-
176.
0tamam beyler pm ler susmuyor ne kadar bilgiye açmışız amkTümünü Göster
yoğun istek üzerine rantiyer medyacılık ve yakup cemil meselesi geliyor. emeğe saygı lutfen teraziye tıklayalım...
Rantiyer Medyacılık
Ülkemizde de bu hastalık sıkça görülür. Cüneyt Ülsever'in "rantiyer medyacılık” dediği olgu, yine Ülsever'e göre şu şekildedir:
1. Devlet katında muteber olmayan kişilere, yalan-doğru, genellikle kulaktan dolma haberlerle, belden aşağı vurmak.
2. Devletin muteber kurumlarına (TSK, MiT) yakınmış gibi hava basmak, onlar adına konuşmak. "Adı bizde saklı paşa... " gibi...
3. Ulufe dağıtma durumundaki siyasilerle yüz-göz olunmuş gibi davranmak. "Dün akşam beni arayan başbakan... " gibi...
4. Fikir üretmek, emek istediği ve zaten okurların bir kısmı fikre önem vermediği için tembel okur-tembel yazar!-flaş, magazin değeri yüksek, dedikodu ihtiyacını gideren, komplo teorilerini kışkırtan, karalamayı hüner sayan popülist yazılar yazmak. Ülsever'e göre, teknolojik devrim ve başka bazı gelişmeler "rantiyer medyacılığı" bitirecek, "rasyonel medyacılık" yerleşecek. Küresel rekabet hepimizi mecburen hizaya getirecek...
Yakup Cemil Meselesi
Birkaç yıl önce bir devlet adamımız medyada "Yakup Cemiller"in bulunduğunu söyledi. Bazıları gocundu, bu sözün doğru olmadığını iddia etmeye kalkıştı; bazıları da Yakup Cemil'in üstün meziyetlerini sıralayarak, bununla gurur duyduklarını belirtti...
Yakup Cemil, ittihat ve Terakki Komitesi'nin silahlı militanıydı. Bazen komitenin emriyle, bazen de kendi öfkesiyle "muhalifler"i vururdu. Selahattin Duman'ın ifadesiyle; "Yakup Cemil, elindeki tabanca ile o yıllarda çıkan her türlü fikir ihtilafına arabulucu olurdu... ittihatçıların görüşlerine karşı çıkan herkesi ikna ederdi. Yakup Cemil tarafından vurulduktan sonra ittihatçılar'ın fikrine karşı çıkan tek bir kurban bile tespit edilmemiş olması, onun ‘ikna gücünü’ gösterir... Sonunda ittihatçılar tarafından idam edildi."
Yine bunun gibi bir de Baba Tahir var. Bu zat, Osmanlı döneminin bir gazetecisi. O da başka teknikler geliştirmiş. Yine Selahattin Duman'ın espirili anlatımıyla; "Mesela 'Terkos gölüne düşen bir domuz boğuldu... ' diye haber yaparmış. O zaman istanbul'un içme suyu buradan alınırmış. Terkos'u işleten yabancı şirket telaşlanır, haberin doğru olmadığını anlatmak için Baba Tahir'e koşarmış. Baba Tahir de yüklü bir zarf almadan ikna olmazmış. Bedelini alınca da haberini düzeltirmiş. 'Terkos gölüne düşen hayvanın domuz değil, keçi olduğu anlaşıldı. Müslümanlara geçmiş olsun!' diye yeni bir haber yaparmış."
Basının Alet Olduğu Linç Olayları
Türkiye'de "toplu linç" olaylarına bulaşmayanımız kalmadı neredeyse. Gerçek nedenini çoğumuzun tahmin ettiği komplolara alet olduk. Yapılan baskınlara ya da gözaltılara bütün kameralarımız, foto muhabirlerimiz, muhabirlerimiz katıldı zaman zaman. insanları peşinen suçladık, suçlu olduklarına dair büyük haberler yaptık. Birçok kişiye "yargısız infaz" yaptık. Bunların beraat kararlarını, suçsuz olduklarına dair mahkeme kararlarını ya görmezden geldik, ya da yasak savma babından kuytu köşelerde küçücük verdik.
"Suçlu olduğu mahkeme kararıyla kanıtlanmadıkça kimse suçlanamaz" kuralını bile bile bu hataları işledik, birilerinin emellerine alet olduk...
