-
401.
0Helal olsun
-
402.
0Yararlı okuyun bilgilenin amk
-
403.
0Rezzzzzzzz
-
404.
0rezervuar
-
405.
0Rezervasyon
-
406.
0Rezervasyon
-
407.
0Am-Duat KitabıTümünü Göster
Güneş Tanrısı, Khepri olarak bilinen skarabe şeklinde yeniden doğmak için yeraltı dünyasına yolculuğunu 12 sahne halinde gerçekleştirir. Yolculuğunun başında Batı Ufku’nda bulunan Güneş Tanrısı, takip edeceği Wernes nehrine yaklaşmaktadır. Bir önsözde bu derlemenin özündeki büyülü gücü vurguladığı açıkça ifade edilmiştir:
"Yeraltında olanların gücünü bilmek. Onların eylemlerinin gücünü; Ra’nın kutsal ritüellerini, gizli dinamizmi, saatleri ve tanrıları, Yüce Tanrı’nın geçtiği geçitleri ve yolları, güçlüyü ve yok olanı bilmek... "
Ra, yolculuğuna Duat’ın ilk sahnesinden [1] başlar ve bir tapınakta koç başlı tanrı olarak tasvir edilerek "beden" olarak adlandırılır. Bu, yolculuğunun sonunda Khepri’ye dönüşecek olan Ra’nın yeraltındaki karakterini vurgular. Yolculuğu boyunca geminin başındaki "Yolu açan" ve "Akıl" adlı iki tanrı, güneş kursu ve inek boynuzu takmış "Geminin Hanımı" denen tanrıça, şahin başlı ilah Horus, kürekleri çekmekle görevli "Hakikat Boğası", "Tetikçi", "irade" ve "Geminin Rehberi" adlı dört tanrı, gemide kendisine eşlik etmektedir.
Ra’nın her iki tarafında ona yardımcı olan ilâhî yaratıklar vardır. Örneğin ona kapıları açan ve yeraltına girişi sırasında şarkılar söyleyen 9’ar babundan oluşan iki grup ve karanlığı aydınlatan 12 yılan tanrıça bulunmaktadır.
Gecenin 2. saatine ulaştığında Ra, Wernes bölgesinin tanrılarına toprak haklarını verir. 3. saate girdiğinde Osiris’e "irade" ve "Akıl"ı vererek ona karar verme ve eyleme geçme yeteneği kazandırır.
4. sahnede Ra’nın karşısına iki açık kapısı olan eğimli bir yol çıkar. Burada insan kafasına sahip 4 ayaklı yılanlar ve 3 yılan başlı ve 2 kanatlı muhafız yılanlar bulunmaktadır. Bu yılanların Ra ve yanındakilere zarar vermediğini, aç olmadıklarını şu büyülü sözlerden anlamaktayız:
"Onlar, O’nun (Ra’nın) nefesiyle hayat bulmuştu."
ya da
"Onlar, yol gösteren tanrıların sesleriyle yaşamaktaydı."
Bu geçit, "Ro-Setau" ya da "Geçitler Kapısı" olarak bilinen girişten yeraltı dünyasına gidişi sağlayan yoldu. Bu rotanın üzerinde Memfis nekropolünün tanrısı Sokar ile Osiris’in mezarı bulunmaktaydı.
5. saatte Ra, yeniden dirilme tasvirleriyle dolu hayati bir aşamaya ulaşır. Bu sahnede güneş gemisi, bir dağa doğru itilir ve bu dağın tepesinde Sokar’ın ülkesinin üzerine doğan "isis’in Bedeni" olarak adlandırılan bir baş yükselir. Ra, dağın iç kısmına çekilir. Buranın girişini ağızlarından alev püskürten 4 baş korumaktadır.
iki başlı cesur yeryüzü tanrısı Aker’in arkasında bir kum tepesi bulunmaktadır. Bu kum tepesinden bir ucunda insan başı, diğer ucunda 3 yılan başı olan bir yılanın sırtından şahin başlı Sokar yükselir. Sokar, yeraltındaki Ra’nın kadim zamandaki şeklinin tezahürüdür ve Güneş Tanrısı’nın yukarı geçişini tasvir eder. Tasvirin üst kısmında çöldeki bir dağdan çıkıp gelen ve Sokar’ın ağzındaki çekme ipini tutan skarabe bulunmaktadır.
