1. 1.
    -1
    Heyecanlıyım, garip bir hissiyatım var. Sanırım hayatımda ilk kez böy bir şey yapıyorum. Anlatıyorum ve sanırım anlatmaya devam edeceğim. En yakınım dediklerime bile zorlanırken...

    Çevremdekilere karşı oluşturduğum korunma mekanizması galiba bunun içindi. Bana bi şey olmazdı, benim bir derdim olmazdı. Bu imajı çizdikten sonra, kardeşinizden bile daha yakın olan kişilere anlatmaya karar verdiğinizde onlardan gelen cevap. "Senin mi derdin olacak, sana hiç bir şey olmaz"

    Kendimi tanıdıktan, bir kişiliğimin olduğunu farkettikten ya da kendim olduktan sonra hislerimle hep aynı yerde olmak, kendimde. Buna ortak aramak ya da arayamamak.

    işte yine aynı şey, bir önceki paragrafı bile tamamlayamamak. işin aslı nereden başlayacağımı bilmiyorum, yani gerçekten bilmiyorum. Sadece hissettiklerimi anlatmaya çalışıyorum, yaşadıklarımı değil.

    Garip bir hissiyatım var, geçmişimi tekrardan küllendirmeli miyim? Bazen ben bile hissiyatlarımı netleştiremiyorum, hüzünleniyorum, gözlerimden gelen yaşları bir tek ben hissediyorum. Gözlerime bakılsa bile farkedilmeyeceğimi, farkettirmeyeceğimi biliyorum.

    Lisede ya da üniversitedeki yalnız tipler gelmesin aklınıza. Sürekli orda, burda birileriyle bir şeyler zaten yapıyorum. Gerektiği zaman Boğaz'da güzel bir kahvaltı, gerektiği zaman istanbul'un en civcivli mekanında güzel bir akşam yemeği, gerektiğinde Beşiktaş sahilde güneşi içki eşliğinde karşılamak. Dışarıdan bakıldığında her ne kadar mükemmel olmasa da yaptıklarımı yapmak isteyen bir çok kişi vardır.

    Anlatamıyorum, sürekli oradan oraya çekiyorum, ipuçları veriyorum ama sonuca varamıyorum.

    Duygularımı, hisseettiklerimi yalansız, şeffaf paylaşmak istiyorum. Benimki sadece seni seviyorum dedikten sonra sevişip biticek bir şey olmasın istiyorum. Ben paylaşmak istiyorum, sevişmek değil...

    Beraber bir kedinin peşinden koşup onunla çimenlerin üstünde boğuşmak, bunu yaparken de gözlerinde mutluluğu görmek istiyorum.

    Şu anda ne mi yapıyorum, aldım içkimi yavaş yavaş yudumluyorum, hüzünleniyorum. Çoğu zaman sorguluyorum, neden. Aslında burdaki neden sadece kendimi rahatlatmak için, cevabı zaten biliyorum yani bir soru değil.

    http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=29956270

    15.02.2013

    edit: beyler bundan sonra buraya yazacağım. sizden yorum yapmanızı ya da eleştirmenizi istemiyorum. sadece yazmak istiyorum. herhangi bir hikaye ya da günlük değildir. özet falan yok. sadece yazıyorum. küfredecek arkadaşlara selamlar, onların canı sağolsun

    edit 2: beyler bu da giriş

    Şimdi bir sigara yakın, derince çekin, sigara dumanını tekrardan dışarıya verirken öksürmekle sigara dumanını salarak öksürmekle sigara dumanını içinizde tutup kendinize zarar vermek arasında kalın.

    Seçimlerimizin de bu şekilde olduğunu yıllar sonra farkedip, sürekli, ama sürekli, yaptıklarımızın bir bedeli olduğunu anladım. Önemli olan bir şekilde zarar görmemek değil, zarar görürken kendinizi nasıl hissettiğinizdir.

    Hayatımda bu yaşıma kadar hiç yazan biri olmadım, dahası, konuşamadığımı bile söyleyen çok insan olmuştur. Aslında meselenin güzel ya da anlamlı bir şekilde konuşmak ya da yazmak olmadığını, başka insanların yanında kendin olmamak olmadığını, pişman olmamak için bir şeyler yapmak gerektiğini biraz geç de olsa farkettim.

