'o gün'den sonra...
hayatımda geçirip geçirebileceğim en güzel günü geçirdikten sonra güzel bir uyku çektim. yüzlerce kalp çizmiştim 16 haziran tarihli günlük sayfama... sabah hiç olmadığım kadar mutlu uyandım. sevgilime destan diye nitelendirdiğimiz özel mesajı attım. mutlu uyansın istiyordum.ne bilirdim hiç uyanmayacağını...
kahvaltımı yaptım. evde annemle babam yoktu.bu alışık olduğum bir şeydi sabah uyandığımda onları görememek. mesajıma cevap gelmedi. uyuyor herhalde diye düşünmüştüm. yüzümde aptal bir gülümseme vardı. durup dururken kendi kendime gülüyordum. dün bana yaşattığı o güzel günü düşünüyordum. geleceğimizin ne kadar mükemmel olacağını, hayatta bizi nelerin bekleyebileceğini düşünüyordum. önümüz açıktı... bu şehirden çekip gidecektik, kimse de umrumuzda olmayacaktı.o kadar mutluydum ki (:
nasıl unutabilirim ki o günü? yaşadığım en büyük acı... hala sızlayabiliyor yüreğim. nasıl sızlamasın ki?
olup bitenlerden habersiz, mutlu mutlu gülümsüyordum...
telefon çaldı sonra. miray uyandı herhalde diye düşünüp telefona koştum. arayan babamdı...
+uyandırmak için aramıştım. kızım...
-efendim baba?ne oldu?
+şimdi sakin ol ve giyin.
-ne oluyor?
huzursuz olmuştum. babam benimle bu ses tonuyla konuşmazdı. sanki korkmuş gibiydi. anlam veremiyordum.
+geldiğinde her şeyi öğreneceksin...
-nereye geliyorum?ne oluyor baba söylesene!
+giyin kızım... burada görüşürüz.
ve telefonu kapattı.
orası neresiydi? babam neden böyle davranmıştı?bu olanlarda neyin nesiydi?
mecburen giyindim...
peki ama nereye gideceğim? elime telefonu alıp babamı aradım, açmadı.kapı çaldı sonra... koşarak açtım kapıyı. karşımda fatih abi vardı.
-ne oluyor fatih abi sen söyle bari? anlayamıyorum!
ağlamaya başladım kapı eşiğinde... sinirlerim bozulmuştu. hiçbir şeye anlam veremiyordum.
donuk gözlerle bana bakıyordu fatih abi.
eğildi.
beni kucağına alıp koltuğa taşıdı...
ayaklandım hemen.ne olduğunu söylemeyecek misin neden konuşmuyorsun diye bağırdım.
yine cevap yok... çıldıracak gibiyim. fatih abi karşımda ama sanki ruhu yok. bomboş gözlerle etrafa bakıyor.
annemi aradım. uzunca çaldı... nihayet açtı telefonu.
-anne ne oluyor? nereye geliyorum ben? birisi bana ne olduğunu söylesin!
+kızım sakin ol... fatih abin geldi mi?
-geldi ama bir şey söylemiyor. anne ne oldu ne?
+hadi kızım fatih abin alsın getirsin seni buraya... kapat telefonu.
-hayır, kapatmıyorum!
yüzüme kapattı.
sanki herkes benden saklamaya çalışıyor gibiydi. düştüğüm durum saçmadan da öteydi.
+sakin ol merve. bunu sana söyleyecek olan ben değilim.ben olmak istemiyorum...
-birine bir şey mi oldu? yoksa teyzem? teyzeme bir şey mi oldu? miray?allahım miray iyi mi?sen neden bu kadar kötü görünüyorsun? allah aşkına söyle fatih abi söyle yalvarırım söyle!
sadece bakıyordu.ama eminim görmüyordu. sanki karşımda değildi...
sonra ağzından iki kelime döküldü.
miray öldü
allahım... allahım!
böyle keskin bir acı nasıl salisesinde tüm vücudu kaplayabiliyordu?
hissedebiliyordunuz.
beyninize, kalbinize,teninize bir şey batıyordu.
