/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 51.
    +1
    Gözlerimi açtığımda etrafıma baktım. Neredeyim ben? Bu benim tanıdığım tavan değil. Birkaç saniye zihnimi temizledikten sonra dün yaşadığım her şey aklıma geldi. Burası Kemal’in ustasının eviydi. Dün sanki rüya gibi. Şu an bile rüya gibi. Sanki birazdan uyanacağım, annem kahvaltıyı hazırlayacak ve yemek yiyeceğiz. Daha sonra bütün gün bilgisayara geçip oyun oynayacağım. Belki oynamam ağaca da gidebilirim. Ağaç. HASgibTiR AĞACI UNUTTUM. Yataktan fırladım. Kendimi dışarı attım ve Kemal dışarıda masayı hazırlıyordu.

    Kemal-“Günaydın hacı. Kahvaltı birazdan hazır olur sen istersen biraz daha uyu.”

    b-“Yok. Hemen gitmem lazım.”

    Kemal-“Hayrola bu ne acele. Baban mı aradı?”

    b-“Hayır. Evle alakası yok. Gitmem gereken bir yer var.”

    Kemal-“Kahvaltı yapmadan bir yere göndermem ona göre. Birazdan hazır olur. Sen de elini yüzünü yıka. Hadi bakayım.” Çocuk azarlar gibi söylemişti son cümleyi. Acaba Kara kurtuldu mu? Belki de bırakmıştır. Sadece benim gelmemi bekliyor da olabilir? Ya beklemiyorsa? Ya hala tutuyorsa? Allah’ım çıldıracağım. Sonunda kahvaltı hazır olmuştu. Elimi yüzümü yıkadım oturdum sofraya. Masada peynir, zeytin, domates üçlüsü ve yanında olmazsa olmaz menemen vardı. Tam bir bekar evi yemeği.

    Kemal-“Babam beni aramış eve gel diye de mesaj atmış ama gitmem bu sefer. Her seferinde aynı şey oluyor. Allah’tan bir arabası var. Tamir parasını ben veriyorum gerektiğinde ama hala laf yiyen benim. Benzini de ben dolduruyorum. Hem de ağzına kadar. Ne zaman arabayı alsam dolduruyorum. Bana teşekkür etmesi gerekirken daha da evden kovuyor. Neredeyse her gün kavga ediyoruz. Ne istiyor benden anlamıyorum hacı. Ne yapsam yaranamıyorum.”

    b-“Babaların geneli öyle. Mesela benim babam. Derslerim iyi övmez ama bir tane yanlışım çıksın canıma okur. Bu olaydan bahsetmiyorum. Mesela E sınıfına gönderildim diye tokat yemiştim. Sanki parasını çaldım.”

    Kemal-“Biz de baba olmadan anlayamayacağız galiba bunları.”

    b-“Tam da aklımdan bu geçiyordu. Neyse yemeğim bitti. Gideyim mi?”

    Kemal-“Bekle ben de geleyim. Zaten canım sıkılıyordu. Gideceği yer önemli bir yer değilse?” Daha iyi olur. Bedenimi emanet edecek biri işime yarar. Hem bunu anlatsam inanmazdı en azından gözleriyle görür. Son lokmamı da ağzıma atıp ayağa kalktım. Kemal ise çok yemiş gibi kalkarken ağır ağır kalktı. Göbeğine iki kere vurdu. Garip. Benim ona anlatacağım şeyler kadar olmasa da.

    b-“Tamam gel. Ama sana bir şey anlatacağım yolda. Muhtemelen delirdiğimi falan düşüneceksin.Ama sadece benimle gel diyecem de beni buraya sen getirdin. Nasıl geri döneceğim hakkında bir fikrim yok. ilk baş beni aldığın yere zütür hacı.”

    Kemal-“Hacı mı? Hahahahaha. iyice kendime benzeteceğim seni bu gidişle.”

    b-“Hadi hadi. Oyalanma da gidelim.” Etrafı toparladık, kulübenin kapısını kilitledi ve sonunda yola çıktık.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 52.
    +2
    Yolda başıma gelen olan biten her şeyi anlattım. Kara da dahil.

