1. 126.
    0
    WiLSON iLKELERi ( 8 OCAK 1918)

    A.B.D. başkanı Wilson, savaş sonrası düzeni sağlamak ve barışı korumak amacıyla 14 maddelik ilkelerini yayınlamıştır. Buna göre :

    • Boğazlar bütün devletlere açık olacak
    • Her millet kendi geleceğini kendisi tayin edebilecek, Türkler nüfus yoğunluğuna sahip oldukları bölgelerde bağımsız olarak yaşayabilecekler, azınlıklar nüfus çoğunluğuna sahip oldukları bölgelerde bağımsız devletler kurabilecek
    • Savaş sonrası toprak işgali olmayacak
    • Mağlup devletlerden savaş tazminatı alınmayacak
    • Gizli anlaşmalar iptal edilecek, barış görüşmeleri açık olacak
    • Alsac-e Lorainne bölgesi Fransaya verilecek

    • Cemiyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti) kurulacak
    • Sömürgecilik yapılmayacak

    GiZLi ANTLAŞMALAR
    (OSMANLI DEVLETiNi PAYLAŞMA TASARILARI)

    • 1915 Boğazlar Antlaşması : Rusyayı kendi yanlarında tutabilmek için ingiltere ve Fransa tarafından istanbul, Boğazlar ve Marmara kıyıları Rusyaya vaadedilmiştir.

    • 1915 Londra Antlaşması : 12 Ada ve Güneybatı Anadolu italyanlara vaadedilerek itilaf Devletlerinin yanında savaşa çekildiği antlaşmadır.

    • 1916 Sykes-Picot Antlaşması : ingiltere ve Fransanın Osmanlı topraklarını paylaştıkları anlaşmadır. Çukurova, Güneydoğu Anadolu, Musul ve Suriye çevresi Fransızlara, Irak ingilizlere bırakılacak, diğer bölgelerde ise bir Arap devleti kurulacaktır.

    • 1916 Petrograd Antlaşması : Doğu Anadolu ve Trabzona kadar olan Karadeniz kıyıları daha önceki bölgelere ek olarak Rusyaya bırakılmıştır.

    • 1916 Mac - Mahon Antlaşması : ingilizlerin Mısır valisi Mac-Mahon ile Hicaz Emiri Şerif Hüseyin arasında yapılmıştır. Arapların Osmanlı Devletine isyan etmelerine karşılık bağımsız bir Arap devleti vaadedilmiştir.
    • 1917-Saint Jean de Maurienne Antlaşması : Rusyanın savaştan çekilme ihtimali üzerine italyanın önemi artmış ve önceki bölgelere ek olarak Batı Anadolu da italyanlara vaat edilmiştir.

    Not : Rusyada Bolşevik ihtilali sonunda kurulan yeni rejim tarafından gizli antlaşmalar dünya kamuoyuna duyurulmuş, böylece uygulama alanı bulamamışlardır.

    I. DÜNYA SAVAŞI'NIN SONUÇLARI

    .Yaklaşık 10 milyon insan hayatını kaybetmiştir.
    . Bazı büyük devletler yıkılmış, yeni devletler kurulmuştur. (Avusturya, Macaristan, Yugoslavya, Polonya, Çekoslovakya)
    . Bazı devletlerde rejim değişikliği meydana gelmiştir. (Rusyada kominizm, italyada faşizm, Almanyada nazizm, Türkiyede cumhuriyet). Genel olarak cumhuriyet ağırlıklı rejimler kurulmuştur.
    . Bazı devletlerde yönetimde değişiklikler olmuştur. (ittihat Terakkiciler yurt dışına kaçmış, Ahmet izzet Paşa kabinesi kurulmuştur.)

    . Yeni teknolojik silahlar kullanılmıştır. (Uçak, tank, denizaltı)
    . Kurtuluş Savaşına sebep olmuştur.
    . Mağlup devletlerle önce ateşkes, daha sonra barış antlaşmaları imzalanmıştır.

    Bulgaristan ile Selanik Mütarekesi Neuilly Barış Antlaşması

    Osmanlı ile Mondros Mütarekesi Sevres Antlaşması

    Avusturya ile Willa Gusti Müterakesi Saint Germain Barış Antlaşması

    Almanya ile Rethondes Müterekesi Wersailles (Versay) Barış Antlaşması

    Macaristan ile Trianon Barış Antlaşması imzalanmıştır.

    • Osmanlı Devleti Ortadoğu topraklarını kaybetmiştir.
    • I. Dünya Savaşının sonuçları özellikle (Versay Antlaşması) II. Dünya Savaşına sebep olmuştur.
    • Milletler Cemiyeti (Cemiyeti Akvam) kurulmuştur.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 127.
    0
    MONDROS MÜTAREKESi (30 EKiM 1918)

    • * Siyasi Alandaki Maddeler :

    -Boğazlar itilaf devletleri denetimine bırakılacaktır. (Osmanlıların Anadolu toprakları ile Rumeli toprakları arasındaki bütünlük bozulmuştur.)

    -itilaf devletleri güvenliklerini tehlikeli gördükleri bölgeleri işgal edebileceklerdir. (7. Madde)

    -Doğu Anadoluda 6 ilde herhangi bir karışıklık çıkarsa bölge işgal edilebilecektir. (24. Madde) (Bir Ermeni devleti kurulmasına zemin hazırlanmak istenmiştir.)

