1. 1.
    0
    reşat nuri güntekin
    25 kasım 1889’da istanbul’da doğdu. 7 aralık 1956’da londra’da öldü. ilk öğrenimini çanakkale'de mekteb-i i̇ptidai'de yaptı. mekteb-i sultani'de (galatasaray lisesi) ve i̇zmir'de bir fransız okulunda öğrenim gördü. sınavla girdiği darülfünun-ı osmani ulum-ı edebiyat fakültesi’ni 1912'de bitirdi. fransızca öğretmeni olarak bursa sultanisi'ne atandı. 1916-1919'da istanbul'da vefa ve erenköy liselerinde müdürlük yaptı. 1931'de milli eğitim müfettişi oldu, bütün anadolu'yu dolaştı. 1939-1943 arasında çanakkale milletvekiliydi. 1947'de milli eğitim başmüfettişliği'ne getirildi. 1950'de paris'te kültür ateşesi ve unesco'da türkiye temsilcisi oldu. 1954'te emekliye ayrıldı. bir süre i̇stanbul şehir tiyatroları edebi kurul üyeliği yaptı. kanser tedavisi için gittiği londra'da yaşdıbını yitirdi. cenazesi i̇stanbul’a getirildi, karacaahmet mezarlığı’nda toprağa verildi. yazı hayatına birinci dünya savaşı sonlarında başladı. ilk eseri "eski ahbap" isimli uzun öykü, 1917’de "diken" dergisinde yayınlandı. 1819-1919'da zaman gazetesinde "temaşa haftaları" başlığıyla tiyatro eleştirileri yazdı. bu dönemde şair, nedim, büyük mecmua, i̇nci, diken dergileri ile dersaadet ve zaman gazetelerinde yayınlanan öykü, roman ve oyunlarında kendi adının yanısıra "hayrettin rüştü, mehmet ferit, cemil nimet" gibi takma isimler kullandı. mizah ve magazin yazılarını da "ateşböceği, ağustosböceği, yıldızböceği" gibi isimlerle yayınladı.