    Kemal-“Tamam. Abini öldürdüğüne inanırım ama abinin ağaçtan sana böyle şeyler yaptırdığına falan inanmamı bekleme. Yakınlarda bir pgibiyatri kliniği var istersen oraya gidelim. Belli ki vicdanından dolayı halisülasyon falan görüyorsun.”

    b-“Kemal. Sen o yarı ölü yarı yeşil ağacı hatırlıyorsun değil mi?”

    Kemal-“Evet. Hatırlıyorum da…” Sonunda ağaca vardık. Ağacın tamdıbının ölü olduğunu görünce duraksadı. Bunu da anlatmıştım. O da şaşkın bir biçimde ağaca bakakaldı.

    b-“Sana anlattığım gibi. Şimdi ben bu ağaca dokunduğumda ne zaman geri döneceğim belli değil. O zamana kadar benim eşyalarıma senin sahip çıkmanı istiyorum. “ Cebimde ne varsa çıkarıp verdim. “Beni beklemene gerek yok. Belki uzun sürer belki de kısa. Bilmiyorum. Sadece eşyalarıma sahip çıkmanı istiyorum. “

    Kemal-“Şu an sana inanmam bile başlı başına bir saçmalık. Ama içimden bir ses sana güvenmemi söylüyor. Ne yapacaksan yap bakalım.” Ağaca doğru gittim. Heyecanlıydım. Kara’yı kurtarmabilirdim sonunda. Elimi ağaca doğru uzattım.

    Deniz-“Bir Bine” diye seslendi ama geçti. Çoktan elimi ağaca değdim.

    b-“Deniz-“Derken her yer karardı. Her taraf karanlıktı. Bu sefer sadece karanlık. Üzerimde ağırlık, mide bulantısı vs. yoktu. Sırf karanlık. Abim karşımda belirdi. Üzerime doğru yürümeye başladı.

    b-“DAHA NE iSTiYORSUN BENDEN? iSTEDiĞiNi YAPTIM. KARA’YI SERBEST BIRAK.” Abim cevap vermeden yaklaşmaya devam ediyordu. Bu da istemsizce korkmama neden olmuştu. Birkaç adım geriledim ama hiçbir etki etmedim. Sanki ona doğru adım atmışım gibi yaklaştım. Sonunda karşıma geldi. Aynı boydaydık. Bana bir tokat attı.

    Ab-“Bir daha bağırma abine.” dedi ve sonra sarıldı. Sarılmasına mantığım it onu kendinden dese de kalbim sen de sarıl diyordu. Kalbimi dinledim ve ben de ona sarıldım. Zaten sonra kalbimden geçenler bir bir kelimelere akmaya başladı gözyaşlarım da eşlik ettiler:

    b-“Seni çok özledim abi. Benim yüzümden öldün. Ben bir katilim. Abi affet beni.” dedim. Benim sırtıma yavaşça vurdu ve ağlamaklı bir sesle:

    Ab-“Salak. Başından beridir sana hiç kızmamıştım ki. Bir abi kardeşine kızabilir mi? Zaten hep böyle ağlardın. Seni susturana kadar canım çıkardı. Ve zaten çıktı da.” istemsizce gülmeme neden olmuştu. Abim benim gülmemi duyunca kendisi de güldü. “Eğleniyorsan ne mutlu sana!” Daha sıkı sarıldım. Yıllardır bu cümleyi abimin ağzından duymamıştım. Hatta sadece Deniz söylemişti. Pek sık kullanılan bir cümle değildi.

    Ab-“Şimdi ağlamanın sırası değil. Beklediğimiz bir kişi kaldı. O da Kara.”

    b-“Kara’yı sen hapsetmemiş miydin buraya?”

