0
hayatın anlamı ile eş değerde tutulan yiyecek. afrodizyak etkisi diyor bazıları, afrodizyakın ne olduğundan bile tam emin değilim. son yarım saatten beri buzdolabından alıp masamın üzerine koyduğum nutella kavonozuna bakıyorum. nutela biteli yarım asır oluyor, nutella kavonozunun içinde buruşmuş siyah zeytinler var ama olsun. nutella kavonozuna bakıp, bu koparılan kıyameti, "ahhh evet evet eveeeeet tam orası işte eveeet" inlemelerini anlamaya çalışıyorum. herkesin zevkten delirip de benim anlamadığım tam olarak ne bilemiyorum, ama hayattan zevk alamama durumunun nutelladan diğer yiyeceklerden farklı bir orgazmik tad alamadığım için olduğunu düşünmeye başladım. eğer nutella yerken "ahh evet işte orası evet devam et evet" diyebilirsem yıllar önce kaybettiğim hayat coşkumu yeniden kazanabileceğimi düşünüyorum.
o yüzden nutella çok önemli artık. nutella sayesinde kaybettiğim huzurumu bulmaya çalışıyorum. ben gerçekten çok acınası bir durumdayım.
ben, nutella'dan zevk alamadığım için böylesine yüzü asık bi züt oldum dostlarım ve dotlarım, ben aslında hiç züt değilimdir. benim bütün zararım kendimedir. meyve verirsin vitamin var içinde diye yemem ben. dışarı çıkıp yürüyelim dersin boş ver dışarıyı buzdolabında bira var içelim bence derim. nutella? dersin ne gereği var ki? derim. hayattan bezdiririm insanı.
google'a nutella yazıp resimlerde aratıyorum. google bile nutella karşısında heyecana kapılıyor gibi, internet hızının yavaşlığını inkar edercesine büyük bir istekle hızla açılıyor sayfalar. küçük bir çocuk, bütün eli yüzü gözü nutella içinde kaybolup gitmiş. daha bu yaştan hazzın ve zevkin doruklarında o çocuk. bir alttaki resme bakıyorum, 20lerinde bir kız kafasını nutella kavonozunun içine sokmaya çalışmış ve gerçekten de içine girecek gibi, kızın kafası nutella fizik yasalarına göre yeniden biçimlenmiş.. masadaki nutella kavonozuna bakıyorum, hiç içine girmek istediğim bir yer gibi gözükmüyor, bugüne dek söylediğim "alice'in tavşan deliğinden içeri girmek istemiyorum ve hatta alice'den içeri" sözlerimi hatırlıyorum.. bir sonraki resimde işler çığrından çıkmış artık; kadının biri küveti ful nutella ile doldurmuş, ne olduğunu hiç bilmediğim o afrodizyak etkisiyle küvetin içinde yatıyor.
herkes mi mutlu? çok mutlular. bir sonraki resmi görünce bi titreme geliyor bana.
kedi! evet bir kedi nutella'nın içine patisini sokmuş nutellayı hazla yiyor. lan kedi bile benim farkına varamadığım bir zevkin farkına varmış.
bir şeyi yanlış yapıyorum ama neyi yanlış yapıyorum emin değilim. "dün gece koca nutellayı kaşıkla yarım saatte bitirdim" sözlerine kocaman kocaman gözlerle heyecana kapılmışım gibi rol keserek ve kafamı kurabiye canavarı gibi hızlı hızlı yukarı aşağı sallayarak, "ah çok çılgınsın seeen!" sözleri arasında nutellaya karşı hiçbir özel sevgi beslemediğimi gizlemeye çalışıyorum.
aslında ne var biliyor musun.. sorrow dinlerken yazıyorum bunları ve düşümdüm de.. ben, herkesin takdir ettiği o iyilerin dostu kötülerin azılı düşmanı david gilmour yerine her zaman için kaka çocuk roger waters'ı sevip ona özenmişimdir. ve roger waters da hiç öyle nutella yerken "ah evet evet evet çok lezzetli" diyecek birisiymiş gibi durmazdı. roger waters'ı o halde elinde kaşık ağzının kenarında çikolata parçacıklarıyla düşünemezsin bile, roger waters, live at pompeii'de careful with that axe eugene dedikten sonra korkunç feryatlar çıkarıyordu ve ben afrodizyak denen şeyin ne olduğunu kavrayarak baştan çıkıyodum. nutella da careful with that axe eugene dedikten sonra feryatlar çıkarsa nutellayı da sevebilirdim belki ve en çok takdir ettiğim adamların nutellayla hiçbir şekilde yan yana getirilememesi, benim de nutellaya karşı huur çocuğu gibi kayıtsız kalacağım günlerin zeminini hazırlamış oldu belki de.
ne yazık ki seni anlayamadım ben nutella. ne gibim bişiisin sen?!
Tümünü Göster