da böyle Nuri’yi öldüreceğim.
    F: Sen mi öldürecen? Yusuf yusuf olduğunda hemen ona sığınmayı biliyon.
    B: Sen sarhoşsun Fevzi. Seninle ayık olduğun zaman uğraşacağım.

    Bir sarhoşu ikna etmeye çalışmaktan daha önemli işlerim var benim. Mekandan çıkınca eve gittim. Haliyle akşam oluyordu. Annem mutfakta yemek pişiriyordu. Babam gazete okuyordu, ablam da anneme yardım ediyordu. Bu manzarayı görünce sanki hiç derdimiz yokmuş gibi hissettim. Mutlu aile tablosu gibiydi. Ama sorun şu ki babamın borçları yüzünden birkaç kereden fazla kere bakkalı yağmalandı, kazandığı paranın yarısı Nuri’ye gidiyordu, her an kapıyı kırıp içimizden birini kaçırabilirlerdi daha bu sabah 5 paramız olmadığı için komşuda kahvaltı etmek zorunda kalmıştık, arkadaşlarım zaten benden nefret ediyor. Ama o manzara huzur vericiydi. Babama selam verip mutfağa geçtim, anneme sofrayı kurmasına yardım ettim. Anlaşılan babam bakkalı yeniden toparlayıp açtı. Akşam yemeğinde hepimiz sessizce yemeğimizi yedik ve toparladık. Anneme bulaşıkta yardım ettim. Bugün başıma gelenleri aileme söylemek istemiyordum, zaten arkadaşlarım benden nefret ediyor bir de ailemi kendimden soğutmayayım.

    Biraz evde durduktan sonra dışarı çıktım. Belki bir umut Firuze ile karşılaşırım diye. Evi bizim karşımızdaki apartmandaydı. Gerçi Talat Bey evdeydi, muhtemelen görüşemeyebilirdim. Apartmanlarının önüne kadar gidip öylece oturdum kaldırıma. Tabi o kaldırıma kaldırım denirse. Bugün başımdan geçenleri düşünmeye başladım. Ismail abi ve Talat Bey’i ikna edişimizi, yolda Ahmet ile benim önümü kesip bütün günümü mahveden konuşmayı yapmamızı ve bütün arkadaşlarımı yeniden bir araya getirmeye çalışmamı. Ben bu işi başaramayacaktım, gerçekten. Necmi ve Ahmet’i ne kadar ikna edebildim bilmiyorum, Fevzi benden nefret ediyor, Ömer’i bunu söylediğimden beri hiç görmedim zaten. Keşke söylemeseydim diyorum ama Ahmet de oradaydı. Ben söylemesem o söyleyecekti. En azından ben alıştırarak söyledim.

    O sırada Firuze dışarı çıktı, yanıma oturdu. O da beni görmüş o yüzden gelmiş. Öyle dedi bana. Ona dertlerimi anlatmak istiyordum ama geri teper diye korkuyordum. En sonunda kendimi tutamadım, anlatmaya başladım.

    Ben (B) Firuze (F)

    B: Hayatımın en kötü gününü geçiriyorum.
    F: Hayırdır ne oldu?
    B: Kimseye anlatmayacağına söz verir misin?
    F: Söz veriyorum.
    B: Nuri’yi tanıyor musun?
    F: Tanımayan mı var o şerefsizi? Bize de çile çektiriyor. Tıpkı mahalledeki herkes gibi.
    B: Geçen günlerde sokakta babamı dövüyorlardı. Ben de arkadaşım Necmi ile beraber onları durdurmaya gittim. Bizi de dövdüler. Zaten üç gün önce babamın bakkalını yağmaladılar köpekler. Parasız kaldık, bu sabah kahvaltıyı komşuda etmek zorunda kaldık biliyor musun?
    F: Gerçekten mi?
    B: Evet. Yani içimde biriken öfkeyi ateşleyen o dövme olayı sonrası oldu. Ben bir karar verdim Firuze.
    F: Neymiş o?
    B: Açık alanda söyleyemem, yanlış kişilere gider. Gel seni bir yere zütüreceğim. Gelmek ister misin?
    F: Olur.
    B: Bizim arkadaşlarla takıldığımız gizli bir yer var. Sizin binada.

    Onu bizim mekana zütürdüm. Allahtan Fevzi gitmiş, yoksa çok kötü olay çıkardı.

    B: Ben Nuri’yi öldürme kararı verdim.
    F: Ne?!
    B: Çok bağırma.
    F: Tarık sen manyak mısın? Şu anda söylediklerin şaka değil değil mi?
    B: Şaka olsa neden söyleyeyim? Inan bana ben çok ciddiyim Firuze.
    F: Hadi diyelim cesaretin var, nasıl yapacaksın bunu? Adam başkanndan daha iyi korunuyor.
    B: Aynısını Ismail abi de dedi. Tam senin söylediğin cümlenin tıpa tıp aynısını söyledi.
    F: Ismail abiyle mi konuştun bu konuyu?
    B: Senin babanla da konuştum.
    F: Ne?!
    B: Nuri’den en çok çile çekenlerle konuştum. Diğer kişilerle de Fevzi ve Ömer konuştu. Tabi asıl sıkıntı bu değil.
    F: Neymiş o sıkıntı?
    B: Bugün Nuri’nin adamları benim önümü kestiler, sabahleyin. Dediler ki ben onlara çalışacakmışım yoksa ailemi öldüreceklermiş. Üstüne bir de bunu arkadaşlarıma söylemek gibi bir hata yaptım. Beni yanlış anladılar, suratıma bakmıyorlar. Ne yapsam bilemiyorum Firuze. Gerçekten, işe başlamadan tükendim artık. Ya mahpushane ya da tahtalıköy.
    F: Deme öyle, beni de ağlatacaksın.
    B: Ağlamayalım da ne yapalım be Firuze? Akıt gitsin gözyaşlarını. Gerçi sana birşey olmayacak olan bana olacak. Birşey değişmeyecek senin hayatında.
    F: Olur mu öyle şey? Sen çok iyi bir insansın Tarık. Seni kaybetmek istemiyorum. Kimsenim davranmadığı kadar iyi davranıyorsun bana. Seni kaybedersem ne yaparım?
    B: Cidden böyle mi düşünüyorsun?
    F: Evet. Seni seviyorum be Tarık. Gerçekten.
    B: Bende seni seviyorum Firuze.

