1. 201.
    0
    Mısır ve Mısır Tarihi

    Mısır'ın tarihi demek Nil nehrinin tarihi demektir. Nil nehrinin tarihi, coğrafyası ile yakın bir ilişki içerisindedir. Nil nehri Mısır'ı üst Mısır (güney) ve alt Mısır (kuzey) olmak üzere ikiye ayırır. M.Ö. 3000 yıllarına kadar Mısır, alt ve üst Mısır'ın ayrı ayrı yönetildiği krallıklar halindeydi. M.Ö. 3000'de üst Mısır'ın kralı Menes (Narmer) alt Mısır'ı da ele geçirerek ilk Mısır hanedanını kurdu (bunu nereden mi biliyoruz? Kahire'de Mısır arkeoloji müzesini gezerken giriş katında Narmer plate adı verilen bir taş var. Bu taşın üzerinde Narmer denen kralın kuzey ve güneyi birleştirdiği resimlenmiş, ve bu taş da bulunmuş en eski yazıt. Narmer'a aynı zamanda Akrep Kral da deniyor, ben Mısırlı rehberimizi geçtiğimiz sene oynayan filmdeki Akrep Kral'la alakası var mı diye sıkıştırdım, adam güldü geçti). M.Ö. 2650'ye kadar uzanan bu döneme erken hanedanlık dönemi deniyor. Firavunlar hakkında pek birşey bilmiyoruz, ama bugüne kadar uzanan pekçok şehir bu ilk iki hanedanlık zamanında kurulmuş.

    M.Ö. 2650 yılında piramitler dönemi de diyebileceğimiz Eski Krallık dönemi başlıyor ve 3.-6. hanedanlık dönemleri M.Ö. 2150 yılına kadar sürüyor. Gize piramitleri de bu dönemde yaşayan üç firavunun eseri. Eski Krallık kaos içerisinde sona eriyor ve 7.-11. hanedanlıkları kapsayan yüz yıllık bir kargaşa hüküm sürüyor. Sonunda Mentohotep ülkeyi biraraya getirmeyi başarıyor ve M.Ö. 1750 yılına kadar süren Orta Krallık dönemi başlıyor. Bu dönem sanata ve özellikle mücevher yapımına önem verilen bir zaman dilimi olarak göze çarpıyor.

    Orta krallık döneminin sonunda M.Ö. 1540 yılına kadar süren bir kargaşa dönemi daha yaşanıyor. 18.-20. hanedanları kapsayan Yeni Krallık döneminde ise firavunlar mezarlarını ortalık yerde yapmak yerine çalınmasınlar diye gizli vadilerde saklamaya başlıyorlar. Ama sonunda rahipler kendilerine politik güç sağlamak amacı ile mezarları soymaya başlayınca ülkede düzen kalmıyor ve bir kez daha kargaşa yaşanmaya başlıyor. M.Ö. 1070-715 yılları arasındaki bu döneme Mezopotamyalılar son veriyorlar ve M.Ö. 332'de Büyük iskender'in gelişine kadar süren Son Krallık dönemi başlıyor. Büyük iskender Mısır'da sadece bir sene kalmasına rağmen onun ve ordusunun etkisi M.Ö. 30 yılında Roma kralı Augustus Mısır'ı ele geçirene kadar sürüyor.

    Roma ve Bizans etkisi Mısır'ın M.S. 642'de islamiyet'e geçişine kadar sürüyor. Sonrasını sanırım küçük yaştan beri öğrettiler bize, 1517'de Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı alması ile Osmanlılar'a geçen Mısır daha sonra önce Fransız sonra da ingilizler'in egemenliği altında kaldıktan sonra II. Dünya Savaşı'nın ardından bağımsızlığına kavuşuyor.

    Özetlemek gerekirse, Mısır'ı gezen turistler açısından dört önemli grup var:

    * Eski Krallık: Piramitleri yapmışlar
    * Yeni Krallık: Karnak, Krallar Vadisi, Abu Simbel onların eseri
    * Büyük iskender'in Kralları: Edfu, iskenderiye feneri ve kütüphanesi onların eseri.
    * islam: Eski camiler, al-Azhar üniversitesi ve Kahire kalesi
    Tümünü Göster
    ···
  2. 202.
    0
    özet geçiyom lan binler :
    katil bahçevan.
    ···
  3. 203.
    0
    özet geçiyom lan binler :
    katil bahçevan.
    ···
  4. 204.
    0
    (bkz: beyler yaşanmış bişi anlatçam gelin artı 18)
    (bkz: beyler yaşanmış bişi anlatçam gelin artı 19)
    (bkz: beyler yaşanmış bişi anlatçam gelin artı 20)
    (bkz: beyler yaşanmış bişi anlatcam gelin artı 21)
    (bkz: beyler yaşanmış bişi anlatcam gelin artı 22)
    (bkz: beyler yaşanmış bişi anlatcam gelin artı 23)
    (bkz: beyler yaşanmış bişi anlatcam gelin artı 24)
    (bkz: beyler yaşanmış bişi anlatcam gelin artı 25)
    (bkz: beyler yaşanmış bişi anlatcam gelin artı 26)
    (bkz: beyler yaşanmış bişi anlatcam gelin artı 27)
    (bkz: beyler yaşanmış bişi anlatcam gelin artı 28)
    ···
  5. 205.
    0
    özet geçiyom lan binler :
    katil bahçevan.
    ···
  6. 206.
    0
    Haçlı Seferleri

    Papalığın teşvikiyle, Hıristiyan Avrupalıların, Müslümanlara karşı tertip ettikleri seferlerin umumî adı. En önemlisi dînî olmak üzere, siyasî, sosyal ve iktisadî sebeplere dayanan Haçlı seferlerini, Papa ikinci Urbanus, 1095 yılında toplanan Clermont Konsili’nde yaptığı konuşmayla başlatmıştır. Asırlarca devam edip, milyonlarca insanın can kaybına, devletlerin yıkılıp, ülkelerin tahrip olunmasına sebep olmuştur.
    Doğu Hıristiyanlığının temsilcisi Bizans imparatorluğu (395-1453), 1071 yılında Selçuklu Devleti (1038-1194) ile yaptığı Malazgirt Savaşı'nda yenilince, Türklere Anadolu kapıları açıldı. Selçuklu akıncıları, birkaç sene içinde Ege, Akdeniz ve Marmara kıyılarına ulaştılar ve Bizans’ın başkenti olan istanbul’u zorlamaya başladılar. 1075’te Türkiye Selçuklu Devleti'ni kurup, iznik’i başkent yapmaları, Avrupa’nın en büyük Hıristiyan devleti olan Bizans’ı kökünden sallamaya başladı. Bu durum Avrupalıları telâşa düşürdü. Çünkü Bizans’ın düşmesi Türklerin Avrupa’ya hakim olmasına yol açacaktı. Bunun önüne geçilip, Türklerin durdurulması gerekiyordu. Hattâ Anadolu dahil bütün Ortadoğu’dan atılmalıydılar. ikinci büyük sebep ise, iktisadî idi. Avrupa, 11. asırda müthiş bir fakirlik içindeydi. Kralların sarayları bile taş yığınlarından ibaretti. Altın, gümüş ve değerli madenlerin bir çoğu, Türklerin ve doğu kavimlerinin elindeydi. Avrupa, en iptidaî maddeler için bile doğuya muhtaçtı. Ziraat, çok ilkel usullerle yapılıyordu. Sulama sistemi yoktu. Fransa, Almanya, Venedik gibi büyük sayılan Avrupa devletlerinin senelik geliri, en mütevazı Türk beylerinin gelirlerinden azdı. Halk, önüne gelenin yağma ve talanından bıkmış, bir asilzâde veya eşkıya tarafından öldürüleceği günü bekliyordu.
    Bu sırada Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah vefat etmiş, iç karışıklıklar baş göstermişti. Şiî-Fatımî Devleti, Selçukluların amansız düşmanı olup, Hıristiyanların müttefikiydi. Bütün bunlar, Papa ikinci Urbanus’u Hıristiyanları birleştirerek Müslümanların üzerine saldırtmaya teşvik ediyordu. Böylece, bu papaz, Kudüs şehrini, Türklerin elinden almak için faaliyete başladı. Sadece Pierre L’Ermite isminde yoksul bir Fransız keşişi, etrafına 50.000 Fransız toplamıştı. Bunlar, Almanya’ya gelince, kendilerine 50.000 Alman serserisi daha katıldı. Macaristan’da ve Balkanlarda daha da çoğalan bu çapulcu ordusu, 1096-1270 seneleri arasında tertiplenen sekiz Haçlı seferinin ilk ordusu oldu.

