0
küçük çocukların tutmadığı takım. ben şanslıydım, hastanede tanıştım. henüz gözlerimi bile açamamışken, babam kaptığı gibi geçirmiş işportadan aldığı şapkayı başıma. siyah beyaz enine çizgili, tepesinde ponpon olan yün bir şapka. ne amcama ne de dayıma fırsat vermemiş, sayesinde siyah beyaz renklerle açmışım gözlerimi dünyaya anlayacağınız.
beşiktaşlıyım ya canlı olarak ilk izlediğim maç da hoşgeldin hediyesi olmuş tam anlamıyla. 1996-1997 sezonu. inönü'de kocaelispor maçı. 1-1 bitiyor maç. maç sonunda kavga çıkıyor. babam beni kucağında zar zor arabaya doğru zütürürken "baba beşiktaş formalı adamlar niye bize taş atıyor?" diye soruyorum, "yenildik diye kızgınlar" diyor. "anladım" diyorum ama anlamıyor çocuk aklım, ellerim başımda gözlerim kapalı deli gibi çarpıyor kalbim korkudan ama ağlamıyorum. ağlarsam zütürmez bir daha maça.
kocaelispor maçından sonra biz içerde üst üste 5-6 maç kazanıyoruz ve içerdeki bursaspor maçına zütürüyor bu sefer babam. numaralı tribündeyiz yine. tribünde boşluklar çok. yanımızda uzun boylu, uzun saçlı, 30'lu yaşlarında zayıf bir abi var. maça iyi başlıyoruz ve ilk yarıyı 2-0 önde kapatıyoruz. herkesin keyfi yerinde. beşiktaşım benim söyleniyor tribünlerde sonra efsane yazdın tarihe diye bağırıyorlar ama babam benim bağırmama izin vermiyor. "sesin kısılırsa annen izin vermez bir daha maça gelmene" diyor, ben de içimden bağırıyorum avazım çıktığı kadar. ikinci yarı başlıyor. maç bir anda 2-2'ye geliyor. yanımızdaki uzun boylu abi o ana kadar hayatımda duymadığım, bilmediğim küfürler ediyor. babam yanında ben olduğum için ben de ertuğrul'a küfür ettiği için ters ters bakıyoruz adama. ben de içimden bildiğim bütün küfürleri saydırıyorum ona, salak, gerizekalı... maç 2-2 bitiyor. yine kazanamıyoruz ama benim aklım uzun boylu abide. adam beşiktaşlı futbolcuya küfür ediyor hem de benim adamım ertuğrul'a! bizim sınıftan çocuklardan biri yapsa kafa göz dalardım diyorum. sonuçta yine suratlar asık eve dönüyoruz. mahalleye geldiğimizde bayrağı saklıyorum mahalledeki çocuklar görüp de dalga geçmesin diye. koskoca mahallede 1 tane arkadaşım var beşiktaşlı o da galatasaray 2-3 sene üst üste şampiyon olunca bir gün yanımıza gelip "ben galatasaraylıyım artık" demesin mi? allahtan okulda 2-3 tane çocuk daha vardı beşiktaşlı... yine de öğretmen hangi takımlısınız diye sorunca hep en az bizim elimiz kalkıyordu ama en yükseğe biz kaldırıyorduk. en çok biz bağlıydık takımımıza. çürük olanlarımız en son 2000'de ayrılmıştı aramızdan çünkü.
babam o zamanlar kahveye zütürürdü maç izlemek için. artık maçlara gitmiyorduk. "oğlum deniz kenarı orası şimdi çok eser üşütürüm ben. hem televizyon veriyor maçları artık rahat rahat izleriz" diyordu babam. bazen canım sıkılınca fenerbahçe'nin, galatasaray'ın maçlarını izlemek için de gidiyordum. o maçlarda tıklım tıklım dolu olan kahve beşiktaş maçlarında yarı yarıya dolu oluyordu. fenerbahçe'nin, galatasaray'ın maçlarında yaş ortalaması 25 olan kahve beşiktaş maçlarının olduğu zamanlarda yaş ortalaması 50'ye çıkıyordu. bir de biz yenilince babamla dalga geçen fenerbahçeli, galatasaraylı amcalara sinir oluyordum. çocuktum, üzülüyordum. yaşlı amcalarla değil yaşıtlarımla izlemek istiyordum maçları. ben de onlar gibi sıradan bir maçta takımım gol atınca deli gibi ayağa kalkıp "gooool" diye bağırmak istiyordum ama yaşlı beşiktaşlı amcalar bağırmıyor ki!