    • * Askeri Alandaki Maddeler :

    - 50.000 kişilik Jandarma kuvveti dışındaki bütün Osmanlı orduları terhis edilecektir.

    - Osmanlı donanması, gösterilen limanlarda itilaf devletlerine teslim olacaktır.

    - Osmanlı silah ve cephanesi itilaf devletlerine teslim edilecektir.

    - itilaf devletleri esirleri serbest bırakılacak fakat Osmanlı esirleri serbest bırakılmayacaktır.

    • * Teknik ve Ekonomik Alandaki Maddeler : Demiryolları, bütün ulaşım ve haberleşme araçları, limanlar, Toros tünelleri ve geçitler itilaf devletleri denetimine bırakılacaktır.

    Not : Çok ağır şartlar taşıyan, işgallere zemin hazırlayan (özellikle 7. Maddesiyle) Osmanlı Devletini fiilen sona erdiren bir antlaşmadır. istanbul Hükümeti anlaşmayı olumlu karşılamış, Mustafa Kemalin de içinde bulunduğu birçok aydın ise tepki göstermiştir.

    Mondros'a karşı Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, işgallerin başlamasıyla da Kuvay-ı Milliye birlikleri kurulmuştur.

    Not : Osmanlının kayıtsız şartsız teslim belgesidir.

    MONDROSTAN SONRAKi iŞGALLER

    -ingiltere ,Musul (ilk işgal), Urfa, Antep ve Maraşı işgal etmiş, ayrıca izmit, Eskişehir, Afyon, Samsun, Merzifon ve Batuma asker çıkarmışlar.

    -itilaf Devletleri istanbul'u fiilen işgal etmiş (13 Kasım 1918)

    -Fransa , Adana ve çevresini işgal etmiş.

    -italya , Antalya ve Konya çevresini işgal etmiştir.

    Not-1 : Urfa, Antep ev Maraş sonradan Fransaya devredilmiştir.
    Not-2 : Paris Barış Konferansından sonra Yunanlılar izmiri işgal etmişlerdir. (15 Mayıs 1919)

    MONDROSTAN SONRA KURULAN CEMiYETLER

    I. ZARARLI CEMiYETLER :

    A) Azınlıkların Kurduğu Cemiyetler :

    Mavri Mira : Rumlar kurmuştur. Batı Anadolu ve Trakyayı Yunanistana dahil ederek Megalo ideayı gerçekleştirmek istemişlerdir. Yunan Kızıl Haçı, Fener Rum Patrikhanesi, okullardaki izci teşkilatları ve diğer Rum cemiyetleriyle işbirliği içindedirler.

    Etnik-i Eterya : Megalo idea amacıyla 19. Yy. başlarında kurulmuş aynı amaçla Mondrostan sonra da faaliyetlerini sürdürmüş bir Rum cemiyetidir.

    Rum Pontus Cemiyeti : Fatih'in 1461'de ortadan kaldırdığı Trabzon Rum imparatorluğunu yeniden kurmak için çalışmalar yapmıştır.

    Hınçak ve Taşnak Cemiyeti : Çukurovadan Trabzona çizilen bir hattın doğusunda kalan bütün topraklarda bir Ermeni devleti (Magna Armania) kurak için çalışmalar yapmışlardır.

    Alyans-israilit (Makkabi) Cemiyeti : Yahudi azınlık tarafından ekonomik, dini ayrıcalıklarını sürdürmek amacıyla kurulmuştur.

    Türkler Tarafından Kurulan Milli Varlığa Düşman Cemiyetler :

    ingiliz Muhipler Cemiyeti : ingilizlerle iyi geçinerek ülkeyi en az zararla kurtarmak isteyen ve ingiliz mandasını savunan bu cemiyette padişah Vahdettin, Sadrazam Damat Ferit gibi kimseler de üyedir.

    Teali islam Cemiyeti : Halifeye ve islamiyete kesin bağlılıkla kurtuluşun gerçekleşeceğine inanmışlardır. ilmi, ahlaki, sosyal yollarla siyaset yapmışlardır.

    Wilson Prensipleri Cemiyeti : Amerikan mandasını savunmuşlardır.

    Sulh ve Selamet-i Osmaniye Cemiyeti : Kurtuluşun Osmanlı saltanatına bağlılık ve padişaha kesin itaatle mümkün olacağına inanmışlardır. Meşruti demokrasiyi ilke edinmişlerdir.

    Kürt Teali Cemiyeti : Doğu Anadoluda bağımsız bir Kürt devleti kurmak için kurulmuşsa da halkın fazla desteğini alamamıştır.

    Hürriyet ve itilaf Fırkası : 20. Y.y. başlarında ittihat Terakkiye muhalif olarak kurulmuş Mondrostan sonra da milli mücadeleye karşı faaliyet sürdürmüştür.

    Trabzon Adem-i Merkeziyet Cemiyeti : Trabzon ve çevresinde bağımsız bir Türk devleti kurmak istemişler, zamanla milli mücadele safına geçmişlerdir.

    II.YARARLI CEMiYETLER :

    • Trakya ve Paşaeli Cemiyeti : Trakya ve çevresini özellikle Mavri Miranın faaliyetlerine karşı korumak amacıyla kurulmuştur. ilk kurulan cemiyettir.

    • izmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti : Batı Anadoluyu Rumlara karşı korumak amacıyla kurulmuştur. izmirin işgali sonrası Anadoluya milli mücadele için cephane taşımışlardır.

    • Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti : Bir yandan Rum Pontus cemiyetine diğer yandan Adem-i merkeziyet cemiyetine karşı faaliyet gösteren, Trabzon ve çevresini korumaya çalışan cemiyettir.

    • Kilikyalılar Cemiyeti : Çukurova bölgesini Ermenilere ve Fransızlara karşı savunmak amacıyla kurulmuştur.

    • Harekat-ı Milliye ve Redd-i ilhak Cemiyeti : izmirin Yunanlılarca işgaliyle beraber ilhakı önlemek amacıyla kurulmuştur. işgallere karşı fiilen karşı koymuşlardır.

    • Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti : Merkezi Sivas olmak üzere kurulmuş ve kısa sürede bütün vatana yayılmıştır. işgalleri protesto ettikleri gibi Milli Mücadeleye para ve Mal yardımı sağlamışlardır.

    • Milli Kongre Cemiyeti : Türk halkının haklılığını basın yoluyla Dünya kamuoyuna duyurmayı amaçlayan bir cemiyettir. Silahlı direnişi düşünmemiştir.

    • Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti : Doğu Anadoluda Ermeni devletinin kurulmasına engel olmak amacıyla ortak savunma kararı almış bir cemiyettir.

    Not-1: Cemiyetlerin hemen hepsinin kuruluşunda dayandıkları nokta Wilson ilkeleridir.

    Not-2: Milli cemiyetler kendi bölgelerin kurtarmak için kurulmuş, Sivas kongresinde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleşmişlerdir.

    Not-3: Milliyetçilik ve bağımsızlık amacıyla Mondros Müterakesinden sonra kurulmuşlardır.

    Not-4: Başlangıçta basın-yayın yoluyla mücadeleyi, gerekirse silahlı direnişe geçmeyi amaçlamışlardır.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 128.
    0
    anlatma artık
    ···
  4. 129.
    0
    PARiS BARIŞ KONFERANSI (18 OCAK 1919)

    itilaf devletlerinin temsilcileri mağlup devletlerle yapacakları barış antlaşmalarının şartlarını belirlemek için Pariste toplanmışlardır. Sevr hariç diğer barış antlaşmalarının şartları belirlenmiş, Osmanlı topraklarını paylaşma konusunda anlaşamadıkları için Sevr sonraya bırakılmış, gizli anlaşmalar feshedilmiştir. Daha önce italyaya vaat edilen Batı Anadolu, ingilterenin çıkarına ters düştüğü için ve Yunan propagandasının etkisinde kalarak Yunanistana verilmiştir. Bu olay itilaf devletleri arasında ilk kez ikilik çıkmasına ve bir yönüyle II. Dünya Savaşına sebep olmuştur.

    Wilson ilkelerinin sömürgecilik yapılmayacak maddesine karşı manda ve himaye fikri ilk kez burada ortaya atılmıştır.

    iZMiRiN iŞGALi (15 MAYIS 1919)

    Yunanlılar Paris Konferansında alınan karara dayanarak 15 mayıs 1919da izmir'i işgal etmişler, özellikle Hasan Tahsinin attığı ilk kurşunla beraber katliamlara girişmişlerdir.

    Not-1 : Kuvay-ı Milliye'nin doğmasına yol açmıştır.
    Not-2: ilhak amacı taşıdığı için Türk halkı büyük tepki göstermiştir.
    Not-3: Redd-i ilhak Cemiyeti kurulmuştur.

    AMiRAL BRiSTOL RAPORU (13 EKiM 1919)

    Amerikalı bir amiral olan Bristol'un başkanlığındaki bir heyet Batı Anadolu'ya gelerek incelemelerde bulunmuş ve burada nüfus çoğunluğunun Türklere ait olduğunu, katliamlardan Yunanlıların sorumlu olduğunu ve izmirin işgalinin haksız olduğunu ileri sürmüştür. ABD kandırıldığını görmüş, Wilson ilkelerinin uygulanmamasına kızarak aktif dünya siyasetinden çekilmiş, Monroe Doktrini uygulanmıştır.

    Not : Amiral Bristol Raporu Türk halkının ve Kurtuluş Savaşı'nın haklılığını göstermesi açısından önemlidir.

    KUVAY-I MiLLiYE HAREKETi

    Mondros Mütarekesi 'nden sonra başlayan işgaller, işgallere istanbul Hükümeti'nin sessiz kalması ve Osmanlı ordularının terhis edilmiş olması üzerine kurulmuştur. Halkın kurduğu bölgesel direniş güçleridir. Düzenli ordu kuruluncaya kadar düşmanı oyalamayı ve kayıp verdirmeyi amaçlamış, ihtiyaçlarını halktan karşılayan, belli bir merkezden yönetilmeyen düzensiz çetelerdir. BMMye karşı çıkan isyanların bastırılmasında etkili olmuşlar ve düzenli ordunun çekirdeğini oluşturmuşlardır.
    ···
  5. 130.
    0
    I.Dünya Savaşı tarihin gördüğü en yıkıcı savaşlardan biri olmuştur.Ülkeler yanmış, yıkılmış ve milyonlarca insan ölmüştü. Bu savaş tam bir "dünya" savaşı olmuştu. Savaşın tesirlerini hissetmeyen hiç bir ülke ve toplum kalmamıştır, dense yeridir. Fakat ne var ki, altı yıllık bu ızdıraplı dönemden sonra, dünyanın ve insanlığın barışa hemen kavuşabilmesi mümkün olmamıştır. Milletlerarası mücadeleler, büyük devletlerin çatışması ve mahalli savaşlar, insanlığı zaman zaman üçüncü bir dünya savaşının eşiğine kadar getirmiştir. Böyle bir "sıcak savaş" patlak vermemiştir, lakin barış da olmamıştır. Dünya bir "soğuk savaş" atmosferi içinde, heyecanlı bir onbeş yıl geçirmek zorunda kalmıştır.

