1. 1.
    0
    benim bi hayali arkadaşım var, ismi max. dedi ki sen çürüyeceksin bilgisayar başında gel biraz seninle gezelim, mutfağa gittim max'in arkadaşları oradaydı, parti yapıyorlardı.

    ben de gittim bir kızla tanıştım orada, muhabbete falan başladık. kız bana hep uzak duruyordu sorunun ne olduğunu sorduğumda şizofren misin sen dedi.

    kelimenin anldıbını bilmiyordum, ilk güldüm ahah biz doğuştan şizofreniz kızım dedim ;) kız bir şey söylemedi oradan uzaklaştı. halbuki biz onunla aynı evi aynı hayalleri paylaşacaktık. 3 çocuğumuz olacaktı ikisi erkek biri kız, en büyükleri kız olacaktı. Nalan... diğer ikisine ablalık yapacaktı, kamuran ve fikret.

    neyse, sonra max geldi yanıma noldu lan kız bulamadın mı Hâla eh amk galaksinin en çıtır hatunlarını senin için bu partiye topladım dedi. ben dedim yok ya havamda değilim ben bilgisayarıma dönüyorum. an itibariyle inci sözlükte bulunmaktayım kızın dedikleri aklımda kaldı şizofren ne demek ona göre cevap vermeyi planlıyorum.

    özet: şizofren nedir, ne değildir?
    ···
  1. 2.
    0
    (bkz: siyah zenci)
    ···
  2. 3.
    0
    @2 baktım ama öyle bi başlık yokmuş ama olabilirmiş de. olabilir mi beyler, belki öyle bir başlık vardır ama benim girmem yasaklanmıştır? belki de benim bunları öğrenmemi sitemiyorlardır, o kızın oyunu olabilir mi. matrixteki tavşan dövmeli kız gibi bu da inanılmaz bir maceranın ilk adımları mıdır ki. mereaba.
    ···
  3. 4.
    0
    ben bilmiyoruz şahsen
    ···
  4. 5.
    0
    @4 ahah demek bilmiyorsun külahıma anlat. bildiğini biliyorum tanrım neden herkes benden bu gerçeği saklıyor? nedir bu şizofren, ne, ne!
    ···
  5. 6.
    0
    ananı şizofrenik gibtim
    ···
  6. 7.
    0
    @5 teşhisi koydum panpa sende bi paranoya var ilacı bende 1 hafta boyunca kaynar suya zütünü sokuyosun sonra hemen buz dolu kaba geri sokuyon zütünü budur çözümü
    ···
  7. 8.
    +1
    şizofrenliğin farklı dereceleri olur panpa. zütünden birşeyler uydurabilirsin, yolun ortasında hiç olmayan birini görebilirsin (paranoyaklık ile karıştırmayın bu 2. dediğimi)...

    gibleyip yazdım şukumu isterim.
    ···
  8. 9.
    +1
    şizofreni; düşünüş, duyuş ve davranışlarda önemli bozuklukların görüldüğü, hastanın kişiler arası ilişkilerden ve gerçeklerden uzaklaşarak kendi dünyasında yaşadığı, genellikle gençlik çağında başlayan bir ruhsal hastalıktır.
    şizofreni kelimesi, yunanca ayrık veya bölünmüş anldıbına gelen "şizo" (schizein, yunanca: σχίζειν) ve akıl anldıbına gelen "frenos" (phrēn, phren- yunanca: φρήν, φρεν-) sözcüklerinin birleşiminden gelir.[1] anlatılmak istenen kişinin iki kişilikli olması değil, aynı anda iki farklı gerçekliğe inanmasıdır. "gerçek gerçeklik" normal, sıradan bir insanın algılamasına denk düşerken, "ikinci gerçeklik" sağlıklı bir insanın anlayamayacağı, çoğu kez belli bir sisteme dayalı bir gerçekliktir.
