/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +20
    Üst Not:Herkese merhabalar yeni hikayemle tekrar karşınızdayım. Çok uzun zaman oldu ama boş vakit vs. ayarlamak uzun sürdü. Sonunda bir hikayeye başlayabildim. Hikaye Ti-an serisiyle bağlanıtılı olmayan bağımsız bir hikayedir. Okuyan herkese şimdiden teşekkür ediyorum.

    Diğer hikayelerim için bir bine bende binem hikaye serisi

    ÜST EDiT: Kazanan dünya sonu olmuştur katılan herkese teşekkürler.

    Hadi bakalım başlayalım.

    Sıradan bir gün daha. Dersteyim yine. Yarı uykulu bir haldeyim. En arka sırada yine dersi dinlemiyorum. Dinlesem ne olacak ki? Milletvekili mi olacağım okuyarak? Yoo. O zaman sorun da yok. Doktor mu olabileceğim peki? Hayır. Çünkü benim ailemin parası yok. En azından bizi idare edecek kadar var. Cebimden bayağı eski tuşlu ve kaydıraklı olan telefonumu çıkardım. Tek bir çizik bile yoktu telefonumda. Çok dikkatli kullanıyordum. Yıllarca da kullandım. Saat 11.34 dü. Yani dersin bitmesine 26 dakika var. Off. Bu eziyet daha ne kadar sürebilir derken hoca benim adımı seslendi:

    H-“Bir bine. Yap bakalım bu soruyu.”

    b-“Cevap 12.”

    H-“Nasıl yaptın gel göster.” Yerimden kalkmadan:

    b-“X’i karşıya attım Y ye 0 verdim. Daha sonra Y’ yi karşıya attım X e sıfır verdim. Daha sonra X’i Y den çıkardım soruda olduğu gibi cevap 12. Bu kadar yeterse ben yatmaya devam ediyorum.” Hocadan biraz gerilim hissetmiştim ama belli etmiyordu.

    H-“Benim öğrettiğim formüle göre yap.”

    b-“YGS veya LYS de bu formülü niye yapmadın diye sınavımı iptal etmeyeceklerse bu formülle çözmeme gerek yok. Çünkü önüne gelen matematikçi para kazanacağım diye formül çıkartıyor. Sonra neden soruları çözemiyoruz? Tabi çözemeyiz. Çünkü yüksekteki eğitimciler istiyor diye kafadan 10 tane formül öğreniyoruz. 1 tanesini hepsini çözerken neden ben diğerlerini de ezberleyim? Savunmam makdıbınıza ulaştıysa ben geri yatıyorum hocam.” Diyip kafamı sıraya koydum. Bunu dememle hocanın köpürmesi bir oldu ve

    H-“Çabuk git müdürün odasına.”
    ···
  2. 2.
    +8
    Ha bu arada ben hayatım boyunca işimi kolaylaştırmak için çalıştım. Hocanın anlattığı formülü zaten biliyordum. Bildiğimden dolayı kısa yol buldum. iki bilinmeyenli denklemlerde sadece yapmam gereken ilk baş X’e 0 verip Y’yi bulmak sonra Y’ye 0 verim X’i bulmak. Neden bunu bu kadar abartıyordu ki? Müdürün odasının önündeydim. Müdürün odası gözümde kale kapısı gibiydi. Açmak bile işkence. Keşke kendisi kapıyı açsa diye geçirdim içimden ama işe yaramayacak biliyorum. Zihin gücüyle de açamayacağıma göre kapıyı çaldım ve “gir” sesini duyduktan sonra odaya girdim.

    M-“Bu kaçıncı bu odaya gelişim Bir Bine?”

    b-“Rapor getirmemi, nöbetçi olduğum günlerde geldiğimi ve öğretmenlerin beni buraya göndermesini sayarsak 13 kez geldim.”

    M-“Peki kaç kere öğretmenlerin yolladı?”

    b-“8 kez. Tamam bu çok fazla bir rakam biliyorum. Hem de daha 1. dönemdeyiz onu da biliyorum fakat benim bir suçum yok ki? Sadece hocaların formüllerini ve bazı konuları neden öğrendiğimizi sorguladığımda bana kızıyorlar. Oysaki suçum yok benim. “

    M-“Tamam tamam anladık. Hep aynı terane. Kendini çok mu zeki sanıyorsun sen? Ama seni adam etmesini ben bilirim. Bunca zamandır babanla dostluğumuz var diye ses çıkarmadım. Ama bu sefer sessiz kalmayacağım. Eşyalarını topla. E sınıfına geçiyorsun.” Ha. Bu arada bu okulda hiyerarşi sistemi var. Harf sırasına göre A sınıfı en zekilerin ve en yeteneklilerin olduğu sınıf. E sınıfı ise ne kadar it kopuk varsa atıldığı sınıftır. Ve beni de it kopuk görüyor olacak ki o sınıfa atıyor. Kapıdan dışarı çıktım müdür de arkamdan gelmişti. Arkama döndüm ve kendisine bu soruyu sormaktan kendimi alıkoyamadım.

    b-“Şimdi mi gideyim?”

    M-“HEMEN.” dedikten sonra kapıyı yüzüme çarptı. En azından kapıyi kapatmama gerek kalmadı diye düşündüm. Şimdi işin yoksa git. Sırandan eşyalarını topla. Sonra sınıfına in. Neden beni anlamaya çalışmıyorlardı ki? Aklımda bu sorular varken sınıfa girdim ve eşyalarımı toplamaya başladım. Tabi hoca hemen atladı.

    H-“Nereye gidiyorsun?”

    b-“Müdür E sınıfında daha mutlu olacağımı düşünüyormuş. O yüzden oraya gidiyorum.”

    H-“Layığını bulmuşsun.” dedi ve eşyalarımı hazırlayıp sınıftan çıktım.
    ···
  3. 3.
    +5
    Dedikleri hiç umurumda bile değildi. Hatta bugün derse girmeyecektim. Zaten hiç devamsızlığım yoktu. Sadece arada doktora gitmem gerekiyor onda da rapor zütürüyorum hepsi bu. Devamsızlık yapacaktım ama nereye gidecektim ki? Bu zamana kadar hiç devamsızlık yapmadım ve nereye gideceğimi bilmiyordum. Sadece yürümeye başladım. Ara sokaklardan eve ne kadar zamanda ulaşabilirim diye düşündüm. Normalde 47 dakika sürüyordu. Ve vakit kaybı olmasın diye şu ana kadar hiç ara sokaklardan gitmeyi denemedim. Tamam kabul ediyorum. Eringecim ve asosyalim. Ama bunlardan nefret edemeyecek kadar da eringeç bir insanım yapacak bir şey yok.

