-
19.
0devam...
-
18.
0şakirtlik yapmadan anlatırsan okurum. rezerve
- 17.
-
16.
0general bryennios, türklerle çatışmadan ciddi bir şekilde yaralanmış olarak geri dönmeyi başarır. sırtına iki ok, göğsüne de bir mızrak darbesi yemiştir. bryennios'un torunu olan ve aynı soyadı taşıyan tarihçinin kroniklerinde geçiyor. bu tarihçi abi, savaştan gazi olarak dönen general bryennios'a malazgirt'te oan biteni anlattırıp tarih kitabında yazmış.
savaş kızışmaya başladıkça imparator theodosioupolis (erzurum) dükü basilekes'i de bazı yerli askerlerle birlikte yollar, çünkü diğerleri trachaneiotes ile ahlat'a gitmiştir. basilekes bryennos'un yanına varır ve bir süre hafif çatışmalara katılır. askerler onun arkasında gelmeyi kabul edince kendilerine bizzat önderlik edeceğine söz verir ve saldırıyı hemen başlatır. türkler arkalarını döner, basilekes arkalarından kovalar. general bryennios da askerlerin çoğuyla birlikte kovalamacaya katılır, ancak bir süre sonra adamlarına dizginlere asılıp geri dönme işaretini verir. ancak basilekes'in bundan haberi yoktur ve uzun bir mesafe boyu deli gibi türkleri kovalamaya devam eder. düşman kampına vardıklarında basilekes'in atı vurulur ve kendisi de zırhının ağırlığı yüzünden yere yıkılıverir. türkler hemen basilekes'in etrafını sarar ve sağ olarak esir alırlar.
bunun haberi imparator ve orduya ulaşınca korku ve tehlike beklentisi romalıları manen çökertir. bir yandan da yaralılar sedyelerle getirilmekte ve acı içinde inlemektedirler. imparator ordunun geri kalanını alıp neler olduğuna bakmaya ve çatışma dibine kadar gelirse de savaşmaya mecbur kalmıştır artık. -
15.
0Adam kendi kendine anlatıyor
-
14.
0ordaymış gibi anlatma oç
-
13.
0diogenes kolaylıkla ele geçirmiş olduğu şehre bizans garnizonu yerleştirir ve başına bir general koyar. kampa döndüğünde övgü dolu ilahiler, tezahüratlar ve zafer çığlıklarıyla karşılanır. ertesi gün kaleyi yazılı anlaşmalarla sağlama almayı ve içindekilere erzak temin edip vakit kaybetmeden ahlat'a doğru yola çıkmayı planlamaktadır. ancak çok zaman geçmeden, kırsalda türklerin erzak bulmaya giden askerleri ve hizmetkarları taciz ettiğine dair raporlar gelmeye başlar. raporların ardı arkası kesilmeyince imparator türk sultanının subaylarından birinin yanında küçük bir birlikle etrafta dolanıp bulduğu bizans askerlerini taciz etmeye giriştiğini düşünür. türkleri püskürtmek için general nikephoros bryennios'u yeterli gördüğü bir kuvvetle kırsala yollar.
bryennios'un askerleri ve türkler küçük gruplar halinde çatışmaya girer. türkler uzaktan ok atarak bizans askerlerinin bir çoğunu yaralamakta, kimisini de öldürmektedir. attaleiates'in yazdığına göre bu türkler o ana kadar savaşmış oldukları diğer türklerden çok daha cesurdur ve gözüpek saldırılar yapıp arada göğüs göğüse yakın dövüşe bile girmektedirler. sonunda korkuya kapılan general, imparatora ulak yollayıp takviye ister. ancak işin vehametinden habersiz olan diogenes, general nikephoros'u korkaklıkla suçlar ve takviye yollamayı reddeder. (ah romanos ah... )
bunun yerine orduyu toplar ve geleneklerin aksine, çok sert ve haşin bir lisan kullanarak savaştan bahseder. o arada ordu rahibi gelenek üzerine incil'den ayetler okuyacağını bildirir. ordudaki birçok kişi, okunan ayetlerin savaşın sonucunu belirleyeceğine kalpten inanmaktadır. rahip incil'den şu ayetleri okur: 'size söylediğim sözü hatırlayın: ‘köle efendisinden üstün değildir. bana zulmettilerse, size de zulmedecekler. benim sözüme uydularsa, sizinkine de uyacaklar. bütün bunları size benim adımdan ötürü yapacaklar. çünkü beni göndereni tanımıyorlar. evet, öyle bir saat geliyor ki, sizi öldüren herkes tanrı’ya hizmet ettiğini sanacak.' bu ayetleri duyan ve bir işaret bekleyen herkes, ayetlerin geleceği şaşmaz bir şekilde öngördüğüne inanır büyük bir endişeye gark olur. (yusuf yusuf mode on) -
12.
