-
49.
0beyler bu adam ya alıntı yapıyor ya da kitabı giblenmemiş bir yazar. tıpkı başlığı gibi.
-
48.
0@47 şuku
-
47.
0@1
bir haftadır işe gitmiyorum. gunde 2 saat uyuyorum ve gunun 22 saati bilgisayar başındayım. neden mi? cunku seni hep takip ediyorum. seni takip edicem diye işten atılmam an meselesi. gunlerdir aynı başlıkları acıyorsun ve hala böyle gibimsonik başlıklar acmaya devam ediyosun. nası bi insansın lan sen? senin ızdırabını giberim cocuk. agzını yuzunu giberim senin. yeter lan gibtir git bu sözlukten a.q. yada adresini ver gelip agzını burnunu kıracam.
sus huur çocuğu susssssssssss giblemiyoruz işte lan sus huuruuuuuuuuuuuuuuuuu -
46.
0@45 sanane arkadaş?
-
45.
0nedendir hala bu zütünü yırtmalar anlamıyorum. giblenmiyorsun arkadaş.
-
44.
0Bilinmeyen EvrenTümünü Göster
(Gün doğumuna 6000 civarı saat kala.)
Didem arabasından indi. Hava yağışlıydı ve feci bir şekilde rüzgâr vardı. Neredeyse ayakta duramayıp düşecek durumdaydı Didem. Şemsiyesini açtı ve arabasından inip önündeki restorana baktı. Bu gece gerçekten zorlu olacaktı. Arabasının kapısını tekrar açtı ve içinden dizüstü bilgisayarı çantasının yanında gerekli olacak eşyaları da çıkardıktan sonra kapıyı kilitledi. Koşar adımlarla restorana doğru yola koyuldu. Yerde biriken sular, çizmelerinden yukarı sıçrayıp, dar pantolonunu kirletmişti. Bu halde tam bir köylü kızına benziyordu.
Kapının önüne geldi. Derin bir nefes aldı ve güler yüzle korumaların yanına gitti. Sanki yağmur mağduruymuş gibi dudaklarını büktü ve küçük bir bebek gibi konuşmaya başladı.
“içeri girebiliyor muyuz?”
Korumalar onun bu çaresiz ve sempatik durumu karşısında ne yapacağını şaşırdı. Sağ taraftaki koruma eline telsizi aldı ve merdivenlerden inip, Didem’in yanından uzaklaştı. Telsizi açıp birkaç saniye birileriyle konuştu ve tekrar ikilinin yanına geldiler.
“Tamam, gir. Arkadaş sana oturacağın yeri gösterecek. Ne tak yiyeceksen ye ama garson hariç SAKIN kimseyle konuşma.”
Didem korkmuştu… Bu kadar sinirli olduğuna göre içeride iyi dolaplar dönüyordu. Kimseye bir şey çaktırmadan işini bitirip buradan “gibtir olup” gidecekti. içeri girdi, şemsiyesini kapattı ve yanındaki korumayı takip etmeye başladı. Yanındaki herif, tam bir ayıyı andırıyordu. Yaklaşık yüz elli kiloydu ve sırf kastan oluşuyordu. Sanki yıllardır bir keşmiş gibi koluna yapay kas şırıngası enjekte ediyor gibiydi. Didem buradan çıkmak için ne yapması gerekiyorsa yapacaktı. Eğer işler karışırsa arka tarafındaki silahına davranıp, önüne çıkan herkesi temizleyecekti. Bunu yapmak zorundaydı. Güvenliğin zaafı ad buydu. Sempatik ve ciksi bir kadın restorana gelmişti ve onlar kadının üstünü bile aramamıştı. Geri zekâlılar gecenin sonunda tatsızlık çıkarsa alınlarının ortasından vurulacaklardı ve köpek leşi gibi bir yerlere atılacaklardı.
Hiç belli etmeden korumanın gösterdiği yere oturdu ve masumca beklemeye başladı. Yaklaşık on metre ilerideki uzun ve geniş masada bir şeyler konuşuluyordu fakat Didem bulunduğu yerden onları duymakta güçlük çekiyordu. Çantasını açtı ve içinden ufak kulaklığını çıkardı ve taktı. Kulaklığın kablosunu tişörtünün içinden geçirdi ve ucundaki çıkış noktasını dizüstü bilgisayarına bağlı bir dinleyiciye taktı. Birkaç saniye süren cızırtıdan sonra net bir şekilde adamların ne konuştuğunu duyabiliyordu. Onların bulunduğu masanın altında bir böcek vardı. Bir veya iki gün önce Didem gibi casuslardan biri buraya gelip bütün masaların altına böcek yerleştirmişti. Didem de şimdi numaralandırdıkları masanın numarasına dizüstü bilgisayarından bakmış ve o böceğe bağlanarak ne konuştuklarını dinlemeye başlamıştı. Bu adamlar resmen kocaman bir mafyaydı. Ve tüm ülkenin başına büyük bir bela açmak üzereydiler. Didem’in dinlediğine göre şuana kadar bu ülkenin geçmişinden bugüne gerçekleştirilecek olan uyuşturucu sevkıyatlarının birleşimi niteliğinde büyük bir işlem gerçekleştirilecekti ki bu miktar yirmi bin ton civarıydı. Birkaç yıldır bu iş üzerinde çalışılıyordu ve şimdi zamanı gelmişti. Eğer Didem ve istihbarat teşkilatı bunu engelleyemezse Türkiye’nin seyri uzun bir süre değişecekti. Bunu kaldıramazdı ülke de, ülkenin gençleri de…
Didem fark ettirmeden dizüstü bilgisayarını çıkardı ve etrafına bakındıktan sonra Kapama-Açma tuşuna basarak bilgisayarının sessizce açılmasını bekledi. Windows XP açılış ekranını gördükten sonra derin bir nefes aldı çünkü bilgisayarı bu ve bu gibi durumlarda sürekli problem çıkarırdı. içinde en önemli programlarını bulundurduğundan bilgisayar da tamamen kendine aitti ve bu bilgisayarı değiştirmeye hiç niyetli değildi. Ne kadar huysuz bir bilgisayar da olsa bilgisayarını çok seviyordu. Yaklaşık 2 yıldır aynı bilgisayarı kullanıyordu ve tamamen de memnundu. Bilgisayar açıldı, masaüstü arka planındaki bembeyaz rengi görünce tekrar derin bir nefes aldı ve etrafına yeniden bakındı. Kimse ona bakmıyordu, bu iyi bir şeydi. Kimse ona bakmıyordu derken, gözle gördüğü kişiler ona bakmıyordu… Güvenlik kameralarından 2si onun bulunduğu masayı gözetliyordu ve Didem’in dikkatli olması gerekliydi. Muhtemelen kameralardan biri zoom yapmış bir şekilde Didem’in bilgisayarını inceliyordu. inceleyen güvenlik görevlisi yazılım dilini biliyorsa, Didem taku yemişti.