    şizofreninin ömür boyu görülme sıklığı genel nüfusta %0,5-1'dir.[2][3][4] ancak kan bağı olan akrabaları arasında şizofreni hastaları bulunanlarda, şizofreni görülme sıklığı genel toplumdan daha yüksektir. şizofrenide genetik faktörlerin rolü iyi tanımlanmış olmakla beraber, bu hastalık yalnızca kalıtımsal faktörlerin değil, birçok koşulun bir araya gelmesi ile oluşur. yani şizofreni genetik ve çevresel faktörlerin rol aldığı oldukça kompleks bir hastalıktır.
    günümüzde şizofreni tedavisinde çok yönlü bir yaklaşım yararlı bulunmaktadır. güncel tedavide temelde antipgibotik ilaçlar kullanılmaktadır. bunun yanı sıra pgiboterapiler ve diğer pgibososyal yaklaşımlara da başvurulmaktadır. antipgibotik ilaçların şizofrenide dopamin varsayımını doğrular biçimde dopamin üzerinden etki ettikleri düşünülmektedir. hastalığın özellikle akut döneminde hastaların hastanede yatarak tedavi görmesi gerekebilir.
    birçok alttipi bulunan şizofreni çok değişik gidiş ve sonlanış gösteren süreğen bir bozukluktur. şizofrenide hastalığın gidişi her birey için farklı biçimde gelişebilir. hastalığın popüler kültürdeki olumsuz imajına rağmen, hastaların çok büyük kısmı tedaviden fayda görebilirler. ama hastaların yaklaşık %25-30'u ne tür sağaltım yapılırsa yapılsın belirgin bir iyileşme gösteremez ve ciddi yetiyitimleri olabilir.
    ···
  9. 10.
    +1
    20. yüzyılın başlarına kadar pgibolojik hastalıkların sıralandığı bir sistematik yoktu. şizofreni ilk olarak 1853 yılında bénédict morel tarafından genç erişkin ve gençleri etkileyen bir sendrom olarak tanımlanmış ve démence précoce (latince; "erken bunama") diye adlandırılmıştır. bu terim 1891'de arnold pick tarafından pgibozu olan bir hastanın vaka raporunda kullanılmıştır. yani erken bunama deyimi ilk olarak 19. yüzyılda kullanılmıştır. yine aynı yüzyılda hebefreni, katatoni tanımlanmıştır. 1893'te tanınmış alman ruh hekimi emil kraepelin mental hastalıklarının -duygudurum bozuklukları ve démence précoce- sınıflandırılmasında yeni bir yaklaşım geliştirdi. kraepelin, dementia praecoxın esasen bir beyin hastalığı olduğuna ve bilhassa dementianın (bunama) -ileri yaşta gelişen diğer formlarından farklı olan- bir çeşidi olduğuna inanıyordu.[5][6] ayrıca, kraepelin paranoid ve basit tiplerini de eklemiş ve hepsini bir tanı altında toplamıştır. bu tanıya göre hastalıkta erken başlama ve bunama olması gerekmektedir. ancak bu tanım hastalığı erken başlama ve bunama gerektiren dar bir alanda sınırlamaktadır. 20. yüzyılda i̇sviçreli eugen bleuler hastalığın erken yaşlarda başlamasının ve bunamayla sonuçlanmasının zorunlu olmadığını göstermiştir. bu hastalıkta hastanın ruhsal hayatındaki yarılmaya önem veren bleuler, schizophrenia (şizofreni) terimini önermiştir. günümüzde şizofreni tek bir hastalık türü olarak görülmemekte; bir bozukluklar kümesi olarak kabul edilmektedir.[4]
    dosya:emil kraepelin.png
    emil kraepelin (1856–1926)
    şizofreni kelimesi, yunanca ayrık veya bölünmüş anldıbına gelen "şizo" (schizein, yunanca: σχίζειν) ve akıl anldıbına gelen "frenos" (phrēn, phren-; yunanca: φρήν, φρεν-) sözcüklerinin birleşiminden gelir.