Bu ve benzeri örnekleri çoğaltmak mümkün. Üstelik bu tür örnekler dünyanın her tarafında var. Birçok ülkede baskılar yüzünden üç maymunlar oynanır. "Bilmiyorum, görmedim, duymadım" denerek birçok gerçek görmezden gelinir.
11 Eylül'den sonra Amerikan basınının objektif bir habercilik sergilediğini kim iddia edebilir. Veya, yaptıkları haberler yüzünden baskılara maruz kalan birçok meslektaşımızı duymadık mı?... Benzer örnekler şimdiki israil- Filistin savaşında da verilebilir.
Beş Maymunlar
Üç maymunları oynayan gazeteciler zamanla 5 maymunları oynar. 5 maymun bir odaya kapatılır. Maymunlar aç bırakılır. Yüksek bir yere muz konur, muzun bulunduğu yerden aşağıya da bir ip sarkıtılır. ilk başta muzu gören maymun ipe tırmanmaya kalkışır, bunun üzerine tazyikli soğuk su sıkılır, maymun tırmanmaktan vazgeçer. Bunu deneyen her maymuna bu yapılır, sıkılan su diğer maymunlara da rahatsızlık verir. Odadaki maymunlar tırmanmaz olur. Kafese yeni bir maymun alınır, o da tırmanmaya kalkışır, onun üzerine de soğuk su dökülür; bundan rahatsız olan diğer maymunlar bunu dövmeye kalkışır. Başka bir maymun alınır, o da aynı davranışta bulunur, ondan önce gelen maymun onu en çok döven olur. Yeni maymun geldikçe, eskiler çıkarılır. Öyle ki, su dökülmediği halde, ipe tırmanan maymunlara diğerleri saldırır. Su dökme olayını gören hiçbir maymun kalmamasına rağmen, ipe tırmanan her maymun iyi bir dayak yer... Biz gazeteciler de zamanla böyle oluyoruz...
New York Times'taki ilginç Deprem
2003'ün yaz aylarında dünyanın en itibarlı gazetesi sayılan New York Times'ta tepe yöneticilerini koltuklarından eden bir skandal yaşandı.
Rick Bragg adlı ödüllü muhabir, gittiği her yerde yerel yardımcılar çalıştırmış, yazdığı haberlerde onların katkılarını belirtmemiş, kendi imzasını kullanmış. Jayson Blair adlı başka bir muhabir de, seyahatlere katlandığı, birileriyle konuştuğu süsünü vererek haberlerini oturduğu yerden yazıyormuş...
Bu iki olay ortaya çıkınca skandala dönüştü, sonunda da NYT'ın Genel Yayın Müdürü Howell Rainess ile yardımcısı Gerald Boyd koltuklarını kaybettiler. Bu iki isim çok başarılı gazetecilerdi, ama maiyetinde çalışan muhabirlerin o hatalarını fark edememeleri mesleki kariyerlerini bitirdi.
Sonra o gazeteye giden bir meslektaşımızın belirttiğine göre, bu olay New York Times'i derinden etkilemiş, eleman alımlarında daha tecrübeli gazetecilere yönelmelerine yol açmıştır.
Benzer olaylar bizde sık sık yaşandığı halde kimse oralı olmazken, dünya ölçeğinde itibarlı bir gazete bu kadar derinden etkilenebiliyor...
27 yıldır Ortadoğu'da muhabirlik yapan saygın ingiliz gazeteci Robert Fisk, çarpıcı tespitlerde bulunarak, gazeteciliğin şaşmaz doğrularına dikkat çekiyor. Independent muhabiri olarak çalışan Fisk, son Irak Savaşında görüşlerine en çok başvurulan gazetecilerden oldu. "Ben ingiliz resmi makamlarıyla temastan kaçınıyorum" diyen Fisk, kaynakları sınırlı olan gazetecilerin resmi kaynaklara yöneldikleri ve bununla yetindiklerini; yetkililerin de gazetecileri kullanarak bu yolla toplumu yönlendirdiklerini belirtiyor. Bu şekilde tarafsız ve doğru haber yapılamayacağını belirten Fisk, bu şekilde haber yapılacaksa, Londra'daki bürodan çıkmanın bir mantığının bulunmadığını da sözlerine ilave ediyor.
