-
26.
0uppuupupupupupupupup
-
27.
0upuppupupupupupupu
-
28.
0upupupuppuupuppuup
-
29.
0upupupuppuuppupuupup
-
30.
0upupupupupupuppuppu
-
31.
0upupupupupupup
-
32.
0upupupupupupup
-
33.
0muhit06 ankaraya geliorum gelmişini geçmişini gibmeye adres ver evladım.
-
34.
0upuppuupupupupupupup
- 35.
-
36.
0@28 gel bin gel.
gordion avm yanı, sitelerdeki sağdan 3.ev, 12.kat soldan 1 daire. ümitköy / ankara
gel hadi - 37.
-
38.
0kapı numarasınıda söyle
-
39.
0
-
40.
0didem geriye düşerken eteği sıyrılmıştı. bluzundan göğüsleri de belli oluyordu. gözünü karartıp cesede tecavüz etmeye başladı. didemin vücudu soğumaya başlamıştı. sidik torbası boşalmıştı. yerde küçük bir gölet oluşmuştu. bağırsakları da herifin yaptığı baskı yüzünden boşalıyordu. adam sarsılarak ve inleyerek işini bitirdiğinde üzerinde didem'in beyin parçaları vardı. eliyle onları temizledi. didem'in hareketsiz vücudunu ters çevirip üzerine oturdu. cebinden çıkardığı murattı sigarasını gazı bitmek üzere olan sigarsıyla yaktı. telefonu kontrol etti. 1 cevapsız arama. "babam"
-
41.
0Katil, elindeki tabancanın ucuna sıçrayan kan damlacıklarını cebinden çıkardığı mendille sildi ve mendili yaktı. Elindeki eldivenleri de yavaşça, dikkatlice çıkardı ve yenilerini giydi özenle. Birkaç adım ileri attı ve Didem’in cesedine doğru ilerledi. Yavaşça cesedi kucağına aldı, üzerindeki pardösüsüne Didem’in kanları boşalmaya devam ediyordu ama onun umurunda değildi. Kucağındaki kadını yavaşça arabasının bagajına doğru taşıdı. Bagajın kapağını açmadan önce Didem’i yere bıraktı ve üstünü çırptı, lekelerin geçmeyeceğini bildiği halde. Kapağı açtı ve Didem’i içine attı. içeriden de bir bidon benzin aldı ve arabanın koltuklarına, direksiyonuna, Didem’in üzerine boşaltmaya başladı. Benzin sıvısı saçlarına doğru gelince, siyah uzun saçları kafasına yapıştı, jöle sürmüş gibi bir görüntü kazandı. Kafasındaki kurşun deliğinin içerisine sıvılar aktıkça, tepki olarak dışarı kanlar boşalıyordu.Tümünü Göster
Benzin dökme işlemini bitirdikten sonra bagajın kapağını kapattı ve arabanın kapılarını da kapattı. Cebinden bir çakmak çıkardı ve çakmağa bir süre baktı. Ardından arka cebinden de bir paket Marlboro çıkardı ve sigarasını çakmağıyla yaktı. Birkaç dakika sonra son dumanını da içine çekti ve hiç almadığı kadar çok haz aldı. Sigaraya altı yıl önce başlamıştı ve giderek bağımlılığı daha da artmıştı. West ile başlayan sigara bağımlılığı Marlboro’ya kadar gelmişti.
Günde neredeyse üç paket bitiriyordu. Yüzündeki kırışıklıkların arasından süzülen duman havaya karıştıktan sonra çakmağını bu kez sigara için değil de, arabayı hurda yığınına çevirmek için yaktı. Diğer elindeki izmariti yere attı ve arabanın yanına doğru tekmeledi. Daha sonra çakmağı da arabanın üzerine fırlattı. Araba dört saniye içinde tamamıyla yanmaya başlamıştı. Arabadan gelen alevlerin saçtığı ışık, beyazlamaya başlayan uzun siyahımsı saçlarını aydınlatıyor ve beyazlarını daha ön plana çıkarıyordu. Siyah olan gözlerinin, bebekleri alevi yansıtıyordu. Birkaç dakika daha bekledi. Arkasını döndü ve yürümeye başladı. Cebinden telefonunu çıkardığı sırada, kolu koparak yere düştü. Hayatındaki en acı dolu yakarışı bastı ve yere çöktü.