    Bir anda ikimizde sustuk. Sanki ölüm döşeğindeyim, birisi beni hayatıma döndürmeye çalışıyor gibiydi. Onu elinden tuttum. Birbirimize bakışmaya başladık.

    F: Her şey çok iyi olacak Tarık. Merak etme.
    B: Şans bize gülseydi... neyse.
    F: Ben gitmek zorundayım Tarık. Kusura bakma.
    B: Sıkıntı yok git. Dikkatli ol.
    F: Merak etme.

    Umutsuzluğuma biraz su serpildi. Tek korktuğum bu işin Firuze’ye dayanması olur. Onu kaybedersem yaşayamazdım. Hem ailesine nasıl hesap verecektim? Evime gidip biraz uyku almalıydım.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 5.
    +2
    3. Bölüm

    Talat Bey’in kahvesine gittim. Kimse yoktu daha yeni açmıştı kepenkleri. Çay demliyordu. Yanına gittim.

    Ben (B) Talat (T)
    B: Günaydın Talat abi,
    T: Oo Tarık nasılsın?
    B: Kötüyüz be abi. Zor geçiyor günlerimiz. Sizin nasıl?
    T: Her zamanki gibi ne olsun? Allah daha kötüsünü vermesin ne diyeyim? Senin yüzüne ne oldu bu arada?
    B: Bende onu konuşmaya gelmiştim Talat abi. Beş dakikanız var mı?
    T: Tabi buyur.
    B: Şu Nuri denen şerefsizin köpekleri dün babamı beni ve Necmi’yi dövdüler.
    T: Ne!? Şaka yapıyorsun!
    B: Keşke şaka olsa be abi. Neyse benim asıl bahsetmek istediğim şey başka.
    T: Buyur.
    B: Abi biz oturup konuştuk dün gece, karar verdik ki biz Nuri denen iti alaşağı edeceğiz.
    T: Nasıl yapmayı düşünüyorsunuz?
    B: Vallahi hiçbir fikrimiz yoktur be abi. Gerçekten. O yüzden size geldim.
    T: Kaç kişi yapmayı düşünüyorsunuz?
    B: Ben, Fevzi, Necmi, Ahmet ve Ömer. Bir de Ismail abiyle konuşacağız.
    T: Sana ve arkadaşlarına tek önerim, yapmayın, uzak durun. Bu Nuri hiç tekin biri değildir. Bence uzak durun. Benden söylemesi. Bende nefret ediyorum Nuri’den. Şerefsiz benim kahveyi yaktı. Başaramazsınız.
    B: Ben şansımı deneyeceğim abi. Zaman geçtikçe cesaretim artıyor.
    T: Aileni, arkadaşlarını seviyorsan uzak dur.
    B: iyi abi, öyle olsun.

    Talat Bey’in kahvesinden dışarı çıktım. Kahveden biraz uzaklaşmıştım. Tam o sırada Firuze ile karşılaştım. Günaydın dedim, o da bana dedi. O güzel gözlerinin içine baktım. Sanki 5 saniye de olsa bütün dertlerimden kurtulmuş gibiydim. O simsiyah gözlerinin içinde kayboluyor insan, o güzel gülümsemesi hayat veriyor insana. Birkaç saniye boyunca öylece bakıştık. Sonra Ahmet’in seslenmesini duydum ve Firuze’ye görüşürüz deyip Ahmet’in yanına gittim. Beraber Ismail abinin yanına gidecektik. Hemen yola koyulduk.

    Ben (B) Ahmet (A) Ismail (I)
    A: Günaydın Ismail abi!
    I: Günaydın Ahmet, Tarık.
    B: Günaydın abi. Sizinle birşey hakkında konuşmaya geldik.
    I: Buyrun.
    B: Nuri’yi tanırsınız.
    I: Tefeci Nuri mi?
    A: Evet.
    I: Ne olmuş o köpeğe?
    B: Üç gün önce babamın bakkalını kundakladılar ve dün de bize saldırdılar.
    I: Nuri’nin adamları mı?
    B: Evet abi.
    I: Hala yürüyebildiğine şükret. Benim kardeşim Ferdi’yi felç ettiler.
    A: Biz de o konuyu konuşmaya geldik abi. Benim de babamı öldürdü köpekler.
    I: Başın sağolsun.
    A: Sağol abi. Hemen sadede geliyorum, biz Nuri’yi yok etmeye karar verdik.
    I: Nasıl olacak o iş? Bu herif başkanndan daha fazla korunuyor.
    A: Öldürmeyeceğiz. Yani şimdilik. Elinden herşeyini alacağız. Teker teker. Mekanlarını kundaklayacağız, dostlarıyla birbirine düşüreceğiz. Sonrası çorap söküğü gibi gelir.
    I: Peki bunu bana anlatmanızın sebebi nedir?
    B: Bütün mahalleyle teker teker konuşacağız. Direniş yaratacağız. Kimse Nuri’ye para vermezse bir süre sonra zayıflar ve korunmasız hale gelir. Bizim için yem olur. Senin de yardımın lazım.
    I: Bu köpeğin cehennemi boylamasını bende istiyorum ama bir kere para vermedim diye kardeşim yürüyemiyor şu anda.
    B: Yani tek istediğimiz Nuri’nin adamları uğradığında bize haber ver. Bir sonraki uğramalarını zaten söylüyorlar önceden. Biz de bekleriz arka odada sopalarla.
    I: Elimden geleni yaparım.
    B: Sağol abi.
    A: Sağol abi.