Ulusal Güvenlik ve Medya
Medyaya kısıtlamalar genellikle "Ulusal Güvenlik" gerekçesiyle getirilir. Değerli iletişimci Haluk Şahin'in, bu konuyla ilgili makalesini vermemek ekgiblik olur:
‘Medyanın süzgeci' ulusal güvenlik ve çıkarlar söz konusu olduğunda nasıl işlemeli?
Ulusal güvenlik ve çıkarlarla medya arasındaki ilişki tüm demokratik ülkelerde tartışma konusu oluyor, ancak önerilen çözümler ülkeden ülkeye farklılıklar gösteriyor. Toplumların siyasal kültürleri ve demokratik kurumlarının sağlamlığı bu farklılığa yol açan faktörlerden ikisi. Ancak, farklar ne olursa olsun, demokrasilerde bu sorunun 'hiç bitmeyecek tartışmalar' öbeğinde yer aldığını söyleyebiliriz. Çünkü yapısal bir karşıtlaşma söz konusu.
Ulusak güvenlik-medya karşıtlaşmasını bir urgan çekme oyununa benzetebiliriz. Kökleri Aydınlanma'ya giden demokrasi kurdıbına göre, sistemin iyi işleyebilmesi için, gazetecilerin ipi mümkün olan en geniş özgürlük yönünde çekmesi beklenir. Medya, başta kendi özgürlüğü olmak üzere tüm yurttaş özgürlüklerinin bekçisi ve savunucusudur. Bu, onun asal rolüdür ve özel konumunu haklı gösteren temel etik sorumluluğudur.
Buna karşılık, ülkedeki erk sahipleri ipi en fazla kısıtlama yönünde çekmek isteyeceklerdir. Mümkün olduğu kadar çok enstrümanı, bu arada mümkün olduğu kadar çok enformasyonu kontrol çabası, iktidarın özünden gelen bir reflekstir. Bu çekişme, demokrasi olduğu sürece hep devam eder. Bu nedenle, kural olarak, basın özgürlüğünün hiçbir ülkede kesin olarak kazanılmış olmadığı ve daima tehlikede olduğu söylenir.
işte en taze örnek: Amerika Birleşik Devletleri'nde, urganı basın özgürlüğü tarafından çekenler, 11 Eylül'den sonra çok zemin kaybettiklerinden söz ediyorlar. Urganı kısıtlamalar yanından çeken Bush-Cheney-Ashcroft ekibi ise gizlilik alanını genişletmenin teröre karşı mücadelenin başlıca silahlarından biri olduğu görüşünde. -
177.
0ellerine sağlık, anlam dolu sözler sarfatmişin
-
178.
0@142 tamam lan özet geç bin şimdi gibtirgit burdan amk
-
179.
0hepsini okudum panpa saol
teraziye tik -
180.
0ayrıca son cümlelere dikkat ettiniz mi bilmiyorum..
işte en taze örnek: Amerika Birleşik Devletleri'nde, urganı basın özgürlüğü tarafından çekenler, 11 Eylül'den sonra çok zemin kaybettiklerinden söz ediyorlar. Urganı kısıtlamalar yanından çeken Bush-Cheney-Ashcroft ekibi ise gizlilik alanını genişletmenin teröre karşı mücadelenin başlıca silahlarından biri olduğu görüşünde.
Buda herşeyi açıklıyor sanırsam -
181.
0özet geçmediğin iyi olmuş hep böyle devam et emeğine saglik
-
182.
0bravo tekrar tekrar okuyorum.
-
183.
0@46 o paragrafta insanın kendine yakışanı giymesini vurguluyor şair
@67 dikkatin için sağol düzelttim herhangi bir yanlış bilgilendirme olmasın diye -
184.
0apertura emege saygı
-
185.
0paylaşımın için sağol kardeşim. +repledim.
-
186.
0@20 ananı öle bi giberim ki baban ayakta alkışlar
-
187.
0hiçbir allahın kulu bakın burdan söylüyorum hiçbir allahın kulu bana bırakın hele yüz yüze yüz yüze bırakın o feys tu feys diyorum ya geçtim onu beni 70 milyon insanın önüne sen ruhsuzsun gerizekalısın sende adammısın diyemez '' eğer ruhlarımızı ortaya koyacaksak senin ruhun ve benim ruhum ortaya gelecekse allahımın üstüne yemin ederimki senin ruhun benim ruhumun önünde diz çöker tövbe ister
-
188.
