1. 76.
    0
    reservasyon bin
    ···
  2. 77.
    0
    neyse kontinyuuuuuu

    çıktık bunla yukarı, evde de kimseyle karşılaşmadık. odasına doğru yürüdk ettik oturduk. tam olarak ne istiyorsun diye sormamla önüme abuk subuk kitapların yığılması bir oldu. aradan da düşünüyorum lan kocaman kız aq bunları nası yapamıyo falan. aptal saptal 8.sınıf soruları. çözdük ettik, bu yoruldukça da muhabbet ediyoruz. benim lgs dememe falan gülüyor değişti ismi onun diyordu falan derken konu bunun puanlarının düşük olmasına ordan da eski sevgilisine geldi. ya 8.sınıfsın ne sevgilisi diyerek hatayı yaptım belki de. makineye bağlamış gibi başladı. ondan sonra kafama oturmaya başladı zaten.
    ···
  3. 78.
    0
    buraya yazayımda sonra değerlenir
    ···
  4. 79.
    0
    up up up
    ···
  5. 80.
    0
    olm hızlı anlat yanımda liseli kardeşm uyumaya çalışıo uyuyamıo bnm yüzümden dıbına qoyim
    ···
  6. 81.
    0
    @65 bilkenli sabahın ilk ışıklarına doğru sonlandırıyo genelde anlattığını,sen yat sabah açıp okursun.
    ···
  7. 82.
    0
    lan kıza sınıfta milf muamelesi yapıyolardır
    ···
  8. 83.
    0
    bilkentli gibiş takıış var m ı
    ···
  9. 84.
    0
    abi çocuun dersanesi de var yarın ağlıyo amk nese sabaha artık
    ···
  10. 85.
    0
    @69 lise son mu kardeşin
    ···
  11. 86.
    0
    bende burdayım yanlızım ışıkları söndürdüm bekliorm
    ···
  12. 87.
    0
    surdan bi ögrenci
    ···
  13. 88.
    +4
    okulun hemen yakınında lise var, bu da ordan çıkmıyomuş zaten anlattığına göre. ordan bulduklarını anlattı baya bi süre, nerden açtım bu konuyu aq diip tekrar kitaba falan dönmeye çalışıyorum ama nafile. kalemi kitabı bıraktık kızı dinliyoruz. ne anlattığını yazmicam zütünüzle gülersiniz, level 1 şeyleri anlatıyo, yok ben güvenmiştim niye böyle oldu vırvırvırvır

    kıza da ister istemez alıcı gözüyle bakmaya başlamıştım. ya manken gibi diyemesem de bizim okula gelse çok rahat top 5 olurdu sanırım bizim dönemde. zaten sarışın diince akan sular duruyor bir de böyle bir ortam var oldu yani bi kere. o gün kısa kestik, bi de ben rahatsız oldum tekiz falan. murphy nin akyaym başka zaman olsa eve kız atmaya 1000 takla atarız ki ortada da ev yoktur zaten liseliye kim kapı açar. o kadar ortam oluşmuş kardeşim var diye kıza anca bakıyoruz.

    benim bu arada bilmediğim çok önemli bir detay da var zütünü skeym. ilerde zütüme gircek bu detay, tamamen benim aptallığım aslında.
    ···
  14. 89.
    0
    hayır :D lise 3 möenzi.
    ···
  15. 90.
    0
    ap aq ap panpa
    ···
  16. 91.
    -1
    la ben heyecanlandım
    upupupupupupupupuppupuuuuuuuuuuuuuuuuu

    edit: up up up larım baslığı gibtide onu editledim
    ···
  17. 92.
    0
    yetmez ama:
    up up up
    ···
  18. 93.
    +1 -7
    Malazgirt Muharebesi, 26 Ağustos 1071 tarihinde, Büyük Selçuklu Hükümdarı Alparslan ile Bizans imparatoru IV. Romen Diyojen arasında gerçekleşen bir savaştır. Alp Arslan'ın zaferi ile sonuçlanan Malazgirt Muharebesi, "Türklere Anadolu'nun kapılarını açan temsili savaş" olarak bilinir.[kaynak belirtilmeli]