    Birinci Haçlı Seferi (1096-1099)
    Papaz Pierre L’Ermite ve şövalye Yoksul Gautier öncülüğünde istanbul’a gelen bu topluluk, Bizans imparatoru tarafından hemen Anadolu’ya geçirildi. Bunlar, doğunun zenginliklerine kapılıp, yağma ve tahribatlar yaparak yerli ahaliye zulmettiler. Anadolu Selçuklu Sultanı Birinci Kılıç Arslan, iznik önlerinde bu ilk Haçlı kuvvetlerini durdurarak, kılıçtan geçirdi. Bunların arkasından Aşağı Lorraine Dükü Gedefroi Bouillon’un komutasındaki Haçlı ordusu yola çıktı. Bu orduda; birçok ünlü şövalye, soylu, kont ve dukalar vardı. Avrupa’nın bütün imkânları kullanılarak hazırlanmış olan bu ordu, 600.000 kişiden müteşekkildi. Almanya’nın Rhein kıyılarında 10.000 Yahudi'yi kılıçtan geçiren bu Haçlı ordusu, istanbul’a doğru gelirken, ülkesinde de yağma ve katliam yapılmasından endişe eden Bizans imparatoru Aleksios Komnenos, onlarla anlaştı. Haçlılar, erzak ihtiyaçlarının temini karşılığında, Anadolu’da aldıkları yerleri Bizans’a vereceklerdi. Antlaşma sonrası Anadolu’ya geçen Haçlılar, 1097 senesi Mayıs ayında Türkiye Selçuklularının başşehri iznik’i kuşattılar. Kanlı çarpışmalar iki taraftan da ağır kayıplara sebep oldu. Altı yüz bin kişilik Haçlı ordusu karşısında verdiği kayıplara dayanamayan Birinci Kılıç Arslan, çarpışarak geri çekildi. iznik, Bizans’ın eline geçti. Eskişehir istikametinden Anadolu’ya giren Haçlı ordusuna karşı Sultan Birinci Kılıç Arslan (1092-1107), yıpratma savaşlarına başladı. Anadolu’da Haçlıları en stratejik bölgelerde yakalayıp, âni baskınlarla imha hareketlerine girişti, pek çoğunu kırdı.
    Haçlıların yanında, Bizans imparatoru da, durumdan faydalanarak Türkiye Selçuklularının batı bölgelerindeki topraklarını işgal etti. Ermeniler ise, Türklerin Haçlılarla uğraşmalarını fırsat bilip, Toroslar'a bir müddet hakim oldular. Altı yüz bin kişilik kuvvetle Anadolu’ya geçen Haçlılar, Türklerin imha hareketi sonucu, Antakya Kalesi önlerine geldiklerinde 100.000’e inmişti. 1097 yılı Ekim ayında Antakya’yı kuşatan Haçlılar, kale içindeki Hıristiyan ahaliden birinin ihaneti sonucu, dokuz ay sonra, Haziran 1098’de şehre girebildiler. Musul Atabeği Kürboğa Beyin kumandasındaki Müslüman-Türk ordusu, Antakya’yı Haçlılardan geri almak için teşebbüse geçti. Fakat şehir alınmak üzereyken aralarında çıkan fitne, başarısızlığa yol açtı. Haçlılar, yaptıkları huruç hareketiyle, bu Müslüman ordusunu dağıttılar.
    Antakya’yı alan Haçlılar, kırk bine düşen kuvvetleriyle Kudüs’e hareket ettiler. Şiî-Fatımîlerin elinde olan şehir, kısa sürede Haçlıların eline geçti. Müslüman, Musevî ve Hıristiyanların yaşadığı ve her üç din mensuplarınca da kutsal olan Kudüs, Haçlıların eline geçince, büyük bir katliama uğradı. Yetmiş bin Müslüman ve Yahudi'yi, mabetlere sığınan kadınlar ve çocuklar dahil, acımasızca kılıçtan geçirdiler. Şehrin sokakları, kan ve cesetlerden geçilmez oldu.
    Birinci Haçlı Seferi neticesinde Kudüs’te Katolik Latin Krallığı, Antakya ve Urfa’da birer Haçlı devleti kuruldu. Hıristiyanlar Ortadoğu’yu bu vesile ile tanıyıp, Doğu Akdeniz kıyılarına yerleştiler. Müslümanlarca Mekke ve Medine’den sonra en mukaddes şehir olan Kudüs’ün, Şiî-Fatımîlerce Haçlılara teslimi, büyük üzüntüye yol açtı. Müslümanlar, Haçlıları Ortadoğu’dan atmak için hemen teşebbüse geçtiler. 1144 senesinde Musul Atabegi imâdeddin Zengî, Urfa’yı geri aldı. Bu durum ikinci Haçlı Seferine sebep oldu.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 207.
    0
    özet geçiyom lan binler :
    katil bahçevan.
    ···
  8. 208.
    0
    ikinci Haçlı Seferi (1147-1149)
    Urfa’nın Müslümanlar tarafından geri alınması üzerine, papa Eugenius’un teşviki ve papaz Saint Bernard’ın propagandası neticesinde ikinci Haçlı Seferi başlatıldı. Seferin komutanlığını, Yedinci Louis ile Almanya imparatoru Üçüncü Konrad yapıyordu. Alman imparatoru komutasında 75.000 kişilik ilk kafile, Konya Ovasına geldi. Bu ordu, Türkiye Selçukluları Sultanı Birinci Mesud tarafından imha edildi. Alman imparatoru, canını zor kurtararak, beş bin kişiyle iznik’e sığındı. Fransa Kralı Yedinci Louis, 150.000 kişi ile yola çıktı. Alman imparatorunun geriye kalmış döküntü kuvvetleriyle iznik’te birleşti. Bu kalabalık orduya karşı meydan muharebesi yapmayı uygun bulmayan Sultan Mesud, Haçlıları, Toroslar geçidine çekti. Burada büyük kayıplara uğratılan Haçlıların artıkları, Antakya’ya sığındılar. Şam’ı muhasara ettilerse de, Türkler tarafından mağlup edildiler.

    Üçüncü Haçlı Seferi (1189-1192)
    Selahaddin Eyyubî, Şiî-Fatımî Devletini ortadan kaldırıp, Eyyubî Devleti'ni kurduktan sonra, Haçlılara karşı harekete geçti. 1097 senesinden beri Haçlıların elinde bulunan Kudüs’ü, 1187 senesinde Hattin Zaferinden sonra ele geçirdi. Hıristiyanların birkaç kıyı şehir hariç, Ortadoğu’dan atılmaları, Avrupalıları endişelendirdi. Papa Üçüncü Clemens’in teşvikiyle Fransa ve ingiltere Kralları ile Alman imparatoru, Üçüncü Haçlı Seferine katıldılar. Sonu hezimet olmasına rağmen, Avrupa’nın en ünlü kral, imparator ve kumandanlarının katıldığı bu sefer, meşhurdur.
    alan ve ağır zayiat veren haçlılar, perişan bir vaziyette Filistin’e ulaştılar. ingiltere Kralı, deniz yoluyla Kıbrıs’a varıp, Bizans valisini adadan kovarak Latin Krallığını kurdu. Kıbrıs’tan Akka’ya geçen Arslan Yürekli Richard ve deniz yoluyla Akka’ya varan Fransız Kralı, uzun süren muhasaradan sonra kaleyi aldı. Kudüs’ü yeniden almak için savaştılarsa da muvaffak olamadılar. Fransa ve ingiltere kralları, acı tecrübeler ve ağır kayıplar neticesinde, Kudüs’ü alamayacaklarını anlayınca, ülkelerine döndüler.

    Dördüncü Haçlı Seferi (1204)
    Papa Üçüncü Innocentius’un çağrısı, Foutges de Neville’nin propagandası neticesinde Bonifacio’nun tertip ettiği bu Haçlı seferine Almanya imparatoru Altıncı Heinrich katıldı. Papanın itiraz etmesine rağmen Haçlılar, Venedik gemileriyle istanbul önüne geldiler. 1204 yılında, Ortodoks Bizanslılardan istanbul’u aldılar. Şehrin zenginliği, Katolik Hıristiyanları şaşkına döndürdü. istanbul’u yağmalayıp, tahrip ettiler. Dindaşlarına her türlü zulmü, her çeşit kötülüğü yaptılar. Bizans imparatoru, tahtını istanbul’dan iznik’e taşıdı. Bu olay, Bizans tarihinde ilk defa oluyordu. Nihayet istanbul’da 1261 senesine kadar devam eden “Latin imparatorluğu” kuruldu. Bu sefer sonunda Venedik ve Ceneviz Devletleri, Yakındoğu’da, büyük nüfuz ve toprak parçaları elde edip zenginleştiler. Haçlılar, dindaşları olan istanbul’un Ortodoks Hıristiyanlarına, çok zulüm ve eziyet yaptılar. istanbul’un sanat eserleri, zengin olmak hırsıyla tahrip edildi, evler yağmalanıp, binlerce istanbullu, şehrin tarihinde görülmemiş, insanlık dışı tecavüzlere uğradı, soyuldu ve işkenceyle öldürüldü. Dördüncü Haçlı Seferinden, Müslümanlardan ziyade, Ortodoks Hıristiyanlar zarar gördü.

    Beşinci Haçlı Seferi (1217-1221)
    (1228-1229)
    Papa Dokuzuncu Gregorius’un teşvikiyle Alman imparatoru Üçüncü Frederich tarafından tertip edildi. Alman imparatoru Kudüs’e kadar geldi. Eyyubî Sultanı Melik Kâmil’in dış baskılardan bunaldığı bir devrede, Haçlıların Kudüs’e gelmeleri antlaşma zemini doğmasına sebep oldu. Antlaşma ile Kudüs Haçlıların eline geçti. Fakat Türkler tarafından mağlup edilmeleri sonucunda şehir, tekrar Eyyubîlere teslim edildi.

