-
351.
0Astral Rüyalar AlemiTümünü Göster
"Biliyorsun, şu anda rüyâ görüyorsun.!
Ama, ama ben uyanığım! Seni görüyorum.
Bedeninin dışındasın, bu bilinçli bir rüya.
Senin rüyâna girdim. Aynı rüyayı görüyoruz."
Astral, rüyalar âlemi, eterik maddenin bir üstü. Olmayan ülkenin sınırları. Eski çağlardan beri uyuyan insanların, bedenlerinden ayrılıp gezdikleri ve geri geldikleri düşünülürdü. Günümüzde modern bilim, uykunun kademeleri olduğunu ve bu kademelerin uyku boyunca birbirlerine geçtiğini keşfetti.
Beynin yaydığı dalgalar, bilinçli halle uyku halinde alfa, beta gibi farklı dalga boylarında seyrediyor. Özellikle beyin REM (Rapid Eye Movement / Hızlı Göz Hareketleri) sırasında, saniyelerle ölçülebilecek kadar küçük bir zaman aralığında hızlı göz hareketleriyle düşlerini görüyor.
Düşlerimizi kimilerimiz anımsıyor, kimilerimizse hiç rüyâ görmediğini düşünüyor. Buna karşın herkesin REM uykusuna daldığını ve bu uyku sırasında aniden uyandırılan insanların uykuda beklenen dinlenmeyi sağlayamadığı deneylerle ispatlanıyor. Öyle ki, uzun süre REM uykusu olmadan yaşamak biçimi ciddi hayati sorunlar yaşatıyor.
Leonardo da Vinci, çok az uyurmuş. Gün içinde kısa kestirmelerle uzanıp dinlenirken, çalışmaya devam ederek yüzlerce projesini aralıksız yapabilmiştir. Uykusuzluğu bu kadar sistematik ele alıp disiplinli bir tarzla zamanı üretime dönüştürmüştür. Ya da REM uykusunun sürekli yaratıcılığını icatlarına taşımıştır.
Bu anlattıklarımızın çoğunu duyduk ya da okuyoruz. Ama bir de işin tuhaf kısmı var. Aklı başında incelememiz, heyecanlanmadan irdelememiz gereken veriler var. Rüya görmeyi bir kez daha incelemeliyiz.
BDA (Beden Dışı Aktivitiler) ve ÖYD (Ölüme Yakın Deneyimler) diye nitelendirebileceğimiz vakalar bu başlıkları oluşturuyor.
Kişi, kaza geçiriyor ve ameliyata alınınca bedeninin dışında uçtuğunu görüyor. Hastane dışında konuşan akrabalarını görüp cümlelerini duyuyor. Bir savaş sırasında ölümle karşılaşan bir asker, ansızın kendini bedeninin dışında buluyor ve yaklaşan düşman askerlerini görüp kaçıyor.
Bir sürü örnek vaka. Elbetteki hepsi için bilimsel veya mantıksal bir açıklama, belki de bir bahane bulunabilir. Biraz da mistiklerin sözleriyle astral alem
"Uykuda şu dört element çarmıhından kurtulurum;
Şu daracık yerden can yaylasına sıçrarım.” Mevlana, Mesnevi VI/222
"Gâh çıkarım gökyüzüne seyrederim âlemi
Gâh inerim yeryüzüne seyreder âlem beni" Yunus Emre
"Çocukluğum boyunca rüyalarımda başka kentlere gittiğimi gördüm. Bu, gençliğime kadar sürdü." Nikola Tesla
Astral madde nedir? Klagib Hint ruhsal bakış açısında ve Neospritüalizm'de üst üste bedenler ve dünyalar bulunur. Bir sıvının içinde erimiş gaz gibi aynı mekanda farklı titreşimlerde bir çok katman halinde dünyalar ve bedenler vardır. Fizik beden, eterik beden, aura, astral beden ve ruhsal beden olarak anlatılır bu katmanlar.
Her beden, farklı bir algı, farklı bir düzlem demektir. insan bilinci ve farkındalığı eş zamanlı olarak bunlarda bulunur. Tıpkı şu an bilinçaltınızın kalp atışınızdan tutun da şeker düzeyinize ve gelen milyonlarca algı bombardımanından sadece gerekli olanları arka planda yönetmesi gibi. Bilinç, bir sürgü gibi bu var oluş düzlemlerine kayabilir.
Garip olan şu ki; bilincimiz, rüyaları hatırlayamaz. Kısa kısa ve kuralları anlaşılmaz bir rüyalar dizisi beynin anladığı ilişkiler ve olaylar dizisine dönüştürülür. Bu, çok ilginç bir deneyimdir. Bir bilgisayara taşınabilir bir hafızayla bilgi getirip onun hafızasına aktarmak gibidir. Ama biz, böyle düşünmeyiz. Pgiboloji, bilinçaltından yüzeye çıkan id bilincinin kimlikle örtüştüğünü ve kendi dili olan bilinçaltından örülü rüyaların anlaşılmaz bir örgüsü olduğunu öngörür. Düşler gün içindeki hayallerin, bastırılmış arzuların kendimizi içine düşerken bulduğumuz dünyasıdır. Fakat bilinçli görülen düşler?
Diyelim ki bir uyku laboratuarındasınız. REM uykunuz başladığında beyin dalgalarınızı izleyen bir cihaz, ufak bir elektrik akımı vererek beynimize şu anda rüya görüyorsun mesajı gönderse ne olur?
Bu, aklımıza bir Elm sokağı kabûsunda uyanmak ve Freddy ile köşe kapmaca oynamayı getirebilir(!) Ancak deneyimleyenler, genellikle tam bilinçli rüya görmenin son derece beyaz ışıklı ve boş bir mekanda bulunmak anldıbına gelebildiğini ve akıldan geçen hayâllerin görsel imgelere dönüştüğünü söylüyor.
Şu anda gözünüzün önüne bir elma getirin. Kırmızı, olgun, nefis bir elma. O elmayı zihin alanınızda canlandırmanız gibi bir şeydir bu.
"Mevlana çocukluğunda bir gün ağabeyi ve Belh'in ileri gelen ailelerinin çocuklarıyla toprak damlar üzerinde oynuyormuş. Bu sırada bir çocuk, küçük Celâleddin'e: — Gel bu damdan öteki dama atlayalım... demiş. Celâleddin gülümseyerek: — Hayır, bu iş, kedi ve köpeklerin kolayca yapabileceği bir iştir. Eğer gücünüz yetiyorsa, böyle damdan dama değil, geliniz göklere uçalım, âlemleri seyredelim... diye cevap vermiş. Derler ki, küçük Mevlâna bu sözleri söyledikten sonra bir anda göğe sıçramış, çocuklar korkudan çığlığı basmışlar."
Astral, bir zamanlar dünyaya daha mı yakındı? Kadîm uygarlıkların, ismini dahi duymadığımız uygarlıkların insanları beyinlerinde rüya bilincini canlı tutarak, gündelik yaşamda kullanıyorlar mıydı? Bu uyanıklık bilinci ya da REM uykusunun bir türü, gündelik bilinci kaplamış mıydı? -
352.
0Astral Seyahat Deneyimleri, ITümünü Göster
Aşağıda Dr. Melvin Morse ve Paul Perry'nin yazmış olduğu "Trasformed By The Light" (Ölüm Sonrası Deneyimler) [1] isimli kitaptan aldığım bir örneği aktarmak istiyorum ÖYD (ölüme yakın deneyimler) yaşayan bayan, olayla karşılaştığında 15 yaşındaydı. Mutfaktaki telefonla yabancı dil sınıfından bir oğlanla konuştuğu sırada telefon hatlarına yıldırım düşmüştü. Telefon kablosu, toprak hattına bağlı olmadığı için elektrik akımı telefon telinden geçerek genç kızı başından çarpmıştı. Deneyimi şöyle anlatmaktadır: [2]
"Zemindeki hat boyunca ilerleyen yıldırım, içimden geçmişti. Hattan elimdeki kulaklığa erişmiş, kulağımın içine girmiş, kulak zarımı patlatmış, işitme sinirimi yakmış, boynumdan aşağı doğru inmiş ve omzumdan dışarı çıkarak yaslanmakta olduğum radyatör dilimlerine geçerek evi terk etmiş. Annem evin içinde tüfek patlamasına benzer bir ses duyulduğunu ve çarpmanın şiddetiyle üç metre kadar savrulduğumu anlatmıştı. Beni buldukları zaman ahizeyi hala sıkı sıkı tutuyormuşum. Bütün bunları sonradan öğrendim, çünkü o sırada bunların bilincinde değildim. Kendimi aniden başka bir boyutta buldum. Bir tünelden geçtiğimi veya buna benzer bir şey hatırlamıyorum. Fakat çok huzur verici bir duruma, gayet beyaz ve pırıl pırıl parlayan ışık görünümündeki bir yere aktarılmıştım. Normalde böyle bir ışıktan gözleriniz kamaşır, hatta ona bakamazsınız bile. Fakat içinde bulunduğum durumda ona bakılabiliyordum ve o, sükunet yayıyordu.
