-
1.
+1evet beyler bugece benim ciks anım elinizi gibinizle süsleyecek(anlatılanların hepsi gerçektir inanmayan ise huur çocuğudur) capsler talebe göre gelicektir
- 2.
-
3.
+1
-
4.
-1hikaye gibici v7.1Tümünü Göster
boş bekleyi̇şler
hansel günlerini kalede ve arenanın talim çalışmalarında harcamaya başlamıştı. kendini şimdiden büyük bir görevi yüklenmiş gibi hissediyor ve bilmediği aydüşen'e giden yolda kendini korumayı arzuluyordu. hafif kılıçlarda üstüne yoktu , sağ eliyle kafradığı o uzun kılıçlarla gökte ve yerde öyle şovlar yapardıki... sonrasında istirahat etti ve normal bir lord gibi yaşamaya başladı.onu bu duruma dayanılır kılan şeyse iki koca haftanın ardından arzularına kavuşacaktı."peki bu iş nasıl olacaktı" gibisinden düşünceler kafasını yorsada o bunları umursamayarak vakit harvamaya devam etti. üç gün sonra tekrar hana geldi , hancı hala orada tıklım tıklım handa hizmet veriyordu.i̇çeri girmedi ve kasabada dolaşmaya başladı. kasabanın zirvesinde kale şehrinin ulu kütüphanesi bulunmaktaydı , kitaplar arasında ilk önce alev simyacısı hakkında bilgi aradı bulamadı , sonrasında ay düşen'i yokladı ama aynı ismi almış birkaç şehir hikayesi dışında hiçbirşey bulamadı. ve tekrar kaleye döndü.. birkaç gün daha lord kılığında sürdü yaşdıbını , ve biraz daha ve biraz daha...
yaklaşık üç hafta geçmesine rağmen tın yoktu , bunun üzerine hana giderek hancıya sordu.
"ne oldu? görevler maceralara ne oldu?"diye şaşkın ve heycanlı bir ifadeyle yerinde tepindi.
"rahat dur , yollarında aksilik çıkmış olabilir veya.. tabi ya! bunu hesaba katmamıştım , yol üzerindeki han kapısı elluim merkezinin zıttında , ve oraları hemsdeeb dağları kapatıyor.her halde dağların çevresinden dolanırken epey bir zaman harcadılar"diyerek hansel'in içine bir umut bırakıp işlerine geri döndü...
hansel geri dönmek zorunda kaldı , ilk önce kaleye kadar ilerledi. henüz öğle bitmemişti. güney kapısına giderek elluim'in dağlık diyarına bir göz attı. düz adımlarla birkaç adımda elluim'in bayırlarına kadar vardı. burada oturarak sürekli sırtını verdiği kızıl güneşe baktı , sırtını yere vererek uzun zaman huzurluca geçip giden güneşi izledi... ara sıra gelen kuş sürüleri yakınlara konuyordu , hansel onları heycanla izliyor ve nedensiz sevince boğuluyordu... ve sonra akşam karanlığı geldi , belki onuncu tepeden belkide uzaydandılar misafir karanlık.ve akşam yerini geceye bıraktı , havanın karanlığında yıldızlar hansel'e ışıldadı bir anda.ve sonra ay parıldadı hansel'e karşın... hansel yerinden kalkarak karanlığa karşıtı ve gecenin karanlığında güney kapısına döndü. kapalıydı kapılar , ama ülkenin lordu için değildi bu kural... demir kapının arkasından gardıyan sesi geldi.
"kimsin?"dedi sessiz bir fısıldamayla , belki bu kelime rüzgar alıp hansel'in kulağına taşınmasaydı kimse duyamazdı.
ve tekrar "kimsin?" bukez daha yüksek sesle oldu.ve hansel birşey söylemeden kapıya nazik yumruklar çaktı.
"kimsin!" dedi hiddetle , "sana söylüyorum kimsin!"demesiyle birlikta başka bir gardiyanın ayak sesleri duyuldu , gözcü kulesine çıkmıştı. oradan kapının arkasındaki kişiye baktı.
"ne görüyorsun? o kim?"dedi aşşağıdaki gardiyan
"lanet olsun hava kapkara , birşey göremiyorum!"dedi diyeri.
"sessiz konuş! , nasıl göremezsin , lanet olsun!"