    1922'de vakit gazetesi’nde tefrika edilen ve aynı yıl katip olarak basılan "çalıkuşu" romanıyla ünlendi. bu romanı önce "i̇stanbul kızı" adıyla oyun olarak yazmıştı. o dönem koşullarında sahneye konulması olanağı çıkmayınca romana dönüştürdü. türk edebiyatında gerçekçi romana yönelimin ilk örneklerinden olan çalıkuşu, dili, anlatımdaki rahatlığı, duygusal yanlarıyla uzun yıllar güncelliğini koruyan bir eser oldu. sinema ve televizyona da uyarlandı. romanda, iyi bir eğitim görmüş ve bir aşk nedeniyle hüsran yaşamış i̇stanbullu genç öğretmen kadın feride'nin tanıklığıyla anadolu'nun kurtuluş savaşı'ndaki hali yansıtılır. farklı yaşam biçimleri, farklı anlayışlar, farklı gelenek ve görenekler, toplumsal çatışmalar feride'nin gündelik yaşamı ve duygu dünyasıyla iç içe verilir. 1927'den sonraki romanlarında da üslubunun temel yapısını değiştirmeden toplumsal sorunlara eğildi. romanlarında sayısız insan tipi yarattı. çoğunlukla erkek olan kahramanlarını, dış görünümlerinden çok pgibolojik özellikleriyle yansıttı. mizaha daha geniş yer verdiği öykülerinde de aşk, yalnızlık, fedakarlık, dostluk, ihanet gibi temalar kullandı. anadolu gezileri sırasındaki gözlemlerini "anadolu notları" adıyla kitaplaştırdı. öğrenciler için kitaplar yazdı, çeviriler yaptı.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    0
    ahmet hamdi̇ tanpinar
    23 haziran 1901’de i̇stanbul’da doğdu. kadı hüseyin fikri efendi'nin oğlu. baytar mektebi'ni bırakarak girdiği darülfünun-ı osmani'nin (bugünkü i̇stanbul üniversitesi) edebiyat fakültesi’nden 1923’te mezun oldu. erzurum, konya ve ankara'daki liselerde öğretmenlik yaptı. gazi terbiye enstitüsü'nde (gazi eğitim enstitüsü) edebiyat dersleri verdi. 1933'ten sonra i̇stanbul'da kadıköy lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı. güzel sanatlar akademisi’nde sanat tarihi ve estetik dersleri verdi. 1939'da i̇stanbul üniversitesi edebiyat fakültesi'nde yeni kurulan türk edebiyatı kürsüsü profesörlüğüne getirildi. 1942 ara seçimlerinde chp'den maraş milletvekili olarak türkiye büyük millet meclisi’ne girdi, üniversitedeki görevinden ayrıldı. 1946 seçimlerinde tekrar aday gösterilmeyince bir süre milli eğitim müfettişliği yaptı. güzel sanatlar akademisinde tekrar derse girmeye başladı. 1949'da da i̇stanbul üniversitesi edebiyat fakültesi türk dili ve edebiyatı bölümü’ne döndü. bu görevdeyken 24 ocak 1962’de i̇stanbul’da yaşdıbını yitirdi. adını ilk kez "altın kitap" dergisinde yayınlanan "musul akşamları" şiiriyle duyurdu. dergah, milli mecmua, hayat, görüş, ülkü, varlık, oluş, kültür haftası ve aile dergilerinde şiirleri yayınlandı. hece vezniyle yazdığı bu ilk şiirler, imge zenginliklikleri ve müzikal nitelikleriyle dikkat çeker. edebiyat fakültesi'nde öğrencisi olduğu yahya kemal beyatlı'dan çok etkilendi. ama ilk eserlerinde yahya kemal'den çok ahmet haşim izleri görülür. haşim gibi o da küçük yaşta kaybettiği annesinin yokluğundan duyduğu acıyı ve kendisini avutacak bir sevginin özlemini dile getirir. i̇çe dönük bir bakışla doğa ile iletişim kurmaya çalışır. şiirinin bir başka yönü bergson felsefesinden kaynanlanan zaman kavramıdır. onun eserlerinde zaman, basit bir süreklilik değil, çok katlı ve karmaşık bir akıştır. "ne i̇çindeyim zamanın", "bursa'da zaman" şiirleri bu olgunun örnekleridir. i̇lk romanı "mahur beste" 1944'te ülkü dergisi'nde yayınlandı. osmanlı devleti'nin son döneminde seçkin bir çevrenin yaşayışını sergileyen bu romanın ardandan, kendi yaşamından da izler taşıyan "huzur" 1949'da basıldı. huzur, hem bir aşk hem de tanpınar'ın i̇stanbul'a olan derin sevgisinin romanıdır. estetik anlayışının, kültür birikiminin ve geçmiş kültürlere yaslanan yaşam felsefesini yansıttığı bu kitabı tanpınar'ın en yetkin romanı sayılır. romanda, mümtaz ile nuran'ın aşkı çerçevesinde doğu ile batı, eski ile yeni, geçmişin değerleriyle var olan değerler, aşk ile toplumsal sorumluluk arasındaki çatışmayı ve bu çatışmanın doğurduğu bireysel bunalımları irdeler. 1950'de yeni i̇stanbul gazetesinde yayınlanan ancak ölümünden sonra 1973'te basılan "sahnenin dışındakiler" ile 1961'de basılan "saatleri ayarlama enstitüsü"nde de iki uygarlık, iki değerler sistemi arasında bocalayan türk toplumunun ironik tablosu çizilir. ölümünden sonra plan ve notlarına dayanılarak biraraya getirilen ve 1987'de yayınlanan "aydaki kadın" da da aynı irdeleme vardır. şiir, roman ve yazılarının yanısıra i̇stanbul, bursa, ankara, erzurum ve konya kentlerini doğal, tarihsel ve kültürel yapılarıyla anlattığı 1946'da basılan "5 şehir" önemli eserleri arasındadır.