Osiris’in çöldeki mezarını temsil eden bu dağın her iki tarafı, çaylak tasvirindeki isis ve Neftis tarafından korunmaktadır. Güneş Tanrısı, skarabe Khepri olarak "Gece" denen dağdan yeniden doğarak yine ölümün üstesinden gelmiştir. Bu, Mısırlı din âlimlerinin yaşam ve ölümün, birinin diğerini baskı altına almadığı, sürekli bir döngü içinde olduğu inancının tasviridir. Söz konusu dağ tasvirinde Güneş Tanrısı Osiris’i bedenine girmiştir; fakat ölüme mahkûm olmamıştır.
6. saatte Ra’nın gemisi, elinde kutsal ibis kuşuyla bir babun şeklinde oturmakta olan tanrı Thoth’un önünde durur. Thoth’un amacı, tarlaların içinde tanrılar ve Yukarı Mısır ile Aşağı Mısır için bir şehir bulmaktır. Burada tek başlı bir yılan tarafından sarılmış haldeki Khepri de tasvir edilmiştir. Güneş Tanrısı, kendi tezahürünü yeraltı dünyasındaki bir ölü olarak ziyaret etmektedir. Bu, muhtemelen mantığa aykırı gelecektir. Bu nedenle Kristensen adlı Hollandalı bir bilim insanının Mısırlıların yaşam ve ölüm süreçleri üzerine düşüncelerine açıklık getirebilecek sentezinden birkaç cümleye yer verelim: [2]
"... Yaşayan ve gelişen her şey, farklı yapılardaki faktörlerin açıklanamayan ve tamamen gizemli işbirliğinin bir ürünüdür. Yaşam ve ölüm, birbiriyle uzlaşamayan karşıt gerçekliklerdir. Yine de sonsuz yaşamı birlikte var ederler. Biri, diğerine baskı kurmaz. ikisi, birbirini var eder. Evrensel yaşam, ölüm ve yaşamın birlikteliğidir. Bu yaşamda çatışan güçler uzlaşır ve kendi bağımsızlıklarından vazgeçerler. Güneş battığı zaman ölmez. Yaşdıbının gizli kaynağına ulaşır. Kaynağı olan Khepri’ye dönüşür ya da ulaşır. Ama her var oluş, ölümden gelir ve böylece potansiyel yaşama dönüşür. Karanlık, ışığın beşiğidir. Güneş, doğmak için enerjisini bu karanlıktan alır. Mutlak yaşamın mekânı, ölümün hükümdarlığındadır." [3][4]
Ra’nın yolculuğunun 7. saatinde de oldukça şiddetli sahneler yaşanır. Bu sahnede "Osiris’in Bedeni" olarak adlandırılan ve kendisini saran bir yılan tarafından korunan bir tanrıdan söz edilir. Bıçak savurarak düşmanlarının kafasını kesen kedi kulaklı bir ilâhî varlık ile isyancıları bir halatla hapis tutan "Cezalandırıcı" adlı başka bir varlığın önünde durmaktadır. -
408.
0Osiris’in düşmanları yakalanır ve yok edilir. Sonra Güneş gemisindeki Ra’nın önünde baş düşmanı Apophis’in yok edildiği sahne gelir. Apophis, yokluğun gücünü simgeleyen Güneş Tanrısı’nı yutmak istemesinden dolayı onun için daima tehdit unsuru olan devasa bir yılandır. Her ne kadar yenilmez olsa da, kraliyet mezarlarının duvarlarındaki çizimlerde, Güneş Tanrısı yakınlarındayken bile büyüyle yok edildiğini ya da yenildiğini gösteren tasvirlere rastlarız. Yılan Apophis, bu tasvirde 240 metreye kadar uzanmaktadır. Akrep tanrıça Serket ile "Bıçakların Efendisi" olarak adlandırılan tanrı, Apophis’in başını ve kuyruğunu tutmakta, başı ile bedenini bıçak darbeleriyle delmektedir.Tümünü Göster
Ra, 8. saatte insan başlı ve içinden bıçak çıkan bir kutuya bağlı, gücünün simgesi 9 değnek tarafından çekilir. Bu simgeler, Ra’nın düşmanlarını yok etmektedir. Etraflarında tanrıların keten kıyafetlerle gösterildiği kapılı bölümler bulunur. Bu figürlerden bazıları mumya şeklinde, bazıları oturmuş vaziyette insan başlı; diğerleri boğa, keçi, fare, firavun faresi, timsah ve su aygırı başlı; geriye kalanlarsa kobra biçimindedir. Güneş Tanrısı, onların mağaralarından geçerken çağrısına erkek kedilerin, Nil’e dökülen çağlayanların ya da kuşların sesine benzer çığlıklarla karşılık verirler.