saf acı buydu.
iki kelime her şeyi değiştiriyordu...
ne kadar kolay söyledi o iki kelimeyi... bir anda çıkıverdi ağzından. sessizce ve ruhsuzca söylemişti...
bir şey söyleyemedim...
gözyaşım bile akmadı.
oturdum koltuğa ve sadece boşluğa baktım.
söylenecek söz, yapılacak hareket yoktu. nefes almak bile gereksiz geliyordu.
iki kelime lan sadece...
tıpkı
cehenneme hoşgeldin gibi.
tepki veremedim.ne diyebilir ki insan o durumda?şu an bile o batma hissini hissedebiliyorum...
ölüm haberini öyle aldım canım sevgilimin... hayatta en çok değer verdiğim kişinin ölüm haberi.
şoka girmiş olmalıydım. fatih abi sarstı beni.
-iyi misin merve?
ses yok... tepki yok...
-merve,iyi misin? kendine gel!
konuşan kim, bilmiyorum...
-merve!!!
çığlık.
hayatımda attığım en güçlü çığlık...
sonrası karanlık...
ayıldığımda telefonla konuşuyordu fatih abi.
-biraz daha oyalayın. yarım saat daha verin bana...
duyuyorum onu ama o farkında değil...
gözümü açtığımı fark etti. yanıma geldi hemen.
-iyi misin? merve kendine gelmen lazım... güçlü olman lazım.
cevap vermiyorum...
konuşmak istiyorum ama konuşamıyorum. göğsümde öyle bir acı var ki... allahım, allahım bu nasıl bir şeydir!
o his,o canın yanması... kaynar sular dökülür başınızdan, inanın.
küçücüğüm lan ben... ufacık bir çocuk.
ölemez ki miray. nasıl ölsün?
ölemez miray... ölemez.
+miray öldü mü?
bir süre sessiz kaldı...
nasılsa öğrenecek dedi kendi kendine...
ben orada yokmuşum gibi konuşuyordu kendisiyle.
zaten söylemek zorundayım diyordu.
fatih abi de kendinden geçmiş gibiydi...
-merve...
durakladı.
+söyle fatih abi söyle!
konuşacak takatim yoktu. öyle bir yorgunluk hissi çökmüştü ki üzerime. sanki ruhum bedenimden uçup gitmiş gibiydi. kafam ağır geliyordu, kaldırmak güçtü.son gücümle konuşuyordum.
+nasıl öldü?
derin bi nefes aldı. gözlerimin içine baktı.
-o...
yine durakladı. söyleyeceksen söyle be adam!
-kendini astı...
sözün bittiği yer işte tam da burasıydı.
hayat dediğimiz şey ne zaman başlardı?
doğum tarihim ve ölüm tarihim aynıydı.
merve bu cümleyle birlikte bu dünyadan göçüp gitti...
ruhum yok...
kim olduğumun bile bir önemi yok.
aynadaki yansımamı kaybettim ben!
ağzından zehir damlıyordu. ardı ardına sıraladı cümleleri fatih abi.bu bir intihar fakat hepimiz üzerini kapamak için elimizden geleni yapıyoruz. kayıtlara böyle geçmeyecek. gittiğinde polisler sana çok soru sormayacak, korkma diyordu bana. ailen ilişkinizi hala bilmiyor, bilen hiçkimse yok. eğer öğrenmelerini istemiyorsan çeneni kapalı tut diye tembihliyordu. dün akşam ne yaptığınızı, mirayın nasıl davrandığını soracaklar. normal şeylerden bahset...
benden istenilenlere baksanıza?
kendinizi bi benim yerime koysanıza?
inanın dostlarım inanın. gerçekten kolay şeyler değil... geçmişe dönüp bakıyorum da 16 hazirandan sonrası yaşamak değil.
dediğim gibi her yazdığımın bir açıklaması var...
neden gizlendi intihar?
peki ama en önemlisi neden intihar etti miray?
fatih abi ne alaka?
babamla annem niye polis merkezinde?
hangi birinin cevabını verebilirdim ki o gün...
bu dünya ne kadar pislik olabilirdi ki?