1. 1.
    -1
    anlat derseniz anlatıcam.
    ···
  2. 2.
    -1
    ne gülüyon şaka amı daha bişi anlatmadım ki. akşama devam etçem burada hayat bitmiş tam huur olmuş herkez. elimde olsa zütünüze helikopter sokardım o kadar sinirlendim şimdi ambuşlar.
    ···
  3. 3.
    -1
    dinliyom lan gibik,bı taraftan da gülüyom amk
    ···
  4. 4.
    -1
    gelin iki bira ısmarliyim zütünüze dökün desem koşarak gelirsiniz am görmüş dil gibi beyninden vurulmuşa dönen gib kokuları sizi. anlat demedikçe anlatmıyom hadi bakalım züt soğanları.
    ···
  5. 5.
    -1
    ben anlatıyom fil taşağı yemişler laf edebilirler bir mahsuru yok, önemsemiyorum.

    agalar, ben bursa'nın mustafakemalpaşa adlı ilçesinden istanbul'a okumaya geldim. orayı bilen bilir, bilmeyen de bir şey kaybetmiş sayılmaz. gerçi cahil bir bin olarak damgaladım ben bilmeyeni. neyse, orası çok küçük bir yerdir. iki tane caddesi var dıbına koyim, koca şehirde iki cadde. ben bu caddelerde de büyümedim, gibliğe bak. dünyanın en taktan sokağında büyüdüm. camcı vardı altta, onun cdıbını iki üç defa kırınca annem beni aşağı bırakmadı uzun bir süre. ben de evde kendimi kitaplara vurdum. az ilerde bir cami vardı, caminin altındaki kitapçıdan çeşitli menkıbeler aldım, ariflerin hayatlarını anlatan kitaplar aldım. bediüzzaman'ı orada tanıdım. fakat aynı yerden emile zola da aldım, amlı ve taşaklı olaylar anlatan yazarların kitaplarını da aldım. halk genelde yabancıları hiç sevmezdi, kapalı bir yerdi yani. satıcı adam da tezgah altından satıyordu kitapları. "çok okuma lan günaha girersin" deyince iki gün o kitaba elimi sürmüyordum.

    devam etçem ama sigara bitti, alıp gelcem.
    ···
  6. 6.
    -1
    onlysatancanjudgeus
    ···
  7. 7.
    -1
    papna bak şimdi kızla sevgiliyiz kız amerika'ya gidiyo orda bi çocuğun elini tutup yürüyo ama sevgili olarak değil. sonra kız dönünce her şey değişmiş oluyo ama ben de değişmiş oluyom. yani tam anlatamadım ama anlat derseniz tamamen anlatıcam en mahrem yerlerinden en ağlatıcı yerlerine kadar.
    ···
  8. 8.
    0
    bak yemin ediyorum alayınızın zütüne en yakın dostunuzun gibini sokarım. sonra vay efendim dostluğumuz bitti senin yüzünden falan bunlarla gelmeyin bana. beni dinleyen var mı lan? bin zütlüler?
    ···
  9. 9.
    0
    daha anlatmadın mı, istiyosan ben anlatıyım
    ···
  10. 10.
    0
    devam et bin
    ···
  11. 11.
    0
    uzun süren çalışmalarımın ve araştırmalarımın sonunda istanbul üniversitesi hukuku kazanmıştım. işte, küçük bir ilçeden bir ilim tohumu ekilmişti koca istanbul'a. arkadaşlarımla vedalaştım, ailemle vedalaştım ve ver elini istanbul... ilk izlenimim istanbul'un çok büyük bir şehir olduğuydu. nere mustafakemalpaşa, nere istanbul. nere bursa, nere istanbul. nere marmara, nere istanbul. yani neredeyse nere türkiye, nere istanbul. o derece büyük geldi. okulu sora sora bir günde zor bulabildim, az daha kayıt gününü kaçıracaktım. ilim dostlarımdan bazıları zaten buradaydı, fakat onlardan yardım istemedim. zira tek başıma işlerimi halledebilecek kadar zekiydim. sırt çantamda kıyafetten çok kitap vardı, bavulumda beni motive edecek filozofların, ariflerin menkıbeleri, eserleri vardı. okulu bulunca hepsine içimden teşekkür ettim. teşekkürler dostlarım dedim, siz olmasaydınız bugün burada olamazdım.