"ateş yakmamı istermisin?"dedi kuleye çıkan guard
"saçmalama güneş gitti , bu saatten sonra kızıl ateş yakamazsın , mor alev canlanır... "dedi yavaş yavaş ürken ses.
bunları dinleyen hansel kapıyı tekrar çaldı "açın kapıyı! benim lord hansel!"demesiyle birlikte guard iki ciyakladı
"eyvah!" ve kapıyı açtı , içeri davet ederek "buyrun lordum... "
sonrasında hansel birşey söylemeden içeri girdi , gecenin karanlığında kayboldu...
hansel kaleye vardığında hemen dinlenmeye gitti...
sabaha doğru uyandığında gözlerini ovalayarak güne başladığında , odasında kendisinden birtane daha buluvermişti.bu korkunç bir olaydı , yatağının başında ahmakça sırıtan bir hansel daha! sonrasında sahte hansel konuştu.
"hehe! handa gördüğün iri herifi tanıdınmı?"derken bir yandan kıkırdıyordu. hanselse yorgana sarınıp duvara yapışmış , çığlık atmaktan kendini tutarken bu sözler kulağına geldi.
"sen! sen o herifsin..ve ben oldun! nasıl yaptın bunu?"dedi.
"senin yerine lord hansel olacak kişiyim ben"dedi..
hansel herşeyin bir anlam kazandığını anlayınca "seni kim ben yaptı? nasıl oldun?"!1 dedi ısrarca
"soruları başka zamana sakla , hadi acele etmen gerekiyor. terket kaleyi!"dedi.
"ama.."dedi"ama nasıl yapıcağım , hem kaleden gidip hemde burada , odamda durduğumu herkez garipseyecek!"dedi.
tam o sırada duvarın oyuk penceresinde sarı yıldızlarla bezenmiş mavi bir şapka giyen bir ihtiyar belirdi , zıplıyıp hoplayarak girdi içeri üzerinde mavi bir pelerin vardı , pelerin tüm vücudunu çepe çevre kaplayıp yerlere doluşuyordu. hansel'i ensesinden kavradığı gibi kale penceresine doğru sıçradı , hanselde havada çekişerek ardından uçtu.ama kafası kalenin taşlarına pata küte çarparken okadan yüksekten aşşağı atlamak pek sağlıklı görünmemişti ona... aşşağıda kendini toparladığında ihtiyar deminki çılgın yerine ciddi , ağsasına dayanan kambur bir adama dönüşmüştü.ak sakallarını ovarak hansel'i̇ dikkatle süzüyordu ve yanında hancıda vardı , bir süre fısıldaştıılar -
5.
0@30 demekki yalanmıs amk
-
6.
0neyse yalanı falan bırakında devam ediyorum toplaşın hele binler. bigün bu uyurken sabah gözüyle bunun vücudunu görme fırsatı buldumki titreyerek uyandım. bukadar binler dağılın
-
7.
0aydüşen kaçmazıTümünü Göster
sabaha doğru o tek katlı incin evlere vurmaya başladığında güneş. karanlık yarılıpta onuncu tepedeki evine kaçışırken mor tepenin eldirilean kesimlerinde yeni bir günün sabahı doğmuştu. kale yakınlarındaki , surlarında çevrelediği korunaklı "eldrun" köyüydü burası.ve bu köyün başındaki gardiyanlarnda görev vaktiydi. uzunca dik ağaçların ve onları geride bırakan surların urzuvunda kuzeye ve güneye bakan 2 kapı vardı. gardiyan kuleleri her kapıda ikişer ikişer yükselerek menzili tamamen kaplıyordu. eldrun yakınlarındaki kuzey kapısı fazla kullanılmazdı , oradan gezginler , çiftciler vede izci gurupları geçerdi ancak. çünkü batı kapısının açtığı yol mor alevin taçlandırdığı elefrum kraterleriyle kaplanmıştı , yakın ormanlara uzanırdı geri kalan kesim ve kullanışlı tek yerde orasıydı... ve elbette oradaydi gri yol , kuzey kapısının önünden serilip giderdi. elefrum krater dağının arkasına bilinmeyen topraklara giderdi bi ucu , diyer ucuda yakın ormanların derin sularına... güney kapısı ise her ırktan ahalisi bulunan devasa elluim ülkesine açılıyordu , ordan geçmeye kalkarsanız dikkat etmek zorundaydınız çünkü güney çıkınları o bölgeye yakındır.ve güney çıkınlarında devasa ejderhaların , cüce ejderlerin yaşadığı bilinir. oranın yakınından dahi geçseniz sizi farkeden ulu ve yüce ejderhalarla bezendiği söylenir , bağzılarıda orada yıllardır saklanan ejderha tanrısının yaşadığını söyler.ama tüm bu korkunun dışında eldirilean mor tepenin en nadide kesimidir , ülkeleri , tepeleri öylesine büyüktürki haritalarda devasa sınırlarla gösterilir... elluimin ardında boş topraklar vardır , elluim'li kimse gitmemiştir cüceler hariç o topraklara. orada çok fazla birşey yoktur , bitki yetişmaz ve mağralar çok nadirdir. birkaç trol yaşar o bağralarda ve daha fazlası değil... ama tek canlı onlar değildir , solucanlarda(kanatsız ejderhalar) orada yaşdıbını sürdürür. çünkü besin bakımından pek çok ork ve goblin türü vardır bölgede ve tüm bunların dışında orası boş topraklar diye geçer , dahası değil...