    Sekizinci Haçlı Seferi (1268-1270)
    Antakya’nın Müslümanlar tarafından fethedilmesi ve Yedinci Haçlı Seferinin öcünü almak için Fransa Kralı St. Louis tarafından düzenlendi. Bu seferin hedefi, Kudüs olmayıp, Akdeniz kıyılarındaki Müslüman denizciler üzerineydi. St. Louis, Tunus’a çıktıysa da, salgın hastalıktan öldü. Fransa ordusu geri döndü. Bu sefer de başarısızlıkla sonuçlandı.
    1096-1270 seneleri arasında, Müslümanlara karşı düzenlenen Haçlı seferleri sonucunda, bir takım Lâtin devletleri kuruldu. Bunlar, Kudüs Krallığı, Kıbrıs Krallığı, Trablus Kontluğu, Antakya Prensliği, Urfa Kontluğu, istanbul Lâtin imparatorluğu, Mora Prensliği, Atina Dukalığı, Kefalonya Kontluğu, Naksos Dukalığı, Saint Jean Şövalyeleri idi. Bu Lâtin devletleri, Türkler tarafından ortadan kaldırıldı ve Haçlılardan hiçbir iz bırakılmadı. Fakat Haçlı seferleri, 1270 senesinde son bulmuş değildir. Her zaman Hıristiyanlar, Müslümanlara karşı askerî kuvvet birleşiminin yanında; siyasî, kültürel ve ekonomik alanlarda da cephe birliği içinde olmuşlardır.
    Asırlarca devam eden Haçlı seferleri sonucu, pek çok kan döküldü ve milyonlarca insan can verdi; nice ülkeler harap oldu. Bu seferler, dinî, siyasî, sosyal, kültürel, iktisadî birçok hâdiselere sebep oldu. Müslümanlara karşı savaşa katılmaya teşvik için, Avrupa’da bir çok Hıristiyan tarikatları kuruldu. Seferlere iştirak için Avrupalıların dindarına, maceraperestine, işsiz-güçsüzüne ayrı ayrı vaadlerle propaganda yapılıp, Müslümanların karşısında bütün bunların boş çıkması neticesinde, papalığın ve kiliselerin otoritesi sarsıldı.
    Bu seferler sonunda Hıristiyanlar, Müslümanları yakından tanıdılar. Harp meydanlarında aslanlar gibi cesurca dövüşen Müslümanların, aslında çok merhametli, iyiliksever, misafirperver olduklarını yakından gördüler. Müslümanların, papazların bahsettikleri gibi olmaması, Avrupalı Hıristiyanların daha önceki düşüncelerini değiştirdi.
    Papalık, bu seferlerin masraflarını karşılamak gayesiyle, Hıristiyanların ruhanî işleri için vergi almak âdetini çıkardı. Bulunduğu çevrenin kilisesine vergisini vermeyenler, Hıristiyanlıktan aforoz edildi. Misyonerler faaliyetlerini artırıp, Asya ve Afrika’da, Hıristiyanlığı yaymaya çalıştılar.
    Haçlı seferlerine katılan şövalyelerin, Müslümanlar karşısında güçsüzlüğü anlaşılınca, derebeylik idaresi zaafa uğradı. Merkezî otoritenin hakimiyeti artıp, Avrupa’da krallık rejimi kuvvetlendi. Köle durumundaki köylü, toprak sahibi efendilerinden arazi alarak, mal mülk sahibi oldu. Avrupa’da aralarında büyük eşitsizlik ve adaletsizlik uçurumu bulunan sınıflar arasındaki fark, kısmen azaldı.
    Doğu sanat ve medeniyetini tanıyıp, islamî eserlere hayran olan Haçlılar, Müslümanlardan sanat ve teknik alanda birçok yenilikleri ve keşifleri öğrendiler. Pek çok eseri yağmalayarak Avrupa’ya kaçırdılar. Bu ise, Avrupa’da ilim ve tekniğin gelişmesine sebep oldu. Müslümanlardan kâğıt ve pusulayı da öğrenen Haçlılarda gemicilik çok gelişti. Venedik, Cenova, Marsilya, Pisa gibi Akdeniz limanlarının önemi artıp, ticarî faaliyetler hız kazandı. Bu şehirler, serbest bölgeler mahiyetini alıp, Batı ve Doğunun ticareti gelişti.
    Haçlı seferleri neticesinde Müslümanlar, Bizanslılar ve Yahudiler çok zarar gördü. islâm ülkeleri ve devletleri harap oldu. Yüz binlerce Müslüman; Anadolu, Mısır, Suriye ve özellikle Kudüs’te kılıçtan geçirilip, yerleşim alanları yağmalanarak yakılıp yıkıldı. Kadınlar ve çocuklar bile hunharca öldürüldü. Haçlıların kılıcından sadece Müslümanlar değil, Yahudiler, özellikle Ortodoks Bizans da nasibini aldı. istanbul’un zenginliğine hayran kalan Latin Katolikler, şehrin sanat eserlerini zengin olmak hırsıyla yağmaladılar. Ortodoks ahaliye saldırıp mal, can ve ırzlarına ziyadesiyle zarar verdiler. istanbullular, şehri terk etmek zorunda kaldı. Haçlı zulmü o kadar arttı ki, asırlardır istanbul’da bulunan Bizans imparatorluk tahtı, şehirden çıkarılıp, önceden Türkiye Selçukluları Devletinin başşehri olan iznik’e taşındı. Bizanslılar, 1261 senesinde istanbul’u Haçlılardan geri aldılar.
    Haçlı seferleri sonucunda, islâm medeniyetini tanıyan Avrupa’da, ilim ve teknikte gelişmeler olup, merkezî otoritenin kuvvetlenmesi yanında, Müslümanlara karşı asırlarca devam edecek askerî, siyasî, iktisadî ve kültürel politikanın da tespit edilip, safha safha tatbikine sebep olmuştur.
    Osmanlı Devleti'ne ve diğer Müslüman devletlere karşı, 1364 Sırpsındığı, 1389 Birinci Kosova, 1396 Niğbolu, 1444 Varna, 1448 ikinci Kosova, 1453 istanbul, 1538 Preveze, 1571 Kıbrıs, 1683 Viyana Kuşatması, Osmanlı Devletinin yıkılması ve 1919-1922 istiklal mücadelemizde Haçlılar ittifak edip, Müslümanlara karşı cephe aldılar. Hattâ Kudüs’ün elimizden çıkması üzerine, müttefikimiz olan Almanlar, bayram yaptılar. Batılıların geçen asırlarda ve günümüzde, islâm ülkelerine karşı tatbik ettikleri yayılmacılık ve sömürgecilik hareketleri, islâm dinine saldırmaları ve Müslümanları dinlerinden uzaklaştırmak için yaptıkları bütün dejenerasyon faaliyetleri, geçmişteki Haçlı seferlerinin, hâlen soğuk savaş, kültürel ve ekonomik savaş olarak devam ettiğini göstermekte, bugün bile pek çok eserimiz çalınarak batıya kaçırılmaktadır. Aksine, batıdan ülkemize kaçırılmış bir tek eser bile görülmemiştir. Batı, her hususta bunu bugün bile tatbik etmektedir.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 209.
    0
    Prester John ve Son Haçlı Seferi
    13. Yüzyıl Avrupası

    Her şey Bizans imparatorluğu'nun başkenti Konstantinopol'ün patriği Nestorius'un söyledikleriyle başladı. iS 5. yüzyılda gelişen olaylarda Nestorius, isa'nın kutsal ruh fikriyle dolu sıradan bir insan olduğunu ve bu nedenle Meryem'in de tanrıyla bir ilişkisi olmadığını söylüyordu. Patrik, Doğu Roma imparatorluğu'nun dini lideri olduğundan fikirlerini çabucak yayması kolaydı. Bu fikir kilisenin öteki patrikleri ve Doğu Roma hükümdarı tarafından pek de hoş karşılanmadı. Birkaç hafta içinde Nestorius görevden alındı.

    Bundan yılmayan Nestorius "sapkın" fikirlerini yaymaya devam etti. Bir mürit grubu oluşmaya başlamıştı. inatçılığı yüzünden bu eski patrik ve müritleri sürüldü. O zamanlar sürgüne gönderilmek, Bizans'ın söz sahibi olduğu toprakların çok daha doğusuna gitmek anldıbına geliyordu. Nestorius ve takipçileri Hindistan'a kadar gitti. isa hakkındaki fikirlerini burada da ifade ediyorlardı ancak oraya ilk gelen Hıristiyanlar oldukları için bunları anlattıkları Hıristiyan olmayanlardı. Bir süre Nestorius'un müritleri dikkat çekti ancak Bizans imparatorluğu küçüldükçe bağlantı kaybedildi. Tüm bilinen oralarda, uzaklarda doğuda bir yerlerde Nestorius'un takipçilerinin olduğuydu.

    12. yüzyılın sonunda Avrupa tuhaf bir yer haline gelmişti. Dev imparatorluklar parçalanmıştı ve Kiev'den Londra'ya kadar bütün devletler küçülmüştü. Bu küçük devletler zenginleşmişti ve Kudüs ile kutsal toprakları kurtarmak dışında sınırlarının ötesinde olup bitenle ilgilenmiyordu. Bunun nedeni de Avrupa'nın ötesindeki ticaretin önünün islam'ın yükselişi nedeniyle kesilmesiydi.

    Bu, aynı zamanda Avrupalıların cehaletle geçirdiği "Karanlık Çağlar"ın sonuydu. Bin yıl önce Roma'da Çin'den gelen ipek sayesinde bol bol ipek bulunurken ipek artık bir zenginlik ve asalet işareti olmuştu. Basit bir ipek ceket bile bir tarla işçisinin beş yıllık gelirine eşitti. Avrasya'nın üçte ikisi Marco Polo'nun keşfetmesini bekleyen bir bilinmeyendi.

    13. yüzyılda Avrupa'nın yüzü 5. yüzyıldakinden oldukça farklıydı, Doğu dünyası ise tanınmayacak hale gelmişti. islam güçlenmiş, dört kez yapılan Haçlı Seferleri geçici bir süreyle de olsa kutsal toprakları özgürlüğüne kavuşturmuştu. Savaşçı Müslümanlardan daha önemlisi ise Çin'i çoktan fethetmiş olan Moğol imparatorluğuydu.

    Moğollar yüzlerini Batı'ya dönmüştü. Avrupa ise küçük krallıkların, birkaç asilin yönetimindeki disiplinsiz ordularıyla Haçlı Seferlerine çıkıyordu. Dört sefer Yakındoğu'yu ticarete açtı ama bu, Hıristiyan dünyasının yararına olmadı. Katolik Kilisesi hala yönetimi elinde tutuyordu ve Papa Avrupa politikasının en önemli adamıydı. Gücünün çoğu da "Kutsal Topraklar"ı kafir Müslümanlardan kurtarmak için düzenlediği Haçlı Seferlerinden geliyordu.

    Ama Nestorius ve takipçilerinin başına gelenler Prester John efsanesinin oluşmasına yol açtı. 1122'de Roma'ya Hindistanlı bir rahip ulaştı. Hindistan ve Çin'de yaşayan Nesturilerin (Neşter yanlısı Hıristiyan) bir elçisi olduğunu söylüyordu. Aslında Hindistan'da birkaç bin Nesturi vardı, Çin'de ise tek kişi bile yoktu. Ama Papa'nın duymak istedikleri buydu. Moğol imparatorluğu'nun büyümesiyle ilgili haberler ve hatta ayrıntılı raporlar Avrupa'ya ulaşıyordu. Bunun için harekete geçmek isteyen Avrupalılar Prester John'a yardım bahanesiyle yeni bir Haçlı Seferi başlattılar. Bu Beşinci Haçlı Seferiydi.

    Prester John güçlü bir askeri lider ve inançlı bir Hıristiyan gibi tanıtılıyordu. John, islam dünyasının yanı başında güçlü bir Hıristiyan krallığının başındaydı. 1145'de Suriye Başrahibi Papa'ya gönderdiği mektupta doğudaki bir Hıristiyan krallığının kutsal toprakların geri alınmasında yardımcı olmak üzere bir ordu gönderdiği konusunda bilgi aldığını yazdı. 1221'de haçlı seferi için çağrı yapılmıştı.

    Hıristiyan dünyası Prester John'un ispanya'dan iran'a kadar her yeri elinde tutan islam ordularından Avrupalı Hıristiyanları kurtarmak için harekete geçtiğinden o kadar emindi ki, Moğol fetihleri bile görmezden geliniyor hatta bunlar Prester John'un yaptıkları olarak anlatılıyordu. Batı Avrupa için Prester John gerçek, Moğollar ise bir efsaneydi.

    Böylece Papa haçlı seferini başlattı. Filistin'e doğru yola çıkan binlerce şövalye öldü. Sonunda Hıristiyanlar kutsal toprakları tamamen kaybetti. Ancak o vakte kadar bu, Hıristiyanlar için önemli değildi, çünkü Prester John her an ordusuyla ortaya çıkabilir ve Hıristiyanları kurtarabilirdi. Dahası John, doğudan gelecekti ve Müslüman kafirleri aralarında sıkıştırmış olacaklardı.