“Programlar” klasörüne girdi ve içindeki isimsiz dosyaya çift tıklayarak açtı. Birkaç DLL dosyası, birkaç uygulama ve bir sürü bilinmeyen uzantılı dosya vardı klasörün içinde. “TakipSistem2.2.exe” adlı uygulamaya çift tıkladı ve açılmasını bekledi. Ekran simsiyah oldu ve ekranın siyahlığı Didem’in suratına da yansıyınca birkaç güvenlik görevlisinin dikkatini çekti. Didem onlara gülümsedi ve bilgisayarını onlardan yana çevirdi. Bilgisayar ekranı tamamen simsiyahtı ve kapalı gibi duruyordu. Adamlar tekrar diğer tarafa baktığında Didem, “Sleep” tuşuna tekrar bastı ve MS-DOS ekranı tekrar göründü. Ekrana birkaç kere baktı ve komut yazmaya başladı.
username didem12
Password ***
Login –system/log –didem12
(Sisteme giriş yapılıyor lütfen bekleyiniz…)
(Giriş yapıldı.)
(Komutlar hakkında yardım için /help yazın.)
/connect 212.141.122.11:27015 –hiddencam
(IP’ye bağlanılmaya çalışılıyor…)
ŞiFRE GiRiN: ***
(Şifre kabul edildi, lütfen bekleyin…)
(Sunucu yanıt vermiyor… Tekrar deneniyor… 1)
(Sunucu yanıt vermiyor… Tekrar deneniyor… 2)
“Hay gibeyim… Lanet olası bağlan.” Diye söylenmeye başladı Didem. Korumalardan biri sanki bunu duymuş gibi Didem’den yana baktı ve pis bir bakış fırlattı. Didem ona doğru baktı tekrar ve ufak tebessüm ettikten sonra tekrar bilgisayarına döndü. Çantasından çıkardığı su şişesinin kapağını açtı ve birkaç yudum aldı. Komut yazmaya devam etti.
/disconnect 212.141.122.11:27015
(Sunucu ile bağlantı kesildi.)
/reconnect 212.141.122.11:27015 -hiddencam
(IP’ye bağlanmaya çalışılıyor…)
ŞiFRE GiRiN: ***
(şifre kabul edildi, lütfen bekleyin…)
(Sunucu yanıt vermiyor… Tekrar deneniyor… 1)
(Sunucu yanıt vermiyor… Tekrar deneniyor… 2)
/disconnect 212.141.122.11:27015
/help login
—Bir IP’ye bağlanmak için, /connect “IP” –Login “username” komutunu kullanın.
Şerefsiz şey… Ufacık kod beş dakikasını yemişti.
“Ne tak yiyorsun böyle?”
Didem kafasını kaldırdı. Karşısında bir ayı vardı. -
43.
03.EvrenTümünü Göster
(Gün doğumuna, 7 Saat 18 Dakika Kaldı)
Aynadaki yüzüne baktı. Sağ yanağındaki siyah lekesinin üzerindeki kılları, tıraş bıçağı yardımıyla kesti ve elini oraya değdirerek pürüzsüz olduğuna emin olmak istedi. Tamamen bütün sakallarını da kestikten sonra, yüzünü yıkadı ve kremini sürdü. Musluğu kapadı ve etrafına bakınmaya başladı. Havlu ile elini ve yüzünü kuruladıktan sonra eline cep telefonunu aldı.
(1 Yeni Mesaj – Kayıtlı olmayan numara - Oku / Sil)
Oku tuşuna bastı. Yazan mesajı okuduktan sonra uzun kıvırcık saçlarının arasından siyah tişörtünü geçirdi ve altına kot pantolonunu da giydikten sonra, pantolonunun arka kısmına SIG-SAUER P228 silahını koydu, dolabın üzerindeki anahtarlarını aldı ve kapıyı çarparak çıktı. Koşar adımlarla arabasının kilidini açtı ve apar topar arabasına bindikten sonra düğmeye basarak arabasını çalıştırdı, gaza bastı. Okuduğu mesaj hala aklından gitmiyordu. Numara kayıtlı değildi, daha önce de buna benzer bir numara görmemişti fakat mesajı okuyunca kimden geldiğini çok iyi anlamıştı.
“Yardıma ihtiyacım var. Bu numarayı takip et. Seni seviyorum.”
Pantolonunun cebinden cep bilgisayarını çıkardı ve içindeki programa mesajın geldiği numarayı girdi. Birkaç saniye bekledikten sonra kullanıcı adı-şifre kombinasyonunu girdi ve “Giriş Tamamlandı – Numara Yeri Saptanıyor” yazısını görünce rahatladı. Kafasını kaldırdı ve yola göz attıktan sonra tekrar bilgisayarına baktı. Numaranın mesaj gönderdiği yer ekrandaki haritada kırmızı bir nokta olarak gözüküyordu. “Yol Tarifi Yap” seçeneğine tıkladı ve kadının konuşmalarını dinleyerek mümkün olan en hızlı şekilde oraya gitmek için iki eliyle direksiyona sarıldı.
Cem, gece kalktığında Didem’i yatağında bulamamıştı. Telefonunu aradıysa da Didem cevap vermemişti. Onu gerçekten canından çok seviyordu, tam anlamıyla. Tanışalı sadece birkaç ay olmuştu fakat ilk görüşte aşk kavrdıbını onlar birbirlerini görmeden anlamıştı neredeyse. Tanışmaları oldukça tatsız bir mekânda olmuştu fakat onlar için önemli de değildi zaten, birbirlerini tanımaları onlar için en büyük güzellikti.
