-
76.
+4Arkama korkuyla döndüm. Abim karşımdaydı. Onu görünce sevinç ile üzüntü arasında gidip gelmiştim. Tabi korku da var.
Ab-“Beni gördüğüne şaşırdın mı?”
b-“A abi. Ama sen…”
Ab-“Ölmüştüm değil mi? Evet. Zaten ölüyüm. “
b-“O zaman bende mi öldüm?”
Ab-“Hayır. Hala sefil hayatını yaşıyorsun.” Sefil hayatım mı? Abim asla böyle konuşmazdı.
b-“Sen abim değilsin. Kimsin sen?”
Ab-“Yoo yo. Abinim. istersen kanıtlayabilirim. Arkana bak. Biraz geçmişe döneceğiz.” dedi ve arkamı döndüğüm anda ağacın olduğu bölge yokoldu ve sahne değişti. Oradaki benim küçüklük halimdi. Top oynuyordum.
b-“A ama bu…”
Ab-“Evet. Benim öldüğüm gün.” Gözlerimi kapattım. Kapattığım anda güçlü bir kuvvetle gözlerim açıldı. Bu kuvvet korkmama yetmişti. Abim ise bağırmaya başladı:
Ab-“Bu sefer kaçamazsın. Geçmişinden kaçamazsın bu sefer.” Biliyordum ne olacağını. Sahnede abim benim küçüklük halimin yanına doğru geliyordu. Bağırmaya başladım.
b-“Abi gelme. Lütfen gelme.” Gözyaşlarımı durmuyordu. Olacakları biliyordum. Bu daha kötüydü.
Ab-“Boşuna bağırma. Kaderi değiştiremezsin. Geçmişi de değiştiremezsin. Ve de kaderinden kaçamazsın. Bu sefer kaçmana izin vermeyeceğim.” Sahnedeki abim benim küçüklüğümün yanına geldi. Kolundaki kan dikkatimi çekti. O gün mü Deniz’i kurtarmıştı yoksa? -
77.
+4(Abinin sahnedeki haline Sab, ana karakterin sahnedeki haline Sb diyeceğim)
Sab-“Bana su getirir misin?”
Sb-“Gidip kendin al ben top oynuyorum.”
Sab-“Beni sinirlendirme bir su getir dedik. “
Sb-“Aman ya. Tamam.” dedim ve gitmeye başladım.
b-“Dur. Ne olur gitme. “
Ab-“izlemeye devam et.” Eve girdim. Yerdeki bardakta tuz ruhu vardı. Annem muhtemelen makinayı temizlemek için bırakmıştı ve sanki klorlu su gibi görünüyordu. Ben ise o zamanlar onu su sanarak yerden alıp abime doğru koşmaya başladım. O anki beni durdurmak için her şeyimi verirdim. Hem de her şeyimi.
Sb-“Al abi su. Çeşmeden beyaz akıyordu.” Neden yalan söyledim ki? Neden yani. Gözlerimi kapatamıyorum ve kafamı nereye çevirsem sahne de o yöne dönüyordu. Kaçamıyordum.
b-“içmeee!!!” diye bağırdım ama duymadı. Bardağı kafasına dikti ve birkaç saniye sonra ağzı köpürmeye başladı. Acı çekiyordu. Son sözlerini bile söyleyemeden ölmüştü. Benim küçük halim ise abi diye ağlıyordu.
b-“Bırak beni artık.” dedim halsiz bir sesle.
Ab-“Daha bitmedi ki. izlemeye devam et.” dedi. Gülümsüyordum. Anlıktı ama gülümsemiştim. Abimin ölmesine mi gülümsemiştim? Bardağı silip abimin eline vermiştim. Bunu mu yapmıştım yani? O yaşımdayken mi?
b-“Ben öyle bir şey yapmadım.”
Ab-“YAPTIN. BENi iNTAHAR ETMiŞiM GiBi GÖSTERDiN. iŞiNE GELENLERi HATIRLARSIN ANCA” diye bağırdı. Hayal meyal hatırlıyordum. Evet. Yapmıştım. Daha sonra babamın koşmasıyla sahne kayboldu ve yine ağaç uzakta gözüktü. Ağacın olduğu taraf bize doğru gelmeye başladı.
Ab-“Kız ile konuşmalarına birkaç kez şahit oldum. Ağaca tırmanma antremanı falan ne güzel anlaşıyordunuz değil mi? Baksana. Senin gerçekte kim olduğunu bile bilmiyor ama seni arıyor. Sana karşı duygu besliyor bile olabilir.” Duygularımı kontrol edemiyordum. Ağlıyordum ama sesim çıkmıyordu. Ağacın olduğu taraf kararmaya başlamıştı. Kara korkulu gözlerle etrafına bakındı. “Sen günahlarının bedelini ödeyip geri dönene kadar bu kız burada kalacak.” Kara çırpınıyordu ama karanlık tarafından yutuldu. Ben ise geri gönderildim. -
-
1.
010dk kendime gelemedim aq
-
1.
-
78.
+4Gözlerimi açtıığımda hastane odasındaydım. Solumda babam duruyordu. Sağımda da annem. Babamın yüz ifadesinde biraz gurur duyma olsa da korku ve sinir de vardı. Ya da ben öyle sanıyorum. Annem gözlerimi açtığımı görünce hemen sarıldı. Tabi sarılması biraz ağrıya neden olsa da çok da önemli değildi. Babam tam ağzını açacakken doktor içeri girdi ve:
D-“Bir Bine, bir dahaki sefere kavga etmek yok, anlaştık mı?” dedi. Ha? Kavga ettiğimi nereden biliyor ki? Aslında bu sorduğum soru da saçmaydı. Her tarafım morluk içinde.
Ba-“Nesi varmış?” Böyle mi sorulur? Eşya mıyım ben amk?
D-“Sadece morluklar ve kolundaki kemikte de çatlaklar var. Neyse ki kavgayı fazla abartmamışlar.” Abartmamışlar mı? Sırtım yerinden çıkacak gibi. Ne kadar acı çektiğimi söylemiyorum bile.
Ba-“Yarın okuluna gidebilecek mi yani?” SENiN DERDiN NE AMK? DERDiN NE? Ben burda acı çekerken ne okulu? Zaten gidebilsem şimdi gideceğim.
D-“Bu hafta okula istese de gidemez. Anca pazartesi günü gider.” Babamın içten içe sıkıldığı belli oluyordu. Annem ise tabi pasif bir kadın olduğu için sadece başımı okşamakla yetiniyordu. “Yarın sabah taburcu edebilirsiniz.” dedi. Ama tabiki babam dinlemedi ve direk taburcu ettirmek için doktorla konuştu ve zulümlü geçen otobüs yolculuğundan sonra eve vardık. Babam bana hiçbir şey söylemiyordu. Benim de aklıma şimdi gelmişti. Ağaca gitmem lazımdı. Ama muhtemelen ağaca gitmek değil evden çıkamayacaktım. Saat gece 12 olmuştu. Gözkapaklarım ağırlaştı ve uyuyakaldım. -
79.