    Ismail abiden ayrılınca tekrar mahalleye geri döndük. Artık Nuri’yi yok edebileceğimize inanmaya başlamıştım. Böyle ufak adımlarla Nuri’yi zayıflatıp onun para kaynaklarını azaltacağız. Artık inanmaya başlamıştım. Necmi, Fevzi ve Ömer de mahallenin diğer insanlarıyla konuşmuştu. Onlarla mekanda (Talat Bey’in kahvesinin altında saklandığımız yere verdiğimiz isim) buluşup konuşacaktık ki Nuri’nin adamları mahallenin girişinde önümüzü kestiler. “Şahin’in oğlu Tarık sen misin?” diye sordular bana ben de “evet” dedim. Sonra onlardan bir tanesi omzumdan tutup yaklaştı ve bundan sonra Nuri’nin pis işlerini yapmada yardım etmek zorunda olduğumu söylediler. O anda kalakaldım.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 6.
    +1
    Beyler önemli bir işim çıktı öğlen saatlerinde partları seri bir şekilde atıcam.

    edit: Geri döndüm beyler partları atıyorum.
    ···
  7. 7.
    +1
    Beyler kusura bakmayın acil işim çıktı atamadım geldim şimdi atıyorum. Tekrardan kusura bakmayın.
    ···
  8. 8.
    +1
    Final partını öğlene doğru atıcam gençler.
    ···
  9. 9.
    +1
    8. Bölüm

    Fevzi şerefsizinin beni vurduğu o günden 10 yıl sonra hapisten çıkmıştım. Polisler beni yaralı yakalamış, hastaneye zütürüp iyileşmemi bekleyip, iyileşince de mahpushaneye yollamıştı. Fevzi sağolsun. Ondan intikamımı alacaktım ama gazetelerde yazıyordu benim hapisten çıktığım. 20’lerimi çürüttüğüm hapisten çıktığımı mutlaka duymuştur. Onu o anda hiç bulamazdım. Mahalleme adım bile atamazdım. Ortam sakinleşinceye kadar Istanbul’u terk edecektim. Ki öyle de yaptım. Sadece gitmeden önce Ismail abiyi ziyaret ettim. Onun Balıkesir de yaşayan tanıdıkları var. Her yaz oraya giderdi. O zaman da haziran ayındaydık. Kapalıçarşıya Ismail abinin yanına gittim ve bir çay içip onunla bu konuları konuştum. Görmeyeli baya değişmişti adamcağız. Beni Balıkesir’e zütürmeyi kabul etmişti. Üç gün boyunca onu dükkanında yatmıştım. Sonra beni oraya zütürmüştü.

    Balıkesir’deki köye yerleştim. Bir kahvede garsonluk yaparak başladım ve sonra çiftlikte çalışmaya başladım ve o şekilde 30 yıl daha geçirdim. Istanbul’a dönmek aklımdan bile geçmiyordu. O olaya kadar tabi.

    Geçen günlerde, sabah kahvede oturmuş gazete okuyordum. Artık gelmişim 60’larıma. Gözlüksüz olmuyor. Haberde bir fotoğraf gördüm, o suratı her yerde tanırdım, Fevzi’ydi o fotoğraftaki. Adını Şevket Günerli diye değiştirmiş. Istanbul’un önde gelen zenginlerinden olmuş şerefsiz. Çocukken “Asla onlar gibi olmayacağız” diyorduk, şimdiki haline bak. Ahmet, Necmi ve Ömer’e ne olduğunu bile bilmiyorum. En son 50 yıl önce görmüştüm hepsini. Fevzi’nin daha doğrusu Şevket’in (yeni adıyla) o halini görünce sinirden dayanamadım. Artık nasıl olsa beni unutmuştur. Bunu düşünüp atladım otobüse ve Istanbul’a geri geldim.

    Günümüz…
    Ismail abinin kuyumcusunda benim için hazırladığı ve sakladığı kutuyu açtım. Kutunun içinde bir mektup vardı. Mektubu açıp okumaya başladım.

    Sevgili Tarık,
    Bu mektubu sana önemli bir olayı anlatmak için yazıyorum. Artık mektup ne zaman eline geçer merak ediyorum. Hatta geçer mi ondan bile emin değilim. Muhtemelen bir gün bu şehre döneceksin. Sana sen gittikten sonra yaşananları söylemek için yazıyorum. Sen hapisteyken Fevzi ortadan kayboldu. Ahmet, Necmi ve Ömer evlerine geri dönüp hayatlarına devam ettiler. Sen Balıkesir’deyken çok kötü bir olay oldu. Talat’ın kahvesinde yangın çıktı. Bu olay 15 yıl önce olmuştu. Necmi ve Ömer o yangında öldüler. Gerçi Talat sen hapisteyken kalp krizinden ölmüştü. Kahveyi oğlu Oğuz işletiyordu. Yangında Oğuz da öldü. Talat Bey’in kızı Firuze’de öldü o yangında. Ahmet’in annesi de öldü. Aylar sonra Ahmet’de intihar etti. Zincirlikuyu mezarlığı’na gömüldüler. Fevzi ise hayatta ve çok zengin oldu. Adını Şevket Günerli olarak değiştirdi ve Boğaz’da bir yalı sahibi oldu, bir oğlu ve bir kızı var. Amacım seni üzmek değil Tarık, sadece sevdiğin insanların hazin sonları oldu. Bunu bilmeseydin ben kendime yediremezdim. Başın sağolsun Tarık.

