-
1.
+1Evet beyler başlıkta da dediğim gibi bilim kurgu fantastik tarzda roman yazmaya başladım. Yazdığım vakitlerde partları da buraya atmayı düşünüyorum. Daha önce de yazdığım hikayeler ve içlerinde trende girenler olmuştu. Şimdi de böyle bir şeye başlayayım dedim. LAN AMK KELi SEN KiMSiN DE BiLiM KURGU yazıyosun diyenler olabilir saygı duyuyorum. Ben yine de ülkemizin bu dalda ekgibliğini bildiğim için en azından amatör olarak yazdıklarımı buraya da aktarmak istiyorum. Neyse başlıyorum.
-
2.
+1GiRiŞ
Güneş en tepeye yükselirken, bulutlar masmavi gökte inci tanesi gibi dizilip yere selam verirken Yelken yine görev arkadaşlarıyla beraber ıssız bucaksız okyanusun içinde avlanıyordu. Bu sefer avlanmaya geniş bir kafileyle çıkmışlardı. Bir önceki avlanmada ki başarısızlık Başkenti oldukça kötü durumda etkilemişti. insanlar sefalet içindeydi. Açıkcası son 50 yıldır öyleydiler. Bu dünyada lüks içinde yaşayan insanlara eski dünyada fakir deniyordu. Fakirlik ve zenginlik kavramı bambaşka bir boyuta uğramıştı artık.
3 gemi de tepe alanını geçtikten sonra Yelken’in içinde bulunduğu geminin kumandanı Doğu Şehri’nde yaşayan bir gözcünün buruşuk bir kağıda çizdiği haritayı çıkardı. Aslına bakılırsa buna harita bile denemezdi. Kağıt gelişigüzel kalın hatlarla çizilmiş ve bazı çizgiler dikkatli bakılınca ancak anlaşılabilecek duruma gelene kadar belirsizleşmişti. Kumandan geminin en tepe bölgesine çıktı ve haritayla baktığı yeri doğruladıktan sonra gemidekilere seslendi:
“Burada bulunma sebebimizin ne olduğunun hepiniz farkındasınız. Başkent’teki insanlar bizim başarılı bir şekilde avlanıp geri dönmemizi bekliyor. Son 20 yıldır felaketlerle yok olan tarım ve hayvancılık alanlarımızın bizi ne kadar kötü durumda etkilediğinin farkındasınız. 20 sene önce de iyi durumda olduğumuz söylenemezdi. Bazılarımız kıyametten kurtuluşumuzun ödül mü yoksa Tanrı’nın bize bir cezası mı olduğunu defalarca kez sorguluyor. Ama sorgulamak bize bir şey kazandırmayacak beyler. Şu anda bu Dünya’da yapmamız gereken tek bir şey var.”
Mürettabatın hepsi birlikte “Avlanmak ve hayatta kalmak” diye bağırdı. Yelken bu bağrışmaya katılmamıştı. Uzaktan insanların cehennemin farklı bir şekil bulduğu bu dünyada hayatta kalmak için nasıl sebepler uydurduklarını ve kumandanın varış yerini insanlara anlatmasını izlerken babasının ona küçükken anlattığı Eski Dünya’yla ilgili hikayeleri anımsıyordu. Havada süzülen uçaklar, çeşit çeşit binbir türlü spor dalı, muhteşem güzellikteki yerler ve kötü fırtınaların, okyanus felaketlerinin, suyun altından ve gökyüzünün üstünden gelen resmen evrim geçirmiş yaratıkların olmadığı bir dünya. Bu dünyayı gerçekten çok merak ediyordu. -
3.
+1Eski Dünya’dan kalan teknolojik birçok alet 20 sene önce kullanılamaz hale gelmişti. Yelken 17 yaşındaydı. Uzun siyah saçlı, babası gibi uzun boylu, gözleri kahverengi,iri sayılabilecek cüssede bir gençti. Bu yüzden Eski Dünya’da çekilmiş hiçbir videoyu izleyememiş,ses kayıtlarını dinleyememişti. Sadece ondan önce doğupta bu ayrıcalığa erişebilen insanlar bunu başarmıştı. Bu yüzden onların anlattıklarını duymakla yetiniyordu.