    Bu soğuk savaşın gelişmelerini ele almadan önce, bir başka mühim noktaya da temas etmek istiyoruz. Bu da, II.Dünya Savaşından sonra dünyamızın almış olduğu yeni şekil veya dünyamızı şekillendiren yeni faktörlerdir. Bu faktörler, bundan sonraki milletlerarası münasebetlerin zeminini oluşturacaktır.

    Nasıl ki, I'inci Dünya Savaşından sonraki dünya, 19'uncu yüzyılın dünyasından çok farklı olmuş ise, 1945'ten sonraki dünya da, 1918'in dünyasından çok farklı bir yapıda olmuştur. Bu farklılıkları ve yeni dünyamızı şekillendiren faktörleri şu noktalarda toplamak mümkündür.

    1) Bir kere, II.Dünya Savaşından sonra ortaya çıkan ve bugüne kadar devam eden milletlerarası politikanın yapısı çok değişmiştir. Savaştan sonra dünya politikasına iki yeni kuvvet, Süper-Devlet (Super Power) adı verilen, Birleşik Amerika ile Sovyet Rusya hakim olmuştur ve bu iki kuvvetin üstünlüğü günümüzde de devam etmektedir. Dikkat edilirse, bu iki büyük kuvvetin her ikisi de daha önce dünya politikasında mühim roller oynamış değildir. Birleşik Amerika, savaştan sonra Monroe Doktrinini terkederek bir dünya devleti olmuş ve milletlerarası politikada birinci plana geçmiştir.
    1917 Bolşevik ihtilalinden II.Dünya Savaşı'nın çıkışına kadar çekingen bir politika takip eden ve büyük devletler topluluğunun dışında kalan Sovyet Rusya da, 1945'ten itibaren takip ettiği aktif, yayılıcı ve emperyalist politikasının dışında, gerçekleştirdiği teknolojik gelişme ile de, o da milletlerarası politikanın birinci planına geçmiştir.

    Daha önce milletlerarası münasebetlerin başlıca ağırlık noktaları olan, galip gelmiş ingiltere ve Fransa ile, yenilmiş devletler olan Almanya, Japonya ve italyanın kendilerini toparlamaları daha uzun bir zaman alacaktır. Toparlandıkları zaman da, ancak ikinci planda kalacaklardır.

    Kısacası, II.Dünya Savaşı'ndan sonra milletlerarası politikanın yapısı değişmiş ve ikili bir yapı ortaya çıkmıştır.

    2) Sovyet Rusya'nın sivrilmesinin bir mühim neticesi de, ilk defa olarak milletlerarası münasebetlere doktrin ve ideoloji unsurunun girmesidir. Sovyet sistemi, dünya proleter ihtilali gibi, komünizmi bütün dünyada hakim kılmak isteyen bir doktrine dayandığından, savaştan sonra Sovyet dış politikası tamamen bu hedefe yönelmiş ve bu da milletlerarası politikaya doktrin ve ideoloji unsurunun girmesine sebep olmuştur.

    Komünist düzenin karşısında olan ülkeler, Sovyet Rusyanın komünizmi bütün dünyaya yayma çabalarına karşı koyunca, milletlerarası mücadelenin konusu, farklı dünya görüşlerinin çatışması ve hürriyet düzeni ile totaliter komünist düzenin mücadelesi haline gelmiştir. Milletlerarası münasebetler tarihinde böyle bir durum ilk defa ortaya çıkmaktaydı.

    3) Günümüz dünyasının en mühim gelişmelerinden biri de, sömürgeciliğin tasfiyesidir. Bir-iki yer istisna edilirse, Asya ve Afrika'daki sömürgelerin hepsi bugün bağımsız olmuşlardır. 1956 yılında Afrika'da bağımsız devlet sayısı 6 iken, bugün bunların sayısı

    50'yi aşmaktadır.

    Sömürgelerin bağımsızlıklarını kazanmaları ise, daha ilerde göreceğimiz üzere, milletlerarası politikaya Üçüncü Blok, Üçüncü Dünya veya Bağlantısızlar Bloku denen yeni bir kuvvetin girmesi neticesini vermiştir.

    4) II.Dünya Savaşı'nın en mühim neticelerinden biri de, milletlerarası politikanın "alan genişlemesi"dir. 1945'e gelinceye kadar, milletlerarası münasebetlerin yoğunlaştığı başlıca alan Avrupa idi. Avrupa politikası demek, dünya politikası demekti. Asya, Afrika ve Latin Amerika, 20'inci yüzyılın ortalarına kadar, milletlerarası politikanın bağımsız alanları değildi. Bu kıtalar ancak Avrupa politikasının çerçevesi içinde yer alırlardı.