ve kuzeye bir kezdaha gidecek olursak orası daha ürkütücü vede akıbetlidir. elefrum kraterlerının yanağına dağılmış düzlüklerde vardır. sürekli faliyette olduğundan kraterin hiçbir yanı güvenli olmasada kızıl topraklara uzun zamandır lav düşmemiştir. eskiden kalma lavların kum rengi ışıltısı içinde o kuru lavların hala bir kızıllığı vardır. helede güneş aydınlattığında ateş misali bir tepe oluverir... lakin bu nedenle kızıl tepeler denmiştir oraya , fazla araştırılmamış bir yer olduğundan orada yaşayan canlılar hakkında bilgimiz olmaz ve belkide kimse yaşamıyordur... krater inişe doğru bölündüğünden orrtasında sürekli lavların ateşini depolayan ateş kusan tepesi vardır , kratarin zıttında yükselerek birazda tepe görünümü almıştır burası ve gri yolun hemen yanında bekler , diyer kısıma bakınca kraterin en feci bölgesini görürsünüz oraya gothremon derler , ama kadim cüce dilinde gomen adını alır. gomen dağın en kötü yeri denebilir dağın yarısı manasındadır , yani dağın öfkesinin ve hiddetinin yarısı gomen urvuzlarında beklediği söylenir. dağın tam adı nekadar elefrum olsada cüce dilinde gomenasai olarak bilinmiştir... sürekli patlayan ve tabandan dışarı ateş kusan gayzerlere sahiptir burası , ordan geçmeye kimsenin gücü yetmez diye bilinir...
i̇şte tüm bunların ortasındaki devasa hanedanlık , lord kalesi'nde başlıyor uzun hikayemiz... hanedan prensi hansel'de burada yaşardı. gelecekte adını andığı toprakları yönetmek için eğitiliyordu. hanedan soyundan gelen asil savaşcılarının lideri diyebilirdik ona , ama o vaktini kılıç sallamaktan çok hayata adamıştı. kralın en tiksindiği olay olmuştur buki hansel sürekli ortadan kaybolurdu , kralın askerleri onu kaçkez yakın ormanlarda mutlu mutlu gezerken bulmuştur sayamam ama kral bundan hoşnutsuzdu. birgün zatını çağrarak bir konuşma kararı aldı kral.
"sen! sen ne hakla görevlerini bırakıp basit ormanların yanına kaçarsın!!"
"baba! ben istemiyorum bir krallık yönetmek yada birşeyi hükmüme almak... elfler gibi huzurlu bir hayattır hep arzuladığım."
"ha! başımıza elf dostumu çıkıcaksın şimdide! senden ziyade onlar dahi kılıç savurup ok atarlar! yönetmekmi istemiyorsun? bunu birdaha duymayacağım , halkın senin hükmüne muhtaç oğlum!"
i̇şte bu konuşmadan sonra hansel'i daha sıkı tuttular , muhteşem bir kılıç yeteneğide olsa savaşmayı , güçlenmeyi reddediyordu."kılıcımı bu diyarda boş boş beklemek için güçlendirmeyeceğim!"diyordu.ve isyan ederek sürekli görevlerden karşı duruyordu. bu olaylar kısa zamanda halkın , köylülerin kulağına vardı. ufak laflardan büyük bir isyana vuracakmış gibi uzadı halkın dili , "biliyormusun? kral oğlunu bile dize getiremiyormuş , oğlunun asi köpeklerden farkı yok... kralımızı nekadar sevsekte gelecekte böyle bir kral istemiyoruz... "
"haklısın bunu krala söyleyelim , hansel bizi yönetecek güce sahip değil diyelim."dendi...
ve kısa zamanda birer ikişer kralın karşısına çıkıldı.