    Ab-“Ben mi? Hahahaha. Başından beri ben dokunmadım ki ona. Seni buraya getiren de ben değilim. Sadece bir görevliyim desek daha doğru olur. Hem Kara’yı hapsetmiş gibi göstermemiş olsaydık buraya gelmezdin.”

    b-“Hapsetmemiş? Sen görevliysen patron kim oluyor?”

    Ab-“Tek görevli ben değilim. Kara…” derken Kara da ağaca dokunmuştu. içeriye girdiğinde

    Kara-“Anne” diye koştu ve arkası dönük bir kadına sarıldı. Başından beri orada mıydı ki o?

    b-“O kadını ne ara oraya…”

    Ab-“O Kara’nın annesi. Hikayelerini anlatmak isterdim ama artık kara ile buluşmanız lazım. Son bir olaya karar vereceksiniz. Bak etrafa. Aydınlanmaya başladı.” Gerçekten de etraf sanki gaz lambasını yavaş yavaş açıyormuşcasına aydınlanıyordu. Bu ışık gözlerimi almıştı. Gözlerimi kapadım ve açtığımda her yer aydınlanmıştı. Kara ve ben yan yana gelmiştik. Abimi aradığımda o kadınla beraber arkamızdaydı. Ağaç da önümüzde duruyordu. Yarısı ölü ve yarısı da yaşayan bir şekilde. Kara’ya doğru döndüm ve:

    b-“Orada duran kadın senin annen mi?”

    Ağaç-“Sessiz ol çocuğum. Size anlatmam gereken bir hikaye var.” Sesi herhangi bir varlığın sesine benzemiyordu. O kadar güzel çocuğum demişti ki sanki bütün herşeyi unutmuş annem babam bu ağaç olmuştu.

    Kara-“Tanrıçam” diyip diz çökmüştü. Kara tanıyor muydu? En son babalar duyar Bir Bine editation. Her bir taktan en son haberim oluyor.

    Ağaç-“Ben bir tanrı veya tanrıça değilim kızım. Sadece ezelden beridir kaderini bekleyen bir ağacım. Ve kaderim sizi bir araya getirmekti. Ve size bu hikayeyi anlatmak. Bu hikayeden sonra bir karar vermeniz gerekecek. Verdiğiniz her iki kararda da ikinize artık bir şey olmayacağını söylemek istiyorum. Bunca zaman ikiniz de savaştınız, (bu demek oluyor ki Kara’ya da ayrı hikaye yazacam :D ) ikiniz de kararlar verdiniz ve ikiniz de bu noktaya kadar geldiniz. ikiniz de kanınızdan gelenlerin onurunu korudunuz ve bu hikayeyi artık dinleyebilirsiniz. “ Kara ayağa kalktı ve ağaç hikayesini anlatmaya başladı.

    Edit:Beyler bu arada finale son 1 part. Her zamanki gibi 2 ayrı final yayınlayacağım sonunu siz seçeceksiniz.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 53.
    +2
    Ağaç-“Dünya yeni yaratılmış ve ben 3. nesilden gelen bir ağacım. Beni eken kişi ilk insan olan Adem’in karısı Havva’ydı. ilk gözümü açtığımda sadece arkası dönük giderken gördüm onu. Gel zaman git zaman bunların çocukları oldu. Habil ve Kabil de o çocuklardan sadece ikisiydi. Kabil çok azimliydi. Habil ise çok inançlıydı. inanç azimi yenebilir mi sizce? Yenemedi. Bir gün Kabil Habil’in karşısına dikildi. Çünkü sevdiği kız ile evlenebilrmesi için Habil’in ölmesi gerekiyordu. Babası Kabil’in sevdiği kızı Habil’e vermişti. Kabil’in sevdiği kız kendisi ile aynı zamanda doğmuştu ve inançlara göre evlenmeleri yasaktı. Kabil bunu kabul etmedi. işte o an öfkesine yenik düştü. Kardeşi koyunları otlatırken Kabil geldi ve ilk büyük günahı işledi. Kardeşini öldürdü. ilk katil oldu. Daha sonra yaptığına pişman olsa da artık çok geçti. Habil’i sırtına aldı. Kabil’in de eli kanıyordu. işte o an hissetmiştim. Kabil’in kanının nasıl lanetlendiğini. Öyle uğursuz bir kan olmuştu ki gezegendeki bütün canlılar bunu hissetmişti. Sırtında Habil’i zütürürken daha çok küçük olduğum için üzerimden yürüdüler ve geçtiler. Geçerken sağ yanıma Habil’in inançlı kanı sol yanıma ise Kabil’in azimli ve lanetli kanı damladı. ikisi de içime işledi ve milyonlarca yıl boyunca en fazla bu kadar büyüyebildim. Kaderimi bekledim. Ne olduğunu bile bilmiyordum kaderimin. Milyarlarca insan yanımdan geçti gitti, üzerime bezler bağladılar ve dua ettiler, benim parçamı kestiler, tekrar büyüdüm. En son siz gelene kadar bu döngü devam etti. Bana sormak istediğiniz sorunuz var mı?” Öyle güzel anlatmıştı ki kafamda soru işareti kalmamış gibi düşünsem de aslında bir sorum vardı:

