1. 26.
    -1
    kırmızı çoraplı küçük bir kız hatırlıyorum. babasıyla el ele tutuşmuş okula gidiyor. fakat ne çantası ne de okul önlüğü var bu küçük kızın. ayrıntıları hafızamdan silinmiş bir etek ve etek altında uzun kırmızı çoraplar... küçük kız okula kayıt olmaya gidiyor.o güne kadar görmediği ama herkesten işittiği okul... acaba nasıl bir şeydi küçük kızın hayalinde. babası,"okula gidince bir çok arkadaşın olacak"demişti. okula gitmeden önce küçük kıza babası, üzerinde atatürk resmi olan bir alfabe kitabı almıştı. kalemleri,defterleri, kitapları vardı küçük kızın. okul çantası, okul önlüğü hepsi hazırdı. okul deyince küçük kızın hayalinde işte böyle bir resim çizilirdi.i̇simleri ayşe, fatma,ali, ahmet olan arkadaşlar, üzerinde atatürk resmi olan kitaplar, kenarları kırmızı kalemle çizilmiş defterler, rengarenk kalemler... haftanın ilk günü,bir pazartesi sabahı okullar açıldı. annesiyle beraber sınıfa girdi küçük kız. hayalindeki resimde bir ekgiblik vardı. öğretmen... ayakta duruyor, ellerini sınıf defterinin olduğu masaya dayamış yoklama yapıyordu. küçük kız onu da ekledi hayalindeki resme ve yoklama bitti. anneler çocuklarını bırakıp gittiler. öğretmen adını söyledi, adım "hülya can"dedi.o günden sonra küçük kızın en sevdiği isim"hülya" oldu.en sevdiği oyun da öğretmencilik... bir gün hülya öğretmen, öğrencilerin defterlerine yazdıklarını kontrol ediyordu. sıra küçük kıza geldiğinde "aferin,ne güzel yazıyorsun"demişti.o günden sonra küçük kız öğretmenini çok hem de çok sevdi. hayalindeki öğretmen resminin çizgileri gittikçe daha belirgin, daha yumuşak ve ayrıntılıydı. günler geçtikçe öğretmenin üzerine siyah bir kazak çizildi. öğretmeni bu kazağı çok giyerdi. küçük kız, hülya öğretmenin saçlarını, yüzünü,bakışlarını, ille de o sevimli yanaklarını-gülerken elmacık kemikleri daha bir belirginleşir, sanki yüzünde güller açardı-evet, illede o sevimli yanaklarını tüm ayrıntılarıyla çizdi.onu çizerken çizgiler o kadar yumuşaktı ki... tıpkı hülya öğretmenin sıcacık, yumuşak elleri gibi... küçük kız doyamıyordu öğretmenine.onu o kadar çok seviyordu ki... paydos zili çalar çalmaz kitaplarını çantasına yerleştirir, hülya öğretmenin arkasından yetişmeye çalışırdı. otobüs durağına kadar hülya öğretmenle beraber yürümek, ayrılırken "iyi akşamlar" deyip el sallamak ne büyük zevk verirdi küçük kıza.ilk iki sene böyle geçti. küçük kız artık 3. sınıf olmuştu.o yıl hülya öğretmen hamileydi. tıpkı annesi gibi o da bir bebek bekliyordu.bir akşam, küçük kızın babası annesini hastahaneye zütürdü. küçük kızla kızkardeşi o gece babaannelerinde kaldılar. ertesi gün babaanne küçük kızla kızkardeşine müjdeyi verdi.bir erkek kardeşleri olmuş.o gün küçük kız okula gitti ancak öğretmeni sınıfta yoktu.o gün hülya öğretmen okula hiç gelmedi. küçük kız eve döndüğünde annesi ona öyle bir haber verdi ki küçük kız çok şaşırdı. tesadüfün böylesi, meğer küçük kızın annesiyle hülya öğretmen aynı hastahanede aynı gün doğum yapmışlar. ertesi gün küçük kız, arkadaşlarına vereceği haberin sabırsızlığıyla okula gitti. sınıfa girdiğinde arkadaşlarına, öğretmenlerinin bir kızı olduğunu bu yüzden okula gelemediğini söyledi. hülya öğretmen kırk gün doğum izni almıştı. küçük kız tam kırk gün hülya öğretmenini göremeyecekti.o gün hülya öğretmenin sınıfını üç, dört gruba ayırıp diğer sınıflara dağıttılar. küçük kız şimdi hem arkadaşlarından hem