"yüce ve ala kralımız , senden bir ricamız vardır."
"nedir? neymiş bu zatımdan arzunuz?"
"oğlunuz kralım. sizin yaşlandığınız vakit tahta geçerse bu kurduğunuz düzeni inatla yıkacaktır o."
kral bu sözlerden tedirgin oldu ve nedensiz bir hiddet patlattı "nedir sizin derdiniz! benim soyumu istemezsiniz demek bu ülkede.bu bir ihanettir! yakalayın muhafızlar! şunları!"...
halk kralın hiddetine karşı hemencicik susuyorlardıysada oğul hansel'e beddualar ve lanetler okunup okunup durdu...
bi̇r gece hi̇lal işiğinda
hansel ne sizin nede halkın laflarına aldırmıyordu , hanedanlık cepesini saran angarad kasabalarından birine gelmişti ve ne bir dostu nede onunla ilgilenen birisi vardı.bar önündeki o dik sandalyelerden birine geçti , bir bira istedi ve uykulu gözlerle lambanın ardındaki karanlığı gözledi. şişko hancı biraz şaşkınlık birazda tiksintiyle baktı lord hansel'e halktan duyduğu yalan yada doğru tüm şeylerin ışığında hansel ayyaşın teki gibi duruyordu.ama hancı o mutsuz surata baktığında bir an tereddüte uğradı. hansele başka yönden bakmaya çalıştı...
"derdin nedir dostum? biramı hala vermedin."
"afedersin , dalmışım... "
bira doldurulupta bara koyulunca hansel bardağı önüne çekti.
"gözlerindeki ışık.. sen buralı değilsin galiba"
"hayır değilim , elluim'den gelmiştim."
"vay! elluim çok güzel bir yerdir , neden terkettin orayı?"
"o diyarları nekadar sevsemde ekmeğimi kazanmalıydım , burada uzun zamandır han işletiyorum."
"buralardan memnunmusun?"
"yeterince... "
hansel ,hancıya biraz şaşkınlık birazda acıyla baktı "buralar çok bayıcı, sonunda kazanç sağlayacağım güzel bir macera için neler vermezdim... "
o handa hancı bir kahkaha patlattı , onun gülüşünü arka kapının gıcırtısı ve 36 yaşlarında iri yarı bir adamın kıkırdaması takip etti.
hancı işgüzar ve ciddi bir bakışla "hansel! arzularını gerçekleştirmemi istermisin? senden şüpeleniyordum , ama şimdi gerçek isteğini anladım"dedi , onun ardından hanselin yanındaki barlığa i̇ri herif oturdu.
i̇ri adam kaba bir gülüşle ona şaşkın şaşkın bakan hansele bir süre baktıktan sonra "eee , ne yapmamı istiyorsun?" dedi hancıya.
"nemi yapcaksın? i̇lk önce ateş simyacısını buraya çağırman gerekecek , elluim merkezine doğru yaklaşık 1 haftalık bir yolculuk yapman gerekecek... "
"neden?" dedi üşenen ve artık neşesiz adam.
"nedenmi?" diye çarptı lafı hancı "herşeyden önce tanıdığımız ve bize yardım edecek tek büyücü o vede prensimizi ay düşene zütürecek adayımızda o."
yaylanan iri herif "aydüşene neden gidiyoruz?"
hancı parmağıyla barın tozlu tablalarını işaretler çizerken şöyle dedi "söylenenleri hatırlamıyormusun? simyacı bizden görev için bir aday istediği zamanı... "
"hehe! o yıllar önceydi , çoktan birileri bulunmuştur."
"sen bir göreve bir yılda cesur bir savaşcı bulunduğunu en son nezaman gördün"diyerek dik dik baktı herife... ve sonra devam etti "yarın yola çıkarsan iki hafta yada bir aksilik durumunda en geç bir ayda gelirsiniz."dedi.
o sırada olayların rahmetine kalmış hansel konuşuverdi "durun , ateş simyacısını tanımıyorum.ay düşen neresi?"demesiyle hancıya karşı aptallığını ve bilgisizliğini kanıtlamış oldu.