Arabanın patlamasıyla, kopan demir parçası saatte 354 km/h hızla gelip, katilin kolunu kesip kopartmıştı.
Katil sol koluyla telefonundaki numarayı tuşladı ve hoparlöre verdi. Kolundan acayip derecede kan fışkırıyordu fakat şu durumda yapabileceği hiçbir şey yoktu. Yardım beklemekten başka…
“Didem öldü!” -
42.
01.Parça – 1.BölümTümünü Göster
Didem’i öldürmeden önce çalan telefonu açsaydı… / 1.Evren
Elindeki silahı, kadının kafasına doğrulttu. Tam o sırada telefonu çaldı. Sağ eliyle silahını tutarken, sol eliyle elini ceketinin sağ bölümüne daldırdı ve Nokia 5130 Xpress Music’ini çıkardı. Gelen numarayı cevaplama tuşuna bastı.
“Buyurun efendim… Evet, öldürmek üzereyim… Neden? Tamam efendim… işini bitirir bitirmez yanınıza geleceğim… Peki efendim… Size de, hemen geli---”
Adam telefonda konuşurken, Didem ani bir hamle ile sağ ayağını adamın sağ eline savurdu ve silahını yere düşürdü. Birden sol dizini adamın kasıklarına geçirdi ve adam eğilmek zorunda kaldı, acı içine inleyerek. Sağ diziyle adamın suratına haşince bir diz attı ve adamın burnu kırıldı ve kanlar akmaya başladı. Katil yere yığıldıktan sonra Didem, telefonunun üzerine bastı ve telefonu 34 parçaya ayırdı. Yere düşen silahı aldı ve adamın beynini dağıttı. Silahı yan tarafta bulunan göle fırlattı. Silah 2 metre sağa doğru sapmayla 30 metre uzağa gitti ve 10 metre derine battı.
Son bir kez katilin suratına baktı, yüzünden kanlar akıyordu… Gözleri hala açıktı ve pgibopatça Didem’e bakıyordu. Sanki ölmemişti, onu öldürmüştü ve bundan zevk almıştı. Bu zevkin verdiği rahatlıkla böyle bir bakış atmıştı. Ama öyle bir şey yoktu, katil ölmüştü hem de beyni dağılarak…
Arkasını döndü ve katilin arabasına doğru ilerlemeye başladı. Tam arabaya binecekken, geri döndü. Katilin cesedinin yanına tekrar gitti ve dar siyah pantolonunun arka tarafındaki bölmeden çıkarttığı bıçakla, katilin bütün parmaklarını kesti. Daha sonra cebindeki kimliğini – sahte olduğunu bildiği halde – aldı ve arka cebine koydu. Silahla adamın suratına mermi yağdırdı ve tanınmayacak hale getirdi. Daha sonra arabaya tekrar döndü ve yola koyuldu…
Didem, henüz on altı yaşındayken, babasının düşmanları yüzünden kaçırılmıştı. Yaklaşık bir hafta onların elinde türlü işkenceler görmüştü. Babası bir asker olduğundan, ona karşı olan bir terörist grubu, Didem’i okuldan çıktıktan sonra kaçırmışlardı. Ne olduğunu ilk başta anlamamıştı fakat babasıyla yaptıkları konuşma sonucu her şeyin farkına varmıştı. Bir terörist lideri ele geçirilmişti ve Didem bu yüzden kaçırılmıştı.
