0
beyler bakın kitap yazıyorum ilk sizle paylaşıyorum, türü: fantazi-biyografi, hayali kahramanımın hayatını anlatıyorum
adım john baker,bu da benim hayat hikayem,
bir yağmurlu 23 nisan pazar günü dünyaya gözlerimi açtım, çoğu bebeğin aksine 8 yaşıma kadar hiç hastalık geçirmedim-bu beni özel kılar.- geçirdiğim hastalıklar sadece grip ve nezledir öteye gidememiştir.hep egoist olmuşum, herkes bana bunu anlattı yıllarca.
hikayem aslında çokta şanssız bir insanın hikayesi değildi, babamın parası vardı,iyi bir evlilikleri vardı annemle. birde benden 11 yaş ufak bir kardeşim vardı, sanırım farklı olan hep toplum tarafından dışlanan varlık bendim. bilirsiniz belki, toplum her zaman farklı olanı dışlamaya çalışır ama unuttukları bir şey vardır ki;aslında farklı olan çoktan dışlamıştır toplumu.
gazeteyi açın 1.sayfada ünlülerin nasıl yaşadığı yazar ve 3.sayfada da ünsüzlerin nasıl öldüğü. devletin gizli işleriyle ilgili ya da devleti kötüleyen bir kitap yazın, belki 1 ama şanslıysanız 4-5 gün sonra içeri atılırsınız. neredeyse adı x ile başlayan gazetecileri x operasyonu kapsamında içeri alacaklardı. lisedeyken annemce kardeşimin yüksek seste çizgi film izlemesi daha önemli olduğu için hiçbir derse adam akıllı çalışamazdım. çalışmadığımda kötü not alırdım, kötü not aldığımda babam kızardı,’’sen adam olmazsın.’’ derdi çoğunlukla.i̇yi not aldığım derslerde vardı tabii, iyi aldığımı söylediğim zamansa ‘’benim için mi alıyorsun, kendin için alıyorsun.’’ derdi ailem. beraber büyüdüğüm arkadaşlarım 15 yıl sonra beni arkamdan vurmuşlardı daha 3 aydır tanıdıkları biri için. ‘’hep yanında ben olacağım.’’ diyen kızlarda vardır herkesin hayatında, onlarında süresi ortalama 1-2 yıl kadardır. arkadaşlarda vardır kendini yalnız hissettiğin zaman konuşamayacağın çünkü onlar korkaktırlar kendileri mutludurlar ve başkalarının dertleri onları ilgilendirmez. kızlar vardır, çok iyi arkadaş olursun ancak bir kez sinirliyken onla konuşurken, ondan binlerce kez özür diletirler-şükür ben böyle bir insan asla olmadım.- ve ne kadar yakın olursan ol,o sürtüklerin planı hazırdır, senle kötü oldukları an başka birisiyle takılmaya başlar ama farkında olmadıkları bir şey vardır ki; en az hepsi benim kadar yalnızdır. yalakalar vardır bir de,bana dediklerinde inanmazdım ama gerçekten varmış ve anlamıyormuşsun. belli bir popülariten olduğu an da yanındadır hepsi ama arkanı dönersin hepsi seni terk etmiştir. büyüdüğüm millete de değinmek istiyorum, toplumumuzun maalesef %90’ı tembeldir, küfürbazdır,hazıra konmayı sever, alaycıdır ama alay edilmesi gereken kendisidir ve bunu söylediğinde sindiremez ardından sataşır, dine çok bağlıyım der ancak yalan söyler, hırsızlık yapar, dedikodu yapar, küfür eder, taciz eder.i̇şte ben böyle bir ortamda böyle bir toplumda büyüdüm.bu yüzden hep farklı olmak istedim ve oldum da açıkçası.i̇nsanları sevmiyorum bunun nedeni insanların çoğu gibi dünyaya olması gerektiği gibi bakmak yerine dünyaya olduğu gibi bakmamdır.
hayallerim vardı her insan gibi tabii benimkiler çok daha uçuktu ama imkansızın olmadığını sanıyordum-gençlik işte-.her insan gibi benimde kız arkadaşlarım oldu,ama hiç aşık olmadım ki bence aşık olmak bir diğerine tüm kusurlarını sunmaktır, yarın bir kavga olursa kişi seni nerenden vuracağını çok iyi bilir. sadece 2 kez aşık oldum koca hayatta, bunu da ilerleyen sayfalarda anlatacağım şimdilik bilmeniz gereken şeyler bu kadar sanırım.
-bölüm 1-
küçükken bile insanları sevmezdim doğrusu,her zaman onları küçük düşürmenin yollarını arardım. hiç unutmadığım bir hikayem var,bir gün anaokulundayken bir arkadaşım vardı, adını dahi hatırlamıyorum doğrusu. bana ‘’sana bir şey söyleyeceğim ama kimseye söyleme yoksa küserim.’’ demişti söylediği anda diğerlerine bağırmıştım ne dediğini,o da bana ‘’küstüm’’ demişti,o zamanlarda küsmek sınıfta yasaktı, öğretmene söylemiştim tüm sınıfı o toplamıştı ve kendimde hiç suçluluk duygusu duymadım aksine ne zaman hatırlasam ‘’aferin bana’’ derim.