0rezerved
-
11.
0hazırlıklar bitince ermeni piyadeler kalenin etrafındaki surlara saldırır ve günbatımına doğru ani bir atakla kaleyi ele geçirirler. imparator kaleyi bir günde zaptettikleri için çok sevinçlidir. kısa bir süre sonra düşman tarafından elçiler gelip merhamet diler, canlarının bağışlanması ve mallarına el konulmaması için ricada bulunur ve kaleyi imparatora hemen teslim edeceklerini söylerler. imparator elçilerin isteklerini kabul eder ve hediyeler vererek onurlandırır, yanlarına da kaleyi teslim almak üzere bir subay katar. ancak kalede bulunan türkler, gecenin geç saatinde düşman tarafının kendilerine zarar vereceğinden korktuklarını beyan ederek bizans garnizonunun kaleye girmesini istemezler. bu davranış yaptıkları anlaşmayı hiçe saydıklarını göstermektedir. bunun üzerine imparator savaş borularını öttürüp bütün askerleriyle kale duvarlarına hücum eder. türkler bu ani saldırı karşısında afallar ve bahaneler üretmeye başlar, güvenliklerinin sağlanması için daha sağlam teminatlar istediklerini dile getirir ve bu teminatları aldıktan sonra da imparatora diz çöküp bütün mallarını mülklerini yanlarına alır ve şehri terk ederler. ancak bunu yaparken elleri de boş değildir, hepsinin belinde kılıç vardır. bir çoğu da o sırada üzerinde zırh olmayan imparatorun yanına kadar silah kuşanmış vaziyette gelir.Tümünü Göster
gerisini attaleiates'in ağzından dinleyelim: 'ben de oradaydım ve imparatorun bu pervasız, insafsız, cani adamların ortasına zırhsız girmesi naifliğini hiç tasvip etmedim. orada imparatorun adalet konusundaki şevkini vurgulayan bir şey daha vuku buldu, lakin bu da aslında ifrata kaçan ve müteaddid olmayan bir ceza idi. askerlerden biri bir türk'ün eşeğini çalmakla suçlanıyordu ve bağlanmış halde -işlediği suça göre çok büyük bir ceza verecek olan- imparatorun huzuruna getirildi. imparator, o askere çaldığı malı ederini ödeyerek tazmin etme cezası vermek yerine burnunun kesilmesini emretti. asker yalvardıkça yalvardı, bütün malını mülkünü vermeyi teklif etti ve yüce meryem ana ikonunu çıkararak onun şefaatini diledi. ama imparator o kutsal ikona rağmen hiç merhamet göstermedi. imparatorun ve bütün ordunun gözü önünde, ikonu havaya kaldırmış olduğu halde biçarenin burnunu bağırta bağırta kesiverdiler. o anda bu iş bana çok uğursuz göründü ve üzerimize tanrıdan çok büyük bir azap geleceğini hissettim.' (çn: bizans kültüründe, mahkemelerde kutsal ikon çıkarıp isa mesih, meryem ana invokasyonu yapmak bayağı büyük bir olaydı, müslümanların çok büyük yeminler etmesine benzetebiliriz bir nevi. bu eylemi, okuduğum bizans kroniklerinden anladığım kadarıyla ya masumiyetinden çok emin olan ya da yürekten tövbekar olan sanıklar yapıyordu ve mahkemede büyük bir drama etkisi yaratıp yargıçların iki kez düşünmesine neden oluyordu.) -
10.
