-
1.
+17Annunakiler de Annunakiler. Kimdir bu Annunakiler?
1851 de Sir Austen Henry Layard Musul kenti yakınlarında yürüttüğü kazılarda son Asur kıralı Asurbanipal’in kütüphanesini ve çok sayıdaki tarihi eseri ortaya çıkarmıştır. 1872 yılında arkeoloji ve tarih ile ilgili araştırmalar yapan ingiliz George Smith Layard’ın ortaya çıkardığı kil tabletleri üzerinde çalışırken Özellikle Nuh tufanı olarak bilinen olayı tabletlerden okurken kutsal kitapta anlatılan bir olayın bağımsız bir kaynakta doğrulandığını gördü. Nuh tufanı, Gılgamış destanı, Babil kulesi olarak bilinen efsanelerin Sümer kil tabletlerinde ortaya çıkarılması ile tabletler üzerindeki araştırmalar daha da büyüyerek devam etti ve bununla ilgili çok sayıda araştırma gerçekleştirildi. Bu araştırmalardan üzerinde en çok tartışma yaratanı ise antik tarih, arkeoloji araştırmacısı Zecharia Sitchin’ nin çalışmalardır. Sitchin, Tanrı olarak bilinen insan üstü varlıkların eski dönemlerde gerçekten yaşamış olduklarını ve insanoğlunun varoluşunu etkileyen olaylar zincirinin baş aktörleri olduğunu iddia etmiş ve bu bulguların Sümer belgeleri tarafından desteklendiğini ileri sürmüştür. -
2.
+9Ne furyası amk ilk defa duydum
-
3.
+6Sitchin, Sümer tabletlerinde Nibiru adlı bir gezegenin önceleri Mars ve Jüpiter arasındaki bir yörüngede olan Tiamat adı verilen gezegen ile çarpıştığını ve çarpışma sonrasında Tiamat’ tan kopan büyük parçanın dünyayı oluşturduğunu, kopan diğer parçaların güneş sistemine dağılarak astroid kuşağını meydana getirdiğini ve Tiamat’ ın en büyük uydusu olan Kingu’ nun dünyanın uydusu olan Ay olarak kalmış olduğunu belirten anlatımlara rastladığını belirtmiştir. Sitchin, Sümerlerin son 2 asırda keşfedilen gezegenler de dahil olmak üzere güneş sistemindeki tüm gezegenleri pozisyonları ve büyüklükleri ile biliyor olduklarını, uranüs’ü parlak yeşil, neptün’ü yeşilimsi mavi olarak tanımladıklarını ve gezegenlerin bu özelliklerinin modern teknoloji sayesinde ancak son birkaç onyılda doğrulanmış olduğunu ve Sümerlerin binlerce yıl önce sahip oldukları bu muazzam astronomi bilgilerini Anunnakilerden öğrendiklerini ileri sürmüştür. 1780’e kadar ve ondan önceki yüzyıllar boyu, insanlar güneş sisteminde 7 üye olduğuna inanmışlardı; Güneş, Ay, Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn. Dünya bir gezegen olarak sayılmıyordu çünkü. Diğer gök cisimlerinin Dünya’nın etrafında döndüğüne inanılıyordu. Bugün Jüpiter ve Satürn’ün ötesinde güneş sistemine ait olan iki büyük (Uranüs ve Neptün) ve bir üçüncü küçük gezegenin (Plüton) olduğunu biliyoruz. Ancak bu bilgi oldukça yeni. Uranüs, gelişmiş teleskoplar sayesinde 1781’de keşfedilmişti. Onu elli yıl kadar izleyen araştırmacılar, yörüngesinin bir başka gezegenin etkisini gösteriyor olduğu sonucuna vardılar. Matematik hesaplamalar yardımıyla Neptün ise 1846’da tespit edildi. Ve, ondokuzuncu yüz yılın sonunda, Neptün’ün de bilinmeyen bir başka yerçekimi etkisine maruz kaldığı anlaşıldı. Güneş sistemimizde bir başka gezegen mi vardı yoksa? Bulmaca, 1930’da Plüton’un gözlenmesi ve yerinin saptanmasıyla çözüldü.
-
4.
+4O kadar yazıyor bir şuku atan bile yok güzel
-
5.
+3Neyse okumak isteyen sonra da okur.