+2Her taraf karanlıktı. Işık yok. Ağaç yok. Sanki hayalim ve umutlarım da gitmişti. Hayalim neydi ki? Hah. Hayalim bile yok ki benim. Sadece okula gidip gelmek. Babam daha az kızsın diye o ne derse onu yapmak. Bu kadar. Arkamdan bir el omuzuma dokundu.
Ab-“Neden gerçekleri söylemiyorsun? Beni sen öldürdün nasıl olsa.” Ve yataktan fırladım. Bu bir kabustu. Ağlamaya başladım. Çocuk gibi. Çok kötü hissediyordum. Evet. Ben öldürmüştüm. Ve bunu kimseye söylememiştim. O zamanlar izlediğim filmlerin etkisiyle hapse gireceğim korkusuyla ben eline vermiştim bardağı. Ve gülümsemiştim bunu yaparken de. Ben bir alçağım. Ben bir şerefsizim. En önemlisi ise ben önemsiz biriyim. Sadece sıradan bir katilim. O ağaca gidene kadar her şey güzel gidiyordu. E sınıfına geçmemle birlikte her şey daha güzeldi. Saate baktım. Saate bakmak için elimi telefonuma attığımda acısını hissettim. Evet. Dayak yemiştim. O kadar kafam dalgın ki yediğim dayağı bile hatırlamıyorum. Telefonuma yavaşça uzandım ve saat 08.30 du. Okula da gidemeyecektim zaten bugün. Yataktan kalkmak için büyük emek sarf ettim ama sonunda kalktım. Biraz yorgunluğun getirdiği halle ve yediğim dayağın acısıyla topallayarak mutfağa gittim. Evden de çıkamıyorum. Ne kadar sıkıcı bir cuma günü. Bilgisayara geçmeyi de düşündüm ama hiç geçesim yoktu. Akşama kadar odamda boş boş yattım. Ara sıra annem tarhana çorbası getirdi kırık kemiklere iyi gelir falan diye yedim yattım. Annem uyurken bir ara dışarı çıktım. O ağacı görmem lazımdı. Pijamalarımla ara sokaklarda dolaşmaya başladım. Ağacın istikametine yürüyordum. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Kara benim yüzümden orada hapis kalacaktı. Buna izin veremezdim. Ağaca vardığımda gördüğüm manzara karşısında nutkum tutuldu. Ağacın tamamı kurumuştu. Ağacın yanına gittim ve ağaca dokundum. Gözlerimi kapattım. Hiçbir şey olmadı. Ayaklarımın beni taşıyamadığını hissettim ve diz çöktüm.
b-“Kara. Özür dilerim. Hepsi benim suçum. Seni de bu işe ben soktum. Şimdi belki evine bile dönemiyorsun. Sırf benim yüzümden orada hapissin. Ve seni nasıl kurtaracağım bilmiyorum.” Birden zihnimde ses yankılandı: -
-
1.
0Dostum harika yaziyorsun ellerine saglik
-
-
1.
0Saol panpa. Desteğiniz sayesinde.
-
1.
-
1.
-
80.
+3Ab-“Günahlarının bedelini öde ve kızı serbest bırak.” Günahlarımın bedeli mi? Ama nasıl? Aslında biliyorum. Ben bir katilim. Katiller günahlarının bedelini hapiste öder. Belki de polise gitmeliydim. Arkamda bir el hissettim.
Deniz-“Bir bine burada ne yapıyorsun? Ve bu yaralar da ne? Sen iyi misin?” Soru yağmuruna tutmuştu. Gözyaşlarımı silip arkama döndüm. Belli ki hiçbir şeyden haberi yok. Sadece samimi olduğumu düşündüğüm için şu soruyu sordum:
b-“Eğer birini öldürseydin, kaza ile, o günahının bedelini nasıl öderdin?” Bunu çok sessiz söylemiştim.
Deniz-“Ne diyorsun anlamıyorum. Sen iyi değilsin. Gel seni evine zütüreyim.” Ağırlığımı Deniz’e verdim ve benim evime doğru yürümeye başladık. Bana durmadan sorular sordu. Ben de merdivenden yuvarlandım tarzı yalanlar söyledim. Aslında bu yalan gerekliydi. Sevgi eğer olayı söylemediyse bir nedeni vardır. Ben de tam bu yüzden sustum ve gerçeği Deniz’den sakladım. Ev gözüktü ve Deniz’den ağırlığımı çekip kendi başıma yürümeye başladım.
b-“Buradan sonrasını kendim giderim. Evden gizlice çıktım ve gizlice de geri gireceğim. Kendine iyi bak. Pazartesi günü okulda görüşürüz.” dedim ve giderken
Deniz-“Yarın sizde toplanıyoruz unuttun mu şapşik?” Şapşik??? Hangi dilin hangi yörenin lafı lan bu? Bunu kim çıkardı amk. Şapşalın terbiyeli versiyonu. “Eğer kendini iyi hissetmiyorsan başka bir tarihe de alabiliriz.”
b-“Yok yok böyle iyi. Zaten kafam çalışacak kaslarıma ihtiyacım yok haftasonu için. Evim hemen şurası.”
Deniz-“Tamam. Bu arada eğer kaza ile yapmışsam onun ailesi ile konuşur af isterdim. Her ne kadar affetmeyeceklerini bilsem de. Görüşürüz.” dedi ve koşarak uzaklaştı.
Duydu mu yani? Tamam. Biraz korktum. Ama benden neden nefret etmedi? Böyle bir soruyu sormak “Ben katilim” demek ile aynı şey. Belki de soruyu öylesine sordum sanmıştır. Ama öylesine sorulacak bir soru da değil. Biraz daha burada durursam annem uyanacak babam da gelecek yani. Eve sessizce girdim. Annem hala uyuyordu. iyi haber. Ben de yatağıma geçtim ve bu olanları düşünmeye başladım. -
81.
+4 -1Sabah oldu ve hazırlıklara başladım. Zaten notları hazırlamıştım. Ama Kemal’in ödevini daha yapmadım. Zaten kafa mı kaldı yapacak. Ama bugün bunları düşünmek istemiyordum. Hatta bugün hormonlarımın çalışıp beynimi ele geçirmesine bile izin veriyorum. Herkes mutlu mesut çalışırken ben küçük Emrah olmayacağım. Ama içim içimi yiyor. Kara orada mahsurken ben nasıl hiçbir şey olmamış gibi burada ders yapacağım ki? Off. Aklımı kaçıracağım. Bu düşüncelerden kendimi sıyırırken önüme baktım ve her şey hazırdı. En azından dalgın kafayla da işe yarıyordum. Annemi kaldırmaya gidecektim ama annem çoktan kalkmış ve kek, börek ne varsa hazırlamış.Tümünü Göster
b-“Anne bu kadar yemeğe gerek yoktu. Kim yiyecek bu kadar yemeği?”