    1060'lar süresince Büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan Türk müttefiklerinin Ermenistan ve Anadolu'ya doğru göç etmesine izin verdi ve Türkler buralarda şehirlere ve tarım alanlarına yerleştiler. 1068 yılında Romen Diyojen Türklere karşı bir sefer düzenledi, fakat Koçhisar şehrini geri almasına rağmen Türk atlılarına yetişemedi. 1070 yılında Türkler (Alparslan komutanlığında), günümüzde Muş'un bir ilçesi olan Malazgirt'te Manzikert (Bizans dilinde Malazgirt) ve Erciş kalelerini ele geçirdi. Daha sonra Türk ordusu Diyarbakır'ı (Amid) aldı ve Bizans yönetimindeki Urfa'yı kuşattı. Ancak alamadı. Türk Beylerinden Afşin Beyi de güçleri arasına katıp Halep'i aldı. Alp Arslan Halep'de konaklarken Türk atlı birliklerinin bir kısmına ve Akıncı Beylere Bizans şehirlerine akınlar düzenlemesine izin verdi. Bu sırada da Türk akınlarından ve son gelen Türk ordusundan çok rahatsız olan Bizanslılar tahta ünlü komutan Romen Diyojeni çıkardılar. Romen Diyojen'de büyük bir ordu kurup Konstantinopolis (bugünkü istanbul)'ten ayrıldı(13 mart 1071). Ordunun mevcudu 200.000 olarak tahmin ediliyor. Matthew of Edessa Bizans ordusunun sayısını 1 milyon olarak veriyor [1].

    Bizans ordusu düzenli Rum ve Ermeni birlikleri dışında ücretli Slav, Got, Frank, Gürcü, Uz, Peçenek, Kıpçak askerlerinden oluşuyordu. Ordu ilk olarak Sivas'ta dinlendi. Burada halkın çoşkuyla karşıladığı imparator halkın dertlerini dinledi. Şikayetler üzerine de şehrin Ermeni mahallesini yıktırıp, bir kısmını öldürüp önderlerini şehirden sürdü. Haziran 1071'de Erzurum'a vardı. Orada, Diyojen'in generallerinden bazıları Selçuklu bölgesine ilerlemeyi sürdürmeyi ve Alp Arslan'ı hazırlıksız yakalamayı teklif etti. Nikeforos Bryennius da dahil diğer generallerin bazıları da bulundukları yerde bekleyip pozisyonlarını güçlendirmeyi önerdi. Sonuç olarak ilerlemeye devam etme kararı verildi.[2]

    Diyogen, Alp Arslan'ın çok uzakta olduğunu veya hiç gelmeyeceğini düşünerek, ve Malazgirt'i ve hatta Malazgirt yakınındaki Ahlat kalesini hızlıca geri ele geçirebileceğini ümit ederek Van Gölü'ne doğru ilerledi. Öncü kuvvetlerini Malazgirt'e gönderen imparator ana kuvvetleriyle yola çıktı. Bu sıradada Halep'te bulunan sultana elçiler göndererek kaleleri geri istedi. Elçileri Halep'te karşılayan Sultan teklifi reddetti. Mısır'a hazırladığı seferden vazgeçip Malazgirt'e doğru 50.000 kişilik ordusuyla yola çıktı. Casuslarının verdiği bilgiyle Bizans ordusunun büyüklüğünü bilen Alp Arslan Bizans imparatorunun gerçek hedefinin isfahan'a (Bugünkü iran) girmek ve Büyük Selçuklu Devletini yıkmak olduğunu sezdi.