de hülya öğretmeninden ayrıydı. alışamadı yeni sınıfına, sevemedi yeni öğretmenini, yeni arkadaşlarını. küçük kız artık güzel yazı yazamıyordu. derste parmak kaldırmıyor, sorulara cevap veremiyordu. okulu artık sevmiyordu.her sabah ya başı,ya karnı ağrıyor okula gitmek istemiyordu. küçük kız geçen her günün hesabını tuttu. kırk gün sonra öğretmeni gelecek o yumuşacık, sıcak elleriyle küçük kızın çenesini okşayacak, yine ona "aferin"diyecekti. neyseki günler geçti. kırk gün dolmak üzereyken bir öğretmen sınıfa girdi ve"hülya öğretmen bundan sonra 4.sınıfları okutacakmış"dedi. küçük kız kulaklarına inanamadı. belki de hayatının ilk acı hayal kırıklığıydı. dersin sonuna kadar zor tuttu kendini.zil çalar çalmaz hıçkırıklara boğuldu. okuldan eve ağlayarak geldi. annesine olanları anlattı. annesi hülya öğretmenine telefon açıp kararının sebebini sordu. hülya öğretmen ne söyledi, küçük kızla ne konuştu... hepsi hafızamdan silinmiş hatırlamıyorum.o günkü telefon görüşmesinden sonra küçük kız,bir okul dönüşü hülya öğretmenle karşılaştı. hülya öğretmen küçük kızı görünce çok sevindi.ona sarıldı, yanaklarından öptü. küçük kızın yanaklarında ruj izleri kalmıştı. hülya öğretmen "bak yanaklarına kelebekler konmuş"dedi. yine mutluydu, yine sevinçten uçuyordu küçük kız, yanaklarındaki kelebeklere eşlik edercesine... küçük kız ertesi gün eski sınıfına girdi. okulun ilk günü çizdiği resim yeniden canlandı. hülya öğretmen yazı tahtasının önünde duruyor, küçük kıza gülümsüyordu.ve arkadaşları, isimleri ayşe, fatma,ali, ahmet olan arkadaşları, onlar da o gün oradaydılar. şimdi küçük kız büyüdü.bir zamanlar babasıyla el ele yarı ürkek, yarı heyecanlı girdiği okul kapısından bu yılın sonunda ayrılıyor. yeni bir resim çizecek küçük kız. elleri öğretmen masasının üzerinde, gözleri yoklama listesinde. kendini çizecek küçük kız.i̇simleri ayşe, fatma,ali, ahmet olan öğrencileri-kimbilir bunların içinde okulun o ilk gününü resimleştiren kırmızı çoraplı küçük bir kız olacak. yine resimde bir şey ekgib olacak. kimse dolduramayacak onun yerini. küçük kızı okutan, adı hülya olan öğretmenler de... o kürsü hep boş kalacak. küçük kız elini yanaklarında gezdirecek, kelebeklerin uçtuğunu farkedecek.bir okul dönüşü hülya öğretmeni bekleyecek, kimbilir belki karşılaşırız ümidiyle...
    Tümünü Göster
    ···
  2. 27.
    0
    @5 doggy style gibmiş
    ···
  3. 28.
    0
    rezerv
    ···
  4. 29.
    0
    şu entry şurda dursun kahvaltıdan sonra gelip çekcem
    ···
  5. 30.
    0
    bu çok garip bişey beyler. sevişmek arzusu doluyordu içime ne zaman bu kızı görsem.. ben de 19 yaşındaydım .. yani mastırdan bıkıp gerçek ama terfi etmek istediğim zamanlardı. ama hiç fırsat olmadı sevişmek gibiş falan . gibtiğimin hayatı her zaman bişeyler ister, gereklerini yerine getirmen de zaman alır.. zaman alınca da sen kendi zevk aldığın şeyleri sürekli ertelersin.. ciks de benim için ertelediğim bişeydi o zamana kadar.. benim için en büyük zevk sinem yürürken kalçalarının etkileyici sallanışını şeffaf eteği üzerinden izlemekti.. öyle anlarda etek yokmuş gibi hayal ederdim sinem i.. kırmızı bi külot giydiğini ve zütünün arasına girdiğini öylece yürüdüğünü düşünürdüm.. kalın bacaklarına rağmen bir hayli ince olan beline sarılmak ve arkadn göğüslerini okşamak isteği.. ne müthiş bir hayaldi benim için..
    ···
  6. 31.
    0
    ee bin ?
    ···
  7. 32.