    eserleri̇:
    şi̇i̇r:
    bütün şiirleri (1976-1981)
    roman:
    mahur beste (tefrika 1944 - basım 1975)
    huzur (1949-1983)
    sahnenin dışındakiler (tefrika 1950- basım 1973)
    saatleri ayarlama enstitüsü (1961-1977)
    aydaki kadın (ölümünden sonra 1987)
    öykü:
    abdullah efendi’nin rüyaları (1943-1983)
    yaz yağmuru (1955-1983)
    hikayeler (kitaplaşmayan iki hikayesiyle birlikte tüm öyküleri, 1983)
    deneme:
    beş şehir (1946-2001)
    edebiyat üzerine makaleler (1969-1977)
    yaşadığım gibi (1970-1977)
    antoloji̇ler:
    tevfik fikret (1937-1944)
    namık kemal (1942)
    yahya kemal (1940-1982)
    19. asır türk edebiyatı tarihi (ancak birinci cildini tamamlayabildi,1942-1985)
    edebiyatın birçok dalında eser veren sanatçılarımızdandır. hemen tüm eserlerinde, zaman üzerinde durur. romanda özel bir basan gösteren sanatçı batı'daki gelişmelen yakından izlemiştir. romanlannda doğu ve batı kültürlerinin kaynaştığı görülür. bu kaynaşma hem histe hem fikirde hem de sanatlarda kendini gösterir.
    romanlannda hitabete, nutuğa, telkine yer vermez. yapmacıksız, uydurmasız, konuşma diline has bir sözcük seçimiyle eser yazar. teşbih ve istiarelere bol yer vermişse de bunlar gereksizmiş hissini vermez.
    tanpınar'ın düşünce ve hayalle başkalaşan gözlemlerinin dolaştığı istanbul sokakları, camileri, çarşıları, harabeleri özellikle mütareke yıllarının sıkıntıları, maddi, manevi yıkımları içinde geçmiş olan gençlik çağı, romanını zevkli kılan sebepler arasındadır.
    "saatleri ayarlama enstitüsü" romanında cumhuriyet döneminde değişen insanın iç buhranlarına değinir. bu bunalımları anlatırken, yazarın o dönemde avrupa'da yaygın bir akım olan egsiztansiyalizm akımından etkilendiği görülür.
    huzur romanı ise başkahraman mümtaz'ın tasaları, duyuşları, düşünce ve rüyaları etrafında dönmektedir. bir kültür bunalımının sancıları ve sıkıntıları içinde bunalan kişiler, gerçek ile rüya arasında gider gelir.
    tanpınar'da rüya çok önemlidir. hemen tüm eserlerinde rüyaya geniş yer verir. rüyayı insanı rahatlatan önemli bir etki olarak görür. aynı özellikler mahur beste, aynadaki kadın, karşı karşıya romanlarında da vardır.
    sanatçının rüyaya verdiği önemi "abdullah efendi'nin rüyaları" adındaki hikayelerinde de görürüz. biraz sürrealizm'den izler taşıyan hikayeler, yazann gerçeklerden kaçışını da ifade eder.
    şiir alanında da önemli çalışmaları bulunan tanpınar, kendi şiir dilini, rüya nazmının hakim olmasını istediği bir estetiğin içinde aramıştır. şiirlerindeki bazı söyleyişlerde sembolist izler görülür.
    biçim olarak belli bir kalıba bağlı kalmayan sanatçı, şiirlerinde hece ölçüsünü kullanmış, onda aruz sesi bulmaya çalışmıştır. şiirlerinde gerçekten kaçar, dinleniklik, sessizlik arar. bunu da rüyalarda ve mugibide bulur. şiirlerinde toplum değil "ben" vardır. dış dünya değil, şuuraltı sezilir.
    tanpınar'ın deneme ve makaleleri de vardır. özellikle "beş şehir" adlı eserinde ankara, erzurum, bursa, konya, istanbul'un tabiatından kültürüne kadar tanıtıldığı görülür. makalelerini "yaşadığım gibi" adıyla kitap haline getirmiştir.
    edebiyat tarihi alanında da çalışmaları bulunan sanatçı 19. asır türk edebiyatı tarihi'ni yazmıştır.
    değişik yazarlarla ilgili biyografiler, mektuplar da bırakan tanpınar döneminin yeri doldurulamaz bir sanatçısıdır.
    bugün edebiyat alanında onun yetiştirdiği birçok öğrenci vardır.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 3.
    0
    ebenizi giberim ama ha