1990
Didem, dehşet içinde olanları izliyordu. Elleri, ayakları bağlıydı. Ağzında kocaman bir bant vardı. Dört tane terörist karşısında telsizle konuşmaya çalışıyordu.
“Komutan. Kızın elimizde.”
“Şerefsiz, adi herifler.”
“Başkanımızı ver, kızını al.”
“Ben sizden onu alırken tüm her şeyi hesaba kattım şerefsizler.”
“Kızının ölmesini bile mi?”
Terörist, silahını çıkardı ve kızın sol omzuna ateş etti. Didem bağırmaya çalıştı ve sandalye geriye doğru düştü ve kafasını yere çarptı. Bayılmıştı.
“Duydun mu komutan?”
“huur çocukları!”
Terörist, telsizi kapattı. Sandalyeyi tekrar kaldırdı ve kızın suratına koca bir kova soğuk suyu boca etti.
“Baban seni hiç sevmiyor.” Kızın ağzını açtı.
“Babam beni sizin başkanınızı sevdiğinizden daha çok seviyor.” Didem, adamın kasıklarına tekmeyi bastı. Adam öne doğru eğildi ve Didem diğer diziyle adamın kafasına başka bir diz attı. Bu sırada da adamın elindeki tabancayı alıp teröristi rehin aldı. Bütün bunları yapmayı babasından öğrenmişti. Kolundan çıkan kanlar acısını daha da artırıyordu fakat onun umurunda değildi.
“Ben sizden onu alırken her şeyi hesaba kattım.”
Bu bir mesajdı, kızına. Didem, bunu hemen anlamıştı, ne yapması gerektiğini de. Kızına yedi yaşından beri eğitim veriyordu. Kendisini savunmasını çok iyi biliyordu Didem. Ayakları bağlı olmasaydı daha sert bir tekme atabilirdi fakat elinden gelenin en iyisi buydu. Elleri de bağlıydı ve adamın kafasını, bağlı iplerin arasına alarak, silahı onun kafasına tutuyordu.
“Ya çekilirsiniz, ya da bu şerefsiz ölür.”
Rehin alınan terörist silahlarınızı indirin işareti yaptı ve diğerleri silahlarını indirdiler. Didem onlara elindeki iplere doğru ateş etti ve ipleri koparttı. Bir eliyle silahı adamın kafasına doğrultmuşken diğer eliyle de yerdeki demir parçasıyla ayağındaki ipleri kesmişti. Yavaşça, teröristi de alarak, depodan dışarı çıktı. Şimdi nereye gideceğini bilmiyordu, babasına da hiçbir şekilde ulaşamazdı şu durumda. Kendisinden beş santimetre uzun adamın şakağına silah dayamış şekilde bozuk arazide yürüyordu. Arada sırada arkasına gelen var mı diye bakmaktan da kendini alamıyordu. Eğer arkadan biri gelirse, rehin aldığı terörist komutanın beynini uçuracaktı. -
43.
02004Tümünü Göster
Bu olayın üzerinden, on dört yıl geçmişti. Didem, bu süre içerisinde birçok kurum için casusluk yapmıştı. Bilgisayar korsanlığı. Bu meslekten hoşlanıyordu, ufaklığından beri, bilgisayarla haşır neşir olduğu için neyin ne olduğunu çok iyi kavramıştı. Tek ilgisi bilgisayardı ve bu ilgisini mesleğe dönüştürerek sevdiği işi yapmak istemişti. ilk başlarda tek hedefi, bilgisayar mühendisi olmaktı fakat babasının ısrarı ile, MIT için bilgisayar casusluğu da yapmaya başlamıştı. Fakat, yine kendisine hâkim olamayıp, casusluğun yanında evinde, kendi deyimiyle “hobi” olarak bilgisayar korsancılığı yapıyordu. Terörist sitelerini hackliyor, index atıyordu. Aşırı milliyetçi olarak doğmuştu ve öyle de ölecekti.