    b-“Eğer sen tek bir ağaçsan nasıl hem amazonda hem de burada olabiliyorsun?”

    Ağaç-“Siz ikiniz aynı zaman diliminden değilsiniz. Biriniz insan takvimine göre milattan sonra 217 yılında diğeriniz ise milattan sonra 2017 yılındansınız. Ben hiç yerimden kımıldamadım. Siz beni buldunuz.” Ne? NEE? Lan ben daha 200 yaş fark var diye tribe girmiştim. Şimdi binlerce yaş fark var artık aramızda. Kara’nın da şaşırdığı gözlerinden okunuyordu.

    Kara-“Peki nasıl oluyor da ikimiz burada bulunabiliyoruz? Benim ölmem veya Bir Bine’nin daha doğmamış olması lazım.”

    Ağaç-“Burası zamanın karışamadığı bir yer. Onun için ne kadar uzak bir zamanda yaşamış da olsanız buraya gelebiliyorsunuz.”

    b-“Ama şu an bedenim ağacın önünde ve zaman da geçiyor.”

    Ağaç-“Sizin dünyada zaman devam edebilir ama burada etmiyor. Başka sorunuz var mı?” Abim hakkında da soru soracaktım ama abim gereken cevabı vermişti bana. Sadece görevli.

    b-“Hayır sorum yok.”

    Ağaç-“Kızım. Senin sorun var mı?”

    Kara-“Hayır. Sorum yok.”

    Ağaç-“Asıl sormanız gereken soruyu sormadınız. Neden biz? Siz seçildiniz çünkü sen oğlum Kabil’in azmine sahiptin. Abinin ölümünden sonra bu azmi kazandın. Ama inancın ekgibti. Taa ki bugüne kadar. Annene ve babana abinin ölümünün gerçeğini itiraf etmek gerçek bir inanç ve cesaret gerektirirdi. Ve sen de bunu başardın. Sen ise kızım. inançlıydın hem de çok fazla. Ama azmin yoktu. Azmini annenin öldürülmesini hatırlaman ve Bir Bine ile karşılaşman sayesinde kazandın. Şimdi vermeniz gereken bir karar var. Ya burada sonsuza kadar benimle kalın, dünyanın zorluğunu arkanızda bırakın ve dördünüz benimle yaşayın, ya da gidin ve dünyada sevdikleriniz, yakınlarınızla beraber eceliniz gelene kadar yaşayın.” Bu zor bir seçimdi. Ve düşünmek için de fazla vaktim yoktu. Çünkü bedenim dışarıda Kemal’in yanında. Ve kararımı verecektim.