    Ara sokaktan ev hizasına doğru yürümeye başladım. Garip ve alengirli yollara girdikten sonra pes ettim. Geldiğim yoldan geri dönmem yeterliydi eve gitmek için. Hafızamın iyi olduğunu umarak geldiğim yoldan geri dönmeye başladım. Muhtemelen yanlış sokağa girdim. Bir ağaç dikkatimi çekti. Ağacın yarısı yeşillik ve yapraklarla doluyken diğer yarısı işe kupkuru ve bomboştu. Tek bir yaprak bile yoktu. Garip tarafı yerde kuru yaprak da yoktu. Böyle bir ağacın yanından geçtiğimi hatırlamıyordum. Normal bir insanın dikkatini çekmez biliyorum ama ben bir ileri düzey asosyalim.(Tabi gerektiğinde cevap verebilen cinsten)Çevremde gördüğüm her detay dikkatimi çekiyor. Labirent tarzı oyunlar saolsun. Çok yorulmuştum. Telefonun kaydırağını kaldırdım ve saate baktım. 12.56 olmuştu. Daha öğle yemeği yeni bitmiş. “Aman daha eve gitmek için 3 saatim vardır” diye düşünüp ağaca yaslandım ve gözlerimi kapadım. Muhtemelen uyuyakaldım.
    ···
  4. 4.
    +5
    Gözlerimi açtığımda her taraf kapkaranlıktı. Gökte yıldızlar parlıyordu. Daha önce yıldızları bu kadar net görememiştim. Saate bakmak aklıma geldi. Elimi cebime attım ama telefonum yanımda yoktu. Çalındı mı yoksa? Neden benimkini çalmışlardı ki? Zaten çok eski bir telefondu. “Belki düşürmüşümdür” diye düşünüp hemen ayağa fırladım. Ayağa kalktığımda bir detay farkettim. Ağaç resmen parlıyordu. Ağacın ölü olan tarafı da düzelmişti. Yemyeşildi ağaç. Sanki buradaki geceye bir fener gibiydi. istemsizce telefonu unutup gülümsememe neden oldu. Ne zamandır gülümsemiyordum? Ne zamandır içimden bir mutluluk dalgası geçmiyordu? Kendime bu soruları sorarken buldum.

    Eve gitmek aklıma geldi. Bu saatte buradaysam babam bana kesin kızardı. Ama bir detay daha farkettim. Binalar nerede? Bu ağacın çevresi kat kat binalarla doluydu. Ama şimdi yoklar. Kafam çok karışıktı. Belki yanlış hatırlıyorumdur. Ağacın arkasındadır diye düşündüm ve arkasına doğru yürüdüm. Gördüğüm manzara karşısında şaşırdım. Bir kız uyuyordu. O da ağacın diğer tarafına yaslanmıştı. Kız daha çok amazonlardaki kızlar gibi giyinmişti. Hani şu filmlerde amazon kızları olur ya. Size Loldeki Nidalee diyim siz anlayın. Hah neredeyse onlar gibi giyinmiş. Bir an aklımdan şu soru geçti. “Bu kız cosplay falan mı?” Daha sonra kız kıprandı ve gözlerini açtı. Karşısında beni görünce ilk baş şaşırdı ama ondan sonra geriye doğru kaçtı.

    K-“Sen de kimsin yabancı. Kabilemizin topraklarında ne arıyorsun?”

    b-“Kabilenizin toprakları mı? Burası neresi ben bilmiyorum.” Daha sonra kız etrafına bakındı. Bomboş ve simsiyahtı. Sadece ağaç, ağacın çevresindeki çimenler ve gökteki yıldızlar parlıyordu.

    K-“Burası neresi? Beni nereye getirdin. Kabilem beni arayacaktır. Beni kaçırdığına pişman olacaksın.” dedi ve üzerime atladı.
    ···
  5. 5.
    +5
    b-“Dur dur dur. Burası neresi ben de bilmiyorum. Ben de ağacın diğer tarafında uyuyordum. Uyandığımda kendimi burada buldum.”

    K-“Bekle. Doğruyu söyleyip söylemediğini anlayacağım.” Kafasını göğüsüme yasladı. Tamam. Biraz etkilenmedim değil. Yani bu devirde hangi kız durduk yere kafanızı göğüsünüze yaslıyor ki? “Şimdi beni buraya sen mi getirdin?”

    b-“Hayır. Dediğim gibi burası neresi ben de bilmiyorum. Ağacın diğer tarafında uyuyordum uyanınca da seni buldum.”

    K-“Tamam doğruyu söylüyorsun.” dedi ve kafasını göğsümden çekti.

    b-“Teşekkürler inandığın için. Bu arada benim adım Bir Bine. Senin adın ne?”

    Kara-“Kara benim ismim de. Sen hangi kabiledensin?”

    b-“Ben bir kabileden değilim. Şehirde yaşıyorum.”

    Kara-“Şehir? Oranın şefi kim?”

    b-“Dediğim gibi kabile değiliz. Bir şehirliyim.”

    Kara-“Ben Yas aar kabilesinden şefin 6. kızıyım. Peki nasıl çıkacağız buradan? Avladığım geyiği zütüremezsem kabile için büyük bir sorun olur.” Çok farklı yerlerden geliyorduk ama aynı dili konuşuyorduk. Garip geldi bu bana. Rüyada olduğumu hatırladım. Burası rüya olmalıydı hatta şu an lucid moddaydım. Sadece zihnimde böyle bir yer vardı. Uyanmamın da tek yolu ya ölmek ya da düşmekti. Düşecek yer olmadığına göre ölmek en matıklısıydı. Ama tabiki rüyada da olsa ölmeyi seven biri değildim. Onun için aklıma başka bir fikir geldi. Kendi çıkışımı yaratmak.

    b-“Belki ikimiz de ağaca dokunursak buradan çıkabiliriz. ikimiz de buraya ağaca dokunarak geldik.”

    Kara-“Mantıklı” dedi ve sarıldı. Hayatımda zar zor ereksiyon geçiren ben kızın sarılması ve göğüsünü hissetmem ile ergenlik seviyemin tavan yapması bir oldu. Tabi yanlış anlamadan önce farketmeden kemere sıkıştırdım.

    b-“Neden sarıldın?”

    Kara-“Bizim kabilede bu teşekkür etmek anldıbına gelir.” Bizim ülkede birden sarılmak terbiyesizlik anldıbına geldiğini söylemek istedim ama bütün vücudum “Sus amk. Sanki kaç kıza sarıldıysa. Amk veledi” gibi laflar söylüyordu. Vücudumun dediklerine uyarak sessiz kaldım. ikimiz de ağaca dokunduk ve uyandım.
    ···
  6. 6.
    +6
    Rüyam garipti. Ağaca doğru dönüp baktım ve hala yarısı kuru yarısı işe yemyeşildi. “Ne saçma bir ağaçsın. Bilinçaltıma kadar girdin.” dedim içimden. Hemen saatime bakmak aklıma geldi. Telefonumu kontrol ettim. Cebimdeydi. Çok sevinmiştim. Felaket bir rahatlama gelmişti. Ama bu rahatlama hemen bozulmuştu. Annem 17 kere babam da 6 kere aramıştı ve saat 6’ydı. Babamı aradım hemen.