"yakında öğrenirsin , şimdilik kalene dön ve 1 ay kadar yakın ormanlara firar etme... "dedi ve bir süre durduktan sonra önceki cümlesine "lordum." kelimesinide ekleyerek bardaki boş bardağı aldı... i̇ri adam handan çıkıp gecenin karanlığına karıştığı vakit hansel'de saraya giden tiz ışıklı yola kat -
8.
0@28 yalansa huur cocuguyum
- 9.
-
10.
0@34 boşalltın beach
-
11.
0pm atan ilk 2 kişiyede msn ve twitter linkini vermeyende huur çocuğudur
-
12.
0ilk kişi adresi ve linki aldı
-
13.
0beyler adam erkek gibmiş karanlıkta. o yüzden açtırmıyo ışığı
-
14.
0böyle karı olsun odaya spot taktırır her yeri aynayla donatırım sen ışığı mı yakamadın mal maaaaaaaaaaal maaaaaaaaaaaaaaaaaaaaal
-
15.
0i̇htiyar kavla bir ateş yaktı , bu ateş mor renkte yanıyordu.ve öyle hoş parlıyorduki insanı büyülüyordu resmen. aydınlığı çok soluk ve tizde olsa yeterli görüşü sağlamalarında etkiliydi.ama hansel korku içinde ciyakladı.mor alev karşısında parıldamıştı.Tümünü Göster
"lanet olsun hepimiz ölüceğiz!"diyerek tepinmeye başladı.
"hehehe! ateştenmi korkuyorsun? hehehe!"diyerek dalga geçti onunla , simyacı.
"çek şunu , lanetlendik!"
"heheheehehe!!!"diyerek yanan kibriti hansele doğru zütürmeye başladı.
hansel yerinden fırladığı gibi gece karanlığında güney çıkınlarına doğru kaçıştı... i̇htiyar arkasından gülmekle yetindi , ama ciddileşme zamanıydı. nede olsa hansel şer yola gidiyordu... ciddi bakkışlarıyla elindeki mor aleve elini doğrulttu ve şu sözleri sarfetti:
"elmes minor thufan , bana tepelerden haber getir!"
bu sözlerle birlikte mor alev yeşile dönüşüverdi , yeşil renk öyle şiddetli bir aydınlık sağladıki.. ama başka bir dünyanın alevini mor dünyada kullanması nasılda olabilidi? belliki bunu bile imkanlı hale getirebileceğinden yüce bir büyücüydü o...
ardından kaçışan hansel'in peşine gitti , neyseki hansel güney çıkınlarına gitmekten aşırı derece korktuğu için sınırlarda oturup beklemişti. simyacı geldiğinde elindeki yeşil alev onu tekrar korkutsada artık alevden yakması dışında ruhani bir zararın gelmeyeceğini öğrediğine mutluydu... ve birlikte yola devam ettiler , kısa süre içersinde devasa bir kükreme kulaklarını çınlatsada görünürde birşey yoktu.i̇şte böyle girdiler güney çıkmazına , yaklaşık yarım saat düz giden yol sonradan engebeli , bir yığın oyuklarla deşili acı bir şekle büründü. buralarda yol katetmek 2 kat zor oldu bu nedenle varış süreside yavaşlamıştı...
ejderha kapani
oyukların çevresindeki karartı simyacı'nın gözünden kaçmadı , bu karartı ancak bir alevin isinden doğacaktır ve o alev bir ejderhanın nefesinden doğar.bir süre yolda ilerlediler , giderek yükselen kaya tepelere dönüştü çıkınlar. tutunacak yeri bile olmayan olanaksız yerlere vardıklarında gecenin o saf pürüzü çöktü , ellerindeki yemyeşil parlak alev olmasa ellerini dahi göremeyecek kıvama gelmişlerdi. simyacı başını kaldırıp göğe baktı , bulutların iç yüzünde birazcık parlaklık varsa bile bulutlar onlara engel oluyordu. sonrasında durdukları tepeden yüksek bir kükreme duyuldu , hansel öylesine korktuki bir anda sıçrayıp kayalara savruldu. aksine simyacı ciddi ve endişeli bir şekilde yeşil ateşin ışığında etrafı inceledi.dev bir mağranın yanı başındaydılar! karanlıkta göremediği hansele selendi.