    Ordusundaki yaşlı askerilerin yolda kalmasına neden olan cebri yürüyüşüyle Erzen ve Bitlis yolundan Malazgirt'e varan Alp Arslan komutanlarıyla savaş taktiklerini görüşmek için Savaş Meclisini topladı. Romen Diyojen ise savaş planını hazırlamıştı. ilk saldırı Türklerden gelecek ve bu saldırıyı kırmaları durumunda da karşı saldırıya geçeceklerdi. Alp Arslan ise "Hilal Taktiği" konusunda komutanlarıyla uzlaşmıştı. Malazgirt Muharebesi, 26 Ağustos 1071 tarihinde, Büyük Selçuklu Hükümdarı Alparslan ile Bizans imparatoru IV. Romen Diyojen arasında gerçekleşen bir savaştır. Alp Arslan'ın zaferi ile sonuçlanan Malazgirt Muharebesi, "Türklere Anadolu'nun kapılarını açan temsili savaş" olarak bilinir.[kaynak belirtilmeli]

    1060'lar süresince Büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan Türk müttefiklerinin Ermenistan ve Anadolu'ya doğru göç etmesine izin verdi ve Türkler buralarda şehirlere ve tarım alanlarına yerleştiler. 1068 yılında Romen Diyojen Türklere karşı bir sefer düzenledi, fakat Koçhisar şehrini geri almasına rağmen Türk atlılarına yetişemedi. 1070 yılında Türkler (Alparslan komutanlığında), günümüzde Muş'un bir ilçesi olan Malazgirt'te Manzikert (Bizans dilinde Malazgirt) ve Erciş kalelerini ele geçirdi. Daha sonra Türk ordusu Diyarbakır'ı (Amid) aldı ve Bizans yönetimindeki Urfa'yı kuşattı. Ancak alamadı. Türk Beylerinden Afşin Beyi de güçleri arasına katıp Halep'i aldı. Alp Arslan Halep'de konaklarken Türk atlı birliklerinin bir kısmına ve Akıncı Beylere Bizans şehirlerine akınlar düzenlemesine izin verdi. Bu sırada da Türk akınlarından ve son gelen Türk ordusundan çok rahatsız olan Bizanslılar tahta ünlü komutan Romen Diyojeni çıkardılar. Romen Diyojen'de büyük bir ordu kurup Konstantinopolis (bugünkü istanbul)'ten ayrıldı(13 mart 1071). Ordunun mevcudu 200.000 olarak tahmin ediliyor. Matthew of Edessa Bizans ordusunun sayısını 1 milyon olarak veriyor [1].

    Bizans ordusu düzenli Rum ve Ermeni birlikleri dışında ücretli Slav, Got, Frank, Gürcü, Uz, Peçenek, Kıpçak askerlerinden oluşuyordu. Ordu ilk olarak Sivas'ta dinlendi. Burada halkın çoşkuyla karşıladığı imparator halkın dertlerini dinledi. Şikayetler üzerine de şehrin Ermeni mahallesini yıktırıp, bir kısmını öldürüp önderlerini şehirden sürdü. Haziran 1071'de Erzurum'a vardı. Orada, Diyojen'in generallerinden bazıları Selçuklu bölgesine ilerlemeyi sürdürmeyi ve Alp Arslan'ı hazırlıksız yakalamayı teklif etti. Nikeforos Bryennius da dahil diğer generallerin bazıları da bulundukları yerde bekleyip pozisyonlarını güçlendirmeyi önerdi. Sonuç olarak ilerlemeye devam etme kararı verildi.[2]

    Diyogen, Alp Arslan'ın çok uzakta olduğunu veya hiç gelmeyeceğini düşünerek, ve Malazgirt'i ve hatta Malazgirt yakınındaki Ahlat kalesini hızlıca geri ele geçirebileceğini ümit ederek Van Gölü'ne doğru ilerledi. Öncü kuvvetlerini Malazgirt'e gönderen imparator ana kuvvetleriyle yola çıktı. Bu sıradada Halep'te bulunan sultana elçiler göndererek kaleleri geri istedi. Elçileri Halep'te karşılayan Sultan teklifi reddetti. Mısır'a hazırladığı seferden vazgeçip Malazgirt'e doğru 50.000 kişilik ordusuyla yola çıktı. Casuslarının verdiği bilgiyle Bizans ordusunun büyüklüğünü bilen Alp Arslan Bizans imparatorunun gerçek hedefinin isfahan'a (Bugünkü iran) girmek ve Büyük Selçuklu Devletini yıkmak olduğunu sezdi.