Kelimelere dökerek tanımlamak çok zor. Gün batımında, bulutların üzerinde uçan bir uçakta olmaya benzetilebilir. Fakat uçak yerine her tarafımdan kayıp giden bulutların ve kırmızı ışığın içindeydim ve ona dokunabiliyordum. Bunu tanımlamaya çalıştığımda yetersiz kaldığımı görüyorum.
Bu manzaraya had safhada bütünsel bir barış duygusu eşlik ediyordu. Çocukken mutsuz değildim, yani bu, o zamana kadar mutsuz ve huzursuz bir yaşantım olduğu şeklinde anlaşılmamalı. Ancak buradaki barış duygusu o güne kadar hiç tatmadığım bir şeydi.
Bedenim yoktu, fakat madde denilebilecek bir şeyin içindeydim. Eğer siz de orada olsaydınız ve bana dışarıdan bakıyor olsaydınız, jelatinden ince (süptil) yapıda bir kapsülün, ince uzun ilaç kapsüllerine benzeyen bir şeyin içinde olduğumu görebilirdiniz. Kapsülün beni denetleyen veya sınırlayan bir yanı yoktu, fakat her nasıl oluyorsa o bir biçimde duyularımı içinde bulunduruyordu."Benliğim"onun içindeydi ve görme, işitme, koku alma duyularım da... fakat bir bedenim yoktu ve olmamasına da aldırmıyordum.
Yani hiç önemli değildi. Orası sıcacık ve aşinaydı. Ölüm korkusunu tamamen giderdi. Bunun bir sonra gidilecek boyut olduğunu idrak ettim. Yaşantımla ilgili herhangi bir şeyi düşünme isteğim yoktu. Endişelerim yoktu. Orada çok mutluydum. Birden aşağı doğru çekiliyormuşum ve bedenime doğru savruluyor muşum gibi hissettim. Çok kızgındım. Daha önce hiç böyle şiddetli bir öfke duyduğumu hatırlamıyorum. Bu öfkeyle avaz avaz bağırıyordum, çünkü bulutların arasındaki o yere geri dönmek istiyordum! Hiçbir şey duyamıyordum, çünkü kulaklarımda yüksek seste bir çınlama vardı. Fakat köpeğim Sparky'nin beni yaladığını hissedebiliyordum. Collie cinsi köpekler yalnızca sizi buldukları ya da korktukları zaman böyle davranırlar. Annem beni o sırada buldu. Onun tahminine göre yıldırım çarpmasının üstünden dört ila altı dakika geçmiş olmalıydı." [2] -
353.
0Astral Seyahat Tehlikeli Midir?
Astral seyahat tehlikeli değildir. En azından şimdiye kadar böyle bir durumun yaşandığına dair bir bilgi yoktur. Obe esnasında bedeniniz güven içerisinde yatakta yatıyor olduğu için hiç olmadığınız kadar güvendesinizdir. Beden dışında iken, gümüş kordon olarak adlandırılan bir ip ile yataktaki bedeninize bağlısınızdır. Ölüm hâli, gümüş kordonun kopması hâlidir. Eğer gümüş kordon koparsa, bir daha bedeninize dönemezsiniz. Bu kordonun kopması, ancak ve ancak normal ölümlerle, trafik kazası, hastalık vs gibi durumlarda meydana gelir. Astral seyahat esnasında gümüş kordonun kopması ve tekrar bedene dönememek gibi bir durum söz konusu değildir. Tam aksine beden dışına çıkabilmek o kadar da kolay değildir. Yani ilk denemenizde "Ya geri dönemezsem... !" diye korkmayın. Siz, bu tip gereksiz korkuları düşünmek yerine, nasıl yapar da daha fazla dışarıda kalabilirimin yöntemlerini arayın.
Geri dönmek, bir anda oluveriyor. Önemli olan çıkmak ve bazılarının yaptığı gibi dışarıda uzun süre kalabilmektir. Astral seyahatin en önemli tehlikesi, günlük işlerinizi bir tarafa bırakıp, "Hele bir astral yolculuk yapayım, ondan sonra her şey farklı olacak, dünyaya farklı bir açıdan bakacağım." diye düşünmektir. Bu tip düşüncede olan insanlar, yıllarca denemelerine rağmen hem beden dışına çıkamadıkları gibi yapmaları gereken işlerini de ihmâl ederler. Bu durum ise, gümüş kordonun daha da gerginleşmesine neden olur. Sonuçta vakitlerini boşa geçirir ve hiçbir şey elde edemezler. Doğru bildiği gibi yaşayan, kimseden çekinmeden düşüncelerini açıkça söyleyebilen insanlar, daha mutlu ve sağlıklı oldukları için Astral seyahat yapmaya daha müsaittirler. Bunun tam tersi durumda olan, korkuları yüzünden kendini engelleyen, eleştirilme korkusu ile bildiklerini pratiğe dökemeyen insanlar için Astral seyahat yapmak imkansız olmasa da oldukça zordur. Bu nedenle, önce aksayan sorunların giderilmesi, daha sonra Astral seyahat girişimlerinde bulunulması, akla daha yatkındır. -
354.
0Astral Seyahat Tekniklerine Giriş
Pratik Astral Seyahat tekniklerine geçmeden önce deney öncesi sağlanması gereken çok önemli şartlar vardır. Ve hemen belirtelim ki, bu şartlar yerine getirilmeden, Astral Seyahat yapılabilmesi mümkün değildir. Deney öncesi sağlamanız gereken şartları yerine getirebilirseniz; çalışmanızda elde edeceğiniz başarıya ` yaklaştınız demektir.
ilk olarak uygun bir yer seçimiyle çalışmaya kendinizi hazırlayın. Herkes yattıktan sonra odanızda bu çalışmayı yapabilirsiniz. Üzerinizde sizi rahatsız etmeyecek, sizi sıkmayacak bir elbise olmasına dikkat edin. Odanız ne çok soğuk, ne de çok sıcak olmamalıdır.
Evdeki diğer insanları, özel bir çalışma yapacağınızı ve sizi kesinlikle rahatsız etmemeleri konusunda uyarın. Bedeninizden ayrıldığınızda, herhangi bir kimsenin yanınıza gelmesi sizin bedeninize ani dönmenize sebebiyet verebilir. Bu konuda dikkatli olun.
Eğer herhangi bir sebepten dolayı, ani geri dönüş yaparsanız, yatıp uyumak yapılacak en iyi şey olacaktır. Böylelikle astral bedeniniz uyku esnasında kendiliğinden ayrışıp tekrar fizik bedene geri döneceği için, az önceki ani girişin olumsuz etkisi kendiliğinden kaybolacaktır.
NiYETiNiZ
Bu çalışmalara başlamadan önce, konunun ciddiyetini fark etmek çok önemlidir. Niyetinizi önceden belirleyin…
Bu tür bir deneyi gerçekleştirmek istemenizin sebebi olarak; diğer insanlara hava atmak, diğer insanlara karşın üstünlük sağlamak gibi düşüncelerinizin şuuraltınızda olup olmadığını çok iyi tespit edin… Eğer böyle bir düşünceye sahipseniz bu çalışmaya hiç başlamamanız sizin açınızdan daha yararlı olacaktır. Çünkü bu tür negatif düşünceler negatif tesirleri üzerinize çeker ve başarınızı olumsuz yönde etkiler.
Ayrıca bu tür negatif enerjiler arzu edilmeyen sonuçlarla karşılaşılmasına sebebiyet verebilir. Bu çalışmaya sizi yönlendiren etken bu tür bir isteğin sonucuysa, Astral Seyahat deneyinde başarı elde etseniz bile, bedeninizden ayrıldıktan sonra serbest hale gelen şuuraltınıza negatif enerjilerin birikmesi sonucuyla karşılaşabilirsiniz. Bu da sizin pgibolojik ve fizyolojik dengenizi olumsuz yönde etkileyecektir. -
355.