    Bu efsanenin gücü Avrupa'nın stratejisine yarım yüzyıl boyunca yön verdi. Sonunda ise Prester John'un gerçekten bir efsane olduğu ortaya çıktı. Ayrıca Moğolların da gerçekliğinin farkına varıldı. Batı Avrupa Haçlı Seferleri nedeniyle ikiye bölündü. Bazıları destek verirken, bazıları hata olduğunu düşünüyordu.

    En büyük iki Hıristiyan krallığı Polonya ve Macaristan'dı. Ama büyük olmaları uygar oldukları anldıbına gelmiyordu. Bu iki krallık, ikiye bölünmüş Fransa gibi kendi halinde gelişmeye bırakılmış olsaydı "Karanlık Çağ" bir yüzyıl daha önce biterdi. Ancak Moğollar sonunda Avrupa'ya saldırmaya hazırlandıklarında, Batı'nın askeri gücü dağılmış durumdaydı.

    Macaristan Kralı IV. Bela tüm Hıristiyanlığa kendilerini ve tabii ki Macaristan'ı savunmaları için çağrı yaptığında Öyle büyük bir ordu oluşturulamadı. Avrupa'nın her tarafındaki şövalyelerden yanıt geldi. Ama beklendiği kadar büyük bir katılım yoktu. Batı Avrupa'dan tek bir kral bile ordusunu toplayıp gelmedi.

    On beş-yirmi yıl önce Filistin'de savaşanlardan çoğu ölmüştü ve mali açıdan da orduların yeni bir savaşa gücü yoktu. Moğollar, Polonya ve Macaristan'ı ezip geçti. Moğol hükümdarı ölmeseydi ve Moğol orduları kendi kendilerine geri çekilmeselerdi, Dublin'e kadar ilerleyip tüm Avrupa'yı ele geçirmekten onları alıkoyacak hiçbir güç kalmamıştı.

    Prester John bir efsaneydi. Olmayan bir Hıristiyan Krallığı ile güçleri birleştirip islam ordularını yenme fikri Papa'ya ve asillere öyle çekici gelmişti ki kimse buna karşı çıkamadı. Bu öyle bir efsaneydi ki, Moğol hükümdarı ölmeseydi, tüm Avrupa Moğol hakimiyetine girecekti.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 210.
    0
    insan ticareti, Birleşmiş Milletlerce "kuvvet kullanarak veya kuvvet kullanma tehdidi ile veya diğer bir biçimde zorlama, kaçırma, hile, aldatma, nüfuzu kötüye kullanma kişinin çaresizliğinden yararlanma veya başkası üzerinde denetim yetkisi olan kişilerin rızasını kazanmak için o kişiye veya başkalarına kazanç veya çıkar sağlama yoluyla kişilerin istismar amaçlı temini, bir yerden bir yere taşınması, devredilmesi, barındırılması veya teslim alınması" olarak tanımlanmıştır [1].

    Yasalara aykırı bir eylem olmakla kalmayıp uluslararası yasa ve insan hakları protokol lerinin de ihlali anldıbına da gelir. Genellikle çok iyi örgütlenmiş suç ağlarına mensup suçlular tarafından yürütülür. insan tacirleri, mağdurları kendi ülkeleri içinde bir yerden diğerine aktarırlar, çoğu zaman da uluslararası sınırlardan geçirirler. Daha sonra mağdurların en temel özgürlükleri ellerinden alınır, eşya gibi satılırlar ve hem ciks köleleri olarak hem de diğer işlerde zorla çalışmaya zorlanırlar. Kurbanlara rutin olarak tecavüz edilir, işkence ve şiddet e maruz bırakılırlar.

    Konu başlıkları [gizle]
    1 Fuhuş ve insan ticareti arasındaki fark nedir?
    2 insan ticaretinin mağdurları suçlu mudur?
    3 insan ticareti mağduru kız ve kadınların başlarına neler gelir?
    4 Bu kaynak ülkeleri nelerdir?
    5 Mağdurlar nasıl angaje edilmektedir?
    6 Mağdurların kaçması ne kadar zordur?
    7 Bir insan tacirini nasıl belirleyebilir ve nasıl yardımcı olabilirim?
    8 Mağdurların başlarına neler gelir?
    9 Mağdurların kaçması ve bu zulümden kurtarılması neden güçtür?
    10 Notlar
    11 Kaynakça


    Fuhuş ve insan ticareti arasındaki fark nedir? [değiştir]
    insan ticaretinin mağdurları - kızlar, kadınlar, erkekler ve oğlan çocukları - köledir. Çoğu zaman ölümle tehdit edilerek, kendi rızaları dışında para karşılığında erkeklere cinsel hizmetler sağlamak zorunda bırakılırlar. Ücretler, doğrudan sahiplere aktarılır ve mağdurlara hiçbir şey verilmez. insan tacirleri, çoğu zaman kadınları fahişe olarak yurtdışında çalışmaya ikna ederler, bu durum kadınların rızası ile oluşmuş gibi görünse de, kurbanlar en sonunda köle haline gelir ve şiddete maruz kalırlar. Buna karşın, fuhuş bir kadının para karşılığı vücudunu satması ve kârı kendine saklamasıdır. ciks işçileri köle olmayıp insan tacirlerinin kontrolü altında değildir.

    insan ticaretinin mağdurları suçlu mudur? [değiştir]
    Hayır. Onlar yurtdışına gitmeleri için kandırılmış insanlardır. Onlara yalan söylenmiştir. Çoğu zaman da paraları ve nüfüs cuzdanları ellerinden alınmıştır. Cinsel hizmetler sağlamak ve diğer işler yapmak zorunda bırakıldıkları için onlar suçlu değil mağdurlardır.

    insan ticareti mağduru kız ve kadınların başlarına neler gelir? [değiştir]
    Evlerine geri dönen mağdurlardan edinilen bilgilere dayanarak, mağdurların itaat etmelerini sağlamak için tacirlerin her türlü gözdağı verme yöntemini kullandıklarını biliyoruz. Mağdurlar, suçluların istediklerini yapmadıkları takdirde en canice ve insanlıktan uzak aşağılama ve korkutma yöntemleri ile karşılaşmaktadırlar. Bunların arasında tecavüz, işkence, ölüm tehdidi, dayak, hapsetme ve aç bırakma bulunuyor. Hamile kadınlar, rutin olarak cinsel ilişkiye zorlanmakta ve bebekleri doğumdan sonra öldürülmektedir. insan ticareti mağdurları modern köleler olarak defalarca satılır. Bu satışlarda 200 ila 20,000 dolar ve üzeri miktarlar el değiştirebiliyor.

    Bu kaynak ülkeleri nelerdir? [değiştir]
    Türkiye'de getirilen insan ticareti mağduru kız ve kadınların çoğu eski Sovyet bloğundan geliyor. Ortalama günlük ücretin 1 doların altında olduğu Moldova gibi yoksul ülkelerden de geliyorlar. Yoksulluk, onların bir çıkış noktası aramasına yol açıyor. Türkiye, insan tacirleri tarafından zenginlik ve fırsatla dolu bir ülke olarak gösteriliyor. Moldova, Ukrayna, Rusya ve başka ülkelerden kızlar ve kadınlar, Türkiye'de daha güzel bir yaşam vaat eden insan tacirleri tarafından kandırılıyor.

    Mağdurlar nasıl angaje edilmektedir? [değiştir]
    Tacirler, genellikle çok iyi organize olmuş büyük uluslararası ve mafya suç örgütleridir. Kurbanlarını, yurtdışında iş imkânlarını duyuran gazete ilanları yoluyla veya kurbanlara yalan söyleyerek onları kandıran yerel şahıslar yoluyla avlarlar. Mağdurları angaje eden bu şahıslar, onların arkadaşı veya mağdurların tanıdığı, onların güvenini kazanmış topluluk üyeleri de olabiliyor. Angajmanı, umutsuz kadınların güvenini kolayca edinebilen kadınların yaptığı da sıkça görülüyor. Her suç örgütünün, ev bulmaktan seyahat ayarlamaya kadar her türlü işi yapan 80 veya daha fazla mensubu olabiliyor. Genellikle sahte iş bulma şirketleri, seyahat ve manken ajansları söz konusudur.

    Mağdurların kaçması ne kadar zordur? [değiştir]
    Kızlar ve genç kadınlar, genellikle özel apartman dairelerine, evlere ve mağdurların zorla çalıştırıldığı diğer mekanlara polis tarafından yapılan baskınlar sırasında ortaya çıkartılıyorlar. insan ticareti mağdurları kendi başlarına kaçmayı nadiren başarsa da, hapis tutuldukları ve başlarında sürekli birileri bulunduğu için bu sıkça gerçekleşmez. Kendilerine, kaçarlarsa öldürülecekleri veya ailelerinin öldürüleceği söylenir. Yerel polise giderlerse de, utanç verici bir şekilde sınır dışı edilecekleri söylenir. Kaçmayı başaranlar, son derece yoğun şiddete maruz kaldıkları için hayat boyunca pgibolojik travma yaşıyorlar. Pgibologlara göre bunların sadece yüzde 30'u tamamen normal bir hayat yaşayabilecek kadar iyileşiyor.

    Bir insan tacirini nasıl belirleyebilir ve nasıl yardımcı olabilirim? [değiştir]
    Yasa uygulayıcıları ile birlikte çalışarak, insan tacirlerinin belirlenmesi ve durdurulması için yardımcı olabilirsiniz. Yurt dışında çalışmak üzere sahte pasaport ve vize öneren kişilere özellikle dikkat ederek işaretlerden bazılarını tanıyabilirsiniz. Tacirlerin eline düştüğünden şüphelendiğiniz bir kız veya kadın ile tanışırsanız, fiziksel suistimale dair işaretleri fark etmeye veya kendi rızaları dışında çalışmaya zorlandıkları konusunda bir ifade veya imada bulunup bulunmadıklarını dinlemeye özen gösteriniz. Eğer bir şahsın insan ticaretine maruz kaldığından şüphelenirseniz, herhangi bir zamanda, herhangi bir yerden 155 polis 156 jandarma 158 Sahil Güvenlik numaralarından ve 157 yardım hattından ücretsiz olarak arayabilir ve yardım isteyebilirsiniz.

