1. 101.
    0
    şarapları içtiğimiz yer uzkopun en tepe yerlerinden birisiydi, tüm uzkop ayaklarımızın altındaydı, kalkıp bir adım atsam güneş hotelinin yıldızları batardı ayağıma, köprü lokantası tuz buz olurdu. hiç bir faaliyeti olmayan atatürk kültür merkezi çekiştiği canını bir an evvel verirdi bana.

    çarşının dıbına kordum ayağa kalksam.

    ancak feci sallanıyordum. kendime gelmek için bir sigara yaktım. başım feci derecede ağrıdı. ferhatın anlattığı hikaye de beynimi sulandırmıştı.

    dedim kızı çocuklu kabul eder misin ? ederim abi dedi. onun çocuğu benim çocuğum. helal olsun lan sana dedim.

    peki o çocuğu onun babası olduğuna nasıl ikna edersin. anlamadı sorumu. çocuk herif bea ne anlar daha yaşına girmemiş dedi.

    klagib trakya insanı. güzelim muhabbetin dıbına koymuştu en realist haliyle.

    doğru diyosun dedim, çocuk herif. anlamaz..

    abi kalk allah aşkına gidelim şu muallaknin evine dedi. tamam lan dedim.dur kafamdaki bulutlar yerini güneşe bıraksın, hemen inelim çarşıya.

    tamam dedi. indik tepeden, meriç yoluna giden askeriyenin oraya kadar yürüdük. uzkoptaki askerlerin halini düşündüm. berbat durumda hepsi. çarşı izinleri olsa bile çarşıda internet cafe dışında gidecek yerleri yoktu. gerçi tüm yurt böyle.

    meşhur taşköprünün önüne geldik yürüyerek geçecektik köprüyü. gibe gibe o mesafeyi katedecektik, gidene kadar içimden " taş döşeyenini gibeyim " , " kum atanını gibeyim " diye küfür ettim bu köprünün yapımında emeği geçenlere.

    meriçle uzkopu birleştirmek dışında bir taka yaramıyordu ve tabi ki uzunköprünün dünyaya açılan kapısıydı burası.

    ama dünyanın uzunköprüye açılan kapısını zütünüzle açmanız gerekir trakyalıların dediği gibi.

    köprü boyunca bi cigara yakıp tellendirdik, arada soluklandık. köprünün çeşitli yerlerinde olan küçük insan kafası heykellerini ilgiyle izledim.bir anlamı olmalı dedim, sonra giberim anldıbını deyip devam ettim. kasabanın ışıkları sonuna kadar kısıktı.

    köprünün hemen yanındaki otogara vardık,bir banka oturduk. yeller esiyordu resmen. epey yorulmuştuk.ama cesaretimiz hala iner misin çıkar mısın yarışmasında tüm izleyenlerin sevgilisi olmuş gibi tavan yapmıştı.

    yarım saat kadar dinlendikten sonra uzunköprünün en ilginç isimli caddesine doğru yöneldik :

    anabacı caddesi.
    ···
  2. 102.
    0
    kasabaya karıştık, otogarı geçip atatürk heykelinin oralara vardık. yakınlardaki bir öğrenci apartı dışında hiç bir yerin ışığı yanmıyordu ve dışarıda istanbuldan buraya 2 sene eziyet çekmek için gelen gerizekalılar dışında kimse yoktu. tahminen en geç 7 de yurdun verdiği gibindirik tabldot yemeklerini yiyorlar ve evlerine dönüyorlardı,bim bisküvileri de eriyince köfteciye yollanıyorlardı.

    uzkopa yolunuz düşerse gece yarısı beyaz saray çay bahçesinin altındaki köfteciye gidin bir yarım tavuk ekmek yiyin. müthiş yapıyor adam.şu hayatımda gerçekten özenle hazırlanmış enfes yemekler yedim, ancak bu tavuk ekmek başka aga. gidin yiyin. 4 liraydı en son. sucuk ekmeği de güzeldir, köftesini sevmedim pek.her neyse amk. vedat milorluktan ferata dönüyorum.

    ana bacı caddesine geldik,o yarı yokuşun başında düşündük leke jeans in önünde. karşımızda bir kestaneci vardı. bize acır gözlerle bakıyordu, gidip tüm tezgahı satın alıp utandırmak istemiştim adamı,ama elleşmedim. sırf sıkıntı olmasın diye ferata " oğlum yok mu açık bakkal " dedim seslice kestaneci duysun diye, hemen kapmıştı dıbına kodumun bini " bilmiyorum ki abi,şu tekel açıktı ama ekmek yoktur orada " falan dedi, kestaneci bizi bir adrese yönlendirdi, geceleri simit yapıyorlarmış dediği yerde ne akla hizmetse. gidin acıktıysanız bulursunuz orada bir şeyler dedi, eyvallah dedik.ana bacı caddesine tersti, bizi iyice iyi insan sansın diye biraz da kestane aldım, belediye binasına doğru yürüdüm. belediye binasını çarşıya bağlayan bir ara sokağa girdim. kestanecinin bulunduğu yerden ana bacı caddesinin arka girişlerinden birine girdim.

    hacı dayıya yakınlaşmıştık.
    ···
  3. 103.
    0
    artık alkolun etkisinden midir bilinmez bu trakya topraklarına uymayacak bir şarkı belirdi kafamda " abdel kader " meşhur arap kahramanına ithafen yapılmış,bir zamanlar hepimizin diline pelesenk olmuş abdel kader yannanımı ye ya da unkapanına gidelim in arapçası çalıyordu kafamda.

    abdel kader ya bou allem..