[1] anlatılmak istenen kişinin iki kişilikli olması değil, aynı anda iki farklı gerçekliğe inanmasıdır. "gerçek gerçeklik" normal, sıradan bir insanın algılamasına denk düşerken, "ikinci gerçeklik" sağlıklı bir insanın anlayamayacağı, çoğu kez belli bir sisteme dayalı bir gerçekliktir. şizofreni terimi ilk olarak 1908 yılında i̇sviçreli eugen bleuler tarafından kişilik, düşünce, hafıza ve algılamadaki fonksiyonel ayrılmayı tarif etmek için kullanılmıştır. bleuler, kraepelin'in ileri sürdüğü gibi her hastada yıkımın (detoriorasyonun) olmadığını; duygu, düşünce ve davranışta yarılmayı (skizis) ortaya atmıştır. bleuler, hastalığın etkilerini temel ve ikincil belirtiler olmak üzere iki kümeye ayırmıştır. şizofrenide çağrışımlarda (assosiasyonda) enkoherans (çağrışımlarda sapma, parçalanma ve yarılma), duygulanımda (affektivitede) kısıtlılık (küntlük), duygu düşünce ve davranışta ikilemler (ambivalans), kişinin dış alemden çekilerek kendi iç alemine dönmesi (autism) 4a belirtisinin olduğu birincil; hezeyan, halüsinasyonlar ve diğer belirtileri ikincil belirtiler olarak değerlendirmiştir. bleuler'e göre temel belirtiler her şizofreni hastasında bulunması gereken belirtilerdir. i̇kincil belirtiler ise temel belirtilerin üzerine eklenen belirtilerdir ve başka ruhsal hastalıklarda da görülebilmektedir.[1][4][7]
    alman pgibiyatr kurt schneider şizofreninin tanısı ve bu hastalığı anlama ile ilgili birçok çalışma yapmış, şizofreniyi diğer pgiboz türlerinden ayırmaya çalışmıştır. çalışmaları sonucunda hastalığın belirtilerini birincil ve ikincil dereceden semptomlar olmak üzere ikiye ayırmıştır. günümüzde bu tanımların yerini dsm-iv ve icd-10 tarafından yapılan tanımlamalar almıştır.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 11.
    0
    şizofrenin ömür boyu görülme sıklığı -hayatlarının herhangi bir evresinde başlamak üzere- genel nüfusta %0,5-1'dir.[2][3][4] şizofreni her toplumda ve her türlü sosyo-ekonomik sınıfta görülmektedir. kadın-erkek arasında sıklık bakımından önemli bir fark görülmemekle beraber kadınlarda başlangıç yaşı (26-32), erkeklerdaki başlangıç yaşından (20-28) daha geç olmakta ve genellikle erkeklere göre daha iyi bir gidiş göstermektedir.[9] ayrıca gelişmekte olan ülkelerde sıklığı gelişmiş ülkelere göre daha düşüktür.[3][4] son yıllarda çok geç yaşlarda başlangıçlı şizofreni üzerine yayınlar görülse de, hastalığın genellikle gençlik çağında başladığı kabul edilmektedir.[10] geç ya da çok geç başlayan şizofreniler üzerinde araştırma yapan bir grubun görüş birliğini içeren son rapora göre 40 yaşından sonra başlayan şizofreni hastalığının geç-başlangıçlı şizofreni; 60 yaşından sonra başlayanların ise çok geç-başlangıçlı şizofreni-benzeri pgiboz olarak tanımlanması önerilmektedir.[11][12] erken başlangıçlılarda (çocukluk dönemi başlangıçlı) ise kalıtımın görece daha önemli etken olduğu sanılmaktadır. ayrıca çocukluk çağında başlayan şizofreniyi ayrı bir hastalık türü olan çocukluk şizofrenisinden ayırt etmek gerekmektedir.
    ···
  11. 12.
    +1
    şizofrenik hastalar hastalık öncesi sessiz, arkadaşı az, yalnızlığı seven, tuhaf, güvensiz kişilerdir. bu özellikler ayırıcı tanıda yardımcı olmaktadır. aileler genelde çocuklarının hastalık başlamadan önce hep çalışan, sessiz, uyumlu, arkadaşsız olduklarını anlatırlar. şayet hasta bu özelliklere uymuyorsa tanı için duygudurum bozuklukları gibi diğer hastalıklar düşünülmelidir. şizofreni, daha önce de belirtildiği gibi, çoğunlukla 18-25 yaşlarında her çeşit pgibolojik stresle başlayabilir. kişinin benliğine darbeler, delikanlılık çağında dürtülerin aşırı şiddet kazanması, cinsel ya da saldırgan dürtülere karşı denetim zayıflığı gibi durumlara, pgibozun başlamasından önce sık rastlanmaktadır
    ···
  12. 13.
