1. 30.
    0
    reserved
    ···
  2. 29.
    0
    seviyeyi yükseltme bin
    ···
  3. 28.
    0
    beyler okuyamayanlar bu başlığı internetimin gidişi sebebiyle (bkz: Dünya Kalkınma Göstergeleri Türkiye) başlığındakiler için dün gece hazırladım. bu akşam 00:00'dan sonra internetim olmayacak malesef.

    okuyan, okumaya çalışanlar için ise teşekkür ederim.
    ···
  4. 27.
    0
    Okumam amk
    ···
  5. 26.
    0
    Okunur mu lan bu
    ···
  6. 25.
    0
    kusura bakma da okuyanin yuregini gibeyim
    ···
  7. 24.
    0
    insan, dünyanın tüm bahtsızlıklarının sorumluluğunu taşıyacak değil ya; “kötülüğün, hatta en adaletsiz kötülüğün bile kökünü kazımaya kendini adamak tek bir insanın görevi değildir, yaşamda başka hedefleri olmalı insanın” diye düşünebiliriz. olsun! ama hiç olmazsa haksızlıkların, insanlığa verilen zararların bizim adımıza ya da bizim paramızla yapılmamasına dikkat edebiliriz! tembelliğe, feragate evet! ödlekliğe hayır! yazgının nüfus edilemez yollarından söz etmeye gelince, cevabı jean giraudoux’ya bırakalım: “yazgı… yalnızca insanların güçsüzlüğüyle vardır.”

    bilinçlenme acı verici olabilir, insanın kendinin araçsallaştırıldığını ya da güç tarafından enayi yerine konulduğunu keşfetmesi asla hoş değildir. ama isyanla birlikte acı silinir: en mütevazı direniş bile (adil ticaret ürünü malı satın alma, bir markayı boykot etme) tüm haysiyeti anında iade eder. kişinin kendi isyanının bilincine varması, kendi yaşdıbına yeniden sahip çıkması için gereken gücü serbest bırakır. kendini militanca feda etmekten uzak, basit ve zevkli bir iştir bu. yani haz ilkesi eylemdedir.
    ···
  8. 23.
    0
    reserved
    ···
  9. 22.
    0
    süpermarket çıkışında ya da bankamatiğin dibinde bizi kollayan dilenciye uzun süre dalgın dalgın bakabiliriz; komşumuzun kapı dışarı edildiğini görmeyebiliriz; yandaki fabrikanın kapanmasına dikkat etmeyebiliriz, daima en ucuza giyinir, beslenir ama bunun içerdiği düşük ücretli emek payı üzerinde kafa yormayız; harçtan çok kimyanın yer kapladığı hazır yemeğin etiketini görmezden gelebilir ve bir sonra satın alacağımız nesneyle, yakındaki tatille, çocukların sınav sonuçlarıyla, o günlerde oynayan film ya da devam eden konserle ilgilenebiliriz… böylece aylar, yıllar, uzun uzun süreler, bir mahallede, bir şehirde, ticari bir bölgede hiçbir şey fark etmeden geçirilir; ta ki günün birinde, şahsi bir simyayla gözlerimiz yıkanıp günlük yaşamımızın çirkinliğini fark edene dek. durumlara açıklama bulmak için, nedenleri sonuçlara bağlamak ve bizi harekete geçiren şeyin mantıksal örgüsünün ortaya çıktığını görmek için, kişisel yaşamda bir kaza (meslek hastalığı, tayin, işsizlik, iflas, mülksüz kalma…), bir karşılaşma, bir okuma, bir düşünme çabası gerekir. metastazları günümüzde havaya, suya, toprağa, okula, sağlığa, çalışmaya saldıran kar kanserini böyle keşfederiz.

    insan sefalet içinde yaşadığında, sırtında bir namluyla çalışmak zorunda olduğunda, aç olduğunda, yabancılaşmanın ne olduğuna dair açıklamaya ihtiyaç duymaz! bu yabancılaşma, kötü muamelelerle gözümüze sokulur. ama insanın başını sokacak bir yeri, üstüne örtecek şiltesi varsa, sosyal güvenliği, kredi kartı varsa, çalışma süresi azaltılmışsa, bir fast-food ile hızlı bir restoran arasında tercihte bulunma özgürlüğü olduğunu söyleyen televizyon kanalları varsa, kendi yabancılaşmasını, bunun dünyasal boyutunu anlaması, ancak durumları, güç ve aktörleri entelektüelleştirmekten, bunlar üzerinde düşünmekten geçer. başka şeylerin yanı sıra, bu kitap da bu düşünme sürecinden kaynaklanmıştır.
    ···
  10. 21.
    0
    insan okuyacak lan bunu insan
    ···
  11. 20.
    0
    liberal makinenin kaptanı yoktur. toplumsal bakımdan güzel yarınlara erişmek için ortadan kaldırılması gereken kötü adam yoktur. teknik, ekonomik, mali ya da politik mantıklar vardır. bunlar, kendi çıkarlarına uygun olarak ağlarını örer, dokunaçlarını uzatır, tomurcuklanır, büyür ve çoğalırlar. çağdaş teknolojik araçlar sayesinde, bunların tümü de hegemoniktir. kadınlara ve erkeklere baskı uygulayan, toplumsal inisiyatifi önleyen, kültürü metalara indirgeyen ve yurttaşları daha iyi uyutabilmek ve toplumu genel olarak entelektüel gerilemeye gömmek için insanları tüketiciler halinde atomize eden bu güçleri gözler önüne seren ne ilk ne de son kişi biziz.