    Edit: Finaller geliyor. Hadi bakalım hangi son çıkacak?
    Tümünü Göster
    ···
  4. 54.
    +3
    AĞAÇ SONU

    Kararımı vermiştim. Neden bu kadar düşündüm ki? Artık dünyanın zorluğundan sıkılmıştım. Rahatlamak benim de hakkım değil mi? Her seferinde ağlamak, kaçmak, abimin ölümü ile yüzleşmek. Hem artık abim de buradaydı.

    b-“Kararımı verdim ben burada kalıyorum.”

    Kara-“Ben de.”

    Ağaç-“Çok mantıklı bir şeçim. O zaman artık ruhunuz burada kalacak. Buradaki sonsuzlukta. Aileniz de öldüğünde buraya gelecekler. Zaten ailenizden fazla kişi kalmadı. Artık burada dünya sorunlarını düşünmeden yaşayabilirsiniz.” Dışarıda bedenime ne oldu bilmiyorum ama bir süre sonra annem ve babam da geldiler. Kara’nın da sadece bir kız kardeşi geldi. Anneme ve babama olanları anlattım. Benim intihar ettiğimi düşünmüşler. Cesedimi Kemal getirmiş ve ailem bayağı yasımı tutmuşlar. Artık burada mutluyduk. istediğimiz kadar yemek yiyebilir, istediğimiz şeyi yapabilir, hatta Kara ile bir noktadan sonra o kadar ilişkimiz ilerledi ki istediğimiz zaman sevişebiliyorduk. Yani bu sonsuz mutluluktu. Ve ailemizi de bu sonsuz mutluluğa dahil etmiştik. Bu yolu seçtiğim için hiç pişman değilim.

    SON

    Edit: http://www.strawpoll.me/14246075 buradan oy verebilirsiniz. Yarın sabah uyandığımda sonucu ilk entrye yazarım.
    ···
  5. 55.
    +3
    DÜNYA SONU

    Kararımı vermiştim. Neden bu kadar düşündüm ki? Hayattan kaçarak kim mutlu olmuş da ben mutlu olacağım? Abimin ölümünün sorumluluğunu aldım evet ama beni orada bekleyen arkadaşlarım var. Ailem var. Onları orada bırakamam.

    b-“Teklifinizi kabul edemem. Ben burada durursam kaçmakla aynı işi yapmış olurum. Ve kaçmak hiçbir zaman mutluluk getirmez. Teklifinizi reddediyorum.”

    Kara-“Ben de reddediyorum.”

    Ağaç-“Kalbinizin sesini dinliyorsunuz demek. Ama bir daha birbirinizi göremeyeceksiniz. Bundan emin misiniz?” Kara’ya doğru baktım. O da kafasıyla onayladı.

    b-“Evet eminiz. Hem bu kadar şeyin amacı bana inanç Kara’ya da azim kazandırmaktı. inanç ve azimi burada kullanamayız. Dünya’da kullanabiliriz anca.”

    Ağaç-“Tamam o zaman. ikiniz de bana son kez dokunduğunuzda çıkacaksınız. ikinizi baş başa bırakalım.” dedi ve yine abim ve Kara’nın annesi kayboldular. Ve yine ilk kez geldiğimiz yerdeydik. Sadece ağacın etrafında ışık vardı. Ve yine her yer karanlık.

    Kara-“Bu bir son herhalde. Benden çok küçük olsan da seni gerçekten sevdim. Gerçekten iyi yürekli bir insansın. Dünya’da seni bekleyenler her kimse çok şans…” derken dudağına yapıştım. O da benim tepkime karşılık verdi. Öpüştük. Dudaklarımızı ayırdığımızda ikimiz de birbirimize son kez baktık.

    b-“Benim gittiğim yerde sen ölmüş olacak olsan da seni her zaman sevdiğimi bilmeni istiyorum. Merak etme. Ben kendime iyi bakacağım. Sen de söz ver. Kendine iyi bakacaksın.” ikimizin de gözünden yaşlar geliyordu.

    Kara-“Söz.” dedi ve gülümsedi. El ele tutuştuk ve ikimiz de ağaca dokunduk.

