bir devrin yok oluşu
11 Temmuz 2027 – Yeryüzünde Herhangi Bir Yer
Dünyanın harabeye dönmesinin üzerinden henüz 14 ay geçmişti… Çamura karışmış suların, çürümüş ekinlerin bile bulunmasının git gide zorlaştığı yeryüzünde yaşam mücadelesi çok az insanla devam ediyordu ve bu William için hiç de adil değildi…
O gün gökyüzü her zaman olduğundan daha fazla gri ve siyaha çalıyordu ve eski dünyanın lideri William kusursuz olduğunu düşündükleri planlarının neden başarısız olduğunu anlamaya başlamış ve kendi kendine konuşmaları oldukça fazlalaşmıştı.
William: Tüm ışıklar söndü… Gökyüzü artık mavi değil… Ya kokular? Hayır, koku yok! Bizler buradayız ama onlar?
(Ardı ardına öksürür)
William: Aah, lanet olsun!
(Öksürmeye devam eder)
William: Ama onlar halen tapınaklarında huzurlular. Tüm hak ettiğim bu hastalıklı hava mı? Hayır... Çok daha fazlasını hak etmiştim. insanoğlu hırsına yenilmeseydi, Atlantik'in huzuru kaçmayacaktı... Ah, yüce tanrım, sana binlerce şükürler olsun ki halen nefes alabiliyorum. Onlar için savaşan, onların tapınaklarını inşa eden biriydim…
(Ağlamaya başlar)
William: Aah, lanet olası tapınaklar… Neyse, tamam, artık bitti!
(Dişlerini sıkarak konuşmaya devam eder)
William: Yüce kudretin önünde diz çöküyorum.
(Avuçlarını sıkar, gözlerini gökyüzüne diker)
William: Evet! Sana diz çöküyorum! Senin gücünü kabul ediyorum! Ben William… William Gilbert, huzurunda af diliyorum!
Tanrı onu duymuş olacak ki karanlık gökyüzünden şimşekler çakmaya başlamış ve gök gürlemeye başlamıştı. Yüzü gözü kan ter içindeydi! Zavallı William’ın birçok dişi yoktu, göz bebekleri büyük ve beyaz kısımları simsiyahtı! Saçları dökülmüş ve tek kolunu kaybetmişti.
(Diz çöktüğü yerde tanrıyla konuşmaya devam eder)
William: Lütfen tanrım... Bir şans daha ver… Lütfen… Daha önce olduğu gibi bir şans daha istiyorum! Bu sefer düzeltebilirim.
(Etrafta ölüm sessizliği vardır)
William: Duyuyor musun beni! Sana söylüyorum, bir şans daha!
(Sinirlenip, sesini yükseltmeye başlamıştır)
William: Bir şans dahaaaaaaaaa! Lanet olası tek bir şans daha istiyorum senden!
Onun, tanrıyla arasında bir bağ olduğuna inanmaya başlamış olabilirsiniz. William’ın yakarışlarına cevap verircesine gökyüzü, daha önce görülmemiş bir parlaklığa bürünmüştü.
William güçlükle yüzünü ışığa doğrulturken tek koluyla da gözlerini korumaya çalışmıştı. Çünkü bu ışık öylesine kuvvetliydi ki yeryüzünün karanlığını bir anda görülmemiş bir aydınlığa çevirmiş ve çürümüş ekinleri yeşertmiş, suları berraklaştırmıştı.
William: Tanrım, bu… Bu, se…
Şaşkınlığının dehşete dönüşeceğini bilemezdi. Işık huzmesinden yeryüzüne doğru inen binlerce siluet gördüğüne yemin bile edebilirdi.
William: Bunlar da neyin nesi!
Donup kaldığı yerde siluetlerden biri ona doğru hızla yaklaşmaya başlamıştı. O siluet tanıdık birine aitti, hem de çok tanıdık…
William: Tanrım! Annie?