Uzun siyah dalgalı saçlarının altında ufak bir yara izi vardı. Ama saçları o yarayı kapattığından sorun olmuyordu. Siyah gözleri, şuanda hiçbir ışık olmayan yolda sadece araba farının yarattığı bir aydınlıkla 87 km/h hızla giden aracın önündeki yola bakıyordu. 178 cm. boyundaydı. Üzerinde siyah dar pantolon ve siyah askılısı vardı. Saçları incin bırakılmıştı, bu onu daha ciksi kılıyordu. Geniş ve büyük kalçası da erkeklerin her zaman ilgisini çekmişti.
Konuşmayı pek sevmezdi, sadece icraatını yapardı ve parasını alırdı. Çalışma stili buydu. Boş yere konuşmak, ona vakit kaybettirirdi. Amacı, evinin kirasını ve yiyecek masraflarını çıkaracak kadar para kazanmaktı fakat yıllar geçtikçe kat kat daha fazlasını almaya başlamıştı. Babasından gelen bir her şeyle yetinebilme becerisi vardı. Çoğu insanda olmayan bir beceri. Maymun iştahlılığı yoktu, elindekiyle yetinmesini çok iyi biliyordu.
Arabanın torpido gözünü açtı, neler bulabileceğine bakmak istiyordu. Birkaç CD, sahte kimlikler, ehliyet, ruhsat, bir paket Marlboro ve bir zippo çakmak. Marlboro’yu eline aldı, çakmağı da diğer eline.
Uzun zamandır sigara içmiyordu fakat bu gece uzundu. Daha da uzun olacaktı, hissedebiliyordu. Olaylar daha da karışınca, bu sigaranın verdiği zarardan daha fazla zarar alacağını çok iyi bildiğinden, sorun etmedi. Sigarayı yaktı ve o iğrenç dumanını içine çekti. O iğrenç, pislik duman ona öyle bir tat verdi ki, gerçekten muhteşemdi. Ağzı kulaklarına varmak üzereydi. O heyecanla otuz altı saniyede sigarasını bitirdi ve izmaritini camdan dışarı fırlattı. Arabanın içerisinde kalan dumanı bastırmak için camları ve klimayı da açtı, Dışarıdan gelen soğuk hava karnına ve boynuna doğru akınca Didem’in içi ürperdi.
Radyoyu açtı, açar açmaz duyduğu cümle, onda şok etkisi bıraktı.
“Didem’in ölümünden kim sorumlu? 27 Yaşındaki kız, kimler tarafından ve neden öldürüldü?”
Bu Didem, kendisiydi. -
44.
0Katil telefonu açmasaydı ve Didem ölseydi… / 2. EvrenTümünü Göster
Katilin bilinci yerinde değildi. Yerde öylece yatıyordu. Kolundan kanlar fışkırmaya devam ediyordu. Telefonu kendisinden dört metre uzaktaydı ve oraya bu şekilde – uyansa – ulaşması imkânsızdı.
Katilin telefonla konuştuğu adamın, katilin bu duruma gelmesi hiç umurundaymış gibi gözükmüyordu. Hatta onun ölecek duruma gelmesine sevinmişti bile. Çünkü elinde sonunda katil yakalanacaktı ve yakalandığında, konuşmasını istemezdi. iyi eğitilmiş, işkenceye dayanıklıydılar fakat adamın katile attığı kazığı öğrendikten sonra konuşmaması için hiçbir bahane olmayacağından, onu öldürmesi gerekliydi. Dışarıdaki addıbına seslendi ve dışarıdaki adam içeri girip ellerinin ceketinin önünde kavuşturdu.
Patron – katilin aradığı adam – çağırdığı kişinin yanına gitti. Patron, uzun boylu, beyaz ve gür saçlı birisiydi. Yüzündeki kırışıklıklar en azından altmış yaşında olduğunu göstermeye yetecek kadar fazla olduğundan ona yaşı pek sorulmazdı. Zaten sormaya da cesaret eden olmazdı çünkü yaş ve diş konusunda çok hassastı.
