1. 1.
    0
    Sıradan bir buluşmadır. Yine umursamadığın gelip geçecek bir buluşma... Ve birden farklı bir şey görürsün. Daha ilk buluşmanızdır ama o ayağa kalkar ve sarılır hani çocukluk arkadaşınmışta buluşmussunuz "aa naber" modundadır. Böyle başlamıştı...

    ilk gülüşü biraz komik gemişti açıkcası. Dişleri Baya belirgindi, büyüktü. Ama çok güzeldi. Bir de gülünce sanki gözleri de gülüyormuş gibi olurdu. Hani kısılıyordu o gözleri bi değişik. Öyle ki güldüğünde kalbim daha hızlı atıyordu. Liseli çocuklar gibi diyeceğim ama lisedeyken böyle bir şey olmamıştı olamazdı. Her şeyini dinlemek istiyordum. Sadece konuşsun istiyordum. O yüzden çenesi düşük olan ben suskun kalmıştım. Daha sonra konuştuğumuzda "ikimizde anlaşamayacağımız, konuşamadığımız" korkusuna kapıldığımızı itiraf etmiştik. Sürekli böyle içten içe gülümseme hali vardı. Tam bi mallık hali aslında. Hiç bir şeye değişilmeyecek bir mallık.

    Zaman iyice ilerlemişti onu bırakmak istemiyordum. Eve davet edecektim ama yanlış anlamasından korktum. Ben o zamanlar babamla yaşayan biriydim. Babam beni pek umursamaz. Zaten dokunmak gibi bir amacım yoktu. Sadece sabahlayalım, konuşarak sabah olsun istemiştim. Baktım onu söylemeye cesaretim yok bari bir yere gidip eğlenelim dedim. Gittik tabi. Çalan şarkı, içtiğim içki gibimde bile değildi. Sadece onu izliyordum sadece... Sabah'ın 5'inde onu bırakırken gözümde gram uyku yoktu. Uyuyamazdım zaten.

    Sonra zaman geçti... Sevgiliye hissedilecek bir şeyin üstündeydi hani arkadaşını seversin özlersin ya. x2 diyelim biz. hem sevgilimi hem arkadaşımı özlüyordum özlediğim zaman.
    izmir'den gelmişti üniversite için. Hali hazırda istanbul'da onu etkileyen çok şey çıkmaya başlamıştı. Başkaları, başka arkadaşları, başka başka işte... Ben haricinde herkes işte. Kötü sonu tahmin edebiliyordum aslında.

    O izmir'deyken kavga ettiğimizde sabahın 6'sında uçağa binip giderken ben, o beraber Eskişehir'e gideceğimizde ben geç kaldığım için benim bırakıp gitmişti mesela. Düşünüyorum acaba ben bırakırmıydım? gibeyim bileti geç kalacağım saati... Bırakamazdım onu geride. Neyse peşinden gittim bende. Giderken yağmurun bastırması da perişanlığımı, ezikliğimi pekiştirmişti açıkcası. Sırılsıklamdım. Öylece bindim otobüse. Gittiğimde yine gülüyordum. O ve arkadaşlarıyla 2-3 gün geçirecektim sonucunda. Yani böyleydi vaziyet işte. Bu olay ilişkinin genelini gözünüzün önüne getirebilir. Tabi bu kadar durum vahim değildi ama herkes yaşadığı için bilir diye düşünüyorum.

    Hayatım boyunca ilişki yaşadığım herkesi aldatmış, üzmüş olabilirdim. Ama herkesin "tamam bu" dediği birisi vardır. Benim için o'ydu ama ben onun için değildim sanırım. Umursamazdı bana karşı. Kavga ettiğimizde haklı haksız ben arardım tekrar. En büyük hatalarımdan biride buydu sanırım. %100 teslimiyet...

    Neyse işte zamanla hayat zehir olmaya başladı. ilk tanıdığım kişi değildi artık. Mesela tartışmıyorduk. Tartışsak kesip atıyordu konuşmuyordu çünkü. Dedim ya özlüyorum. Galiba hissettiğim en büyük his özlemdi. Özlüyordum işte kavga edip konuşmadığımızda bile. O yüzden tartışmakta istemiyordum.

    Her neyse işte... Sonra bir gün defalarca gidişinden sonra bir kez daha gitti. Ama cidden gitti. Giderken benim ne kadar "yalancı, fitne ve fesatla" dolu bir adam olduğumu da söylemeyi unutmadı. Çünkü bırakması için bir şeyler gerekliydi. Pislik olmam gerekliydi. Durduk yere terkedilmezdi ya.

    Sıkıldığını söylemişti bir ilişki istemediğini çok bunaldığını. Alışmak zaman almıştı bu sözlerine. Sonra sevince hak vermek zorunda kalıyorsun "istememiştir, yorulmuştur" diyorsun. 1 ay geçmeden biriyle çıktığını öğrendim. Hayatımda yapmamamam gereken ve yapmadığım bir şeyi yaptım. Aradım. Aradığımda birinden hoşlandığını söyledi tabi. bir ilişki istememesini ben yanlış anlamışım. Onu da ekledi. Özür dileyerek telefonu kapattım...

    Öyle işte. Gülünce gözleri kısılıyordu. Böyle göz kenarları bi değişik. Bir de kahkaha attığında... Sarıldığında. Kafasını göğsüme koyduğunda. Öyleydi bi değişikti.
    Neyse rakı masası muhabbetine döndü. Hadi Eyvallah.
    ···