An-“Olsun oğlum. En son senin misafirin ilkokul 2. Sınıftayken gelmişti. Sık sık misafirin gelmiyor oğlum.” Anne… Resmen sözlerinle tecavüz ediyorsun. Mor çatıya kaçasım geldi de erkekleri almıyorlar… Ve kafamdan neden böyle şeyler geçiyor… Ve acilen 3 noktayı bırakmalıyım… Ve onunda kapı çalıp bu saçma düşüncelerden ve anamın bana tacizinden kurtardı. Kapıyı açtığımda Kemal elinde pastaneden aldığı çok belli olan bir kutuyla kapıdaydı. Zaten kızlar da arkadan konuşa konuşa geliyorlardı. içeri buyur ettim ve odama daha önceden hazırlamış olduğum masaya işaret ettim ve herkes oturdu. Ben de son kalan sandalyeye geçtim.
b-“Hemen derse başlayalım mı yoksa…”
Kemal-“Hacı bir dur be. Biraz soluklanalım. Daha geleli 5 dakika bile olmadı. Geçmiş olsun bu arada. Deniz anlattı. Merdivenden yuvarlanmışsın. Unutturma o merdivenlere bir kaymaz bant çekeyim.” Bunu söylerken tehtitkar bir tavırla söylemişti. Muhtemelen anlamıştı dayak yediğimi. Kemal’den sır saklamak gerçekten zor.
Pelin-“Morluklar o kadar da kötü görünmüyor. Merdivenden düşüp ölen de var. Sen yine iyi kurtulmuşsun.”
Gül-“Geçmiş olsun demek istedi. Yani merdivenden düşmenin iyi bir şey olduğunu söylemek istemedi. Bu arada geçmiş olsun.”
Pelin-“Çocuk senden benden zeki. Onun yanlış anlama lüksü yok. Değil mi Bir Bine?” Benim gözüm Sevim ve Deniz’deydi. Ama ikisi de pasif duruyordu. Sohbete girmiyorlardı. Tabi neden girsinler ki? Birinin gözünün önünde adamdan dayak yedim diğerine de resmen ben adam öldürdüm dedim. Resmen hayatıma 1 kill ile başladım. Exp vermemesi ne kötü. LAN. Yine saçmalamaya başladım. Kendine gel. Deniz sonunda sohbeti böldü ve
Deniz-“Derse başlayalım bence” dedi.
b-“Hangisinden başlayalım istersiniz?” Hepsi ayrı kafada. Biri matematik diyor biri fizik, kimya hatta Kemal tarih dedi.
b-“Kemal sayısaldan başlasak daha iyi olur. YGS de sayısal daha önemli. En azından istediğin bölüm sayısal değilse o ayrı.”
Kemal-“Sayısal tabiki. O zaman matematikten başlayalım.”
b-“Tamam bugün matematik ağırlıklı yapacağım o zaman haftaya da diğer derslerden devam ederiz.”
Pelin-“Hep erkek dayanışması bunlarda ha. Kemal bir matematik dedi hemen matematik işliyoruz.”
b-“O yüzden değil Deniz de matematik dedi. Yani iki kişi söyleyince ben de hemen matematik dedim.”
Pelin-“Daha Sevim söylemedi ne istediğini. Sevim. Kuzum. Kimya diyeceksin değil mi?”
Sevim-“Fazla önemli değil herhangi bir ders olabilir.” Pelin hayıflanırken ben de notları çıkardım ve derse başladık. ilkokul konularından liseye kadarki olan konuları detaylı bir şekilde anlattım. Sevim, Gül ve Kemal ilk kez görmüş gibi dinleyip arada not alıyorlardı. Pelin her ne kadar ben biliyorum havasında olsa da hileli sorular yöneltip onun da bilmediği taraflarını gösterince o da not almaya başladı. Ders bitince Kemal:
Kemal-“Matematiğin hepsi bu kadar mıydı? Kolaymış.”
b-“Keşke bu kadar olsa. Bunlar ilkokul konularıydı. Zemin hazırlamak amaçlı anlattım. Diğer konuları daha rahat anlayın diye.”
Gül-“Sen ciddi misin ya? Ben bunları bile zor anladım. Ama anladım yani sonuç olarak.”
b-“Size not da hazırladım. Evde çalışırsınız. Bunlar da testleriniz. Kemal. Ödevini pazartesi günü hazırlar getiririm.”
Kemal-“Tamam hacı eyvallah.” Annem kapıyı tıklattı ve:
An-“istediğiniz bir şey var mı oğlum?” Herkesden onayı aldıktan sonra:
b-“Yok annem. Ellerine sağlık.” dedim. Zaten herkes toparlanmaya başladı. Herkesle vedalaşırken Sevim yanımdan geçti ve “teşekkürler” diye fısıldadı. Muhtemelen ben hariç kimse duymadı. Vedalaşma faslı bitti, herkes çıktı ve bende kapıyı kapattım. Kararımı verdim. Bugün söyleyeceğim anneme ve babama. Karşıma alacağım ve abimi öldürdüğümü söyleyeceğim. Biliyorum çok zor olacak ama söyleyeceğim. -
82.
+3Odamda yatarken babamın kapıyı açma sesini duydum ve iyice gerildim. Artık söylememin zamanı geldi diyip içeriye doğru yürümeye başladım. Ayaklarım resmen yanıyordu. Sanki alevli bir yolda yürüyordum. Babam da annemle konuşuyordu. Ses tonu mutlu gelse de beni gerilmeye devam ediyordum. Sonunda içeriye vardım. Annem ve babam bana göz ucuyla bakıp televizyondaki dizi hakkında aralarında yorum yapmaya devam ediyorlardı. Nasıl söylerdim ki? Düşündüm. Şu an Kara orada mahsurken benim burada oturmam olmaz. Yapacağımı yaptım.
b-“Baba. Anne. Size önemli bir şey söyleyeceğim. Televizyonu kapatabilir misiniz?” Fazla umursamadılar. Umursamamak değil sesim çok ince ve sessiz çıkmıştı. Çünkü korkuyordum. Bu defa sesimin biraz daha yüksek çıkmasına dikkat ederek:
b-“Baba. Televizyonu kapatır mısın? Size önemli bir şey söylemem lazım.”
Ba-“Televizyon açık da söyleyebilir.”
b-“Baba. Lütfen.” Derken gözlerimden yaş akıyordu. Fazla değil. 2 damla falan.
A-“Ne oldu oğlum? Başına bir şey mi geldi? Bugünkü arkadaşlarından mı?” Babam da televizyonu kapatmış ve koltuktan doğrulup bana doğru dönük bir şekilde oturdu.
Ba-“Ne oldu söyle bakalım.”
b-“Sizden bunca zamandır sakladığım bir sırrım var. Hepsi benim suçumdu.”
Ba-“Adam akıllı söylesene ne senin suçundu? Geçen günkü kavgayı mı bahsediyorsun? Ben de senin zamanında kavga ettim oğlum. Arada tabiki kendini savunman…”
b-“Baba. Onunla alakalı değil. Abimle alakalı.” dediğimde babamın yüzü düştü. Annem de ağlamaklı oldu. Abimi gerçekten çok severlerdi.
Ba-“Ne söyleyeceksin ölmüşün arkasından. intihar etti gitti.” Sinirli bir tonda söylemişti.
b-“O intihar etmedi. Benim yüzümden öldü.” -
83.