    kayıt kuyruğuna girdim ve beklemeye başladım, aklımdan çeşitli felsefi düşünceler geçiyordu. bu düşüncelerden biri de bu okulun aslında olup olmadığıydı. ben algıladığım için mi buradaydı, yoksa algıladığımı mı sanıyordum? yani olayı neydi bu okulun? sahiden var mıydı? hocalar hayal ürünü müydü, hukuk neydi mesela? hukukun kime ne faydası vardı? bu okulun duvarları neden tak gibiydi? aklımdan böyle düşünceler geçiyordu. tam bunlar geçerken arkamdan biri omuz atar gibi oldu. arkama dönüp baktım, tam felsefi bir paylamaya girişecektim ki arkamdaki, "pardon bilader, hukuk mu?" diye sordu. "beni de ittiler," diye ekledi, zira söyleyeceklerimi kaldıramayacağını anlamıştı. biraz donanımsız bir insana, yani bir mala benziyordu çok affedersiniz.

    "hukuk," dedim, "aslında bir kurallar bütünüdür, bu kadar hukuk yani. ya sence?" diye sordum. "şu karıya bak," dedi, daha da bir şey konuşmadık uzunca bir süre.

    kaydımı yaptırdım, dışarı çıktım. karnım felsefi olarak acıkmıştı. hemen bir yarım döner ısmarladım kendime, ziyafet çektim. mustafakemalpaşa'daki en güzel yiyecek mustafakemalpaşa tatlısıdır. burada öyle bir şey yoktu, çünkü burası mustafakemalpaşa değildi. böyle düşünce çözümleri üretmek, beni daha faydalı, daha ince bir insan haline getiriyordu. derken deminki kaba adam yanıma geldi.

    "bak, deminki davranışım için kusura bakma. sadece kız güzeldi, anlıyor musun?"

    kızlara yaklaşımını beğenmemiştim. ne yani, bir kız güzel diye ben de bu kaba adam gibi kızın çeşitli bombeli yerlerine mi bakacaktım? ne kadar kabaca. bazen biz erkeklerin tam bir hayvan olduğunu düşünürdüm zaman zaman. ciks denen bu gidip gelmeli aktivitenin vücuda faydaları bir yana, başka da bir şeyinin olmadığını düşünüyordum. etin ete sürtünürken çıkardığı sesi hayal etmek midemi bulandırıyordu. bu adam kaba davranamazdım lakin, yol gösterilmeye muhtaç bir insandı. ilim ışığımı yaymaya bu adamla başlayacaktım demek ki. her şey bu adamla başlayacaktı. ardından daha geniş bir çember çizecektim ve o eski küçük dünyamdaki gibi mutlu, huzurlu bireylerle saracaktım etrafımı.

    "mühim değil, ben ekrem," dedim. tanışmak gerekiyordu, tanışmadığım insanlarla konuşmam.

    güldü. "ben de nuri. nereden geldin sen?"

    kısaca anlattım, o sırada dönerimi yiyordum. zannederim anlattıklarımdan çok dönerimle ilgilendi, zira elimdeki dönerin giderek küçüldüğünü fark edene kadar ben nereden geldiğimi, kim olduğumu ancak söyleyebilmiştim.

    ağzı dolu olarak, "kardeşim, iyiymiş," dedi, "nerede kalıyorsun?" kalıcı bir insan olmadığımı, sürekli gezdiğimi ve yeni şeyler öğrenmeye çalıştığımı söyledim. yine de bu kalacak yer sıkıntısı büyük bir problemdi, zira her gün okula gidip geleceğimi öğrenmiştim ve bu durum çok canımı sıkmıştı. küçük ilçemde istediğim her evde kalabiliyordum, fakat burada insanların takdirini kazanmama daha çok vardı.