    beşiktaşlı şeyh yahya efendi h. 900/1495 yılında babası şamlı ömer efendi (amasyalı ömer efendi) trabzon kadısı olarak görev yapmakta iken trabzon’da doğmuştur. şehzade süleyman’ın annesi hafsa sultan’ın sütü az olduğundan, kadı ömer efendi’nin refikaları ve yahya efendi’nin validesi olan trabzonlu afife hatun küçük şehzade süleyman’a süt vermiş ve onun süt annesi olmuştur. böylece yahya efendi de meşhur kanuni sultan süleyman’ın süt kardeşi olmuştur. beykoz sırtlarındaki hz. yuşa’nın makdıbını yahya efendi’nin keşfettiği de rivayet edilmektedir. nitekim hz.yuşa i̇srailoğullarındandır.

    yahya efendi dergahı 1538'de kurulmuştur. tekke, mescid, tevhidhane, medrese, hamam, mezarlık ve çeşitli evlerden oluşan bir külliye niteliğindedir. yahya efendi tekkesi, postnişin olan yahya efendi zamanında üveysilik olarak adlandırılan tasavvuf ekolüne bağlanmıştır. daha sonra tekke kadiriliğe ve nakşibendiliğe intisap etmiş ancak üveysiliğin etkisi de devam etmiştir. yahya efendi kanuni’ye öylesine kerametler ve mucizeler gösteriyordu ki, kanuni’yi kendisine hayran bırakmıştı.

    peygamberlere bile verilmeyen mucizeler, nedense hep şeyhlere, evliyalara verilmiştir. peygamberlerin bile göstermediği kerametleri mucizeleri her ne hikmetse hep şeyhler, evliya diye nitelendirilen babalar, dervişler göstermiştir. yahya efendi de bu örneklerden birisidir. bu kerametler, mucizeler tarih boyunca tarikatlaşmanın oluşmasına zemin hazırlayan en dinamik taşlardan biridir. sevgili okurlar, talmud ve tora’daki tasavufi yorumlamalar ile mevlevi, melami, arusi ve diğer tarikatların sufistik yorumlamalarını karşılaştırdığınızda göreceksiniz ki birbirleriyle birebir aynıdır. i̇slami kaynaklara tasavvufi kabala yorumlamaları, hep i̇brani asıllılarca sokulmuştur. anlayacağınız tasavvufi nefesler diye nitelendirilen yorumlar, aslında ( madde, yaratılış, ölüm, ruh ve ahiret kavrdıbının talmud’da ve tora’da hahamlarca yorumlanan yahudi sufizmi kabala) yorumlarıdır. tarihte ve günümüzde sosyetenin ve sabetayistlerin, tasavvufa olan merakları ve bu tarikatlara girmeleri, tarikatlaşmaları da bu yüzdendir.

    peki yavuz sultan selim’in hanımı hafza hatun, oğlu süleyman’ı emzirmesi için neden yahya efendi’nin annesi afife hatun’u seçmişti? yahya efendi sarayla çok içli dışlıydı. kanuni’ye danışmanlıkta yapıyordu. peki ya kanuni’nin diğer danışmanları kimlerdi ?

    gelin inceleyelim.

    1492’deki i̇spanya kralı ii.fernando ve kraliçesi i̇sabella’nın kraliyet arşivlerindeki belgelerine dayanarak yahudi olmasına şaşırmamıştık. en ateşli katolik i̇spanya’nın engizitör rahipleri, piskoposları, rektörleri, danışmanları, yargıçları, konverso yahudiydi. sürgünün organizatörleri kuşkusuz yahudi kökenliydi. onları osmanlı topraklarına taşıyan amiraller de kuşkusuz kendi soylarındandı. endülüslü müslümanların feryadlarına cevapsız kalarak onları kaderlerine terkeden, sürülen yahudiler’e kucak açan osmanlı devleti de judaizm’in kontrolündeydi. endülüslü müslümanlar’ın, kaderlerine neden terk edildiklerini şimdi daha iyi anlıyoruz.

    kanuni sultan süleyman bildiğiniz gibi yahudi bir anneden doğmuştur. padişah yavuz sultan selim’in hanımı, kanuni sultan süleyman’ın annesi polonya yahudisi helga (hafza sultan)'dır. s. shaw, history of the ottoman empire and modern turkey, vol. i, 1976. p.148

    yahudiler i.selim ve kanuni zamanında sarayda çok etkili görevlerde bulunuyorlardı. moşe hamon ailesi de bunlardan birisiydi. amonların büyüğü yitzhak hamon, son endülüs devleti granada sultanlığı’nın hükümdarına da hekimlik yapmıştı. 1492 yılında yahudilerin i̇spanya'dan (ve portekiz'den) büyük göçleri sırasında gırnata'dan i̇stanbul'a gelmişti. moşe amon'un babası joseph yasef hamon, ii. bayezıd ve yavuz sultan selim'in (1518) doktorluğunu yapmışlardır. encyclopedia judaica, jerusalem, 1971. vol. 18, s.269, dipnot: h. inalcik, he ottoman empire the classical age 1300–1600.1973, p.23
    bu dönemin önemli saray doktorlarından biriside musa calinus i̇sraili’dir. bir dönem ii.beyazıd ve yavuz sultan selim’in doktorluğunu yapmıştı. s. shaw, history of the ottoman empire and modern turkey, vol. i, 1976. p.148
    yavuz sultan selim, i̇stanbul’daki vergi toplama işini hazinenin başındaki eliyah mizrahi adındaki bir yahudi yapıyordu. encyclopedia judaica, jerusalem, 1971. vol. 18, s.269, dipnot: h. inalcik, he ottoman empire the classical age 1300–1600.1973, p.23

    muhteşem yahudi̇

    kanuni dönemi’nin ailelerini ve kurmaylarını gelin birlikte inceleyelim.