    Halbuki bugün artık böyle değildir. Çin Halk Cumhuriyeti ve Hindistan gibi geniş ülkeli ve kalabalık nüfuslu iki ülkenin ortaya çıkışı ve Japonya'nın Asya'da büyük bir ekonomik kuvvet olarak tekrar sivrilmesi ile Asya gayet mühim bir milletlerarası politika alanı haline gelmiştir.

    Elliyi aşan bağımsız devleti ile Afrika, artık sömürgeciliğin Kara Afrikası olmayıp, milletlerarası münasebetlerin yeni bir ağırlık alanıdır.

    Latin Amerika ise, 19'uncu yüzyıldaki uyuşukluğundan silkinmeye başlamıştır. 1982 yılında Arjantinin Falkland Savaşı ile ingiltereye kafa tutabilme cesaretini kendinde görmesi ve diğer Latin Amerika ülkelerinin tepkileri, küçümsenecek bir hadise değildir.

    Nihayet, Üçüncü Dünya Ülkelerine de Asya-Afrika-Latin Amerika grubu dendiğini de unutmayalım.

    5) Milletlerarası münasebetlerin alan genişlemesi, sadece dünyanın düzeyi üzerinde olmayıp, günümüzde bu münasebetler yukarıya doğru da bir alan genişlemesi yaparak, uzaya intikal etmiştir. i'inci Dünya Savaşı karada ve denizlerde yapıldı. II.Dünya Savaşında ise zaferi havalarda güçlü olanlar kazandı. Bu savaşta kara ve deniz muharebelerinin kaderini daima "hava" tayin etti. Yani, II.Dünya Savaşı, milletlerarası mücadeleyi dünyanın yüzeyinden atmosfere çıkardı.

    Lakin ilk adımlarını II.Dünya Savaşı sırasında atan füze teknolojisi, savaştan sonra büyük bir gelişme hızı gösterince, büyük kuvvetler mücadelesi günümüzde atmosferi de aşarak uzaya intikal etmiştir. Uzay şimdi kuvvet üstünlüğü mücadelesinin yeni alanı olmuştur. Bir zamanlar nasıl sömürge sahibi olmak büyük devlet olmanın şartı gibi telakki edilmiş ise, şimdi de uzayın derinliklerine el atabilmek, büyük kuvvet olmanın şartı gibi görünmektedir.

    6) Günümüzün dünyasının, bilhassa II.Dünya Savaşından sonra ortaya çıkan en mühim meselelerinden biri de, ekonomik meselelerdir. Denebilir ki, tarihin hiç bir döneminde ekonomik meseleler, milletlerarası münasebetlerde bugünkü kadar ağırlık kazanmamıştır. Bugün bütün dünya ülkeleri, siyasal kuvvet dengesi, güvenlik ve barış gibi meselelerden belki de çok daha fazla olarak, ekonomik kalkınma, refah, daha iyi bir yaşama seviyesi gibi meselelerle yoğun bir şekilde meşgul olmaktadırlar. Bunun neticesi olarak da, bugünkü milletlerarası münasebetlerde ekonomik faktör büyük bir ağırlığa sahip bulunmaktadır. Zengin ve fakir ülkelerle, iktisaden geri kalmış, gelişme halinde olan ülkelerle gelişmiş ülkeler arasındaki farklılıkları ekonomik ve ticari münasebetler ve ekonomik yardım münasebetleri yoluyla ortadan kaldırmak, bugünkü milletlerarası münasebetlerin temel meselelerinden birini teşkil etmektedir.
    Yeni dünyamızı şekillendiren faktörler genel olarak bunlardır.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 131.
    0
    hadi pampa anlat
    ···
  7. 132.
    0
    wilson ilkeleri ( 8 ocak 1918)

    a.b.d. başkanı wilson, savaş sonrası düzeni sağlamak ve barışı korumak amacıyla 14 maddelik ilkelerini yayınlamıştır. buna göre :

    • boğazlar bütün devletlere açık olacak
    • her millet kendi geleceğini kendisi tayin edebilecek, türkler nüfus yoğunluğuna sahip oldukları bölgelerde bağımsız olarak yaşayabilecekler, azınlıklar nüfus çoğunluğuna sahip oldukları bölgelerde bağımsız devletler kurabilecek
    • savaş sonrası toprak işgali olmayacak
    • mağlup devletlerden savaş tazminatı alınmayacak
    • gizli anlaşmalar iptal edilecek, barış görüşmeleri açık olacak
    • alsac-e lorainne bölgesi fransaya verilecek

    • cemiyet-i akvam (milletler cemiyeti) kurulacak
    • sömürgecilik yapılmayacak

    gizli antlaşmalar
    (osmanli devletini paylaşma tasarilari)

    • 1915 boğazlar antlaşması : rusyayı kendi yanlarında tutabilmek için ingiltere ve fransa tarafından istanbul, boğazlar ve marmara kıyıları rusyaya vaadedilmiştir.

    • 1915 londra antlaşması : 12 ada ve güneybatı anadolu italyanlara vaadedilerek itilaf devletlerinin yanında savaşa çekildiği antlaşmadır.