Sümer uygarlığının aniden ortaya çıkması ve yine aniden ortadan kaybolması, aynı dönemde inşa edilmiş devasa yapılar, maymunlar ile homo sapiens arasındaki ekgib evrim halkası ve son dönemde yapılan bazı bilimsel keşifler Sitchin’ in çalışmalarına ilgiyi artırmıştır. Nibiru’dan 450.000 yıl önce dünyamıza gelen Anunnakiler (Nefilim, Elohim) 300.000 yıl kadar önce gen mühendisliği sayesinde kendi genlerini dünyadaki hominid’ lerle karıştırarak ilk insanların ortaya çıkmalarını ve gelişmelerini sağlamışlardır. Dünyaya yapılan ilk seferin lideri aynı zamanda genetik çalışmalarını da yöneten EN.Ki dir. Genetik mühendislik ve Adem´in nasıl üretildiği, Enki mitinde açıkça anlatılır, Enki´nin simgesi olan birbirine dolanmış iki yılan, günümüzün tıbbının da simgesidir ve aynı zamanda DNA´nın çift sarmalını da simgeler. Sümer Mitolojisinde Anunnaki, Dünya‘ya gelip tüm ırkları yaratan iyi ve kötü tanrıların ve tanrıçaların hepsini temsil eder. Sümer kayıtlarına göre, Nefilim erkeklerinin boyu, 3 – 5 metre idi. -
-
1.
0
ANANI ANNUNAKiLERLE gibTiM
-
1.
-
6.
+3Öncelikle özet geç bin diyecekler hiç gelmesin
-
7.
+3Sitchin’e göre güneş sisteminde diğer gezegenlerin tersi istikametinde yol alan ve 3.600 yılda bir güneş sisteminin ortasından yani Mars ile Jüpiterin arasından geçen Nibiru adındaki gezegenden dünyaya gelen Anunnaki olarak adlandırılan insansı varlıklar kendi atmosferleri için gereksinim duydukları altın madeninin dünyada bolca olduğunu gördükten sonra altın çıkarmaya ve sevketmeye başlarlar. ilerleyen dönemlerde oldukça zahmetli olan bu altın çıkarma işinde yardımcı olacak ilkel işçileri genetik müdahele ile yaratırlar ve böylece ilk insanlar yeryüzünde yaşamaya başlarlar.
-
8.
+1Sümer panteonunun en güçlü ikinci ilâhı EN.LiL idi. Adı “havanın efendisi” anldıbına geliyordu; daha sonraları kadim dünyanın panteonlarının başını çeken Fırtına Tanrılarının prototipive babasıydı. Anu’nun en büyük oğluydu, babasının Göksel Evinde doğmuştu. Ama en eski zamanlardaki bir noktada Dünya’ya inmişti, dolayısıyla başlıca Gök ve Yer tanrısıdır. Tanrılar Göksel Evdeki mecliste toplandıklarında, Enlil babasının yanında bu toplantılara katılırdı. Tanrılar Dünya’da meclis hâlinde toplandıklarında ise, ana tapınağının, E.KUR (“dağ gibi olan ev”)’un bulunduğu Enlil’e adanmış şehir olan, ilâhî bölge Nippur’daki Enlil’in sara yında biraraya gelirlerdi. Sümer inançlarına göre Enlil Dünya’ya, Dünya meskûn ve uygar olmazdan çok önce gelmiştir. Sümer metinleri ayrıca, Enlil’in Dünya’ya “kara başlı halk” (bu, Sümerlilerin insanoğlu için kullandığı lâkaptır) yaratılmadan önce geldiğini de belirtir. Tanrıların şefi oluşunun dışında, Enlil aynı zamanda Sümer Diyarının ve “Kara Başlı Halkının ” en üstün Efendisi’dir.
-
9.
+1Anunakiler yalan nibiru yok
-
10.
+1Trende girmişiz haberim yok geldin
-
11.