9. Saatte Ra, Osiris’in koruyuculuğunu yapan ve "katlettiklerinin kanlarının içinde yaşayan", ağızlarından ateş çıkaran 12 kobrayla karşılaşır. Ra, aynı zamanda ağaçları ve bitkileri oymakla sorumlu, ellerinde hurma dalından yapılmış asalar taşıyan tanrıların da yanından geçer.
10. saate Ra’nın seher vaktindeki yeniden doğuşunun yakınlaştığına dair işaretler belirir. Skarabe, Ra’nın Doğu Ufku’nda yeniden doğacağı yumurtayı elinde tutar ve gökyüzüne fırlatılmak üzere iki Güneş kursu hazır bekletilir. Güneş gemisinin ön kısmında Doğu Ufku’na giden yolun güvenliğini kontrol etmekle görevli 12 tanrıdan oluşan silahlı bir grup bulunur. Ra, emrini verir:
"Oklarınızı yerleştirin. Nişan alın ve yayı çekin. Geçidin karanlıklarında pusu kurmuş düşmanlarımı cezalandırın!"
11. saat, her birine bir tanrıçanın alevler püskürttüğü çukurlara söz konusu düşmanların atılışını tasvir eder. Bu düşmanlar, zincirli tutsaklar, parçalanmış ruhlar, gölgeler ve kesilmiş kafalar olarak resmedilmiştir. Diğerlerinden daha geniş 6. ateş çukurunda baş aşağı sarkıtılmış 4 isyancıya yer verilmiştir. Bu toplu katliam sırasında Horus, bir konuşma yapar:
"... Siz düşmanlar, bu alev çukuruna atılacak ve kaçamayacaksınız! O’nun bıçakları, bedeninizde yaralar açacak. O, boğazınızı kesecek ve sizi parçalara ayıracak. Sizler, yeryüzünde yaşayanları asla göremeyeceksiniz!"
Artık 12. saat gelmiş ve Güneş Tanrısı, yolculuğunun sonuna ulaşmıştır. Burada Güneş Tanrısı, gemisiyle dev bir yılanın kuyruğundan içeri çekilir ve skarabe Khepri olarak yılanın ağzından geri doğar. Ra, bu haliyle, kollayla yeraltı dünyasını mühürleyen Hava tanrısı Shu’nun başının üzerinde oturur. Ardından gündüz gemisiyle doğudan yol alarak Nut’un bacaklarının arasında parıldar.[2] -
409.
0Ölüler Şehri (Ölüler Kenti)Tümünü Göster
City of the Dead
Kahire Kalesi'ne giden yol üzerinde şehir dışında yer alan eski bir Memluk kendi. Her ne kadar adına ölüler kenti dense de bu evlerde 500 bin kişinin yaşadığı tahmin ediliyor. [1]
Son 150 yılda Kahire'nin (Arapça: Al-Qāhira - "galip") nüfusu büyük ve hızlı bir artış gösterdi. Dolayısıyla kent sınırları her yönde genişlemeye ve farklı nitelikte yeni yaşam alanları yaratmaya başladı. Kahire'nin doğusunda, Ortaçağ'dan beri önemini koruyan El-Ezher Camisi'nin ve Üniversitesi'nin çekirdeğini oluşturduğu islâmî merkez yer alır. Ancak kentin kontrolsüz gelişimi bu dini çekirdeği aşarak Kahire'nin eski mezarlıklarına yönelmiştir. Bugün burada, Kahirelilerin sadece "Arafa", yani mezarlık, yabancıların ise "Ölüler Kenti" diye isimlendirdiği, ilk başta fikrine alışması bile zor gelen bir çeşit gecekondu bölgesi yer almaktadır.
Kahire'nin islâmî merkezinden güneydoğuya uzanan ve aradaki Salah Salem Caddesi ile ayrılan Ölüler Kenti, birkaç kilometre boyunca devam eden geniş bir alanı kaplar ve bugünkü nüfusu 250 binin üzerindedir. Ölüler Kenti'nin sakinleri kentin hemen her yerinden savrulan aşırı yoksullar, evsizler ve ayrıca Mısır'ın farklı kırsal bölgelerinden kente göç edenlerden oluşur. Bunların çoğu kalabalık aileleriyle beraber buraya gelip yerleşmiş ve yeni bir kentli topluluk oluşturmuşlardır. Bugünse çoğu turistin şaşkınlıkla anlattığı gibi berberi, bakkalı, okulları, elektriği, suyu ve hatta belediye otobüsleri olan, yaşayan bir mezar kent durumundadır.