    i̇ktidarındaki ihtişam ile birçok batı ülkesinde muhteşem süleyman olarak anılan osmanlı halifesi kanuni’nin aslında muhteşem bir yahudi olduğunu belirtelim.

    muhteşem süleyman zamanında yahudiler saray idaresinde çok büyük bir ağırlığa sahip oldular. yahudiler onun döneminde öylesine güç ve servete kavuştular ki yahudiler, i̇srail kralı şelomo’dan sonra kendilerini temsil eden bu padişaha kral süleyman adını vermişlerdi. encyclopedia judaica, jerusalem, 1971. vol. 19, s.303, bibliyografia : a.h. lybyer, he government of suleiman (1966); s.w. baron, in: joshua finkel festschrit (1974), p. 29–36

    kanuni, yahudi geleneğini evliliğinde de sürdürmüştür. kanuni’nin hanımı, hürrem haseki sultan (roxolena) ukrayna sınırları içerisinde bulunan rohatyn kentinde doğmuş bir yahudi asıllıydı. andrée aelion brooks, the woman who defied kings, michigan universty, paragon house, 2002, p.437
    hürrem sultan’ın kirası, ester handali ya da ester kira (ö. 1590) adında yahudi bir kadındı. osmanlı’nın derin devletine hakim olan tek kadındı. önce hürrem sultan'ın sonra da hürrem sultan'ın gelini nurbanu sultan'ın sırdaşı ve sekreterlik görevini yaptı. sarayda büyük bir güce sahipti. e.nashim, a journal of jewish women's studies and gender issues 13: p.49-67

    (roxalana) hürrem sultan kızı mihrimah sultan’ı, yahudi asıllı olan damat rüstem paşa ile evlendirmişti. elli kohen, history of the turkish jews and sephardim, university press of america, 2007. p.51

    kanuni’nin göreve getirdiği 1550-1553 yılları arasında osmanlı donanmasının kaptan-ı derya'sı sinanüddin yusuf paşa, damat rüstem paşa’nında kardeşiydi. sicil-i osmani, başbakanlık osmanlı arşivleri, kültür bakanlığı ve toplumsal tarih vakfı, i̇stanbul.1996, cilt:5, s.1515

    sinan paşa’nın yahudiliğini, türkiye yahudi cemaati’nin gazetesi şalom’da şöyle anlatılmaktadır.

    kanuni’nin amirallerinden olan sinan paşa, ortaçağ kaynaklarınca “the great jew (ulu/büyük yahudi)” olarak adlandırılır. açık denizlere yelken açtığında osmanlılar tarafından ‘süleyman’ın mührü’ adı verilen davud yıldızı olan sancağı gemisinin gönderine çekerdi. şalom – melih namer, tarihe i̇z bırakan yahudi korsanlar, 16 aralık 2009

    hürrem sultan kızı mihrimah sultan'ı vezir-i azam rüstem paşa ile evlendirerek vezir-i azam'la bir ittifak oluşturdu. kanuni, yeniçeriler tarafından çok sevilen hürrem’den olmayan oğlu mustafa'yı kendisini tahttan indirmeyi planladığı inancıyla öldürttü. hürrem sultan'ın kanuni'yi bu kararda etkilediği inancı çok yaygındır.

    kanuni’nin hürrem sultan’den olma oğlu padişah ii.selim’i, yahudi dönmesi raşel (nurbanu sultan) ile evlendirmiştir. encyclopedia judaica, jerusalem, 1971. vol. 18, s.269 dipnot: s. shaw, history of the ottoman empire and modern turkey, vol. 1 (1976), p.175–79

    daha sonra padişah ii.selim’in yerine eşi nurbanu sultan’dan olma oğlu iii. murat geçmişti. osmanlı tarihinde ilk olarak valide sultan unvanını alan nurbanu sultan’ın bir yahudi dönmesidir. bu dönemde saray’da yahudi nüfuzu artış göstermiştir. i̇.hakkı uzunçarşılı, osmanlı devletinin saray teşkilatı, türk tarih kurumu, ankara 1945, s.88