"hansel! hansel! gel buraya , ışığa gel!"diye orta tonda bağırdı.ama ses yoktu , hansel'i kayaların arasında biten gölgeler almıştı sanki..
sonrasında bir kaç kükreme daha duyuldu , tepenin altına kadar oyulmuş mağradan geliyordu sesler. simyacı hemen mağranın yanına sıçradı , mağranın önüne elindeki parlak şişeden sarı sular damlatmaya başladı , sonra bu damlaları daha geniş bir alana döktü ve yolunu kaybetmeden mağra kapısının yanına saklandı. hansel'den çok endişelenmişti ve hala kısık sesle "hansel" diye bağırmaktaydı...
ama o sırada dalgınlaşan hansel ayağa kalkıverdi , ardı ardına gelen kükremelerin ortasında duruyordu. yeşil ışığın mağra yanndaki parlaması gözüne çarptığında "hey! i̇htiyar! neler oluyor!!"dedi yüksek sesle.
ama ona karşılık ejderhanın bir kükremesi duyuldu , ve simyacı kısık sesle seslendi "gel buraya.. koş!"...
hansel ihtiyarın yanına çekildiği sırada kalbi küt küt atıyor ve korkudan titriyordu.i̇nanın bir ejderhanın en kısa bağırışı bile sizi delip geçicek seviyede korkunçtur.i̇şte bu yüzden hansel dayanıklıydı , korku onu delip geçemesede yüreğini eşeliyordu. sonrasında ejderhanın dev ayak sesleri duyuldu , vede mağranın üst katına uçarkenki kanat sesleri... dev adımlardan sonra başını mağradan çıkardı , bu bir boynuzlu ejderhaydı. kafası mağraya zor sığdığından simyacı mağranın maşka bir deliği olduğunu anlayabilirdi.ama mağranın yanında saklanırken hiçbirşey göremiyordu , ve sonra ejderha devasa bir kükreme patlattı. geriye kaçarak mağranın karanlığına süzüldü... hansel bunu duyar duymaz dışarı fırladığıysada karşısında başka bir ejderha belirmişti. yavru bir boynuzlu ejderha hiddetli ve sinirli bir bakışla dik dik bakıyordu hansel'e. henüz solucan formunda kanatsızdı , ama devasa kolları büyümüş ve gelşmişti. hansel koca bir çığlık patlattığında simyacı arkadan gelipde onu geriye çekmeseydi o anda devasa bir ejderha pençesiyle parçalanmış olurdu.
yavru ejderha sert bir kükreme patlatarak mağranın önüne bir adım attı.i̇şte o sırada simyacının sesi duyuluverdi:
"parla!"dedi ve daha önce döktüğü sarı su birleşerek kızıl bir alev oldu , yavru ejderhanın elini kolunu yakarak ona zarar vermese bile şiddetli bir sancı verdi. ejderha daha korkunç bağırmaya başladı , simyacı yerinden fırlayarak tepinen ejderhanın karşısınde belir -
16.
0@46 nick, karakter ve isim uyumu. adı hasan kendisi de hanzo dıbınakoyim
-
17.
0@45 ulan mal pmden ulaşsana gibik empati mi kurayım seninle..
-
18.
0@45 nick karakter uyumu
-
19.
0@43 şaka yaptık dıbınakoyim tipe bak hırs yaptı herif
@44 sen de taşşağa katılamadın 2 dk amk liselisi -
20.
0adam bana adrsleri attı baktım ve doğru söylüo.. ister inanın ister inanmayın..
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 25 12 2024
-
mematinin yoklugunda tip okuyan
-
vinovatt li ya selam nabeer
-
2 3 yıldır avmlere gitmiyorum
-
böyle sözlüğü gibim sokum
-
morinho ukalalığı
-
bu sozlugun en sadık yazarları
-
ne zaman misafir ve çocukları bize gelse
-
the vikings beni takip etmeyi bıraktı
-
yılbaşının kutlanılmasına izin vermeyeceğiz
-
ben kaypagim aga
-
derin derin düşünmek yerine
-
yüzde 25 zam yapıldıysa benim en az
-
bütün dünya duysun şuan da evdeyim
-
koltukta poşet vardı kendi kendine düştü
-
özbek bir eleman gelir
-
kondüktör patlamış
-
vikings 600 bin denen vileda paspası
-
atatürk de yılbaşı kutlardı
-
ocakta çalıştığım projenin geleceği belli olacak
-
yeni yıldan şahsi beklentim
-
tecavüzün milim uzağındayım
-
kadınlara nası ilgi duyuyorsunuz
-
bu ülkede ezelden beri müslüman
-
wow girl olarak memem
- / 1