0
Merhaba beyler iyi aksamlar. Daha oncede bi kac paylaşım yaptim ama yeterli fikir gelmedi. Kitap yazmaya başladım ancak suan ask ve bilim kurgu arasinda kaldimm ikiside olabilir. Isimler olarak ta yabanci mi turkce mi arada kaldim bir ornek atiyirum simdi
Yaprakların yeni yeni sararmaya başladığı, henüz sonbahar yağmurunun yeryüzünü ıslatmaya başlamadığı, pastırma yazı günlerinin birinde açtı gözlerini sabaha. Okula gitmekten nefret eden arkadaşlarının aksine, nefret etmeyip ancak diğer arkadaşlarına okulu sevdiğini söyleyecek cesareti olmayan bir çocuktu o. Okullar yeni açılmış, içini kavuran o ilk gün heyecanına yenik düşmemek için uyanır uyanmaz sınıf arkadaşlarına mesaj atmaya başlamıştı. O arada bora diye seslendi annesi. Evi saran taze krep kokusunu takip etmesi yeterliydi aslında annesi çağırmasa bile. Odasının küçük penceresinden yeni doğmuş güneşin parlaklığı düştü üstüne. Kamaşan gözlerine ellerini zütürdü. Karşı tepeleri seyretti, sabahın bol oksijenini ciğerlerine doldurdu ve ‘Geliyorum anne! ‘ diyebildi.
Hızlıca banyoya gidip elini yüzünü yıkadı ve mutfağa geçti. Annesinin yanağına bir öpücük kondurup ‘günaydın anne ‘ dedi. Kahvaltısını yaparken babası ve küçük kardeşi hala uykuda annesi ise uyumaya kaldığı yerden devam etmek için yatağa dönmüştü. O arada düşüncelere daldı bu yaz ne yapmıştı?
2
Bora ortalama gelirli bir ailenin büyük çocuğuydu. 17 yasında bir lise öğrencisiydi. Siyah incin saçlarının kapadığı küçük ve bozuk gözleri, ve temiz yanaklarıyla, akranlarının aksine daha küçük görünüyordu. Dağınık kalın kaşları vardı. Onlarda incin saçlarının ardından pek görünmezdi. Saçları ile uğraşıp taramayı bile sevmezdi. Ayası büyük elleri, geniş omuzları ve ortalama bir fiziğe sahipti. Boş zamanlarını genelde bilgisayar başında geçirmişti son zamanlardaki bilgisayar kurbanı çocuklardan biriydi kısaca. Tek sansı ona hayatına bir şeyler kattığını düşündüğü mahalle dostluklarıydı. Mahallede oynayarak büyüyen son neslin bir parçasıydı işte. Sert olan mizacının yan etkilerini görmüştü hep ama onu tanıyan herkes bilirdi altında yatan yumuşak yüzlü çocuğu. Duygularını dışa vuramazdı. En büyük hayali dünyaya bir icat kazandırmaktı. Düşünür düşünür bulamazdı her şey bulunmuştu zaten bulunacak ne kalmıştı ki? En büyük hayali ise New York’a gitmekti. Manhattan’ı şöyle bir turlayıp gözüne kestirdiği ilk barda bira içip geçmişi düşünecekti. Her çocuk gibi aslında çocukluktan yetişkinliğe adım attığı son dönemlerde sorunlar yasıyor kimsenin onu anlamadığını düşünüyordu. Yaşadığı şehir ortalama büyülükte sayılırdı. Buda onu orayı sıkıcı bulmasını kolaylaştırıyordu. Hangimiz sıkılmıyorduk ki? Dünyanın gizemlerine inanmayı severdi. Bu gizem dünyayı daha çekici daha yaşanılabilir kılardı onun için. Neden koca ayak olmasındı ki? Neden Loch Ness gölünde tarihi bir canavar olmasındı? Neden yolun karsısındaki harabede arkadaşlarının gördüklerini iddia ettikleri hayaletler olmasındı? Bu gizem bu bilmecenin garip çekiciliği onu kendine çekerdi sürekli.
3
Rengi eski canlılığını yitirmiş, yıpranmış ahşap masanın üzerinde, çay bardağından çıkan dumanları güneşin ışığıyla seyrederken düşüncelere daldı. Bu yaz ne yapmıştı nasıl geçmişti?
Evet okul kapanınca bir boşluğa düşmüştü doğru ancak o boşluktan bile mutluydu. Günle geçtikçe bir şeyler yapması gerektiği farkına varmıştı. Kuzeninin yaşadığı şehre ziyarete gitmeye karar vermişti. Gitmeliydi hem evden uzak kalmak hem de farklı şehirde iki genç adamın özgürlüğü ona gayet güzel bir düşünce gibi gelmişti. Anne ve babası ile yaptıkları kahvaltı genellikle sadece hafta sonları bir araya gelebildikleri için kaçırmazdı o kahvaltıları. Anne ve babası çalışıyordu çünkü.
Haziran ayında bir Pazar sabahı sucuklu yumurta ve közlenmiş biber kokusuna uyandı. Gözlüğünü burnunun üzerine yerleştirip mutfağa geçti. Ailesi çoktan sofraya kurulmuş onu uyandırmak için annesi masadan kalkarken girdi mutfağa ‘Günaydın’ dedi. ‘Günaydın oğlum, geç yattın yine değil mi? ‘ dedi babası.
Babası 40’larının ortasında saçları beyazlamaya başlamış esmer bir adamdı. Elbette her baba gibi oda otoriterdi ancak arada yumuşak zamanlarında bora ile çok iyi anlaşırlardı.
