0
Balıklarımızı beklerken muhabbeti bırakıp yavaş yavaş iş konuşmaya başladık. Gökhan bey önce bana, "Engin sana sormuyorum zaten, şirketimizin tüm satışlarında sen bulundun. Özel bir işin de yoktur büyük ihtimal, o yüzden seni kesin Çin’e gideceklerin arasına yazıyorum!" dedi ve ben de kafamla onayladım. Gökhan bey, Sinem’e döndü ve "Sinem, sen evlisin, o yüzden gelmek istemeyebilirsin. istemiyorsan Özgür’e söyleyebilirim, ama o izindeyken raporla sen ve Engin uğraştığından daha çok biliyorsun işi. Senin gitmeni isterim, ama gidemem diyorsan da Özgür’ü yazarım Engin’in yanına!" dedi. Sinem, "Yok yok Gökhan bey, benim eski çalıştığım şirkette de zaten oluyordu böyle geziler, oradan alışkınım. Engin beyle gidebilirim!" dedi.
Gökhan bey işleri halletmenin memnuniyetiyle gülümseyerek, "O zaman tamam, Pazartesi günü işe gelmeyin. Pazartesi akşamı saat 20:00’de uçağınız kalkacak. Cuma akşamı aynı saatlerde de Türkiye’ye döneceksiniz!" dedi. işle ilgili birkaç bilgi daha verdikten sonra artık işi bırakıp, tekrardan normal muhabbetimize dönmüştü. Saat 21:30’a kadar oturduk. Yemeklerimizi bitirdikten sonra birer kadeh şarap daha içip kalktık. Sinem tam restoranttan çıkarken, "Aaa, ben telefonumu unuttum. Siz gidin ben geliyorum!" dedi. Bu tabii ki bana bir mesajdı. Gökhan bey, "Tamam, görüşürüz o zaman!" dedi ve arabasına binip gitti.
Ben restoran çıkışında Sinem’i bekliyordum. Bu arada bir sigara yaktım ve içmeye başladım. Sinem yanıma geldi ve "Eee, haftasonu bir planımız var mı?" dedi. Ben de, "Yok, sen nereyi istiyorsun?" dedim ve gülümsedim. Sinem, "Açık hava olsun bu sefer!" dediğinde, "Seni Pazar günü pikniğe zütüreyim istersen?" dedim. Sinem gülümseyip, "Olur, görüşürüz!" dedi ve arabasına doğru gitmeye başladı. Ben de arabama bindim ve hızlıca evime döndüm. Yorgunluğun ve içkinin etkisi yüzünden yatağıma kendimi atar atmaz pijamalarımı giymeden sızıp kalmışım.