Didem, o sıralar işinde en üst düzeydeydi, çok ünlüydü ve herkes ondan çekinir hale gelmişti. MIT için casusluk yapmaya devam ediyordu ve Cem’le tanıştıkları zaman da bir iş üzerindeydi. Bir restoranın güvenlik kameralarına sızıp, üstlerinin ona verdiği video görüntülerini kameranın içine ekleyecekti. Zor bir işti, üstesinden gelebilirdi. En iyisi oydu ve ondan başka bu işi yapacak kimse yoktu. Cesaret bile eden çıkmamıştı Didem hariç. Çünkü ele geçireceği restoranın güvenlik kamerası, Türkiye’nin en büyük uyuşturucu şebekesinin merkez bölgesiydi ve çok sıkı güvenlik önlemleri ile korunmaktaydı. Zaten tüm hikâye – Didem’in yaşadıkları – böyle başlamıştı… -
42.
0Didem, arabadan hiç çıkmasaydı... / 3.EvrenTümünü Göster
Camdan ona ateş eden adamı öldürdükten sonra, Didem derin bir nefes aldı. Bir sigara daha yakmak üzereyken, bu sefer sağ camın içerisinden bir kurşun girdi ve Didem’in sağ elinin işaret parmağına sürterek direksiyona saplandı. Arabanın kornası çalmaya başladı. Didem’in işaret parmağındaki tırnağı da gitmişti ve kanlar fışkırıyordu.
“Lanet olsun.”
Didem koltuğu arkaya doğru eğdi. Kurşunlar önünden geçip gidiyordu. Silahını sıkıca tuttu ve adamın nerede olduğunu kestirmeye çalıştı. Fakat hayaleti görememişti. Çok iyi kamufle olmasını başarmıştı, Didem’in adamın nerede olduğunu anlamasına imkan yoktu. Her attığı kurşun başka bir yerden geliyordu, yani adam sürekli yer değiştiriyordu. Şu durumda yapması en mantıklı olan şey, arabasını çalıştırıp var olan gücüyle kaçmaktı. Anahtarı taktı ve kontağı çevirdi. Debriyaja bastı, vitesi değiştirdi ve gaza asıldı. Araba ani bir kalkışla, önündeki dubayı ezerek yolda garip bir şekilde ilerlemeye başladı.
Arkasındaki adamı şimdi aynadan görebiliyordu. Tam olarak arkasındaydı ve elindeki silahla arabaya nişan almıştı. Didem refleks olarak kafasını eğdi fakat silahtan çıkan kurşun, arabanın içine gelmemişti. Birden büyük bir patlama sesi duyuldu ve araba birden sağa doğru kaymaya başladı. Adam tekerleğe nişan almıştı ve patlatmıştı da.
“gibeyim.”
Adam, koşmaya başladı. Didem arabayı zapt etmeye çalışıyordu fakat bunu başarabilecekmiş gibi durmuyordu. Araba 65 km/h hızla, önündeki direğe çarptı ve arabanın ön kısmı direğe geçerek U biçimini aldı. Didem’in emniyet kemeri takılı olduğu için hafif bir çarpmayla kurtulmuştu. Bilinci yerine geldikten sonra, silahının şarjörüne baktı. Altı kurşunu kalmıştı. Ölmek için arabadan inmesi gerekiyordu. Aynı zamanda yaşamak için de çıkması gerekiyordu.
Ne yapacağını düşünmeye başladı. “Arabadan çıkarım ve onu vururum. Ama o da benim çıkmamı bekliyor. Çoktan nişan almıştır bile. içeride kalsam gelir vurur. Mantıklı davranmalıyım.”
Ve arabanın içinden çıktı.
Katil öldükten sonra... / 2.Evren
Limanın etrafında dolaşan bir sarhoş, sağa sola sallanarak penguen gibi yürüyordu. Elindeki gazete kağıdı ile kaplı şarap şişesindeki son yudumunu da aldıktan sonra, gecenin ayazında nefes alıp verirken çıkan buharlara baktı ve denize doğru döndü. Birkaç adım geriledi, düşecek gibi oldu. Sonra koşar adımlarla denize doğru gitmeye başladı ve şişeyi fırlattı. Şişe birkaç metre havada ilerledikten sonra ‘cup’ sesi ile beraber aynı anda suyun içine gömüldü ve yavaş yavaş diplere doğru batmaya başladı. Sarhoş, geriye doğru gitmeye çalışırken ayağı dubanın vidasına takıldı, ondan kurtulmaya çalışırken yanlışlıkla boşluğa adım attı ve o da suyun içine düştü.
Yüzmeyi biliyordu fakat sarhoş olduğu için ne yapacağı hakkında en ufak fikri yoktu. Kafası, suyun içine batıp çıkıyordu sürekli. Kafasını tekrar çıkardı ve derin derin nefes aldı, bir elini havaya kaldırdı ve sallamaya başladı yardım istercesine. Aksi gibi, sokakta kimse yoktu.
On altı metre ötede, bir devriye aracı, limanın kenarında yavaş yavaş dolaşıyordu. Sürücü koltuğunun yanındaki koltukta oturan polis, önündeki lahmacun-ayran ikilisi ile tıkınıyordu. Lahmacununu dürdükten sonra kocaman bir ısırık aldı ve ardından kocaman ayranından kocaman bir yudum aldı. Ağzında lokmasını gevelerken denize doğru baktı. Bir parıltı, suyun yüzeyinde gidip geliyordu.
Polis ilk başta ne olduğunu anlayamadı fakat sonradan oradakinin bir adam olduğunu fark etti. Ve adam boğuluyordu.
Hemen arabadan indiler ve deniz kenarına doğru koşmaya başladılar. Polis elindeki lahmacununu ve ayranını diğer polise verdi ve ceketini çıkardı. (Sarhoş yavaş yavaş dibe batmaya başlar…) Birkaç saniye sonra polis de suyun içindeydi. Adamı en son gördüğü noktaya doğru yüzmeye başladı. Onun bulunduğu noktaya gelince derin bir nefes aldı ve o da suyun içine daldı.