    Ismail
    09.05.2001
    Tümünü Göster
    ···
  10. 10.
    +1
    Rez alın yarın bitiriyorum hikayeyi gençler.
    ···
  11. 11.
    +1
    7. Bölüm

    Mahmut’un yanına tekrar gittim. Dört tane daha silahının olup olmadığını sordum, bana şaşırarak baktı. Ne yapacağımı sordu, ben de turnayı gözünden vurduğumu söyledim. Paltosunda sakladığı dört tane altıpatlar tabancayı gösterdi. Fiyatını sordum, 1000 lira dedi. Ulan ben de 1000 lira ne arasın? Sanki elime o kadar para geçmiş gibi. Koşa koşa eve geri döndüm, iki tane beşyüzlük alıp koşa koşa Mahmut’un yanına geldim ve silahları aldım. Sonra Talat Bey’in kahvesinin önüne doğru geri koştum. Hepimizin evi oraya yakın olduğu için oraya gittim ve kaldırıma oturup beklemeye başladım. O sırada Firuze dışarı çıktı. Ayağa kalkıp selam verdim, o da karşılık verdi.

    Ben (B) Firuze (F)
    F: Hayırdır bugün çok hareketlisin.
    B: Önemli bir gün bugün.
    F: Ne oldu?
    B: Bugün bitiriyoruz işi.

    O sırada Necmi, Ahmet, Ömer ve Fevzi geldi yanıma. Hepsi dünden meraklı görünüyorlardı. Sanki kavgalar hiç yaşanmamış gibi bir surat ifadeleri vardı. Açıkçası görünce mutlu oldum. Paltomun cebinde saklıyordum silahları. Onlara “Siz önden gidin ben geliyorum.” dedim ve Firuze’ye döndüm.

    B: Firuze, bu olaydan sonra beni bir daha göremeyebilirsin. Ya mahpusta ya da tahtalıköyde olacağım. Seni çok seviyorum ve daima seveceğim. Beni bir daha görmeyi bekleme.

    Bunu dedikten sonra onu dudağından öptüm. Normalde böyle birşeyi silah zoruyla yapamazdım ama bazen insan asla yapamam dediği şeyleri kolayca yapabiliyor işte. Firuze’ye “Elveda Firuze” deyip yanından ayrıldım ve arkadaşlarımın yanına gittim. Firuze’ye elveda dediğim anda kalbimin bir parçası koptu ama bugün hiçbir duygum beni görevimden alıkoyamazdı. Dar bir sokağa girip arkadaşlara tabancaları ve maskeleri verdim. Ahmet taksi parasını ayarlamış, Beyoğlu sokaklarına inip bir taksi çevirdik ve açılışın olduğu Bebek’e gittik. Çok işlek bir semt olmadığı için kaçış imkanımız daha fazlaydı. Taksimde olur diye çok korkmuştum.

    Taksiyle geldikten sonra parayı ödeyip indik ve bir ara sokaktaki çöp konteynırının arkasına saklandık. Açılış hazırlıkları yapılıyordu. Daha Nuri ve ailesi gelmemişti. Uzun bir süre sonra geldi Nuri. Ortayla yüksek arası bir boya sahip, şişman, saçlarının üstü dökülmüş, beyaz saçlı, gözlüklü, iyi giyimli ve ağzında pipoyla indi arabasından. Çocukluğumdan beri Nuri’nin nasıl bir canavar olduğunu düşünüyordum. Kırmızı gözlü, sivri dişli bir yaratık gibi. O da bir insanmış sadece, şişman, çirkin, gözü bozulmuş. Beynime çıkan kanları hissediyordum. Etrafı paparazzilerle doluydu, yanında belediye başkanı vardı. Haliyle korumalar da çoktu.

    Lokantaya arkadan sızacaktık. Nuri ve ailesi içeri girdiğinde emanetleri çıkartıp ateşleyip kaçacaktık. Gizlice lokantanın arkasına gittik. Maskeleri takıp emanetleri çıkartıp kapı aralığından içeriyi gözetlemeye başladık. Nuri insanlara içeriyi gezdiriyordu. Sessizce içeri girip mutfak tezgahının altına saklandık. Paparazziler Nuri ve ailesinin fotoğrafını çekerken arkadan çıkıp onlara ateş etmeye başladık. Nuri’ye üç kere sıktım, diğerleri de oğullarını, kardeşini ve abisini öldürdüler. Hepsine iki, üç el sıktıktan sonra kaçtık. Polisler içeriye daldı, bizi farkettiler. Biz tabanları yağlamıştık. Üç cadde aşağıya gidince maskeleri ve emanetleri çöpe attık ve arka sokağa sakladık.

    Karşıda bir taksi durağı vardı. Biraz sakinleşip oraya gitmek için ayağa kalktık. O sırada Fevzi’nin bana seslenmesini duydum. Arkamı bir döndüm ki bir anda silah sesi duydum ve bir acı hissettim. Yere düştüğümü hissetmedim ama bağrışmaları duyuyordum. Fevzi ve diğerlerinin yanımdan ayrılmalarını da gördüm. Polis sirenleri duyuyordum. Sonrasını hatırlamıyorum, herşey karanlık oldu.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 12.
    +1
    Up up up
    ···
    1. 1.
      +1
      Yeni partı attım pampa istersen bak.
      ···
  13. 13.
    +1
    6. Bölüm

    Ertesi gün, ailecek kahvaltı ettikten sonra babam bakkala gitti ben de Fevzi’yi bulmak için evine gittim. Şansıma evindeydi, odasına gittim. Odasına girince bana “git buradan” diye söylenmeye başladı. Sonra ayağa kalkıp beni iteklemeye başladı ben de sinirlendim onu duvara yapıştırıp “Bana bak ben onlara tehdit zoruyla çalışıyorum, Nuri’yi öldürmeyi herkesten çok ben istiyorum gerekirse tek başıma yaparım, ama yoluma çıkarsan seni de harcarım!” dedim. Sonra çekip gittim onun evinden. Ellerim ve bacaklarım titriyordu sinirden. Merdivenlere oturup sakinleşmeye çalıştım. Ellerimin titremesi bir türlü geçmiyordu. En son ayağa kalkıp binayı terk ettim. Bizim sokakta Mahmut diye birisi vardı. Herifte her şeyi bulabilirdiniz esrar, sigara, kaçak silah, çalıntı mücevher. Evine öyle yemek zütürürdü. Artık işi kendim yapacaktım, Mahmut’un yanına gidip ondan bir tabanca alacaktım. Nuri’yi kendim öldürecektim.