    Ba-“Neredesin sen? Saatlerdir seni arıyoruz. Okulu da ekmişsin bugün. Hemen eve gel.” işte müdür ile babanız yakın arkadaş olunca böyle oluyor. Daha CS-Go’da Rush B denmeden benim okulda olmadığımdan haberleri oluyor. Neden hayat bu kadar acımasız ki?

    b-“Baba uyuyakalmışım. Benim de ilk kez başıma geliyor. Yoksa sana haber verirdim. Hemen geliyorum eve.” dedim ve telefonu kapatım. Hafızama güvenerek kendimi bu labirentten çıkartıp eve gittim.

    Tabi ev tam beklediğim gibiydi. Babam ayakta bir sağa bir sola yürüyordu. Tabi ben gelene kadar. Annem geldi ve hemen sarıldı.

    A-“Oğlum çok korktum başına bir şey geldi diye.”

    b-“Anne sorun yok. Sadece uyuyakalmışım. Normalde hiç yapmazdım dışarıda uyumayı.”

    Ba-“Oğlum sınıfın değişmiş. Seni E sınıfına almışlar. Nedenini sorabilir miyim?” Amk ortalıkta yoktum. Bari merak eder insan nerede uyudun falan diye.

    b-“Çünkü ben konuyu hocadan daha iyi biliyorum ve bunu belli ettiğimde de zoruna gidip müdüre şikayet ediyorlar. Ben de….” derken tokatı vurdu. Benim hatam değildi ki? Benim bir suçum yoktu ki? Neden ben dayağı yemek zorundaydım?

    Ba-“Çabuk git odana. Bugün cezalısın. O odadan çıkmayacaksın. Telefonunu da ver.” Aman ne kıymetli telefonum var. Sanki gören sanır elimden IPhone X’imi alıyor. Samsung E250 lan telefon. Her ceza verdiğinde alıyor elimden. Ben de cebimden çıkardım ve verdim telefonu. Daha sonra odama geçtim ve kapımı kilitledim. Yatağıma uzandım. Benim hatam yok diye kendime tekrarlayıp duruyordum sürekli. Daha sonra rüyamı düşünmeye başladım. Kızın göğüsüme yaslanışı falan. Daha sonra kendime hatırlattım. “Gerçek olmayan şeylere kafa yorma.” diye. Bunları düşünerek uyudum.
    ···
  7. 7.
    +5
    Uyandım ve bugünün cumartesi olduğunu hatırladım. Normalde evde bilgisayarda takılırdım ama canım sıkkındı. Odamın kilitini açtım ve mutfağa doğru ilerledim. Babam evde değildi.

    b-“Babam nereye gitti?”

    A-“Kahvehaneye gitti. Oğlum neden böyle yapıyorsun? Bak hocan söyledi konuyu da biliyormuşsun. Neden onların istediği şekilde yapmadın?” Annem cahil bir kadındı. ilkokulu okumuş daha sonra babamla görücü usulü evlenmişler. Onun için annemin anlamasını pek beklemiyorum.

    b-“Aman anne ne yapayım. Hocalar benimle uğraşmaya bayılıyor.” diyip geçtim. “Ben dışarı çıkıyorum.”

    A-“Nereye gidiyorsun? Sen dışarı hiç çıkmazdın.” Off lan. Bu biraz kalbimi kırmıştı. Gerçekler ok gibi saplanmıştı amk.

    b-“Bugün bir değişiklik yapayım dedim. Geç kalmamaya çalışırım.” dedim ve evden çıktım.

    Dışarısı bayağı sıcaktı. Her ne kadar eve geri dönmek istesem de içimdeki ses “evde ne yapacan amk az dolaş” diyordu. Ara sokaklardan dolaşmaya başladım. Neden bilmiyorum ama o ağaç dikkatimi çekmişti. Neden bir tarafı kuruydu ki? Sanki cennet ve cehennemi temsil ediyordu. Sadece yürümeye devam ettim. Yolda bir kız yanımdan geçerken beni dürttü.
    ···
  8. 8.
    +4
    Deniz-“Sen Bir Bine misin?” Karşı cinten bir kişi beni nereden tanıdın? Ben daha senin kim olduğunu bilmiyorum.

    b-“Evet. Tanıyamadım sen kimsin?”

    Deniz-“Ben E sınıfının sınıf başkanıyım. Adım Deniz. Sen bizim sınıfa geçmiştin değil mi? Gördüm de aklıma geldi sorayım dedim.”

    b-“Evet.” Çok dikkatli bir kızdı. Benimle konuşurken tepkilerimi süzüyordu ve ona göre ses tonunu ayarlıyordu sanki. Ya da bana da öyle geliyor olabilir.

    Deniz-“O zaman şanslısın ki dershaneye gidiyordum. Ödevleri orada yaparım diye yanıma almıştım. Şu dönüşte sağda kırtasiye var. Orada ödevi çıkartalım istersen sana da. Hafta içinde kontrol edecekler. Projeler konusunda endişelenme daha 1 ay var.”

    b-“Tamam. Çıkartalım.” kaçamak cevaplar veriyordum ve ödevleri yapmam lazımdı. Yoksa yine müdür babamı arar babam da bana kayar. Kırtasiyeye gittik ve 5 tl ödedikten sonra ödevlerime sahip oldum. Şerefsiz herif. Siyah beyaz kağıdı renkli çıktıda çıkarıyor ve renkli çıktı parası alıyor. Ben E sınıfını daha az zorlarlar diye düşünüyordum ama 6 sayfalık matematik, 3 sayfa kimya, 2 sayfa fizik ve 2 sayfa da biyoloji testi vardı. Bu sadece sayısalcıların ödevi. Sözelciler proje istiyordu. Tabi onlar da sayfa yönünden fazlaydı. Bu gece bana iş çıkmıştı desene.

    Deniz-“Senin matematiğin nasıl?”

    b-“Kendimi övmek gibi olmasın bayağı iyi.”

    Deniz-“Trigonometride sorunlarım var. Rica etsem beni çalıştırabilir misin?” Nerden geliyor bu güven? Seni kaçırmayacağım ne malum? Düşündüğüm şeylere bak. Bu ergenliğe girme işi pek hoşuma gitmeyeye başlamıştı. Özellikle de geç ergenliğe girme. 18 yaşımdayım bu arada. Yüzümde kıl yok. Babyface bir yüze sahibim. Ama cidden yani babyface. Dışardan baksanız Teog’a hazırlanıyor falan sanarsınız. Allah’tan boyum uzun da bu açığı kapatıyor.

    b-“Tabiki neden olmasın. Ne zaman.”

    Deniz-“Yarın saat 1 de Teras Cafede. “ Teras cafe mi? Umarım çay falan içmeyiz çünkü orada çay 3 tl. Hem de ince belli bardakta. Kabul etmeyecektim tabikide. Manyak mıyım ben oaraya gideyim. Oturmama ayrı para isterlerdi amk.

    b-“Tamam.” dedim direk. Lanet olası ergenlik hormonum. Neden kabul ettim ki? Şimdi işin yoksa çay istediğinde çay iç ben ısmarlıyorum dediklerinde olmaz öyle şey ben öderim diyip 15 tl çay parası öde. Hormonlarım ve cebim arasında çetin bir savaş çıkacaktı.