+1Sümerliler, ellerinde araç ve gereç olmasa da küresel bir astronomi ve geometrinin gerektirdiği gelişmiş astronomik ve matematik “knowhow”a sahip miydiler? Dillerinin gösterdiğine göre, gerçekten de sahiptiler. Göklerin kavisi veya yayından söz ederken, DUB terimini astronomide dünyanın 360 derecelik çevresi anldıbına gelmektedir kullanmaktaydılar. Astronomik ve matematik hesaplamaları için AN.UR çizdiler; bu da gök cisimlerinin doğuş ve batışlarını ona oranlayarak ölçebilecekleri hayali bir gök ufkuydu. Bu ufka dikey olarak bir dik çizgi uzattılar: NU.BU.SAR.DA; bunun yardımıyla referans noktasını elde ettiler ve buna AN.PA dediler. Boylam dediğimiz çizgileri çizdiler ve onları “derecelenmiş boyunduruk”, enlemleri ise “göklerin orta çizgileri” diye adlandırdılar. Örneğin, yaz gündönümünü işaret eden enleme AN.BiL (göklerin ateşli noktası) dediler. Zitchin 12. Gezegen adlı kitabında Sümer metinlerinden yola çıkarak bundan binlerce yıl önce Güneş sisteminde bir gezegenin daha bulunduğunu belirtiyor;”Metinlerde açık bir şekilde mulmul ulşu 12 “Mulmul 12’den oluşan bir banttır” diye belirtilmektedir. Mulmul teriminin, “tüm gök cisimlerini içeren göksel yapı” olduğunu belirtmek üzere tekrarlanarak (MUL.MUL) güneş sistemini işaret ettiğini söyleyebiliriz.
-
12.
+1Burada olanlar kendilerini belli etsin.Ona göre devam edeyim
-
13.
+1Okumadım
-
-
1.
0
ANANI Zılgıt ÇEKTiREREK gibTiM
-
1.
-
14.
-1Sümerliler Enlil’e hem korkudan hem de şükran duyduklarından hürmet ediyorlardı. Tanrılar Meclisinin kararlarının insanlığa karşı yürütülmesini temin eden oydu; saygısızlıkta bulunan şehirlere karşı silip süpüren “rüzgâr”ını üfüren oydu. Tufan sırasında, insanoğlunun imhasını amaçlayan oydu. Ama insanoğluyla barış hâlinde olduğunda iyilikler yapan dost bir tanrıydı. Enlil ayrıca insanoğluna hükmedecek olan kralları, hükümdarlar değil de ilâhî adalet kanunlarının uygulanması görevi kendisine teslim edilen, tanrı hizmetkârları olarak seçmekteydi. Gerçekten de Sümer, Akkad ve Babil kralları kendilerini öven yazıtlarına, Enlil’in kendilerini Krallığa nasıl çağırdığını anlatarak başlarlar. Gök ve Yerin Tanrısı, Anu’dan ilk doğan, Krallık Dağıtıcı, Tanrılar Meclisinin Baş icracısı, Tanrıların ve insanların Babası, Tarımı Bahşeden, Havanın Efendisi; bunlar Enlil’in büyüklüğünüve güçlerini gösteren bazı atıflardır.
Sümer’in üçüncü Büyük Tanrısı, Anu’nun bir diğer oğludur; iki adı vardır: E.A ve EN.Ki. Erkek kardeşi Enlil gibi o da bir Gök ve Yer tanrısıdır; yani aslında göklerde olan ve Dünya’yainmiş olan bir ilâh. Ea (bu isim kelimenin tam anlamıyla “evsu” anldıbına gelir), usta bir mühendistir; kanalların inşasını, nehirlerin bentlenmesini ve bataklıkların kurutulmasını plânlamış ve gözetmiştir. Ea, “Tuzlu Suların Efendisi” idi, yani denizlerin ve okyanusların. Sümer metinleri tekrar tekrar üç Büyük Tanrının âlemleri kendi aralarında bölüştükleri çok eski bir zamandan söz ederler. “Denizler Enki’ye verildi, Dünya Prensi’ne”, böylece Enki de “Apsu’nun (“Derinler”in) hükümdarlığını” aldı. Denizlerin Efendisi olarak Ea uzak diyarlara, özellikle de Sümer’e değerli metallerin ve yarı değerli taşların getirildiği yerlere yelken açan gemiler inşa etti. -
15.
0Yaz yav
-
16.
0Rez okurum
-
17.