Aşağıya doğru indikçe, kulaklarındaki basınç artıyor ve kulak zarı yırtılacak gibi oluyordu. Gözünde gözlük olmadığı için suyun içinde gözlerini zor açıyordu. Karanlık olduğu için, su tuzlu olduğu için önünü görmekte de çok zorlanıyordu. Aynı zamanda gözleri yanıyordu, tuzlu su yüzünden. Ama bir adamın hayatını kurtarmaya değecekti. Hatta ödüllendirilebilirdi bile. Yanındaki ayıya fırsat vermeden kendisi atlamıştı. Evet, adamı kurtarırsa kesinlikle ödüllendirilecekti.
“Dayan dostum geliyorum.”
Ellerini rast gele sallıyordu, belki adama denk gelir diye… Ama şuana kadar hiçbir iz yoktu adama dair. Suyun dibinde bir ışık parıltısı gördü. Oraya doğru gitmeye başladı fakat aşağı doğru battıkça, yaklaşmıyormuş gibi hissediyordu kendini. Yirmi metre derindeydi ve nefesi tükenmek üzereydi. Yukarı doğru yüzerken, birden sarhoş adamın koluna çarptı, irkildi. Daha sonra adamı koltukaltından yakalayıp, su yüzeyine çıkardı. Derin derin nefes alma seansını tamamladıktan sonra ortağına seslendi.
Ortağı koşarak kıyıya doğru geldi ve sarhoşu çekerek yere yatırdı. Kalp masajı yapmaya başladı. “1,2,3,4,5… Hadi dostum.. 1,2,3,4,5… Hadi, yapabilirsin.” Suni teneffüs yapmaya başladı. Çok geç olduğunu, ortağının gelip, onu çekmesinden sonra anladı. Adam ölmüştü, başaramamışlardı… Telsizini eline aldı ve olan biteni anlattı, sonuna da bir şey ekledi, olayla ilgisi olmayan bir şey.
“Suyun dibinde bir ışık huzmesi vardı. Olay yeri inceleme ekibinin suyun dibine bir dalış yapmasını istiyorum.”
“Anlaşıldı 4654.” -
41.
0(Gün doğumuna, 7 Saat 24 Dakika Kaldı)
Didem, biraz dinlenmek için arabasını kenara çekti. Gözlerini kapadı ve bugün neler yaşadığını şöyle bir gözden geçirdi. 6 ay önce neler yaşadığını, altı ay sonra neler yaşayacağını… Bir dakika sonra neler yaşayacağını asla tahmin edemiyordu. Tek bir hata, hayatını bu noktaya getirmişti.
Daha uyumamışken arabasından çıkan ‘tık, tık’ sesi ile irkildi ve doğruldu hemen. Biri cama vuruyordu. Gecenin ayazında camlar kristalize olduğu için, adamın kim olduğu görünmüyordu. Didem irkildi ve silahını doğrultarak pencereyi yavaşça birkaç cm araladı.
“Kimsiniz?”
Pencerenin dışındaki adam cevap vermedi. Elini, yavaşça arkasına zütürdü, Didem’e fark ettirmemeye çalışarak fakat Didem, yılların getirdiği tecrübe ile adamın yapmaya çalıştığını çoktan fark etmişti. iki ihtimal vardı.
- Adamın belinde rahatsızlık var, eğilmek için belini tutuyor.
- Belinden silahını çıkarıyor.
2. Seçenek, Didem’i korkutmuştu. Kendi hayatını riske edemezdi. Birden cam kırıldı, içinden geçen kurşun saatte 3.500 km/h hızla Didem’in sağ gözünün alt kısmına doğru gelmeye başladı. Fakat Didem daha önceden adamın böyle bir şey yapacağını düşündüğü için, kafasını 34 derece sola doğru eğdi ve kurşun, saçlarının bir kısmını da alıp zütürerek koltuğa saplandı. Saçlarının gittiği kısımdan kanlar çıkıyordu.
Didem vakit kaybetmeden silahını aldı ve beş altı kere ateş etti. Birkaç saniye sonra adamın yere düşüşünü gördü. Arabanın kapısını açtı, açarken kapıda kalan cam parçaları yere hücum etti. Didem, parçalara basmamaya dikkat ederek ve sekerek, arabadan indi. Kurşunun sıyırdığı yeri tuttu.
Adam can çekişiyordu ve ölmek üzereydi. Ağzından çıkan kanlar konuşmasını engelliyordu. Didem, adamın kafasını biraz yukarı kaldırdı.
“Patronunuz nerde?”
“Cehennemin dibinde.”
Didem, adamın kafasına son mermiyi sıktı. Ardından kendi de yere yığıldı. Arkasına bir kurşun isabet etmişti. ikinci adamı – arkasındaki adamı – görememişti Didem.
1.Evrendeki hikayenin sonu. Didem öldü. Çok geçmeden Cem de ele geçirildi ve acımasızca öldürüldü. Patron için engel kalmamıştı. -
40.
0Katil telefonu açsaydı ve Didem olay yerinden uzaklaşsaydı. / 1.EvrenTümünü Göster
Hava -13 dereceydi. Bu soğukta, bu saatte dışarıda dolaşmak dünyanın en aptalca şeyi olmalıydı. Hayatının en zor günüydü, Didem için. Belki de en aptalca günüydü ama zordu işte. Hafif hafif, kar yağmaya başlamıştı. Küçük beyaz noktalar Didem’in görüş açısını kapatmıyordu fakat dikkatini dağıtmaya yetiyordu.
Didem şimdi ne yapacağını kestirmeye çalışıyordu. Şerefsizin teki, onu öldürmeye çalışmıştı ve o son anda bir şans eseri kurtulmayı başarmıştı. Şimdi ne? Onu öldürmeye çalışanları mı öldürecekti? Zaten ölmüş olarak gösterilmiyor muydu radyoda? O zaten şuanda yoktu, ölmüştü. Aranmıyordu. Rahattı. Üstelik arabada, kadın – erkek bir sürü kimlik de bulmuştu. Birine kendi fotoğrafını koyup kullanabilirdi.