    yabancılaşmayı anlatabilmek zordur. diğer yurttaşları kendimizden daha aptal sandığımızdan değil. biz de herkes kadar cahiliz, ama biz bunun farkındayız. hepimiz birçok konuda cahiliz. toplum konusunda, yani olguları, tavırları, yönelimleri, eğilimleri, rakam ve söylemleri bağlantılandırma tarzımızdaki cehaletimiz – söylenegeldiği gibi- “bilinçlenme”yle ilgilidir. hayatlarımızın parçalanmışlığını düzenleyen çalışmanın, ticaretin taleplerine ve oyuncul isteklere gömülmüş olan bizler, genellikle dolaysız ihtiyaç ve arzularımızı tatmin etmenin ötesini pek göremeyiz. içinde bulunduğumuz toplum manzarasına görmeden bakarız.
    ···
  12. 19.
    0
    ve acı çekici bir son :
    kendi yabancılaşmamızı anlamak
    ···
  13. 18.
    0
    Net-işlem savunucuları net-işlemi internetin “doğal evrimindeki” gelecek mantıklı adım olarak sundular . Soyut-teknolojik yöntemde bu doğru iken; global sanal dünyanın gitgide artan bir şekilde özelleştirilmesinde “doğal” bir şey yok. “Doğal” bir şey yok çünkü iki ya da üç şirketin monopol benzeri pozisyonu sadece fiyatları ayarlamakla kalmaz ayrıca bize sağladıkları yazılımı ticari ve ideolojik ilgileri doğrultusunda “evrenselliklerine” özel bir düğüm atmak için filtrelemelerine sebep olur.

    Doğru, “net işlem” bireysel kullanıcılara eşi benzeri olmayan bir seçim zenginliği sunar – fakat bu seçim özgürlüğü bizim öncelikli olarak gittikçe daha az özgürlüğe sahip olmamıza sebep olan sağlayıcı tarafından yönetilmiyor mu?
    ···
  14. 17.
    0
    Bu durum tabii ki bütün karmaşık teknolojiler için geçerli: örneğin bir TV izleyicisi genellikle uzaktan kumandanın nasıl çalıştığına dair herhangi bir fikir sahibi olmaz. Fakat buradaki ek düğüm şu ki sadece teknolojinin özü değil ayrıca seçimler ve içeriğe erişimde artık kontrol ediliyor. Başka bir değişle “bulutların” oluşumuna dikey entegrasyon süreci eşlik ediyor: bir kurum veya şirket gittikçe artan bir şekilde sanal alemin bütün düzeylerinde hisse sahibi olacak: kişisel makinelerden (PCler, iPhonelar vs.) program ve data depolama donanımlarına hatta bütün yazılım formlarına (işitsel, görsel, vs.) kadar.

    Bu yüzden her şey bütün formların (yazılım ve donanım, içerik ve bilgisayarlar) sahibi şirketin aracılığıyla erişilebilir olacak. Kesin bir örneği ele alırsak, Apple sadece iPhone ve ipad satmıyor, ayrıca iTunes’un sahibi de. Apple aynı zamanda geçenlerde Rupert Murdoch ile Murdoch’un medya imparatorluğu tarafından sağlanan haberlerin Apple bulutunda yayınlanmasına dair bir anlaşma yaptı. Basitleştirecek olursak, Steve Jobs Bill Gates’ten daha iyi değil: Apple ya da Microsoft olması farketmez, global erişim gün geçtikçe bu erişimi sağlayan bulutun sanal bir şekilde monopolistik özelleştirilmesine dayanıyor. Bireysel kullanıcı evrensel açık bölgeye erişebildikçe, bu bölge daha fazla özelleştiriliyor.
    ···
  15. 16.
    0
    6- şirketler tarafından kuşatılan net - işlem
    Günümüzde kullanıcılar çok uzaklarda binlerce bilgisayarın bulunduğu sıcaklığı kontrol edilen odalardan sağlanan program ve yazılımlara erişiyorlar. Net-işlemin (cloud computing) tanıtım materyalinden alıntı yapacak olursak: “detaylar artık sizi (tüketiciyi) “bulutlarda” destekleyen teknolojik altyapıyı kontrol etmenize ya da uzman olmanıza gerek kalmayacak şekilde sizlerden soyutlandı.”

