0
rezerved
bu hikayemizde inci yazarlarından mal adam'ın ibret verici öyküsü paylaşılacaktır. takibe alınız.
1986 yılında ingiltere’nin Brighton kentinde Ashley ve Mehmet çiftinden Numan (namı değer mal adam) adında bir çocuk dünyaya gelir. Zorlu bir doğum geçiren Ashley doğumdan sonra ölür ve Numan 15 yaşına kadar babasıyla birlikte yaşar.
iş seyahati için babası 1 aylığına Fransa’nın Nice kentine gitmek zorunda kalır ve Numan’a artık büyüdüğünü ve bu süre içerisinde kendi başının çaresine bakabileceğini söyler.
Evde yalnız kaldığı dönemlerde Numan bir takım rüyalar görür. Çoğu rüyasında gittiği yerlerin aynı olduğunu, gezdiği yerlerdeki yapılanmanın, dükkanlardaki isimlerin aynı olduklarını fark eder. Kimi zaman yüksekten aşağısında deniz olan bir yere doğru uçtuğunu görüyordu ve çoğu zaman uçtuğu bu yerin bile aynı olduğunu fark ediyordu. Fakat gerçek hayatta bu yerlerin hiç birini daha önce ne görmüş ne de duymuştu.
Bir şeylerin farkına varıyor ve bunu birilerine anlatma ihtiyacı hissediyordu. En yakın arkadaşı Dilaver’ e bunlardan bahsettiğinde dilaver öncelikle evde bir süredir yalnız yaşadığı için numan’ın pgibolojisinin bozulduğunu düşünmüş ve söylediklerini pek te umursamamıştır. dilaver’ in bu umursamaz tavrı karşısında daha da kendi içine kapanan numan tam da o gün babasını Fransa’ da kazada kaybettiği haberini almıştır.
Babasını da kaybettikten sonra irlanda nın bir liman kenti olan Cork City ye dedesinin yanına yerleşir ve ortaöğrenimine yeni arkadaşlar edinerek devam eder.
ben: sonra ne oldu panpa
mal adam: ben anlatayım panpa sen özet geçersin
ben: tamam
Bir gece rüyasında daha önce de rüyalarında o hep gittiği kütüphaneye gider. Berlin Devlet Kütüphanesi… Kendisini bazı kitapları araştırırken görür, her kitabı eline aldığında içinin boş olduğunu görür ve kitabı yerine koyar ve bir diğerini raftan alır. Tam da o sırada içeri bir kız girer. Sarı saçlı, mavi gözlü, uzun ve ince…Yüzü tıpkı bir meleğinki gibi beyaz… numan heyecanlanır ve elindeki kitabı yere düşürür. Kitabın her bir sayfası koparak havalarda uçuşmaya başlar. O güzel kızın suratına yapışır hepsi. numan kızı seçemez duruma gelir. Yaklaşıp suratından sayfaları çıkarmaya çalıştığı zaman kitabın her sayfasında “Sein und Zeit” yazdığını fark eder ve uyanır.
Gördüğü rüyaların anlamlarını araştıran, gördüklerine bir anlam vermeye çalışan numan, o günlerde pgiboloji öğretmeni Stanley Heidegger’in kızı Lisa ile tanışır ve bu yaşadıklarını onunla da paylaşır. Lisa’nın da bu konulara ilgili olduğu apaçık bellidir. Lisa, numan'ın neredeyse her dediğini defterine yazıyor ve yorumlamaya çalışıyordu.
numan bir süre sonra lucid dreaming yani rüyasında rüya gördüğünün farkına sıklıkla varacak rüyalar görür. Şimdi tek eksiği bunları nasıl kontrol altına alacağıdır.
Araştırmalarına Lisa ile devam eden numan birçok kitap okur… Çarşamba günü numan için belki de dönüm noktası olur. O gün çok kitap okuduğundan mıdır bilinmez numan rüyasında yine Berlin Devlet Kütüphanesini görür. Masaların yerleri, rafların düzeni hatta çalışanlar bile aynıdır. numan rüya olduğunu anlayıp kütüphanede gezinmeye başlar ne kadar konuşmak istese de sesini çıkartamaz, bir yerlere vurarak ses çıkarmaya çalışır ama her vurduğu yer adeta bir pamuk gibidir ve ses çıkartmaz. numan uyanacağını anladığı sırada geçen rüyasında gördüğü Sein und Zeit kitabını düşünmeye başlar ve birden yanına görevli gelerek “bunu mu arıyordunuz der” numan “Evet nasıl bildin bunu” der ve ilk kontrol edebildiği diyalogla bu şekilde tanışmış olur. Zaten bağının kopmak üzere olduğunu anlayan numan hemen uyanır ve gördüklerini anlatmak için heyecanla Lisa’yı arar.