0Sitchin’ e göre 300.000 yıl önce Anunnakiler (Göklerden dünyaya gelen) tarafından genetik müdahele ile yaratılan ilkel işçilerin melez olmaları sebebiyle üreme yetenekleri bulunmamaktaydı ve klonlama için 7 tanrıça Anunnaki gönüllü olmasına rağmen yeterli sayıda işçi üretilmesi konusunda sıkıntı yaşanıyordu. Daha sonra ilk mükemmel insan Adamu yaratıldı, fakat dişilere hala üreme yeteneği kazandırılamamıştı. Adamu’ nun kaburga kemiğinden alınan özüt ile hazırlanan karışım Enki’ nin karısı Ninki’ nin rahmine yerleştirildi ve kadın anldıbına gelen issha yaratıldı, Adamu kendisine bahşedilen karısına “yaşamın dişisi” anldıbına gelen Chava adını verdi. Aden’ deki bahçede yaşam ağacına (ölümsüzlük ağacı) yaklaştıkları için bölgeden kovuldular ve dünya üzerinde dolaşmaya ve üremeye başladılar.
-
18.
0Arkeolog, tarihçi, antik diller uzmanı, sosyal bilimci Zecharia Sitchin’e göre Kutsal kitaplarda anlatılan olaylar dinsel bir öykü değil, gerçek tarih! Dünya Tarihleri/Zaman Çizelgesi” adlı kitabında şöyle diyor; “mitoloji bir hayal değildir, fakat eski hatıraların saklandığı bir hazinedir; Kutsal Kitaplar bilimsel ve tarihsel bir döküman olarak harfi harfine okunduğu takdirde, hayal edilenden daha eski ve büyük uygarlıklar varlıkları anlaşılacaktır. Uzak geçmişte, dünya başka canlılar tarafından kullanılmış bir yerdir; Mısır Piramitleri iniş alanlarının fenerleridirler, Sina Yarımadası 4.000 yıl önce tanrılar savaşında yok edilen özel bir üstür.”Tevrat ve incil dinsel bir metin olarak değil, tarihsel/bilimsel bir döküman olarak okunmalıdır, antik büyük uygarlıkların kökeni dünyadışıdır. Kutsal kitaplardaki tüm mucizeler onların teknolojisinden başka birşey değildir. Sitchin, antik bilginin dünyaya Annunakiler tarafından getirildiği ileri sürerken, modern bilimin antik bilgiyle uyum sağlamaya başladığını ve devamı olduğunu söylemektedir. Tevrat´ın “Genesis” bölümünün 6. Bölümü´nde adları geçen ve Tufan´dan önce insanoğullarının kızlarıyla evlenen “Nefilimler”in Nibiru’dan geldiğini yazar. Gezegenin adının anlamı artı veya haç demekti. “Nefilim” sözcüğünün özgün anlamı, “Tanrının Oğulları ya da göklerden gelen Devler”dir. ibranice´deki “Nafal” sözcüğü de “Nefilim” yorumunu destekler gibidir ve “Düşüş/Düşenler” anlamındadır. iniş yeri veya irtibat merkezi Sina Dağı´dır. yani uzay üsleri Sina Dağı´ndaydı ve Kudüs´ün önemi bu yüzdendi. Tüm antik metinler, kutsal kitaplar, Eski Yunan ve Eski Mısır mitolojilerini içeren metinler, piramit yazmaları ilk uygarlık olan 6.000 sene öncelerde yaşayan Sümerlerle ilişkilidir. Diğer bir deyişle efsanelerin ve mitlerin kaynağı Sümerler’dir. Sümerliler “Bildiğimiz herşey bize Anunnaki tarafından öğretildi.” diyorlardı. Mezopotamya Yaradılış Miti, Tevrat´daki Yaratılış Bölümü´nün ilk satırlarıyla aynı anlamdadır ve burada Anunnaki ile ilgili bilgiler bulunmaktadır.Tümünü Göster
