+6
Bir akşam vakti, yaş 16 ve 17 arası akşama doğru 17:00 bir davetsiz misafir dahil oldu hayatıma. Sabaha kadar konuştuk diyebilirim. Bu yaşıma kadar hiç bir kızdan etkilenmedim, hoşlanmadım, çıkmadım. Ona ilk görüşte aşık olmuştum, harbi sevmiştim. Gece kameralı sohbet açmıştım, çok korkuyordu, evde tek başınaydı, annesi ve kız kardeşi bir yere gitmişti. Onu uyutmuştum. Sabaha kadar izlemiştim gözlerinin elasını. Sonra işte 2 yıldır bir kızla aynı masada oturmayan ben, 2 yılda kızlarla konuşmam da geçen toplam kelime sayısı 10 olan ben, bir kızla aynı kaldırımda yürümeye çekinen ben, sabah ona mesaj atmıştım, uzunca uzun bir mesaj. Kendimi ona adamıştım. Gecem o olmuştu, sabahım o. Ayım o olmuştu, güneşim o. Dünyam o olmuştu, kainatım o. Sonra işte 02.01.2016 günü gece 02:00 ila 02:30 arasında kız benden hoşlandığını söyledi. Öylesine mutlu oldum ki, o gece mutluluktan uyuyamadım. Ben ona o teklif edene kadar canım bile demedim, sonra işte başladı hiç bitmeyecek olan aşk kervanının yolculuğu. Kızda sevdi, harbiden sevdi yani ve ya ben böyle düşündüm. Her ay onu nasıl daha çok mutlu ederim diye düşündüm. Her zaman onu mutlu etmeye çalıştım. Aramızda 350 km vardı belki ama ben onun yanında bedenimle olamasam da, yüreğimle olmaya çalıştım. Onca uzaklığa rağmen her zaman sevdim, güvendim inandım ona. Sonra 31 Mayıs'ta izmir'e geleceğini söyledi, öyle sevindim ki, öylesine mutlu oldum ki, zıpladı resmen yüreğim. Bunu 30 Mayıs'ta söyledi. Elde avuçta 1 kuruş yok, para biriktiriyordum, ona hediye almak için, yuvamızı şimdiden kuracağımı düşünerekten kenara köşeye 3-5 kuruş atıyordum. Arkadaşlara söyleyemedim, babama ve anneme de söylesem izin vermeyeceklerdi. Okul kapanmadan 4 ders önce arkadaş dedi noldu oğlum bir derdin mi var senin. Yok kardeşim dedim, var anlat dedi. Anlattım, veriyim dedi bende şu kadar var, yok eyvallah dedim. Sonra kendi kendime dedim ki, onu görmek için rezil olmak varsa, rezilde ol, onun köpeğide ol lan. Sonra arkadaşa söyledim filan, topladık zorda olsa parayı. Sonra tüm gece acaba yarın nasıl olucak diye düşündüm. Sonra işte sabahın köründe kalktım, kıza kuru üzüm, kuru erik, kuru kayısı hediye sözüm vardı. Hediye paketine sardım, koydum çantaya. Aldım bileti çıktık yola, heyecandan elim ayağım titriyor. Kız bana 30 Mayıs'ta belki görüşemeyiz demişti, çünkü geliş sebebinin düğün olduğunu düşünüyordu halaları filan. Bende ona "seninle aynı gökyüzüne bakıcaz benim için ne kadar güzel bir şey biliyor musun?" dedim. Sonra işte indim otobüsten, sora sora bağdat bulunur misali gittim söylediği adrese. O gelmemişti, ben böyle kendime özgüven vermek için kendi kendime konuşuyorum. Sonra yokuşun yukarısından bir melek süzülürcesine geliyordu. Ben heyecandan market vardı (güzeller market, pınarbaşında, unutmadım, asla da unutmayacam) içine kaçtım. Kız güldü filan, bir yandan da telefonla konuşuyoruz. Yanında da kız kardeşiyle, kız kuzeni var. O hariç diğerleri geldi, arkadan kuzeni merhaba dedi. Ben heyecandan hasgibtir dedim. Sonra koşa koşa dışarı onun yanına koştum. Gördüm, heyecandan elma yedim yıkamadan filan, o an da bir yandan öldüm, bir yandan ise can buldum... Sonrasında baktım filan, o bana bakmaya utandı. Sonra bende utandım, dedim su alalım mı, iyi gelir heyecana filan, alalım dedi. Aldık filan dışarı çıktık, kaldırımda oturdu, ben ayakta durdum, gelsene şuraya burak dedi, geliyim dedim, sırtımdan çantayı çıkardım, aramıza koydum. Yüzüne utancımdan yarım saat, 45 dakika bakamadım. Sonra kamerayı açsana anı kalsın diye videomuzu çekelim dedim, açtı filan kız. Amaç video filan değil