Korumanın yanağına elini zütürdü ve yanağının tamdıbını elinin içine aldı. Sahte bir gülümseme bıraktı fakat koruma bunu fark edemedi. Uzun yıllar, empati ve duygusal ifadeler konusunda uzmanlaşan patron, kime nasıl kendini sevdireceğini çok iyi biliyordu. Duygularını saklamayı da çok daha iyi bildiğinden, böyle problemlerle uğraşmak zorunda da kalmıyordu. Kime ne yapması gerektiğini duygularıyla bile anlatabilecek kadar sempatikliği vardı insanlar üzerinde. Gay olma olasılığı da çok yüksekti elbette.
Gülümsemesi bittikten sonra birkaç saniye boğazını temizledi ve elini adamın yanağından çekti. Ellerini arkada kavuşturduktan sonra geriye doğru bir iki adım attı ve masasının üzerindeki dosyaları alıp korumaya uzattı.
“On dört numara, öldür onu.”
Koruma patronunun elindeki dosyayı aldı ve hiç itiraz etmeden kafasını “Tamam.” Anlamında sallayıp izin istedi ve koşar adımlarla dışarı çıktı. Kapı kapandıktan sonra patron, tekrar katili aradı fakat telefon çaldı, çaldı, çaldı, cevap gelmedi. Sinyal sesini duyduktan sonra mesaj bırakmaya başladı.
“Dayan, yardım gelmek üzere.”
345 kilometre ötede, boş bir arazide yatan ‘Katil’, ölmek üzereydi. Üzerinde yattığı kan gölü soğuktan donmak üzereydi. Katilin yolundaki yara kristalize olmuştu çoktan. Yaklaşık yirmi kadar dakika sonra uzaktan bir BMW M3 görüldü ve katilin yanına doğru gelmeye başladı. Katilin kafasının tam önüne park ettikten sonra içinden patronun az önce yanına çağırdığı adam çıktı ve Katil’e bakmaya başladı. Birkaç saniye yarasına doğru baktıktan sonra kucağına alıp arka koltuğa yerleştirdi. Yerdeki kan lekelerinin üzerine bir kova dolusu domuz kanı boşalttı ve arabasına binip gaza bastı.
Arazideki bozuk yolda araba sallanıyordu. Bu sallantının verdiği mide bulantısı, Metin’in zor dayanabileceği bir şeydi. Ama sarsıntıdan etkilenen sadece Metin değildi, Katil de bu sarsıntı yüzünden uyanmıştı. Etrafı bulanık görüyordu, hiçbir şeye anlam veremiyordu henüz. Birkaç dakika etrafına baktı ve doğrulmaya çalıştı fakat inanılmaz bir çığlık koptu. Kolundaki yarayı unutmuştu ve koltuğu ona doğru değdirmişti. Mikrop kapan yara, ona müthiş bir acı vermişti. Çığlık sesinden sonra Metin arkasını döndü, ona doğru baktı.
“Revire gidiyoruz, dayan.”
“Neden bu… K.a.d.arr. geciktin?”
“Araba bu kadar hızlı gidiyor çünkü.”
Metin bir yandan katili oyalarken, bir yandan arabayı kullanmaya çalışıyor, bir yandan da katilin sonunu getirmek için patronun söylemiş olduğu talimatları, ona belli etmeden uygulamaya çalışıyordu. Sağ eliyle direksiyonu tutarken, sol elinin ne yaptığını bilmeyen ve bunu fark eden Katil, sol elinin ne yaptığını anlamak için biraz kafasını eğdi.
Metin, katilin kafasını eğdiğini anlamadı ve bir yola bakarak, bir de sol tarafına bakarak ilerlemeye devam etti. Limanların önünden geçerken, manzaraya bakan Metin, katilin de dikkatini dağıtmayı başardı.