küçüklüğümden beri babam benim için önemli bir insan olmadı, hiçbir zaman yeteri kadar sevmedim ve bana hiçbir zaman babalık yapamadı yapamadı dediğim maddiyat açısından değil, pekekentte de para var hiçbir zaman maneviyatı olmayan sadece parası olan bir ‘’şey’’ di o.bu yüzden hiçbir zaman çocuklarıma kötü bir baba olmamaya yemin ettim. belki de 11 yıl onun tek çocuğu olduğum için bana alışamadı ya da sabredemedi bilmiyorum ama ne zaman oyun oynamak istesem onun için televizyon daha önemliydi.5 yaşında bir çocuk ayağınıza yanlışlıkla bassa ne hissederdiniz? hiçbir şey sanırım.o şey bana küfrediyordu ama ben 2 yaşımdan itibaren küfürlerle büyüdüm, okulda kimse benim kadar küfür bilmezdi de edemezdi de.13 yaşımda kendi küfürlerim oldu o ‘’şey’’ yüzünden ve bir çok tanıdığımda o küfürleri kullandı bir süre. küfürbaz bir insan olarak tanındım çevremde, kızlara karşı bile küfrederdim bu yüzden kızlar tarafından da çok sevilen bir insan olamadım ama hep aşık olmak istemiştim.
i̇çimde hep çocukluk kaldı, yaşayamadığımdan dolayı çocukluğumu,16 yaşıma geldiğimde arkadaşlarımın çoğu bana ‘’büyü artık’’ derlerdi. elmasın değerli olması için nasıl yontulması lazımsa insanında olgunlaşması için acı çekmesi lazımmış ve bu acıları 14 yaşımın son 8 ayı ve 15 yaşımın ortalarında 1 hafta acı çekerek öğrendim ancak sonuçta ailemden dolayı yaşayamadığım çocukluk bitmiş, olgunluğa geçmiştim.i̇lkinden sonra yaşadığım tek platonik aşk geride kalmıştı,o günden sonra da daha aşık olmamıştım zaten.
annemde bana hep tökez oldu, babam için hep ‘’şu sıralar sıkışık’’,’’biz para mı basıyoruz’’ gibi kelimelerle büyüttü beni,bu yüzden arkadaşlarımın aksine ek piyano,i̇spanyolca ya da reiki dersleri alamadım çünkü onlar için bu gereksiz ama son model audi almak gerekliydi(!) son nokta şuydu ki,babam son model bir araba almıştı ve çok para vermişti 2 ay sonrada beni ‘’sıkışık’’ olduğumuz için i̇ngiltere’ye göndermemişti. sanırım buna ‘’bencillik’’ deniyor değil mi? bu yüzden insanlardan hep nefret ettim, çünkü insanları tanımaya ailemden başladım.
‘’hiçbir zaman sevmedim, hiçbir zaman sevemeyeceğim.’’
orta okulda –adı lazım değil- bir arkadaşım vardı.her arkadaşlık gibi ilk başta, samimiyetten uzak, selam-merhaba tadındaydı ve açıkçası benim her zaman en sevdiğim tür bu olmuştur.bu tür arkadaşlıkta samimiyet ve laubalilik ön planda olmadığı için iki tarafta salakça davranmaz. sonrasında ne kadar istemesem de bu arkadaşlık ilerledi, açıkçası elimde de değildi. fazla samimiyetle birlikte insan afallar, samimiyeti seven bir insan zaten hiç olmadım ama o,afalladı, triplere girmeye başladı. sürekli yanımda olmaya başladı,bir yanım bunu severken diğer tarafım rahatsızlıktan da öte bir şey duyuyordu. arkadaşım olabilirdi ama ben kimsenin ne kölesi ne başka bir şeyiyim kimse bana canı istediği zaman trip atamazdı.hep dik kafalı oldum, megolaman oldum, çoğu insan benden bu yüzden nefret etti,ama ben kendime hayrandım,ve değiştirmeye çalışanlar olmasına karşın kendime olan hayranlığım onlara olan nefretimi yarattı.bir süre sonra hepsi hayatımdan defolup gittiler. arkadaşlarım elbet oldu yani, doğanın kanunu buydu ne yapalım onlara hep değer verdiğimi hissettirmeye çalıştım ama kendimden başka kimseye değer vermediğim apaçık ortadaydı. sonunda bu bahsettiğim kişi, benim nasıl olduğumu anladı.i̇nsanlara değer vermediğimi biliyordu, nasıl bir insan olduğumu biliyordu. birisine açık vermiştim, yakınım olmasına karşın(evet olaylar hızlı gelişti belli bir süre sonra yakın arkadaşım oldu) onun beni tanımasına katlanamadım, büyük ihtimalle beni anladığı için tanımıştı ama tanımaması gerekirken.bir şey denedim,onu kendimden uzaklaştırmayı.. daha öncede 2 kez böyle bir küslüğümüz olmuştu, ikisinde de yaptığı tak aynıydı,bu seferde aynısını bekliyordum ve planımı ona göre kurmuştum. tahmin ettiğim gibi gerçekleşti her şey, sonradan anladım eğer beni tanısaydı gerçekten, böyle bir şeyde benim yanımda olacağını bilirdi ancak o yanıma bile gelmeyip insanların zütlerini yalamaya devam etti. şayet şöyle bir durum var ki;beni tanıması koymuştu bana ancak uzun süre sonra bir insana arkadaş vs. ilk defa değer vermeye başlamıştım o ana kadar. sonra tekrardan anladım, insanlara değer verdiğinde sonucun ne olduğunu ve tekrar özüme döndüm. kleopatra’nın sezar ile tanıştıktan ve onun kudretini gördükten sonra başka kimseye değer vermemesi gibi, bende kendimi tanıdıktan sonra kimseye değer vermedim. belki tanrı bu kadar yanlış insanı, doğru insanı görünce tanıyayım diye karşıma çıkarıyordur diye düşünüyordum ilk başta sonradan anladım, sadece eğlence anlayışı böyleydi onun yinede o’na inancımı hiç kaybetmedim. mevla’ya ulaşmaya çalışan dervişler kadar peşinden koşmasam da,som nefret ile de arşa savaş açmadım.