    üç arap bana daha fazla cesaret vermişti. hani dedim ferhata nerde bu puştun evi.

    geldik abi.dur bi sigara içelim konuşalım ilk önce dedi. tamam dedim.

    şimdi abi.ben daha önceden girdim bu eve, hatta kendimi zor tuttum muallaknin kemiğine bıçak dayamayayım diye.ama zütüm yemedi işte dedi.

    tuttum yakasından feratı dedim ki çocuk,sen beni yanlış tanıdın herhalde böyle sakallı makallı. evde birine zarar verirsen zütünden giberim seni o aile saadetinin ortasında dedim.

    zütünden gibmezdim tabi, ancak sevdiğinin ağzını tüm aile meclisinin ortasında gibebilirdim.

    yok abi dedi yanlış anlama.ben yine marize geldim, daha var ona. zulasının dıbına koyucam pekekentin dedi.

    tamam dedim.

    devam etti.

    abi bu evi aslında öğrencilere kiralamak için satınalmıştı, kimseye veremedi, çocuğu da zamanında hacıya rest çekti benim hatun için.o zamanlar ben askerdeydim, kızın ailesi de bizle sözleştikleri için bırakmıyorlardı kızı kimseye. hacı da bu kızı almak istemedi,bi şopara vermek istemedi herhalde çocuğunu.bu huur çocuğu da kendini tak gibi hissedince babasına postayı koydu gitti babasının cebinden bu evin anahtarını çaldı geçti bu dayalı döşeli yerde yaşamaya başladı... ama çocuk yine babasına bağlıydı anlayacağın.ama günün birinde eve oğlunu dolaşmaya gelen hacıdayıyı oğlu boğazından tutup kanepeye atınca, bizim hacı anladı olayın ciddiyetini. apar topar gittiler, zarla zorla ve biraz da canlıyla aldılar kızı.

    nişanı nikahı yaptılar.
    üç gece düğün yaptılar abi inadına.

    kızın abileri zaten dünden razı, babası sefil. anası pazarda iki tavuk sattımı yüzü gülüyor.ama babası hala rahat etmedi, çocuğunu bırakamadı, geldi bunun yanına yerleşti. şimdi de çocuğunun sığıntısı gibi yaşıyor.

    ama abi allah var,ev de ev hani. daha ben uzkoptaki beyaz eşyacılarda plazma görmedim,bu adamın salonunda nal gibi duvara asılmış duruyor plazma. gece de açıyorlar akvaryumu.

    hayat onlara hayat abi.

    ben bu dayıyı rahatsız edicem abi,o akyarvuma sokacam onu. geliyorsan gel ? dedi.
    ···
  4. 104.
    0
    tamam dedim sadece.ama içeride bir sıkıntı olursa onu camdan atacağımı söyledim.

    rahat ol dedi her yarı yolda bırakan huur çocukları gibi.tek sıkıntım beynimde çalan şarkıydı, şimdi de sagopa kajmer in en güzel ve en samimi zamanlarından bir şarkı çalıyordu beynimde.

    son durak uçurum.

    apartmanın dış kapısı açıktı,dar merdivenlere yöneldik, sessizce 3.kata çıktık. ferat bana döndü,ses çıkarma abi dedi. tamam dedim.

    cebinden şu kezbanların baştacı olan siyah küçük şeylerden birini çıkardı. onunla kapıyla uğraşmaya başladı, çok amatördü bin, çok da ses çıkartıyordu.

    lan dedim içimden yannanı yedik, şimdi kapıyı açar hacıdayının oğlu bir yumruk geçirir ferata ikimiz birlikte yuvarlanırız bu züt kadar merdivenden. midemiz zütümüze girer dedim.

    ferat bir kapıyla uğraşıyor bir de bana dönüp sıkıntı yok dercesine gülüyordu.o kapının deliğine eğilmişken küçük çocukların atari salonlarında ellerinde çekiçle delikten çıkan tospağaları vurmaya çalışması geldi aklıma nedense. yumruğu çekiç gibi vurasım vardı muallaknin kafasına.

    apartmanda herhangi biri uyansaydı, buradan çıkışımız olmazdı. çünkü buranın muhafazakar insanları bizim bildiğimiz şakirtlere benzemezler. buradakiler yeşil mercedeslere binip patatesli yumurta yiyen çocukalra makarna taşımakla uğraşmazlar.

    zengin müslüman değil buradakiler, onlar gibi huur çocuklaır değiller.