•
**
2
Tam 2 buçuk asır önce temeli atılan projenin, ilk adımları tarihe sonradan adını yazdıracak o deneyle başlamıştı
2 Mart 1902 – Hırvatistan / Zagreb
Polis: Ne olduğunu anlat hemen
Adam: Önce bir adam inşaata girdi, biz de arkadaşlarla beraber demir taşıyorduk
Polis: sonra?
Adam: adamı fark ettikten sonra gizlice izlemeye başladık, garip bir tavrı vardı.
Polis: Kaç yaşlarındaydı?
Adam: 40-45 yaşlarında bıyıklı zayıf biriydi, elinde kitap büyüklüğünde bir şey vardı
Polis: Sonra?
Adam: Sonra o kitap büyüklüğündeki şeyi binanın kolonlarından birine çaktı. Biz de merakla ne yapacağını izlemeye başladık. Sürekli etrafını kontrol ediyordu…
Polis: neden yanına gitmediniz?
Adam: Çünkü hemen arkasında onu gözetleyen (kollayan) 2 tane siyah ceketli adam gördük. Korkmuştuk yanına yaklaşamadık, gitmelerini bekledik
Polis: peki sonra ne oldu?
Adam: Aleti duvara çaktıktan sonra hızla oradan uzaklaştı. Biz de arkalarından hemen kolona doğru yaklaştık, aleti incelemeye başladık.
Polis: ve?
Adam: ve o sırada deprem oldu, çok şiddetli bir deprem... Tanrım hiç aklımdan çıkmıyor! Hemen dışarı çıktık ve bina saniyeler içerisinde yerle bir oldu
Polis: Olan şeyin bir deprem olmadığını ne zaman fark ettiniz?
Adam: Binanın çöktüğünü gören onlarca insan hemen enkazın biraz uzağında toplandılar. içlerinden birisi gazeteciymiş. “Neden çöktüğü hakkında bir bilginiz var mı?” diye soru sordu. Ben de “deprem yüzünden tabi ki” dediğimde, herkesin şaşkın bakışları üzerime dikilmişti. Ne var niye bakıyorsunuz dediğimde ise, deprem olmadığını söylediler. Ancak bu sıradan bir çöküş değildi, yer sallandı hem de çok şiddetli bir şekilde…
•
**
5 Nisan 1902 – Hırvatistan / Zagreb
Adam: Nikola, hazırlan Ohio'ya gidiyoruz.
Nikola: Neden?
Adam: Thomas Alva ile görüşeceksin
Nikola: O sahtekarın yanına mı? Hayatta olmaz!
Adam: Bak Nikola, senin dehan ve onun dehası birleştiğinde dünya için inanılmaz şeyler yapabiliriz!
Nikola: Ne gibi inanılmaz şeyler?
Adam: Senin geçen ay yaptığın deney için aradılar Amerika’dan... Büyük ilgi görmüş. Acilen Alva ile birlikte kafa kafaya vermenizi ve bu teknolojiyi geliştirmenizi istiyorlar.
Nikola: Tamam da Alva'ya ihtiyacım yok ki benim. Tek başıma da yardımcı olabilirim.
Adam: Hayır, her şey hazırlandı Thomas ile görüşeceksin. Bu konuşma burada bitmiştir.
-Kim bilebilirdi ki dünyayı adım adım sona hazırlayan teknolojinin 20.yüzyılın başlarında atılacağından… Nikola görüşmeyi kabul etmişti ancak aklında halen Thomas Alva, nam-ı diğer Edison ile ilgili soru işaretleri vardı. Onun bir sahtekar olduğuna inanıyor ve sırlarını paylaşacağı ortamda bulunmak istemiyordu
Nikola ve Alva bir araya geldiklerinde ortam baya gerilmişti ve göz göze gelmemeye dikkat ediyorlardı.
Adam: Bay Nikola, burada bir araya gelmemizin nedeni...
Nikola: Bakın bay...
Adam: Max... Max Planck...
Nikola: Bakın Bay Planck, Bay Thomas Alva ile benim paylaşacak herhangi bir şeyim olamaz. Buraya gelmem bile hataydı, izninizle...