    Deniz-“Yarın görüşürüz.” dedi ve gitti. Bende eve gideyim bari etkinlik zamanı da geliyordu zaten.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 9.
    +6
    Eve doğru giderken yine o ağaçla karşılaştım. Sadece yanından geçip gitmeyi düşünüyordum en başta. Ama sonra ağacın üzerinde yavru bir kedi miyavlarken gördüm. “Annesi gelir kurtarır” diye gidecekken daha şiddetli miyavlamaya başladı. Neden Allah’ım neden? Neden şu 2 gündür işim düzgün gitmiyor. Lanet haftasına falan mı girdik? Ağaca çıkmam lazımdı yani dimi. Tamam. Kemiklerimi kırayım da akıllanayım bari. Daha önce hayatımda hiç ağaca tırmanmamış ben ağaca çıkmayı deniyordum. Ve ağaca sarılmadan öteye gidemedim. Bir anlığına tam tırmanırken gözüme yaprak biraz dal düştü ve gözlerimi kapadım. Gözümü temizledikten sonra açtığımda yine oradaydım. Gökyüzünde yıldızlar parlıyor ve ağaç tamamen yeşil. Bu rüya değil miydi yani?

    Kara-“Yine nasıl geldim buraya?” Ağacın üzerindeydi. Hatta bayağı yukarıdaydı. Bir dalın üzerine uzanmış yatıyordu. Çok güzel göründüğünü düşündüm o an. Veya hormonlarımdan dolayı bütün kadın türleri (Özellikle de Kara gibi yarı çıplak kabile mensubu biri) bana güzel geliyor da olabilir. Doğruldu ve bana baktı.

    b-“Sana bir soru soracağım. Merak ettim. Sen ne zamandır bu ağaçta yatıyorsun?”

    Kara-“Güneş gölgemin yarısındaydı bu ağaca çıktığımda. Buraya gelmeden önce ise gölgem boyumu 3 tık aştı.” Hah. Güzel. Saat kavramı yoktu. Güneş gölgesinin yarısındaysa o zaman saat 11-10 falandır. Ve boyunu 3 tık aştıysa da saat 2.30 falandır. Yani 3 saat kadar kalmıştı. O zaman bu ağaca benim dokunmam ile gelmiştik. Eğer ikimiz de bu ağaca dokunursak buraya geliyorduk. Ama sadece ikimiz mi? Eğer başka biri dokunsa başka biri mi gelecekti? Ben bunları düşünürken

    Kara-“Buraya geldiğimizde neden ağacın tamamı iyileşiyor?” He amk. Onu da ben bulayım. Ve bu kadar sorudan aklına gele gele bu mu geldi yani? Bu evren neresi? Biz ruh muyuz bedenimizle mi geliyoruz? Buradayken zaman dünyada nasıl geçiyor? Ve sen sora sora bunu soruyorsun. Bir dakika.

    b-“Senin kaldığın yer nasıl bir yer?”

    Kara-“Benim kaldığım yerde biz hayvanları ve ağaçları koruruz. Tanrıça ve tanrılar da bizi ödüllendirip yaşlanmış hayvanların etini yememizi, olgunlaşmış ağaçların meyvesini toplamamıza izin verir.” Yani ormanda bir yerde kabileleri. ilk karşılaştığımızda geyik avladığını söylemesi de tezimi güçlendiriyordu. “Sen nerede kalıyorsun?”

    b-“Ben binaların çok olduğu, hayvan ve ağaçların az olduğu bir yerde kalıyorum. Hatta yakın çevremdeki tek ağaç bu.”

    Kara-“Bu ne küstahlık. Tanrıçalar ve tanrılar sizi cezalandırmıyor mu?”

    b-“Bizim orada kimse tanrıça ve tanrılara inanmaz.”

    Kara-“Peki ya sen? Sen inanır mısın?” Konuyu dağımam lazımdı.

    b-“Burası neresi biliyor musun? Yani tanrı ve tanrıçalarınız ile bir alakası var mı?”

    Kara-“Tanrı ve tanrıçalar sadece bizim değil. Herkesin. Yani inanmıyorsun sende. Seni inandıracağım merak etme. Seni bu günahtan kurtaracağım.” Kara bir laflarımdan anlamıştı onların tanrılarına inanmadığımı. Oysaki konuyu değiştirmeye çalışıyordum. Hayran kalmadım değil.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 10.
    +5
    b-“Sorumun cevabını almadım.” Akrobatik hareketlerle ağactan indi. Ondaki yeteneğin milyonda biri bende olsa ağaçtaki kediyi kurtarabilirdim.Ama daha tırmanamıyordum bile.

    Kara-“Hayır. Atalarımdan daha önce buraya gelen veya buradan bahseden olmadı.” O zaman bu işimi daha da zorlaştırır. Fazla soru soruyordum ama gerekli sorulardı bunlar.

    b-“Peki sen türkçe nasıl konuşuyorsun?”

    Kara-“Türkçe? Ben öyle bir dil konuşmuyorum. Sen bizim dilden konuşuyorsun.” dedi ve yanıma geldi. Elini ağzımın 1 cm kadar ilerisinde ters bir şekilde tuttu ve “Birşeyler söyle” dedi.

    b-“Neden elini ağzımın önünde tutuyorsun?”

    Kara-“Tamam. Sen bizim dilden konuşmuyorsun. Nefes verişin bizim kabile dilimiz ile aynı değil.” Buna bile dikkat mi ediyordu.

    b-“Sen nasıl bu kadar dikkat edebiliyorsun buna?”

    Kara-“Ben bir avcıyım. Yaşlı hayvanlar çoğu zaman ölmek istemez ve kaçarlar. Ben ise iyi bir avcı olabilmek için her nefes alışverişlerini, kalp atışlarını, o anki duygu düşüncelerini anlamaya çalışırım. Onları öyle avlarım.” Bu kız sandığımdan daha korkutucu.

    b-“Peki senin gözünde bir av mıyım?”

    Kara-“Hayır. Sadece benimle beraber kapana kısılmış bir inançsızsın.” Yine bu konuya gelmiştik. Hay amk.

    Edit:Biraz işim var devam edeceğim.
    ···
  11. 11.
    +7
    EDiT: GELDiM DEVAMMMM

    Bunu test etmem lazımdı. Eğer başka birileri ağaca dokunursa ne olur?

    b-“Kara. Buradan çıkmalıyız. Eve doğru gidiyordum ve yine eve geç kalırsam babam beni bu sefer affetmez. ”

    Kara-“Babanı üzme. Avından onunla da paylaş.” Avımdan mı paylaşayım?

    b-“Biz şehirlilerde avlanma diye bir şey yok.”

    Kara-“O zaman nasıl besleniyorsunuz?”

    b-“Sonra anlatırım. Şimdi çıkalım buradan.”