Katil zaten ölmüştü. Katilin patronu da ölmeliydi. Didem, onu bulmalıydı. Ancak ona bir bilgisayar gerekliydi. Dizüstü, masaüstü fark etmezdi. istediği programları içinde bulunsun, her türlü bilgisayar olurdu. 16 MB RAM’I olan bilgisayar bile kâfiydi. Şerefsiz herifler onun bilgisayarıyla beraber havaya uçmuştu, hepsi olmasa da bir çoğu. Bilgisayarını kaybettiği için onların hepsini öldürmek istiyordu. Asıl neden bu olmasan bile, bilgisayarı onun için çok değerliydi. Ulaşabileceği, güvenebileceği birkaç kişi vardı ama onların da yaşadıklarından emin değildi. Fakat yine de şansını deneyebilirdi. Torpido gözünü tekrar açtı ve içeride telefon var mı diye baktı, bir tane Nokia N98 vardı. SIM Kartı takılıydı. Hemen tanıdığı birine – tanımaktan daha fazlasını paylaştığı birine - mesaj atmak için telefonun kilidini açtı ve mesaj sekmesine geldi.
Bilmediği bir şey vardı, araba ve telefon, patron tarafından takip ediliyordu…
1.Parça – 2.Bölüm
23 kilometre ötede büyük bir şirkette, son derece lüks odasında oturan Patron, Didem’in ne yaptığına bakıyordu. Araba, hızla Beşiktaş’a doğru ilerliyordu. Patron, nereye gittiğini kestirmeye çalıştı. Birkaç dakika daha ekrana baktıktan sonra dışarıdaki addıbını çağırdı.
Dışarıdaki adam içeri girip ellerinin ceketinin önünde kavuşturdu.
Patron – katilin aradığı adam – çağırdığı kişinin yanına gitti. Patron, uzun boylu, beyaz ve gür saçlı birisiydi. Yüzündeki kırışıklıklar en azından altmış yaşında olduğunu göstermeye yetecek kadar fazla olduğundan ona yaşı pek sorulmazdı. Zaten sormaya da cesaret eden olmazdı çünkü yaş ve diş konusunda çok hassastı.
Korumanın yanağına elini zütürdü ve yanağının tamdıbını elinin içine aldı. Sahte bir gülümseme bıraktı fakat koruma bunu fark edemedi. Uzun yıllar, empati ve duygusal ifadeler konusunda uzmanlaşan patron, kime nasıl kendini sevdireceğini çok iyi biliyordu. Duygularını saklamayı da çok daha iyi bildiğinden, böyle problemlerle uğraşmak zorunda da kalmıyordu. Kime ne yapması gerektiğini duygularıyla bile anlatabilecek kadar sempatikliği vardı insanlar üzerinde. Gay olma ihtimali de çok yüksekti elbette.
Gülümsemesi bittikten sonra birkaç saniye boğazını temizledi ve elini adamın yanağından çekti. Ellerini arkada kavuşturduktan sonra geriye doğru bir iki adım attı ve masasının üzerindeki dosyaları alıp korumaya uzattı.
“On dört numara, öldür onu, işi başaramadı. Ha, Seda Didem’in peşine tak en güvendiklerini, bu gece bitmeden o ölmüş olsun. 7 saat, 43 dakikanız var.”
Koruma patronunun elindeki dosyayı aldı ve hiç itiraz etmeden kafasını “Tamam.” Anlamında sallayıp izin istedi ve koşar adımlarla dışarı çıktı.
Yasal olarak pazarlama şirketi olarak gözüken şirket, aslında bir uyuşturucu şebekesinin öldürme işlerine bakıyordu.
Katil çoktan ölmüş de olabilirdi, fakat yine de kontrol etmekte fayda vardı. Yakalanmak istemezdi. Hiçbir zaman da yakalanmamıştı çünkü çok profesyoneldi bu konuda. -
39.
0Katil telefonu açmasaydı ve Didem ölseydi… / 2. EvrenTümünü Göster
Katilin bilinci yerinde değildi. Yerde öylece yatıyordu. Kolundan kanlar fışkırmaya devam ediyordu. Telefonu kendisinden dört metre uzaktaydı ve oraya bu şekilde – uyansa – ulaşması imkânsızdı.
Katilin telefonla konuştuğu adamın, katilin bu duruma gelmesi hiç umurundaymış gibi gözükmüyordu. Hatta onun ölecek duruma gelmesine sevinmişti bile. Çünkü elinde sonunda katil yakalanacaktı ve yakalandığında, konuşmasını istemezdi. iyi eğitilmiş, işkenceye dayanıklıydılar fakat adamın katile attığı kazığı öğrendikten sonra konuşmaması için hiçbir bahane olmayacağından, onu öldürmesi gerekliydi. Dışarıdaki addıbına seslendi ve dışarıdaki adam içeri girip ellerinin ceketinin önünde kavuşturdu.
Patron – katilin aradığı adam – çağırdığı kişinin yanına gitti. Patron, uzun boylu, beyaz ve gür saçlı birisiydi. Yüzündeki kırışıklıklar en azından altmış yaşında olduğunu göstermeye yetecek kadar fazla olduğundan ona yaşı pek sorulmazdı. Zaten sormaya da cesaret eden olmazdı çünkü yaş ve diş konusunda çok hassastı.
Korumanın yanağına elini zütürdü ve yanağının tamdıbını elinin içine aldı. Sahte bir gülümseme bıraktı fakat koruma bunu fark edemedi. Uzun yıllar, empati ve duygusal ifadeler konusunda uzmanlaşan patron, kime nasıl kendini sevdireceğini çok iyi biliyordu. Duygularını saklamayı da çok daha iyi bildiğinden, böyle problemlerle uğraşmak zorunda da kalmıyordu. Kime ne yapması gerektiğini duygularıyla bile anlatabilecek kadar sempatikliği vardı insanlar üzerinde. Gay olma olasılığı da çok yüksekti elbette.
Gülümsemesi bittikten sonra birkaç saniye boğazını temizledi ve elini adamın yanağından çekti. Ellerini arkada kavuşturduktan sonra geriye doğru bir iki adım attı ve masasının üzerindeki dosyaları alıp korumaya uzattı.
“On dört numara, öldür onu.”
Koruma patronunun elindeki dosyayı aldı ve hiç itiraz etmeden kafasını “Tamam.” Anlamında sallayıp izin istedi ve koşar adımlarla dışarı çıktı. Kapı kapandıktan sonra patron, tekrar katili aradı fakat telefon çaldı, çaldı, çaldı, cevap gelmedi. Sinyal sesini duyduktan sonra mesaj bırakmaya başladı.