0DENEY HAKKINDAKi DÜŞÜNCELERiNiZTümünü Göster
Her şeyden önce arzu edilen başarıya ulaşabileceğinizden emin olmalısınız. Başarıya olan inancınız ve konsantrasyonunuz sizi başarıya hızla yaklaştıracaktır. Buna karşı her türlü tereddütleriniz sizi başarıdan uzaklaştıracaktır. Bu çalışmada başarı elde edemeyeceğinizi düşündüğünüz müddetçe, Astral Seyahat yapabilmeniz mümkün değildir. Çünkü Astral Seyahat tamamıyla düşüncelerinizin konsantrasyonuyla yapılabilecek bir çalışmadır… Ve kesinlikle unutmayınız ki, bedeninizi terk ettiğiniz andan itibaren bütün hareketlerinizi düşüncelerinizle yönlendireceksiniz. Düşünceleriniz, bu çalışmanızın başlangıcından sonuna kadar çok önemli bir fonksiyon görecektir
Her alanda olduğu gibi, bu alanda da; itimatsızlık, şüphe, korku endişe gibi duygular her türlü isteklerinizin gerçekleşmesine engel olurlar. Buna karşılık olumlu, yapıcı düşünceleriniz sizin en büyük yardımcınız olacaktır.
Unutmayın! istediğinizi yapabileceğinize kuvvetle inandığınız andan itibaren başarıya çok yaklaşmış olacaksınız. Aslında bu durum, Duyular Dışı Algılamalarımızla ilgili bundan sonraki yapacağımız her alandaki çalışmalarımızda önemli bir yer işgal eder… Ancak Astral Seyahatte bu bir kat daha fazladır….
iÇ HUZURUNUZ
Bu deneyi gerçekleştireceğiniz gününüzün, sakin ve huzur içinde geçirilmiş bir gün olmasına dikkat etmelisiniz. O gün birisiyle aranızda sizi sinirlendirecek şekilde bir münakaşa olduysa, aynı günün akşamında deneye girişmekte fayda yoktur. Bu sinirlilik hali konsantrasyonunuzun bozulmasına sebebiyet verebileceği için başarınızı engelleyecektir… Bu yüzden deneyci, deney günü huzur içinde olmalıdır. Hareketlerine çok dikkat etmeli ve huzurunu bozabilecek olaylardan uzak durmalıdır.
Konsantrasyonunuzu bozacak, düşüncelerinizin belli bir noktaya odaklamanıza engel olacak, zihninizin dağılmasına sebebiyet verecek her türlü iç sıkıntılarınızdan uzak bir zihin haliyle bu çalışmaya başlamalısınız. Bu da gerçek anlamda bir iç huzuruyla yakalayabileceğiniz bir haldir… Hiç değilse çalışmaya başlamadan birkaç saat önce tüm sorunlardan arının… Streslerden kurtularak istenen hale kendinizi sokabilmek için “Gevşeme Egzersizlerinden yararlanabilirsiniz…
KORKULARINIZ
Deneyci korku hissini mutlaka yenmek zorundadır. Bu çalışmalarda sizlere en büyük engel: Korkularımızdır…
Korkularınızı yenemediğiniz müddetçe bu çalışmada başarı elde etmenize imkan yoktur. Çünkü korku hissi derhal bedeninize geri dönmenize sebebiyet verir. Heyecanlanmanıza ve korkmanıza bu çalışmalarda hiç bir gerek yoktur. Ancak korkmanıza gerek yoktur demekle, korkunun ya da heyecanın ortadan kaldırılmasının mümkün olamadığını da biliyoruz. Korkunuzun ya da heyecanınızın yenilebilmesi bu konulardaki teorik ve pratik bilgilerinizin artmasıyla mümkün olabilecektir.
Korkunun temelinde; bilgisizlik vardır… Bu nedenle korkumuzu yenebilmeniz için yapılacak tek şey; bu konuyla ilgili bilginizi artırmaktır… Böylelikle korkulacak yegane şeyin korkunun kendisinden başka bir şey olmadığını gerçek anlamda fark edebileceksiniz. Bunu gerçek anlamda fark etmeden korkularınızı, endişelerinizi ve heyecanlarınızı yenebilmeniz mümkün değildir.
BEDENi ŞARTLAR
Bedeninizin Pozisyonu
Bedeninizin çok rahat bir şekilde olması gerekmektedir. Burada bedenin en rahat pozisyonu uzanma halidir. Bedenin rahat olması, dikkatin dağılmaması, sakinlik devresine kolayca erişebilmeniz bakımından önemlidir. Bu yüzden, fiziki bedeniniz en rahat olacak şekilde uzanınız. Bacaklarınızı çapraz yaparak kanın damarlardaki dolanımına engel olmayınız. Aksi takdirde tecrübenizin bitiminde rahatsızlık hissi duyabilirsiniz. Ellerinizi vücudunuzun yanına koyunuz. Başınızın altında da bir yastık olmalıdır.
Beslenme ve Sağlık Durumunuz
Çalışma saatinden hemen önce hiç bir şey yemeyiniz. Normalin üzerinde yemek yemek tecrübelerinizdeki başarınıza engel teşkil eder. Aç kalma çoğunlukla dublenin serbest kalmasına yardım eden bir unsurdur. Sebze ve meyve türü yiyeceklerle o gün beslenmiş olmanız, çalışmanızda size yardımcı olacak unsurlardandır. Aşırı olmamak kaydıyla sıvı alınan gıdalar faydalıdır. Mütevazı bir yemekten 3-4 saat sonra denemeye başlanabilir.
Bu çalışmaya başlamadan önce kesinlikle anestezik ilaçlar, alkol ve her türlü uyuşturucu ya da uyarıcı maddeler alınmamalıdır. Bedeninizin sağlıklı olması çok önemlidir. Eğer vücudunuzun herhangi bir yerinde ağrı, sızı varsa, düşüncelerinizi konsantre edemezsiniz. Kalbinizle ilgili herhangi bir rahatsızlığınız varsa, kesinlikle bu çalışmayı yapmayınız.
Ayrışmayı Kolaylaştırıcı Teknikler
Buraya kadar sizlere bazı teorik bilgiler aktarıldı. Herkes bu teorik bilgilerin ve deney öncesi sağlanması gereken şartların ne kadar önemli olduğunu kendi tecrübeleriyle görecektir.
Deney öncesi şartlar yerine getirildiği takdirde, bu çalışma herkes için rahatlıkla başarılacak bir deneye dönüşebilir. Daha önce de söylediğimiz gibi her şey size bağlı…
Şimdi adım adım ilerleyelim…
ilk önce bedenin nasıl gevşetileceği, nasıl nefes alınacağı öğrenilip, konsantrasyon kabiliyeti geliştirilmelidir. Bunlar sağlandıktan sonra sizlere vereceğimiz metotlardan birini seçip onun üzerinde düzenli olarak çalışmalara başlayabilirsiniz. Bu metotların içinde bazıları daha kolay uygulanabilir özelliktedir.
Ancak size hangisi uygun geliyorsa onunla başlayabilirsiniz. Hatta bazı metotları birleştirerek de kullanabilir ve size en uygun gelen metodu kendi kendinize de geliştirebilirsiniz.
Bu alıştırmalara başlamadan 1 hafta önce zihin yoluyla ziyaret edeceğiniz mekanı seçin. ilk alıştırmalarda çok yakın bir yer seçmek daha doğrudur. işe 1-2 metre uzaklaşarak başlayın. Bedeninizden çıktıktan sonra bulunduğunuz odada kalmak istediğinizi önceden kendi kendinize telkin edin. Sonraları tecrübeniz arttıkça çok uzak noktaları da seçebilirsiniz.
Tam 1 hafta süreyle kendinizi o güne pgibolojik olarak hazırlayın. Amacınız duyu ötesi algılamanızı harekete geçirip orada geçen olaylar hakkında doğru bilgiler almak daha doğrusu orada gelişen olayları yukarıdan izlemektir.
Aradan geçen 1 haftalık süre içinde her sabah kalktığınızda ve gece yatmadan önce kendi kendinize şu telkinde bulununuz:
“……… tarihinde beden dışı bir deneyim çalışması yapacağım. Kendi isteğime bağlı olarak bedenimi terk edip, odamın içinde kısa bir süre kalacağım. Kendimi ve çevremi bedenimin dışında seyredeceğim. Düşüncelerime kolaylıkla hakim olacağım. Ve tekrar bedenime geri döneceğim. Bu deneyi gerçekleştirebilecek yeteneğe sahibim. Onu kullanacağım. Bedenimi terk edebilir ve onu yukarıdan izleyebilirim.” -
356.