    Mağdurların başlarına neler gelir? [değiştir]
    Yabancı bir ülkede yapayalnızdırlar.
    Diğer vatandaşlarıyla temasları kesilmiştir.
    Bulundukları ülkede, kendi dillerinde mağduriyetlerini anlatamazlar.
    Pasaportları ellerinden zorla alınmıştır. Sadece dışarı çıkarken verilir, dönüşlerinde geri alınır.
    Aileleriyle temas kurmaları engellenmiştir.
    Kullandıkları GSM telefonları uluslararası görüşmelere kapatılmıştır.
    Sürekli taşınma ve yerleri değiştirildiğinden yön duyguları alt üst olmuştur. Nerede bulunduklarını ve mevkilerini bilemezler.
    Tekrar tekrar fiziksel ve cinsel istismara maruz kalırlar, tacirler tarafından tecavüze uğrarlar.
    Zorla senet imzalatılarak, aşırı borçlandırılırlar. Yaptığının suç olduğu söylendiğinden, hakkında işlem yapılıp hapise gireceği korkusuna kapılmaktadırlar.
    Düştüğü durumun ailesine yansımasından dolayı utanç ve dışlanma endişesi yaşamaktadırlar, her gün uzun sürelerle, müşterilerle tehlikeli ve korunmasız cinsel ilişkiye girmeye zorlanmaktadırlar.
    Kaçması halinde kendisi veya ailesine zarar verileceği tehdidinde bulunularak korkutulurlar.
    insan ticaretine son

    Mağdurların kaçması ve bu zulümden kurtarılması neden güçtür? [değiştir]
    Şiddet, tehdit ve kontrol altındadırlar.
    itaat etmesi için mağdurlara sık sık dayak atılır.
    Uyuşturucu verilir.
    Mağdurlar özel kiralık evlerde aç ve susuz bırakılarak, zorla tutulurlar.
    Sorunlarını anlatabilecekleri kişilerle iletişim kurmaları engellenir.
    Güvenlik kuvvetlerine haber verildiği takdirde, bunu öğrenebilecekleri ve bu nedenle kendisine ayrıca şiddet uygulanacağı tehdidi altındadırlar.
    Mağdurlara, aynı durumda yaşamaya devam etmekten başka bir seçenek bırakılmaz.
    Notlar [değiştir]
    ^ Bkz. Birleşmiş Milletler Sınıraşan Suçlarla Mücadele Sözleşmesine Ek insan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına ilişkin Protokol'ün (Palermo Protokolü)3. maddesi. Anılan Palermo Protokolü TBMM tarafından 30 Ocak 2003 tarihinde onaylanmış, 4804 sayılı Kanun olarak iç hukukun bir parçası haline getirilmiştir.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 211.
    0
    HAÇLI SEFERLERi
    Birinci Haçlı Seferi
    • Haçlı seferleri önce, Pier Lermit adlı papaz yönetimindeki düzensiz birliklerin Anadolu’ya gitmesi ile başladı.Bu birlik 1. Kılıç Arslan tarafından yok edildi. Pier Leymit, güçlükle istanbul’a kaçtı.
    • Daha sonra Anadolu’ya giren asıl haçlı ordusu, başta ingiliz, Alman ve Fransızlar olmak üzere birçok Avrupa devletinin kuvvetlerinden oluşuyordu. Sayıları 500 bini geçiyordu.
    • Bizansın yardımıyla Anadolu’ya giren Haçlı ordusu iznik’i ele geçirdi.Bu nedenle Selçuklu merkezi Konya’ya taşındı.
    • 1. Kılıç Arslan, bu orduya büyük kayıplar verdirmiştir. Anadolu’dan çıkarken Haçlı ordusundan geriya 50 bin kişilik kuvvet kalmıştır.
    • Haçlılar güçlükle vardıkları Kudüs’te bir Latin krallığı kurmuştur. Urfa ve Antakya’da birer kontluk oluşturdular.
    ikinci Haçlı Seferi
    • Musl Atabeyi imadettin Zengi’nin Urfayı geri almasıüzerine 2. Haçlı Seferi başlamıştır.
    • Bu sefere papnın çağrısı ile Fransa kralı 7. Lui ile Alman imparatoru 3.Konrad katıldı.
    • Selçuklu Sultanı 1. Mesut bu orduyu yenilgiye uğrattı.
    • Haçlılar amaçlarına ulaşamadan ülkelerine döndüler.
    Üçüncü Haçlı Seferi
    • Bu sefer, Eyyubi devleti hükümdarı Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’ü haçlılardan alması üzerine başladı.
    • Seferin öncülüğünü;Alman imparatoru Frederik Barbaros, Fransa Kralı Philip Ougust ve ingiltere Kralı Arslan Yürekli Rişer yaptılar.
    • Frederik Barbaros, Konya’yı ele geçirdi. Daha sonra, Silifke suyunu geçerken boğularak öldü.
    • Fransa ve ingiltere krallarıda Kudüs’ü alamadan geri döndüler.
    Dördüncü Haçlı Seferi
    • Bu sefer, Bizans imparatoru izak Angelos yardım istemesi üzerine Kudüs yerine istanbul’a yapıldı.
    • izak Angelos tekrar tahta geçirildi. Fakat Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birleştiriliceği haberiyayılınca isyan eden Bizans halkı imparator ve oğlunu öldürdü.
    • Bu karışıklıktan yararlanan Haçlılarda istanbul’u yağmaladılar. Burada bir Ltin lrallığı kuruldu.
    • istanbul’dan kaçan Bizans hanedarı iznik’te ve Trabzon’da birer rum devleti kurdu.
    • iznik Rum imparatoru, daha sonra istanbul’u ele geçirerek buradaki Latin imparatorlu’ğuna son vermiştir.
    Haçlı Seferlerinin Sonuçları
    • Haçlılar, seferlerinin sonlarında amaçlarına ulaşamadılar.Ele geçirdikleri yerleri daha sonra terk etmek zorunda kaldılar.
    • Türklerin batı yönüne yaptıkları seferler durdu. Fakat Türkler, haçlılara karşı verdikleri; mücadele ile islam aleminin sevgisini kazandılar.
    • Avrupa’da Derebeylerin gücü azaldı. Buna karşılık merkezikrallıklar güçlendi.
    • Papa ve kiliseye olan güven sarsıldı.
    • Avrupalılar ilk kez karşılaştıkları pusula, barut,kağıt gibi teknik buluşları ülkelerine getirdiler. Bunun sonucunda Avrupa’da, düşünce, bilim ve sanat dalında büyük ilerlemeler oldu.
    • Doğu-Batı ticareti gelişti, Akdeniz limanlar önem kazandı.
    • Venedik ve Cenevizliler denizcilik ve deniz ticareti gelişti.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 212.
    0
    özet geçiyom lan binler :
    katil bahçevan.
    ···
  13. 213.
    0
    Haçlı Seferleri

    Papaligin tesvikiyle hiristiyan Avrupalilarin Müslümanlara karsi tertip ettikleri seferlerin umumi adi. En önemlisi dîni olmak üzere, siyasî, sosyal ve iktisadî sebeplere dayanan Haçli Seferleri'ni Papa ikinci Urbanus, 1095 yilinda toplanan Clermont Konsili'nde yaptigi konusmayla baslatmistir. Asirlarca devam edip, milyonlarca insanin can kaybina, devletlerin yikilip ülkelerin tahrip olunmasina sebep olmustur.
    Osmanli Devleti'ne ve diger Müslüman Devletlere karsi, 1364 Sirpsindigi, 1389 Birinci Kosova, 1396 Nigbolu, 1444 Varna, 1448 ikinci Kosova, 1453 istanbul, 1538 Preveze Deniz, 1571 Kibris, 1683 Viyana kusatmasi ve 1919-1922 istiklal mücadelemizde Haçlilar ittifak içine girip, müslümanlara karsi cephe almislardir. Halen soguk harp, kültür harbi seklinde devam etmektedir.
    Asirlarca devam eden Haçli Seferleri sonucu, milyonlarca insan can verip, kan döküldü. Ülkeler harap oldu. Dîni, siyasî, sosyal, kültürel, iktisadî birçok hadiselere sebep olan Haçli Seferleri'nin getirip zütürdügü birçok neticeler oldu. Müslümanlara karsi savasa katilmaya tesvik için Avrupa'da birçok hiristiyan tarikatlar kuruldu. Sefere katilanlara çesitli vaadler de bulunuldu. Seferlere istirak için Avrupalilarin dindarina, maceraperestine, issz güçsüzüne ayri ayri vaadlerle propoganda yapilip, Müslümanlarin karsisinda bütün bunlarin bos çikmasi, neticesinde Papaligin ve kilisenin otoritesi sarsildi.
    Bu seferler sonunda Hiristiyanlar, Müslümanlari yakindan tanidilar. Savas meydanlarinda arslanlar gibi cesurâne dögüsen Müslümanlarin aslinda çok merhametli, iyilik sever, misafirperver olduklarina bizzat sahit oldular. Hiristiyan tarikatçilarinin bahsettikleri gibi olmamasi, daha önceki düsüncelerini degistirdi.
    Papalik, Haçli Seferlerinin masraflarini karsilamak gerekçesiyle, Hiristiyanlarin ruhani isleri için vergi almak adetini çikardi. Bulundugu çevrenin kilisesine vergisini vermiyenler, Hiristiyanliktan tecrid edildi. Misyonerler faaliyetlerini artirip, Asya ve Afrika'da Hiristiyanligi yaymaya çalistilar.
    Haçli seferlerine katilan sövalyelerin müslümanlar karsisinda güçsüzlügü anlasilinca, derebeylik idaresi zaafa ugradi. Merkezi otoritenin hakimiyeti artip, Avrupa'da krallik rejimi kuvvetlendi. Serf durumundaki köylü, toprak sahibi efendilerinden arazi alarak, mal mülk sahibi oldular. Avrupa'da aralarinda büyük esitsizlik ve adaletsiz uçurumu bulunan siniflar arasi fark kismen azaldi. Dogu san'at ve medeniyetini taniyip, islâmi eserlere hayran olan Haçlilar, Müslümanlardan san'at ve teknik alanda birçok yenilikleri ve kesifleri ögrendiler. Bu ise Avrupa'da ilim ve teknigin gelismesine sebep oldu. Müslümanlardan kâgit ve pusula'yi da ögrenen Haçlilar da gemicilik çok gelisti. Venedik, Cenova Marsilya, Pisa gibi Akdeniz limanlarinin önemi artip, ticari faaliyetler hiz kazandi. Bu sehirler serbest bölgeler mahiyetini alip, Bati ile Dogu'nun ticareti gelisti.
    Haçli Seferleri neticesinde Müslümanlar, Bizanslilar ve Yahudiler çok zarar gördü. islâm ülkeleri ve devletleri harap olup, yüzbinlerce Müslüman Anadolu, Misir, Orta Dogu ve özellikle Kudüs'te kiliçtan geçirilip, yerlesim alanlari yagmalanip, yakilip, yikildi. Kadinlar ve çocuklar bile hunharca öldürüldü. Haçlilarin kilicindan sadece Müslümanlar degil Yahudiler ve özellikle Ortodoks Bizans da çok zarar gördü.
    istanbul'un zenginligine hayran kalan Latin Katolikler sehrin san'at eserlerini zengin olmak hirsiyla yagmaladilar. Ortodoks ahaliye saldirip mal, can ve irzlarina çok zarar verdiler. istanbullular sehri terk etmek zorunda kaldi. Haçli zulmü o kadar artti ki, asirlardir istanbul'da bulunan Bizans imparatorluk tahti sehirden çikarilip, önceden Anadolu Selçuklu Devleti baskenti olan îznik'e tasindi. Bizanslilar 1261 yilinda tekrar istanbul'u Latin Haçlilardan geri aldilar.
    Haçli Seferleri neticesinde, islâm Medeniyetini taniyan Avrupa'da ilim ve teknikte gelismeler olup, merkezi otoritenin kuvvetlenmesi yaninda, Müslümanlar'a karsi asirlarca devam edecek olan askeri, siyasi iktisat ve kültürel politikanin da tesbit edilip, safha safha tatbikine sebep olmustur. Batililarin islâm ülkelerine karsi tatbik ettikleri yayilmacilik, sömürgecilik, islâm dini'ne saldirmalari ve müslümanlari Dinlerinden uzaklastirmak için yaptiklari bütün dejenerasyon faaliyetleri hep Haçli Seferler'inin bir sonucudur.