    i̇slam’a göre müslüman bir erkek, “daha önce kendilerine kitap verilenlerden iffetli kadınlar da size helaldir” ayeti ile ehli kitap (yahudi ve hıristiyan) kadınlarla evlenebilir. maide 5/5

    kanuni’nin yahudi evliliği yapmasında i̇slam’a göre bir sakınca yok. fakat kanuni’nin yahudi bir anneden doğmuş ve evlatlarına da yahudi evlilikler yaptırarak tora’nın kanunlarını yerine getirmiştir. kanuni sarayda en yakınlarını bile yahudiler’den seçmişti. peki bu durumu gelin birde yahudi kaynaklarından inceleyelim.

    tora ve talmud’daki yahudi kanunlarına göre yahudi bir anneden doğan çocuğun hükmü hahamlarca şöyle açıklanmaktadır.

    yahudiler’in kutsal kitabı tora, yahudi anneden doğan çocuğun yahudi sayıldığını belirtmektedir.

    yahudi bir kadının yahudi olmayan bir erkeğe doğurduğu çocuk yahudi’dir. karışık bir evlilikte çocuğun yahudi olmasının, annesinin yahudi olmasına bağlıdır. tora’da alaha’ya göre yahudi bir anne ile yahudi olmayan bir babanın çocuğu yahudi’dir. tora-vayikra, emor 24/10 açıklaması, s.545
    tora, yahudi bir annenin doğurduğu çocuğu, yahudi saymaktadır. tora-vayikra, emor 24/11 açıklaması, s.546
    yahudiler’in şeriat kitabı talmud’un bölümlerinde ise yahudi anneden doğan biri’nin yahudi sayıldığını bildirmektedir.
    anne yahudi ise, çocuk da yahudi’dir. ama anne yahudi değilse, çocuk da yahudi değildir. talmud-yevamot 23a; talmud-kiduşin (kutsal şeyler) raşi.s.68
    tora ve talmud’daki yahudi kanunlarına ve örflerine göre kanuni, oğlu ii.selim ve onun oğlu iii. murad yahudi sayılmaktadır. peki kanuni’nin yahudiler’e tutumu ne olmuştu ?
    Tümünü Göster
    ···
  4. 4.
    0
    türk tarıhınde çok önemli bir yere sahıp olan türkmenlerin
    adını, menşeini,tarihini, kültürünü,etnoğrafyasını ortaya koyabılmek için
    böyle bir çalışma yaptım. türkmenler derken sadece türkmenistan içersinde
    yasayanlar diye dusunmek yanlış olur. bugunkü türkmenistanın hudutları
    sscb(rusya) tarafından suni olarak 1924 yılında çizilmiştir. oysa türkmenler ve
    onların atası oğuzlar, daha önceki dönemlerde de maveraünnehir(seyhun-ceyhun
    nehirleri arasında)kaşgar bölgesinde. deşt-i kıpçak steplerinde(bugunkü
    kazakistan toprakları)kuzey karadeniz, kırım,kuban, kafkasya,altay bölgelerinde
    geniş bir coğrafik alana yayılmışlardır. oğuzlar aral gölünün civarında
    ceyhun, seyhun nehirlerinin deltalarında şehirler kurup, tarım işleriyle
    uğraştıkları, şehir medeniyeti kurduklarımalumdur.2500 -3000 yıl öncesi
    yasadıklarını biliyoruz. türki̇stanin bölünmesi̇ türkmenlerin yoğun olarak
    yasadıkları türkistan nasıl bölündü sorumuza şu cevabı veriyor
    yazar:sovyetlerin boydan millet olusturma niyeti neticesınde türkistan
    parçalandı.1924 yılında yılında bilinçli olarak parçalandı.i̇kinci büyük
    darbe 1926 da alfave değişikliği yapıldı.1930 lu yıllarda eski yazıyla kıtap
    bulunduranlar gerici diye hapsedıldi. kitaplar toplu hald yakıldı. orta asyada
    türkmen, kazak.kırgız, özbek türklerinin geçmişine kültürüne çok büyük
    darbe vuruldu.i̇nsanlar aynı kökten gelmelerine rağmen sovyet ideolojisi
    tarafından farklı mılletlerden olduklarına inandırıldı asi̇mi̇lasyon yapildi
    ankaranın isminin angora diye rumcadan geldiğini söyluyorlar. peki güney
    sibiryada altay bölgesinde angara isimli nehrin ankara adıyla bir bağlantısı
    olamazmı. niye böyle düşünülmüyor. yine türkiyede baykal soyadı çok
    kullanılmakdadır. oysa yukarıda ismi geçen bölgedeki baykal gölünün
    adınında türkçe olduğu biliniyor. baykal(bay göl, yani zengin göl mansında
    kullanılmakdadır)rivayetlere göre 7 bin yıl önce türklerin büyük atası
    oğuz kağanın seferlerinin bir defasında orada çadır kurup oturduğu ve bu
    gölü beğenerek
    bay göl''dediği bilinmektedir. tarihci ve etnoğraf
    olarak, etimoloji,üzerine çalışmaktayız. türkmen,oğuzun ta kendisidir. tarih
    kitaplarında türkmenler oğuzlar diye yazılıyor.bu iki isim aslında
    aynıdır. türkmenler kendilerine türkmen der. arap tarıhcileri orta çağlarda
    terekeme demişler. müslüman olmadan önce ise oğuzlara arap tarihçileri, guzlar
    diyorlardı. terekemelerin büyük çoğunluğu kendilerinin türkmen olduğunu pek
    bilmiyorlar. kırgız türklerinin adının menşei kırkoğuzdur. özbek türklerinin
    adı, oğuz beğleri kelimesinin kısalmasıdır. uygur türklerinin adınında on
    ogur (oğuz) dan geldiğini tarihciler söylüyorlar. beyoğlu tarıhçilerin gercek
    bilgilerden yola çıkmaları gerektiğinide söyledi.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 5.
    0
    osmanlı i̇mparatorluğu veya osmanlı devleti (osmanlı türkçesi: دَوْلَتِ عَلِيّهٔ عُثمَانِیّه - devlet-i ʿaliyye-yi ʿosmâniyye[4][5]) 1299-1923 yılları arasında varlığını sürdürmüş türk-i̇slam devleti. tarihçi halil i̇nalcık, 27 temmuz 1302 koyunhisar savaşı (veya bafeus savaşı)'nı devletin kuruluş tarihi kabul etmektedir.[6][7] arnold joseph toynbee gibi bazı tarihçiler türkiye'nin tek ardıl devlet sayılması gerektiğini savunurlar.[8].