0tamam lan var mı burda delikanlı gibi bu yazıya da özet geç demicek olanTümünü Göster
bunuda begenirseniz hakkaten muallaksiniz başka birşey değil...
AlıŞamadım. Bana henüz anlar bile zor geliyor. Senin halinden hiç haberim yok. Çocuklar istemeden posta güvercinimi vurmuŞ. KöŞe baŞındaki gözleri görmeyen adam söyledi. Sanırım o da biliyor, seni ne çok özlediğimi. Bana uzak çöllerden üç kum tanesi getirebilir misin? Ya da darağaçları kurabilir misin düŞlerime? Hiç sanmam! Ben seni tam yirmi üç asır bekledim. Dile kolay, bana zor. Bütün büyük aŞklara Şahit oldum. Zaman geçti. Ben geçtim. Sen geldin.
Bir kaç gün yanımda kal. Yeniden gidiŞine çoktan razıyım. Söz ağlamayacağım. Kabul! Teninin sıcaklığından vazgeçtim. Sahi! Sıcak mıydı tenin?.
Hasretini üç gün önce güneŞ doğarken boğdum. Üç gündür can çekiŞiyor kollarımda. Bir kez olsun öpemedim. Geride kalan benim cesedim... Gece yarısı sesler duyuyorum. Sesler boŞlukta kaybolmuyor, çoğalıyor. Kendi sesimi duyamıyorum. Saçlarını tutasım geliyor, Dokununamıyorum. DüŞlerime öyle uzaksın ki!.
Bir de yorgunluk... Öyle çöktü ki üzerime. Biraz düŞünsen, beni anlarsın.
Savunmasız giriyorum tüm savaŞlara. Yenilmeyi göze alıyorum. Yanılıyorsun! Büyülü dağdaki tanrılardan umudumu keseli çok zaman oldu. Artık kurak değil kutsal topraklara inanıyorum. Yüreğine ektiğim tohum filiz vermedi. ÇoK ama çok yazık.
KuŞların göç mevsimi geldi. Tatile gittiğimiz o Akdeniz kasabasına gidiyor bütün kuŞlar. Şarkı söylemek geliyor içimden. Sesim kısılmıŞ... Notalara basmıyor yüreğim. Vazgeçtim. Bu gece Şarkı söylemeyeceğim...
Bütün büyüler çaresiz. Kaderimi değiŞtirmek, imkansızlığa atılan boŞ adımlar gibi. Bir sonraki adım, bir öncekiyle aynı noktada. Noktalar senin inadına takılmıŞ, inadın öfkene... inadına mavi ya hep düŞlerim. Biliyorum, gökyüzü çıldıracak birazdan. kararacak yer yüzü, ben kokunu arayacağım... Seni yeniden bulma ihtimalim, ölümden de mi az dersin?
TaŞ kesiyor bulutlar. TaŞ yağıyor... TaŞ taŞ üstünde kalmıyor. Duydum!. TaŞlaŞmıŞ diyorlar yüreğin, doğru mu? Tanımadığım rüzgarlar var penceremde. Daha acısı tanımadığım kokular bulaŞacak tenime. Radyoda ince bir sevda var, bir Şarkıda senin için tuttum. Sahiden bu defa çok kırıldım...
Hayata rast gele serpilmiŞ tohumlar gibiyiz. Topraklar göz alabildiğine geniŞ, çöl kadar kurak. Mevsimler çabalasa da tohumlar çaresiz. Bulutlar seviŞmeli ardı ardına, toprak nemi görmeli, ben seni... Az sonra turuncu kuŞlara havalanacak göğe. Kanarsa, kanatları masmavi kesilecek, binlerce parçaya bölünecek yüreğin. Beni bir kez daha seveceksin... Bin kez daha...
Gün ha doğdu ha doğacak. Biliyorum. Ha döndün ha döneceksin...
Gizli kalıyor tüm yaralarım umutlarımın altında. Kimseler bilmiyor. Sen bile. Dillere düŞüresim geliyor kendimi. Kollarına düŞüresim geliyor. Çocuk yüreğim cesaretini yitiriyor. KuŞlar yeniden havalanıyor. Kanat sesleri gidiŞini hatırlatıyor, korkuyorum. Oysa korkutmazdı hiçbirŞey, sen bile... GidiŞin bile...
