+1
9. Bölüm
Ahmet, Necmi ve Ömer’in mezarları yan yana duruyordu. Karşıda da Firuze’nin mezarı duruyordu. Nuri’yi öldürdüğümüz gün son muydu yani? Ömer, Ahmet ve Necmi’yi gördüğüm son gün müydü? Peki ya Firuze? Sanki onu bir daha göremeyeceğimi önceden anlamış gibi ona da “Elveda” demiştim bir de. O simsiyah kıvırcık saçları, ela gözleri hala aklımda. Asla da unutamazdım. Şimdi ondan geriye kemikler ve minerale dönüşmüş vücudu kaldı. Bütün çocukluğum önümde duruyordu. Hepsi benim için altından daha değerli insanlardı. Hepsi öldü şimdi. Keşke o yangında ben de olsaydım. Keşke korkudan Istanbul’u terk etmeseydim. Keşke Ahmet, Necmi, Ömer ve Firuze ile beraber ben de ölseydim o yangında. Ben ne yapıyordum? Domates ekip biçiyordum. Gözyaşlarımı tutamıyordum, bağırmak istiyordum ama bağıramıyordum. Hepsi o Fevzi itinin suçu. Eskiden ne güzel arkadaştık be. Son bir görevim vardı. Beni bunları yaşamaktan alıkoyan Fevzi’nin ipini çekmek.
Mezarlara çiçek bırakıp orayı terk ettim. Ismail abiyi görmem gerekiyordu. Ne halde olduğunu bilmem gerekiyordu. Bir taksiye atlayıp Ismail abinin evine gittim. Hala aynı evde oturuyordu. Çocukluğumun mahallesine geri döndüm. 50 yıl sonra. Eski havasını bayağı kaybetmiş. Bütün Istanbul gibi orası da mahvolmuş. Ismail abinin evine gittim. Kapıyı çaldım. Eşi Münevver Hanım açtı kapıyı. Eve girdim. Oğlu Murat da oradaydı. Ismail abi yatak odasında yatıyormuş. Oraya gittim. Ismail abi orada yatıyordu. Kafasında saç kalmamış, solunum cihazına bağlı, gözleri kapalı. Murat’a sordum ne zamandan beri böyle olduğunu, 2004 yılından beri bu halde olduğunu söyledi. Kaç yaşında olduğunu sordum, 91 dedi. Vay be. En son gördüğümde 50’lerindeydi. Gözyaşlarımı tutmamak için çok zorladım kendimi. En son yalnız kalmak istediğimi söyledim. Herkes dışarı çıktı.
Ismail abinin elini tutup konuşmaya başladım: “Ismail abi, bana geçmişte yaptığın iyilikler için sana teşekkür etmek istiyorum. Şu an hayattaysam senin sayendedir. Bana yazdığın mektup için de teşekkür etmek istiyorum. Hiçbirini yapmak zorunda değildin, ama yaptın. Boşuna sana abi demiyorum zaten. Fevzi denen şerefsizden intikamımı alacağım Ismail abi. Firuze, Ahmet, Ömer, Necmi, Talat Bey ve mahallenin geri kalanı için. Bizi satıp burjuvalara katılmasının hesabı sorulmayacak mı sanıyor? Merak etme Ismail abi. Sen huzur içinde uyu. Kanımız yerde kalmayacak. Hakkını helal et. Ben senin için helal ediyorum. Elveda Ismail abi.”
Bir pansiyona yerleştim. Fevzi’nin yani Şevket’in vereceği evsizlere yardım semineri yarın gece olacaktı. Geceyi pansiyonda geçirecektim. Gözüme bir damla uyku girmedi ama uyumaya çalıştım. Ertesi gün pansiyonda kahvaltı edip onun seminerine uygun kıyafetler almaya gittim. Neymiş efemdim, Istanbul’un önde gelen zenginleri oraya katılacakmış. Şimdi bu şerefsizler kıyafet kuralı da koymuştur. Tabiki de alacak param var mı? Yok. Annemden kalan birkaç mücevher vardı. 10 yaşımdayken vermişti bana. O günden beri cebimde sakladım ve hiçbir durum altında da harcamadım. Ama son kalan paramı pansiyona harcadım. Dolayısıyla Ismail abinin kuyumcusuna gittim. Murat yine oradaydı. Mücevherleri bozdurdum, elime biraz para geçti. Gidip kendime şık bir kıyafet aldım ve bu gece için otobüs bileti aldım.
Pansiyona geri dönüp, duş aldım ve kıyafetlerimi giydim. Eldivenlerimi giyip silahımı cebime attım. Bir taksi çevirdim ve seminerin oraya geldim. Bayağı kalabalıktı içerisi. Her yerde Fevzi’nin şirketinin resmi ve amblemi duruyordu. Fevzi’nin evsiz küçük çocuklarla çekilmiş fotoğrafları. Şu “selfie” dedikleri saçmalıktan çekilmiş herkesle. Ulan Fevzi, sen bu hallere gelecek adam mıydın? Sinirden beynime sıçrayan kanları hissediyordum. Lavaboya gidip yüzümü yıkadım. Sonra dışarı çıktım. Paparazziler gelmişti. Misafirlerle konuşuyorlardı. Fevzi’nin ofisinin olduğu kata çıktım. Muhtemelen üstteydi. Asansörden dışarı çıktığımda Fevzi’nin yani yeni adıyla Şevket’in bağırmalarını duyuyordum. Telefonda birisine kızmıştı. Beter olsun şerefsiz. Odasına yaklaştıkça daha çok sinirleniyordum. Kapıyı tıklatıp içeri girdim.