    "gel o zaman, bu gece benim misafirim ol," dedi sırıtarak.

    beyler iyiyse devam edicem bak naiflikten çıkışım başlıyo burda insanları tanımayı öğreniyorum. sizi iyi tanıyorum yani am evlâları bi alkışlayın bi tezahürat yapın da devam ediyim gib çorbaları.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 12.
    0
    huur çığlığı atmakta sınır tanımıyosunuz maşallah ta kulağıma geldi. bu kadar da beğenmeyin pekekentin yapay zekaları.
    ···
  13. 13.
    0
    yolla panpa
    ···
  14. 14.
    0
    devam et bin kültürünle becer bizi
    ···
  15. 15.
    0
    arkadaşlar bir süre ara vermek zorundak aldım, zor bir davam vardı. devam etmemi isterseniz edeceğim. kuşkulu amlar, bir ses edin.
    ···
  16. 16.
    0
    seni şu körpe gibimle dürterim evlat.
    ···
  17. 17.
    0
    sen ne dion birader., bi gib anlamadım.,,!_ hangi tip ızdırap senin ki!?
    ···
  18. 18.
    0
    gibik kuşlar.
    ···
  19. 19.
    0
    okumayan huur çocuğudur sizi taşşak kebapları. muallakler, zütten vericiler ve alıcılar.
    ···
  20. 20.
    0
    nuri'nin evine vardığımızda akşam olmuştu. ben ezandan sonra pek dışarı çıkmam, çünkü karanlıkta ilim olmuyor.
    eve girdik, montumu astım. bir ağır koku... burnumun direği kırıldı,

    "bu koku ne?" diye sordum. çünkü böyle bir kokuyla yaşanmaz. mustafakemalpaşa o açıdan çok güzeldi. ormanlar, ağaçlar ve yapılacak iyiliklerin hayallerini kurmamda yardımcı olan o güzel ağaç kokuları, dağ kokuları...

    "ya kusura bakma, dünden kalma kızlar var da" dedi. hiçbir şey anlamadım. dünden kalma kızlar? ne demek istemişti? sonra birkaç saat önce o kız için söylediklerini anımsadım. çok fenaydı. neden öyle bir şey dediğini anlamamıştım ama tanımadığım insanları anlamaya da pek çalışmadığım için büyük bir problem teşkil etmedi. mesela platon'u da tanımıyorum.

    "nasıl yani?" diye sordum. "ya dün gece açıkta yatmış bunlar, kokuları evi doldurmuş" dedi. o an kendimden, nuri'den tiksindim. nasıl böyle bir yere düşebilmiştim? nasıl görememiştim bu iğrenç olayları? evde kızlar vardı ve kokuyorlardı. tabii sonradan o kokuların müthiş kokular olduğunu öğrenecektim ama o an için gerçekten çok kötüydü. ağır bir ten kokusu, parfüm kokusu ve adını ağzıma alamayacağım başka kokular. mesela meme kokusu. gerçekten çok özür diliyorum.

    "korkma, gel sen de bak" dedi ve beni odaya zütürdü. o anı kimsenin yaşamasını istemem. üç kız, yatakta üst üste. aradaki tost olmuş. ilginç bir pozisyonda uyuyorlar. "bunları ben böyle yaptım" dedi nuri. "ben kimyagerim, çeşitli karışımlarla zararsız bir şekilde kız bayıltma işiyle ilgileniyorum. aklından kötü bir şey geçmesin, sadece bayıltıyorum ve onları soyup üst üste yığıyorum. böylece fotoğraflarını çekiyorum. fotoğrafçıyım, sergilerime denk gelmişsindir belki. neyse, sonra onları uyandırmak için kemanımla paganini'nin 24 kaprisini çalıyorum ve uyanıyorlar, neşeyle dolu olarak. al, bu benim keman albümüm güzel notalar düşesi."

    albümü aldım. günbatımı sırasında bir dağda çektirmişti bu fotoğrafı nuri. bir elinde keman, diğer elinde arşe. nasıl bir manyağın evine gelmiştim ben? nuri aslında kimdi?
    ···