aslında, düşün yani o zamana kadar yüzünü ekrandan gördüğün kız yanında utancından yüzüne bakamıyorsun... Sonra baktım filan, o da anlamış. Sonradan söyledi, güldü filan, bana farklı bir aşık oldu. Sonra işte hediyelerini verdim, çok sevindi, 1 tane yedi bir tane de bana yedirdi, düşünsene bana eliyle yemek yedirdiğini, yedirdi işte. Sonra parka gidelim dedi, olur dedim. Kavanozları çantaya koydum. Gittik, oturduk filan. Giderken de duvarda isimlerimizin yazdığı bir duvar gördük, daha doğrusu ben gördüm, gösterdim kadere baksana dedim, güldüm. Düşünsene, bankta oturuyorsun boyum 1.90 kızın ise 1.53, ayakları yere değemiyor . Boyuna kurban olurum senin dedim hatta o gün. Güldü o da dalga geçme dedi, ne dalgası boyunun uğruna boynumu veriyim dedim. Tebessüm etti, sarıldı bana. Tartışmasız dünyanın en mutlu insanı oldum. Sonra işte halası aradı filan. Kalktık, kuaföre gidicekti, ben rahat etmem dedim, kuaförün caddesine bıraktım. Sonra dolmuşa bindim, binerken seni çok seviyorum dedi, bunu gözlerime bakarak söyledi, bende seni dedim, daha fazlasını desem ağlayacaktım sanki, sonra oturdum, gözlerim doldu, hediyeler aklıma geldi, durdur ağabey dedim, inerken hakkını helal edesin dedim şoför ağabeye. Düşünsene o yokuşu gözlerin dolu şekilde koştuğunu, onun hediyeleri değildi sanki koşma sebebim, yüzünü bir kere daha görmekti sanki. Sonra o da tam tüh dedi, ardından kapıdan dışarı baktı, beni gördü, güldüm, o da güldü, yine gördüm yüzünü, yine mutlu oldum ancak hala doyamamıştım. Sonra mecburi olarak bindim tekrar farklı bir dolmuşa, garaja gittim. Bindim otobüse, başımı ön koltuğa yasladım, hüngür hüngür ancak sessizce ağladım. Eve döndüm, aradan zaman geçti geçen ay, 25 ve 26 arası ayrılmak istedi, ben şaka yapıyor sandım, sonra kabus sandım, değilmiş... Sonra işte çok çabaladım. Bana anneme yemin ettim dedi, aklımda onca soru işareti varken tek soruyu sordum. "Biz evlenicez de mi?" o da tabi evlenicez aptal dedi. Çocuklarımız da olucak de mi dedim, olucak tabi dedi. Güldüm, bir yandan da hüngür hüngür ağlıyorum dışarıda tüm mahalle beni dinlemiş, amcam geldi filan, dedi oğlum niye burda ağlıyorsun filan, sustum. Sonra aradan geçen gün dedi ki, ben eskisi gibi hissedemiyorum. Dedim ki ben hepsini tekrar yaşatırım sana, yaşatacağıma inanmadı. Sonra başkası mı var dedim, yok dedi. Sonra konuşmadım bununla, çünkü istemiyordu. Ancak bana her gece iyi geceler her zaman mutlu ol diyordu. Sonra en son yazdım, niçin yazıyorsun dedim, rahat uyumak için dedi. Kuşku düştü içime, yeni gün olunca mesaj attım konuşmamız gerekli, sormam gereken sorular var dedim. Yarın oldu, ben gittim tüm yüzsüzlüğümle, arsızlığımla ona onu sevdiğimi söyledim. Kız söylemedi, yüreğim çok acıdı. Sonra işte birisi varsa söyle dedim, evet beni yakından tanımak isteyen birisi var dedi, ağladım hüngür hüngür yine yalvardım. Sonra işte benimle değil, onunla mutlu olmak istiyorum dedi. Tamam dedim, size engel olmayacam. O günden bugüne çocuğu tanımama rağmen mesaj atmadım, demedim ki ben vardım bırak kızı filan. Kıza da mesaj atmadım. Ne biliyim, her daim mutlu olur inşallah, çok zor bunu söylemek ama bize yakışan budur, Allah ayırmasın, rahmetini üzerlerinden çekmesin.
Bizde işte böyle belki gelir diyoruz, bir ömür beklemek zor olsada, beklemek istemesek de, bekliyoruz. Belki gelir diyoruz. Elim birisine değdi be dostlar, bir diğerinin elini ellemek yakışır mı?
Onun yanında daha çok mutlu olacaksa Allah ayrı tutmasın.
Ben şunu anladım candaşlar, "bir insana sahip olmaktan çok, layık olmak önemliymiş".
Benden de bilim adamı filan olur herhalde...