Ben (B) Fevzi (F)
B: Affedersiniz Şevket Bey, sizinle 5 dakika görüşebilir miyim acaba?
F: Buyrun.. Lan! Tarık?! Sen ne ara çıktın, nereye kayboldun?
B: Bilir misiniz? Eskiden Fevzi diye bir arkadaşım vardı. Çok iyi anlaşırdık. Bir gün o ve diğer arkadaşlarım Ahmet, Necmi ve Ömer ile birlikte birbirimize bir söz vermiştik. Biz hiçbir zaman zenginler gibi olmayacaktık. Özümüzden kopmayacaktık. Ancak o Fevzi, sözünü tutmadı, beni yaraladı. Sonra da öldü. Benim için öldü. Ne kadar acı değil mi Şevket Bey?
F: Pişman değilim Tarık. Hiç pişman değilim. Orada yapmam gerekeni yaptım.
B: Tamam hadi Fevzi ile kavgalıydık orasını anladım da peki sizce neden özüne sırtını döndü? Duyduğum kadarıyla ailesini ve doğduğu yeri bile inkar etmiş. Hatta babasının ona verdiği adı bile. Soyadını bile. Bunun hepsi benimle kavga ettiği için miydi?
F: Sen o Nuri şerefsiziyle savaşacağım derken onun tarafına geçmene ne demeli?
B: Şevket bey, ben hiç öyle birşey yapmadım.
F: Atma lan. Onunla işleriniz yolunda gitmedi diye vurdun onu. Bizi ikna etmiş olacaktın hem de hayatına devam ediyor olacaktın. Yer miyim ben bunu?
B: Beni, Fevzi’ye benzetmiş olabilirsiniz Şevket bey ama ben Fevzi gibi bir dönek değilim. Şevket Bey.
F: Şu an karşındayım Tarık, biliyorsun değil mi? Az önce konuştuğum kişi kimdi biliyor musun?
B: Kiminle konuşuyordunuz Şevket Bey?
F: Avukatımla! Hisselerimin %50’sini o Burak denen it satın aldı.
B: Aman Allah’ım. Ne kadar acı? Size gerçekten üzüldüm şu anda Şevket Bey. Gerçekten. Hisselerinizin %50’sinin alınması ölmekten de beter. Camdan atlayın daha iyi.
F: Dalga geçme. Şirketimi kaybedebilirim.
B: Aa o zaman fakir olursunuz. Ay ne yazık. Bir de hiç yaşamadınız tabi öyle değil mi? Ben bilirim fakirliği Şevket Bey. Arkadaşım Fevzi ile sözde omuz omuza bu fakirlikle başa çıkacaktık.
F: Sen beni satmasaydın, bunların hiçbiri olmayacaktı.
B: Ben sizi nasıl satmış olabilirim ki Şevket Bey? Daha sizi ilk kez görüyorum Şevket Bey.
F: Neden geldin lan buraya Tarık? 5 dakika içinde şu fakirleri mutlu etmem lazım. Gazeteciler bekliyor.
B: Benim, arkadaşlarımın, mahallemin kanını yerde bırakmamak için geldim Şevket Bey.
F: Ne diyon Tarık?
O anda cebimden silahımı çıkartıp gözümü kırpmadan göğsüne ateş ettim. Son nefesini duydum ve hemen arka kapıdan kaçtım. Hızlıca bir belediye otobüsüne girdim ve en uzak durağa varıncaya kadar inmedim.
Otobüsten inip taksiye bindim ve pansiyona geri geldim. Üstümü değiştirip eşyalarımı toplayıp ayrıldım ve taksiye tekrar binip otogara gittim. Heyecandan hiçbir şey düşünemiyordum. 1-2 saat sonra geldi otobüs. Balıkesir’e geri yolculuğa başladım. Fevzi’yi öldürdüğüm için hiç de pişman değildim ama ellerim titriyordu. Başımı cama yasladım ve çocukluğumu düşünmeye başladım. Ahmet’i, Necmi’yi, Ömer’i ve Firuze’yi. Ne güzel günlerimiz olmuştu. Nuri ile mücadelemiz dışında muhteşem günlerimiz olmuştu. Hiçbir para bu sıcak arkadaşlığı sağlayamazdı. Sokakta top oynayışımız, Talat Bey’in topumuzu kesişi. Başımız komşularla derde girdiğinde imdadımıza yetişen Ismail abi. Çocukluk aşkım Firuze. Hepsini bozan şey paraydı. Birinin paragözlüğü yüzünden arkadaşlıklar, aileler, sevgililer parçalandı. Hepsi daha fazla para için. Allah belasını versin o kağıt parçasının. Herkesi aldı zütürdü. Mahallemiz bile mahvolmuş. Birbirini tanımayan komşular, sanki herkes herkesi bıçaklayacakmış gibi birbirine bakışan esnaf, arabalardan dolayı sokakta oynayamayan çocuklar…
Son
Tümünü Göster