+4Küçükken başımdan geçen olayları anlattım. Abime su diye tuz ruhu zütürdüğümü, bardağı silip onun eline verdiğimi bile söyledim. Babam bembeyaz oldu. Ben hayatımda bu kadar hızlı bembeyaz olan birini görmemiştim. Babam ayağa kalktı. ilk baş afalladı. Yere düşecekken duvara tutundu. Odasına doğru gitti ve kapısını kapattı. Annem de ağlıyordu:
An-“Oğlum. Şakaysa komik değil. Bak. Oklavamı alır döverim seni bu yaşta.” Ben de ağlamaya başlamıştım.
b-“Anne. Keşke şaka olsa. Keşke.” dedim. Annem daha içten ağlamaya başladı. Ben ne iğrenç bir insandım? Bunca zaman sakladım. Annemin bugünkü ağlamasını unutmayacağım. Babam odadan çıktı. Elinde para vardı.
Ba-“Al bu parayı. Birkaç gün eve gelme.” kendini tutmaya çalıştığını çok net anlıyordum. Ama yine de ağlamaklı bir şekilde:
b-“Baba.” diyebildim.
Ba-“ÇABUK EŞYALARINI TOPLA VE ÇIK EVDEN.” Diye bağırdı. Ben de odama ağlayarak koştum. Sırt çantama birkaç eşya tıkıştırdım ve odamdan çıkarken son kez babama baktım. Babam bembeyaz olmuştu ama gözünden yaş gelmiyordu. Ben de evden çıktım. Evden çıkar çıkmaz babamın ağlama sesi geldi. Gitmemi beklemiş ağlamak için. Ben de kendimi attım sokaklara. Hem ağlıyor hem de koşuyordum. içimi birine dökmem lazımdı. Ağaca doğru yol aldığımı fark ettim. Belki de Kara kurtulmuştur. Koşarken biri arkamdan “Bir Bine” diye bağırdı. Duymuştum ama umursamadım. Sadece koşmaya devam ettim. Arkamdaki kişi bana yetişmiş olacak ki (Bu ne amk. Tüm gücümle koşuyorum ama adam bana 6 saniyede yetişyor. Sanki karınca ile yarışıyor amk.) kolumdan tuttu ve kendine döndürdü. Bu Kemaldi. -
84.
+1Panpa hizli yaz gusul alip gelom
-
85.
+2Kemal-“Bir Bine? iyi misin? Bir sorun mu var?” Yok yav ne sorunu. Ben salağım gece gece ağlayarak sırt çantamla sokakta koşuyorum. Fetişim var.Tümünü Göster
b-“iyi değilim Kemal. Birine içimi dökmem lazım.” (Tam aşk filmi sahnesi amk. Kız olsam Kemal’e verecem.)
Kemal-“Ben boşuna mı duruyorum hacı. Sorun nedir? Şu seni döven çocuklar mı?” Ananı avradını ama… Ne dayak yemişim be. Herkesin de aklına ilk dayak yediğim an geliyor.
b-“Yok. Gel bir yere oturalım. Biraz dinlenmem lazım.”
Kemal-“Benim bildiğim bir yer var. Hem oraya bu saatte kimse uğramaz. Dilediğin gibi ağlayabilirsin orada.” Adamın dibisin resmen.
b-“Hadi gidelim o zaman.” dedim. Kemal’i takip ettim. Bayağı bir yol yürüdükten sonra bomboş bir araziye vardık. Orada küçük bir kulübe vardı. Ve etrafı bomboştu. Ne bir ev ne bir araba… Hiçbirşey yok. Ama bol bol yabani ot vardı. Ve tabiki böcek de vardı. Kemal cebinden anahtarları çıkardı ve kulübenin tahta kapısını açtı. Gıcırtılar eşliğinde resmen hoşgeldiniz der gibi tınıyla açıldı. Ya da kafam da güzel olabilir. içeri girdik. içerisi tertemizdi.
b-“Burası sizin eviniz mi?”
Kemal-“Yok. Burası rahmetli ustamın kulübesi. Öldükten sonra oğlu olmadığı için bu kulübeyi bana bıraktı.” Bunu söylerken gözlerini sağ aşağı devirmişti. Yani biraz hüzünlenmişti. “Bana hayatı öğreten bu evin sahibidir. Bana hep bu evi temiz tutmamı söylerdi. Şu kapının arkasında da kereste atolyesi var.Her sabah gelir orayı açardım. Ama artık açmama gerek kalmadı. 4 senedir orası kapalı durur.”
b-“4 sene mi? Hiç mi oraya girmedin? Belki ustanın önemli bir şeyi kalmıştır orada?”
Kemal-“Kaldıysa da önemli değil. Artık burada değil. Onsuz o atölyeye girmek istemiyorum. Hem girsem de artık atölye eskisi gibi olmayacak ki. Önceden alet edavatları şiir gibi kullanan ustam gidince artık eskisi gibi kesmezler. Kesseler bile hüzünlü çıkar sesleri. Ben de bu sesi duymaya dayanamam.” Bu kemal bu kadar felsefik mi düşünürdü? Öyle bir anlattı ki sanki ölen kişi Ramiz dayı. “Kusura bakma. Senin derdin için geldik benim eski anılarımla boğuşuyorsun.” Cebinden sigarasını çıkardı ve yaktı. Dertli dertli çekip üflüyordu. “Ee. Anlat bakalım. Senin derdin nedir? Dök bakalın içini.”
b-“Evden atıldım.”
Kemal-“Ben de evden atıldım. Evden atılmasam gece gece burada ne işim var? Sen de mi babanla tartıştın? Kesin arabasını falan çarpmışsındır. Şahsen benim evden atılmam o yüzden.”
b-“Benimki daha büyük bir nedenden dolayı. Abimi anlatmıştım sana değil mi? Öldüğünü söylemiştim hatırlıyor musun?”
Kemal-“Evet. Abinle alakalı bir olay mı?”
b-“Evet. Abim benim yüzümden öldü. Ona su diye tuz ruhu zütürdüm. Öleceğini düşünmemiştim hiç. Sadece su doldurmaya erindim ve abim şu an öldü. Bir de intihar gibi göstermek amaçlı bardağı silip abimin eline verdim. Ne kadar berbat bir insanım değil mi?.” Birkaç saniye dondu. Olayları süzgeçten geçirdi ve
Kemal-“O zamanlar küçüktün değil mi? Sorun yok. Evet. Abini öldürmen iyi bir şey değil ama seni de kötü biri yapmaz. Sonuç olarak sen bir insansın. Hata yapacaksın tabiki. Önemli olan hatanı telafi edebilmen. Bunun gibi telafi edilmeyecek bir hata yapsan dahi yine de düzeltebildiğini düzeltmeye çalış. Annene babana bunu açıklayarak en doğrusunu yaptın. Geç kalmış olsan da.” Biraz yatışmıştım. Gerçekten de insanlardan anlıyor.
b-“Sen ciddi misin? Bunu başkasına anlatsam bir daha yüzüme bakmaz. Katilim ben.”