Kadim milletlerin yaratılış efsanelerinde göklerden gelenlerden, göklerden verilen hükümdarlıklardan sık sık söz edilir. Bunlara sembolik demiş, halk üstünde otorite ve üstünlük kurmak için uydurulmuş deyip geçmişiz. Bu bilgilerin herkese mal olamayışının sebebi budur. Tüm kadim halklar göklerden Dünya’ya inen ve istediklerinde göklere yükselebilen tanrılara inanmaktaydı. Ama bu hikâyelere hiçbir zaman inanılmadı, daha en başından itibaren bilginler tarafından mit olarak etiketlendiler. Yaklaşık 6000 yıl önce hiçbir öncesi olmaksızın Sümer uygarlığı anîden nasıl ortaya çıkıvermiştir? Bir biçimde, yaşam buraya ait değildi. Eğer yaşam bir dizi kendiliğinden kimyasal tepkime yoluyla başladı ise, Dünya üzerindeki yaşamın neden birçok şans eseri kaynak çokluğu değil de tek bir kaynağı vardı? Ve niçin Dünya üzerindeki canlı maddenin hepsi, Dünya’da bol bulunan kimyasal elementlerin çok azını ve gezegenimizde nadir bulunan kimyasal elementlerin pek çoğunu içermekteydi? Öyleyse, yaşam Dünya üzerine başka yerden mi getirilmişti? Yüz binlerce, hatta milyonlarca yıllık, acı verecek derecede yavaş seyreden insanın gelişiminden sonra her şeyi böylesine birdenbire ve tamamen değiştiren ve bir-iki- üç dokunuşta, yani M.Ö. 11.000, 7.400 ve 3.800’ler civarında, ilkel göçebe avcıları ve yiyecek toplayıcılarını, çiftçilere ve çömlekçilere, derken şehir kurucularına, mühendislere, matematikçilere, gökbilimcilere, metalürjistlere, tüccarlara, müzisyenlere, yargıçlara, doktorlara, yazarlara, kütüphanecilere, rahiplere dönüştürüveren şey neydi? Bu cevap, ortaya çıkartılan onbinlerce kadim Mezopotamya yazıtından birinde şöyle özetleniyor: “Güzel görünen her neyse, tanrıların lütfuyla yaptık.”
Bu Gök ve Yer Tanrılarının başını AN (veya Babil/Asur metinlerinde Anu) çeker. O, Tanrıların Büyük Babası, Tanrıların Kralıdır. Anu’nun mekânı ve krallığının merkezi göklerdeydi. Kişisel öğüt veya iyiliğe ihtiyaç duyduklarında veya aralarındaki bir tartışmayı yola koymak için bir meclis olarak toplandıklarında veya büyük kararlar alacaklarında diğer Gök ve Yer tanrılarının gittiği yerdi burası. -
19.
0Aralarında Ea’nın ta kendisi tarafından yazılmış gerçekten şaşırtıcı bir otobiyografi de bulunan Sümer metinlerine göre, Ea göklerde doğmuş ve Dünya üstünde herhangi bir yerleşim veya uygarlık olmazdan çok önce Dünya’ya inmiştir. “Ülkeye yaklaştığımda, çokça sel vardı” diye belirtir. Daha sonra ülkeyi yerleşilebilir hâle getirmek üzere kendi tarafından girişilen bir dizi faaliyeti anlatır: Dicle Nehri’ni taze, “yaşam veren sularla” doldurdu; Dicle ve Fırat’ta yol alınabilmesi için kanalların inşasına göz kulak olmak üzere bir tanrı atadı; bataklıkları temizledi ve onları balıklarla doldurdu, onları her türden kuş için bir barınak yaptı ve kullanışlı inşa malzemesi olan kamışların oralarda büyümesini sağladı. ilâhı, insanlığın en büyük koruyucusu, uygarlığı ortaya çıkaran tanrı olarak betimleyen birçok metin, ayrıca onu tanrılar meclisinde insanoğlunun başkahramanı olarak da resmeder. incil’deki tarifin kaynağı olması gereken Sümer ve Akkad Tufan metinleri, Ea’yı Tanrılar Meclisinin kararına karşı koyarak güvendiği bir takipçisinin (Mezopotamya “Nuh”u) felâketten kaçmasını sağlayan bir tanrı olarak betimler. Gerçekten de, (Eski Ahit gibi) bir tanrı veya tanrıların insanı şuurlu ve kasıtlı bir fiil yoluyla yarattığı inancına bağlı olan Sümer ve Akkad metinleri, Ea’ya anahtar bir rol verirler: Tanrıların baş bilimcisi olarak, insanın yaratılacağı metodu ve işlemi belirleyen odur.
Tanrılara ve insanoğluna yaşam veren olarak Ninhursag’dan Ana Tanrıça diye söz edilir. Takma adı “Mammu”dur; bu, anne anldıbına gelen ingilizce “mom” veya “mamma” kelimelerinin arasıdır. -
20.
0Not defterinden kopyala yapıştır yapıp bitiriyorum.
başlık yok! burası bom boş!