    +1
    şizofrenide bilinç ve yönelim genellikle yerindedir. zekada belirgin bir gerileme olmasa da soyutlama yetisinde zayıflamanın ve belirgin yıkımın görüldüğü kimi süreğen hastalarda zekada eksilme, gerilik izlenimi edinilebilir. hastanın ilgisi kolayca dağılabilir, sorulara yanıtları geç ya da yanlış olabilir[4]. son yıllarda temelde var olan negatif belirtilerin baskın olduğu şizofreni türlerinde bir ekgiblik sendromundan söz edilmekte ve bunlardaki beyin patolojisinin incelenmesine ağırlık verilmektedir. ekgiblik sendromu bilişsel yetilerdeki ekgibliklerdir. bu sendrom, kalıcı ve başka nedenlere bağlı olmayan özgü negatif belirtiler olarak tanımlanmaktadır.
    şizofrenide; içgörü, düşüncelerin içeriği ve oluşturulması, duyguların deneyimlenmesi ve ifade edilmesi, algılama, davranışlar ve bilişsel işlevler gibi birçok alanda belirtiler ortaya çıkabilir. şizofreni heterojen görünümlü bir hastalık olduğu için tipik bir genel görünüme sahip değildir; bazı hastalarda bazı belirtiler ortaya çıkarken, diğerlerinde başka belirtiler olabilir.
    düşünce akışı ve içeriği ile ilişkili belirti ve bulgular: şizofrenide düşünce içeriği ile ilişkili olarak ortaya çıkan belirtilerin en önemlisi hezeyanlardır. hezeyanlar aksine kanıtlara ve mantık yoluyla çürütülmesine rağmen kişinin inanmayı sürdürdüğü, kişinin kültürü, dini ve eğitimi ile ilişkili olarak normal kabul edilemeyecek türden yanlış inanışlardır. şizofrenide ortaya çıkan hezeyanlar arasında referans (üzerine alınma), etkilenme, kıskançlık, perseküsyon (kişiye zarar verileceği), büyüklük, erotomani (başkalarının kendisine aşık olduğu), düşüncelerinin değiştirildiği, çalındığı veya yayınlandığı temalı olanlar sayılabilir. düşüncenin oluşturulması ve akışındaki değişiklikler arasında düşüncelerde azalma, düşünce blokları (düşünce akışının aniden kesintiye uğraması), çağrışımlarda incinlık, konuşma yapısının tümüyle kaybolması gibi belirtiler bulunur.
    algı ile ilişkili belirti ve bulgular: şizofrenide sıklıkla ortaya çıkan belirtiler arasında varsanı (halüsinasyon) ve yanılsama (illüzyon) sayılabilir. şizofrenide halüsinasyonlar en sık işitsel olmakla birlikte beş duyunun da varsanısı olabilir. şizofrenide, işitsel halüsinasyonlardan özellikle kişinin davranışları hakkında yorumlarda bulunan konuşmalar duyma ve iki kişinin yine hastanın davranışları hakkında konuştuğunu duyma şeklinde olanlar sıktır.
    duyguların deneyimlenmesi ve ifade edilmesi ile ilişkili belirti ve bulgular: kişinin duygusal yaşantısındaki çeşitliliğin azalması olarak ifade edilebilecek affektif veya duygusal küntlük ve kişinin hezeyanlarla ilişkili bir duygudurum içinde olması şizofrenide görülebilecek duygusal değişiklikler arasında sayılabilir.
    bilişsel işlevlerle ilişkili belirti ve bulgular: özellikle kronik gidişli hastalarda bilişsel işlevlerle ilgili bozulmalar, hastalığın ilk tanımlandığı yıllarda "dementia preacox" (erken bunama) ismi ile anılmasına sebep olacak kadar belirgin olabilir.
    hastaların çoğunda içgörü yoksunluğu da görülen belirtiler arasında yer alır. kısıtlı anlamıyla içgörü kişinin içinde bulunduğu hastalık ve bunun belirtileri hakkında gerçekçi bir kavrayışa sahip olmasıdır. dünya sağlık örgütü'nün 1979'da yayınladığı verilere göre akut şizofrenide en sık görülen belirti içgörü yoksunluğudur[]. bu durumdaki hastalar hasta olduklarını düşünmezler. tedavide büyük handikapa yol açtığından, içgörü yoksunluğu büyük öneme sahiptir.
    pozitif ve negatif semptomlar
    şizofreninin seyri sırasında ortaya çıkan belirtiler ayrıca negatif ve pozitif olmak üzere iki başlık altında incelenebilir. pozitif belirtiler normalin dışında fazlalık, aşırılık ve sapmalar olarak ortaya çıkan belirtilerdir. negatifler ise normal işlevlerde azalma, ekgiblik gösteren belirtilerdir. şizofreni heterojen görünümlü bir hastalık olduğu için tipik bir genel görünüme sahip değildir.