    Öncesinde eve gidip biraz kağıt para aldım ve sonra sokağa inip Mahmut’u aradım. Sokağın çok diplerinde dururdu. Zar zor bulabildim. 250 liraya bir tabanca aldım. Altıpatlardı. Yakın mesafeden sıkmak gerekiyormuş, öyle dedi. Silahı cebime atıp oradan uzaklaştım. Sokakta Nuri’nin adamları yürüyordu. Çöp kutusunun arkasına saklanıp onları izledim. Bir tane tuhafiyeciye giriyorlardı. Ellerinde sopalar vardı. Çöp kutusundan fırlayıp dükkanın içini görebileceğim bir yere saklandım. Bir anda dükkan sahibini dövmeye başladılar. Yerden sopa olarak kullanabileceğim birşey alıp içeri daldım ve onlara vurmaya başladım. Bir tanesine iyi oturttum öbürünü indiremedim, benim üstüme atladı. Dükkan sahibi ayağa kalkıp adama bir tekme attı benim üstümden düştü.

    Ayağa kalkıp ikisine de sopayla vurdum. Sonra defolup gitmeleri için bağırdım onlara, ayağa kalkıp tehditler yağdırarak gittiler. Dükkan sahibi bana teşekkür etti, ben de “Birşey değil.” diyip girdim. Oradan ayrıldım. Sokakta Ömer ve Necmi oturuyorlardı. Onların yanlarına gittim. Ben gelince Ömer’in yüzü düştü tabi. Ama onunla hiç konuşmamıştım bu kavgadan beri. Ömer’i de ikna etmeye çalıştım. Ama pek işe yaramıyordu söylediklerim. Necmi de umursamıyordu, çekirdek çitlemeye devam ediyordu. Hiçbiri beni dinlemiyordu. Onları dinlemeye ikna etmek için cebimdeki tabancayı gösterdim. Bir anda şaşkına döndüler. Bu sabahki gazetede Nuri’nin bir mekan açılışında yer alacağı yazıyordu. O konuşma yaparken silahımla kafasına sıkacağımı söyledim.

    Necmi (N) Ben (B) Ömer (Ö)

    N: Oğlum sen ciddi misin? Bugün öldürecen mi Nuri’yi? O kadar plan yaptık. Mahallece haraç vermeyerek onu zayıflatacaktık.
    B: O plan battı Necmi. Nuri’nin adamları beni kendi köpekleri yapmaya çalıştılar. Çetemiz dağıldı. Fevzi suratıma bakmıyor.
    Ö: Tamam da sen Nuri’yi öldürürsen yerine oğlu geçecek. Onu da öldürdün diyelim, bir oğlu daha var hatta üstüne üstlük bir de kardeşi var ve bir de abisi var. Hepsini mi öldürecen?
    B: Evet. Tabi sizin yardımınız gerekiyor. Bu açılışa ailecek katılacaklar. Fevzi ve Ahmet’e de ihtiyacım var. Ailece 5 kişiler. Her birini birimiz öldürse bu iş tamam olur.
    N: Sen rüyalar aleminde yaşıyorsun herhalde. Öyle değil mi?
    B: Yaşıyorsam yaşıyorum. Bu Nuri belasından kurtulmak istiyorum ben.
    Ö: Hadi Nuri’yi vurdun, biz de diğerlerini vurduk. Nasıl çıkacağız? Daha açılışın nerede olacağını bile bilmiyoruz.
    B: Hala vaktimiz var. Önce Mahmut’un yanına gidip size de tabanca alıp, açılışın olduğu yere gideriz. Bebek de olacak açılış.
    N: Ne açılışı bu?
    B: Lokanta. Adını hatırlamıyorum. Bir yerden gazete bulup bakarız. Var mısınız yok musunuz? Asıl önemli olan o.
    N: Ben varım.
    Ö: Ben de varım.
    B: Mahmut’tan dört tane daha silah alayım. Siz de Fevzi ve Ahmet’i bulun.
    Ö: Tamam Tarık. Necmi gel Fevzi ve Ahmet’i bulalım.
    N: Tamam.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 14.
    +1
    Hadi bakalım belki okuruz
    ···
  15. 15.
    +1
    pREZervatif
    ···
  16. 16.
    +1
    Yazar gibi yazarsın reis rez
    ···
  17. 17.
    +1
    Rezervatuar
    ···
  18. 18.
    +1
    4. Bölüm

    “Şahin’in borçlarını kapatmak için Nuri abiye çalışacaksın bundan sonra!” Ahmet de duydu yanımda. Şimdi ben onların dediklerini yaparsam Ahmet bir daha suratıma bakmaz, üstelik bu işten sağ çıkıp çıkmayacağım belli bile değil. Oracıkta kafama sıkmamaları için başımı eğip evet demek zorunda kaldım, “Bizden haber bekle.” deyip gittiler. Ahmet arkamda bana çok kötü bakıyordu. “Bana bak Tarık, bunların yoluna düşmeyeceksin demi?” diye sordu ben de “Düşmeyeceğim tabiki.” dedim. Hem artık kaleyi bir de içeriden fethetme şansımız var, Nuri’nin odasına gidip kafasına sıkabilirim, bir yerden silah bulup. Aslında daha iyi oldu. Bunları Ahmet’e anlattım, onu da ikna ettim. Sonra Necmi, Fevzi ve Ömer’in yanına gittik. Talat Bey’in kahvesine gittik, bize çay ikram ettiler ve bizde oturup konuşmaya başladık

    Önce Ismail abiyle olan konuşmamızı sonra Talat Bey ile olan konuşmamızı anlattım. Onlar da bize diğer mahallelilerle olan konuşmalarını anlattılar. Daha sonra ben de Nuri’nin adamlarının bana dediklerini söyledim. Tabi herkesin suratı düştü bir anda. Bana karşı çıktılar. Onları önce sakinleştirmeye çalıştım, sonra da ikna etmeye çalıştım. Ahmet de bana yardım ediyordu. Onlara yeni planımı anlatınca biraz da olsa ikna olmuşlardı. Tabi hala akıllarında soru işaretleri vardı. Ortam gerginleşince dışarı çıktım.