Alva: Nikola...
(Nikola arkasını döner ve nefret dolu gözlerle bakar)
Alva: Nikola, bu işte yalnız ilerleyemeyiz. Kişisel rekabetimizi bir kenara bırakıp dünya yararına faydalı olacak bir şeyler yapmalıyız. Ben Max'ın bana anlattıklarını baya mantıklı buldum. Bir tarih yazabiliriz.
Nikola: (samimiyetsiz bir şekilde sırıtır ve odadan çıkar)
•
**
15 Aralık 1902
James: hoş geldiniz, içeri buyurun.
Max Planck: teşekkür ederim
James: telgrafınızı aldım bay Planck. Ancak Tesla işbirliğine yanaşmıyorsa egosunun bunda büyük payı vardır. O adam yalnız çalışmayı daha çok sever
Max Planck: Ne yapmamızı emredersiniz efendim?
James: Alva'yı devre dışı bırakın, yola Tesla ile devam edeceğiz.
Max Planck: Efendim, bu arada Tesla ile özel görüşmemizde çok ciddi bir şey duydum ama tabi ki dikkate almadım, sadece bir delilik
james: nedir?
Max Planck: (gülümseyerek) efendim ben açıkçası bu adama güvenip güvenemeyeceğimiz konusunda tedirginim biraz
James: Tanrı aşkına Max ne dedi söylesene!
Max Planck: Efendim, cisimleri ve hatta insanları kopyalamanın bir yolunu bulduğunu söyledi. Adam tam bir kaçık!
James: Olağanüstü, inanılmaz! Max bak ben Nikola'yı biraz tanıyorsam, yapamayacağı şeyi söylemeyeceğini iyi bilirim. Sakın ama sakın Tesla bunu başka hiç kimseyle paylaşmasın. Ne istiyorsa verin, ne gerekiyorsa yapın. 2 ay sonra Hırvatistan’da olacağım. Onunla özel bir görüşme ayarlamanı istiyorum
Max Planck: tamam efendim
•
**
12 Mart 1903 – Hırvatistan / Zagreb
(Max Planck, James’in, Nikola ile ilgili görüşmesini ayarlamıştır. James Hırvatistan'da Nikola ile buluşur ve bir otelin lobisinde görüşür)
James: Nikola bak dostum, sana çok ihtiyacımız var, tüm dünya tarihine altın harflerle kazınacaksın. Sonsuza dek yaşayabilirsin!
Nikola: Kaç yılına kadar?
James: (şaşırır) anlamadım?
Nikola: Sonsuza dek diye bir şey yok James...
James: (etrafına şöyle bir bakınır ve sessizce) adımı her yerde zikretmezsen sevinirim Nikola
Nikola: (ayağa kalkar ve) hey dostlar bakın aramızda kim var! James... James j. Donnelly! Haydi James'e hoş geldin diyin, uzun yoldan geldi...
James: Tanrı aşkına, ne yapıyorsun!
Nikola: (gülümser) merak etme James seni burada kimse tanımaz... Farz edelim tanıdılar, bunu değiştirebilirim.
James: Ne demek istiyorsun?
Nikola: Anı değiştirmekten bahsediyorum James... Sonsuza dek yaşadım zaten... Her şeyi, her yılı her anı yaşadım
James: ?
Nikola: Bu şaşkınlığını anlayabiliyorum ama eğer uygun zemin hazırlanırsa sana demek istediğimi anlatabilirim
James: Nikola, eğer tahmin ettiğim şeyse yani...
Nikola: Tamam, şimdilik bu konuyu konuşmayalım.
James: Nikola lütfen biraz açıkla, yani tahmin ettiğim şey...
Nikola: tahmin ettiğin şey ne? Fantastik bir zaman makinesi mi?
James: e, evet... Değil mi?
Nikola: (James'in yüzüne doğru yaklaşır ve kısık sesle) çok daha fazlası...