    pozitif semptomlar: varsanı, sanrı, sürekli ağlama ya da gülme, evham, kendini tanıyamamak, heyecan, sıkıntı, kuşku, güvensizlik, düşmanca düşünceler, her şeyi üstüne alınma, sese ve renklere aşırı duyarlılık, aşırı derecede konuşma, kafiyeli konuşma ve anlatma isteği, anlatımda kopukluk, gibi normalin üstünde aşırı semptomlardır.
    negatif semptomlar: güçsüzlük, spontane olamama, insanlardan kaçma, konuşmada bozukluk, duygulanımda ekgiblik, yaşamdan zevk alamama (anhedoni), uğraştığı işe kayıtsızlık, dış görünüşü önemsememe, bakımsızlık, kendini bulunduğu ortamdan ya da insanlardan yalıtılmışlık hissi, gibi normal işlevlerde azalma ile giden semptomlardır.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 14.
    0
    dsm-iv sınıflamasına göre şizofreni beş alt tip ihtiva etmektedir:
    paranoid tür: bazen dine aşırı düşkünlük, metafizik, filozofik ya da cinsel uğraşlar görülür. rahatsızlığı kabul etmez, belirtileri gizlemeye çalışır, sanrıları yüzünden savunmaya geçer ve toplumdan uzaklaşırlar. düşünce bozuklukları baskındır. kötülük görme sanrıları, büyüklük sanrıları, etkilenme fikir ve sanrıları, alınganlık, kuşkuculuk bu türde sık görülen düşünce bozukluklarıdır. başlangıcı genellikle yavaş ve daha geç yaştadır. (dsm kodu 295.3/icd kodu f20.0)
    dezorganize (hebefrenik) tür: düşünce ve devinim bozuklukları baskındır. kişilikte dağılma ve yıkım hızlıdır. hasta kendi özel dünyasında yaşar. davranışlar ilkel ve çocuksudur. kısa zamanda duygusal tepkilerde oynamalar (labilite), yüzeysellik, uygunsuzluk, sözcük uydurma (neolojizm), tutarsız sanrılar, yineleyici basmakalıp konuşmalar, ayrıca varsanılar daha sonra ortaya çıkmaktadır. başlangıcı genç yaşta akut, renkli pozitif belirtilerle başlamaktadır. dsm kodlamasında dezorganize; icd kodlamasında ise hebefrenik şizofreni olarak geçer. (dsm kodu 295.1/icd kodu f20.1)
    katatonik tür: devinim (hareket) bozuklukları baskındır. dış çevre ile ilişkisini kesmiş gibi görünse de çevrede olup bitenleri tanımakta ve kaydetmektedir. hastalar belli bir duruşta uzun süre kalır ve dışardan gelen tepkilere yanıt vermez (donakalma), katatonik dalgınlık, katatonik taşkınlık, karşıtçılık gibi belirtiler görülmektedir. başlangıcı çoğunlukla 15-25 yaş arasında ve aniden olmaktadır.(dsm kodu 295.2/icd kodu f20.2)
    ayrışmamış tür: paranoid, dezorganize ve katatonik tür ayrışmamıştır.(dsm kodu 295.9/icd kodu f20.3)
    kalıntı (rezidüel) tür: daha çok negatif belirtilerin baskın olduğu süreğen şizofrenik bozukluktur. değişmeye karşı istek ve ilgi azdır. duygu küntlüğü, vurdumduymazlık, girişim ve eylem azlığı, toplumdan kopukluk, düşüncede somutlaşma ve fakirleşme, kendine iyi bakmama gibi negatif belirtiler gözlenir. bir ya da birkaç aktif şizofrenik depreşmeden sonra başlamaktadır. (dsm kodu 295.6/icd kodu f20.5)
    icd-10 sınıflama sisteminde ise bu türlere ek olarak iki alt tip daha vardır.