    MsXLabs.org & OT
    Bu Mesajı Yetkililere Rapor Et Bu mesaja hızlı cevap gönder
    Okunmamış 16-06-2010 #7 (mesaj-linki)
    Daisy-BT Bayan-F
    Daisy-BT - avatarı

    Maddelerle Tarih
    Haçlı Seferleri:

    Haçlı Savaşlarının Nedenleri :

    Hıristiyanların büyük kitleler halinde Müslümanların üzerine yürümelerinin nedenleri vardı.
    Bunlar:

    * 1. Dini Nedenler:

    a.Kluni Tarikatının çalışmalarıb. Hıristiyanların kutsal sayılan
    yerleri (Kudüs'ü) geri almak
    istemeleri
    c.Hıristiyanların dinsel taasublarıd. Bizans'ın müslümanlara karşı
    papa'dan yardım istemesi.
    e.Suriye'nin durumu

    * 2- Ekonomik Nedenler:

    a.Avrupada halk yokluk içndeydi.
    b.Doğunun zenginliğini ele geçirmek istiyorlardı. (Yeniçağda; Coğrafi keşiflerin doğmasına neden olacaktır.)

    * 3- Siyasi Nedenler:

    * Türklerin kısa zamanda Anadolu'ya sahip olması.
    * Avrupa'da dinsel barışın sağlanması asil sınıfın ortaya çıkmasını sağladı.
    * Şövalyelerin ün kazanmak istemesi.

    * Diğer Nedenler.

    * Papa Haçlı Seferlerinin yapıl­masını istiyordu.
    * Çünkü yeni ülkeler alınınca sözünün geçeceği yerler genişleyecekti.
    * Papa krallardan ve prenslerden kurtulmak için onların haçlı seferlerine katılmasını istiyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 214.
    0
    Maddelerle Tarih
    I. Haçlı seferi:
    (1096-1099)

    * Haçlılar iznik'i alarak iznik Latin imparatorluğunu kurdular.
    * Haçlılar kudüsü alarak Kudüs Latin imparatorluğu kurdular.
    * Birinci Haçlı seferinde haçlılar başarılı netice aldı.
    * Haçlılar ellerine geçirdikleri Antakya (Hatay) Urfa, Trablus, Şam, Sur, Yafa ve Nablus gibi şehirlerde Avrupa'da olduğu gibi Feodalite rejimine dayanan bir takım dukalıklar ve kontluklar kurdular.
    * I. Kılıç Arslan başkent iznik'i boşaltarak Konya'yı yeniden başkent yapmıştır. (Nedeni; Haçlı Sefe­rlerinden dolayı, güvenlik açısın­dan)

    II. Haçlı Seferleri:
    (1147-1149)

    * Haçlılar Antakya ve Kudüs'e yer­leşmişlerdir.
    * Suriye'ye egemen olan Nurettin Zengi, haçlılar üzerine akınlarda bulunuyordu.
    * Bizans imparatorluğunun des­teği ile Alman ve Fransız kralı Anadolu'ya geçti.
    * Mesut, haçlı Ordusu'nu Toros-lar'da bozguna uğrattı.
    * içel yakınlarında Haçlılar yine bozguna uğratıldı.
    * Bu durum Haçlıların Anadolu üzerindeki beklentilerini boşa çıkarmıştır.

    III. Haçlı Seferi:
    (1189-1192)

    * Haçlılar deniz yoluyla Suri­ye'ye hareket etti.
    * Haçlılar Antakya ve Kudüs'e yer­leşmişlerdi.
    * Mısır'a egemen olan Selahatin Eyyübi tüm ön Asya'yı almak için harekete geçti.
    * Eyyübiler Hittin Savaşında Haçlıları yenerek Kudüs'ü aldı.
    * III. Haçlı savaşında haçlılar herhangi bir sonuç elde
    * edememiştir.

    IV. Haçlı seferi:
    (1204)

    * Haçlılar deniz yoluyla sefer düzenlemiştir.
    * Haçlılar Mısır'a geldiklerinde istanbul'da taht kavgaları başlamıştır.
    * Haçlılar istanbul'daki karışıklık­lardan yararlanarak Kommenler soyunu görevden alıp (1204)
    * istanbul'da Latin imparator­luğunu kurmuşlardır.
    * Kommenler Trabzon'a giderek Trabzon Pontus Rum Devletini kurmuşlardır. (1204)

    Haçlı Savaşlarının Sonuçları:

    * a. Ekonomik Sonuçlar:

    1.Akdeniz ticareti önem kazandı, doğu-batı ticareti gelişti.
    2.Akdenizin batısında Venedik Cenova ve Marsilya limanları önem kazandı.
    3.Venedik ekonomik yönden zenginleşti. (Akdeniz Ticaretini ele geçirdi.)
    4.Anadolu ve Arap yarımadası savaşlardan dolayı ekonomik zarara uğradı.

    * b. Dinsel Sonuçlar:

    1.Kudüs ve Hıristiyanların kutsal yerleşim yerlerinde Türk ve islam hakimiyeti devam etti.
    2.Hıristiyan halkın kilise ve papaya olan güveni tamamen sarsıldı.
    (Bu durum ileride Reformun doğmasına neden olacaktır. )

    * c. Siyasal Sonuçlar :

    1.Türklerin Anadolu'ya yerleşmesi kesinlik kazandı.
    2.Bizans (Doğu Roma) imparato-rluğu'nun Anadolu üzerindeki hakimiyeti kırıldı.
    3.Türklerin Avrupa üzerinde yapacakları akınları geciktirdi.
    Bu olayda Bizans imparatorlu­ğunun bir müddet daha yaşdıbını sürdürmesine neden oldu.
    4.Avrupa'da yaşayan insanların derebeylik (Feodalite) rejimine olan güvenlerini sarstı.
    Bu durum ileri'de; merkezi krallıkların güçlenmesine et­ken oldu.
    5.ipek ve Baharat yollarının denetimi islam Devletlerinin elinde kaldı.

    * d. Sosyal Sonuçlar

    Avrupa'daki halk sınıfı ekonomik yönden güç kazandı.

    * e. Teknik ve Kültürel Sonuçlar:

    Avrupa islam dünyasından yeni bilgiler ve üretim teknikleri öğrendi.
    Buna bağlı olarak Avrupa;

    Barutla derebeyliğin yıkılmasını,

    Pusula ile coğrafi keşifleri,
    Kağıt ve matbaa ile Rönesans ve Reform hareketlerini gerçek­leştirdi (Yeni çağda)
    Tümünü Göster
    ···
  15. 215.
    0
    koşun beyler gibişşş
    ···
  16. 216.
    0
    koşun binler anket gibertme olayı var la
    ···
  17. 217.
    0
    Titanic White Star Line'ın bir transatlantik gemisiydi, Harland and Wolff tersanelerinde(Belfast, Kuzey irlanda) üretilmiş ve rakip firma olan Cunard Line'ın RMS Lusitania ve RMS Mauretania gemileriyle rekabet edebilmesi için tasarlanmıştır. Titanic 'in yanı sıra Olympic Sınıfı kardeşleride üretilmiştir. Bunlar: ilk üretilmiş olan RMS Olympic, daha sonra üretilicek olan RMS Britannic (diğer adı Gigantic). Gemi'lerin tasarımcıları hem Harland and Wolff ve White Star'da yönetici olan William Pirrie ve inşa yöneticisi ve dizayn bölümünün başı olan Alexander Carlisle ve gemi inşaatı mühendisi Thomas Andrewsdir.
    RMS Titanic'in üretimine 31 Mart 1909'da başlandı. Yapımında 26 ay boyunca 11.300 kişi çalışmıştır. IMMC'nin sahibi Amerikalı John Pierpont Morgan tarafından finanse ediliyordu. Geminin gövdesi 31 Mayıs 1911'da suya indirildi ve tamamen bitirilmesi için bir yıl daha harcandı. 31 Mart'ta gemi yüzer hale getirilmişti.
    Titanic 259 m uzunluğuna, 28.2 m genişliğe, 66,000 gros ton ağırlığa sahipti. Geminin 3 pervanesine güç sağlayan iki zamanlı dört silindir, üç aşamalı, buharlı itici motorlar ve düşük basınçlı tribünler bulunmaktaydı. Bu motorlara 159 kömür fırını tarafından ateşlenen 29 kazan enerji veriyordu ve buda geminin yaklaşık olarak 43 km/s maksimum hıza ulaşmasını mümkün kılıyordu. Gemideki dört bacadan sadece üçü işlevseldi, dörtdüncü baca sadece geminin daha çarpıcı gözükmesi için eklenmişti. Gemi toplam'da 3,547 yolcu ve mürettabat taşıyabiliyordu. Aynı zamanda posta'da taşımaktadıydı. Baş harfinin ilk kısmındaki ön ekte bu ifade bulunmaktadır. RMS (Royal Mail Steamer).