    devletin kurucusu ve osmanlı hanedanının atası olan osman gazi, oğuzların bozok kolunun kayı boyundandır.[9] devlet, bilecik ilinin söğüt ilçesinde kurulmuştur. osmanlı devleti'nin bağımsız bir devlet olarak tarih sahnesine çıkması 1289 yılında olmuştur. buna karşın prof. dr. halil i̇nalcık, osmanlı devleti'nin 1299'da söğüt'te değil 1302'de yalova'da bizans'a karşı yaptığı bafeus savaşı sonrasında devlet niteliğini kazandığını iddia etmiştir[10], osmanlı i̇mparatorluğu'nun yalova'da kurulduğu iddiasına yalova üniversitesi rektörü prof. dr. niyazi eruslu da destek vermiştir.[11] i̇stanbul ile sınırlı bir şehir devletine dönüşmüş olan bizans i̇mparatorluğu'nu yıkmış, bazı tarihçilere göre bu yeni çağ'ı başlatan olay olmuştur. osmanlı i̇mparatorluğu gücünün doruğunda olduğu 16. ve 17. yüzyıllarda üç kıtaya yayılmış ve güneydoğu avrupa, orta doğu ve kuzey afrika'nın büyük bölümünü egemenliği altında tutmuştur. ülkenin sınırları batıda cebelitarık boğazı (ve 1553'te fas kıyıları'na, doğuda hazar denizi ve basra körfezi'ne, kuzeyde avusturya, macaristan ve ukrayna'nın bir bölümüne ve güneyde sudan, eritre, somali ve yemen'e uzanmaktaydı.[12] osmanlı i̇mparatorluğu 29 eyaletten ve vergiye bağlanmış boğdan, erdel ve eflak prensliklerinden oluşmaktaydı. devlet zaman zaman denizaşırı topraklarda da söz sahibi olmuştur. atlantik okyanusu'ndaki kısa süreli toprak kazanımları lanzarote[13] (1585), madeira (1617), vestmannaeyjar[14] (1627) ve lundy[15] (1655) bu duruma örnek olarak gösterilebilir.