Duydun mu? AŞka ihanet gerek, ihanete aŞk! Seni en derinlerine gömdüm Akdeniz’ in. Deniz kabuğunun içine sakladım. Hadi! Durma, nefes almaya çalıŞ. Ben bütün boŞluklarda nefes almayı senin zorunla öğrendim.
Uçsuz bucaksız topraklara ektim sevdanı. Hasat mevsimi yaklaŞtı. Şimdi tam da sürgün zamanı. Tüm kapılar kapalı. Anahtarlar çaresiz. Ege’ den bir avuç su serptim yüreğime... Yangını sönmedi.
Bana çok uzaklara gideceğini söylediğin gün kahrımdan ölebilirdim. Henüz sana bir kez bile sarılmadan, gözlerinin içine bakarak sana deliler gibi seviyorum demeden, uzaklara nasıl gidebilirsin? aklım almıyor...
Tut ki! Mum ıŞığında seviŞtim seninle. Beyaz bir salıncak kurdum düŞlerime. Bulutlara astım iplerini. Okyanus serdim altına. DüŞersen incinme diye...
Ne olduysa! Hiç bir Şey özlemini gidermedi. Mevsimler değiŞti ama fırtına dinmedi. Bu aŞkın kalıntılarını gömecek çukur bulamadım buralarda. Benimle Akdeniz’ e gelir misin?
isyanım dur durak bilmiyor. Her durakta yeni bir isyan çıkıyor. Duvarda duran kör bıçakla yüreğimi parçala. Pası etime bulaŞsın. Katlettiğin aŞkın baŞında diz çök de ağla... için yansın. Kaderine lanetler yağdır. Sokaktan geçen bir yosmaya tutul. Telefon baŞında sabahla. Kadehlere sarıl yalnızlıktan. Tütün kokusuna boğul. Gökyüzün daralsın. Saçların uzayıp boynuna dolansın. Çaresiz kalda, alnıma yaz seni yine...
Tut ki yeni tenler keŞfettin. Bozguna uğramaz mı, yadırgamaz mı tenin? Ya kapkara bir yas tutarsan... Mahvolmaz mısın? Sana bu Şehrin kara sevdalı delisi demezler mi?
Gölgeni uçurumdan ittim boŞluğa. Çığlığın duyulmadı. Bir dönsen yeniden... Gölgesiz de razıyım sana. Bir dönsen, gönül yüz sürecek bastığın toprağa. Az önce dostlarla konuŞtuk sana dair. Tüm soruları yanıtsız bıraktım. Bilmediğim Şeylere cevap veremem ki! Anlamanı beklemiyorum acılarımı. içim yarılıyor. Yokluğunda sessizliğim Şarkılarla konuŞmuyor. Ne olursun, sana gelecek yolu sen göster...
Şimdi gelirler... AŞktan ölenler. Hesap vermek gerekir Şarkılara dair...
Ya sen? Hesabını kime vereceksin? -
189.
0noldu kurudunuz kaldınız muallak diyince ha şöyle dağılın bakayım
-
190.
0subhanallah !
-
191.
0özet... söylemiyorum lan.
-
192.
0
-
193.
0hepsini okudum eline koluna klavyene sağlık iyi bayramlar
-
194.
0eyvallah panpa yüreğine sağlık
-
195.
0özet geçme
-
hakikimall vardi aga be
-
cok konusma wow girlcik
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 26 11 2024
-
ramstein nobete misin
-
ulan birfoto atsan nolur
-
videom yuklenmiyo sozluge
-
hayatımda hiç bir kız bana bakmadı
-
29 11 2024 cumaya gelmiyenlerr
-
pümberte abim
-
adam filistindeki çocuklara bile acımıyor
-
anada
-
allahtan başka tanrı olmadığına
-
strs nobetleri
-
wow girl nude bir fotonu pm kutuma
-
pehh yine akşamı ettik pehh 25 11 2024 19 05
-
böcek eti yiyceksiniz nakit para kulanmıcaksınız
-
hani inci disk yanınca 2020 ye ışınlandı ya
-
nıdya
-
yıldırım ataç
-
noyfa
-
ulob
-
kadinlar niye içine alıyor
-
ırğa
-
namayıda
-
birgün ateist hocaya hoca hoca ben
-
bana 10 yıl önce bir o çocuğu
-
zalinazurt ablana selam söyle
-
aylatna
-
nivtra
-
inci puan ne gibeme yarar zaten
- / 2