“Dayan, yardım gelmek üzere.”
345 kilometre ötede, boş bir arazide yatan ‘Katil’, ölmek üzereydi. Üzerinde yattığı kan gölü soğuktan donmak üzereydi. Katilin yolundaki yara kristalize olmuştu çoktan. Yaklaşık yirmi kadar dakika sonra uzaktan bir BMW M3 görüldü ve katilin yanına doğru gelmeye başladı. Katilin kafasının tam önüne park ettikten sonra içinden patronun az önce yanına çağırdığı adam çıktı ve Katil’e bakmaya başladı. Birkaç saniye yarasına doğru baktıktan sonra kucağına alıp arka koltuğa yerleştirdi. Yerdeki kan lekelerinin üzerine bir kova dolusu domuz kanı boşalttı ve arabasına binip gaza bastı.
Arazideki bozuk yolda araba sallanıyordu. Bu sallantının verdiği mide bulantısı, Metin’in zor dayanabileceği bir şeydi. Ama sarsıntıdan etkilenen sadece Metin değildi, Katil de bu sarsıntı yüzünden uyanmıştı. Etrafı bulanık görüyordu, hiçbir şeye anlam veremiyordu henüz. Birkaç dakika etrafına baktı ve doğrulmaya çalıştı fakat inanılmaz bir çığlık koptu. Kolundaki yarayı unutmuştu ve koltuğu ona doğru değdirmişti. Mikrop kapan yara, ona müthiş bir acı vermişti. Çığlık sesinden sonra Metin arkasını döndü, ona doğru baktı.
“Revire gidiyoruz, dayan.”
“Neden bu… K.a.d.arr. geciktin?”
“Araba bu kadar hızlı gidiyor çünkü.”
Metin bir yandan katili oyalarken, bir yandan arabayı kullanmaya çalışıyor, bir yandan da katilin sonunu getirmek için patronun söylemiş olduğu talimatları, ona belli etmeden uygulamaya çalışıyordu. Sağ eliyle direksiyonu tutarken, sol elinin ne yaptığını bilmeyen ve bunu fark eden Katil, sol elinin ne yaptığını anlamak için biraz kafasını eğdi.
Metin, katilin kafasını eğdiğini anlamadı ve bir yola bakarak, bir de sol tarafına bakarak ilerlemeye devam etti. Limanların önünden geçerken, manzaraya bakan Metin, katilin de dikkatini dağıtmayı başardı.
“Şu teknelerden birini alacağım…”
Katil hemen refleks olarak Metin’in işaret ettiği yöne bakınca, birden gözlerinde bir parlama oldu ve nefessiz kaldı. Birkaç saniye nefes almaya çalıştı fakat olmadığını anlayınca, koltuğa yığıldı…
Metin onun dikkatini dağıtarak, sol elinde tuttuğu şırıngayı boynuna batırmıştı.
Katilin öldüğünden emin olduktan sonra yetmiş metre kadar geri gitti. Gaza, sonuna kadar asıldı. Araba altı saniyede, 70 km/h kadar hızlandı. Yaklaşık elli metre kadar gitti. Elli beş metre. Altmış metre. Altmış beş metre ve Metin arabadan atladı. Araba, 46 km/h ile 12 metre kadar uzağa uçtu ve suya girdikten sonra, 10 metre kadar derine battı. Metin’in tek avantajı, gecenin bu saatinde orada kimsenin olmamasıydı. Araba suyun içine girerken dışarı çıkan suların bir bölümü Metin’in ceketinin üzerine geldi. Küfretti ve oradaki başka bir BMW M3’e bindi.
Sorun şuydu, arabaların plakaları aynıydı. O arabanın, suya battığını kimse fark etmeyecekti. Tabi ki, araba bulunmazsa… -
38.
02004Tümünü Göster
Bu olayın üzerinden, on dört yıl geçmişti. Didem, bu süre içerisinde birçok kurum için casusluk yapmıştı. Bilgisayar korsanlığı. Bu meslekten hoşlanıyordu, ufaklığından beri, bilgisayarla haşır neşir olduğu için neyin ne olduğunu çok iyi kavramıştı. Tek ilgisi bilgisayardı ve bu ilgisini mesleğe dönüştürerek sevdiği işi yapmak istemişti. ilk başlarda tek hedefi, bilgisayar mühendisi olmaktı fakat babasının ısrarı ile, MIT için bilgisayar casusluğu da yapmaya başlamıştı. Fakat, yine kendisine hâkim olamayıp, casusluğun yanında evinde, kendi deyimiyle “hobi” olarak bilgisayar korsancılığı yapıyordu. Terörist sitelerini hackliyor, index atıyordu. Aşırı milliyetçi olarak doğmuştu ve öyle de ölecekti.
Uzun siyah dalgalı saçlarının altında ufak bir yara izi vardı. Ama saçları o yarayı kapattığından sorun olmuyordu. Siyah gözleri, şuanda hiçbir ışık olmayan yolda sadece araba farının yarattığı bir aydınlıkla 87 km/h hızla giden aracın önündeki yola bakıyordu. 178 cm. boyundaydı. Üzerinde siyah dar pantolon ve siyah askılısı vardı. Saçları incin bırakılmıştı, bu onu daha ciksi kılıyordu. Geniş ve büyük kalçası da erkeklerin her zaman ilgisini çekmişti.
Konuşmayı pek sevmezdi, sadece icraatını yapardı ve parasını alırdı. Çalışma stili buydu. Boş yere konuşmak, ona vakit kaybettirirdi. Amacı, evinin kirasını ve yiyecek masraflarını çıkaracak kadar para kazanmaktı fakat yıllar geçtikçe kat kat daha fazlasını almaya başlamıştı. Babasından gelen bir her şeyle yetinebilme becerisi vardı. Çoğu insanda olmayan bir beceri. Maymun iştahlılığı yoktu, elindekiyle yetinmesini çok iyi biliyordu.
Arabanın torpido gözünü açtı, neler bulabileceğine bakmak istiyordu. Birkaç CD, sahte kimlikler, ehliyet, ruhsat, bir paket Marlboro ve bir zippo çakmak. Marlboro’yu eline aldı, çakmağı da diğer eline.