    devlet altı yüzyıl boyunca doğu dünyası ile batı dünyası arasında bir köprü işlevi görmüştür. hakimiyeti altında bulunan topraklarda yaşayan halklar zaman zaman, toplu ya da yerel ayaklanmalar ile osmanlı iktidarına karşı çıkmışlardır. genel olarak din, dil ve ırk ayrımından uzak durduğu için yüzyıllarca birçok devleti ve milleti hakimiyeti altında tutmayı başarmıştır.[16] osmanlı i̇mparatorluğu, eski türk örf ve adetlerinin ve i̇slam kültürünün yükümlülüklerinin doğrultusunda bir yönetim şekli belirlemiştir.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 6.
    0
    merhabalar, ben 28 yaşındayım, askerden geleli tam 33 ay geçti, bu süre içinde kimse bana düzgün bir iş vermedi.
    askere gitmeden 2 ay önce, çok masumane, cinsellik barındrımayan ve bugüne kadarki tek ilişkimede son verdim. o günden bu yana hiçbir kadınla da yakınlaşmadım.
    annem ve babam emekli. ben karanlık bir odada bütün gün bilgisayar başında, onlarsa salonda evde pinekliyoruz. tek eğlencem barfiks, şınav ve 31 çekmek. birde arada koluma bıçakla şekiller çiziyorum.
    aslında doğuda yaptığım askerlik süresince yaşadıklarımdan dolayı 6 ay kadar pgibolojik tedavi gördüm. pek faydalı olmayınca bıraktım. bazen gece yarısı bağırarak uyanıyorum ve koşmaya başlıyorum. birkaç kez bilinçsiz bir halde evdekilerin boynuna gece gece bıçak dayamıştım.
    anne ve babama göre işe girememem, birazda benim hatammış. haklı olabilirler çünkü; iş görüşmelerinde bu gerginliğimi hissetirmemden kaynaklanan sorunlarda yaşadım. iş görüşmelerindeki "stres testi uygulamalarında" fiziksel şiddete başvurduğum için artık okuduğum bölümle ilgili hiç bir işe çağrılmıyorum. aslında çok fazla bir harcamamda yok zaten. dolayısıyla arada bizim buradaki kiler markete geceleri mal indirmeye yardımcı olarak, harçlığımı çıkarıyorum.
    bu gibi iş aldığım günler, hayattaki tek sosyal aktivitem, tabiki inci sözlükten sonra. ama orada ve hatta inci dışındaki hiçbir ortamda düşüncelerimi açmayı tercih etmiyorum.
    herkesin dediği gibi, gün geçtikçe daha da içe kapanan suskun bir tip oldum. bu durumun tek faydası artık komando olarak yaptığım asker halimden bile daha güçlü ve fit haldeyim.
    bütün bu zaman içersinde düşünmeye çok vaktim oldu. ilkokuldan bugüne kadar beni üzen tüm olayları düşündüm. sebeb olan kişileri tek tek listeledim. geceleri internet ve daha bi çok yoldan bu kişilerin adreslerine ve bilgilerine ulaşmaya çalıştım. oluşturduğum bu listede ilkokul öğretmenimden ortaokuldaki tarihçiye, eski kızarkadaşımın annesinden, iş görüşmesine katıldığım ik sorumlularına kadar birçok kişi var. bazende incide beğenmediğim yorum ve nicklere göre, yazarların bilgilerine ulaşmaya çalışıyorum, fırsat buldukça onlarıda listeye ekliyorum.
    apartman boşluğuna bakan odamın cdıbına konan güvercinlere zaman zaman, sessizce yaklaşıp, çıplak elle kafalarını koparıyorum. gördüğün gibi çok sessiz hareket edebilme kabiliyetimi arttırmaya çalışmakla beraber bıçak kullanmaktada ustalaştım. bunda öldürğüdüm güvercin cesetleri ve koluma açtığım yaraların payı büyük. bu arada babamın yadigar tabancasına ve ateşli silahlara zaten askerdende aşinayım. bütün bunları neden mi anlatıyorum dostum?
    çünkü bunlar beni hayata bağlıyor ve bence bu uğurda ölmek bir şereftir. seninde bu sözlükte takılmandan dolayı aynı hisleri paylaştığını yani hayatta kendini önemsiz hissettiğini düşünüyorum. eminimki sende dğer verildiğini bilmek ve gerçek bir amaç uğruna ölmek istiyorsundur. bugüne kadar hiçbir listeye giremedim demişsin. istersen benim listemde adın olabilir ve o listede olmanın ikimizede farklı şekilde kazandıracağı mutluluk ve onuru hakedebilirsin
    nedersin dostum?
    Tümünü Göster
    ···