    Şunu da belirtmek istiyorum ki, bu yazdıklarımı benden başkasının okuması biraz zor gibi görünüyor. Yine de her zaman olduğu gibi bunları bir tek ben yaşayarak hayatıma devam edeceğim, bir tek farkla. Bu sefer yazmaya karar verdim, neden böyle bir şey yaptığımı ben de bilmiyorum. Halbuki okumaktan bile zevk alan bir insan değilim.

    Sadece duygularımı dışarıdan görmek, kendimi anlamak için bunu yapıyorum galiba, eğer bu siteye rastgelirseniz, okurken yazıyı eleştirmenizi istemiyorum, eleştirilmekten korkmaktan değil, istemediğim için bunu söylüyorum.

    15.02.2013
    ···
  1. 2.
    0
    Garip bir kahvaltıdan sonra kendimi yine içerken buldum, sorun yoktu. Aslında içmek de içimden gelmiyordu, herşey spontone gelişti. Bir anda mekandaydım. Güzel ama gerçekten güzelleri vardı içerde. Nedense o anda hiçbirine karşı bir arzum olmadı, yavaş yavaş değişmekteydim. Önceleri sevişmek için çok fedakarlıklar yapan ben kadını artık cinsel bir obje olarak görmüyordum.

    Açıkçası, senelerdir yaşanılanlar, 3 dakikalık aşklar için yapılan maymunluklardan bıkmış olabilirim. Sabahları, ismini bile çoğu zaman zor hatırladığım birinin yanında, başım ağrıyarak uyanmak istemiyorum. Sevdiğim, görünce mutlu olabileceğim birini istiyorum, onun da beni sevmesini istiyorum. Onu uyurken izlerken yüzümde istemsiz birgülümseme olsun istiyorum. Zaman akmasın, ruhumun asileri artık durulsun istiyorum.

    16.02.2013
    ···
  2. 3.
    0
    17 Şubat... Unutamadığım bir gün, belki de hiç unutmayacağım. ilk kez birine doğum gününde hediye aldığım bir gün, hem de özenerek, beğenerek. işte O'nu unuttum belki ama o günü asla. O heyecanımı dün gibi hatırlıyorum. Hediye paketini ondan saklamaya çalışmalarımı, yangın merdiveninden onun kaçamak bakışlarını dün gibi hatırlıyorum. Gözlerinin içine bakıyordum, iyi ki doğdun dedim. Çok az vaktimiz vardı, etrafımız kalabalıktı. Bekledim, etraf durulunca öptüm O'nu. Bir ilkti bu benim için. Hediyesini verdim, açmasını istemedim. Beğenmezse beğenmiş gibi yapmasını istemedim. Sadece hediyesini verdim. Yanağına ufak bir öpücük kondurup gittim. Çok fazla şansımın olmadığını düşünüyordum. Aramızda ismi konmamış bi şey vardı ama. Daha sonraları bunun nasıl ilerleyeceği ve nasıl can yakacağını düşünememiştim. Ertesi gün hediyeyi (Deri üzerine gümüş çalışması bir bileklikti) bileğinde görünce artık herşey netleşmişti. Keşke böyle bir şey olmasaydı.

    "Kimseyi sevemiyorsanız illa unutamadığınız biri yoktur. Ya hevesiniz kalmamıştır ya da inancınız."

    17.02.2013
    ···
  3. 4.
    0
    "Kimseyi sevemiyorsanız illa unutamadığınız biri yoktur. Ya hevesiniz kalmamıştır ya da inancınız."

    Yine aynı gün, yine aynı işler, yine pazartesi sendromu. Durumun aslında hüzünlü yanı önümdeki 4 günün daha bu şekilde geçecek olması.

    http://www.youtube.com/watch?v=THfIJRN-dHk

    "Hadi kalk gel" diyebileceğim birini arıyorum. Sebepsizce sevmek, mutlu olmak ve onun da mutlu oluşunu seyretmek.