Uzun zamandır sigara içmiyordu fakat bu gece uzundu. Daha da uzun olacaktı, hissedebiliyordu. Olaylar daha da karışınca, bu sigaranın verdiği zarardan daha fazla zarar alacağını çok iyi bildiğinden, sorun etmedi. Sigarayı yaktı ve o iğrenç dumanını içine çekti. O iğrenç, pislik duman ona öyle bir tat verdi ki, gerçekten muhteşemdi. Ağzı kulaklarına varmak üzereydi. O heyecanla otuz altı saniyede sigarasını bitirdi ve izmaritini camdan dışarı fırlattı. Arabanın içerisinde kalan dumanı bastırmak için camları ve klimayı da açtı, Dışarıdan gelen soğuk hava karnına ve boynuna doğru akınca Didem’in içi ürperdi.
Radyoyu açtı, açar açmaz duyduğu cümle, onda şok etkisi bıraktı.
“Didem’in ölümünden kim sorumlu? 27 Yaşındaki kız, kimler tarafından ve neden öldürüldü?”
Bu Didem, kendisiydi. -
37.
01.Parça – 1.BölümTümünü Göster
Didem’i öldürmeden önce çalan telefonu açsaydı… / 1.Evren
Elindeki silahı, kadının kafasına doğrulttu. Tam o sırada telefonu çaldı. Sağ eliyle silahını tutarken, sol eliyle elini ceketinin sağ bölümüne daldırdı ve Nokia 5130 Xpress Music’ini çıkardı. Gelen numarayı cevaplama tuşuna bastı.
“Buyurun efendim… Evet, öldürmek üzereyim… Neden? Tamam efendim… işini bitirir bitirmez yanınıza geleceğim… Peki efendim… Size de, hemen geli---”
Adam telefonda konuşurken, Didem ani bir hamle ile sağ ayağını adamın sağ eline savurdu ve silahını yere düşürdü. Birden sol dizini adamın kasıklarına geçirdi ve adam eğilmek zorunda kaldı, acı içine inleyerek. Sağ diziyle adamın suratına haşince bir diz attı ve adamın burnu kırıldı ve kanlar akmaya başladı. Katil yere yığıldıktan sonra Didem, telefonunun üzerine bastı ve telefonu 34 parçaya ayırdı. Yere düşen silahı aldı ve adamın beynini dağıttı. Silahı yan tarafta bulunan göle fırlattı. Silah 2 metre sağa doğru sapmayla 30 metre uzağa gitti ve 10 metre derine battı.
Son bir kez katilin suratına baktı, yüzünden kanlar akıyordu… Gözleri hala açıktı ve pgibopatça Didem’e bakıyordu. Sanki ölmemişti, onu öldürmüştü ve bundan zevk almıştı. Bu zevkin verdiği rahatlıkla böyle bir bakış atmıştı. Ama öyle bir şey yoktu, katil ölmüştü hem de beyni dağılarak…
Arkasını döndü ve katilin arabasına doğru ilerlemeye başladı. Tam arabaya binecekken, geri döndü. Katilin cesedinin yanına tekrar gitti ve dar siyah pantolonunun arka tarafındaki bölmeden çıkarttığı bıçakla, katilin bütün parmaklarını kesti. Daha sonra cebindeki kimliğini – sahte olduğunu bildiği halde – aldı ve arka cebine koydu. Silahla adamın suratına mermi yağdırdı ve tanınmayacak hale getirdi. Daha sonra arabaya tekrar döndü ve yola koyuldu…
Didem, henüz on altı yaşındayken, babasının düşmanları yüzünden kaçırılmıştı. Yaklaşık bir hafta onların elinde türlü işkenceler görmüştü. Babası bir asker olduğundan, ona karşı olan bir terörist grubu, Didem’i okuldan çıktıktan sonra kaçırmışlardı. Ne olduğunu ilk başta anlamamıştı fakat babasıyla yaptıkları konuşma sonucu her şeyin farkına varmıştı. Bir terörist lideri ele geçirilmişti ve Didem bu yüzden kaçırılmıştı.
1990
Didem, dehşet içinde olanları izliyordu. Elleri, ayakları bağlıydı. Ağzında kocaman bir bant vardı. Dört tane terörist karşısında telsizle konuşmaya çalışıyordu.
“Komutan. Kızın elimizde.”
“Şerefsiz, adi herifler.”
“Başkanımızı ver, kızını al.”
“Ben sizden onu alırken tüm her şeyi hesaba kattım şerefsizler.”
“Kızının ölmesini bile mi?”
Terörist, silahını çıkardı ve kızın sol omzuna ateş etti. Didem bağırmaya çalıştı ve sandalye geriye doğru düştü ve kafasını yere çarptı. Bayılmıştı.
“Duydun mu komutan?”
“huur çocukları!”
Terörist, telsizi kapattı. Sandalyeyi tekrar kaldırdı ve kızın suratına koca bir kova soğuk suyu boca etti.
“Baban seni hiç sevmiyor.” Kızın ağzını açtı.
“Babam beni sizin başkanınızı sevdiğinizden daha çok seviyor.” Didem, adamın kasıklarına tekmeyi bastı. Adam öne doğru eğildi ve Didem diğer diziyle adamın kafasına başka bir diz attı. Bu sırada da adamın elindeki tabancayı alıp teröristi rehin aldı. Bütün bunları yapmayı babasından öğrenmişti. Kolundan çıkan kanlar acısını daha da artırıyordu fakat onun umurunda değildi.
“Ben sizden onu alırken her şeyi hesaba kattım.”
Bu bir mesajdı, kızına. Didem, bunu hemen anlamıştı, ne yapması gerektiğini de. Kızına yedi yaşından beri eğitim veriyordu. Kendisini savunmasını çok iyi biliyordu Didem. Ayakları bağlı olmasaydı daha sert bir tekme atabilirdi fakat elinden gelenin en iyisi buydu. Elleri de bağlıydı ve adamın kafasını, bağlı iplerin arasına alarak, silahı onun kafasına tutuyordu.
“Ya çekilirsiniz, ya da bu şerefsiz ölür.”