    Kara-“Yarın yeniden karşılaşacağız” dedi. Yarın geleceğimi nereden çıkarttı ki şimdi? Yarın gelmemi mi istiyordu. Belki de… Ahhh. Yeter ama. Kesecem kurtulacam cinsel organımı artık. Beyni ele geçiren bir virüs gibi. Ve bu virüs ilk kez Kara’nın bana sarılmasıyla beraber tetiklendi. Ve kafasını göğsüme koymasıyla. Tamam tamam. Toparla kendini. Elimle ağaca dokundum ve geri döndüm. Rüya olmamasına şaşırdım gerçekten. Ve sevindim de. Elimdeydi kedi. Ama nasıl? Ne ara ağaca tırmandım da aldım kediyi. Hatırlamıyorum. Yoksa Kara mı aldı? Ama Allah bilir taa nerede yaşıyor. Oradan nasıl alsın kediyi. Hem alırken görmedim de. Kedi elimde çırpınmaya başlayınca yere bıraktım ve bir bakış atarak gitti.
    ···
  12. 12.
    +7
    Saate bakmak aklıma geldi. Neyseki fazla zaman geçmemiş. Hemen eve doğru yola koyuldum. Eve geldiğimde babam daha gelmemişti. Kaç saattir yemek yemiyorum? Sabah kahvaltısını ble yapmamıştım. Direk evden çıkıp gitmiştim. Dünden kalanları süpürdükten sonra odama geçtim. Bütün gecem Deniz’in verdiği ödevleri ve projeleri bitirmeye uğraşarak geçti. Ama sonunda hepsini bitirmiştim. Yarın ona çalıştıracağım notu bile hazırlamıştım. Yani kısacası her şey hazırdı. Saate baktığımda gece 5 olmuştu bile. iyi bari yarın da okul tatildi. 12 de uyansam, hazırlansam saat 1 de teras cafeye gidebilirdim. Kumbarama baktım. içinde sadece 25 tl vardı. 10 tl ye gidip telefona kontör atacaktım ama artık atamayacağım. Muhtemelen.

    Sabah sandığımdan da erken kalktım. Yaptığım ödevleri vs. yanıma alıp yola çıktım. Aklıma bir fikir gelmişti. Denemek için denek olarak Deniz’i kullanabilirdim. Ağaca dokununca ne olacak çok merak ediyorum. O da mı oraya gidecekti? Kafayı takmıştım ağaca. Teras Cafe’ye vardım ve el işaretiyle gel yaptı. Yanında da 4 kız vardı. Hasgibtir. Benim gibi bir ergen için çok fazla kız sayısı var orada. Hocalara karşı çıkabilirim fakat bu kadar kıza ne yapacağımı bilmiyorum. Beynimi hormonlarımın ele geçirmemesine güvenerek yanlarına doğru yürüdüm. Ama yürüdükçe de aklımdan akıl almaz sahneler geçiyor. Kendimi içten içe sakinleştirmeye çalışarak yanlarına vardım.

    Deniz-“Bizim yeni sınıf arkadaşımız Bir Bine. Yanımda oturan Pelin, karşımda oturan kızlar da Sevim ve Gül. Aynı sınıftayız.” dedi. Oh. Ne güzel. Tek bir kız için not hazırlamıştım. Bilseydim 3 tane de çıktı alırdım. Gül biraz yana kaydı ve ben de onun yanına oturdum. Allah’tan zayıf cılız biriyim. Yoksa 3 kişi tek koltuğa hayatta sığmazdık.

    Pelin-“Merhaba Bir Bine. Seni A sınıfı gibi bir yerden E sınıfına düşüren ne?” diyince Deniz dirseğiyle gizlice Pelin’e vurdu. Pek gizleyememişti Pelin ama.

    b-“A sınıfına göre seviyem fazla yüksekmiş. O yüzden E sınıfına öğretmen olarak girmemi istediler.” dedim. Deniz ve Gül tebessüm etti. Ama zorla ettikleri belli oluyordu. Pelin biraz bozuldu ve Sevim tepki vermedi. Espri kaliteme sokayım. Ne vardı az iNCi SÖZLÜK’te takılsaydım. (Az reklam yapalım dimi :P) En azından espri kaliteme birşeyler eklenirdi. Deniz hemen konuyu kapatmak adına

    Deniz-“Hadi başlayalım o zaman.” dedi ve notlarımı çıkardım.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 13.
    +6
    b-“Derse başlamadan önce konu hakkında ne kadar biliyorsunuz?”

    Sevim ve Gül klagib “Matematikle ilgili hiçbirşey bilmiyorum” dediler. Yani onlara temelden anlatmam lazımdı.

    Deniz-“Trigonometride sorunlarım var” dedi ve Pelin ise:

    Pelin-“Benim bir sorunum yok matematikle. Hatta bayağı severim.” diye cevap verdi.

    b-“Tamam o zaman takıldığım bir yer olursa sen yardım edersin bana.” dediğimde tebessüm edip biraz utanmıştı. Matematik bilmesini tam olarak övmedim bile. Ama tebessüm edip bu kadar kolay utanması garibime gitmedi değil. Hazırladığım notları ve yaptığım ödevleri çantamdan çıkardım. Ve anlatmaya başladım. Kızlar beni büyülenmiş gibi dinliyorlardı. Gerçek hayatta asosyalim evet ama konu ders anlatmaya geldiğinde benden sosyali yok. Neden mi? Çünkü burada güç bende. Bu güce bilgi deniyordu. Burası benim krallığımdı.

    Ders bittikten sonra hazırladığım soruları verdim. Tek bir kağıda hazırladığım için mecburen diğerleri soruları tek tek yazmaya başladı. Daha sonra çözdüler ve kağıtları bana verdiler. Hepsi doğru çözmüştü. Bu kadar kısa sürede anlamaları iyiydi.

    Deniz-“Gerçekten hoca olarak başlasan keşke bizim sınıfta derse girmeye.”

    Gül-“Evet ya. Baksana çok kolaymış bu trigonmetri.”

    b-“Trigonometri. Kusura bakma alışkanlık. Yanlış kelime kullanıldığında istemsiz bir biçimde düzeltip söylüyorum.”

    Gül-“Önemli değil.” dedi ve garip adı olan kahvesinden büyük bir yudum aldı.

    Sevim-“Cidden ya. Benim matematik ilk sınav 12 almıştım. Şimdi herhalde 100 alırım. Diğer derslerin nasıl?”

    b-“Diğerleri de aynı böyle.”

    Deniz-“Sen istersen derece de yaparsın YGS ve LYS de. Zaten YGS ye fazla zaman kalmadı. Sen bu arada matematik ödevlerini bitirdiysen üzerine ismini yazıp bana verebilirsin. Hoca benim toplamamı istedi.” Çantamdan ödevleri ve projeleri çıkardım
    ···
  14. 14.
    +5
    b-“Tamam. Diğer ödevleri de bitirdim projeleri de dahil. Onları da vereyim mi?” Kızlar uzaylıya bakıyormuş gibi bana bakmaya başladılar.

    Deniz-“Ben sana daha dün söyledim ödevleri. Sen hemen bitirdin mi yani? Hepsini? 1 ay sonra verilecek 10-20 sayfalık proje ödevleri de dahil?”

    b-“Evet. Ne oldu ki sorun mu var?”