    Sanırım şu anda bulunduğum durum bir ceza aslında benim için. Yaptıklarımın değil, öyle olduğunu düşünmüyorum. Bunlar yapamadıklarımın cezaları, pişmaklıklarım. Her defasında beş dakika sonra yaşadığım pişmanlıklarım toplamı adeta.

    Bu saatten sonra pişman olmak bir şeyi değiştirebilir mi. Gideni getirip, gelmeden gidenlere tekrar şansa verebilir mi. Beynimiz, hafızamız bu kadar küstah olup, olan biten herşeyi neden hatırlatıyor. Neden hissettiklerimi tekrardan hissediyorum.

    Cevapsız, cevaplanmayacak belki de cevaplamak istemediğim sorular...

    18.02.2013
    ···
  4. 5.
    0
    resverd
    ···
  5. 6.
    0
    Bir arkadaşımın dediği gibi, "Önemli olan bir kişiye aşık olmaz değil, aşık olmak". işte bu noktada kendimi sorguluyorum. Aşık olmak için bir neden yok hayatımda ya da korkuyordum. Birini sevmek, birini gözünden sakınmak. Bunlarla yaşamak aklımda zorluklardan başka bir şey değil gibi. Düşünüyorum da sürekli sevgilim olsun diye ortalıkta gezenleri. Şu anda yaşadığım hayata göre daha bir sorumluluk istiyor, zorlukları daha fazla. işte korkumun sebebi bu: ya birini çok sevip beraber olduğumda getirisi zütürüsünden çok olacak. Duygusal anlamda daha fazla zorlanmaya tahammülüm yok. Şu anda birine karşı bir sevgi beslediğimde yapacağım en fazla şey kendimi içkiye vurup hüzünlenmek. Bu eminim ki biriyle konuşup sorunları çözmekten daha kolay.

    Ama illa çözülmesi gereken bir sorun olması mı gerekir? Sorunsuz bir ilişki olamaz mı? işte tüm burda herşey karışıyor. Bana göre insanlar bencil yaratılmış varlılardır. Nasıl ki tanıdığın, samimi olduğun birine küfretmek kolaysa. ilişkilerde de durum böyledir. Bir süre sonra en gereksiz, saçma sapan şeylerden dolayı birbirine dalaşmalar başlar. bir taraf bunları daha fazla dengelemeye çalışır, fakat yetersizdir. Her ne yaparsa yapsın bunlar birikir. En sonunda büyük bir patlamayla biter. Bitmezse bile eskisi gibi olmayacaktır.

    Burada olayları dengelemeye çalışan taraf sanırım hep ben olacağım. Böyle bir kişiliğim var. Karşımdaki söylediklerinin benim tarafımda etkilerini söylemeden umarsızca söylerken ben haklı olsam bile, o gece tüm bunları düşünerek uyuyamayacak olan benim. Sonrasında özür dilediğinde sevinmesi gereken taraf o olması gerekirken onun adına sevinen yine ben olacağım.

    Sanırım korkularımı ve sanrılarımı bir tarafa bırakacağım ama bu kolay olmayacak, olacağını da hiç düşünmedim. En azında düşündüm bir an. Yarın dedim güzel olacak. Ama o yarın hiç gelmedi. Hep dünün özleminde yaşadım, yaşıyorum.

    Yine pişmanlıklarım, daha önce de dediğim gibi, yaşadıklarımın değil, henüz yaşamadıklarımın. Yine avantaj bendeyken kaybetmek, üstelik avantajı verenin o olması. Yine de ona karşı kaybetmek, üstelik kaybetmeden önce kaybedeceğini bilmek.

    http://www.youtube.com/watch?v=S_HKMfUzw_c

    24.02.2013
    ···
  6. 7.
    0
    rezerved birara okurum, umarım içeriği doludur yoksa çükülerden çükü beğen
    ···
  7. 8.
    0
    lan sorunun varsa 2 3 cümleyle yaz bitir amk dinlerizde bunu kim okuyacak lan ?
    ···
  8. 9.
    0
    Bir ara bakarım
    ···
  9. 10.
    +1
    ben okurum karedşim yaz sen