numan artık iyiden iyiye dünyadan başka bir yerlerde de her nasılsa maddesel bir yaşam olduğuna, orada da birilerinin yaşadığını ve yine her nasılsa bir şekilde iletişim kurulabildiğine inanmıştı. Fakat bu heyecan verici tezi bir gece rüyasında ölen anne ve babasını görmesiyle kısmen de olsa çürümüştü. Eğer gerçekten maddesel bir yaşam varsa ölen anne ve babasının da orada olması mümkün olamazdı
Bu olaydan sonra araştırmalarından az da olsa soğuyup uzaklaşmış ve her gece Cork City de ki St Patrick Köprüsüne çıkıp denizi seyretmeye başlamış bunca zamandır yaşadıklarının beyninin ona oynadığı bir oyun olduğunu düşünmeye başlamıştı.
numan alkole de başlamıştı ve her gece içiyor ve inciye abuk sabuk yorumlar yazıyordu. St Patrick Köprüsü onun vazgeçemediği bir yer olmuştu. Kimi zaman ölen anne ve babasına, kimi zaman onu esir alan ve her gün daha da heyecanlandırıp sonra bir anda çökerten rüyalarına kızıp içiyordu… 18 Mart sabahı numan gözlerini açtığında kendini köprünün üzerinde sızmış bir şekilde buldu.
Görünürde hiçbir insan, araç dahi yoktu… Saatin henüz sabahın ilk saatlerini gösterdiğini düşündüğü sırada biraz uzağından geçen sandalda babasını gördüğüne yemin bile edebilirdi. Yanında da bir kadın vardı, güzel bir kadın… altın sarısı saçları vardı. Bağırdı…Ama ya sesini duyuramamıştı yada numanı umursamışlardı.
numan köprüden denize atlamaya karar verdi. Aceleyle üstündeki bira dökülmüş lekeli gömleğini çıkardı ve denize doğru atladı… Denize çakılacağına yükselmeye başlamıştı numan…
ingiltere de yaşadığı yıllarda gördüğü rüyalardaki uçtuğu yerin aynısı olduğunu anladı ve bunların bir rüya olduğunu da… Hemen babasının yanına doğru gitti, sandala indi ve konuşmaya çalıştı.
Bir dilsiz gibi garip sesler çıkarttı her soru sormaya çalıştığında ve sinirinden ağlamaya başladı. Babası göz yaşını eliyle silerek “numan… numan devrim… oğlum… annenle tanış…” numan sandaldaki o güzel kadına dönerek resimlerdeki annesine çok benzediği fark eder ve gerçekten annesinin olduğuna inandıktan sonra ona sarılır. numan bilincini hala kontrol edebilir durumdadır ve “neler olduğunu bana biriniz açıklasın” diyerek ağlamaya devam eder ve konuşabildiğini fark eder. Babası ve annesi umutsuz birer bakıştan sonra “şimdi uyan ve kaldığın yerden devam et” der. numan uyanır ve kendisini dedesinin evinde masasın başında bulur.
20 yaşına geldiğinde dünyadan kendini soyutlamış, uykusuz gecelerini yine yeni bir uykusuz geceyle birleştiren, kitap okumaktan ve entry girmekten gözleri kanlanmış, yüzü yaşlanmış…Meditasyon tekniklerini öğrenmiş, zaten doğuştan düşünceyi kontrol edebilme, ruhunu uyanıkken serbest bırakabilme yeteneklerinin farkına varıp zirveye ulaştırabilmiş… numan devrim ile tanışın… namı diğer mal adam...
O artık gerçeklere daha da yaklaştığını düşünüyordu. Uyuyabildiği her gece… ama her gece… gittiği yerlerde birileriyle tanışıyor bir sonraki gece yine aynı yere gittiğinde ise o tanıştığı kişilerle tıpkı bu dünyada olduğu gibi bir şeyler paylaşıyor, yaşadığı yeri anlatıyor ve bu onu yıllardır peşinden koştuğu şeyi, sonunda tam anlamıyla kontrol edebildiğinden dolayı çok huzurlu ve mutlu kılıyordu.
Bir gün orada Angelica adında güzeller güzeli biriyle tanıştı ve aşık oldu. Uyku tutmadığı için her gece uyku ilaçları alıyor ve gözlerini Angelica’ nın yanında açıyordu. Henüz tam olarak nerede, hangi şehirde, hangi zamanda olduğunun farkına varamamıştı. Angelica yı hep uzaktan görüp iç çekiyordu. Bu sanki bir rüya değildi. Angelica o kadar gerçekti ki sanki dokunsa hissedecekti.
Bir gün Angelica yanına geldi ve “Neler yaşadığını biliyorum, sana biraz yaklaşmaya çalıştığımda hep bir şeyler beni engelliyor, ayaklarım kilitleniyor ve konuşamıyorum. Ama bugün çok garip bir şey oldu. Gece rüyamda seni gördüm seninle konuşabildiğimi… Bana her şeyini anlattın. irlanda diye bir yerde yaşıyormuşsun. Daha önce hiç duymadım. Aziz Patrick’ ten söz edip durdun, kim olduğu hakkında en ufak fikrim bile yok. Beni tanıyormuşçasına sarıldın, benimle yattın ve bana adının numan olduğunu söyledin. numan devrim... "
devamı son yazdığım entryde...
mal adamın hikayesinin devamı ve ibretlik sonu için uplamanız yeterli panpalar
(olaydaki kişi ve kurumlar gerçektir beyler)