    Pelin-“Hayır yok ta bu ne hız. Hiç mi canın sıkılmadı bunları yaparken?”

    b-“Yoo. Neden sıkılsın ki?” A sınıfındayken de ödevlerimi erkenden bitirince aynı tepkiyi veriyorlardı. Eee vermiş ödevi bir gecede yap bitir. Daha sonra sıkışmasın işte. Mantığı anlamak bu kadar zor mu? Bu bana rahmetli bir abimin öğretisiydi. Hatırlamak bile istemediğim olaylardan biri. Sevim beni bu düşüncelerimden kurtardı.

    Sevim-“Bir ödevlerine bakabilir miyim?” Normalde olsa ödevimden bakıp yazar diye hayır derdim ama dediğim gibi. Ergenlik… 250 gr…

    b-“Tabiki. Buyur.” dedim ve ödevi verdim.

    Sevim-“Bunları hangi siteden yazdın?”

    b-“Arkada kaynakça var. Oradan bakabilirsin.”

    Pelin-“Kaynakçada mı yaptın?” Neden her bir şey yaptığımda aşırı şaşırmış bir ifade ile karşılaşıyordum?

    b-“Evet. Kapak sayfasından sonra içindekiler kısmı da yaptım. Siz yapmadınız mı ki?”

    Gül-“Normal bir insan olduğumuz için yapmadık.”

    b-“Ne yani ben anormal miyim?”

    Pelin-“Bu biraz hileli bir soru. Hiç mi erinme duygun yok. Aman boşver sonra yaparım diye hissetmiyorsun?” Bu sohbet canımı sıkmaya başlamıştı. Zaten Deniz’e ağacı elletme işi de iptal olmuştu. Bunlar grup halindeyken ağaca dokunmalarına imkan yoktu. Ben de müsaade isteyip kalkmalıydım ama aklıma parası geldi. 5 kişiye çay (Kendim de dahil) ve ardından garip şeyler içmeleri falan. Bak. Yalvarıyorum sana ergenlik hormonlarım. Lütfen cesaret edip “Ben öderim” yapma. Batarım. Daha sırtım doğrulmaz.

    Pelin-“Hadi kalkalım. Bir bine hesabı…”

    b-“Hesabı ben öderim.” Ağzıma sıçayım, ergenlik hormonlarıma atlayayım, ırzımı gibeyim, benliğimi zencilere oynatayım. Küfür bilgim bu kadarla sınırlı. Daha yaratıcı küfürüm yok.

    Pelin-“Hesabı ödemene gerek yok diyecektim. Buranın sahibi babam. En azından ders çalıştırdığın için teşekkür olarak bunu yapayım.” Yuh. O zaman bu kız bayağı zengindi amk. içimde ağır bir rahatlama meydana gelmişti. Param cebimde. Güvendeydi. inanamadım gözlerime. Gözyaşlarımı zor tutuyordum. Eşyalarımızı toparladıktan ve Pelin’in kasiyere verdiği selamdan sonra dışarı çıktık ve:

    Deniz-“Bir Bine sen nereden gidiyorsun?” Ahan. Büyük fırsat. Ağaca doğru çekebilirdim en azından benimle aynı yoldan gelen varsa birini.

    b-“Ben şu yoldan gidiyorum.”

    Deniz-“Tamam o zaman. Yarın görüşürüz.” dedi ve üçü de diğer yoldan gittiler. Neden Allah’ım neden? Hepsi mi zıt yoldan gider. Şansımı gibeler. O zaman ağaca tek başıma gideceğim.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 15.
    +5
    Yola çıktım yine ağacın oralara. Ağacın önüne geldiğimde bir ayyaş uyuyordu. Yoksa o mu gitmişti oraya? Uyandırmak istiyorum ama korkuyorum da. Bu adamın neyin nesi olduğu belli değil. Adam 10 dakika kadar sonra uyandı ve benim meraklı bakışlarımı görünce:

    Ayyaş-“Ne bakıyon. Ayı mı oynuyo lan?” diye söylendi.

    b-“Kendini bomboş bir yerde sadece yıldızların ve ağacın parladığı yerde gördün mü?” Bu arada heyecandan yaptığım açıklama şeklime sokayım.

    Ayyaş-“Neyin kafasını yaşıyorsun? Markasını söyle de ben de o kafadan yaşayım.” dedi ve ayağa kalkıp gitti. Belki karşı taraf orada değildi. Karşı taraftan ağaçla etkileşime geçen kimse yoktu belkide. Hemen ağaca sırtımı dayadım ve gözlerimi kapattım. Açtığımda yine oradaydım. Etrafıma bakındım ve Kara da ağacın diğer tarafındaydı.

    b-“Daha yeni mi geldin?”

    Kara-“Ağacın batısında duruyordum ve gölgesi beni kapatıyordu geldiğimde. Artık gölgesi bile yok.” Bu gidişle amazonlardaki saat dilimini kullanmaya başlayacağım. Ama teorim çürümüştü. Ağaca başka biri dokunduğunda değil ben dokunduğumda sadece buraya girebiliyordum. Ama neden? Sihir veya büyü olduğuna inanmıyorum. Küçükken evet inanırdım ama büyüyünce inanmamam gerektiğini anlamıştım. Şimdi ise böyle şeyler karşıma çıkıyordu. Bu düşüncelerden Kara çekti beni çıkardı.

    Kara-“Neden bu kadar çok düşünüyorsun? Akışına bırak.”

    b-“Senin böyle bir yere ilk gelişin değil herhalde?”

    Kara-“Hayır. 223 yaşımdayım ilk kez böyle bir şey görüyorum.” 223 mü? 223 ney lan. Ölümsüz mü bunlar? Bir de ben bu kıza ereksiyon gösterdim. Babannemin babannesi yaşındadır. Kendimi biraz kötü hissetmeme neden olmuştu. “Senin yaşın kaç?”

    b-“Ben daha 18 yaşındayım. Sen benden bayağı büyüksün.”

    Kara-“18 yaşında olamazsın. En az 213 yaşındasındır.”

    b-“Derken? 213 yıl kim yaşamış da bu durumda kalmış.”

    Kara-“Hayatı boyunca 18 dolunay görmüş birinin bu kadar boyu olmaz. Daha bebek olman lazımdı.” Şimdi herşey yerine oturmuştu. Dolunay her 29 günde bir geliyordu. Onların da her ay yaşları 1 artıyordu. Şimdi mantığa oturdu. Kendiminkini hesapladım ve 226 çıkıyordu. Yani aynı yaştaydık. Bu içimin rahatlamasına neden oldu.

    b-“Bizde yaşlar 365 günde bir büyür. Yani 12 dolunayda 1 yaş alırız. Benim yaşım size göre 226.” Kara bunu duyunca gözlerinin içi güldü. Ya da ben öyle sanıyorum.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 16.
    +5
    Kara-“Ağaca çıkalım mı? Yukarıdan burası neresi anlayacağımız bir yer görürüz.”

    b-“Ben ağaca çıkamıyorum.”

    Kara-“Çıkamıyor musun? Sizin büyükleriniz size bunu bile miras bırakamadılar mı?” Bana bıraksalar bıraksalar test kitabı bırakırlar miras amk.

    b-“Hatırlarsın sana demiştim bizim orada fazla ağaç yok. Daha çok betondan barınaklar.”