Kemal-“Katil dediğin kişinin elinde kan olur. Vicdan azabı duymaz. Sen bir katil olsan emin ol seni yanımda tutmazdım. Neyse ben bir küçük su döküp geliyorum. Sen de uyumaya çalış. Zor bir gün geçirmişsin. Oturduğun koltukta yat. Ben de şu kenardaki küçük odada yatak var orada yatacağım. Hadi Allah rahatlık versin.” Ağlamaya başladım. Kemal’e baktım ve:
b-“Çok teşekkür ederim. Senin gibi bir arkadaşım olduğu için çok mutluyum.” dedim sadece. Tamam. Çok mutluyum saçma oldu ama o an kalbimden geçen hislerimi söylemiştim. Kemal de:
Kemal-“Eyvallah. Unutma. Bir sorun olursa her zaman yanında olacağım.” dedi ve dışarı çıktı. Ben de koltuğa ne ara yattım hatırlamıyorum ama uyumuşum. -
86.
+1Gözlerimi açtığımda etrafıma baktım. Neredeyim ben? Bu benim tanıdığım tavan değil. Birkaç saniye zihnimi temizledikten sonra dün yaşadığım her şey aklıma geldi. Burası Kemal’in ustasının eviydi. Dün sanki rüya gibi. Şu an bile rüya gibi. Sanki birazdan uyanacağım, annem kahvaltıyı hazırlayacak ve yemek yiyeceğiz. Daha sonra bütün gün bilgisayara geçip oyun oynayacağım. Belki oynamam ağaca da gidebilirim. Ağaç. HASgibTiR AĞACI UNUTTUM. Yataktan fırladım. Kendimi dışarı attım ve Kemal dışarıda masayı hazırlıyordu.Tümünü Göster
Kemal-“Günaydın hacı. Kahvaltı birazdan hazır olur sen istersen biraz daha uyu.”
b-“Yok. Hemen gitmem lazım.”
Kemal-“Hayrola bu ne acele. Baban mı aradı?”
b-“Hayır. Evle alakası yok. Gitmem gereken bir yer var.”
Kemal-“Kahvaltı yapmadan bir yere göndermem ona göre. Birazdan hazır olur. Sen de elini yüzünü yıka. Hadi bakayım.” Çocuk azarlar gibi söylemişti son cümleyi. Acaba Kara kurtuldu mu? Belki de bırakmıştır. Sadece benim gelmemi bekliyor da olabilir? Ya beklemiyorsa? Ya hala tutuyorsa? Allah’ım çıldıracağım. Sonunda kahvaltı hazır olmuştu. Elimi yüzümü yıkadım oturdum sofraya. Masada peynir, zeytin, domates üçlüsü ve yanında olmazsa olmaz menemen vardı. Tam bir bekar evi yemeği.
Kemal-“Babam beni aramış eve gel diye de mesaj atmış ama gitmem bu sefer. Her seferinde aynı şey oluyor. Allah’tan bir arabası var. Tamir parasını ben veriyorum gerektiğinde ama hala laf yiyen benim. Benzini de ben dolduruyorum. Hem de ağzına kadar. Ne zaman arabayı alsam dolduruyorum. Bana teşekkür etmesi gerekirken daha da evden kovuyor. Neredeyse her gün kavga ediyoruz. Ne istiyor benden anlamıyorum hacı. Ne yapsam yaranamıyorum.”
b-“Babaların geneli öyle. Mesela benim babam. Derslerim iyi övmez ama bir tane yanlışım çıksın canıma okur. Bu olaydan bahsetmiyorum. Mesela E sınıfına gönderildim diye tokat yemiştim. Sanki parasını çaldım.”
Kemal-“Biz de baba olmadan anlayamayacağız galiba bunları.”
b-“Tam da aklımdan bu geçiyordu. Neyse yemeğim bitti. Gideyim mi?”
Kemal-“Bekle ben de geleyim. Zaten canım sıkılıyordu. Gideceği yer önemli bir yer değilse?” Daha iyi olur. Bedenimi emanet edecek biri işime yarar. Hem bunu anlatsam inanmazdı en azından gözleriyle görür. Son lokmamı da ağzıma atıp ayağa kalktım. Kemal ise çok yemiş gibi kalkarken ağır ağır kalktı. Göbeğine iki kere vurdu. Garip. Benim ona anlatacağım şeyler kadar olmasa da.
b-“Tamam gel. Ama sana bir şey anlatacağım yolda. Muhtemelen delirdiğimi falan düşüneceksin.Ama sadece benimle gel diyecem de beni buraya sen getirdin. Nasıl geri döneceğim hakkında bir fikrim yok. ilk baş beni aldığın yere zütür hacı.”
Kemal-“Hacı mı? Hahahahaha. iyice kendime benzeteceğim seni bu gidişle.”
b-“Hadi hadi. Oyalanma da gidelim.” Etrafı toparladık, kulübenin kapısını kilitledi ve sonunda yola çıktık. -
87.
+2Yolda başıma gelen olan biten her şeyi anlattım. Kara da dahil.Tümünü Göster
Kemal-“Tamam. Abini öldürdüğüne inanırım ama abinin ağaçtan sana böyle şeyler yaptırdığına falan inanmamı bekleme. Yakınlarda bir pgibiyatri kliniği var istersen oraya gidelim. Belli ki vicdanından dolayı halisülasyon falan görüyorsun.”
b-“Kemal. Sen o yarı ölü yarı yeşil ağacı hatırlıyorsun değil mi?”
Kemal-“Evet. Hatırlıyorum da…” Sonunda ağaca vardık. Ağacın tamdıbının ölü olduğunu görünce duraksadı. Bunu da anlatmıştım. O da şaşkın bir biçimde ağaca bakakaldı.
b-“Sana anlattığım gibi. Şimdi ben bu ağaca dokunduğumda ne zaman geri döneceğim belli değil. O zamana kadar benim eşyalarıma senin sahip çıkmanı istiyorum. “ Cebimde ne varsa çıkarıp verdim. “Beni beklemene gerek yok. Belki uzun sürer belki de kısa. Bilmiyorum. Sadece eşyalarıma sahip çıkmanı istiyorum. “
Kemal-“Şu an sana inanmam bile başlı başına bir saçmalık. Ama içimden bir ses sana güvenmemi söylüyor. Ne yapacaksan yap bakalım.” Ağaca doğru gittim. Heyecanlıydım. Kara’yı kurtarmabilirdim sonunda. Elimi ağaca doğru uzattım.
Deniz-“Bir Bine” diye seslendi ama geçti. Çoktan elimi ağaca değdim.
b-“Deniz-“Derken her yer karardı. Her taraf karanlıktı. Bu sefer sadece karanlık. Üzerimde ağırlık, mide bulantısı vs. yoktu. Sırf karanlık. Abim karşımda belirdi. Üzerime doğru yürümeye başladı.
b-“DAHA NE iSTiYORSUN BENDEN? iSTEDiĞiNi YAPTIM. KARA’YI SERBEST BIRAK.” Abim cevap vermeden yaklaşmaya devam ediyordu. Bu da istemsizce korkmama neden olmuştu. Birkaç adım geriledim ama hiçbir etki etmedim. Sanki ona doğru adım atmışım gibi yaklaştım. Sonunda karşıma geldi. Aynı boydaydık. Bana bir tokat attı.