Omzunda birinin elini hissetti. Kafasını döndürüp arkasına baktığında kumandanı karşısında gördü, şaşırmıştı. Düşüncelere dalıp gittikten sonra kumandanın konuşmasını bitirdiğini ve mürettebatın da dağıldığını farkedememişti. Şaşkınlığını üzerinden atmaya çalışıp beyaz kaptan kepi takan ve üzerinde de bembeyaz üniforma bulunan kumandana baktı. Adamın yemyeşil gözlerinin altındaki beyaz tabaka kan toplamıştı, gözlerinin altı şişmişti. Uzun zamandır uykusuz ve yorgun olduğu yüzüne bakınca net bir şekilde anlaşılıyordu. Hafif bir öksürükten sonra kumandan gözünü denize dikti. “Masmavi okyanus, bembeyaz bulutlarla çevrili bir gökyüzü buradan böyle bakınca Dünya ne kadar güzel bir yer gözüküyor değil mi Yelken ?” Başını kumandanın baktığı yere doğrultarak “Evet” dedi Yelken. “Gerçekten çok güzel gözüküyor, büyüleyici.” -
4.
+1“Eski insanlarda bizim gibi düşünüyordu eminim ki. Dünya’da bulunan bu büyüleyici şeyler onları öylesine etkilemiş olmalı ki bu Dünya’ya yakışır şekilde yapıtlar inşa ettiler, gösteriler sergilediler, insanları eğlendirdiler. Peki bunları nasıl yaptılar ? Bu büyüleyici şeyleri yok ederek ve sonrasında da doğa bizi bu yaptıklarımızdan dolayı cezalandırdı. O insanlara ne oldu peki ? Onlar yok oldular ve bunun bedelini şuan da biz ödüyoruz. Bizden sonraki nesillerde aynen bizim gibi bedel ödemeye devam edecekler.”
Yelken kumandanın bu konuşmalarından rahatsız olmuş gibiydi. Babasının anlattığı hikayelerde insanlar bu yüzden yok olmamıştı. Başını kumandana çevirdi ve “Bu dediğiniz yanlış” dedi. Kumandan hafif alaycı bir gülümsemeyle “Nedir doğru olan anlat bakalım.”
“Eski insanlar dediğiniz gibi çok güzel yapıtlar inşa etmişler, gösteriler düzenlemişler, insanları eğlendirmişler. Ama yine dediğiniz gibi doğaya ve bu Dünya’ya bir zarar vermemişler.”
“Canlılar zarar gördü Yelken.” Diyerek araya girdi kumandan.
“Evet doğru canlılar zarar görmüş olabilir ama bu Dünya bizim için yaratılmamış mıydı ? O eski ilahi denen kitaplarda bunlardan bahsedilmiyor muydu?”
“O kitaplara inanıyor musun genç adam?”
“Hepsine değil.” Yelken başını geminin kahverengi pürüzlü tahta zeminine dikti. “Aslında neye inandığımı bilmiyorum ama buradaki çoğu insan Tanrı’ya inanıyor ve o kitaplardan birine de inandıklarına eminim.” Kafasını tekrar kumandana çevirdi ve “Dünya’da bulunan insan sayısı ulaşılamaz bir raddeye gelmişti artık. Bizi doğa ya da Dünya cezalandırmadı. Biz kendimizi cezalandırdık. Bunu da tetikleyen kişi bir siber casustu. insanlar birbirlerini yok etmediler. O adam kendi inancı için tüm Dünya’yı yok etti.” -
5.
+1“Dediklerin. Eski Dünya’yı sana küçükken anlatılan masallardaki gibi görüyorsun bilemiyorum belki de baban sana masal niyetine geçmişten uydurma hikayeler anlatmıştır. Bizim bu hale gelmemizin en temel sebebi bizim yaptıklarımız. Onlarca ülke kendini savunma bahanesiyle çok sayıda tesirli bombalar yapmışlar ve insanlar eskiden de ölüyordu Yelken. O siber casus kendisini Doğanın ve Dünya’nın koruyucusu olarak görüyordu.” Yelken hemen araya girerek “Çünkü o bir deliydi.” dedi. Kumandan Yelken’i duymazdan gelerek konuşmasına devam etti. “Eski Dünya’da yaşananları bende senin kadar fazla bilmiyorum ama emin ol insanlar o dönemde birbirini katlediyordu. Yaşlı Adam’ın anlattığı gibidir herşey belki de… Tanrı, Nuh’tan sonra bize bir şans daha vermiştir.”