    Uyadığımda karşımda Deniz’i gördüm. Yattığım yer ise yumuşaktı. Bir dakika. Ben havaya doğru bakıyorum ve Deniz’in yüzünü mü görüyorum? DENiZ’iN KUCAĞINDA MI YATIYORUM LAN BEN? HASgibTiR. Deniz bana bakmıyordu. Ağaca şaşırmış bir şekilde bakıyordu. Aşağıya doğru baktım ve ağacın tamamı yeşermişti. Hemen kalktım. Deniz ani tepkime korkmuştu. Kemal ise ağacın önünde durmuş elinde telefon biriyle konuşurken muhtemelen ağacı görüp konuşmayı kesmiş. Ağaç yeşermekten fazlasını da yaptı. Ağacın yanına yürümeye başladım. Deniz arkamdan bana seslense de bir dakika diye işaret yaptım. O da sustu. Ağacın yanına yaklaşınca bir meyve verdi. Hayatımda ilk kez böyle bir meyve görüyordum. Yeşil bir rengi var ama elma değil. Domates kadar yumuşak bir meyveydi. Resmen dalından koparmamı ister gibi dal önüme doğru eğilmişti. Ben de kopardım. Ağaca da son kez baktım. Muhtemelen bir daha buraya gelmeme gerek kalmayacaktı. Meyveyi yemek ile yememek arasında kaldım. Yememek istesem de sapı düşünce fazla dayanıklı bir meyve olmadığını anladım ve yemeye başladım. Meyvenin tadı cidden çok güzeldi. Hatta o kadar güzeldi ki bir an başım döndü ve yere düştüm. Kemal ve Deniz hemen yanıma koştular. Zihnimde bir ses yankılandı:

    Ağaç-“Bu sana son hediyemdi oğlum. Hayatında sana iyi şanslar diliyorum. Bu meyveyi arkadaşlarınla da paylaş.” dedi ve sesi gitti. Sonsuza kadar.

    Deniz-“Bir Bine iyi misin?”

    b-“Hiç bu kadar iyi olmamıştım.” Elimdeki meyveyi ısırmadığım taraftan üçe böldüm ve Kemal’e Denize ve kendime ayırdım.

    Kemal-“Bu meyveyi yememiz gerektiğinden emin misin? Çok garip duruyor.”

    Deniz-“Bence de. Çok garip bir meyve.”

    b-“Ağacın kendisi söyledi. Güvenilir yani.”

    Deniz-“Ne zamandır ağaçlarla konuşuyorsun?” derken bir ısırık aldı ve o da baş dönmesinden yere düştü. “Çok güzel buuuuuuu.”

    Kemal-“Haydi bismillah” dedi ve büyük bir ısırık aldı. O da yere düştü.

    b-“Bu meyveyi yiyene yer çekimi vuruyor herhalde. Ayakta yemeyin diyor resmen.” Ben de yere oturdum ve meyveyi üçümüz de yedik ve bitirdik. Çekirdeği yoktu. Yani dünyadaki son bu türde meyveydi bu. Toparlandığımızda sırayla ayağa kalktık.

    b-“Sizden bir iyilik isteyeceğim. Bu olaylar hiç yaşanmamış gibi davranalım. Hatta unutalım bile. “

    Kemal-“Bence de. Deli damgası yemek istemem.”

    Deniz-“Haklısın. Bunları kızlara anlattığımı düşünsene bir? En yakın pgibiyatriye zütürürler beni oradan çıkamam.”

    b-“Kemal de bana teklif etmişti zaten bir pgibiyatri kliniği.”

    Kemal-“Sen ne diyorsun? 112 yi aramıştım. Ağaç birden yeşermese çoktan hastanede olurdun.”

    b-“Haa. Demek orada o yüzden…”

    Deniz-“Neyse konuyu kapatalım. Kızları da çağırdım. Gelin gezelim.”

    b-“Tamam.”

    Kemal-“Olur.” dedi ve günümüz gezmekle geçti.