0Cin Padişahları (7 Cin Padişahı)Tümünü Göster
Pazartesi günü, Abdullah el-Hiyem ibni Ehlim Mürre'dir (Müreh). Tacı vardır. Çadırı yündendir ve yardımcılarının giyimi beyazdır. Müslüman olup adını Yusuf olarak değiştirmiştir. Mekanı Mardin'in Musaybin ilçesi olup oranın sakini ve kralıdır. 150 cm boyunda olup elleri, olduğundan daha uzun bir görüntüye sahiptir. iki hizmetkârı da kendisine benzer. Şimşek hızına sahiptir. Bu cin, Hz. muhafazid'in elleri arasında bu dini kabul eden cin padişahıdır.
Salı günü, Mihrez el-Ahmer'dir. Tacı, altındır ve çadırı yündendir. Yardımcılarının giyimi, kırmızıdır. iblis'in çocuklarından biridir. Kırmızı renkte ve insan görünümündedir. insanlara tasallut ettiğinde (musallat olduğunda) burunlarından kan akıtır. Kuyuları kurutur. Ateşten yatanların çoğuna halisünasyon gösterme yeteneğine sahiptir.
Çarşamba günü, Burkan'dır. Tacı vardır ve çadırı yündendir. Yardımcılarının giyimi, sarıdır
Perşembe günü, Şemharuş'tır (Şemhurış). Tacı vardır ve çadırı yündendir. Yardımcılarının giyimi,.beyazdır. Çok bilge bir görüntüye sahiptir. Görüntü itibariyle insana çok benzer. Görevi; altın, hazine vs. işlere hakimlik yapmak ve bu işleri yönetmektir.
Cuma günü Ebyab (Ebyed) ya da Zevba'dır (Zubea). Bunun iki adı vardır. Tacı vardır ve çadırı yündendir. Yardımcılarının giyimi yeşildir. Ay'ın etkisindeki cin padişahıdır. Her yanı beyazdır ve ürkütücü bir şekli vardır. Soğukkanlı bir görünümdedir. Bilgin ve akıllı cin liderlerinden biridir. Emrinde onlarca cin hizmetkârı bulunur. Aşk ve iki şahsı birleştirme gücüne sahiptir. Görüntü olarak ihtişamlı bir kral görümündedir. Davetlere hemen hemen hiç cevap vermez.<
Cumartesi günü,.Meymun Ebu Nuh'tur. Tacı vardır ve çadırı yündendir. Yardımcılarının giyimi, siyahtır. Uranüs'ün yeryüzü cini de diyebiliriz. Görünüm olarak yaşlıdır ve elinde bir asa ile dolaşır. Çenesinde yedi kıl vardır. Genelde kuyu kenarları ve harabe yerlerde dolaşır. Uçma özelliğine de sahiptir. Babasının adı, Deybac Afif'tir.
Pazar günü, Ebu Abdullah Müzheb'dir. Tacı vardır ve çadırı yündendir. Yardımcılarının giyimi beyazdır
Bu 7 padişahların emrinde toplam 378 kabile vardır. Her bir padişaha 54 kabile düşüyor ve bu kabilelerin sayını yanız Allah-u Teâlâ bilir. Bu padişahların hükmüne girmeyen 42 kabile daha vardır. Bunlar şeytânî ve azgın cinlerdir. Taçı altın olan Mihrez el-Ahmer, bütün kabilelere hükmedebilir.
Diğer Cin Padişahları
Denaheş: Gezici cinlerdendir. Tayfasındaki cinler, hayal gösterme (halisünasyon) ve insanların aklını çelme (vesvese) gücüne sahiptirler. Hayallerde uzman olduğundan gerçek yüzünü gören hiç olmamıştır.
Fekacin Meğmet: Davetlerde en hızlı cinlerden biridir. Hemen hemen tüm Arapça kitaplarda ondan bahsedilir.
Kemtemin: En korkunç cin krallarından biridir. Davetlerde genellikle korkunç bir yüze sahiptir.
Mazerin: Arap Yarımadası'ndaki dört büyük cin kralından biridir. Savaşçı bir görüntüsü vardır. Güçlü bir ordusu vardır ve bu kralı, bir tabutu taşır gibi tahtını omuzlayan hizmetkârlarıyla davetlere katılır.
Se'nik: Çok güçlü bir cin kralıdır. ifritlerden oluşan bir ordusu vardır. Diktatör bir yapıya sahip olduğu gibi, kontrol edilmesi zor bir cindir. Mekanı, Arap ülkesindeki yarımadalardır. Tahtına oturmuş, soğul ve orta yaşlardaki bir insan görümündedir.
Teykel: Arap yarımadasının en büyü dört cin padişahından biridir. Çok güçlü bir cin ordusuna sahiptir. Emrinin altında dağlar kadar cin vardır. Bu cin, okült sıralamadaki 4 kaba elementten meydana gelme olup, çıplak gözle az da olsa yoğunlaşıp kişilere görülebilir.[1][2][3] -
357.
0Alıntı yaz bin yoksa cügülerim
-
-
1.
+2kardeş alıntı da 10 farklı kaynaklardan araştırıp paylaşıyorum. bu sözlükte paylaşılması imkansız bir şeyler yani bu sözlükte yazılan bir şey değildir,
-
2.
+1Tamam panpa
-
1.
-
358.
0Rezz pampa
-
359.
0Dünya' da bilinen en eski oyun olduğu düşünülmektedir. M.Ö 5000 yıllardan beri oynandığı belirtildiği gibi günümüze kalan eserler III. Amenhotep, Kraliçe Nefertiti ve Kral Tuthankamon zamanına aittir.Bu oyun iki kişi ile oynanmaktadır ynamak için, 5 makara ve 5 koniden oluşan, 10 parçalık oyun taşlarına ve 4 sayma çubuğuna (bir yüzü sade, bir yüzü dekore edilmiş) ihtiyac vardır. Aşağıdaki resimlerde Senet Oyunu tahtası ve taşları görülmektedir. (2)Tümünü Göster
Mısır'ın En Küçük Kralı Tuthankamon'a (M.Ö.1333-1324) ait gömüde bulunan Senet Oyununun Tahta ve Taşları (2)
Kral Amenhotep III.(M.Ö 1391-1350), Senet Oyunu, Brooklyn Müzesi, New York, ABD (2)
Burda da Tuthankamon eşi ile Senet oynarken (3)
Nebenmaat (Ramses II ‘nin hizmetkarı Senet oynarken
Bu oyunla satranç oyununun ilk benzerliği tabi ki iki kişi olarak oynanması. Taşların olması ikinci benzerlik ama taş sayısı ve çeşidinde benzerlik bulunmamaktadır. Senet'te de tahta yüzeyi karelerden oluşmakta ve bu açıdan da satrançla benzirlik taşımaktadır. Ancak Senet'te kare sayısı 30 dur.Her iki oyuncunun 5 er taşı bulu nmakta ve oyun başlangıcında bu taşlar aşağıdaki gibi dizilmektedir. Taşlar ilk on kareye dizildikten sonra amaç ;sayma çubuklarının belirlediği sayıya göre, kareleri takip ederek taşları tahta dışına çıkarmaktır.
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17 18 19 20
21 22 23 24 25 26 27 28 29 30
Saydığımız benzerlikler dışında oyun kurallarında benzerlik bulunmamaktadır. Dünya da bilinen ilk oyun olarak, Eski Mısır oyunu Senet'in, kareli tahta üzerinde taşlarla oynanması, satrançla kurulabilecek en önemli benzerliği.Bu oyun üzerinden satranç oyununun ortaya çıktığı söylenebilir mi? Şu an için tam olarak söylenemez, çünkü bunun için Senet'in Mısır'da ya da buraya yakın bölgelerde, değişime uğrayarak satrançta ki özelliklerin oluşturulması ve oynanması gerekirdi. Örneğin Araplar ya da Hititler'in, bu oyunu Mısır'lılardan öğrenip geliştirerek, satranç oyunun tahta, taş ve oyun kurallarını belirlediklerine dair bir bulgunun olması gerekirdi.. Herkesin bildiği gibi satranç tarihi Hindistan'dan başlatılmaktadır. Mısır'dan Hindistan'a bu oyunun gittiğine dair de şimdilik bir kanıt yoktur. Senet oyununun ilk Hititler tarafından öğrenilmesi daha mümkün bir durumdur. (Mısır ile Hitit Devleti çağdaştır ve ticari ilişkilerin dışında, Kadeş antlaşması (m.ö1299) aralarındaki bir savaşı sona erdirmiştir. M.Ö 1200-1300.) Eğer Hititler oyunu öğrenip geliştirdiyse, ticaret yoluyla Hindistan'a ve Çin'e giden Türklerin oyunu öğretmesi ve bu oyunun buralarda gelişmesi çok daha mümkündür. Ancak şimdilik bu bilgilerin doğrulanmadığını ve bu konunun da oldukça önemli olduğunu belirtmek isterim. (Oyun Kurallarıyla ilgili bilgiler için ilgili linkler aşağıda belirtilmiştir)
Sonuç olarak, şu andaki bilgilerimize göre Senet Oyununun, oyun özellikleri açısından, Satrancın bilinen ilk atası olabilmesi için gerekli olan benzerliklerin oldukça az olduğunu söyleyebiliriz. Senet oyunu tahta çubuklara bağlı olarak oynandığı içinde bir şans oyunu iken satranç, bu noktada da çok büyük farklılık taşımaktadır. Ancak, Senet oyunuyla ilk kez kareli bir tahta üzerinde taşlarla oyun oynanmaya başlandığı için, bu oyunun satrancın atası olduğu söylenebilir. -
360.