    Ordusundaki yaşlı askerilerin yolda kalmasına neden olan cebri yürüyüşüyle Erzen ve Bitlis yolundan Malazgirt'e varan Alp Arslan komutanlarıyla savaş taktiklerini görüşmek için Savaş Meclisini topladı. Romen Diyojen ise savaş planını hazırlamıştı. ilk saldırı Türklerden gelecek ve bu saldırıyı kırmaları durumunda da karşı saldırıya geçeceklerdi. Alp Arslan ise "Hilal Taktiği" konusunda komutanlarıyla uzlaşmıştı
    Tümünü Göster
    ···
  19. 94.
    0
    o gün kazasız belasız bitti, giderken daha sorularım var ama bık bık edip beynimi gibse de sonra bakarız onlara deyip geçiştirdim. kızın giyimi de ayrı bir olay zaten, ya elin herifi geliyor sen mini diyebileceğim kadar kısa bir kot şort - tshirt ikilisiyle duruyosun. tekrar yapalım evet nidaları arasında gittim ayrıldım. yol boyu kız aklımda tabi. yavaştan kafa olmak üzereyim kıza zaten, skerm kardeşini nolcak tribine girmeme az kalmış. kızın bana anlattığı şunla şunu yaptık bunla bunu yaptıkların etkisi de çok tabi bunda.
    ···
  20. 95.
    -6
    Fransız ihtilalinin Osmanlı imparatorluğuna Etkileri
    Fransız ihtilali, meydana geldiği tarihe damgasını vurmuş ve bütün toplumları etkilemiş bir olaydır. ihtilal öncesi Avrupasına bir göz attığımızda, halk kilisenin taassubu altında inliyordu. Ülkeler küçük derebeyliklere bölünmüştü ve ağır vergiler halkı iyece fakirleştirmişti. ihtilalin öncesinde, halk isyan derecesine ulaşmıştı.1

    değiştirdi.2 Fransa’nın toplum yapısında çok büyük eşitsizlikler vardı. Soylular ve papazlar sınıfı imtiyazlara sahipti. Ticaretle meşgul olan ve şehir merkezlerinde oturan burjuvalar ise zengin olmuşlardı. Hiçbir hakkı olmayan köylüler ise çalışmak ve vergi vermekten başka hiçbir hakka sahip değillerdi. Fransa Kralı XVI. Louis yaptırmış olduğu Versailles sarayında lüks içerisinde yaşıyor ve her türlü israfı yapmaktan geri kalmıyordu. Kilise, halkı sürekli taassup içinde tutuyor ve krala ihaneti en büyük suç sayıyordu. ihtilalinin fikir alanındaki sebepleri ise Diderof ve d’Albert’in öncülük ettiği angiblopedistler vasıtasıyla toplumun alt tabakasına yeni fikirler yayılıyordu. Cumhuriyet ve demokrasi anlayışı yavaş yavaş yayılıyordu. J. J. Rousseau, Voltair, Montesguieu halkı bilinçlendiriyordu.3

    Kralın’da beklenen reformu yapmaması üzerine, soylular ve papazlar ve halk temsilcileri arasında oy kullanımı yüzünden çıkan anlaşmazlık büyüdü. Çünkü sınıf esası üzerine oy kullanılmasında halk temsilcileri halkın % 96’sını temsil etmesine rağmen her zaman soylular ve papazların dediği oluyordu. Böylece devam eden olaylar ihtilâli meydana getirdi. Ulusal meclis, Kurucu meclis, Yasama meclisi, Konvention, Directoire, Konsüllük dönemi sırasıyla Fransa’da Cumhuriyet ve demokrasi gelişti. Kral ve eşi idam edildi. Halkın hareketi başarıya ulaşmış oldu. Siyasi, dinî, ekonomik nedenlerle meydana gelen ihtilal, Fransa’yı çok farklı yerlere taşıdı ve o tarihten sonra meydana gelen tüm milliyetçilik ayaklanmalarına temel teşkil etti.