    çevremdekilere karşı oluşturduğum korunma mekanizması galiba bunun içindi. bana bi şey olmazdı, benim bir derdim olmazdı. bu imajı çizdikten sonra, kardeşinizden bile daha yakın olan kişilere anlatmaya karar verdiğinizde onlardan gelen cevap. "senin mi derdin olacak, sana hiç bir şey olmaz"

    öyle kötü birşeyki anlaşılmamak anlatasın gelmiyor iyice içine atıyorsun.
    ···
  10. 11.
    0
    Aslında çok da farklı değildi herşey. Bir de dün geceden kalmasaydım iyi olacaktı.Yine baş ağrısıyla uyanmak. Hep o eskilerde artık yaşamak istemediğim zamanları hatırlatmak başka bir işe yaramıyorlar.

    Çok da fazla kafama takmak istemedim galiba bugün. Daha dün yeteri kadar kendimi boşlamıştım. Doğruyu söylemek gerekirse hafiften de hoşuma gitmişti tekrardan, seneler sonra.

    Bu şuna benziyor, sigarayı bırakmak. Birden bırakması zor derler, irade ister derler. Bende böyle bir irade yok, olmasını açıkçası isterdim ama. Anlık zevkleri bırakıp bütüne yönelmeyi isterdim. işte benimkisi sigarayı birden bırakacak iradesi olmamasına rağmen bunu denemeye çalışmak gibi bir şey. Başaramadım, artık eski alışkanlıklardan yavaş yavaş kurtulmayı düşünüyorum. Böylesi daha iyi.

    Hem bir yandan da baktığımda hayatın gayet güzel bir biçimde beni olgunlaştırdığını görüyorum. Bazı seyler eskisi kadar tat vermiyor artık, ya da eskiden sıkıldığım şeylerden yavaş yavaş zevk almaya başlıyorum. Bunu net bir şekilde gözlemleyebiliyorum.

    Hayatımızdan çıkarmak isteyip de çıkaramadıklarımıza...

    http://www.youtube.com/watch?v=mdmXNM8vwdA

    25.02.2013
    ···
  11. 12.
    0
    "Hayat o kadar karmaşık değil. Uyanırsın, işe gidersin, yemek yersin, güzelce sıçarsın ve tekrar yatağa dönersin. Gizem bunun neresinde?"

    Bugün de tam olarak bunu düşünüyordum. Dedim ki iyi ki bir işim var, hem de herkesin özendiği, yapmak istediği bir iş. Açık olmak gerekirse, çeşitli kısımları dışında işimi seviyorum. En azından insanlarla uğraşmıyorum. Neyse konu dağılmadan tekrardan dönelim. iyi ki işim var.

    Malum bugün istanbul ve çevresinde hava pek bir cömert davrandı, adeta gelmekte olan bahardan bir kaşık bal çaldı ağzımıza. Hiç mi hiç çalışmak istemedim, içimden gelmedi. Senelerimi verdiğim, en mutlu olmasa da en mutsuz anlarımı geçirdiğim okulumu özlediğimi anladım. Biliyordum, her ne kadar güneş yüzünü göstermekten öteye gidip ısıtmaya başlasa da, hafiften esen serin rüzgar, boğaza karşı bankta oturup kahvemi içerken içimi ürpertmeye yetecekti. Bunun için de hazırlıklıydım, polarımı ayarlayıp kapının arkasına asmıştım. Kimbilir belki bilinçaltımda yer etmiş bu hareket. her sene mayısa gelmeden hazırlıklı olmak gerekirdi, giymesen de taşımalıydın, yoksa akşamı çıkartamazdın.

    işler de çok kritik bir duruma gelmişti ama aklımda bir tek geçen gemileri izleyip kahvemi yudumlamak vardı. Bir an hayali o kadar güzel geldi ki gitmeyi düşündüm. işte o anda bir anda kafama dank etti. En başa dönelim.