    Burada durumu açığa vuran iki kelime mevcut: soyutlamak ve kontrol. Bir bulutu yönetmek için sistemin çalışırlığını kontrol eden -doğası gereği nihai tüketiciden saklı- bir denetleme sistemi bulunmalı. Bu yüzden paradoks şu ki elimde tuttuğum yeni cihazın (akıllı telefon ya da mini taşınabilir cihaz) kişiselleştirilmiş, kolay kullanılabilir, işlevinin apaçık ortada olma durumu arttıkça, bütün yapı da gittikçe daha fazla başka bir yerde yapılan çalışmaya bağlı kalıyor - kullanıcı deneyimini düzenleyen çok geniş bir makine ağı. Diğer bir değişle, kullanıcı deneyimi daha kişiselleştirilmiş ve yabancılaştırılmamış oldukça; yabancılaşmış bir ağ tarafından düzenlenmesi ve kontrol edilmesi gerekiyor.
    ···
  16. 15.
    0
    Hemen alınması gereken daha üstün teknik özelliklere sahip yeni modeller fotoğrafçıyı sürekli dürter: ‘Hadi al beni!’ Artık fotoğraf makinesi, anlatmak istediğiniz şeyi anlatacağınız bir araç olmaktan çıkıp sürekli bir tüketim nesnesi olan dijital kayıt makinesi halini almıştır. Her yüceltmenin tapınmaya dönüşmesi gibi bu kısır döngü de, sürekli yeni modeller hayal eden tatminsiz ve mutsuz insan tipini, dijital fotoğrafçıyı yaratır.

    Tam da modernizmin teknoloji vasıtasıyla size hayat boyu buyurduğu tempoda: Tüket!
    ···
  17. 14.
    0
    5 - dijital tahakküm

    Çok kolaydır. Cebinizden çıkartıvereceğiniz küçüklükte, hatta bir cep telefonu kadar yakınınızdadır. Hiç bir karşılık ödemezsiniz. Bir dijital kamera rekldıbının emrettiği gibi: ‘Düşünme, Çek’. işte tam da şimdi, en çok olmanız istenilen halinizdesinizdir: Avanak! Siz bile çekebilirsinizdir. Şuradan bakıp, şuraya basıyorsunuz ve anında ekrana çıkartıyorsunuz. Evet, anında.

    Tam da kapitalizmin teknoloji vasıtasıyla size hayat boyu buyurduğu tempoda: Anında!

    Her şey, son derece kusursuz, kontrol altında, müdahale edilebilir, sınırsız, interaktif, hızlı ve kolay olmalı. Hiç bir şey kaçmamalı. Fotoğraf çekim sonrasında da manipülasyona açık olmalı. insanı ‘hiç’leştiren tüm bu faktörlerin lakaytlığı, tutkuyla bağlanılan köleliğe ve teknik mükemmeliyete dönüşür. Oysa fotoğrafçının kaygısı, teknik mükemmeliyet değil, sosyal sorumluluk ve doğaya duyduğu saygı gereği anlatmak istediği konuyu en iyi şekilde anlatabilmektir. Bunu, teknolojinin insanı yabancılaştıran teknik kaygılarıyla değil, hassasiyetle muhafaza ettiği insani değerleriyle yapar.
    ···
  18. 13.
    0
    Nasıl yapılırlığın problemi olarak bu kadar çok hayat teknolojik terimlerde inceleniyor. Bizim dünya ile, birbirimiz ile, insan olarak içgüdülerimiz ile olan doğal bağımıza ne oldu? Bu bir gecede olmadı. 1968’de Bilgisayar öncüsü J.C.R Licklider; “Gelecekte yüz yüze iletişim kurmaktansa makina yoluyla iletişim kurmak daha etkin biçimde olabilecek.” dedi. inancını yitirmiş teknolojik alan yüz yüze iletişimi ısrarla tüketerek bu durumu başardı. Hangi yüksek fiatla? Cep telefonlarının yerleşik gözetim fonksiyonunu ve beyin kanseri riskini bir yana bırakın diğer teknolojik gruplar gibi onlar doğal dünyanın sistematik yıkımı üzerine inşa edilmektedir. Ölü sayısı ne kadar ve böyle “harika” şeylere düşkünlük için alternatif olabilir mi?

    Bireysel ve toplumsal yabancılaşma kitle toplumunun doğasında birleşiyor. Seri üretim, kitle kültürü, kitle tüketimi ne kadar sağlıklı? Bir zaman önce, W. H. Auden; “bir aldatıcı suç gibi zamanımızın koşullarının etrafı sarılıyor” sonucuna vardı. Fakat bu sadece aldatıcı bir ölçüde çünkü belirlenmiş olarak çağımızın temel özelliklerini kabul etmeye devam ediyoruz – sorunlaştırılmamaya ya da politize olmamaya, soruya açık değil.