    Titanic Memorial (Washington, D.C. )

    Özellikler

    "Titanic" 'in içindeki Spor Salonu

    Gemi'nin bulunduğu zamanda, Titanic lüks, zenginlik ve ihtişam konusunda tüm rakiplerinin üzerindeydi. Gemi'de standart olarak ana güvertede yüzme havuzu, spor salonu, Türk hamamı, hem birinci sınıf hem de ikinci sınıfta kütüphane, tenis kortu sunulmaktaydı. Birinci sınıf ortak odaları çok özel ağaç işlemeciliği, pahalı mobilyalar ve diğer dekorasyonlar ile süslenmişti. Buna ilave olarak 'Café Parisien' birinci sınıf yolculara çardak biçiminde dekorasyon ile süslenmiş güneşli veranda altında mutfak hizmeti vermekteydi.
    Gemi bulunduğu zamana göre gelişmiş teknolojik özellikler ile donatılmıştı. Geminin ileri teknolojisinde kullanılan malzemeleri Osmanlı imparatorluğundan sağlanmıştı.[kaynak belirtilmeli] Buhar jeneratörleri tarafından desteklenen geniş bir elektrik altyapısı vardı, elektrik kabloları aynı zamanda elektrik lambalarını besliyordu. Gemi aynı zamanda iki Marconi radyo sistemi ilede gurur duymaktaydı. Vardiye halinde çalışan operatörler tarafından çalıştırılan 1500 watt'lik sistem sabit bir iletişim ve birçok yolcu mesajlarinin aynı anda transferine olanak sağlamaktaydı.
    Filikalar

    Titanic ’in dizayn aşamasında Carlisle Titanic ’in filikaları için kullanılacak matafora'ların daha yeni ve geniş bir modelini önermişti. Bu sayede Titanic 48 filika taşıyabilecekti ve geminin tamdıbına olmasa bile güverte üzerindeki herkese yetecek kadar filika sağlanmış olacaktı. White Star Line, daha geniş vinci kabul etmesine rağmen ancak geminin % 52’sini taşımasına kadar imkân verecek 16 ahşap filika ve buna ilaveten 4 adet daha taşınabilir filika konulmasına karar verdi.(Yasalara göre bu rakam bu tonajdaki bir gemi için minimum olması gereken rakamdı.) Ticaret kurulunun o zamanlardaki yönetmeliği, 10,000 ton’un üzerindeki gemilerin en az 155.724 m3 genişliğinde 16 filika taşımasını zorunlu kılıyordu. Yani, yasal olarak gereken filika sayısından daha fazlasını taşımaktaydı. 1894’de değerlendirilebilinen en büyük gemi sadece 13.000 ton’du, yönetmelik 1894’den beri değişmediği için büyük ve geniş gemiler için fazladan bir zorunluk yoktu. Carlisle, White Star Line yöneticilerinden J.Bruce Ismay ile konuyu resmi olarak tartıştığını söylemiştir. Bruce Ismay ise bunu reddetmiş, böyle bir görüşmeyi ne duyduğunu nede böyle bir uyarının kendisine gelmediğini ifade etmiştir.
    Olympic ile Karşılaştırma

    Olympic(solda) ve tersanedeki havuzdan dışarı çekilen Titanic(sağda)

    Titanic eski kardeşi RMS Olympic 'e çok benzemekteydi. Daha fazla yere ve kayıtlı tonajı daha fazla olmasına rağmen, omurgası Olympic ile neredeyse aynı idi. Bununla birlikte bazı farklılıklarda vardı. En belirgin iki tanesinden birisi bot güvertesi altındaki, ileri gezinti için kullanılan A güvertesinin yarısı dışarıdaki hava ile ilişkilendirilmişti. B güvertesi konfigurasyonuda Olympic den farklı idi. Olympic inşaa edildiğinde Titanic in sahip olduğu benzer bir Cafe Parisien yoktu. Bu özellik 1913'e kadar eklenmedi. Olympic 'de bulunan bazı kusurlarda Titanic 'de düzeltildi. Örneğin geminin arka kısmındaki ses çıkartan birleşme yeri Titanic 'de düzeltildi. Titanic 'deki A güvertesindeki doğal yan ışıklandırmalar daire biçimindeydi , Olympic 'de ise oval idi. Titanic 'in kaptan köşkü daha dar ve uzun yapılmıştı. Bu ve diğer değişiklikler ile kayıtlı fazladan 1,004 gross ton ağırlığı ile Olympic 'den daha genişti, ilk yolculuğunu yapacağı 1912'de en büyük gemiydi.
    Kaptan John Smith

    Kaptan Edward J. Smith Titanic 'in Kaptanı

    Edward John Smith Hanley 'de Edward Smith ve Catherina Hancock'in çocugu olarak dünyaya geldi.13 yaşına kadar Etruria ingiliz okuluna devam etti ve ardından Liverpool'da denizcilik kariyerine başladı. Daha sonra A Gibson şirketinin sahibi oldugu Senator Weber 'de ilk denizcilik kariyerine başladı, çıraklık dönemini Weber'de geçirdi. Smith ,Mart 1880'de ,White Star Line'a Celtic 'in dördüncü subayı olarak katıldı. Avustralya ve New York hatlarında uzun dönem çalıştı.1887'de Smith ilk White Star komutasını SS Republic ile devraldı. White Star Line'da 17 adet gemiye kaptanlık ettikten sonra R.M.S Titanic'e kaptan olarak atandı. Titanic'in ilk yolculugu için White Star'in en güvendigi isimlerden biriydi. Titanic'in batışı ile ilgili olarak, Kaptan Smith'in bir ihmalinin olup olmadıgı hususu günümüze kadar tartışılan bir konu haline gelmiştir. Smith'in bu olaydaki ihmaller zincirine katkısı ile ilgili çok fazla iddia mevcuttur ,Kaptan tarafında bir zaafiyet mevcut olsa bile aşagıdaki faktörlerde gözden kaçırılmamalıdır.
    1.)Smith ,White Star Line'da 30 yıldır çalışmaktadır, büyük bir tecrübeye sahiptir, bu durum kendisine aşırı güven vermektedir.
    2.)Titanic boyut olarak çok büyük bir gemidir, zamanına göre ciddi teknolojik üstünlüklere sahiptir ,kompartımanlar arasında su geçirmez levhalar yerleştirilmiş ve batmaz gemi olarak lanse edilmiştir.
    3.)Özellikle Atlantik'de kritik mesajlar köprüye iletilememiştir.
    4.)Titanic'in imal edildigi çelik metallerin çok kırılgan olduğu görüşüde birçok uzman tarafından ifade edilmiştir.
    Titanic 'in çarpmasından sonra ,Kaptan Smith'in nasıl öldügüde çok netlige kavuşamamıştır. Ballard'a göre Titanic filmindede görüldügü gibi, köprüye gittigi,son emri vermek için bekledigi ve Atlantik'in buzlu sularında kayıp oldugu söylenmektedir. Başka bir iddiaya göre ise Kaptan silahinı kafasına dayamış ve tetigi çekmiştir.
    ilk Sefer

    Titanic ilk seferine Southampton, ingiltereden, New York City'e doğru hareket etmek için 10 Nisan 1912 tarihinde Kaptan Smith'in komutasında ilk seferine başladı. Titanic bulunduğu iskeleden ayrılır iken, bıraktığı dümen suyu yakınl gittiği güney yolu üzerinde geniş ve büyük buzdağları olduğuna dair bir uyarı yaptı. Ancak bu uyarı USN Hydrographic (deniz haritacılığı) bölümüne gitti ve asla köprüye ulaşamadı. Buzdağı uyarıları gün boyunca alınmaya devam etti, ancak bu uyarılar yılın bu zamanları içinde oldukça normal idi. Daha sonra akşam saat 21:30'da, Mesaba gemisi tarafından Titanic'in takip ettiği yolda geniş ve büyük buzdağları olduğu ile ilgili yapılan uyarı, telsiz (Marconi)odasındaki Jack Phillips ve Harold Bride tarafından alınmasına rağmen, bir takım zaaflar nedeni ile köprüye ulaşamadı. Uyarılar olmasına rağmen, seyir ile ilgili bir değiştirmeye ve yavaşlamayı gerektirecek bir neden yoktu. Titanic'de gözcü olarak üç takım çalışmakta idi, her takım iki kişiden meydana geliyordu ve bu iki kişi iki saatte bir değiştirilmekteydi. Gözcüler köprünün üst kısmında kuş yuvası olarak ifade edilen direğin üzerinde duruyor ve karşıyı sürekli olarak gözetliyorlardı. Başka geceler buzdağının daha önceden görünmesi kesin gibiydi, ancak o gece birçok faktör beraber hareket etmek
    Tümünü Göster
    ···
  18. 218.
    0
    (bkz: incinin gibik iletişim formu capsliii)
    ···
  19. 219.
    0
    yaz amk okuyorum ben lan
    ···
  20. 220.
    0
    Saat 00:39'da, Titanic, New Foundland'ın Grand Banks güneyi açıklarında seyir etmekteydi. Gözcüler Frederick Fleet ve Reginald Lee gemi'nin ön tarafında tam olarak seçilemeyen büyük bir buzdağı farkettiler. Fleet geminin çan'ını üç kez çaldı ve köprüye telefon etti. Telefona Altıncı subay James Paul Moody cevap verdi. Fleet "Orda biri varmı?" diye bağırdı. Moody "Evet ne gördün?" diye cevap verdi. Fleet "Tam önümüzde buz dağı var!" şeklinde bağırdı. Moody kıdemli ve o anda köprüde sorumlu Birinci subay William Mcmaster Murdoch'u uyarmadan önce "Teşekkür ederim" şeklinde cevap verdi ve telefonu kapattı.