    iyi ki işim var. Eğer aynı durumda bulunsaydım kesinlikle kahve içmeye giderdim. Güzel bir gün, kaçırılmayacak bir fırsat. Fakat gitsem kafamda yine aynı şey olacaktı. Yalnızdım, yalnız kalacaktım. Belki yanımda arkadaşlarım olacaktı ama yalnız olacaktım. Çevremdekilere bakıp bunu sorgulayıp iyiden iyiye içime gömülecektim. Küçülecek, küçülecek, toplu iğne başı kadar olan zihniyetime yine küfredecektim. Yapamadıklarımın pişmanlıklarını yaşayacaktım, hüzünlenecektim. Büyük ihtimalle yine içkiye vuracaktım kendimi.

    iyi ki işimiz var. Çevremdeki birçok insan patlama noktasında, ama büyük düzendeki küçük dişli olarak bizler bunu düşünecek vakit bulamıyoruz. Tek bir kelimeden "yoruldum" öyle bir tonlanıyor, öyle bir söyleniyor, gözler onu öyle bir tamamlıyor ki üzerine film çekersin. Tam burdayken kafanın işle meşgul olması belki yorgunluğu almıyor ama en azından unutturuyor.

    Mantık çok düz. Sabah kalkıyorsun, servisin seni evinden alıyor. Öğle yemeğine kadar çalışıyorsun, şirketin seni doyuruyor. Akşam oluyor, hele bir de mesaiye kaldıysan, şirketin seni akşam da doyuruyor, işin bitince evine bırakıyor. Derdini hüznünü düşünecek vaktin kalmıyor. Üstüne üstelik bir de fazladan para veriyor.

    Kağıt üstünde belki de çok iyi ama, o sabah zarzor kalkan, akşam eve nasıl gittiğini hatırlamayan acaba sen misin? Kendini o şekilde mi görüyorsun? Kendin olmak mı daha iyi yoksa o sabah akşam çalışan dertsiz adam olmak mı?

    Ama kendim olmaya çalışacağım, çalışan adam olmak daha iyi bir çözüm gibi görünse de. Kendime üzülsem de, uzaklara dalsam da biliyorum bunun bir sonu var. Ve o gün geldiğinde ben çalışan adam değil kendim olmak istiyorum. Duygusuz bir şekilde mutlu olmaktansa en içten hissettiklerinle mutsuzluğu yeğliyorum.

    26.02.2013
    Tümünü Göster
    ···
  12. 13.
    0
    Seçimlerimiz… Hayatımıza yön veren hep seçimlerimiz oldu, kimi zaman iyi kimi zaman kötü. Hepdiğer senaryoyu düşünüp seçtiğimiz için pişman olduk – zaten böyle bir durumda çok az bir ihtimalle doğru seçimi yaptığımızı düşündük.

    Şöyle bir şey de var. Hep söylendiği gibi seçimlerimizde özgürüz. Benim aklıma takılan ise bu özgürlük ne kadar bir özgürlük. Aslında gerçekten seçtiğimiz için mi özgürüz ya da seçilmesi gerekeni seçtiğimiz için mi?

    Geçenlerde bunu düşündüm, Beşiktaş’da sahilde bir kafede sakince, tek başıma kendimi dinleyerek, kalabalığın ortasında sessizce. Bence her seçimin iki farklı yönü var. ilki ideal seçimlerimiz, aklımızda hep olan. Diğeri ise seçimi kolay olan. Nedense hep kolay olan seçilmekte.

    istenen aslında zor olan. ideallerimizde, düşüncemizde, isteğimizde hep zor olan seçimler mevcut, hem de hayatımızın her alanında.

    Belki de bilinçaltımız bu konuda bize baskı yapıyor, zorluyor bizi, zor yolu seçmektense kolay olan seçiliyoruz. Bunu farkettiğimizde tekrardan kendimize söz verip, “bu sefer olacak” diye inanıyoruz ama sadece bir gece uyumak yetiyor tüm bunların geride kalması için. Onca saat direnip, tek bir anda vazgeçiyoruz.