    • 1916 sykes-picot antlaşması : ingiltere ve fransanın osmanlı topraklarını paylaştıkları anlaşmadır. çukurova, güneydoğu anadolu, musul ve suriye çevresi fransızlara, irak ingilizlere bırakılacak, diğer bölgelerde ise bir arap devleti kurulacaktır.

    • 1916 petrograd antlaşması : doğu anadolu ve trabzona kadar olan karadeniz kıyıları daha önceki bölgelere ek olarak rusyaya bırakılmıştır.

    • 1916 mac - mahon antlaşması : ingilizlerin mısır valisi mac-mahon ile hicaz emiri şerif hüseyin arasında yapılmıştır. arapların osmanlı devletine isyan etmelerine karşılık bağımsız bir arap devleti vaadedilmiştir.
    • 1917-saint jean de maurienne antlaşması : rusyanın savaştan çekilme ihtimali üzerine italyanın önemi artmış ve önceki bölgelere ek olarak batı anadolu da italyanlara vaat edilmiştir.

    not : rusyada bolşevik ihtilali sonunda kurulan yeni rejim tarafından gizli antlaşmalar dünya kamuoyuna duyurulmuş, böylece uygulama alanı bulamamışlardır.
    ···
  8. 133.
    0
    bu ne lan küçük sırlar özetimi
    ···
  9. 134.
    0
    beyler adam liseli oldugunu kanıtladı bizim zamanımızda öss vardı amk bu herif lise 2 ye
    giderken ygs falan muhabbeti yapıyosa bu olay en fazla 1 yıllıktır amk.
    ···
  10. 135.
    0
    Fransız ihtilalinin Osmanlı imparatorluğuna Etkileri
    Fransız ihtilali, meydana geldiği tarihe damgasını vurmuş ve bütün toplumları etkilemiş bir olaydır. ihtilal öncesi Avrupasına bir göz attığımızda, halk kilisenin taassubu altında inliyordu. Ülkeler küçük derebeyliklere bölünmüştü ve ağır vergiler halkı iyece fakirleştirmişti. ihtilalin öncesinde, halk isyan derecesine ulaşmıştı.1

    Kralın’da beklenen reformu yapmaması üzerine, soylular ve papazlar ve halk temsilcileri arasında oy kullanımı yüzünden çıkan anlaşmazlık büyüdü. Çünkü sınıf esası üzerine oy kullanılmasında halk temsilcileri halkın % 96’sını temsil etmesine rağmen her zaman soylular ve papazların dediği oluyordu. Böylece devam eden olaylar ihtilâli meydana getirdi. Ulusal meclis, Kurucu meclis, Yasama meclisi, Konvention, Directoire, Konsüllük dönemi sırasıyla Fransa’da Cumhuriyet ve demokrasi gelişti. Kral ve eşi idam edildi. Halkın hareketi başarıya ulaşmış oldu. Siyasi, dinî, ekonomik nedenlerle meydana gelen ihtilal, Fransa’yı çok farklı yerlere taşıdı ve o tarihten sonra meydana gelen tüm milliyetçilik ayaklanmalarına temel teşkil etti.

    Fransız inkılâbı sonucunda, bazı yeni devletler kurulurken, bazı büyük devletler parçalandı. Dünyada yeni olaylar ve oluşumlar meydana geldi. Fransa’da 1789 yılında halik ve burjuva sınıflarının krala ve zadegana karşı meydana getirdiği ve başarıya ulaşan bu inkılâb aynı zamanda Osmanlı Devleti, Avusturya-Macaristan, ingiltere, Rusya gibi devletler için pek de olumlu bir olay olmadı.4

    1789 Fransız ihtilalinin mahiyeti, o sırada Avusturya ve Rusya ile savaş halinde olan Osmanlı Devleti’ni uzun süre ilgilendirmedi. 1791-92 Ziştovi ve Yaş antlaşmasından sonra biraz ilgilendiyse de 1791’de kralın yetkilerinin sınırlandırılması, hatta azli ve idamı Osmanlıyı endişelendirmedi.5

    ihtilalin en önemli mesajı “milletlerin kendi kaderini kendisinin belirlemesi” prensibi milletlerarası camiaya yerleşti. Osmanlı Devleti, Fransız ihtilalini Avrupa’nın iç meselesi olarak görüyor, hiç ilgilenmiyordu. Ancak Fransa’nın 1797’de, Yedi Adalara el koyup Yunanlıları bağımsızlık için kışkırtmasıyla milliyetçilik prensibinin ve ihtilalin önemi ancak anlaşılabildi.6

    Bu dönemde Fransız ihtilaline karşı tarafsız kalan pek az ülkeden biriydi. Osmanlı ülkesinde ihtilal yanlıları, kahvehanelerde broşür dağıtıyorlardı. Hak, özgürlük ve eşitlikten bahsediyorlardı. Bu dönemde, ortaya çıkan yeni düşüncelerin Osmanlılar tarafından ne ölçüde anlaşıldığını kestirmek olanaksızdır.7

    III. Selim ihtilalci Fransa’yı desteklemiştir. Bu da Osmanlı’nın kendisi için çok yakın gelecekte tehlike oluşturacak olan bu olayı tam olarak anlayamadığını gösterir.8 Fransa, ihtilalden çok kısa bir süre sonra yayılmacı politikalar içerisine girmiştir. Amerika bağımsızlığa destek vererek el Altından Amerika’daki ingiliz kolonilere silah satıyordu. Aynı zamanda Osmanlı ülkesi olan Mısır’a çok geçmeden saldırmıştı.9