    komşularını, ailelerini,ve uzkoplu olan herkesi muhafaza ve muhafızlık etmeye çalışıyordu buradaki muhafazakarlar.

    istanbuldaki muhafazakarlar sahtekar huur çocuklarıdır.

    neyse.

    ferhat biraz daha kapıyla oynadı, kapı birden açıldı.

    gibi tutacağım apaçık belliydi.
    ···
  5. 105.
    0
    kapıyı genç bir kız açtı, suratıma baktı. ferata " kim bu " dedi.

    derin nefes aldım,ama şokun da en şükelasını yaşıyordum.ne demek lan " kim bu ? " adam kapını zorluyor, girse içeri gibecek seni zütünden ferata kim bu diyorsun.

    ferat sus dedi kıza. kız aldı bizi içeri.

    salona baktım. tipik öğrenci evi,bir odayla salon birleştirilmiş.ama geniş evdi, salon da feratın anlattığını doğruluyordu. uzunköprüye fazla bir salondu burası.

    misafir odası olmalıydı, uzkopun iyi makanlarındaki insanlar bulgaristandan, sırbistandan gelen konuklarını burada ağırlamalıydı .

    kız bizi aldı, evde hol gibi küçük bir yere soktu. kafam o kadar değişik bir haldeydi ki,şarap cigara ve son yaşadığım şok beni muson ormanlarında ıslatmış ve kurutmaya bırakmıştı.

    vay amk dedim, demek ki sırf am gibmek için çektik bu kadar yolu.ben feratla bir yerde gibişecekler hasret giderecekler ağlaşacaklar sonra oradan döneceğiz sanıyordum.

    ancak öyle olmadı.tam aksi bir durum mevcuttu. kız feratın kardeşiydi. ferat bana gereksiz yere yalan söylemişti, aşk hikayesi de yalandı hani o şimdi mahkum filminde erkan can " beyler,bu koğuşta herkesin bir aşk hikayesi vardır herhalde " gibisinden bir laf ediyordu ya.aynı o durum mevcuttu. ancak bu ferat bini bildiğin ayakta gibmişti beni gereksiz yere.

    kız bizi dediğim gibi hole getirdi,bir sandığı açtı sessizce.o kadar hareketsiz duruyorduk ki her an bu yaz gecesinin hafif soğuğunda donmuş numarası yapabilirdik.

    kız yavaşça kaldırdı sandıktaki şeyleri, klagib trakya insanının klagib sandığı işte.

    en dibinde tomar tomar para mevcuttu. ferata uzun süre yeterdi.ben pay alıp almayacağımı bile düşünmemiştim.

    ancak feratın bu kadar yalan söylemesi de canımı sıkmıştı.

    ama sonunda anlamıştım, peşinde birisini istiyordu. başına bir şey geldiğinde tek dövüşmemek istiyordu.

    ben dayak yerken aradan sıvışmak istiyordu.
    ···
  6. 106.
    0
    beyler bir şeyler atıştırıp devam edeceğim.
    ···
  7. 107.
    0
    oda gerçekten küçüktü, birisi girip ışığı yaksa ve suratımıza tüfek doğrultsa tek atışta üçümüzü de vurabilirdi.

    tek atışla benim bacağımı feratın kulağını ve kızın dıbını delebilirdi... züt kadar yerde ben sandıktan çıkacakları beklerken kız ve ferat yavaş yavaş açıyorlardı sandığı.

    dibinde hayvani tomarlar vardı, ancak bunun bu hacıdayının para kumsalındaki bir kumtanesi olduğunun farkındaydım. kafam da açılıyordu yavaş yavaş.bu hacı dayıyı yolup kahpenin uzaklaşma samimiyetsizliğini karşılayabilirdim. mesela norveçe zütürüp " bak osloda millet ısınmak için birbirini gibiyor kahpe,gel bırak şu tribi dönelim istanbula " diyebilirdim.ya da iskoçyada yağmur altında gezip romantizm yaparak onu grip edip memlekete geri çevirebilirdim veya kafa dağıtmak için antalyada güzel bir yere gidebilirdik. yazı orada geçirip hep yapmak istediğim şeyi yapabilirdim. memleketin tüm deniz kıyılarını gezmeyi.

    nereden baksanız 5 tomar para aldı ferat içerden. kız kalktı salona geçti. içeride bekledik. kız elinde 5 tomarla geldi içeriye.

    oha dedim dıbına koyayım, evin her tarafında mı var bu tomarlardan.

    ama öyle değildi tabi. ferat bini huur çocuğu olduğu kadar da kalpazandı. daha önceden çalmayı planladığı kadar paranın sahtesini çıkartmak için uğraşmıştı. böylece varyemez hacıdayımız paralarını yerinde görüyor ve içi rahat uyuyordu.

    ilerde bir ihaleye girip kazandığında sahte paralarla karışık bir servet ödediğinde koğuş ağanın mature fantezisine kurban gidecekti bu dayı efendi.
    ···
  8. 108.
    0
    eyvallah kardeşim
    ···