Ab-“Bir daha bağırma abine.” dedi ve sonra sarıldı. Sarılmasına mantığım it onu kendinden dese de kalbim sen de sarıl diyordu. Kalbimi dinledim ve ben de ona sarıldım. Zaten sonra kalbimden geçenler bir bir kelimelere akmaya başladı gözyaşlarım da eşlik ettiler:
b-“Seni çok özledim abi. Benim yüzümden öldün. Ben bir katilim. Abi affet beni.” dedim. Benim sırtıma yavaşça vurdu ve ağlamaklı bir sesle:
Ab-“Salak. Başından beridir sana hiç kızmamıştım ki. Bir abi kardeşine kızabilir mi? Zaten hep böyle ağlardın. Seni susturana kadar canım çıkardı. Ve zaten çıktı da.” istemsizce gülmeme neden olmuştu. Abim benim gülmemi duyunca kendisi de güldü. “Eğleniyorsan ne mutlu sana!” Daha sıkı sarıldım. Yıllardır bu cümleyi abimin ağzından duymamıştım. Hatta sadece Deniz söylemişti. Pek sık kullanılan bir cümle değildi.
Ab-“Şimdi ağlamanın sırası değil. Beklediğimiz bir kişi kaldı. O da Kara.”
b-“Kara’yı sen hapsetmemiş miydin buraya?”
Ab-“Ben mi? Hahahaha. Başından beri ben dokunmadım ki ona. Seni buraya getiren de ben değilim. Sadece bir görevliyim desek daha doğru olur. Hem Kara’yı hapsetmiş gibi göstermemiş olsaydık buraya gelmezdin.”
b-“Hapsetmemiş? Sen görevliysen patron kim oluyor?”
Ab-“Tek görevli ben değilim. Kara…” derken Kara da ağaca dokunmuştu. içeriye girdiğinde
Kara-“Anne” diye koştu ve arkası dönük bir kadına sarıldı. Başından beri orada mıydı ki o?
b-“O kadını ne ara oraya…”
Ab-“O Kara’nın annesi. Hikayelerini anlatmak isterdim ama artık kara ile buluşmanız lazım. Son bir olaya karar vereceksiniz. Bak etrafa. Aydınlanmaya başladı.” Gerçekten de etraf sanki gaz lambasını yavaş yavaş açıyormuşcasına aydınlanıyordu. Bu ışık gözlerimi almıştı. Gözlerimi kapadım ve açtığımda her yer aydınlanmıştı. Kara ve ben yan yana gelmiştik. Abimi aradığımda o kadınla beraber arkamızdaydı. Ağaç da önümüzde duruyordu. Yarısı ölü ve yarısı da yaşayan bir şekilde. Kara’ya doğru döndüm ve:
b-“Orada duran kadın senin annen mi?”
Ağaç-“Sessiz ol çocuğum. Size anlatmam gereken bir hikaye var.” Sesi herhangi bir varlığın sesine benzemiyordu. O kadar güzel çocuğum demişti ki sanki bütün herşeyi unutmuş annem babam bu ağaç olmuştu.
Kara-“Tanrıçam” diyip diz çökmüştü. Kara tanıyor muydu? En son babalar duyar Bir Bine editation. Her bir taktan en son haberim oluyor.
Ağaç-“Ben bir tanrı veya tanrıça değilim kızım. Sadece ezelden beridir kaderini bekleyen bir ağacım. Ve kaderim sizi bir araya getirmekti. Ve size bu hikayeyi anlatmak. Bu hikayeden sonra bir karar vermeniz gerekecek. Verdiğiniz her iki kararda da ikinize artık bir şey olmayacağını söylemek istiyorum. Bunca zaman ikiniz de savaştınız, (bu demek oluyor ki Kara’ya da ayrı hikaye yazacam :D ) ikiniz de kararlar verdiniz ve ikiniz de bu noktaya kadar geldiniz. ikiniz de kanınızdan gelenlerin onurunu korudunuz ve bu hikayeyi artık dinleyebilirsiniz. “ Kara ayağa kalktı ve ağaç hikayesini anlatmaya başladı.
Edit:Beyler bu arada finale son 1 part. Her zamanki gibi 2 ayrı final yayınlayacağım sonunu siz seçeceksiniz. -
88.
+2Ağaç-“Dünya yeni yaratılmış ve ben 3. nesilden gelen bir ağacım. Beni eken kişi ilk insan olan Adem’in karısı Havva’ydı. ilk gözümü açtığımda sadece arkası dönük giderken gördüm onu. Gel zaman git zaman bunların çocukları oldu. Habil ve Kabil de o çocuklardan sadece ikisiydi. Kabil çok azimliydi. Habil ise çok inançlıydı. inanç azimi yenebilir mi sizce? Yenemedi. Bir gün Kabil Habil’in karşısına dikildi. Çünkü sevdiği kız ile evlenebilrmesi için Habil’in ölmesi gerekiyordu. Babası Kabil’in sevdiği kızı Habil’e vermişti. Kabil’in sevdiği kız kendisi ile aynı zamanda doğmuştu ve inançlara göre evlenmeleri yasaktı. Kabil bunu kabul etmedi. işte o an öfkesine yenik düştü. Kardeşi koyunları otlatırken Kabil geldi ve ilk büyük günahı işledi. Kardeşini öldürdü. ilk katil oldu. Daha sonra yaptığına pişman olsa da artık çok geçti. Habil’i sırtına aldı. Kabil’in de eli kanıyordu. işte o an hissetmiştim. Kabil’in kanının nasıl lanetlendiğini. Öyle uğursuz bir kan olmuştu ki gezegendeki bütün canlılar bunu hissetmişti. Sırtında Habil’i zütürürken daha çok küçük olduğum için üzerimden yürüdüler ve geçtiler. Geçerken sağ yanıma Habil’in inançlı kanı sol yanıma ise Kabil’in azimli ve lanetli kanı damladı. ikisi de içime işledi ve milyonlarca yıl boyunca en fazla bu kadar büyüyebildim. Kaderimi bekledim. Ne olduğunu bile bilmiyordum kaderimin. Milyarlarca insan yanımdan geçti gitti, üzerime bezler bağladılar ve dua ettiler, benim parçamı kestiler, tekrar büyüdüm. En son siz gelene kadar bu döngü devam etti. Bana sormak istediğiniz sorunuz var mı?” Öyle güzel anlatmıştı ki kafamda soru işareti kalmamış gibi düşünsem de aslında bir sorum vardı:Tümünü Göster
b-“Eğer sen tek bir ağaçsan nasıl hem amazonda hem de burada olabiliyorsun?”
Ağaç-“Siz ikiniz aynı zaman diliminden değilsiniz. Biriniz insan takvimine göre milattan sonra 217 yılında diğeriniz ise milattan sonra 2017 yılındansınız. Ben hiç yerimden kımıldamadım. Siz beni buldunuz.” Ne? NEE? Lan ben daha 200 yaş fark var diye tribe girmiştim. Şimdi binlerce yaş fark var artık aramızda. Kara’nın da şaşırdığı gözlerinden okunuyordu.