    O günden 2 gün sonra babam eve dönmem için aradı. Eve döndüm ve onlara bu olayları anlatmadım. Onlar da sanki böyle bir itirafta bulunmamışım gibi davranmaya çalıştılar. Ama babam soğuk davranmıştı. Ölmeden önce “Abini öldürdüğün için sana kızgın değilim. Sadece yıllarca kendime kızıyordum. Sen bu vicdanla yaşarken seni yalnız bıraktım. Kendimi affedemedim. Onun için sen affet oğlum.” dedi. Ben ise onu affettim ve babam 2 saat sonra öldü. Okulda ne yaptıysam düzeni değiştiremedim. Sadece beddua edebildim o da tutarsa. 14 yıl içinde ben sınavları kazanmış, diş hekimliğini bitirmiş hatta hekim asistanı bile olmuştum. Hekim asistanı olmamdan 6 ay sonra da annem öldü. Ben de üniversiteden beridir peşinde koştuğum Ceylan ile evlendim. En başta yuva kurarken biraz zorlandık, ama sonradan toparladık. Çocuklarımın ve torunlarımın yanımda vefat ettim. Ölmeden önce o meyvenin tadını hissetmiştim. Kara ve başımdan geçenler aklıma geldi ve film şeriti koptu. Öldüm.

    Sevim o kadar çalıştırmama rağmen ygs ye uyanamadığı için okulu bıraktı ve evlendi. Ne diyeyim. Kurtardı kız kendini. Nasıl öldüğünü bilmiyorum. Ondan erken öldüm.

    Gül hiç beklemediğim bir şekilde cerrah oldu. Ama anca 40 yaşında tam olarak cerrah oldu. Tam detaylarını bilmiyorum ama fazla görüşemediğim tek kişi oydu. Nasıl öldüğünü bilmiyorum. Ondan erken öldüm.

    Pelin ise erkek kardeşi ile beraber (evlerine ilk gittiğimde 13 yaşındaydı) babalarının ölümü ile birlikte bıraktığı mirası devraldılar ve genişlettiler. Şu an Türkiye’de 42 adet bayilikleri var. Nasıl öldüğünü bilmiyorum. Ondan erken öldüm.

    Kemal kendi işini kurdu. O kadar çalıştırdığım ders boşa gitti yani. Ama onun adına da mutluydum. Emlak işine girdi ve bayağı da parası oldu. Birkaç kere battı, ama vazgeçmedi. Benden de birkaç kere borç aldı ve hayatını borçlar vs. ile toparladı kaç kere. Her borcunu ödediğinde fazlasıyla ödedi. Evlendi. Tek bir oğlu oldu. Kemal ona bildiği her şeyi öğretti. Ölümünün çok huzurlu bir şekilde olduğunu söylediler. Bir meyveden bahsetmiş. Tadını aldığını söyleyip ölmüş. Ben de bunu cenazesine gittiğimde öğrenmiştim.

    Deniz avukat oldu. Başlarda pek beceremese de daha sonra bayağı iyi bir avukat oldu. Ama sorun şu. 38 yaşında oldu anca. Ama sonuç olarak oldu yani. Lisedeyken bu olaydan sonra ona çıkma teklif ettim ve beni reddetmişti. Yoksa Deniz ile evlenme gibi bir niyetim vardı. Deniz arkadaşlığımız devam etti. Hatta her davamı ona veriyordum, ama indirim bile yapmazdı. Az dalga geçmedim kızla. O da evlendi. Halil diye bir adamla. Ve 83 yaşında da vefat etti. Gülümseyerek ölmüş.

    Peki bu sonu seçtiğim için mutlu muyum? Eh işte. En azından kaçmadım.
    SON

    Edit: http://www.strawpoll.me/14246075 buradan oy verebilirsiniz. Yarın sabah uyandığımda sonucu ilk entrye yazarım.

    BiR SONRAKi HiKAYEMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE KENDiNiZE iYi BAKIN.
    Tümünü Göster
    ···