    şizofreni-ardı çökkünlük: şizofrenik depreşmenin ardından hasta çok belirgin çökkünlüğe girebilir. daha çok negatif belirtiler bulunmakla birlikte pozitif belirtiler de gözlenir. kalıntı şizofreniden ayırmak zor olabilir. ayırıcı tanı için hasta öyküsü önemlidir. (icd kodu f20.4)
    basit şizofreni: sinsi ve yavaş başlayan ve daha çok negatif belirtilerin baskın olduğu şizofreni türüdür. genellikle sanrılar, varsanılar, hareket bozuklukları görülmez. kalıntı şizofreniden ayrımı öykü ile yapılır. (icd kodu f20.6)
    Tümünü Göster
    ···
  14. 15.
    0
    şizofreni çok değişik gidiş ve sonlanış gösteren süregen bir bozukluktur. gidiş ve sonlanışın değerlendirilebilmesi için genellikle şu ölçütler kullanılır: hastalığın belirtileri, iş uyumu, toplumsal uyumu, hastaneye yatış sayısı ve süresi, bilişsel yetileri, genel sağlığı, özkıyım (intihar).
    olumlu gidiş göstergeleri:
    başlangıcın birden, renkli pozitif belirtilerle gelişmesi
    hastalığın ortaya çıkmasında ağır çevresel stres etkenlerinin fazlalığı.
    hastalığın türünün katatonik veya şizo-affektif olması.
    aile ortdıbının düzenli, duygu dışavurumunun düşük olması.
    sağaltıma erken dönemde başlanan, düzenli devam eden durumlar.
    gelişmekte olan ülkelerde şizofreni prognozu gelişmiş ülkelere göre daha iyidir.
    olumsuz gidiş göstergeleri:
    hastalığın erken yaşta başlaması ve gelişmesi
    hastalık öncesi kişiliğin şizoid ya da şizotipal oluşu, belirtilerin sinsi ve yavaş ortaya çıkışı
    hastaneye yatma sayısının çok, yatma sürelerinin uzun, iyileşme durumlarını kısa olması
    negatif belirtilerin baskın olması
    ailede kalıtımsal yükümlülüğün (kalıtımsal yatkınlık, ailede hasta birey olması) yüksek olması
    aile ortdıbının bozuk, duygu dışavurumunun yüksek oluşu
    hastanın kendisinden, ailenin ve çevrenin hastadan beklentilerinin yüksek ve aşırı baskılı olması.
    beklentiler yükseldikçe ve hastalar bunu karşılayamadıkça düş kırıklarına bağlı öfke ve üzüntü tepkilerinin daha şiddetli olması beklenir. bu nedenle ailenin hasta hakkındaki emellerini daha gerçekçi, alçak gönüllü bir düzeye çekmesi sağlanmalıdır. bunun sağaltımda da önemli bir yeri vardır.
    şizofreniklerde intihar akut dönemlerde hiç beklenmedik anda birden olabilir. bazı ağır negatif belirtili, yetiyitimli süregen hastalar planlayarak kendilerine kıyabilir. şizofreniklerde özkıyım riskini artıran faktörler arasında; erkek olma, bekarlık, işsizlik, toplumdan yalıtılmış olmak, çökkünlük, çaresizlik, önemli bir yitim ve ilaç/madde bağımlılığı sayılabilir
    ···
  15. 16.
    0
    şizofreni araştırmalarında büyük ilerlemelere rağmen hastalık için spesifik etiyolojik faktörler veya patogenik süreçler kesin olarak tanımlanamamıştır.[21] etiyoloji üzerindeki görüşler eskiden beri organik ve pgibososyal olmak üzere iki ana kümede tartışılmış olsa da, 20-30 yıldan beri şizofreni, giderek artan bir yaygınlıkla, beynin bir gelişim bozukluğu olarak kabul edilmektedir. hastalığın asıl nedeninin henüz kanıtlanamamış bir beyin bozukluğu olduğu görüşü kesinlik kazansa bile, bu rahatsızlığın ortaya çıkışında ve zaman zaman görülen alevlenmelerde çevresel-zihinsel etkenlerin varlığı da önemsenmektedir. şizofreni tek tip bir hastalık değildir. böyle bir hastalıkta çok değişik oluş nedenlerinin bulunması doğaldır. organik yönden yapılan araştırmaların yanı sıra pgibolojik ve çevresel etkenlerin araştırılması da önemli bir konu olmuştur. organik bir etiyolojinin gösterilmeyişi nedenin pgibososyal olduğunu kanıtlamaz ancak çevresel etkenler açık biçimde gösterilebildiği zaman anlam kazanabilir[

    sinaptik bağlantıların budanması, öğrenme ve beyin yoğrulması gibi önemli biyolojik oluşumlarda erken dönemde yaşanan pgibososyal olayların önemli bir rolü vardır. şizofreninin temelini teşkil ettiği farz edilen nörobiyolojik hasarların biraz olsun düzeltilmesinde hatta iyileştirilmesinde rehabilitasyonun çok önemli bir rolü olduğu düşünülmektedir.[23] günümüzde şizofreninin oluş nedeni hakkında nörodejeneratif ve nörogelişimsel olmak üzere iki önemli kuram vardır. son zamanlarda nörogelişimsel kuram giderek güçlenmektedir.