    Yolda bir pazar gördüm, Firuze orada alışveriş yapıyordu. Hemen yanına gittim. Onun elindeki torbaları aldım, yardım etmek için. Yolda onunla sohbet ede ede torbaları evine kadar zütürdüm. Evin kapısının önüne koydum torbaları, o da anahtarla kapıyı açıp içeri koydu torbaları. Bana dönüp gülümseyerek teşekkür etti. Ben de “Önemli değil,” deyip tam gidecekken bana tekrar seslendi.

    Ben (B) Firuze (F)
    F: Tarık!
    B: Efendim Firuze.
    F: Sen çok iyi bir insansın. Tekrar teşekkür etmek istedim.
    B: Ne olacak? Alt tarafı vatandaşlık görevimizi yaptık. Teşekküre falan gerek yok o yüzden.
    F: Tamam peki. Görüşürüz o zaman.
    B: Görüşürüz.

    Kabul ediyorum, gereksiz bir muhabbetti ama sanırım aramızda birşeyler olduğunu anlamaya başlamıştım. Yine de şu görevini halletmeden o işlere pek girmek istemiyordum, hem görevimden saparım hem de Firuze’yi tehlikeye atardım. Dolayısıyla aşağı inip sokağa çıktım. Necmi’yi bulmak zorundaydım. Bütün arkadaşlarım arasında kendimi daha çok yakın hissettiğim ve daha çok güvendiğim o vardı. Onun evine gittim. Kapıyı çaldım, Necmi’nin annesi açtı. Necmi’nin nerede olduğunu sordum, arka odada olduğunu söyledi. Bende içeri girip arka odaya gittim. Öylece oturuyordu. Beni görünce biraz yüzü düştü ama konuşmak zorundaydım.

    Ben (B) Necmi (N)
    N: Ne oldu Tarık?
    B: Abi bak, biliyorum Nuri’nin adamlarının beni zorla çalıştıracaklarından biraz rahatsız oldun ama önümüze şöyle bir kapı açıldı: Bu Nuri’yi yüz yüze göreceğim anldıbına geliyor ileri zamanlarda, o sırada cebimden bir silah çıkartıp onun kafasına sıkabilirim,
    N: Biz neredeyiz peki? Unutma bu işe beraber girdik. Sen bütün görevi devralıyorsun. Bize sormadan böyle şeyler planlıyorsun. Biz neyiz burada Tarık? Eşek başı mıyız?
    B: Sanki bana seçenek sunmuşlar gibi konuşuyorsun Necmi. Hayır deseydim kafama sıkacaklardı. Ölse miydim yani?
    N: O zaman bundan sonra ne söylerlerse bize söyleyeceksin. Anladın mı Tarık? Beraber halledeceğiz. Biz bir aileyiz Tarık.
    B: Tamam. Söylerim.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 19.
    +1
    9. Bölüm

    Ahmet, Necmi ve Ömer’in mezarları yan yana duruyordu. Karşıda da Firuze’nin mezarı duruyordu. Nuri’yi öldürdüğümüz gün son muydu yani? Ömer, Ahmet ve Necmi’yi gördüğüm son gün müydü? Peki ya Firuze? Sanki onu bir daha göremeyeceğimi önceden anlamış gibi ona da “Elveda” demiştim bir de. O simsiyah kıvırcık saçları, ela gözleri hala aklımda. Asla da unutamazdım. Şimdi ondan geriye kemikler ve minerale dönüşmüş vücudu kaldı. Bütün çocukluğum önümde duruyordu. Hepsi benim için altından daha değerli insanlardı. Hepsi öldü şimdi. Keşke o yangında ben de olsaydım. Keşke korkudan Istanbul’u terk etmeseydim. Keşke Ahmet, Necmi, Ömer ve Firuze ile beraber ben de ölseydim o yangında. Ben ne yapıyordum? Domates ekip biçiyordum. Gözyaşlarımı tutamıyordum, bağırmak istiyordum ama bağıramıyordum. Hepsi o Fevzi itinin suçu. Eskiden ne güzel arkadaştık be. Son bir görevim vardı. Beni bunları yaşamaktan alıkoyan Fevzi’nin ipini çekmek.

    Mezarlara çiçek bırakıp orayı terk ettim. Ismail abiyi görmem gerekiyordu. Ne halde olduğunu bilmem gerekiyordu. Bir taksiye atlayıp Ismail abinin evine gittim. Hala aynı evde oturuyordu. Çocukluğumun mahallesine geri döndüm. 50 yıl sonra. Eski havasını bayağı kaybetmiş. Bütün Istanbul gibi orası da mahvolmuş. Ismail abinin evine gittim. Kapıyı çaldım. Eşi Münevver Hanım açtı kapıyı. Eve girdim. Oğlu Murat da oradaydı. Ismail abi yatak odasında yatıyormuş. Oraya gittim. Ismail abi orada yatıyordu. Kafasında saç kalmamış, solunum cihazına bağlı, gözleri kapalı. Murat’a sordum ne zamandan beri böyle olduğunu, 2004 yılından beri bu halde olduğunu söyledi. Kaç yaşında olduğunu sordum, 91 dedi. Vay be. En son gördüğümde 50’lerindeydi. Gözyaşlarımı tutmamak için çok zorladım kendimi. En son yalnız kalmak istediğimi söyledim. Herkes dışarı çıktı.