Kara-“Peki nasıl oluyor da ikimiz burada bulunabiliyoruz? Benim ölmem veya Bir Bine’nin daha doğmamış olması lazım.”
Ağaç-“Burası zamanın karışamadığı bir yer. Onun için ne kadar uzak bir zamanda yaşamış da olsanız buraya gelebiliyorsunuz.”
b-“Ama şu an bedenim ağacın önünde ve zaman da geçiyor.”
Ağaç-“Sizin dünyada zaman devam edebilir ama burada etmiyor. Başka sorunuz var mı?” Abim hakkında da soru soracaktım ama abim gereken cevabı vermişti bana. Sadece görevli.
b-“Hayır sorum yok.”
Ağaç-“Kızım. Senin sorun var mı?”
Kara-“Hayır. Sorum yok.”
Ağaç-“Asıl sormanız gereken soruyu sormadınız. Neden biz? Siz seçildiniz çünkü sen oğlum Kabil’in azmine sahiptin. Abinin ölümünden sonra bu azmi kazandın. Ama inancın ekgibti. Taa ki bugüne kadar. Annene ve babana abinin ölümünün gerçeğini itiraf etmek gerçek bir inanç ve cesaret gerektirirdi. Ve sen de bunu başardın. Sen ise kızım. inançlıydın hem de çok fazla. Ama azmin yoktu. Azmini annenin öldürülmesini hatırlaman ve Bir Bine ile karşılaşman sayesinde kazandın. Şimdi vermeniz gereken bir karar var. Ya burada sonsuza kadar benimle kalın, dünyanın zorluğunu arkanızda bırakın ve dördünüz benimle yaşayın, ya da gidin ve dünyada sevdikleriniz, yakınlarınızla beraber eceliniz gelene kadar yaşayın.” Bu zor bir seçimdi. Ve düşünmek için de fazla vaktim yoktu. Çünkü bedenim dışarıda Kemal’in yanında. Ve kararımı verecektim.
Edit: Finaller geliyor. Hadi bakalım hangi son çıkacak? -
89.
+3AĞAÇ SONU
Kararımı vermiştim. Neden bu kadar düşündüm ki? Artık dünyanın zorluğundan sıkılmıştım. Rahatlamak benim de hakkım değil mi? Her seferinde ağlamak, kaçmak, abimin ölümü ile yüzleşmek. Hem artık abim de buradaydı.
b-“Kararımı verdim ben burada kalıyorum.”
Kara-“Ben de.”
Ağaç-“Çok mantıklı bir şeçim. O zaman artık ruhunuz burada kalacak. Buradaki sonsuzlukta. Aileniz de öldüğünde buraya gelecekler. Zaten ailenizden fazla kişi kalmadı. Artık burada dünya sorunlarını düşünmeden yaşayabilirsiniz.” Dışarıda bedenime ne oldu bilmiyorum ama bir süre sonra annem ve babam da geldiler. Kara’nın da sadece bir kız kardeşi geldi. Anneme ve babama olanları anlattım. Benim intihar ettiğimi düşünmüşler. Cesedimi Kemal getirmiş ve ailem bayağı yasımı tutmuşlar. Artık burada mutluyduk. istediğimiz kadar yemek yiyebilir, istediğimiz şeyi yapabilir, hatta Kara ile bir noktadan sonra o kadar ilişkimiz ilerledi ki istediğimiz zaman sevişebiliyorduk. Yani bu sonsuz mutluluktu. Ve ailemizi de bu sonsuz mutluluğa dahil etmiştik. Bu yolu seçtiğim için hiç pişman değilim.
SON
Edit: http://www.strawpoll.me/14246075 buradan oy verebilirsiniz. Yarın sabah uyandığımda sonucu ilk entrye yazarım. -
90.
+3DÜNYA SONUTümünü Göster
Kararımı vermiştim. Neden bu kadar düşündüm ki? Hayattan kaçarak kim mutlu olmuş da ben mutlu olacağım? Abimin ölümünün sorumluluğunu aldım evet ama beni orada bekleyen arkadaşlarım var. Ailem var. Onları orada bırakamam.
b-“Teklifinizi kabul edemem. Ben burada durursam kaçmakla aynı işi yapmış olurum. Ve kaçmak hiçbir zaman mutluluk getirmez. Teklifinizi reddediyorum.”
Kara-“Ben de reddediyorum.”
Ağaç-“Kalbinizin sesini dinliyorsunuz demek. Ama bir daha birbirinizi göremeyeceksiniz. Bundan emin misiniz?” Kara’ya doğru baktım. O da kafasıyla onayladı.
b-“Evet eminiz. Hem bu kadar şeyin amacı bana inanç Kara’ya da azim kazandırmaktı. inanç ve azimi burada kullanamayız. Dünya’da kullanabiliriz anca.”
Ağaç-“Tamam o zaman. ikiniz de bana son kez dokunduğunuzda çıkacaksınız. ikinizi baş başa bırakalım.” dedi ve yine abim ve Kara’nın annesi kayboldular. Ve yine ilk kez geldiğimiz yerdeydik. Sadece ağacın etrafında ışık vardı. Ve yine her yer karanlık.
Kara-“Bu bir son herhalde. Benden çok küçük olsan da seni gerçekten sevdim. Gerçekten iyi yürekli bir insansın. Dünya’da seni bekleyenler her kimse çok şans…” derken dudağına yapıştım. O da benim tepkime karşılık verdi. Öpüştük. Dudaklarımızı ayırdığımızda ikimiz de birbirimize son kez baktık.
b-“Benim gittiğim yerde sen ölmüş olacak olsan da seni her zaman sevdiğimi bilmeni istiyorum. Merak etme. Ben kendime iyi bakacağım. Sen de söz ver. Kendine iyi bakacaksın.” ikimizin de gözünden yaşlar geliyordu.
Kara-“Söz.” dedi ve gülümsedi. El ele tutuştuk ve ikimiz de ağaca dokunduk.
Uyadığımda karşımda Deniz’i gördüm. Yattığım yer ise yumuşaktı. Bir dakika. Ben havaya doğru bakıyorum ve Deniz’in yüzünü mü görüyorum? DENiZ’iN KUCAĞINDA MI YATIYORUM LAN BEN? HASgibTiR. Deniz bana bakmıyordu. Ağaca şaşırmış bir şekilde bakıyordu. Aşağıya doğru baktım ve ağacın tamamı yeşermişti. Hemen kalktım. Deniz ani tepkime korkmuştu. Kemal ise ağacın önünde durmuş elinde telefon biriyle konuşurken muhtemelen ağacı görüp konuşmayı kesmiş. Ağaç yeşermekten fazlasını da yaptı. Ağacın yanına yürümeye başladım. Deniz arkamdan bana seslense de bir dakika diye işaret yaptım. O da sustu. Ağacın yanına yaklaşınca bir meyve verdi. Hayatımda ilk kez böyle bir meyve görüyordum. Yeşil bir rengi var ama elma değil. Domates kadar yumuşak bir meyveydi. Resmen dalından koparmamı ister gibi dal önüme doğru eğilmişti. Ben de kopardım. Ağaca da son kez baktım. Muhtemelen bir daha buraya gelmeme gerek kalmayacaktı. Meyveyi yemek ile yememek arasında kaldım. Yememek istesem de sapı düşünce fazla dayanıklı bir meyve olmadığını anladım ve yemeye başladım. Meyvenin tadı cidden çok güzeldi. Hatta o kadar güzeldi ki bir an başım döndü ve yere düştüm. Kemal ve Deniz hemen yanıma koştular. Zihnimde bir ses yankılandı:
Ağaç-“Bu sana son hediyemdi oğlum. Hayatında sana iyi şanslar diliyorum. Bu meyveyi arkadaşlarınla da paylaş.” dedi ve sesi gitti. Sonsuza kadar.