    Kaptan Smith'in durumunda olduğu gibi, Birinci subay Murdoch'in çarpışma sırasında vermiş olduğu emirler ile ilgilide çok fazla iddia ortaya çıkmıştır. Genel olarak kabul görülen, Murdoch'ın "Tam Sancak Tarafı" (Gemi'nin dümenini bir yöne çevirmek için kullanılır.) şeklinde emir vermiş olduğudur. Bu sayede gemi dönecek ve muhtemel bir çarpmadan kurtulacaktı. Kaza sırasında köprüye giren ve birbirlerini gören Dördüncü Subay Joseph Boxhall tarafından, Murdoch'a geminin makina dairesine bağlı telegrafı "Tam tornistan" 'a getirmesi rapor edildi. Boxhall’ın bu ifadesini makina dairesi yağcısı Frederick Scott yalanlanmıştır. Ona göre motor odası telegrafı önce "Dur" işaretini göstermekteydi. Ayrıca Kazan dairesinin çavuşlarından Frederick Barret ise kazan'daki ateş göstergelerinin önce tam da olduğunu daha sonra dur'a gittiğini ifade etmiştir. Tam o esnada veya daha önce Murdoch iskele tarafına tam bir dönüş emri vermiş olabilirdi. (Serdümen subayı Alfred Olliver çarpışma esnasında köprüye doğru giderken bu emri duydugunu ifade etmiştir.)Burada denenmeye çalışılan ve sağa doğru kalma manevrası olarak bilinen bu hareket, dümen yekesini tamamen sola taşımak bu sayede geminin sağa dönmesini sağlamak ve kalan arka kısmı buzdağından uzak tutmaktı. Yapılan bu manevra gemi'nin arka tarafının buzdağına asla çarpmayacağı konusunda ifade veren diğer mürettabat üyeleri tarafındanda desteklenmiştir. Çarpışma esnasında dümende olan dördüncü subay Robert Hichens ve köprüde olup olmadığı tam belli olmayan dördüncü subay Boxhall, her ikiside Murdoch'in Hichens'e verdiği son emrinin "Tam sancak tarafı!" olduğunu ifade etmişlerdir.

    Çarpışma

    Thomas Andrews

    Fleet'in buzdağını gördükten sonra, gemi'nin ölümcül çarpışmasını 37 saniyede yaptığı tahmin edilmektedir. Gemi'nin sancak (sağ) tarafı buzdağı tarafından yırtılmıştır, omurgadaki birçok noktada bükülmeler olmuş, suyun altında kalan perçinler atmış ve bu sayede beş kompartıman suya doğru açılmış (ileri seviye tank, üç ileri ambar ve kazan dairesi 6)ve denizin altında kalmıştır. Çarpmanın tüm etkisi ortalama 10 saniyede tamamlanmıştır. Altıncı kompartımındaki (kazan dairesi) pompalar suyu geldiği hızla geri pompalayabiliyordu. ilk beş kompartıman aşagı yukarı 1.1 m² civarındaki alandaki küçük oyuklar ile delik deşik olmuştu. Öndeki kompartımanlar doldukça, kompartımanlar arasındaki su geçirmez bölmeler kapatıldı. Titanic su yüzünde dört kompartımanın dolması ile ayakta durabilirdi. Ancak gemi beşinci kompartımanlarınada su alıyordu. Kaptan Smith köprüye varır varmaz, çarpmanın etkisi ile birlikte ekibine herşeyin durdurulması emrini etmişti. Çarpmadan sonraki ilk on dakikada bütün kompartımanlar 4.3m civarında, Atlantik'in buzlu suları ile doldu. Geminin birinci derecedeki subaylarının incelemesini takiben, gemi doğramacısı ve tamircilerinden J.Hutchinson ve Thomas Andrews iki güvertedeki posta odalarınıda içine kapsayan detaylı bir inceleme yaptılar, bu inceleme sonucunda görünen oyduki Titanic batacaktı. Saat gece yarısını vurmadan önce öndeki üçüncü sınıf kısmı suyla dolmaya başlamıştı.Çarpışmadan 25 dakika sonra Saat 01:05'de Kaptan Smith bütün cankurtaran flikalarının örtülerinin açılmasını emir etti; beş dakika sonra saat 01:10'da yerlerinden çıkartılmasını ve saat 01:25'de flikaların kadınlar ve çocuklar ile doldurulmasını ve aşağıya indirilmesini emir etti. Saat 01:50'de dördüncü subay Joseph Boxhall ilk beyaz yardım fişeğini ateşledi. Beyaz fişek atılmasının amacı; diğer gemilerden yardım isteyebilmekti. Fakat; asla batmayacağına inanılan Titanic, sefere çıkmadan önce sadece eğlence amaçlı kullanılan beyaz fişeklerle depolanmıştır. Kırmızı renk olan asıl yardım fişeklerine maalesef yer verilmemiştir. Bu da batma esnasında, fırlatılan beyaz fişeklerin, Titanic'i görebilen diğer gemilerin acil durumu algılayamamasına ve yardımların çok fazla gecikmesine yol açmıştır.
    01:45 - ilk Filika indiriliyor [değiştir]
    Charles Lightoller ölümünden önce bir mülakat vermiş ve ilk filika indirilmeden önce Kaptan Smith ile olan karşılaşmasını açıklamıştır. ifadesinde "Filikaların örtüleri kaldırılmış, temizlenmişdi. Akabinde filikalar bot güvertesi seviyesine indirilmiş ve menteşelerinden çıkarılmaya hazırdı, tam bu o anda Kaptan Smith ile karşılaştım ve ellerimi onun kulaklarının arkasına koyarak ve yüksek sesle sordum, "Efendim filikalara ilk önce kadın ve çocuklarımı almayalıyım" bu soruma, Kaptan olumlu anlamda kafa salladı ve bunun üzerine ilk filikayı doldurmaya başladım.
    ilk 65 kişi kapasiteye sahip yedi numaralı filika saat 01:27'de sancak tarafından üstünde sadece 28 kişi ile birlikte indirildi. Titanic yolcuları ve mürettabatı ile birlikte 2,228 kişi olmasına rağmen, toplam kapasitesi 1,178 olan 20 filika taşımaktaydı. Numaralar ile isimlendirilmiş onaltı flika mataforalardaydı(vinç), yandan çadır bezli, harf ile isimlendirilmiş ve taşınabilir dört adet filika ise subay yatakhanesinin çatısına yerleştirilmişlerdi. Flikalar için toplamda yetecek alan gemideki yolcuların ve mürettabatın yarısından biraz daha az idi. Yukarıdada ifade edildiği gibi o zamanlar gereken bot sayısı insan sayısı yerine geminin gros ton ağırlığına göre karar veriliyordu. Birinci ve ikinci sınıf yolcularının filikalara erişimi bot güvertesine çıkan merdivenler ile daha kolaydı, fakat üçüncü sınıf yolcuları için bu daha zordu. Alt kısımlarda kalan birçok koridor yüzünden filikalara giden yolu bulmak çok zordu. Ayrıca üçüncü sınıfı geminin diğer alanlarından ayıran ve geminin arka kısmından ikinci kısma geçişi sağlayan kapılar kilitliydi. Birinci ve ikinci sınıfın kadın ve çocuklarının birçogu batış esnasında kurtarıldı, üçüncü sınıfın kadın ve çocuklarında ise durum daha vahimdir, kayıp edilen rakam kurtarılandan daha fazladır. Bununla birlikte kilitli kapılar bot güvertesi ve F-G güverteleri arasındaki iletişimede engel olmuştu. Filikalar bot güvertesinde bekleyen kadın ve çocuklar ile birlikte indirilmeli ve sonrasında ise F-G güvertelerinde bekleyen kadın ve çocukları iskelelerden(aralıklardan) almalıydı. Maalesef botlar basitçe ve hiç durdurulmadan suya indirildi. Bununla birlikte üçüncü sınıfında kurtarılma esnasında ayrılması ile birlikte, birinci ve ikinci sınıfta seyahat eden çocuklardan birisi ve üçüncü sınıfta seyahat eden 76 çocuktan 53'ü hayatını kaybetti.
    Felaketin geri dönülemez noktası gece saat 01:15'de gelmişti, o anda gemi'nin ön tarafında bulunan çapa boşlukları suyun altında kalmıştı. Bu noktadan önce, okyanus suyunun girebileceği tek yer buzdağı tarafından oluşturulan yarıklardı. Deniz suyu geminin çapa boşlukları üzerinden sürekli güç kazanıyordu ve bu güç geminin batma hızını dramatik olarak artırıyordu. Saat 02:10'dan beş dakika önce, toplam kapasitesi 65 olan "flika 8" iskele tarafından 28 kişi ile ayrıldı. Aşağı yukarı 10 dakika sonra 9 numaralı flika 56 kişi ile birlikte gemiyi terk etti.

    Titanic'in Batışı Radio açıklamalarına istinaden Henry Reuterdahl tarafından çizilmiştir

    Bot güvertesi zaman geçtikçe daha fazla kaotik hale geliyordu. Saat 02:25'de 11 numaralı filika 70 kişilik yolcu ve mürettabatı ile birlikte sancak tarafından indirildi. Ancak filika'nın indirildiği yer suyu gemi'den dışarıya atmaya çalışan boşaltım pompalarından birine çok yakındı ve bundan dolayı filika denize ulaştığından nerdeyse batıyordu.
    Tayfalar filikalar denize inmesine saniyeler kala gemi'den bir an önce uzaklaşabilmek için kürekleri çekmeye başlıyordu.On dakika sonra Filika 13 ve 15 tam kapasitesinde indirildi. Boşaltma borusundan atılan su, hızla indirilen 15 numaralı filikanın altında duran 13 numaralı flika'nın arkasından ittirdi. Tayfalar suya indirilen 13 numarali filikanın iplerini çılgınca kesiyorlar ve yönünü değiştirebilmek için manevra yapıyorlardı. Tam bu esnada filika 14 beşinci subay Harold Lowe'in yöneteminde iskele tarafında alçalmaya başladı. Filika alçalmasını devam ettirirken, Lowe flikaya yan taraflardan binmeye çalışanları korkutmak için, flikada bulunanlarında baskısı ile silahını ateşledi. Saat 02:35'de Filika 15 ve 16 gemiyi terketti, ikinci sınıfın bot güvertesindeki bütün filikalar gitmişti. Gemide sadece birinci sınıfta olmak üzere toplamda kapasitesi 293 olan altı flika kalmıştı, tahminen gemide kalan sayısı ise 1800 olacaktı. Flika 2 ve 4 gemiden son ayrılacak filikalardı. Filika 2 saat 02:45 civarlarında ayrıldı, hemen onu çok yakın olarak on dakika sonra flika 4 takip etti.Bu filiakalar batacak olan gemiye en yakın olanlardı. Filika 4 gemiden dondurucu okyanusa düşmüş olan insanların bir kısmını aldı.
    Tümünü Göster
    ···