0KLAgib DÜNYADA SiYAH iNSANLARTümünü Göster
Yunan ve Roma yazarları için "siyahi" olmanın en yaygın ölçüsü Etiyopya idi. Etiyopyalılar ("yanık yüzlü insanlar") Klagib dünyanın bildiği en kara tenli Afrikalılardır ve onların Aristoteles, Xenophanes ve Ptolemaios gibi yazarların eserlerinde Mısırlılar ile nadiren karıştırılmaları önemlidir. Gerçekten de Manilius, Astoronomiea'sında insanları azalan bir siyahlık derecesine göre şöyle sıralar: Etiyopyalılar, Hintliler, Mısırlılar ve Mağribiler.
Strabon ise Etiyopyalılar'ın Güney Hintlilerine ve Mısırlıların Kuzey Hintlilerine benzediklerini belirtir. Yunanlılar'ın ve Romalıların ten rengini ya da diğer ırksal karakteristiklikleri aşağılamak için tanımlamadıkları da aşikârdır.
Klagib dünyada insanları sınıflandırmada coğrafya ve etnik köken çok daha önemli yöntemlerdi. Ancak Klagib yazarlardan çoğu zaman bağlam dışında yapılan, dikkatle seçilmiş alıntılar, tartışma ortamı yaratmak isteyen modern yazarlar tarafından konuyu bulandırmak için sık sık kullanılmıştır.
Tutankamon'un tören bastonunun sapı bir Afrikalı ve bir Asyalı figürlerinden oluşuyor.
SONUÇ
Öyleyse şu soruyu bir kez daha sormamız gerekir: Eski Mısırlılar kimlerdi? Günümüzde elde olan kanıtlara dayanarak bazı gerçekler kesinlikle söylenebilir. Bir kere, başta da belirtildiği gibi, Mısır, Ortadoğu ve Akdeniz'le yakın ilişki kurabilecek bir Afrika ülkesidir ama Afrika kıtasının da coğrafi ve ırksal köken olarak ayrılmaz bir parçasıdır.
ikincisi, Mısırlıların dilinin başlangıçta Afrika kökenli olduğu ama sonra giderek Sami dillerinden (özellikle Yeni Krallık Dönemi ve sonrasında) etkilendiği anlaşılmaktadır.
Üçüncüsü, fiziki görünüşleri bakımından eski Mısır'dan ve Klagib sanat ve edebiyatından kalma pek çok kanıta bakarak, aşağı Nil Vadisi halkının ırksal ve etnik bakımdan karışık olduğu ve güneyde tam Negroid bireylerden kuzeyde daha soluk tenli ve düz saçlı Kafkas tiplerine kadar bir çeşitlilik gösterdiği söylenebilir.
Dördüncüsü, Firavunlar Dönemi geleneksel Mısır resimlerinde Mısırlılar kendilerini Afrika, Asya ve Kuzey Akdeniz insanlarından ayırmak için, öncelikle ten rengi ve saç tiplerine dayanan bir ırksal stereotipleme kullanmışlardır.
Sonuncusu ve belki de en önemlisi "siyahi" insan kavramı bizim yaptığımız çağdaş bir sınıflandırmadır ve bunu eski çağın bağlamında kullanmaya kalkışmak yalnızca kavram karışıklığına yol açar. Mısır'ı "beyaz" bir uygarlık olarak tanımlamak için "beyaz Anglosakson Protestan" bir komplo olmadığı gibi, "siyahi" bir uygarlık olarak tanımlamak için de herhangi bir bilimsel neden yoktur.
Eski Mısırlılar çağdaş "siyahi" kavrdıbını anlamayacaklardı ve kendileri "Mısırlılık"larını asla yalnızca ırksal terimlerle tanımlamayacaklardı. Eski Mısır'ın kültürü ve arkeolojik geçmişi pek çok ırksal grubun etkileşiminin ürünüydü. Diğer bir deyişle, Mısırlılar siyah, kahverengi ya da beyaz değil, yalnızca Mısırlı'ydılar.
GÜNÜMÜZ MISIR'ININ ETNiK YAPISI
Çağdaş Mısır halkının büyük çoğunluğu Hami ve Sami halkların karışımına dayanan çok homojen bir etnik grup oluşturur. Tarih boyunca çeşitli istilalara uğrayan Nil Deltası'nda bir bileşim, belirli yabancı öğeler de taşır. Nil Vadisi'nde oturan Saidiler, eski göçebe topluluklarla karışmanın ürünü olan farklı bazı fiziksel özellikler gösterirler.
Daha güneydeki Nübyeliler, bir ölçüde Arap kökeni taşımakla birlikte, belirgin özelliklerle ayırt edilen yerli kimliklerini korumuşlardır. Sina'da ve Doğu Çölü'nün kuzeyinde oturanlar, genellikle yakın dönemde göç etmiş Araplar'dan oluşur. -
361.
0isis (Isis, Aset)Tümünü Göster
"She was the daughter of Geb and Nut, and is considered to be one of the most famous goddesses ever, being the goddess of motherhood and fertility. She was Osiris' wife, and was the twin sister of Nephthys. She is depicted with a throne on her head, and had been honored as an incredible sorceress, and her powers were used to accomplish such things as discovering Ra's secret name. "
isis; Osiris, Nephthys ve Set'in kardeşidir, Nut ve Geb'in kızları ve çocuk Horus'un annesidir. Osiris'in aynı zamanda kocasıdır. Bazı kaynaklara göre Anubis de, isis ile Osiris'in oğludur.
isi, Bir çift boynuzun arasında güneş diski bulunan akbaba şeklinde bir şapka giymiş kadın olarak gösterilir. Çok seyrek olarak, bir çift koç boynuzu ya da Ma'at tüyü ile beraber Güney ve Kuzey çift tacını giyer. isis, bir tanrıça olarak değil; ama kadın olarak ise sıradan saç biçimiyle gösterilir, ancak her zaman alnında bir yılan figürü bulunurdu.
Osiris'in karısı olarak ise; isis, yeryüzü krallığı boyunca kocasına yardımcı olmuştur. Piramit yazıtlarında, isis'in, kocasını ölümünü önceden gördüğünü göstermektedir. Onun ölümünün arkasından, isis, kocasının yeraltı dünyasında huzur içinde yatması ve uygun şekilde gömülmesi için gövdesini yorulmaksızın aramıştır. Büyüleri sayesinde, Osiris'i hayata geri döndürmüş, kendini ondan erkek çocukları Horus'a hamile bıraktırmıştır.
isis, tanrılar ile insanoğlu arasında hayâti bir bağlantıdır. Firavun, yaşayan Horus olarak, onun oğlu kabul edilirdi. Piramit yazıtlarında, isis'in kutsal memelerinden emzirilen olarak gösterilmiştir. isis'i genç Horus'u kucağında gösteren çok sayıda heykel ve resim vardır. Sıklıkla, ana kraliçenin resmi ve o anki firavun aynı yerde resmedilmiştir. isis, Horus'u çocukluğu boyunca onu öldürmek isteyen amcası Seth'ten korumuştur. Onun bir gün büyüyüp babasının intikamı alması onun hayatındaki boşluğu doldurmuştur.
Ölüler kitabında, hayat verici ve ölümün gıdası olarak gösterilmiştir. Ölümün yargıçlarından biri olarak da düşünülebilir. Ona atfedilen bir başka rol ise, Horus'un dört oğlundan biri olan imsety'nin koruyuculuğudur.
isis, büyük bir büyücü ve büyü yeteneklerinin kullanması ile meşhurdur. Örneğin, ilk kobrayı, onun zehirli ısırığını kullanarak Ra'ya gizli ismini itiraf ettirmek için yaratmıştır.