    Fransa’nın Osmanlı Devleti üzerindeki bu gizi hesaplarına rağmen, Osmanlıyla, Fransa arasında Kanuni döneminden bu yana devam eden ve sürekli gelişen bir dostluk vardı. iki devlet arasındaki ticari ve diplomatik faaliyetler çok eskiye dayanıyordu. Fransız ihtilali başladığında bu olayı Fransa’nın iç sorunu olarak gören Osmanlı Devleti, bir islâm devleti olması hasebiyle kendi ülkesinde Avrupa ölçülerine göre bir adaletsizlik, eşitsizlik, siyasi ve sosyal bozukluklar mevcut değildi.10 Üstelik Fransa dostu olan bir ülke olmasına rağmen çok uzaktaydı. Buradaki gelişmeleri ancak dolaylı yollardan öğrenebiliyordu. Osmanlı Devleti bir çok problemle uğraşması, çöküş sürecine girmesi dolayısıyla böyle bir işle uğraşmaya vakitte bulamıyordu.11

    1792 yılında Fransa, yeni rejimini korumak ve rejimini ülkelere tanıtmak üzere doğal sınırlarının dışında savaşlara girişti. Bunun karşısında Osmanlı Devleti tarafsızlığını ilan etti. Fransa’nın Osmanlı’yı parçalamak isteyen Rusya ve Avusturya’yı yenmesi istanbul’da sevinçle karşılandı. Fransa’nın isteğine rağmen Osmanlı Devleti bu yeni rejimi hemen tanımak istemedi. Osmanlı yöneticilerine göre Fransa’nın yeni rejimi Avrupa’nın sorunu idi. Osmanlı’nın Avrupa hukukuna dahil olmadığını öne sürüyorlardı. Osmanlı hükümeti ihtilal karşısında gerçekten tarafsız davranıyordu.12

    1793’te Fransa istanbul’a olağanüstü elçiler göndererek, Fransa Cumhuriyet hükümetinin tanınmasını Türkiye ile Fransa arasında anlaşma yapılmasını ve Türkiye’nin savaşa girmesini istedi ama Türk hükümeti bunu reddetti. Çünkü Fransa’nın Cumhuriyetini tanımakla Avrupa’ya karşı cephe almak istemiyordu. Prusya Fransa’yı tanıdıktan sonra Osmanlı Devleti Fransa Cumhuriyetini tanıdı.13

    Bu tarihten sonra Fransa, Osmanlıyı Rusya ve Avusturya aleyhinde savaşa sokmak istiyordu. Osmanlı buna yanaşmadı. Napolyon orduları ile Avrupa’da bir çok orduları yenerek Compo Formio anlaşmasıyla üstünlüğünü kabul ettirdi.14

    1798’de Mısırı işgal eden Fransızlarla Osmanlılar arasındaki münasebetler bitmişti. 1798’de Pramidler savaşını kazanan Mısır’dan ingilizler ve Ruslar sayesinde onların desteğiyle çıkarabildi. Ama bu seferde Mısır’a ingilizler yerleşti. Fransızlar gittikleri bütün yerlerde milliyetçilik akımlarını yayıyorlardı. Mısır’a girip çıkan Fransızlar Kölemenleri Osmanlı aleyhine kışkırttılar. Daha sonra da işgal ettiği yedi Adadan çekilmesi üzerine bölgeye Ruslar geldi. Tıpkı Fransızlar gibi Ruslar da Rumları Osmanlı aleyhine kışkırtmaya başladılar. Diğer taraftan Ruslar balkanlarda ulusçuluk faaliyetlerini yaymaya devam ettiler.

    Fransızlar, propagandalarını çekilmiş oldukları bölgelerde, sürdürdüler. Türkçe, Rumca, Ermenice’ye tercüme ettikleri milliyetçiliğe ve Cumhuriyete dair eserleri özel adamları Akdeniz adalarına gönderdiler.15 16 Yunan isyanları 6 Mart 1821’de Eflak Buğdan’da başladı. Etnik-i Eterya bu faaliyeti yürütüyordu.

    Fransa’nın çabaları ve zararlı faaliyetleri sonucunda, Osmanlı milleti olan gayr-i müslim Hıristiyan teb’a başta olmak üzere bir süre sonra müsüman teb’a devlete karşı isyan etmiştir.

    1804 tarihinde Sırplar isyan etmişlerdir. 1821’de Morada isyan meydana gelecektir. 1830 yılında Yunanistan bağımsız olarak bir devlet kuracaktır.17

    Daha sonraları Fransızlar, Cezayir’i işgal edecekler ve bunun yanı sıra M. Ali Paşa’ya destek vererek Vali’nin devletine karşı cephe almasına sağlayacaklardır.