“Şu teknelerden birini alacağım…”
Katil hemen refleks olarak Metin’in işaret ettiği yöne bakınca, birden gözlerinde bir parlama oldu ve nefessiz kaldı. Birkaç saniye nefes almaya çalıştı fakat olmadığını anlayınca, koltuğa yığıldı…
Metin onun dikkatini dağıtarak, sol elinde tuttuğu şırıngayı boynuna batırmıştı.
Katilin öldüğünden emin olduktan sonra yetmiş metre kadar geri gitti. Gaza, sonuna kadar asıldı. Araba altı saniyede, 70 km/h kadar hızlandı. Yaklaşık elli metre kadar gitti. Elli beş metre. Altmış metre. Altmış beş metre ve Metin arabadan atladı. Araba, 46 km/h ile 12 metre kadar uzağa uçtu ve suya girdikten sonra, 10 metre kadar derine battı. Metin’in tek avantajı, gecenin bu saatinde orada kimsenin olmamasıydı. Araba suyun içine girerken dışarı çıkan suların bir bölümü Metin’in ceketinin üzerine geldi. Küfretti ve oradaki başka bir BMW M3’e bindi.
Sorun şuydu, arabaların plakaları aynıydı. O arabanın, suya battığını kimse fark etmeyecekti. Tabi ki, araba bulunmazsa… -
45.
0Katil telefonu açsaydı ve Didem olay yerinden uzaklaşsaydı. / 1.EvrenTümünü Göster
Hava -13 dereceydi. Bu soğukta, bu saatte dışarıda dolaşmak dünyanın en aptalca şeyi olmalıydı. Hayatının en zor günüydü, Didem için. Belki de en aptalca günüydü ama zordu işte. Hafif hafif, kar yağmaya başlamıştı. Küçük beyaz noktalar Didem’in görüş açısını kapatmıyordu fakat dikkatini dağıtmaya yetiyordu.
Didem şimdi ne yapacağını kestirmeye çalışıyordu. Şerefsizin teki, onu öldürmeye çalışmıştı ve o son anda bir şans eseri kurtulmayı başarmıştı. Şimdi ne? Onu öldürmeye çalışanları mı öldürecekti? Zaten ölmüş olarak gösterilmiyor muydu radyoda? O zaten şuanda yoktu, ölmüştü. Aranmıyordu. Rahattı. Üstelik arabada, kadın – erkek bir sürü kimlik de bulmuştu. Birine kendi fotoğrafını koyup kullanabilirdi.
Katil zaten ölmüştü. Katilin patronu da ölmeliydi. Didem, onu bulmalıydı. Ancak ona bir bilgisayar gerekliydi. Dizüstü, masaüstü fark etmezdi. istediği programları içinde bulunsun, her türlü bilgisayar olurdu. 16 MB RAM’I olan bilgisayar bile kâfiydi. Şerefsiz herifler onun bilgisayarıyla beraber havaya uçmuştu, hepsi olmasa da bir çoğu. Bilgisayarını kaybettiği için onların hepsini öldürmek istiyordu. Asıl neden bu olmasan bile, bilgisayarı onun için çok değerliydi. Ulaşabileceği, güvenebileceği birkaç kişi vardı ama onların da yaşadıklarından emin değildi. Fakat yine de şansını deneyebilirdi. Torpido gözünü tekrar açtı ve içeride telefon var mı diye baktı, bir tane Nokia N98 vardı. SIM Kartı takılıydı. Hemen tanıdığı birine – tanımaktan daha fazlasını paylaştığı birine - mesaj atmak için telefonun kilidini açtı ve mesaj sekmesine geldi.
Bilmediği bir şey vardı, araba ve telefon, patron tarafından takip ediliyordu…
1.Parça – 2.Bölüm
23 kilometre ötede büyük bir şirkette, son derece lüks odasında oturan Patron, Didem’in ne yaptığına bakıyordu. Araba, hızla Beşiktaş’a doğru ilerliyordu. Patron, nereye gittiğini kestirmeye çalıştı. Birkaç dakika daha ekrana baktıktan sonra dışarıdaki addıbını çağırdı.