    Muazzam bir teknolojik yabancılaşma aileye de uzanıyor. Hiçbir yer bundan muaf değil. 1800’den itibaren küresel ısınma küresel sanayileşmenin artan seviyesine cevap verdi. Aletlere karşı olan modern sistemlerin teknolojisi endüstri olmadan varlığını sürdüremez.

    iPhone ve diğerleri bu bütünün bir parçası. Bir çözüm tüm parçaları sorgulamayı gerektirir. Teknolojik gelecek, gelecek değildir.
    ···
  19. 12.
    0
    Fenomenin hayatımızı teknikleştirmekle ilgisi olduğu için ben şu anın kronik öfkeli alanlarına kadar gidebilirim. insan topluluklarını cihazlarıyla birlikte belirlediğimizde herşey olabilir. Sosyal ilişkilerde giderek artan çatlaklar herşeyin olabileceği ve olurluğu demektir. Hiçbir yerden hiçbir yere anında bağlantı bizim aşırılığımıza bir çözüm değildir.

    Okullardaki, işyerlerindeki ve alışveriş merkezlerindeki alanlar bilinçli olarak incelenmediler ve bilinmez olarak kaldılar. Bu yönelimin toplum hakkında ne söylediği tartışılmıyor. Bu arada son versiyonunda daha da kötüleşiyor. Baba (ya da anne) bütün ailede katliam yapıyor.

    Toplum da giderek zayıflamakta iken gerçek; ekranın arkasında kaybolduğunda ve direkt deneyim zayıfladığında tekno-meditasyon yeni zirvelere ulaşır. Sanal gerçeklik, herhangi biri? Gerçekten hemen hemen hiçbir topluluğun kalmaması üzücü bir durumdur. Bu nedenle siyasetçiler ve geliştiriciler (programcılar) bu sözü sıklıkla kullanıyorlar. Günümüzde toplum ne süreklidir ne de dolaysızdır (doğrudandır). Dijital dünyaya gerçekten ev denir mi?
    ···
  20. 11.
    0
    4- teknoloji bizi öldürüyor

    Dijital dünyaya olan bağımlılığımız bir materyal pahasına ortaya çıkıyor.

    Her defasında Apple yeni bir iPhone ya da iPad halka sunduğunda dünya çıldırıyor. Fakat ne fark eder? Neden ‘smartphone’ (Akıllı Telefon) ve tabletler bu kadar önemli oldular?

    CNN’de Şubat’ın sonlarında, Andrew Keen, Cep Telefonu Dünya Kongresinde (Mobile World Congress) rapor verirken, raporun “Cep Telefonlarımız Nasıl Frankenstein’in Canavarı Oldu” isimli bir bölümünü “cep telefonlarına olan bağımlılığımızda bir artış” olarak andı.
    SecureEnvoy, bir ingiliz güvenlik firması, cep telefonu yokluğu korkusu ya da cep telefonu kaybetme korkusu olarak adlandırılan yaygın bir durumu açıkladı. SecureEnvoy tarafından yapılan ankete katılanların üçte ikisi cep telefonlarını kaybetmekten çok korktuklarını – bu korku 4 sene önce %53’ten yükseldi – belirterek bu korkunun titreme, terleme ve mide bulantısı gibi belirtileri olduğunu kaydettiler.

    Bu garip gelişme bazı yönlerden yenidir ve ayrıca çok yeni değil. Hızlanan bir süratle ve yeni teknolojinin çığırtkan vaatleriyle şüpheler ortaya çıkmaya başlar. iPhone gibi cihazlar yüksek teknolojinin bizi güçlendirdiği ve iletişim sağladığımız iddiasını somutlaştırır. Ve bir kat daha biz her zamankinden daha güçsüzleşmiş ve daha izole edilmiş olmadık mı?

    Bir mezar kinizm noktasında güçsüzleştirilmiş ve hesap verilebilirlik ya da sorumluluk duygusu kaybıdır. Sosyologlara göre izole edilmiş bir toplumda daha az arkadaşlarımız var ve onları daha az ziyaret ediyoruz. 1980’lerin ortalarından itibaren arkadaşları olmayanların sayısı 3 katına çıktı.

    izole edilmiş ve aralıksız bir şekilde devam eden daha ve daha çok teknolojik kültürde dayanışma erozyonuna, bağların yıpranmasına şahit oluyoruz. Teknolojinin tek faktör olduğu söylenemez, fakat yüksek düzeyde bunalan ve incin duyguların toplumun koşulu olarak yükselişine eşlik etmesi tesadüf değildir.
    ···