Selam inci halkı. Kuzen gibme hikayesi okumak isteyenler gelmesin baştan söyleyeyim. Mafya hikayesi anlatıyorum toplanın. Aşk, suç, dostluk ve kavga bir arada olacak. Once Upon a Time in America filmi gibi bir hikaye olacak. Biraz ağır ve uzun bir hikaye olacak, şukularınızı verin ve rezlerinizi alın. Iyi okumalar.
HIKAYE TAMAMEN KURGUDUR.
Önceki hikayelerim:
- (bkz:
açıklanamayan cinayetler)
- (bkz:
teknoloji harikası)
- (bkz:
hayatımı kökünden değiştiren ölüm)
- (bkz:
rüya mı gerçek yoksa gerçek mi rüya)
- (bkz: bir ilişkinin başlangıcı yükselişi ve düşüşü)
1. Bölüm
Yeniden döndüm, Istanbul’a. Memleketim. En son 50 yıl önce buradaydım. Upuzun gökdelenler, üç tane köprü, ve milyonlarca sokak. Bıraktığım halinden eser kalmamış. Aslında özlemimden dönmedim. Hatta ölene kadar da dönmeyi düşünmüyordum. Başıma gelenlerden sonra. Ama dönmek zorundaydım. Onun yüzünden. Cebimde kalan 50 lirayla otogardan ayrılıp bir taksi tuttum. Yarım kalan işimi halletmeden önce yapmam gereken ufak şeyler var. Ismail’i bulmak zorundaydım. Geçmişte bize çok hayrı dokunmuş bir insandır. Kapalıçarşıda ufak bir kuyumcusu vardı. O yüzden taksiyle Kapalıçarşı’ya gittim. Hemen içeri girip onun dükkanını aradım. Belki bir umut hala açıktır diye. 50 küsür yıl geçti sonuçta. Oraya son girişimde daha saçlarım siyahtı. Girişi geçtikten sonra 3. sıradaydı. Hala oradaydı, bıraktığım gibi. Sakince içeriye girdim. Genç bir çocuk oturuyordu. Adını sordum, Murat’mış ismi.
Ben (B) Murat (M)
B: Buranın sahibi nerede delikanlı?
M: Buranın sahibi benim. Ben işletiyorum.
B: Buranın sahibi Ismail değil mi?
M: Ismail benim babam olur.
B: Aa? Peki Ismail nerede?
M: Kendisi hastadır, yıllardır yatalak halde maalesef.
B: Hadi ya! Ben onun çok yakın bir tanıdığıyım. Adım Tarık.
M: Bir dakika, babamın bahsettiği Tarık siz misiniz?
B: Evet benim.
M: Babamın size bir emaneti var. Yıllardır bahsederdi, yani yatalak olmadan önce. Durun getireyim.
Murat bana bir tane kutu getirdi.
M: Bu kutuyu babam size yıllardır vermek istiyordu. Bana nasip oldu.
B: Çok teşekkür ederim.
Masanın yanındaki sandalyeye oturup kutuyu açtım.
50 yıl Önce…
Yer Beyoğlu, arka sokakları. Benim büyüdüğüm yer. Ailem borç içinde. Mahallenin tefecisi Nuri abi hepimize kök söktürüyordu. Kaç kere babamın bakkalını basıp dağıttılar sayamıyorum bile. Ben ve dört arkadaşım Ahmet, Fevzi, Necmi ve Ömer. Ahmet’in 18. yaş gününü kutluyorduk. Kendisi aramızdaki en küçük elemandır. Fevzi, Necmi, Ömer ve ben yaşıtız, 19 yaşındayız. Ahmet’in doğum gününü kutluyorduk. Ismail abi Kapalıçarşı’daki kuyumcusunu yeni açmıştı, Ahmet’e bir yüzük hediye etmişti. Güzel bir yüzüktü.
Taksiyle geri döndükten sonra sokakta oturup çekirdek çitliyorduk, havadan sudan konuşuyorduk. Karşıda bir kız gördüm. Siyah saçlı, orta boylu bir kızdı. Suratının yarısını görmüştüm sadece ama öyle bile bağlanmıştım kıza. Karşı komşumuz Talat Bey’in kızı, Firuze. Daha önceden tanışırız ama uzun zamandır görmemiştim onu. Arkadaşlarım anlamıştı benim Firuze’ye baktığımı, bana belden aşağı şakalar yapıyorlardı. Babası Talat Bey de bir kahvehane işletiyordu. Evi de hemen üstteydi. Daha küçüğüz o zamanlar, aşkımız hemen iki saniyelik bakışla başlardı. Birbirimize bakışmakla aşık olurduk. Ben de arkadaşlarımı geçiştirdim ve kalkıp gittik.
Akşam olmuştu. Eve doğru gitmeye başladım. Yanımda Necmi vardı. Beraber sokakta yürürken bir de ne göreyim? Nuri denen alçağın adamları babamı dövüyorlardı. Bunu görünce Necmi ile beraber koşmaya başladık. Babamı döven adamların üstüne atladık. Çok fazla yumruk atamadan bizi yere serip bizi de yumruklamaya başladılar. Hayvan gibi yumruk atıyordu şerefsizler. Necmi’nin çığlıklarını duyuyordum. Avaz avaz bağırıyordu zavallı. Nuri’nin adamları gidince ayağa kalktım ve babama ve Necmi’ye bakmaya gittim.
edit: Elimde birkaç part hazır. Birkaç reze daha yolluyorum.