0diogenes'in planı önce malazgirt'i alıp kaleye garnizon yerleştirmek, daha sonra da çok uzak mesafede olmayan ahlat'ı zaptetmektir. malazgirt'teki türk kuvvetlerinin kendi ordusuna direnemeyecek kadar zayıf olduğunu kestiren imparator, ordusunu ikiye böler ve sayıca üstün olan kısma en tecrübeli, en seçmece askerleri katıp general trachaneiates'in komutasına verir. kendine ayırdığı kısımda ise daha önceki savaşlarda tehlikeden uzak kısımlarda kalmış, doğru düzgün savaş tecrübesi olmayan askerler vardır. o sırada, ahlat tarafına erzak ayarlamaya giden uz ve frank lejyonerler imparatora mesaj yollayıp büyük bir türk ordusunun ilerlemekte olduğunu rapor eder. diogenes, trachaneiates komutasındaki kuvvetleri gidip oradaki lejyonerlere yardım etsinler ve tarlalardaki ekinlere göz kulak olsunlar diye ahlat tarafına yollar. malazgirt'te işler yolunda gitmez ve karşısına beklediğinden daha üstün bir düşman kuvveti çıkarsa ahlat tarafına yolladığı orduyu mesaj yollayıp anında geri çağırabileceğini hesaplamıştır. üstelik ortalığı kolaçan eden casuslar, türk sultanının bir an önce yurduna dönmek için acele ettiğini rapor etmiştir. (çn: attaleiates bu noktada yenilgiyi diogenes'in orduyu o şekilde ikiye bölmesine bağlayanların cehaletine verip veriştiriyor. orada, o koşullar altında bunun aslında mantıklı bir karar olduğunu ve kendisine de hiç ters gelmediğini belirtiyor.Tümünü Göster
bundan önceki seferlerde, imparatorun danışmanlarından biri olarak gidişatı kötü etkileyeceğini düşündüğü, mantıksız işler yapılacak olursa alabildiğine karşı çıkıp imparatora mantık yolunu göstermiş. masa başında oturup ahkam kesen cahiller diye laf soktuğu kişilerden biri, çok büyük ihtimalle imparator diogenes'i ne yaptığını bilmemekle itham eden saray tarihçisi michael psellos. diogenes'e ölümüne husumet besleyen doukas sülalesi'ne yakın olan psellos, kendi tarih kitabında diogenes'e çok ağır ithamlarda bulunur ve onu ne yaptığını bilmemekle itham ederek alabildiğine saydırır. psellos sarayda oturup doukas hanedanı'na dalkavukluk etmekte iken, attaleiates bizzat cephede bulunmuş, imparatorun yanı başında yeralıp danışmanlığını yapmış ve hem o uzun ve çetin yolculuğu, hem kamp hayatını, hem de savaşı en ufak detayına kadar bizzat görgü tanığı olarak kaleme almıştır. bu yüzden de sarayda bir eli yağda bir eli balda takılıp doukas'ların tarafında durarak ahkam kesen psellos'un değil, diogenes'i çok sevmesine rağmen saçmaladığında hiç gözünün yaşına bakmayıp -zaman zaman da bizzat yüzüne karşı- gayet sert bir şekilde eleştirmekten geri durmayan attaleiates'in yazdıklarına itibar etmek elzemdir.)
malazgirt'e yaklaştıklarında imparator her zamanki gibi müstahkem kamp kurulup kazıklı çitle çevrilmiş siper kazılmasını emreder. askerler kampa yerleşince yanına seçmece bir birlik alıp kuşatma kulelerini yerleştirmek ve saldırıyı başlatmak için en uygun yeri aramaya gider. şehirde düşmanlar (yani türkler) savaş çığlıkları atarak kılıçlarını savurmakta ve aralarında tarihçi attaleiates'in de bulunduğu bizanslılara ok atmaktadır. kalkan duvarı arkasından kale surlarının etrafında tur atan imparator kampa geri döner. -
9.
0
-
8.