genç delikanlıydım artık liseye başlamıştım. yavaş yavaş kabul etmeye başladım bazı şeyleri ama koskoca 40 kişilik sınıfta nasıl 3 tane beşiktaş'lı olur? neyse sergen de geri geldi bu sene kesin şampiyonuz diyorum takmıyorum kafama fazla. nitekim şampiyon da oluyoruz. ben biraz garip hissediyorum. maydana çıkıp tezahüratlar söylüyoruz, gülüp eğleniyoruz ama bir yandan da içimden "bu muymuş şampiyon olmak?" diye soruyorum. hayatımda ilk defa şampiyonluk görüyorum ama ben "şimdi artık küçük çocuklar beşiktaşlı olur mu?" diye düşünüyorum. benim çocukluğumda olduğum gibi yalnız başlarına olmasınlar istiyorum. beşiktaşlı çocuklar kahvede yaşlı amcalarla değil de yaşıtlarıyla maç izlesinler, hazırlık maçlarında bile beşiktaş gol atınca ayağa fırlayıp "goool" diye bağırabilsinler istiyordum. yoksa benim için şampiyon olmuşuz veya olmamışız bir anlamı yoktu. mutluluk onu paylaşabiliyorsan çoğalıyor. üzüntü, kaybettiğin bir maçın ertesi günü onu seninle paylaşabilen arkadaşların olduğunda hafifliyor. ben yıllarca üzüntümü de mutluluğumu da babamla paylaştım. ne çok fazla sevinebildik, ne de üzüntümüzü hafifletebildik.
artık o günlerdeki kadar ne üzülüyor ne de seviniyordum. bilmiyorum belki artık büyüdüm diye bazı şeyleri görmeye, anlamaya başlamıştım. belki de futbol gerçekten de değişmeye başlamıştı. yöneticiler, futbolcular hatta taraftarlar değişmişti. hiçbir şey eskisi gibi temiz gözükmüyordu artık. taksim'den dolmabahçe'ye inerken karaborsacıları görüyordum. tribünlerde edilen küfürleri, beşiktaşlı taraftarların üzerinde beşiktaş forması olan insanlara neden taş attıklarını anlayabiliyordum artık. babam artık hiç maçlara gelmiyordu benimle. sergen gitmişti, defansta oynamasını bile kabul ettiğim ertuğrul yoktu artık. şampiyon oluyorduk ama küçük çocuklar yine de beşiktaşlı olmuyordu.
son yıllarda evde babamla birlikte izliyoruz maçları. o da eskisi gibi değil artık daha çok sinirleniyor, bağırıp çağırıyor. anlaşamıyoruz da artık futbol konusunda fikirlerimiz uyuşmuyor. hele bazen maç izlerken necip'i, cenk'i eleştiriyor dayanamıyorum ben de maç sonuna kadar kavga ediyoruz maç arada kaynıyor.
geçen gün uzun zaman sonra yine o kahveye gittim manchester city maçını izlemek için. benle birlikte maçı izleyen 2 kişi vardı 50'li yaşlarında. biri eskiden beri tanıdığım beşiktaşlı bir abi diğeri de galatasaraylıydı. bu sefer gol olursa ayağa kalkıp bağıracam dediysem de 2-0 yenildik. yenildik ama üzülmedim hiç. iyi oynamıştı gençler. umut vaadediyorlardı. kim bilir belki ilerde 2-3 sene üst üste şampiyon oluruz da küçük çocuklar beşiktaşlı olmaya başlarlar.
Tümünü Göster