Mısır tarihinin başından sonuna kadar, isis, Mısır'ın en büyük tanrıçası olmuştur. Yararlı bir tanrıçadır ve sevgisi tüm yaşayan canlıları kapsayan bir annedir.
Ona tapınma Mısır'ın sınırlarının çok ötesinde ingiltere'ye bile yayılmıştır. Klagib yazarların eserleri, O'nu Persephone, Tethys, Athene, Osiris'i ise Hades, Dionysos ve diğer yabancı tanrılar ile eşleştirmiştir.
Aslında, erken Hıristiyanlık, O'nun bazı özelliklerini Bakire Meryem'e atfetmiştir. Şefkatli ve koruyucu anne olarak, onun kültüne yakın olan doğu insanlarına isis çekici gelmiştir. Hiç kuşkusuz, birçok Madonna ve çocuk ikonaları, çocuğu Horus'u emziren isis görüntülerini çağrıştırır.
isis'in Eski Mısırca'daki adları Ast ve Esi'dir. isis eski Yunanlılar'ın koyduğu bir addır. Hiyeroglif yazıdaki As-t ideogramı aynı zamanda, taht sözcüğünde kullanılan ilk ideogramdır. Bir başka deyişle, isis'in adının ideogramı; tahttır. isis ve Osiris, Geb ve Nut'tan doğan dört ilahtan ikisidir. Diğerleri, isis'e yardımcı kız kardeş Nephtys ve kötü kardeş Seth'tir. Kimi zaman başı üzerinde yer alan bir yıldız ve beyaz tacıyla, kimi zaman da kucağında çocuğunu emzirir, süt verir halde tasvir edilen ve Mısır metinlerinde Sirius gibi “vericilik” özelliğiyle nitelenen isis, aynı zamanda Osiris'in beden parçalarını bir araya getirmeye çalışan bir ilâhedir. Şefkatli bir anne gibi verici olan isis'in diğer belirgin özellikleri sorumluluk taşıması, vazifesine bağlı olması ve sadık kalmasıdır (Osiris'e sadakati). O'ndan ilâhî anne ve sihirlerin efendisi olarak da söz edilir. Rüzgârlara, yağmurlara, ırmaklara, gemilere hükmeden, tüm suların da hükmedicisi olan isis'tir. Yıldızı Sothis, yani Sirius-A'dır. Mısır Ölüler Kitabı'na göre, ölüm olayı ile bedenini terk eden varlıklardan tekamül düzeyi ileri olanlardan bazıları isis'in kudretinden yararlanır, ışığa dönüşür, ilahlarla özdeşleşir ve Sirius'un “yüce kapısı”na ulaşabilirler. Şahin biçiminde resmedilen oğlu Horus ise, içteki vicdan sesinin ilâhıdır. isis'e çeşitli tasvirlerde en sık eşlik eden semboller inek, boynuzlar, küre, testi, hilal, yunus, emzirilen çocuk ya da süt verme, gemi ya da kayık, orak, kulplu haç ya da ankh ve bu ankh sembolüne benzeyen, “isis'in düğümü” denilen semboldür. -
362.
0Yararlı
-
363.
0Keops PiramidiTümünü Göster
(Khufu Piramiti, Great Pyramid of Giza)
Keops Piramiti, Gize'de antik Memfis mezar kentinde bulunan üç piramitten en eski ve geniş olanıdır. Milattan önce yaklaşık 2.560 yılında ,20 yıl üzerinde dönemi içeren bir zamanda inşa edildi. Piramit'in Mısır'ın dördüncü hanedanı firavun Khufu'ya bir mezar olarak inşa edildiğine inanılır. Bugün Mısır'ın başkenti Kahire'nin bir parçasıdır. Dünyanın yedi harikasından günümüze kadar ulaşan tek eserdir.
Piramitler, yedi harikanın en yaşlısı. Üstelik sapasağlam ayakta kalan tek harika bu, düşünürseniz biraz ironik. Ayrıca insanların en çok karıştırdığı harika da bu; listenin tepesinde sadece antik Giza şehrinde bulunan Keops piramidi var, diğer iki büyük piramit değil. Bu durumda “Mısır Piramitleri” şeklinde kullanılan genel geçer tabir doğru olmuyor.
Giza, krallığın dördüncü hanedanlığının ikinci imparatoru Khufu tarafından milattan önce 2560'da, öldüğünde kabir olarak kullanılması için yaptırılmış. inşasının 20 yıl sürdüğü düşünülüyor. Önce temeller kazılmış (100,000 işçi tarafından elle), sonra kesilen tanesi iki tonluk iki milyon taş taşınmış (100,000 işçi tarafından elle) ve son olarak üst üste dizilmiş (bilin bakalım). Bu piramitte kullanılan taşlarla Fransa'nın çevresine üç metre yüksekliğinde bir duvar çekilebilirmiş. Son olarak yüzeyin pürüzsüz olması için bir dış kaplama yapılmış ama sanıyoruz güneş, klor, egzoz ve kum fırtınaları dış kaplamaları pek bir yıpratıyor. işte size tam ahkâmlık bir bilgi daha: Piramitler merdivenli değil, düz bir yüzey şeklinde inşa ediliyormuş aslında.
Taşların 145 metre (yıllar içinde 10 metresi törpülenmiş) üst üste nasıl taşındığı hâlâ bir sır, en mantıklı iddia çamurdan yapılmış ve yükselen bir rampa kullanıldığı, en sevdiğimiz iddia ise uzaylıların yardım ettiği. Herodot'un yazdığına göre bu rampanın inşası da 10 yıl sürmüş. Uzaylılar, eserlerinin turistler yaslanıp fotoğraf çektirsin diye kullanıldığını görüyorlar mıdır acaba? Keops Piramidi, 1300'e kadar dünyanın en yüksek yapısıymış. Eğimi 51 dereceymiş, kenar uzunluğu 229 metreymiş ve geometrik hata oranı %0,1'den bile azmış
Giza Büyük piramidi yapı kompleksinin ana parçası olup, Khufu'nun onurunda iki ölüye ait tapınağı ihtiva eder (biri piramitin , diğeri ise Nil Nehri'nin yakınındadır). Üç küçük piramit Khufu'nun eşleri içindir ve küçük Mastaba(Antik Mısır'da dikdörtgen eğik yapılar olup,pek çok seçkin Mısırlının gömüldükleri yerdir) mezarlar, piramiti yüceliğinden dolayı çevreler. Küçük piramitlerden biri kraliçe Hetepheresin mezarını (1925 yılında keşfedildi),kız kardeşini ve Sneferu'nun eşi ve Khufu'nun annesini kapsar. Giza'da çalışanlar için bir kasaba vardı,bu kasaba bir fırın, bira imalathanesi ve bakır eritme kompleksini içeriyordu.pek çok yapı ve kompleks Giza Haritalama Projesi ile keşfedilmektedir. Büyük Piramidin birkaç yüz metre güney batısında bir parça daha küçük Kefren Piramidi, Khufu'nun ardıllarından biri genel olarak Great Sphink Büyük Sfenks'in inşaatçısı,ve bir kaç yüz metre sonrası güney batıda Menkaure Piramidi Khafre'nin ardılı yaklaşık yarısı uzunluğunda. Khufu'nun veziri Hemen veya Hemiunu'nun, Büyük Piramidin bazılarının mimarı olabileceğine inanılır.