    şizofreninin herşeyden önce biyolojik bir hastalık olduğuna inanılmaktadır. bununla beraber şizofreni oluşumunda hem çevresel hem de kalıtımın rol oynadığı kompleks bir hastalıktır. tek bir nedeni yoktur, çeşitli faktörlerin bir araya gelmesi ile oluşur. şizofreniye yatkınlık kalıtımsal olmakla birlikte bozukluğun akut krizler halinde su yüzüne çıkmasında en önemli etkenler şunlardır;
    her türlü uyuşturucu (özellikle cannabis=kenevir)
    hamilelikte komplikasyonlar
    duygusal anlamda etkileyebilecek olaylar (kazalar, kayıplar)
    evlilik, hamilelik dönemi
    stres, travma ya da aşırı derecede mutlu edebilecek olaylar
    ···
  16. 17.
    +1
    günümüzde şizofrenide beyindeki yapısal anormalliklerinin araştırılmasında çoğunlukla manyetik rezonans (mr) teknikleri kullanılmaktadır[39][40][41]. birçok beyin mr incelemesi; lateral ventrikülerin hacminde artma, beynin tümünde az da olsa azalma (%2-3 arasında), ayrıca hipokampus, talamus ve frontal lobların bölgesel hacminde azalma olduğunu göstermektedir[39][40][42][43][44][45]. bununla beraber, şizofrenlerdeki ventriküler genişlemenin ilerleyici olmadığına ve hastalık ortaya çıkmadan önce de var olduğuna dair kanıtlar bulunmaktadır[46][47].
    çocukluk-başlangıçlı şizofrenlerin anatomik mr araştırmaları, gri cevherde azalma ve ventriküler büyümenin yetişkinliklerinde tipik olarak görüldüğünü göstermektedir. buna zıt olarak yetişkinlik-başlangıçlı şizofrenide temporal lobda yapısal değişiklikler bulunmuştur[39][48][49][50].
    şizofrenide pozitron emisyon tomografisi (pet) araştırmaları ise frontal loblar, bazal gangliyonlar, talamus ve temporal loblar üzerine yoğunlaşmış ve bunların herbiri ile ilgili bir takım anormallikler gösterilmişse de henüz beynin belli bir ya da birkaç bölgesinde birinci derecede sorumlu özgül bir bozukluk saptanamamıştır[51][52]. şizofrenide genel olarak frontal lobda küçülme, talamusun algıları süzme ve ayıklama işlevinde bozukluk, prefrontal korteks ve serebellum arasındaki devrelerde bozukluk olduğu bilinmektedir[4][39].
    şizofrenlerin beyin büyüklükleri sağlıklı kontrol grupları ile karşılaştırıldığında yaklaşık olarak %5-8 daha hafif ve %4 daha küçüktür[53][54]. ayrıca nelson ve arkadaşları, bir manyetik rezonans (mr) meta-analiz çalışmasında, şizofreni ile bilateral hipokampus ve amigdala küçülmesi arasında pozitif ilişki olduğunu kanıtlamıştır[43].
    ···
  17. 18.
    0
    tanrının adamı hepsini okudum seri şukuladım. bu yazılarından anladığım kadarıyla kız bana evlenme teklif etmiş ama ben mal gibi yanlış anlamışım şimdi geri gideyim de evet diyeyim sonuçta hayatımın aşkıydı o, makbulem benim, dediğim gibi 4 çocuğumuz olacak üçü erkek biri ise erkek, adları kamuran olacak, pembe panjurlu donumuzda koşuşturacaklar oh mis döner yeah
    ···
  18. 19.