Kahire'nin eski mezar geleneği, birçok kültürden farklı olarak ölünün konduğu mezarla beraber birbirine bitişik iki oda ve çevresi duvarla çevrili açık bir avludan oluşur. Bu yapı, ölünün yakınlarının özel günlerde geceyi de geçirmelerine imkan verecek uzun süreli tören ve ziyaretleri için yapılmıştır. Bu binaların birçoğu, ölüyü olduğu kadar diriyi de konforlu bir şekilde konuk edecek kadar havadar ve aydınlıktır. Yüzyıllar boyunca bu büyük mezarlık alanda küçük bir topluluk yaşamıştır. Bunlar bekçiler, gömücüler, mezar taşçıları ve Kuran okuyucular gibi ölüye ait işleri yürüten işçilerdir. Kanun kaçakları da burayı saklanmak için zaman zaman kullanmıştır.
1930'lardan itibaren ise kentin diğer yerlerinde ucuz konut bulamayan farklı gruplar bu bölgeye yerleşmeye başlamıştır. Hem varolan eski mozole ve mezarlara yerleşerek, hem de bunların duvarlarına bitişik yeni evler yaparak burayı dönüştürmeye başlayan yeni sakinler, Ölüler Kenti'ni çoğu Kahirelinin olağan karşıladığı bir gecekondu semtine dönüştürmüştür. Zaman içinde kamusal hizmetlerden faydalanan, okulları, otobüs hatları, hatta polis istasyonu olan Ölüler Kenti, bugün olağan kent yaşdıbını sürdürmektedir. Hatta uluslararası standartlara göre bir gecekondu bölgesi olarak nitelendirilse de bu yaşayan mezar kentin, Kahire'nin diğer gecekondu bölgelerinden çok daha nitelikli yaşam çevresine sahip olduğu da iddia edilmektedir.[2]
Gece gündüz yaşayan bu şehre isim olarak tezat düşen "Ölüler Şehri" ise Kahire'nin en ilginç bölgelerindendir. Aslında hayatın gerçeklerini en doğru yansıtan bölge olarak da adlandırabiliriz. Eski Memluk mezarlığının üstüne kurulmuş olan bu yerleşim birimi zaman içerisinde insanların yaşadığı kocaman bir kent haline gelmiş ve insanlar eski mezarların üstünde umarsızca yaşam mücadelelerini verir olmuşlar. Ölümle yaşamın bu denli iç içe bulunduğu bu yerde yaklaşık 500 bin kişinin yaşadığı belirtiliyor [3]
City of the Dead
Mısır'da ölüler bizdekinin tersine toprağa gömülmüyor, inşa edilen mezar evlerde defin ediliyor. Onların ölülerini toprağa gömmemelerinin nedeni zeminin kum olması. Kum zemin sürekli kaydığı için onlar da buna önlem olarak iki katlı mezar evler inşa etmiş. Aile kabristanları işte bu mezar evler. Her ailenin bir mezar evi var. Ölüler bu evlerin alt katına gömülüyor. Üst katları ise boş bırakılıyor. Bu boş bırakılan odalarda Kahire'nin yoksul kesimi yaşıyor
Aslında bu mezarlıkların kaldırılması için tartışmalar yıllardır sürüyor. Hükümet bu evlerin yerine dörder katlı, modern binalar yapılması planlanıyor. Ölümle yaşamın bu denli iç içe bulunduğu bu yerde turizm gelirleri halkın direncinin en büyük nedeni... Hükümet mezarları çöle taşımak istiyor ama halk buna karşı çıkıyor..
Mısırlı çocuklar ilginç bir tartışmanın odağında büyüyorlar. içlerinde doğdukları evlerde bulunan mezarlıkların evlerden ayrılsın mı ayrılmasın mı? [1] -
410.
0-içerik gizlenmiştir.-Tümünü Göster
-
411.
0Rez pnp
-
412.
0bir yer
-
413.
0rezerved hepsini şimdi okuyamam lan
-
414.
0rezerve
-
415.
0beyler saat 17,30 1800 gibi devam ediceğim çok sağlam ve değişik bilgiler araştırdım, buldum
-
416.
0Rezerved
-
417.
0Devam panpa
-
418.
0Ben bunu okurum
-
419.
0Güzel yazılar, yararlı başlık. Şhuqu.
-
420.
01 .si göklerden gelen karar
başlık yok! burası bom boş!