    Bir de şöyle düşünelim. Onlarca seçenekten birini seçtik, belki birisi dışında hepsi” yanlış” – kime göre neye göre - seçimlerdi. Ama kıyaslamalarımızı hep “doğru” olan üzerine yaptık. Bu durumda yanlış seçim yapmak gayet olası bir durum. Peki, neden karşılaştırma hep “doğru” olana göre yapılıyor? Cevaplayamadığım bir soru daha…

    Sanırım bendeki de böyle bir şey. Her ne kadar kendimden başka biri olmak istemesem de yine “çalışan adam”a dogru yol alıyorum. Akşamları düşünmemek için çalışıyorum hem de sabahlara kadar. Belki boşa kürek çekmek yorulup kendimi unutmamı sağlıyor.

    Yine kararım kesin, kendim olarakşu anda mutsuz olsamda, mutlu olduğum anı kendim olarak yaşamak istiyorum. Umarım yarın sabah uyandığımda bu düşünceler kafamda olur, her zamanki gibi uçup gitmez. Ya da ne bileyim, her şartta her akşam bunları aklımdan geçirip bir gün gerçek olmasını umacağım.

    04.03.2013
    ···
  13. 14.
    0
    Farkındalık ve Yalnızlık

    “Ignorance is bliss” Bu sözü ilk duyduğumda çok da fazla üzerinde düşünmemiştim, belki de düşünmeme sebep bir şey yoktu. Geçenlerde aklıma geldi. Ne kadar da doğru ne kadar da etkileyici bir cümle.

    Geçtiğimiz hafta diğerlerine nazaran daha değişik geçti. Çevremdeki zincirlerden kurtuldum adeta küçük zaman dilimlerinde de olsa. Benimle görüşmesini istemediğim insanlar zamansızca gelip keyfimi kaçıramadı. Yağmur bile sessizce, ufak bir hüzünle, yavaşça yağdı.

    Ama değişen sadece anlardı. Gayet mutluydum, keyifliydim. Herşey güzel giderken, eskilerin gölgesinden çıkıp güneşi bile selamlayabileceğim geldi. Kendimi değiştirecektim, çok da güzel kurgulamıştım herşeyi. Önümüzdeki 15 saati kafamda planlamıştım. Türlü türlü senaryolar geçmişti aklımdan. Ama en kötüsü bile eski benden daha mutlu, daha huzurlu ve daha bendim. Tam olarak yeni bir ufka kaçacakken, üstelik bu kez pişman olmamak için kendine çeşitli öğütler vermiş ve yeminler etmişken, gördüğüm görüntü beynimde tek bir şey canlandırdı. “Ignorance is bliss”

    Yalnızlığımızın farkına varmasak yalnız olur muyduk? Yalnızlığımız, düşünebilmemizin, çevremizde olanların bir sonucu mudur? Cehalet gerçekten mutluluğu getirebilir mi?

    Ufak bir ayrıntının farkına varmak yalnızlığı yeniden geri getirdi. Belki hiç yalnızlıktan kurtulamamıştım ama inanmıştım. Yukarıdaki tüm soruları artık net bir şekilde cevapları var bana göre. Görmemezlikten gelemez miydim? işte bu soru karşısında kararsızım. Seçimleri doğrultusunda hareket eden birini yolundan çevirmenin ne kadar uğraş ve çaba gerektirdiğini bir türlü kestiremiyorum.

    Bu noktada herşeyin farkına vardım. Yine istediğim değişimi gerçekleştirememiştim. üÜstelik artık bunu dillendiriyordum. Sesli bir şekilde çevreme bunu söylüyordum. Motive edici bir etkisi olduğunu düşünüyorum. içimizde verdiğimiz kararları çok kolay değiştirebilirken, seslendirdiğimiz düşüncelerimiz biraz daha zor kılıyor vazgeçmeyi.

    Yine başa döndüm sonrasında. Bu güzel pazar gününü evde geçirerek, kendi kendimle hesaplaşarak geçirdim. Güneş yüzünü sakladıktan sonra içkimi yudumlayıp, o anları tekrardan yaşayıp, tekrardan içkimi yudumluyorum.

    10.03.2013
    ···
  14. 15.
    0
    Ağlamak

    Ağlamak zordur çoğu erkek için. Ataerkil bir toplum olduğumuzdan mıdır, ya da insanın doğası gereği erkeğin hep güçlü oluşundan mıdır tam olarak ayırt etmek imkansızdır. Ama sonuç bellidir.