    Ismail abinin elini tutup konuşmaya başladım: “Ismail abi, bana geçmişte yaptığın iyilikler için sana teşekkür etmek istiyorum. Şu an hayattaysam senin sayendedir. Bana yazdığın mektup için de teşekkür etmek istiyorum. Hiçbirini yapmak zorunda değildin, ama yaptın. Boşuna sana abi demiyorum zaten. Fevzi denen şerefsizden intikamımı alacağım Ismail abi. Firuze, Ahmet, Ömer, Necmi, Talat Bey ve mahallenin geri kalanı için. Bizi satıp burjuvalara katılmasının hesabı sorulmayacak mı sanıyor? Merak etme Ismail abi. Sen huzur içinde uyu. Kanımız yerde kalmayacak. Hakkını helal et. Ben senin için helal ediyorum. Elveda Ismail abi.”

    Bir pansiyona yerleştim. Fevzi’nin yani Şevket’in vereceği evsizlere yardım semineri yarın gece olacaktı. Geceyi pansiyonda geçirecektim. Gözüme bir damla uyku girmedi ama uyumaya çalıştım. Ertesi gün pansiyonda kahvaltı edip onun seminerine uygun kıyafetler almaya gittim. Neymiş efemdim, Istanbul’un önde gelen zenginleri oraya katılacakmış. Şimdi bu şerefsizler kıyafet kuralı da koymuştur. Tabiki de alacak param var mı? Yok. Annemden kalan birkaç mücevher vardı. 10 yaşımdayken vermişti bana. O günden beri cebimde sakladım ve hiçbir durum altında da harcamadım. Ama son kalan paramı pansiyona harcadım. Dolayısıyla Ismail abinin kuyumcusuna gittim. Murat yine oradaydı. Mücevherleri bozdurdum, elime biraz para geçti. Gidip kendime şık bir kıyafet aldım ve bu gece için otobüs bileti aldım.

    Pansiyona geri dönüp, duş aldım ve kıyafetlerimi giydim. Eldivenlerimi giyip silahımı cebime attım. Bir taksi çevirdim ve seminerin oraya geldim. Bayağı kalabalıktı içerisi. Her yerde Fevzi’nin şirketinin resmi ve amblemi duruyordu. Fevzi’nin evsiz küçük çocuklarla çekilmiş fotoğrafları. Şu “selfie” dedikleri saçmalıktan çekilmiş herkesle. Ulan Fevzi, sen bu hallere gelecek adam mıydın? Sinirden beynime sıçrayan kanları hissediyordum. Lavaboya gidip yüzümü yıkadım. Sonra dışarı çıktım. Paparazziler gelmişti. Misafirlerle konuşuyorlardı. Fevzi’nin ofisinin olduğu kata çıktım. Muhtemelen üstteydi. Asansörden dışarı çıktığımda Fevzi’nin yani yeni adıyla Şevket’in bağırmalarını duyuyordum. Telefonda birisine kızmıştı. Beter olsun şerefsiz. Odasına yaklaştıkça daha çok sinirleniyordum. Kapıyı tıklatıp içeri girdim.

    Ben (B) Fevzi (F)
    B: Affedersiniz Şevket Bey, sizinle 5 dakika görüşebilir miyim acaba?
    F: Buyrun.. Lan! Tarık?! Sen ne ara çıktın, nereye kayboldun?
    B: Bilir misiniz? Eskiden Fevzi diye bir arkadaşım vardı. Çok iyi anlaşırdık. Bir gün o ve diğer arkadaşlarım Ahmet, Necmi ve Ömer ile birlikte birbirimize bir söz vermiştik. Biz hiçbir zaman zenginler gibi olmayacaktık. Özümüzden kopmayacaktık. Ancak o Fevzi, sözünü tutmadı, beni yaraladı. Sonra da öldü. Benim için öldü. Ne kadar acı değil mi Şevket Bey?
    F: Pişman değilim Tarık. Hiç pişman değilim. Orada yapmam gerekeni yaptım.
    B: Tamam hadi Fevzi ile kavgalıydık orasını anladım da peki sizce neden özüne sırtını döndü? Duyduğum kadarıyla ailesini ve doğduğu yeri bile inkar etmiş. Hatta babasının ona verdiği adı bile. Soyadını bile. Bunun hepsi benimle kavga ettiği için miydi?
    F: Sen o Nuri şerefsiziyle savaşacağım derken onun tarafına geçmene ne demeli?
    B: Şevket bey, ben hiç öyle birşey yapmadım.
    F: Atma lan. Onunla işleriniz yolunda gitmedi diye vurdun onu. Bizi ikna etmiş olacaktın hem de hayatına devam ediyor olacaktın. Yer miyim ben bunu?
    B: Beni, Fevzi’ye benzetmiş olabilirsiniz Şevket bey ama ben Fevzi gibi bir dönek değilim. Şevket Bey.
    F: Şu an karşındayım Tarık, biliyorsun değil mi? Az önce konuştuğum kişi kimdi biliyor musun?
    B: Kiminle konuşuyordunuz Şevket Bey?
    F: Avukatımla! Hisselerimin %50’sini o Burak denen it satın aldı.
    B: Aman Allah’ım. Ne kadar acı? Size gerçekten üzüldüm şu anda Şevket Bey. Gerçekten. Hisselerinizin %50’sinin alınması ölmekten de beter. Camdan atlayın daha iyi.
    F: Dalga geçme. Şirketimi kaybedebilirim.
    B: Aa o zaman fakir olursunuz. Ay ne yazık. Bir de hiç yaşamadınız tabi öyle değil mi? Ben bilirim fakirliği Şevket Bey. Arkadaşım Fevzi ile sözde omuz omuza bu fakirlikle başa çıkacaktık.
    F: Sen beni satmasaydın, bunların hiçbiri olmayacaktı.
    B: Ben sizi nasıl satmış olabilirim ki Şevket Bey? Daha sizi ilk kez görüyorum Şevket Bey.
    F: Neden geldin lan buraya Tarık? 5 dakika içinde şu fakirleri mutlu etmem lazım. Gazeteciler bekliyor.
    B: Benim, arkadaşlarımın, mahallemin kanını yerde bırakmamak için geldim Şevket Bey.
    F: Ne diyon Tarık?