Deniz-“Bir Bine iyi misin?”
b-“Hiç bu kadar iyi olmamıştım.” Elimdeki meyveyi ısırmadığım taraftan üçe böldüm ve Kemal’e Denize ve kendime ayırdım.
Kemal-“Bu meyveyi yememiz gerektiğinden emin misin? Çok garip duruyor.”
Deniz-“Bence de. Çok garip bir meyve.”
b-“Ağacın kendisi söyledi. Güvenilir yani.”
Deniz-“Ne zamandır ağaçlarla konuşuyorsun?” derken bir ısırık aldı ve o da baş dönmesinden yere düştü. “Çok güzel buuuuuuu.”
Kemal-“Haydi bismillah” dedi ve büyük bir ısırık aldı. O da yere düştü.
b-“Bu meyveyi yiyene yer çekimi vuruyor herhalde. Ayakta yemeyin diyor resmen.” Ben de yere oturdum ve meyveyi üçümüz de yedik ve bitirdik. Çekirdeği yoktu. Yani dünyadaki son bu türde meyveydi bu. Toparlandığımızda sırayla ayağa kalktık.
b-“Sizden bir iyilik isteyeceğim. Bu olaylar hiç yaşanmamış gibi davranalım. Hatta unutalım bile. “
Kemal-“Bence de. Deli damgası yemek istemem.”
Deniz-“Haklısın. Bunları kızlara anlattığımı düşünsene bir? En yakın pgibiyatriye zütürürler beni oradan çıkamam.”
b-“Kemal de bana teklif etmişti zaten bir pgibiyatri kliniği.”
Kemal-“Sen ne diyorsun? 112 yi aramıştım. Ağaç birden yeşermese çoktan hastanede olurdun.”
b-“Haa. Demek orada o yüzden…”
Deniz-“Neyse konuyu kapatalım. Kızları da çağırdım. Gelin gezelim.”
b-“Tamam.”
Kemal-“Olur.” dedi ve günümüz gezmekle geçti.
O günden 2 gün sonra babam eve dönmem için aradı. Eve döndüm ve onlara bu olayları anlatmadım. Onlar da sanki böyle bir itirafta bulunmamışım gibi davranmaya çalıştılar. Ama babam soğuk davranmıştı. Ölmeden önce “Abini öldürdüğün için sana kızgın değilim. Sadece yıllarca kendime kızıyordum. Sen bu vicdanla yaşarken seni yalnız bıraktım. Kendimi affedemedim. Onun için sen affet oğlum.” dedi. Ben ise onu affettim ve babam 2 saat sonra öldü. Okulda ne yaptıysam düzeni değiştiremedim. Sadece beddua edebildim o da tutarsa. 14 yıl içinde ben sınavları kazanmış, diş hekimliğini bitirmiş hatta hekim asistanı bile olmuştum. Hekim asistanı olmamdan 6 ay sonra da annem öldü. Ben de üniversiteden beridir peşinde koştuğum Ceylan ile evlendim. En başta yuva kurarken biraz zorlandık, ama sonradan toparladık. Çocuklarımın ve torunlarımın yanımda vefat ettim. Ölmeden önce o meyvenin tadını hissetmiştim. Kara ve başımdan geçenler aklıma geldi ve film şeriti koptu. Öldüm.
Sevim o kadar çalıştırmama rağmen ygs ye uyanamadığı için okulu bıraktı ve evlendi. Ne diyeyim. Kurtardı kız kendini. Nasıl öldüğünü bilmiyorum. Ondan erken öldüm.
Gül hiç beklemediğim bir şekilde cerrah oldu. Ama anca 40 yaşında tam olarak cerrah oldu. Tam detaylarını bilmiyorum ama fazla görüşemediğim tek kişi oydu. Nasıl öldüğünü bilmiyorum. Ondan erken öldüm.
Pelin ise erkek kardeşi ile beraber (evlerine ilk gittiğimde 13 yaşındaydı) babalarının ölümü ile birlikte bıraktığı mirası devraldılar ve genişlettiler. Şu an Türkiye’de 42 adet bayilikleri var. Nasıl öldüğünü bilmiyorum. Ondan erken öldüm.
Kemal kendi işini kurdu. O kadar çalıştırdığım ders boşa gitti yani. Ama onun adına da mutluydum. Emlak işine girdi ve bayağı da parası oldu. Birkaç kere battı, ama vazgeçmedi. Benden de birkaç kere borç aldı ve hayatını borçlar vs. ile toparladı kaç kere. Her borcunu ödediğinde fazlasıyla ödedi. Evlendi. Tek bir oğlu oldu. Kemal ona bildiği her şeyi öğretti. Ölümünün çok huzurlu bir şekilde olduğunu söylediler. Bir meyveden bahsetmiş. Tadını aldığını söyleyip ölmüş. Ben de bunu cenazesine gittiğimde öğrenmiştim.
Deniz avukat oldu. Başlarda pek beceremese de daha sonra bayağı iyi bir avukat oldu. Ama sorun şu. 38 yaşında oldu anca. Ama sonuç olarak oldu yani. Lisedeyken bu olaydan sonra ona çıkma teklif ettim ve beni reddetmişti. Yoksa Deniz ile evlenme gibi bir niyetim vardı. Deniz arkadaşlığımız devam etti. Hatta her davamı ona veriyordum, ama indirim bile yapmazdı. Az dalga geçmedim kızla. O da evlendi. Halil diye bir adamla. Ve 83 yaşında da vefat etti. Gülümseyerek ölmüş.
Peki bu sonu seçtiğim için mutlu muyum? Eh işte. En azından kaçmadım.
SON
Edit: http://www.strawpoll.me/14246075 buradan oy verebilirsiniz. Yarın sabah uyandığımda sonucu ilk entrye yazarım.
BiR SONRAKi HiKAYEMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE KENDiNiZE iYi BAKIN. -
91.
+1Ejderha hikayene bayıldım hocam orta dünya hikayelerine girmelisin
-
-
1.
+1Şu ti an serisi bitsin de aklım onda
-
1.
-
92.
+1Hikayelerine bayiliyorum hepsini okudum ve aklimda bazi fikirler var sana anlatmak isterim sohbet etme sansimiz olur mu
-
-
1.
0Tabiki her zaman
-
1.
-
93.
+1Rezerved
-
94.
+1Oo adam bitirmiş bile:D kanka bı kahvaltı yapıp geliyorum azıcık okuyayım cumaya kadar
-
95.
0rezerved
başlık yok! burası bom boş!