0ordu sebasteia'yı (günümüzde sivas) geçmiş ve koloneia eyaletine giden iki yolun ağzı olan kavşağa gelmiştir. diogenes bunlardan soldakini seçer ve çok geçmeden karşılarına sayısız insan cesedi çıkar. bir önceki yıl burada manuel komnenos'un (entrikacı teyze anna dalassene'nin oğlu) ordusu türklerle savaşmış ve ağır bir hezimete uğramıştır. bu feci görüntü askerlerin moralini bozar. ilerlemeye devam eden ordu, türklerin akınları sonucu mahvolan theodosioupolis (günümüzde erzurum) civarında tekrar mola verir. bu noktada imparator, herkesin 2 aylık erzak tedarik etmesini, bundan sonra geçecekleri yerlerde insan yerleşimi olmadığını, yol üzerindeki her yerin türklerin akınları sonucu tamamen harabe haline gelmiş olduğunu söyler. herkes emri yerine getirip erzakları temin ettikten sonra bir grup uz lejyoner ve ileride imparatorluğun başını çok ağrıtacak olan roussel de bailleul komutasındaki frank lejyonerleri köyleri dolaşıp milleti ekinleri hasat etmesinler diye tembihlemek üzere yollar. kaleyi kuşattıklarında o ekinler erzak olarak lazım olacaktır. kendisi de orduyla birlikte malazgirt'e doğru ilerlemeye devam eder.
-
7.
0doğuya doğru ilerleyen ordu caesaria (günümüzde kayseri) havalisine gelir ve buğday tarlalarının olduğu kırsalda birkaç günlüğüne mola verirler. ancak imparator ortalığın yabancı paralı askerler tarafından fütursuzca yağma edildiğini gördüğünde bu fena halde kanına dokunur. yağmanın büyüğünü yapan alman lejyonerlere çok sert bir şekilde saldırır ve birkaçını oracıkta haklar. ancak bu itaatsiz güruhun hizaya gelmeye hiç niyeti yoktur ve öğle vakti atlarına binip isyan bayraklarını açmak üzere imparatorun çadırına doğru sürerler. bu hareket üzerine kampta bağrışmalar yükselir ve isyan teşebbüsünü herkes duyar. diogenes ise hazırlıklıdır, atına atlar ve asilerin karşısına savaş formasyonundaki orduyla dikiliverir (karizmanın kitabını yazmak diye buna deniyor sanırım... ) asilerin boyun eğmek ve imparatorun otoritesini kabul etmekten başka bir opsiyonu kalmamıştır. diogenes, o zamana kadar en yakınında, bodyguard olarak yer almış olan asi alman lejyonerleri ordunun en arkasına sürmek şeklinde bir cezayı yeterli görür ve yola devam eder. (attaleiates bunu da eleştiriyor, asilerin bu kadar hafif bir cezayla yırtmasını içine sindirememiş anlaşıldığı kadarıyla.)
-
6.
0alter sözlük ne amk???
-
5.
0up up up
-
4.
0imparator diogenes doğu'ya sefere çıktıklarında, daha önce her zaman ordusuyla konakladığı liman yerine, önceden imparatorluk çadırını yolladığı helenopolis'e gider (burada attaleiates helenopolis'in dandik bir şehir olduğundan bahsediyor ve diogenes'i burada konaklamayı seçtiği için laflar sokarak eleştiriyor.) limana vardıklarında imparatorluk çadırının direği kırılır ve çadır çöküverir. imparatorun yanındakiler -kroniklerin yazarı attaleiates başta olmak üzere- bunun hayra alamet olmadığını düşünür. diogenes ve ordusu, doğu'ya doğru ilerlemeye devam eder ve anatolikon eyaleti topraklarında (günümüzde orta anadolu'ya denk geliyor) kamp kurarlar. imparator, kimsenin anlam veremediği bir hareket yaparak, herkesin çadırlarını kurduğu nehir kıyısındaki ferah düzlükler yerine gidip sarp kayalıklar arasında yeralan metruk bir köyde kalmaya karar verir. (çn: diogenes bundan önceki seferde de, bu seferde de kimsenin anlam veremediği dengesiz davranışlar sergiliyor. malazgirt seferi sırasında daha başka tuhaf ve dengesiz davranışları da var ama milleti baymamak adına sadece olayların gidişatını etkilemek açısından önemli olanlarını aktarıyorum. ama çok merak edip başıma ekşirseniz yazarım belki.)