Binlerce yıl boyunca Keops Piramidi'nin bir mezar olduğuna inanılmıştır. Keops Piramidi'nin 30 yılda yapıldığı düşünülmektedir. Her biri yaklaşık 2 ile 10 ton arasında değişen yaklaşık 3 milyon adet taş bloktan yapılmıştır. Önce bir kent yapılmış taş bloklar taşınmış ve yığılmıştır. Yüzeyin düzleştirilmesi için uzun zaman çalışıldığı sanılıyor. Taş blokların nasıl yerleştirildiği henüz anlaşılmış değil çeşitli kuramlar üretilmektedir. Bir kurama göre yapılan spiral bir rampadan çıkarılan taş bloklar üst üste konuyordu. Rampa çamur kaplanıyor sulanıyor ve taş bloklar itilerek kaydırılabiliyordu. Diğer bir kurama göre taş bloklar dev manivelalarla kaldırılıyordu. Tarihçi Herodot'a göre, ağır granit blokları, piramidin üst bölümlerine çıkarmak için 925 metre boyunda, 19 metre genişlikte bir rampa yapılmıştır. Sadece bu rampanın yapılması bile 10 yıl sürmüştür.
ilk yapıldığında 145,75 metre olduğu düşünülen Keops piramidinin bu güne kadar 10 metresini kaybettiği düşünülmektedir. 43 yüzyıl boyunca dünyanın en yüksek yapısı olarak kalmış ancak 19. yüzyılda geçilebilmiştir. Eğimi 54 derece 54 dakikadır. Bir kenarı 227 metre olan dörtgen tabanı 50.524 metrekarelik bir alanı kaplar. Piramidin iç ortasında, tepeden 100 metre kadar aşağıda ve tabandan 40 metre kadar yukarıda firavunun odası vardır. Firavunun mumyası, hazinesi ve özel eşyası bu odaya konmuştur. Oda 10,5 metre uzunlukta, 5 metre genişlikte ve 6 metre yüksekliktedir. Buraya 50 metrelik bir dehlizden girilir. Biri kraliçeye ait olan iki oda daha vardır. Piramidin her biri birkaç ton ağırlığında olan iki milyon taş bloktan yapıldığı sanılmaktadır. Eski Mısırlıların neslinden gelen bir azınlık olan Kıptilerin inancına göre, bu piramit Tanrıların Çağına ait bilgilerin bir birleşimidir.
Mısır'da Giza'da ki bu üç piramit bugün de görülebilecek durumdadır. Bunlar, milattan önce yaklaşık 2613-2494 yılları arasında Mısır kralları için mezar olarak yapılmıştı. Dünyanın yedi harikası arasında günümüze kadar gelebileni, Mısır piramitleridir. Mısır'ın çeşitli bölgelerinde onlarca piramit vardır. Piramitlerin nasıl ve niye yapıldığı hakkında çeşitli görüşler olmasına rağmen bu sorulara kesin cevaplar verilememiştir. Ama en akla yatkını piramitlerin Mısır'da tanrısal bir anlam taşıyan firavunların mezarı olmasıdır. içindeki gizli dehlizler, kapılar, salonlar hep yabancılara karşı firavunun hazinelerini ve mumyalanmış bedenini korumak için yapılmıştır. Bu piramitlerin en büyüğü Firavun Keops'a ait olan 146 metre yüksekliğindeki piramittir.
Dünyanın yedi harikasından günümüze kadar ulaşan tek eser, Mısır'daki Keops Piramidi'dir. Mısır'ın başkenti Kahire yakınındaki Nil Nehrinin batısında bulunan Giza Yaylasında bulunmaktadır. Keops Piramidinin yanında biraz daha küçük olan Kefren ve Mikorinos piramitleri bulunmaktadır. Ayrıca, içlerinde prenseslere ve firavunun en yakın yardımcılarına ait mumyaların bulunduğu beş piramit daha vardır.
Büyük Piramit de denen Keops Piramidi, milattan önce 2800 yıllarına doğru hüküm süren Mısır'ın 4. Sülale devri hükümdarlarından Keops'un mezarıdır. ikinci büyük piramit, Keops'un kardeşi olan ve O öldükten sonra firavun olan Kefren'e aittir. Küçük piramit ise milattan önce 2500'lü yıllarda hüküm süren Mikerinos'a aittir. Mısır piramitleri yeryüzündeki anıt-kabirlerin en eskileri ve en büyükleridir. Bunların en haşmetlisi olan Keops Piramidi dış görünüşü ile de “Dünyanın Birinci Harikası” olma niteliğine hak kazanmıştır.
Piramitler, firavunun mumyası ile hepsi birbirinden değerli eşsiz nitelikteki sanat eserlerini; kral, kraliçe, prens heykellerini de içlerinde saklıyordu ve bu eşsiz hazineleri saklamak için yapılmışlardır. -
364.
0Keops Piramidinin yüksekliği 138 metredir. Tepeden 10 metre kadar aşınmıştır. Bazıları 10-15 ton ağırlığında olan 2.300.000 adet blok taşın üst üste yığılmasıyla oluşturulmuştur. Bir kenarı 227 metre olan dörtgen tabanı 50.524 metrekarelik bir alanı kaplar. Piramidin iç ortasında, tepeden 100 metre kadar aşağıda ve tabandan 40 metre kadar yukarıda firavunun odası vardır. Firavunun mumyası, hazinesi ve özel eşyası bu odaya konmuştur. Oda 10,5 metre uzunlukta, 5 metre genişlikte ve 6 metre yüksekliktedir. Buraya 50 metrelik bir dehlizden girilir. Biri kraliçeye ait olan iki oda daha vardır.
Tarihçi Herodot'a göre, ağır granit blokları, piramidin üst bölümlerine çıkarmak için 925 metre boyunda, 19 metre genişlikte bir rampa yapılmıştır. Sadece bu rampanın yapılması bile 10 yıl sürmüştür. Bu muazzam mezar, üç ayda bir toplanan 100.000 esirin çalışmasıyla 30 yılda tamamlanmıştır. Daha sonra da Keops'un ve eşinin mumyalanmış cesetleri bu mezara yerleştirilmiştir. -
365.
0Faydalı
-
366.
0Bu linki kaydediyorum
-
367.
0Reserved
-
368.
0Mesehti mezarından iki model asker birliği. Biri kızıl kahverengi tenli Mısır askerlerini, diğeri daha koyu tenli Nübye paralı askerlerini gösteriyor.Tümünü Göster
MISIRLILARIN ANTROPOLOJiSi
Antropolojik etkiler tarihi, Mısırbilimciler'i Negroid ve Kafkas ırkı aralarında çatışmalar olduğu konusuna zaman zaman zütürmüşse de, Mısırlı insan kalıntıları araştırmasında hayli belirli bir süreklilik vardır. 18. yüzyıl sonunda öncü antropolog Johann Friedrich Blumenbach, Mısırlılar arasında üç temel fiziki tip olduğu sonucuna varmıştı:
Etiyopyalı,
Hindu'ya yakın ve
Etiyopyalı ve Hindu karışımı.
Blumenbach'ın çalışmaları sayesinde pek çok 19. yüzyıl antropologu Mısır ile Güney Asya arasındaki muhtemel ırksal bağlantıyı vurgulamışlar ve 20. yüzyılın başında pek çok antropolog da (kafatası ölçülerine dayanan) bir "ırksal benzerlik katsayısı" kullanarak, Mısırlı ve Güney Asyalı tipler arasında böyle bir bağ bulunduğu konusunda bilimsel kanıt sağlama iddiasında bulunmuşlardır.
Bu katsayının istatistiki geçerliği daha sonra gözden düşmüşse de, 1990'larda Mısır iskeletleri üzerinde yapılan analizler, eski Mısır halkının Sahra-altı Afrikası halklarından çok, Avrupa ve Güney Asya halklarıyla daha güçlü bağları olduğuna işaret etmektedir.
Buna ek olarak, son antropolojik araştırmalar, Mısır fiziksel tipinde giderek artan bir kuzey-güney değişiminin, iki ayrı türün (yani Negroid ve Kafkas ırklarının) karışmasının bir göstergesinden çok, fiziki tipin enleme ve yerel koşullara uyarak çevresel değişikliklere uyumunu gösterdiğini ortaya çıkarmıştır. Amerikalı antropolog C, Loring Brace bu nedenle şöyle demektedir: "Mısırlılar'ı 'siyah' ya da 'beyaz' bir kategoriye sokmanın biyolojik bir mazereti yoktur... Eski moda 'ırk' kavramı eski ya da günümüz Mısır'ının insani biyolojik gerçeği ile başa çıkmakta yetersizdir."
19. Hanedan firavunu I. Seti'nin mezarındaki röliyeflerde, Mısırlılar'ın ve Asyalılar'ın stereotipleri gösterilmiş.
MISIRLILAR'IN DÜNYA GÖRÜŞÜ
Şu halde Mısırlılar kendilerim nasıl görüyorlardı? Bu soruya ilk önce Mısırlıların resim ve heykellerde kendilerini nasıl gösterdiklerine ve ikinci olarak da "yabancıları" nasıl resmettiklerine bakarak bir cevap verebiliriz. Diğer pek çok kültürde olduğu gibi, Mısırlılar da kendilerine ait kimlik duygusunu, en önce kendilerini Mısır dışındaki diğer halklarla kıyaslayarak kazanmışlardır.