Rehin alınan terörist silahlarınızı indirin işareti yaptı ve diğerleri silahlarını indirdiler. Didem onlara elindeki iplere doğru ateş etti ve ipleri koparttı. Bir eliyle silahı adamın kafasına doğrultmuşken diğer eliyle de yerdeki demir parçasıyla ayağındaki ipleri kesmişti. Yavaşça, teröristi de alarak, depodan dışarı çıktı. Şimdi nereye gideceğini bilmiyordu, babasına da hiçbir şekilde ulaşamazdı şu durumda. Kendisinden beş santimetre uzun adamın şakağına silah dayamış şekilde bozuk arazide yürüyordu. Arada sırada arkasına gelen var mı diye bakmaktan da kendini alamıyordu. Eğer arkadan biri gelirse, rehin aldığı terörist komutanın beynini uçuracaktı. -
36.
0Katil, elindeki tabancanın ucuna sıçrayan kan damlacıklarını cebinden çıkardığı mendille sildi ve mendili yaktı. Elindeki eldivenleri de yavaşça, dikkatlice çıkardı ve yenilerini giydi özenle. Birkaç adım ileri attı ve Didem’in cesedine doğru ilerledi. Yavaşça cesedi kucağına aldı, üzerindeki pardösüsüne Didem’in kanları boşalmaya devam ediyordu ama onun umurunda değildi. Kucağındaki kadını yavaşça arabasının bagajına doğru taşıdı. Bagajın kapağını açmadan önce Didem’i yere bıraktı ve üstünü çırptı, lekelerin geçmeyeceğini bildiği halde. Kapağı açtı ve Didem’i içine attı. içeriden de bir bidon benzin aldı ve arabanın koltuklarına, direksiyonuna, Didem’in üzerine boşaltmaya başladı. Benzin sıvısı saçlarına doğru gelince, siyah uzun saçları kafasına yapıştı, jöle sürmüş gibi bir görüntü kazandı. Kafasındaki kurşun deliğinin içerisine sıvılar aktıkça, tepki olarak dışarı kanlar boşalıyordu.Tümünü Göster
Benzin dökme işlemini bitirdikten sonra bagajın kapağını kapattı ve arabanın kapılarını da kapattı. Cebinden bir çakmak çıkardı ve çakmağa bir süre baktı. Ardından arka cebinden de bir paket Marlboro çıkardı ve sigarasını çakmağıyla yaktı. Birkaç dakika sonra son dumanını da içine çekti ve hiç almadığı kadar çok haz aldı. Sigaraya altı yıl önce başlamıştı ve giderek bağımlılığı daha da artmıştı. West ile başlayan sigara bağımlılığı Marlboro’ya kadar gelmişti.
Günde neredeyse üç paket bitiriyordu. Yüzündeki kırışıklıkların arasından süzülen duman havaya karıştıktan sonra çakmağını bu kez sigara için değil de, arabayı hurda yığınına çevirmek için yaktı. Diğer elindeki izmariti yere attı ve arabanın yanına doğru tekmeledi. Daha sonra çakmağı da arabanın üzerine fırlattı. Araba dört saniye içinde tamamıyla yanmaya başlamıştı. Arabadan gelen alevlerin saçtığı ışık, beyazlamaya başlayan uzun siyahımsı saçlarını aydınlatıyor ve beyazlarını daha ön plana çıkarıyordu. Siyah olan gözlerinin, bebekleri alevi yansıtıyordu. Birkaç dakika daha bekledi. Arkasını döndü ve yürümeye başladı. Cebinden telefonunu çıkardığı sırada, kolu koparak yere düştü. Hayatındaki en acı dolu yakarışı bastı ve yere çöktü.
Arabanın patlamasıyla, kopan demir parçası saatte 354 km/h hızla gelip, katilin kolunu kesip kopartmıştı.
Katil sol koluyla telefonundaki numarayı tuşladı ve hoparlöre verdi. Kolundan acayip derecede kan fışkırıyordu fakat şu durumda yapabileceği hiçbir şey yoktu. Yardım beklemekten başka…
“Didem öldü!” -
35.
0didem geriye düşerken eteği sıyrılmıştı. bluzundan göğüsleri de belli oluyordu. gözünü karartıp cesede tecavüz etmeye başladı. didemin vücudu soğumaya başlamıştı. sidik torbası boşalmıştı. yerde küçük bir gölet oluşmuştu. bağırsakları da herifin yaptığı baskı yüzünden boşalıyordu. adam sarsılarak ve inleyerek işini bitirdiğinde üzerinde didem'in beyin parçaları vardı. eliyle onları temizledi. didem'in hareketsiz vücudunu ters çevirip üzerine oturdu. cebinden çıkardığı murattı sigarasını gazı bitmek üzere olan sigarsıyla yaktı. telefonu kontrol etti. 1 cevapsız arama. "babam"
-
34.
0
-
33.
0kapı numarasınıda söyle
- 32.
-
31.
0@28 gel bin gel.
gordion avm yanı, sitelerdeki sağdan 3.ev, 12.kat soldan 1 daire. ümitköy / ankara
gel hadi - 30.
-
44 tlyi küçümsemeyin
-
mkult nikli orman çocuğu
-
panter emelii dikizlerkenee
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 06 01 2025
-
feyzoo gelmiş hoşgelmis
-
sev ya da sevme hitler tam bir başarı hikayesi
-
katil olmadan yasamayi becermek irade gerektiriyo
-
önceden iphone alınır mı o paraya diyordum
-
anadilde eğitim diye bir şey yok
-
egriye egri dogruya dogru
-
kopmus bacak kopmus kol
-
beyler ciddi pgibolojik sorunlarim var
-
kafası atan kurt
-
harbi yunan galip gelseydi
-
hem ermeniyim hem müslümanım
-
anlat da öğrenelim ya
-
vedat uşaklıgil denen kral bir aslandı
-
inciye gelmeyin beyler
-
karı düşünüyor ki ben en iyi yıllarımda
-
keske kanzi trasına sahip bir cocuk olsaydim
-
thexanax isimli yazar ağır şizofreni hastasıdır
-
nasyonel sosyalizm silinsin
-
kürt taklidi yapa yapa
-
birader hepinize cugu atardim
-
inci sözlükten bir yazarla sex yaptım
-
anca internette atıp tutarsınız
-
eski sevgilim babasıyla foto atmış
-
yıl olmuş 2025 tengri diyor
-
beyler bu fotodaki çocuk aslında benim
-
hayat artigi a haber izliyor herhalde
- / 2