    0
    1913'te danimarkalı fizikçi niels bohr (1885-1962), hidrojen atomunun tayf çizgilerini kuantum kurdıbına dayanarak açıkladı. buna göre çekirdek çevresindeki elektron, her enerjiyi değil, ancak belirli enerjileri alabiliyordu. en düşük enerjili durumdaki atoma temel durumdaki atom, enerji verilmiş atomlara da uyarılmış atom denir. elektron yüksek enerjili durumdan daha düşük enerjili duruma sıçrayarak düşer,bu sırada ışık yayınlanır. bohr modeli hidrojen atomunun yanı sıra bir elektronlu helyum(+1 yüklü helyum iyonu) ve lityum iyonu (+2 yüklü lityum iyonu) tayf çizgilerini başarıyla açıkladı. bununla birlikte, kuram çok elektronlu atom ve iyonların karmaşık tayf çizgilerini açıklamakta yetersiz kaldı.( atom kuramları - modelleri ) - atom modelleri-2 -
    ···
  8. 33.
    0
    klagib mekanik çok başarılı olmasına karşın, 1800'lü yılların sonlarına doğru, kara cisim ışıması (blackbody radiation), tayf çizgileri, fotoelektrik etki gibi bir takım olayları açıklamada yetersiz kalmıştır. açıklamaların yanlışlığı bilim adamlarının yetersizliğinden değil aksine klagib mekaniğin yetersizliğinden kaynaklanıyordu. en yalın halde klagib mekanik evreni bir "süreklilik" olarak modelliyordu. 1900 yılında max planck enerji'nin, 1905 yılında ise albert einstein ışığın paketçiklerden oluştuğunu, yani süreksizlik gösterdiğini, bazı deneyleri açıklamak için bir varsayım olarak kullanmak zorunda kaldılar. elbette bu iki darbe klagib mekaniği yıkmadı. uzunca bir süre bilim adamları bu süreksizliği klagib mekanik kuramlarından türetmek için uğraştı. yine aynı yıllarda atomun iç yapısı üzerine yapılan deneyler korkunç bir gerçeği gözler önüne serdi. ernest rutherford yaptığı deneyle atomun küçük bir çekirdeğe sahip olduğunu gösterdi. bu dönemde elektronun varlığı biliniyordu. bu durumda eğer negatif yüklü elektronlar pozitif çekirdeğin etrafında dairesel hareket yapıyorlarsa, çok kısa bir zaman diliminde elektronlar çekirdeğe düşeceklerdi. bu elektromanyetik teoriye göre açıklanacak olursa, ivmelenen yükler ışıma yapar, dairesel haraket de ivmeli bir hareket olduğu için, elektron bu ışımayla enerji yayacak ve çekirdeğe düşüp sistem çökecekti. geçiçi çözüm niels bohr tarafından geldi. elektronlar belli kuantizasyon kurallarınca, belli yörüngelerde hareket ediyorlar, enerjileri belli bir değere ulaşmadıkça ışıma yapamıyorlar bu sayede sistem dengede durabiliyordu. bu geçici çözüm küçük atomlarda işe yaradıysada daha büyük kütlelerde işe yaramıyordu. bohr atom modeline, modeli deneylere uydurulmak için birçok yama yapıldı. ne var ki bohr'un "yamalı bohça"sı 1920'lere gelindiğinde artık iş görmüyordu, tayf çizgilerinin gözlenen yoğunluğunu yanlış veriyor, çok elektronlu atomlarda salınım ve emilim dalgaboylarını tahmin etmede başarısız oluyor, atomik sistemlerin zamana bağlı hareket denklemini vermedeki başarısızlığı gibi birkaç konuda daha gerçekleri gösteremiyordu. kuantum mekaniğini planck doğurduysa, bebekliğinin sonu da de broglie ile gelmiştir. louis de broglie; birçok elçi, bakan ve dük yetiştirmiş, aristokrat bir fransız ailesinin çocuğuydu. tarih eğitimi gördükten sonra fiziğe geçmiş ve 1923'te verdiği doktora tezinde, ışığın hem dalga hem de parçacık karakteri olmasından esinlenerek, aslında bütün madde çeşitlerinin aynı özelliği gösterebileceğini önerdi. ortaya koyduğu fikir, bohr'un "gizemli" yörüngelerini açıklamada başarılı oluyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 34.
    0
    kuantum kuramı ise olayı bambaşka bir şekilde ele alır. parçacıklar artık doğrudan 3 konum ve 3 momentumla tanımlanmak yerine bir "dalga fonksiyonu" ile tanımlanırlar. bu dalga fonksiyonu parçacığın bütün bilgisini içinde barındırır ve dalga fonksiyonuna uygun "sorular" sorularak gerekli bilgi alınır. örneğin konum bilgisi için dalga fonksiyonuna "parçacık nerede?" sorusunu sorarsınız, o ise size parçacığın soruyu sorduğunuz anda nerede olabileceğini söyler. buradaki kritik nokta olabilirliktir. bu, dalga fonksiyonunun bir de olasilik fonksiyonu olarak anilmasina neden olmaktadir. daha sonra, bu olasiliksal durumu bilincli olup olmama durumuna baglayan kopenhag yorumu ortaya atilmistir. matematik altyapısı yetersiz olanlar denklemleri görmezden gelebilirler. matematiksel olarak olayı şöyle tanımlayabiliriz;
    ···
  10. 35.