    Kara-“Gel sana öğreteyim.” dedi. Ağaca çıkmayı mı öğrenecektim yani? Hah. Ne hoş. Önümde çok önemli sınavlarım var, burası hakkında kafamda takılmış sorular varken ben ağaca çıkmayı öğrenecektim. Keşke bu dünyadayken zaman dursa da boşa gitmese yaptıklarım.

    b-“Ben öğrenmesem de…”

    Kara-“Sana sormadım. Bizi buraya getiren bir şeyler varsa tanrılar ve kaderdir. Ataların sana ağaca çıkmanı ve özünü öğretmemi istiyorlardır belki.”

    b-“Belki de senin ataların benim seni ağaçların üzerine çıkmamanı öğretmemi istiyorlardır.” Yanıma geldi ve beni karın boşluğuma sertçe vurdu. Omuzuna düştüm.

    Kara-“Daha sonra bana teşekkür edeceksin.” dedi. Ama ben acıdan hareket edemiyordum. Ben omuzundayken ağaca çıkıyordu. Kız bayağı güçlüydü. Ağacın en üst tarafına çıktık. Beni bir dala bıraktı ve kendisi aşağı indi. Kendimi sonunda toparladım. Ama ağacın üstündeydim.

    b-“Neden beni buraya çıkardın?”

    Kara-“Ağaca çıkmayı öğreneceksen ilk baş nasıl inmen gerektiğini bilmelisin. Oradan inene kadar eve gidemezsin.” Bayağı yalvardım indirmesi için. Kandırmayı da denedim ama işe yaramadı. Hatta biraz ağladım bile. Yok. Kız katı yürekli çıktı. En son çare inmeye çalışmalıydım.

    Edit:Neyse beyler yarın devam edeceğim. Zaten şu anlık fazla da okuyan yok kendi kendime yazıyor gibiyim. Kendinize iyi bakın.
    ···
    1. 1.
      0
      Okuyoruz babuş devam pls
      ···
  17. 17.
    +9
    GÜNAYDIN MiLLET (NE GÜNAYDINI ÖĞLEN OLDU AMK DEDiĞiNiZi DUYAR GiBiYiM) DEVAMMM

    Dalları dikkatlice seçiyordum inmek için. Ama çok yüksekti. içimden sövüyordum resmen kıza. Öğrenmesem ne olacaktı ki? Ben ona zorla fizik, kimya veya matematik öğretiyor muyum? Eğer bunu gerçekten Kara’nın dediği atalarım istiyorsa atalarıma da sövecem şu anki halimle. Yarın yeni sınıfımda derse girecem ve eğer ağaçtan inemezsem geç kalırım.

    Kara-“Başka şeyler düşünme. Ağaçtan nasıl ineceğini düşün.” Taa oradan mı anladı yani benim başka bir şeyler düşündüğümü? Bu kız adamı öldürür. Ama korkudan. Dallara baktım. Diğer ağaçta çürük olan taraflar bu ağaçta bayağı sağlamdı. Ayağımla da kontrol ettikten ettikten sonra bütün vücudumla diğer dala geçtim. Bir an ayağım kaydı ama neyse ki yukarıdaki dala tutunuyordum da düşmedim. Ben bu ağaçtan tahmini 3 saatte inerim ve akşam olur. Babam da beni öldüresiye döver bu sefer. Daha hızlı bi yol düşünmeliydim. Ve daha güvenli. Kara inerken nasıl inmişti ağaçtan? Düşünmeden direk ayaklarını dallara atarak. Ben de öyle yapacaktım. Direk dallara ayaklarımı atıp aşağı inmeye başladım. Gerçekten de işe yarıyordu. Ama tabiki aksilik çıkacak ilk yapışımda. Ayağımı dalgınlıktan boşluğa attım ve aşağı düşmeye başladım. Tam öldüm diye düşünürken son anda Kara tuttu beni. Bu kız gerçekten güçlü amk. O kadar hızda o düşse ve ben onu tutsam toprağa gömülürüm.

    Kara-“Ağaçtan indin. Tebrikler.” Ne yani? Bu muydu? Aşağı atlasam beni yakalayacak mıydı? “Ağaçtan düzgün inememiş olsan da mantığını anladın.”

    Beni yere bıraktı ve ayağa kaltım. Ergenlik içgüdülerim bana bağırıyordu. “Teşekkür etmek için sarıl ona.” gibtir lan oradan. Teşekkürle hiçbir alakası yok. Göğüsünü hissedeyim diye. Ama istemsiz bir biçimde sarılırken yakaladım kendimi.

    Kara-“Bir bine ne yapıyorsun?”

    b-“Teşekkür ediyorum. Sizde böyle değil mi?” Kara gülmeye başladı.

    Kara-“Bizde erkekler sarılmaz. Sağ elini yumruk yapıp sol omuzuna sertçe vurur ve diz çöker.” gibtir lan. Ne yapacam amk. giberim ergenliği. Ergenlik hormonlarım bile “O kadar da değil amk.” diyor. Sonunda ortak bir noktamız oldu.

    b-“Direk teşekkür ederim desem olmaz mı?”

    Kara-“Senin tarafında teşekkür sözcüklerle söyleniyorsa neden olmasın. O zaman neden sarıldın?” Haah. Açtım girin. Kız benden daha iyi açık yakalıyor.

    b-“Öylesine yapmıştım. Hoşuna gider diye düşündüm.” dedim. “Haydi artık gidelim.” dedim ve ağaca dokundum.

    Kara-“Yarın av başlangıcı. Ben yarın gelmeyeceğim. 2 güneş… yani sizin deyiminizle 2 gün sonra görüşürüz.”

    b-“Tamam. Görüşürüz.” dedim ve geri geldim.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 18.
    +4
    Telefonum olmadığı için saati bilemiyordum. Babam saolsun. Acaba telefonumu ne zaman geri verecekti? Eve vardım ve babam yemek yiyordu. Fazla geç kalmamıştım eve Allah’tan.

    Ba-“Nerede kaldın?”

    b-“Arkadaşlara ders çalıştırıyordum. O yüzden geç kaldım.”

    Ba-“iyi tamam. Gel de yemeğini ye.”

    b-“Yok baba. Ben aç değilim. Odama geçip uyuyacağım.”

    A-“Oğlum olur mu? Sabah yedin bir.”

    b-“Anne dışarda birşeyler atıştırdım. Aç değilim.”

    Ba-“Bırak yemeyecekse yemesin.” iyi bari. En azından yemeye zorlamıyordu. Odama geçtim ve yatağıma oturdum. Ne gün geçirmiştim be.Aslında güzel bir gün sayılırdı. Sanırım uzun zamandır en çok adrenalin yaşadığım günlerden biriydi. Kendimi yatağın yumuşak yorganına bıraktım ve yattım.