Kumandanın yüzündeki alaycı gülümseme bir anda yok olmuştu. Derin düşüncelere dalmış gibi görünüyordu. Göz bebekleri adeta dinlenmek için ona yalvarıyordu ama kumandan umursamıyordu. Yelken bunun farkındaydı. O yüzden en büyük kusuru olan çenesini yine tutamadı ve büyük bir merakla kumandana sordu: “Kaç gündür uyumuyorsunuz ? Çok yorgun görünüyorsunuz”. Kumandan bu sefer dişlerini göstererek tebessüm etti. Pırıl pırıl, bembeyaz dişlere sahipti. Başkent’te böyle dişleri olan insanlar görmek havada kuş tutmaktan farksızdı.
“3… Belki de 4’dür bilemiyorum.” Bir süre düşündü ve yine dişlerini göstererek tebessüm ettikten sonra konuşmaya başladı. “Göz kapaklarım her az bir şey kapandığında beni kendimden geçirecek rüyalar görmeye başlıyorum. Ama direniyorum, direnmem gerek. Eğer ben bu gemileri kontrol edemez, halkıma yiyecek bulamazsam. Düşündüklerimizle birlikte yok oluruz.” Yelken bu sorunun cevabını bildiği halde kumandana sorarak ne kadar lüzumsuz bir şey yaptığının farkındaydı. Ama merakı, kendisinden önce geliyordu. Bunun bir gün başına herhangi bir iş açıp açmayacağını çok -
6.
0merak ediyordu. Kısa bir süre sessizlikten sonra kumandan konuşmaya devam etti. “Senin yanına neden geldiğimin, bu konuşmaları neden yaptığımın farkına varmışsındır. Sen bizim gibi bu Dünya’da hayatta kalacağımızı ve neslimizin tükenmeyeceğini düşünmüyorsun. Ama şunu bilmelisin ki evlat binlerce yıl önce bizden önceki insanlardan bile önceki insanları kucaklamış bu dünya.” Gökyüzüne mutluluk dolu bir gülümsemeyle baktı. “Buz çağını yaşamış, anlatılanlara göre dinazorlara kucak açmış bir yer burası. Dinazorların sonu iyi bitmedi bunu biliyorum ama binlerce yıl sonra bizim türümüz hala bu Dünya’da var olmaya devam edecek. Nuh’un zamanındaki gibi herşey sıfırlandı diyebiliriz artık Dünya’da.”
Yelken kumandanın bu dediklerine inanmak istiyordu. içinden söylediklerinin en ufak bir doğruluk payı olması için Tanrı’ya yalvarıyordu. Ama yine de içten içe bunun doğruluğunu kabul edemiyordu. Evet, insanlar eski dönemlerde de çok zor şeyler atlatmışlardı ama hiçbirinde kıtalar yok olmamış, hayvanlar canavari boyutları ulaşacak şekilde evrim geçirmemişti. O gördüğü şeylerin hayvan olduklarından bile emin olamıyordu. Evet, evet. Onlar başka bir evrenden gelmiş olmalıydı. Küçük bir çocukken ergenlik çağındaki iki gencin konuşmasında duymuştu bunları. Paralel evrenlerden söz ediyorlardı. Bambaşka bir evren bambaşka bir Dünya. Bambaşka kanunlar… Belki de o yaratıklar başka bir evrenden gelmişlerdi bu mümkün olabilir miydi ? Bir Felaket Getiren’i ilk kez gördüğü o günden beri artık hiçbirşey ona olasılıksız gelmiyordu. Kendisinden başka hiç kimse bu yaratıkları görmemişti, öyle düşünüyordu. Çünkü kimse onun ne dediğini umursamamıştı. Ama o gördüğü şeyden emindi, bir yaratıktı ve onu gördükten sonra o şeye Felaket Getiren ismini vermesi onun için hiçte zor olmamıştı.
başlık yok! burası bom boş!