Mısırlılar'ın kendilerini ve yabancıları resmetmelerine bakacak olursak, tarihlerinin büyük bir bölümünde kendilerini siyah, yün saçlı Afrikalılar ile soluk tenli, sakallı Asyalılar arasında bir yerde gördükleri anlaşılmaktadır.
Yeni Krallık firavunları I. Seti ve III. Ramses'in Krallar Vadisi'ndeki mezarlarında güneş-tanrı Ra'nın hâkim olduğu evrendeki çeşitli insan tiplerini temsil eden resimler vardır. Bunların arasında kızıl-kahverengi tenli Mısırlılar, siyah derili Nübyeliler ve daha açık tenli Libyalılar ve Asyalılarla kesin bir çelişki oluşturmaktadır. Bu eski etnik karakterler ten rengi ve diğer fiziki karakteristikler dışında çeşitli saç ve giyim biçimleriyle de ayrılmaktadır.
Bu resimlerin işlevinin Mısırlılar'ın kendilerini dünyanın geri kalanına göre milli bir grup olarak tanımlama olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Mısırlılar'ın kendileri de bu resimleri hiç kuşkusuz basitleştirilmiş stereotipler olarak görmüş olacaklardır. Mezarların ve tapınakların duvarlarındaki binlerce resimde halkın açıktan koyu kahveye kadar çok geniş bir yelpazeyi kapsadığı görülmektedir.
Şu halde ''Mısırlılardın kendilerini ırkçı olmayan, kültürel açıdan ayrı bir halk olarak gördükleri anlamı çıkartılabilir. Çünkü, fiziki görünüşlerine göre "yabancı" olmalarına rağmen sosyal ve politik açıdan Mısırlı kabul edilen pek çok birey örneği bulunmaktadır. -
369.
0Eski Mısırlılar Siyah mıydı?Tümünü Göster
Zaman: M.Ö. yaklaşık 3100-332
Mekân: Mısır
«Çeşitli Mısır efsanelerinden Tanrıça isis'in de kızıl-siyah bir kadın olduğu söylendiği için, Nil vadisine yerleşen halkın zenci oldukları sonucunu çıkardım.» (EMiLE AMELINEAU, 1899)
Mısır Afrika'nın ayrılmaz bir parçası olduğuna göre, Mısır'ın eski ve yeni sakinleri de coğrafi anlamda "Afrikalı"dırlar. Eski Mısırlılar'ın "siyah" olup olmadıkları ise çok daha karmaşık bir konudur. Pek çok çağdaş yazar -özellikle Mısır'ı "kara Afrika" uygarlığı olarak göstermek isteyen "Afromerkezciler"- için Mısır'ın coğrafi konumu, insanlarının temelde "siyah" oldukları için yeterli bir kanıttır. Ancak bu soruya doğru bir cevap vermek için yalnızca "siyah" kelimesinin anldıbını değil, bunun eski zamanlarda ne anlama gelebileceğini de tanımlamak zorundayız.
Gize'deki özel mezarlardan çıkarılan iki 4. Hanedan "yedek" kafası. Biri daha tipik Mısırlı fiziki yüz hatları gösterirken, kadın olan diğerinin yüz hatları negroiddir.
"SiYAH"LA KASTETTiĞiMiZ NEDiR?
Ne yazık ki, konu üzerindeki çağdaş yazıları şöyle üstünkörü bir biçimde gözden geçirdiğimizde bile, bireyleri ya da grupları sınıflandırmak için "siyah" teriminin kullanımının yazarın kişisel görüşüne göre değiştiğini görmekteyiz. "Siyah" kelimesi ya da "Siyah"a atfedilen kavram, kimi zaman klagib Negroid tipi için kullanılırsa da, "Afrikalı", "Avrupalı olmayan" ve hatta "Ezilen etnik grup" anlamlarında da sık sık kullanılmaktadır.
Buna karşılık eski kaynaklarda çok daha açıklık ve fikir birliği olması şaşırtıcıdır. Eski dünyadan başlıca üç kanıt tipi kullanılmaktadır: Mısır ve Mısır'a komşu bölgelerden iskelet kalıntıları, eski Mısırlılar'ın bıraktıkları yazı metinleri ve çizdikleri resimler ile Klagib Dönem yazarları tarafından yazılmış metinler.
Çeşitli dönemlere ait bulunan Mısır iskeletleri yıllar boyunca incelenmiş ve çıkarılan sonuçlar, Mısırbilimciler'in Mısır ve Nübye'den nüfus giriş çıkış hareketleri konusundaki fikirleri üzerinde etkili olmuştur. Örneğin Mısırbilimci Brian Emery, kafatası ölçümlerine dayanarak geç Hanedan öncesi Mısırlılar'ın doğudan gelen bir yeni ırk tarafından fethedildiklerini iddia etmiştir.
Flinders Petrie ise bir ara, aynı nedenlere dayanarak, Eski Krallık'ın piramit yapımcılarının Asya'dan gelen ve Negroid olmayan istilacılar olduklarını söylemiştir. Ancak biyoloji antropologlarının yöntemleri geliştikçe, böyle basitlikçi iddialar azalmıştır. Günümüzde ise ırksal tiplerin, yalnızca iskelet kalıntılarına dayanarak değerlendirilemeyeceği genel olarak kabul edilmektedir. -
370.
0Akhenaton (IV. Amenotep, Akhenaten, Nefer-kheperu-Ré)Tümünü Göster
Akhenaton ya da IV. Amenotep olarak da bilinir. Mısır yeni dönem 18. hanedanının bir firavunudur. Kraliçe Tiye ve III. Amenotep'in genç olan çocuğudur. Büyük kardeşi Thutmosis, babasından önce ölünce; tahtı önce ortak oldu. Sonra da M.Ö. 1353-1336 ya da M.Ö. 1352-1334 yılları arasında (Mısır kronolojisinde değişir) firavunluk yaptı. Akhenaton'un eşi, Nefertiti'ydi.[2] Eski tanrıları yasaklaması, Amon rahiplerinin etkisini yok etmesi ve halkı tek tanrıya tapması için elinden geleni yapması sebebiyle ülkenin ruhban sınıfı tarafından sürekli kötülenmiş ve adı lanetli firavuna çıkmıştır.[3]
Firavunlar arasında en az bilgiye sahip olunan gizemli Akhenaton, çeşitli mısır tapınaklarını kapatarak, belirsiz ve suretsiz Tanrı Aton için tapınaklar yapmıştır. Aton, ibranilerin Adon (Adonay) dediği tanrıyla aynıdır. Adon, daha sonra ibraniler tarafından "Öyle Olsun" anldıbına gelen "Amen" kelimesine dönüştürülmüştür. Kelime kökü olarak Sümer'in Mutlak tanrısı Anu'dan türediği düşünülür.[4]
Aton sözünün Ön-Türk kökenli olduğunu ve Ata-On olup Evrensel Ata anldıbını taşıdığını söyledim. Şu halde Akhenaton adındaki sessiz harflerden hareketle KHN-Aton olarak okuyabiliriz. Çünkü, Ön-Türk dilinde yazı damgalardan oluşmakta idi ve her damga tek hece içeriyordu.
KHN sessiz harfleri KHAN şeklinde okunabileceğini bir önceki yazımda belirttim. Böylece, Akhenaton adı KHAN-ATA-ON adı /Evrensel yönetici ata/ şeklinde anlam kazanır. Dikkat ederseniz sessiz harflerin yerini değiştirmeden sadece aralara farklı sesli harfler ekleyerek okudum. Bu okunuşun doğruluğu konusu halen tartışılabilir. Çünkü, kadim Mısır yazısında sesli harflerin yeri yoktu.[5]
Akhenaton son derece dindar biri olmasına karşın iktidarda rahiplerin etkisini yok edip ülkeyi kendi isteklerine göre yönetmiş nadir firavunlardan biridir. Ancak; Aton, insan öldürmeyi yasakladığından, askerî hareketlere sürekli karşı koymuş ve mısır o dönemde askeri açıdan zayıflayıp saldırılara uğramıştır. son dönem hastalığının artmasıyla iktidar naibi ay, Nefertiti ve kumandanı Horemheb tarafından paylaşılmıştır.
Eski Mısır'ın klagib sanat anlayışında Akhenaton döneminde ciddi değişiklikler olmuş; ancak bunlar da firavunun ölümüyle lanetli sayıldığından Akhenaton'dan sonra klagib dönem tekniklerine dönülmüştür. Karısı Nefertiti çarpıcı güzelliğiyle ünlüdür. Büstü çok meşhurdur. Hatta, "Bu büst şeklinde kolyeler şans getirir." iddiasıyla bir dönem pazarlanmıştır.[3]