burada, yolda başlarına gelen uğursuz olaylardan çok daha beteri vuku bulur ve gece aniden bir yangın çıkıp bütün binaları kül eder. imparator ve yanında kalanlar canlarını kurtarırlar kurtarmasına, ancak diogenes'in kıymetli savaş atlarının hepsi yanarak telef olur, en kıymetli silahları ve savaş gereçlerinin olduğu eşya arabaları da kül olur gider. bunlar, sade bir hayat yaşayan ve neredeyse bütün zamanını seferlerde, savaş meydanlarında geçiren imparatorun en kıymetli dünyevi varlıklarıdır. bu uğursuz olayın anlamı ise ne yazık ki pek yakında ortaya çıkacaktır. -
3.
0yine başka bir yanlış, türklerle bizans'ın kanlı bıçaklı düşman olduğu. orası da öyle değil, malazgirt'ten sonra türkler anadolu'ya iyice yerleşip devlet kuruyor, ama arada sırada bizans sarayındakilerle politik olarak işbirliği yapıyorlar, bizanslıların lejyoner isyanlarını bastırmasına yardım ediyorlar hatta destek için asker bile yolluyorlar, konstantinopolis'te taht kavgasına girişen sülaleler arasında işlerine gelenin tarafını tutarak müdahil oluyorlar. düşmandan ziyade müttefik ilişkisi var aralarında. öyle 'tu kaka kahpe bizans, pis kefereler' değil yani olay.Tümünü Göster
son olarak da, islamcı ve şovenist tayfa alparslan'ın bizans ordusunu yokettiğini, tamamen dağıttığını iddia eder ki bu da külliyen yalan. bizans ordusunun çok küçük bir kısmı tarumar ediliyor, asıl büyük kısmına bir şey olmuyor, sağ salim başkente dönüyorlar. hepsini yazacağım bilahare.
her ne ise, okuduğum kaynağın -ki malazgirt savaşı konusunda ciddi oranda detay içeren tek kaynak olan michael attaleiates'in historia'sı oluyor kendileri- umarım meraklısına amme hizmeti de olur bu biraz. şunu da söylemezsem olmaz: bu eser düşman tarafının gözünden yazılmış olmasına rağmen, hem malazgirt'i hem de ondan önceki seferleri son derece objektif bir şekilde, gayet detaylı olarak anlatır. bizim şovenist faşolar bizanslılara bir sürü tak atıp diogenes'i itin zütüne sokar ve aslı astarı olmayan şehir efsaneleriyle bezeyerek anlatır, ama attaleiates yeri geldiğinde sezar'ın hakkını sezar'a veriyor, alparslan'ın liderliğini ve gösterdiği yüce gönüllülüğü alabildiğine methediyor, 'pis barbar türkler' edebiyatı yapmak yerine bizans tarafının yaptığı hataları, hıyanetleri en ağır şekilde eleştiriyor. bizim tarihçilerin sığlığından ve hamasetinden fevkalade utandım bunu okurken.
• **
sene 1071, günlerden 13 mart. bizans imparatoru, türkçe kaynaklarda romen diyojen olarak bilinen 4. romanos diogenes, türklerin eline geçmiş olan malazgirt ve chliat (günümüzde ahlat) kalelerini geri alıp imparatorluğun sınırlarını kurtarmak için sefere çıkmıştır. gemiyle boğaz'ı geçerken, alacalı bir güvercin imparatoru taşıyan gemiye doğru uçar ve gelip imparatorun ellerine konuverir. gemide bulunanlar bu tuhaf olay karşısında şaşırır kalır. diogenes kuşu imparatoriçeye yollar. gemide bulunanlardan kimileri kuşun o şekilde gelip de imparatorun eline konmasını şansa, kimileri de -muhtemelen alacalı renginden dolayı- uğursuzluğa yorar. imparatoriçe ise imparatorla aralarında evli çiftlere mahsus bir takım gerginlik ve tartışmalar olduğundan gelenekleri hiçe saymış ve kocasını uğurlamaya gelmemiştir. ancak sonunda diogenes'e duyduğu sevgi üstün gelir ve ertesi gün boğaz'ı geçerek imparatoru uğurlama törenine katılır. kocasını sağ olarak son kez gördüğünden haberi yoktur tabii. -
2.