Dışarıdaki adam içeri girip ellerinin ceketinin önünde kavuşturdu.
Patron – katilin aradığı adam – çağırdığı kişinin yanına gitti. Patron, uzun boylu, beyaz ve gür saçlı birisiydi. Yüzündeki kırışıklıklar en azından altmış yaşında olduğunu göstermeye yetecek kadar fazla olduğundan ona yaşı pek sorulmazdı. Zaten sormaya da cesaret eden olmazdı çünkü yaş ve diş konusunda çok hassastı.
Korumanın yanağına elini zütürdü ve yanağının tamdıbını elinin içine aldı. Sahte bir gülümseme bıraktı fakat koruma bunu fark edemedi. Uzun yıllar, empati ve duygusal ifadeler konusunda uzmanlaşan patron, kime nasıl kendini sevdireceğini çok iyi biliyordu. Duygularını saklamayı da çok daha iyi bildiğinden, böyle problemlerle uğraşmak zorunda da kalmıyordu. Kime ne yapması gerektiğini duygularıyla bile anlatabilecek kadar sempatikliği vardı insanlar üzerinde. Gay olma ihtimali de çok yüksekti elbette.
Gülümsemesi bittikten sonra birkaç saniye boğazını temizledi ve elini adamın yanağından çekti. Ellerini arkada kavuşturduktan sonra geriye doğru bir iki adım attı ve masasının üzerindeki dosyaları alıp korumaya uzattı.
“On dört numara, öldür onu, işi başaramadı. Ha, Seda Didem’in peşine tak en güvendiklerini, bu gece bitmeden o ölmüş olsun. 7 saat, 43 dakikanız var.”
Koruma patronunun elindeki dosyayı aldı ve hiç itiraz etmeden kafasını “Tamam.” Anlamında sallayıp izin istedi ve koşar adımlarla dışarı çıktı.
Yasal olarak pazarlama şirketi olarak gözüken şirket, aslında bir uyuşturucu şebekesinin öldürme işlerine bakıyordu.
Katil çoktan ölmüş de olabilirdi, fakat yine de kontrol etmekte fayda vardı. Yakalanmak istemezdi. Hiçbir zaman da yakalanmamıştı çünkü çok profesyoneldi bu konuda.
-
44 tlyi küçümsemeyin
-
mkult nikli orman çocuğu
-
panter emelii dikizlerkenee
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 06 01 2025
-
feyzoo gelmiş hoşgelmis
-
sev ya da sevme hitler tam bir başarı hikayesi
-
katil olmadan yasamayi becermek irade gerektiriyo
-
önceden iphone alınır mı o paraya diyordum
-
anadilde eğitim diye bir şey yok
-
egriye egri dogruya dogru
-
kopmus bacak kopmus kol
-
beyler ciddi pgibolojik sorunlarim var
-
kafası atan kurt
-
harbi yunan galip gelseydi
-
hem ermeniyim hem müslümanım
-
anlat da öğrenelim ya
-
vedat uşaklıgil denen kral bir aslandı
-
inciye gelmeyin beyler
-
karı düşünüyor ki ben en iyi yıllarımda
-
keske kanzi trasına sahip bir cocuk olsaydim
-
thexanax isimli yazar ağır şizofreni hastasıdır
-
nasyonel sosyalizm silinsin
-
kürt taklidi yapa yapa
-
birader hepinize cugu atardim
-
inci sözlükten bir yazarla sex yaptım
-
anca internette atıp tutarsınız
-
eski sevgilim babasıyla foto atmış
-
yıl olmuş 2025 tengri diyor
-
beyler bu fotodaki çocuk aslında benim
-
hayat artigi a haber izliyor herhalde
- / 2