    Sabah oldu ve okula doğru yola çıktım. ilk E sınıfına gidişim olacaktı. Zaten ağaca da bugün çıkışta gidemezdim. Sınıfa girer girmez herkesin gözü bana dikildi. Sanki sınıfa kan davalıları girmiş gibi bakıyorlardı bana. Deniz hemen gelmemi gösteren bir işaret yaptı. Yanını gösteriyordu. Hasgibtir. Kızın yanına mı oturacaktım?

    Asosyal olmam + ergenlik hormonum + bir kızın yanında yarım dönemden daha fazla oturmam = Felaket.
    ···
  19. 19.
    +2
    Bu felaketi düşünmeden yanına oturdum. Tamam. Ergenlik hormonlarımdan dolayı biraz ona karşı ilgi duyuyordum ama onu sevmiyordum ki. Aşk olarak sevmiyordum. Arkadaş olarak saygı duyuyordum sadece o kadar. Zaten 2 gün gördüm. Hemen ne aşık olacam. “Kendine gel” temkinleri vererek bana gösterdiği sıraya oturdum. Sınıfın bakışı daha kötü oldu. Hay amk. Ne yaptım ki ben bunlara?

    Deniz-“Sen onlara aldırma. A sınıfından bazı kişiler bizi rahatsız ettikleri için pek hoş karşılayamıyorlar seni. Ama senin iyi biri olduğuna alışırlar ileride.” Ben pek sanmıyorum ama neyse.

    Pelin-“Ödevlerini getirdin mi?”

    b-“Evet getirdim. Ne oldu ki?”

    Pelin-“Bize verebilir misin acaba ödevi? Biz yapamadık ta. Senden yazsak sorun olur mu?” Neden amaaaaaaa!!! Neden yani? Neden yapmazsın ki ödevini. Koskoca 2 gün vardı. 2 GÜN. Son dakikada benden bakarak yazacak şimdi daha sonra hoca okuyup “bunu sen yapmadın.” diyecek. Hay içine edeyim.

    b-“Tamam al.”

    Kemal-“Selam hacı. Adım Kemal. Sen de Bir Bine olmalısın.” Arkamda belirmesiyle birden yerimden sıçradım.

    Deniz-“Bu Kemal. Sınıfımızın en çalışkan öğrencilerinden biri. Ama pabucumuz dama atıldı Kemal. Bu Bir Bine bütün ödevleri, projeleri de dahil hepsini tek seferde yapmış bitirmiş.”

    Kemal-“Oha hacıı. Seni buna kim alıştırdı yav? Baban mı ablan mı abin mi annen mi?” Bu konuyu değiştirmem lazımdı. Aklıma istemediğim anıların gelmesine sebep oluyordu. Birden gülün en arka sırada tek başına oturduğunu farkettim.

    b-“Gül niye arkada tek başına oturuyor?”

    Deniz-“Onun derslerle arası pek iyi değil. Önceden önde oturur durmadan soru sorardı. Hocaların da çoğu sorusuna cevap vermeyince ve sınıfta üzerinden dalga geçerek espriler yapılmaya başlayınca en arkaya geçti. Kısaca derslerden soğudu. O da çalışkandır ama kimseye belli etmeden çalışır.” Ne kadar saçmaydı. Neden kaçıyordu ki? Umursamasaydı. Hoca içeri girdi ve derse derse başladık.
    ···
  20. 20.
    +3
    Ders pek güzel geçmedi. Neden mi? Çünkü proje ödevimi ve diğer ödevlerimi erken verdiğim için hoca şok oldu, bugün verilecek ödevleri unutmuştu hatırlatmış oldum ve tek ödevi veren kişi de bendim. Bu sınıfta pek güzel bir giriş etkisi bırakmamıştı. Kitaplarımı çantama koyarken

    Deniz-“inanamıyorum sana. Sayende ilk eksimi aldım. Sizin sınıfta hiç mi ödevlerini son günde yapan yoktu veya hocayı kandırıp ödevi haftaya göstermeyen?”

    b-“Evet vardı. Ama benim sayemde herkes ödevi tam gününde yapmaya başladı. Belki bu sınıfıda da ilerde aynı etkiyi bırakabilirim.”

    Pelin-“Yani diyorsun ki robot gibi her hafta ödev yapalım ve hiç eğlenmeyelim.”

    b-“Ödevi yapmak en fazla 2 saat sürüyor. Ortalama 25 dakikada ödevini bitirebilirsin. Geriye sana 12 saatten fazla zaman kalıyor. O kadar zaman sana yetmez mi?”

    Pelin-“Ama ödevin başına oturunca uykum geliyor. Ne yapayım yani anlamıyorum.”

    Sevim-“Bende aynıyım ya. Dersin başına oturunca direk gidiyorum.” Kemal de yanımıza geldi.

    Kemal-“Hacı ne yaptın sen ya? Sayende üçüncü eksimi aldım. Bu gidişle sözlü notunu kurtaramayacağım.”

    Sevim-“Haline şükret. Daha ben artı yüzü görmedim.”

    b-“Ne bu artı eksi mevzusu ya? Çok saçma değil mi sizce de? Hırslandırmaya çalışıyorlar güya ama her eksi aldığınızda ümidinizi kaybetmeye başlıyorsunuz zaten ortalama 3’ü geçtikten sonra da artık umursamamaya başlıyorsunuz. Çok yanlış bir eğitim sistemimiz var.”

    Kemal-“Bunu bize değil milli eğitime söylemen lazım.”

    b-“Ne zaman söylesem aynı sözlerle beni geri çeviriyorlar. Dilekçeniz işleme alınmıştır. Bu kadar. Ve müdür bey zaten yaptıklarımdan pek hoşnut değil. En son hocaya karşı çıktığım için buraya gönderildim güya ceza verdiler. Burası eski sınıfımdan daha eğlenceli bence.”

    Deniz-“Eğleniyorsan ne mutlu sana.” dedi. Abim aklıma geldi. Bu kelimeyi bana çok sık kullanırdı küçükken. “Eğleniyorsan ne mutlu sana” der gülümserdi.

    b-“Neden böyle söyledin?”

    Deniz-“Ne söyledim?”

    b-“Eğleniyorsan ne mutlu sana.”

    Deniz-“Küçükken bir abi bana bu kelimeyi kullanmıştı. Araba çarpacakken beni kurtarmıştı. Bende şaka sanıp gülmüştüm. O zamanlar küçük olduğum için anlamamıştım. Eğleniyorsan ne mutlu sana demişti kolu kanarken. Ondan sonra daha görmedim onu.” O değildir diye düşünmek istiyordum ama yine de kendimi bunu sormaktan alıkoyamadım.

    b-“Na na nasıl biriydi hatırlıyor musun?”

    Deniz-“Çok küçüktüm. Hatırladığım kadarıyla hafif uzun boyluydu. Esmer tenli, burnu seninkine benziyordu. Hatta ona çok benziyorsun sen ya şimdi farkettim de. Belki yanlış hatırlıyorumdur.” Derken ayağa kalkıp lavaboya koştum.

    EDiT:SERi SERi 4 5 PART ATTIM BEN BiRAZ DIŞARI ÇIKIYORUM FAZLA GEÇ KALMAM DEVAM EDECEĞiM.
    Tümünü Göster
    ···