    “Erkekler ağlamaz”

    Küçüklüğümüzden bu yana gelen bir silsiledir bu aslında. Yere düşüp canımız yandığında ağladığımızda “karı gibi ağlama” dediler. Büyüdük sevdiğimiz birinin canı yandı “sen erkeksin güçlü olmalısın, ağlama” dediler. Canımız yandı, gözyaşlarımızı görenler “erkekler ağlamaz” dedi.

    Ağlamak nedir? Gözyaşlarımızın gözlerimizde birikip sonrasında yanağımızdan süzülmesi mi, yere teker teker bu yaşların düşmesi mi? Ağlamak gerçekten hüngür hüngür hıçkıra hıçkıra ağlamak mı?

    Değişmeyi istemiştim. Yavaş yavaş bunu ortaya koyuyorum. Zor oluyor ama oluyor bir anlamda. En azından artık eskisi gibi pişmanlıklarıma dayanmadan yaşayabiliyorum. Bunu dillendiriyorum artık.

    Ama sanırım değişmenin en önemli kısmı benim için ağlamak. Artık duygularımı açık ve net bir şekilde yaşamak istiyorum. Daha öncesinde gözyaşlarımı içime bile akıtmamışken şimdi açıkca ağlamak istiyorum.

    Ağlamak aslında seçim yapmak gibidir, kabullenmek ya da reddetmek. Ağlamak reddetmektir. Yaşanmışa, yaşanılanlara karşı durmaktır. Ağlayan erkek kabullenmez, gidişini kabullenmez, sevmeyişini kabullenmez, yeri gelir kendini kabullenmez. işte bu noktada seçimler girer devreye, insan hep kolay yolu seçerdi ya. Gözyaşlarını içine akıtmak, yeri gelip akıtamamak daha bir korkak yapar erkeği, ağlasa yüzleşeceği gerçekten daha da korkar.

    Artık korkmak istemiyorum, kabullenmek istemiyorum. Yeri geldiğinde ağlamak istiyorum, gözlerim dolduğunda dolu gözlerimi zar zor silip tekrardan bir şey olmamış gibi yapmak istemiyorum.

    Ayrıca sanırım ağlamak erkek için olandan kurtulmak gibi bir şey olsa gerek. Ağladıkça, kafanda ne varsa, gözyaşlarında akıp gidecek gibi geliyor, ama bilemiyorum.

    Ağlamak istiyorum.

    20.03.2013
    ···
  15. 16.
    0
    Yaklagib 8 aydir farkli bi hayat yasiyorum. Yasadigim sehri degistirdim, yasadigim ortamlari degistirdim. Artik bira degil, o menude gordugunuz afili kokteyller var ya onlardan gonlumce iciyorum. Hicbir sey eskisi gibi degil artik. Yine de aklimda farkli sorular!!!

    Sehur degistirdikten sonra kendimi bir farkli gormustum. Saniyordum ki herkes bundan dolayi beni takdir edecek. Ama karsina iki farkli durus cikti: bunlardan birisi temeli kicuk denizde buyuk balik olmakla alakaliydi. Digeri ise and "eee tamam da bundan bana ne".

    Bir selerin degismesini goze alarak, bastan bur seylere baslayarak ya da istediklerini ozgurce yasayarak yasayacagim bir 25 sene duslemistim. Ama olmadi yine, yine sacmasapan, bilmecelerin cozumlerinin olmadigi bir yerdeyim. Sanirim kendimi fanitma tarzimla alakali. Ama bilemem.

    Artik kendimi daha fazla dinleyecek vaktim var, ama dinlermiyim bunu bilemem.

    Yalnizlik ise vazgecilmezim. Istanbuldayken de boyleydi, simdi de boyle decam etmekte. Ya da ben secici davraniyordum. Dunyada bu kadar sigira bir tek ben denk gelemem. Ya da az biraz isaret alanlarnsigirliklari gormezden geliyor.

    Bu da boyle sacma sapan ickili bir aksam yazisi. Ama icimden yazmak geldiyse bunu kim engelleyebilir ki?

    Kalin saglicakla

    23.04.2016
    13abylvlate
    ···