Gözlerini ovuşturarak ‘evet baba pek gelmedi uykum.’ Diyebildi. Annesi tabağına doldururken yiyecekleri Bora dur dedikçe doldurmaya devam ediyordu.
40’lı yaşının ortalarında bir bayan için oldukça çabuk dinç bir kadındı. Yeşil gözleri vardı. Bora hep göz rengini annesinden almadığı için üzülmüştü. Kahvaltıyı yaparken babasının neşeli bir anına denk getirip kuzeni Çağrı’nın yanına gidip gidemeyeceğini sormuştu laf arasında. Fazla bilgisayarla haşır neşir olmasından memnun olmayan babası da sanki bu teklifi bekler gibi gidebilirsin demişti . Sonra ki bir kaç günde hızlıca otobüs biletini ayarlayıp kuzeninin yanına gitmişti. Ancak birlikte yaptıkları çokta farklı bir şey yoktu. Bilgisayarı açıp karşılıklı maç yapmaktan aldıkları keyfi babası görse yüzünde oluşacak ifadeyi merak etmişti. Kuzeni ile gittiği birkaç farklı yer dışında kaldığı bir haftada çokta farklı bir aktivite yapmamıştı.
Memleketine döndüğü ilk gün sürekli arayıp onu durdurmaz eden Cihan’la görüşmüş birlikte bigibletlerle şehri turlamışlardı. Bir haftada olsa özlemişti şehrini, yatağını, bilgisayarını belki de onu. Evet onunda her genç gibi duygular beslediği ama o duygular hakkında daha önce fikri olmadığı için isimlendiremediği o duyguyu beslediği biri vardı işe.
Yazın geri kalanında spor yapmış, birkaç halı saha maçına gitmiş ve kitap okumuştu. Sonunda sıkılmaya başladığı yaz bitmişti işte.
4
Aklından böyle düşünceler geçerken saati fark etti. Saat 7.30 olmuştu çoktan çıkıp yola düşmeliydi yol yürüme mesafesindeydi ancak ilk günden derse geç kalmak istemiyordu. Okula gitmeyeli o kadar olmuştu ki okulla ev arasında yürüyerek kaç dakikada gidip geldiğini bile unutmuştu. Aceleyle bardağında ki son çayını da yudumlayıp düştü yola. Evin önüne çıkınca önceden anlaştıkları gibi cihan evin önünde beklemekten sıkılmış gözlerle ‘ Hadi be oğlum nerde kaldın’ dedi.
‘ Geldim işte diye geçiştirdi ‘ Bora çünkü şuan da aklı başka yerdeydi. Uzun zamandır taramadığı taramaktan hoşlanmadığı saçları bugün taranmıştı. Yeni aldığı ayakkabıları giymiş, her genç liselinin yapıp havalı olduğunu düşündüğü gömleğinin kollarını katlamıştı. Beyaz gömleğinin içine alakasız bir tişört giymişti. Yolda pek fazla konuşmadılar. Tek muhabbet okula yeni gelecek kızların yarattığı düşüncenin heyecan verici olmasıydı. Zaten yaz boyu günaşırı görüştükleri ve telefon gibi yüzyılın icadı bir alet herkeste olduğu için konuşacak bir şeyleri yoktu. Okula yaklaştıkları zaman Cihan ‘ Ben kahvaltı yapmadım şurada ki fırından iki simit alacağım. ‘ dedi. Onunla gitmektense son bahar sabahlarının dökülen ağaç yapraklarının, sabah esen serin rüzgarın, temiz havanın kokusunu çekmek daha cazip gelmişti ona. ‘ Ben gelmiyorum git al gel çabuk hadi .‘ dedi. Cihan onaylar gibi başını salladı ve yoldan ayrıldı. Bora simitlerini aldıktan sonra kendine yetişebilsin diye ellerini cebine atmış aheste aheste adımlar atarak yoluna devam etti zira beklemeyi hiç sevmezdi. Aklında yer etmiş tek bir düşünce vardı. Yaz boyu onu görememiş özlemiş sadece sosyal medyadan takip etmiş, Birkaç bahaneyle mesaj bile atmıştı. Ama devam ettirememişti işte çekinmişti.
Cihan o sırada ‘ bekle ‘ diye seslendi. Hızlı yürümüş fakat yetişememişti. ‘ Neden beklemedin ulan sıra vardı ancak gelebildim ‘ dedi. Cihan’ın uğradığı fırın şehrin sabah işe giden herkes için bir kurtarıcı gibi her sabah etrafa türlü mis gibi pişmiş simit kokusunu etrafına yayarak insanları kendine çağırır ve buda yanıtsız kalmazdı. Sabahları oldukça yoğun olurdu. Bora da bunu bilmesine rağmen ‘ iki simit satmak ne kadar uzun sürebilir ki. ‘ dedi. Cihan pişmiş susamın ellerinde oluşturduğu lekeyi boranın sırtına vurarak sildi ve çaktırmadan konuyu değiştirdi. ‘ seninkinden haber var mı? ‘ diyerek tamamen saptırıverdi konuyu. ‘ Geçenlerde tatilden fotoğraf yayınlamıştı, ha birde çevrimiçi olmasını görmekten başka hiçbir haber yok dedi. ‘ . Cihan her zamanki lüzumsuzluğuyla ‘ Yani hiçbir şey yok. ‘ dedi.
‘ Yaşıyor en azından değil mi? ‘ dedi ve gülümsedi. Daha sonra Cihan’ın o yaz mesaj attığı diller döktüğü kızın yanında buluştuklarında iki çift kelime edememesini yüzüne vurarak dalga geçti.
Tümünü Göster