    Fransız inkılâbı sonucunda, bazı yeni devletler kurulurken, bazı büyük devletler parçalandı. Dünyada yeni olaylar ve oluşumlar meydana geldi. Fransa’da 1789 yılında halik ve burjuva sınıflarının krala ve zadegana karşı meydana getirdiği ve başarıya ulaşan bu inkılâb aynı zamanda Osmanlı Devleti, Avusturya-Macaristan, ingiltere, Rusya gibi devletler için pek de olumlu bir olay olmadı.4

    1789 Fransız ihtilalinin mahiyeti, o sırada Avusturya ve Rusya ile savaş halinde olan Osmanlı Devleti’ni uzun süre ilgilendirmedi. 1791-92 Ziştovi ve Yaş antlaşmasından sonra biraz ilgilendiyse de 1791’de kralın yetkilerinin sınırlandırılması, hatta azli ve idamı Osmanlıyı endişelendirmedi.5

    ihtilalin en önemli mesajı “milletlerin kendi kaderini kendisinin belirlemesi” prensibi milletlerarası camiaya yerleşti. Osmanlı Devleti, Fransız ihtilalini Avrupa’nın iç meselesi olarak görüyor, hiç ilgilenmiyordu. Ancak Fransa’nın 1797’de, Yedi Adalara el koyup Yunanlıları bağımsızlık için kışkırtmasıyla milliyetçilik prensibinin ve ihtilalin önemi ancak anlaşılabildi.6

    Bu dönemde Fransız ihtilaline karşı tarafsız kalan pek az ülkeden biriydi. Osmanlı ülkesinde ihtilal yanlıları, kahvehanelerde broşür dağıtıyorlardı. Hak, özgürlük ve eşitlikten bahsediyorlardı. Bu dönemde, ortaya çıkan yeni düşüncelerin Osmanlılar tarafından ne ölçüde anlaşıldığını kestirmek olanaksızdır.7

    III. Selim ihtilalci Fransa’yı desteklemiştir. Bu da Osmanlı’nın kendisi için çok yakın gelecekte tehlike oluşturacak olan bu olayı tam olarak anlayamadığını gösterir.8 Fransa, ihtilalden çok kısa bir süre sonra yayılmacı politikalar içerisine girmiştir. Amerika bağımsızlığa destek vererek el Altından Amerika’daki ingiliz kolonilere silah satıyordu. Aynı zamanda Osmanlı ülkesi olan Mısır’a çok geçmeden saldırmıştı.9

    Fransa’nın Osmanlı Devleti üzerindeki bu gizi hesaplarına rağmen, Osmanlıyla, Fransa arasında Kanuni döneminden bu yana devam eden ve sürekli gelişen bir dostluk vardı. iki devlet arasındaki ticari ve diplomatik faaliyetler çok eskiye dayanıyordu. Fransız ihtilali başladığında bu olayı Fransa’nın iç sorunu olarak gören Osmanlı Devleti, bir islâm devleti olması hasebiyle kendi ülkesinde Avrupa ölçülerine göre bir adaletsizlik, eşitsizlik, siyasi ve sosyal bozukluklar mevcut değildi.10 Üstelik Fransa dostu olan bir ülke olmasına rağmen çok uzaktaydı. Buradaki gelişmeleri ancak dolaylı yollardan öğrenebiliyordu. Osmanlı Devleti bir çok problemle uğraşması, çöküş sürecine girmesi dolayısıyla böyle bir işle uğraşmaya vakitte bulamıyordu.11

    1792 yılında Fransa, yeni rejimini korumak ve rejimini ülkelere tanıtmak üzere doğal sınırlarının dışında savaşlara girişti. Bunun karşısında Osmanlı Devleti tarafsızlığını ilan etti. Fransa’nın Osmanlı’yı parçalamak isteyen Rusya ve Avusturya’yı yenmesi istanbul’da sevinçle karşılandı. Fransa’nın isteğine rağmen Osmanlı Devleti bu yeni rejimi hemen tanımak istemedi. Osmanlı yöneticilerine göre Fransa’nın yeni rejimi Avrupa’nın sorunu idi. Osmanlı’nın Avrupa hukukuna dahil olmadığını öne sürüyorlardı. Osmanlı hükümeti ihtilal karşısında gerçekten tarafsız davranıyordu.12