    0
    @8 ağır ağır ineceksin bu merdivenlerden bin
    ···
  11. 36.
    0
    sinemle zaten tanışıyorduk. bayramda seyranda gelip giderdik ama çok da samimi değildik açıkcası.. sinemle nasıl yakınlaşacağımı düşünmeye veriyordum boş zamanlarımı.. sigara içerken onu düşünüyor.. aldığım her nefeste onunkilerin ciğerlerime dolduğunu hayal ediyordum.. onunla ilişkimi ilerletmeye başladım.. ayrıntılara girmicem fazla ama kendisini çarşıya falan çıktığı vakit takip ediyor, sanki tesadüfen karşılamşmış gibi önünde bitiveriyordum.. bi kaç defa bunu yaptıktan sonra haliyle anladı bunu kasten yaptığımı.. ve o an yüzünde oluşan o belli belirsiz tebessümden bana karşı boş olmadığını anladım.. artık önem açılmıştı, amacıma ulaşmam benim isteğimin derecesine bağlıydı. ve ben bu kızla sevişmek istiyordum.. hem de çok
    ···
  12. 37.
    0
    ayraç koyalım bakalım
    ···
  13. 38.
    0
    dvm bin
    ···
  14. 39.
    0
    sinemin vücudunu izlemekten kendimi alamıyordum.. tişörtünün altından belli olan beyaz sütyeni, kollarını kaldırdığında bol olan kısa kolundan sütyenini görmem beni öyle heyecanlandırıyordu ki kelimeler kifayesiz kalır. zamanla sinem in her hareketi ciks kokmaya başladı benim için.. saçları, gözleri, oturuşu, ah o bacakları beni benden alıyordu heryeri.. konuşurken elini bacağımın üstüne koyuyordu bazen.. o an boşalacak gibi oluyordum.. sanki elinden gelen bi elektrik dalgası bacaklarımla vücuduma giriyor bütün bedenimi sarıp beni boşaltıyordu.. tarifler yetersiz kalır.. bende fırsattan istifade konuşurken aynısını yapmaya çalışıyordum.. ben bacağına dokununca ir an gözleri elime gidiyor sonra hiç bişey olmamış gibi kabullenerek tekrar yüzüme bakıyordu.. bu bile bazı şeyleri açıklıyordu aslında..
    ···
  15. 40.
    0
    okuyacağım sonra
    ···
  16. 41.
    0
    sen hızlıca dvm et
    ···
  17. 42.
    0
    @5 yakala şukunu bin:))
    ···
  18. 43.
    0
    büyük olaylar her zaman küçük kıvılcımlarla alevlenir.. eğer sinem le sevişmemiz büyük bi olaysa onu alevlendiren şey konuşurken bacaklarımıza dokunmamızdı.. bilirsiniz işte, bacaklar kolları izler, gözler birbirine bakar , daha sonra el omuza atılır.. ben hiç bi kıza benimle çıkar mısın diye sormam.. süreç en büyük sorun çözücüdür. zamanla zaten birbirinizi sahiplenirsiniz. sinem le de öyle oldu.. elimi omzuna yaklaştırdığım vakit bişey demememesi ve kabullenerek gözlerimin içine bakması onu sahiplenmemi kabul etmesi demekti.. çok fazla beklememe gerek kalmadığını düşünüyor, bu müthiş arzumu harekete dökmem yakın görünüyordu..
    ···
  19. 44.
    0
    sexdense öpüşmek daha iyidir nedir amk ileri geri güldüm
    ···
  20. 45.
    0
    sinemle birbirimize açılmaya başladığımız zaman onun da benimle aynı amacı taşıdığını düşünüyordum. çünkü sorduğu sorular ve gözleri çok şey anlatıyordu.. o gözler, insanı gözüyle gibmek diye bişey vardır ya, işte ben gözümle gibiyordum bu kızı.. o da gözleriyle gibmeme izin veriyordu.. birbirimize bakarak boşalıyorduk sanki.. ilk öptüğüm yer elleriydi.. yine gözlerine bakarak... kendi elini öptü önce sonra dudaklarıma doğru uzattı elini , aşk ile beraber şehvet besliyordu bana karşı.. bunu hissedebiliyordum.. elleri bembeyaz ve yumuşaktı.. üst dudağının yukarısında bir beni vardı.. ve çok güzel görünüyordu. dudaklarını somururken benine de dilimin değeceğini düşündüm.. içimdeki arzu katlanılamaz derecede büyüyordu..
    ···