0game of thrones kadar heyecanlı ise okuruz
-
1.
0bunu ben daha önce alter sözlük'te yazdım ama buradan da kitlelere ulaşsın diye tefrika edecem tekrardan. orada epey beğenilmişti burada da meraklılarına amme hizmeti olaraktan yazalım. game of thrones yokluğunda da süper gidiyor onu diyim. game of thrones'dan daha feci hatta.
1071 ylında vuku bulan ve bizans'ın çöküş devrinin en büyük kilometre taşı olan muharebe.
bu çok önemli tarihi olayı bu zamana kadar bizim şovenist tarihçilerden hamaset soslarına bulanmış ve yalanlarla bezenmiş bir halde duymaya alışmış olanlara bir de öteki tarafından, malazgirt seferinde bizzat bulunmuş ve her şeyi gözlemlemiş olan tarihçi michael attaleiates'in gözünden aktaracağım müsaadelerinizle.
ancak başlamadan önce yanlış bilinen, bazısı da külliyen uydurma olan bir takım noktalara biraz değinmem gerekiyor. malazgirt savaşı konusundaki en büyük yanlışlardan biri, malazgirt'te kazanılan zaferin anadolu'nun kapılarını türklere açmış olduğudur. malazgirt'ten önce anadolu ve rumeli'de çeşitli dinlere mensup türk boyları yaşamaktaydı zaten. hem türk soyundan olan uz ve peçenekler bizans ordusunda paralı askerlik yapıyordu, hem de türkler anadolu'nun içlerine kadar gidip ta kayseri'ye, niksar'a kadar akınlar düzenliyordu. anadolu'da bir varlıkları olmasa o kadar içerilere akınlar yapmaları lojistik bakımdan mümkün olamazdı (haritayı açıp bakalım bu noktada. malazgirt nire, niksar, kayseri nire... )
diğer bir yanlış, ya da daha münasip bir tabirle islamcı/şovenist uydurması ise, alparslan ve akıncılarının yaradana sığınıp anadolu'yu fethetmek için hücum yaptığı efsanesi. oysa alparslan başta hiç savaşmak istemiyor, barış anlaşması yapmak için diogenes'e elçiler yolluyor. savaşa girmemek için alabildiğine uğraşıyor, hatta bizans'ın lehine olacak bir anlaşma teklif ediyor, ancak diogenes bir türlü barış anlaşmasına yanaşmıyor. bir ara tam kabul edecek gibi oluyor ama üzerindeki muazzam politik baskılardan dolayı son anda vazgeçiyor. ayrıyeten alparslan'ın asıl niyeti büyük zenginlik barındıran suriye ile mısır'ı zaptetmek ve kendisine rakip olan fatımi hanedanını ortadan kaldırmak, bizans imparatorluğu ile bir husumeti yok. ki alparslan savaşı kazandıktan sonra bizans'tan toprak ve vergi talebinde bile bulunmuyor.
(devam edecek)
-
silik affı g
-
ben ne yanginlar gordumm
-
sılık afı olursa sozlugu bırakırım
-
sözlüğe gençlerin gelmemesinin bir diğer nedeni de
-
umit ozdaga oy verdik sonuc bu
-
yaptığım derin araştırmalar sonucu sözlükteki
-
bikanal
-
ucan kedinin agresiflik sebebini acıklıyorum
-
konsant dayı ile
-
donumun içinde alet edavatım
-
sözlüğün oeleri daha gelmemiş
-
alttaki adama destek vermeyen
-
mozef benden sana tavsiye
-
kons dayı mesaja bakar misinnnn
-
neeee sözlükte ispiyoncu mu var
-
beyler yıkık bir insanım sorularınızı alayım
-
beyler gs storedan bunu aldım bugün
-
derde derbeder mi kendi der mi
-
sılık afından sonra sozlugun ılk gunu
-
dumbki sozluge veda eder
-
1915 in intikdıbını elbet birgün alacağız
-
ingilizcr dinlemek beni yoruyor mk
-
beyler reisin şiir kasetini dinliyorum
-
banane yangindan
-
olm ilan veriyorsunyz niye kaldirmiyonuz
- / 1