    1793’te Fransa istanbul’a olağanüstü elçiler göndererek, Fransa Cumhuriyet hükümetinin tanınmasını Türkiye ile Fransa arasında anlaşma yapılmasını ve Türkiye’nin savaşa girmesini istedi ama Türk hükümeti bunu reddetti. Çünkü Fransa’nın Cumhuriyetini tanımakla Avrupa’ya karşı cephe almak istemiyordu. Prusya Fransa’yı tanıdıktan sonra Osmanlı Devleti Fransa Cumhuriyetini tanıdı.13

    Bu tarihten sonra Fransa, Osmanlıyı Rusya ve Avusturya aleyhinde savaşa sokmak istiyordu. Osmanlı buna yanaşmadı. Napolyon orduları ile Avrupa’da bir çok orduları yenerek Compo Formio anlaşmasıyla üstünlüğünü kabul ettirdi.14

    1798’de Mısırı işgal eden Fransızlarla Osmanlılar arasındaki münasebetler bitmişti. 1798’de Pramidler savaşını kazanan Mısır’dan ingilizler ve Ruslar sayesinde onların desteğiyle çıkarabildi. Ama bu seferde Mısır’a ingilizler yerleşti. Fransızlar gittikleri bütün yerlerde milliyetçilik akımlarını yayıyorlardı. Mısır’a girip çıkan Fransızlar Kölemenleri Osmanlı aleyhine kışkırttılar. Daha sonra da işgal ettiği yedi Adadan çekilmesi üzerine bölgeye Ruslar geldi. Tıpkı Fransızlar gibi Ruslar da Rumları Osmanlı aleyhine kışkırtmaya başladılar. Diğer taraftan Ruslar balkanlarda ulusçuluk faaliyetlerini yaymaya devam ettiler.

    Fransızlar, propagandalarını çekilmiş oldukları bölgelerde, sürdürdüler. Türkçe, Rumca, Ermenice’ye tercüme ettikleri milliyetçiliğe ve Cumhuriyete dair eserleri özel adamları Akdeniz adalarına gönderdiler.15 16 Yunan isyanları 6 Mart 1821’de Eflak Buğdan’da başladı. Etnik-i Eterya bu faaliyeti yürütüyordu.

    Fransa’nın çabaları ve zararlı faaliyetleri sonucunda, Osmanlı milleti olan gayr-i müslim Hıristiyan teb’a başta olmak üzere bir süre sonra müsüman teb’a devlete karşı isyan etmiştir.

    1804 tarihinde Sırplar isyan etmişlerdir. 1821’de Morada isyan meydana gelecektir. 1830 yılında Yunanistan bağımsız olarak bir devlet kuracaktır.17

    Daha sonraları Fransızlar, Cezayir’i işgal edecekler ve bunun yanı sıra M. Ali Paşa’ya destek vererek Vali’nin devletine karşı cephe almasına sağlayacaklardır.

    Rusya ise Balkanlarda Osmanlı aleyhine propaganda yaptığı gibi, Kırım’a girerek, Kırım’da yaşayan Türkleri bağımsızlık vaadetmek, girişmiş olduğu türlü entrikalarla Kırım’ı Osmanlı’dan ayırarak ilhak etmiştir. Artık büyük devletler Osmanlı’nın içişlerine müdahale ediyorlar ve her taraftan Osmanlıyı çökertmeye çalışıyorlardı. 1839 Tanzimat Fermanı ve daha sonra Avrupalı devletlerin baskıları sonucunda, 1856 yılında ilan edilen Islahat Fermanıyla gayrimüslim tebaya çok geniş haklar veriliyordu. Bu ıslahat Fermanını, Osmanlı kabul etmek zorunda kalmıştır.18

    Fransa’nın tarihteki Osmanlı Politikası daha önce anlattığımız örneklerde görüldüğü üzere, müspet bir yön yoktur. Fransa pek çok olayda Osmanlı Devleti’ni kendi menfaatleri için kullanacağı paravan veya Alet olarak görmüştür.19
    Tümünü Göster
    ···