    O anda cebimden silahımı çıkartıp gözümü kırpmadan göğsüne ateş ettim. Son nefesini duydum ve hemen arka kapıdan kaçtım. Hızlıca bir belediye otobüsüne girdim ve en uzak durağa varıncaya kadar inmedim.

    Otobüsten inip taksiye bindim ve pansiyona geri geldim. Üstümü değiştirip eşyalarımı toplayıp ayrıldım ve taksiye tekrar binip otogara gittim. Heyecandan hiçbir şey düşünemiyordum. 1-2 saat sonra geldi otobüs. Balıkesir’e geri yolculuğa başladım. Fevzi’yi öldürdüğüm için hiç de pişman değildim ama ellerim titriyordu. Başımı cama yasladım ve çocukluğumu düşünmeye başladım. Ahmet’i, Necmi’yi, Ömer’i ve Firuze’yi. Ne güzel günlerimiz olmuştu. Nuri ile mücadelemiz dışında muhteşem günlerimiz olmuştu. Hiçbir para bu sıcak arkadaşlığı sağlayamazdı. Sokakta top oynayışımız, Talat Bey’in topumuzu kesişi. Başımız komşularla derde girdiğinde imdadımıza yetişen Ismail abi. Çocukluk aşkım Firuze. Hepsini bozan şey paraydı. Birinin paragözlüğü yüzünden arkadaşlıklar, aileler, sevgililer parçalandı. Hepsi daha fazla para için. Allah belasını versin o kağıt parçasının. Herkesi aldı zütürdü. Mahallemiz bile mahvolmuş. Birbirini tanımayan komşular, sanki herkes herkesi bıçaklayacakmış gibi birbirine bakışan esnaf, arabalardan dolayı sokakta oynayamayan çocuklar…

    Son
    Tümünü Göster
    ···
  20. 20.
    +1
    2. Bölüm

    Nuri’nin adamları bizi bırakıp gittikten sonra Necmi’yi ayağa kaldırdım. Babam da ayağa kalkmıştı, beraber Necmi’yi bizim eve kadar zütürdük. Mutfakta annem ve ablam bize pansuman yaptılar. Dikiş attılar. Tabi içimdeki öfkeden dolayı hiçbir acıyı hissetmiyordum. Ellerim titriyordu adeta. Sabırsızdım. Nuri denen adam müsveddesine bu yaptıklarını çektirmek istiyordum. Annem, ablam ve babam mutfağı terk ettikten sonra Necmi ile yalnız kalmıştık. Necmi’ye bu Nuri denen aşağılık herifi alaşağı edeceğimizi söyledim. Hepimizin ailesine yıllardır çile çektiren bu Nuri’yi yok edecektik. Onun imparatorluğunu yerle bir edecektik. Belki sinirli olduğum için söylüyorum, belki de cidden kast ediyorum. Ben kolay sinirlenen ve ölümüne kin tutan bir insanım. Ama içimde muazzam bir öfkenin yanında bir de korku vardı. Hadi Nuri’yi alt etme girişiminde bulunduk, ya başarısız olursam, ya bu yolda birçok kişiyi kaybedersem? O zaman ne yapacaktım?

    Yok Nuri’yi yok edemezdik. Sadece 5 kişiydik. 5 kişiyle bir imparatorluk mu devrilir? Tek kelimeyle dünyadan silerdi bizi. Ama boş boş oturamazdık. Necmi ile beraber dışarı çıkıp Ahmet, Fevzi ve Ömer’i topladık. Talat Bey’in kahvesinin altında ufak bir yer var. Aslında depo ama biz geceleri oraya sarhoş olmaya veya kız atmaya giderdik. Oraya gittik. Nuri’nin köpeklerinin bizi tırmalamasından bahsettik. Babamı yine borçlandırmışlar. Ulan 4 aydır eve ekmek girmiyor. Yemiyoruz içmiyoruz size para ödüyoruz, bizden daha ne istiyorsunuz!?

    Bu Nuri, 3 ay önce Ahmet’in babasını öldürmüştü. Evlerini ve dükkanlarını ellerinden alıp bunları kapı dışarı etmişlerdi. Şu an Fevzi’nin evinde yaşıyorlar. Onun yaşadıklarının yanında bizim yaşadıklarımız hiçbir şey. Nuri’yi alaşağı etme fikrimi en çok da o destekledi doğal olarak. Ismail abi ve Talat Bey’i de haraca boğdu bu şerefsiz. Geçenlerde Talat Bey’in kahvesini yakmışlardı. Ismail abinin kardeşini yatalak hale getirmişlerdi. Bunları böyle sayınca hepimiz artık Nuri’yi öldürme fikrine ısınmıştık. Uzun bir tartışmadan sonra hiçbirimiz emin olmadığımız halde Nuri’nin imparatorluğunu alaşağı etme fikrini kabul etmiştik.

    Depodan dışarı çıkıp evlerimize dağıldık. Bütün gece bu olayları düşünerek yatakta dönüp durmuştum. Gözüme tek damla uyku girmemişti. Evimizde kahvaltılık yoktu. Dolayısıyla komşuya gittik kahvaltı için. Onlar da bizim gibi Nuri’nin kurbanıydı, yine de, tek kalan ekmeklerinin yarısını ve iki kalıp peynirlerinin birini bizimle paylaşmışlardı. Kahvaltımızı ettik, annem ve ablam eve gittiler, babam bakkalını açmaya gitti. Üç gün önce yeniden yağmalanmıştı bakkalımız o yüzden babam üç gündür bakkalı tamir ediyordu, nihayet tamir etti ve bugün açtı. Ben de Talat Bey’in kahvesine gitme kararı aldım. Onunla Nuri hakkında konuşmam gerekiyordu. Muhtemelen Nuri’yi alaşağı etme konusunda belki bir bilgi verirdi bize.
    Tümünü Göster
    ···