    +1
    şizofeni için annenin kötü beslenmesi, zehirlenmesi, strese maruz kalması, enfeksiyonlar, gebelikte ve doğumda karşılaşılan olumsuzluklar ve genetik etkenler dahil sayısız risk etkeni tanımlanmıştır[68]. yapılan bir araştırmada; şizofreni ile doğumda erken membran ruptürü, forsepsle doğum ve 2,500 gramdan düşük doğum ağırlığı arasında belirgin ilişki olduğu tespit edilmiştir[69]. ayrıca erkeklerin gebelik ve doğum sorunlarına, serebral olgunlaşma zamanlarının farklı olmasından sebep daha hassas oldukları öne sürülmektedir[70]. annenin beslenmesi üzerinde birçok araştırma yapılmasına rağmen, sadece gebeliğin ilk üç ayında yetersiz folik asit alımı ile nöral tüp defektleri (spina bifida, hidrosefali, anensefali) arasında bir ilişki olduğu bulunmuştur[71][72].
    ilıman iklime sahip ülkelerdeki epidemiyolojik çalışmalar kış sonu ve ilkbahar başlarındaki doğumlarda şizofreni prevalansının yüksekliğine dikkat çekmektedir[73]. şizofreni ile doğum mevsimi arasındaki ilişkiyi açıklayan çevresel etkenler enfeksiyon ajanlarına, beslenme faktörlerine ve çevre sıcaklığındaki değişikliklere işaret etmektedir[74]. ayrıca şizofreni üzerine yapılan epidemiyolojik çalışmalar annenin gebeliğin ikinci üç aylık döneminde maruz kaldığı grip ve diğer virüslerin bebeğin ileriki yaşlarında şizofreni için risk teşkil edebileceğini göstermektedir
    ···
  19. 20.
    +1
    sosyal stigmata, şizofreni hastalarının tedavisinde en büyük engel olarak tanımlanmıştır[92].

    john forbes nash, üniversite yıllarında paranoid şizofreni semptomları göstermeye başlayan amerikalı matematikçi. 1994 yılında nobel ödülü kazandı, 2001 yılında hayatı akıl oyunları adlı filmde betimlendi.
    1999 yılında yapılan geniş bir örnekleme sahip bir çalışmada, amerikalıların şizofreni konusundaki inanışları incelenmiştir. bu çalışmada, şizofrenlerin başkalarına zarar verici davranışlarda bulunmasını amerikalıların %12,8'i oldukça muhtemel olduğuna inanırken, %48,1'inin ise bunun bir miktar muhtemel olduğuna inandığı bulunmuştur. aynı çalışmada, şizofrenlerin kendi tedavileri hakkında karar verme yetileri olup olmadığı konusunda bir başka soruya ise %74'ün üzerinde kişi pek muktedir değil veya hiç muktedir değil diye cevaplamıştır. aynı şekilde para idaresi konusunda karar verme yetileri olup olmadığı konusundaki soruya da %70,2'si pek muktedir değil veya hiç muktedir değil diye cevaplamıştır[93]. yapılan bir çalışmada, pgiboz hastalarının şiddete meyilli oldukları inancının 1950'lerden bu yana iki katından fazla arttığını gösterilmiştir[94].
    akıl oyunları adlı kitap ve filmde, şizofreni tanısı konmuş nobel ödüllü matematikçi john forbes nash'ın hayatı konu edilmiştir. marathi dilindeki devrai adlı filmde bir şizofreni hastasının konu edilmiştir. hastaların davranış şekli, düşünce yapısı ve hastalıkla mücadelesi konu edildiği film hindistan'ın batısında yer alan maharashtra'ın konkan bölgesinde çekilmiştir. ayrıca, hastaların tedavide kullandıkları ilaçlar ve aile üyelerinin gösterdikleri büyük sabır da filmde konu edilen diğer konulardır. şizofrenlerin aile üyeleri tarafından kaleme alınan gerçek olaylara dayanan kitaplardan bir diğeri ise, avustralyalı gazeteci anne deveson'un oğlunun şizofreni ile mücadelesini kaleme aldığı tell me i'm here adlı kitaptır[95]. bu kitap sonradan beyaz perdeye de uyarlanmıştır.
    mark vonnegut tarafından kaleme alınan the eden express adlı kitapta bir şizofreni hastasının, hastalıkla mücadelesi ve tedavi süreci konu edilmiştir. şizofreninin konu edildiği bir diğer kitap ise, mikhail bulgakov'un 1975 tarihli the master and margarita adlı eseridir.
    ···