    Rusya ise Balkanlarda Osmanlı aleyhine propaganda yaptığı gibi, Kırım’a girerek, Kırım’da yaşayan Türkleri bağımsızlık vaadetmek, girişmiş olduğu türlü entrikalarla Kırım’ı Osmanlı’dan ayırarak ilhak etmiştir. Artık büyük devletler Osmanlı’nın içişlerine müdahale ediyorlar ve her taraftan Osmanlıyı çökertmeye çalışıyorlardı. 1839 Tanzimat Fermanı ve daha sonra Avrupalı devletlerin baskıları sonucunda, 1856 yılında ilan edilen Islahat Fermanıyla gayrimüslim tebaya çok geniş haklar veriliyordu. Bu ıslahat Fermanını, Osmanlı kabul etmek zorunda kalmıştır.18

    Fransa’nın tarihteki Osmanlı Politikası daha önce anlattığımız örneklerde görüldüğü üzere, müspet bir yön yoktur. Fransa pek çok olayda Osmanlı Devleti’ni kendi menfaatleri için kullanacağı paravan veya Alet olarak görmüştür.19

    Çeşitli ırkları, farklı dinlere mensup milletleri bünyesinde barındıran Osmanlı Devleti için milliyetçilik akımı Osmanlı için gerçek bir felaket olmuştur. Avrupalı devletlerin kültürel, ekonomik, siyasi ve Askeri baskıları sonucunda Osmanlı Devleti her tarafında isyanların başladığı her devletin müdahalesinin olduğu bir devlet haline gelmişti. Tüm planlar Osmanlı’yı parçalamak için yapılıyordu. 1856 Islahat Fermayıla gayrimüslim teb’aya bir takım haklar verdiyse de Avrupalı devletlerin isteklerinin ardı arkası kesilmek bilmedi. Rusya Balkanları, Fransa Cezayir’i, ingiltere, Kıbrıs ve Mısır, Avusturya-Macaristan, Bosna Hersek’i, ilhak etmek için zikrolunan yerlere girmişlerdi.20 Osmanlı Devleti’nin ortaya attı ve ne Osmanlıcılık ne de islamcılık gibi projeler Osmanlıyı çöküşten kurtaramamıştır. Meşrutiyet’in ikinci kez ilan edildiği 1908 tarihinde Avusturya-Macaristan, Bosna Hersek’i topraklarına katmasının yanı sıra Bulgaristan’da bağımsızlığını ilan etmiştir. Osmanlılar bu durumu kabullenmek zorunda kaldılar.21 Tunus, Fas, Karada gibi bir çok ulus Osmanlı’yı karşı önceden isyan etmişlerdi.

    italyanlar, Trablusgarb’ı işgal ederek Kuzey Afrika’daki son Osmanlı toprağını da aldılar. I. ve II.Balkan Savaşları sonucunda Osmanlı Devleti bir çok toprağını kaybetti. Arnavutluk devleti bu savaş sonucunda imzalanan anlaşmalarla ortaya çıkmıştı.22 Milliyetçilik hareketlerinin artık önü alınamıyordu. 1870 ve 1871’de siyasi birliklerini tamamlayan italya ve Almanya tüm projeleri Osmanlı üzerine endekslemişlerdir. italya, Kuzey Afrika’yı egemenliğine aldı. Almanya ise Osmanlı Devletini bir Pazar olarak görüyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 136.
    0
    Sanayi Devrimi ya da Endüstri Devrimi, Avrupa'da 18. ve 19. yüzyıllarda yeni buluşların üretime uygulanması ve buhar gücüyle çalışan makinaların makinalaşmış endüstriyi doğurması, bu gelişmelerin de Avrupa'daki sermaye birikimini arttırmasına denir.

    Nedenleri

    Düşünsel nedenler

    Sanayi devrimini 16. ve 17. yüzyıldaki dinsel, siyasal, bilimsel ve felsefi düşünceler hazırlamıştır. Protestan Reformu "bugün çok çalışıp yarını düşünmeyi" önemli bir değer olarak yerleştirmiştir. 17. yüzyılda Aydınlanma Çağı filozofları bilimsel yöntemi ve rasyonel düşünme ilkelerini geliştirmişlerdir. Fransız Devrimi Napolyon aracılığıyla bu düşünceleri Avrupa’ya yaymıştır. 17. yüzyılın bilimsel buluşları, sanayi devriminin teknolojik gelişmelerine kaynak oluşturmuştur.

    Sosyo-ekonomik nedenler

    Düşünsel nedenlerin yanında, sanayi devrimini doğuran diğer nedenler şunlardır:

    * Hızlı nüfus artışı. 16. yüzyıldan başlayarak Avrupa'nın nüfusu hızla arttı.
    * Tarımdaki gelişmeler bu sektördeki nüfus ihtiyacını azaltarak bu nüfusun kentlere göç etmesine neden oldu. Böylece kent sanayine hazır işgücü oluştu.
    * Yaşam düzeyinin yükselişi. Eskiden lüks sayılan şeker, kahve, çay gibi mallar artık orta sınıf ve alt sınıflar için doğal bir gereksinme olmaya başlıyordu. Bu da dolaylı olarak tüketim malı talebini arttırdı.
    * Geniş çaplı yağmalar, sanayi devriminin en önemli finans kaynağı olmuştur. Gerek ispanyollar tarafından yağmalanan Orta Amerika altınları, gerekse de ispanyol gemilerini vuran, yağmacıları yağmalayan ingiliz gemileri, Avrupa'ya tonlarca altın taşımıştır. Bütün bunlar 16. ve 17. yüzyıllarda, sanayi devrimine zütüren süreçleri desteklemiştir.
    * Hindistan'da 23 Haziran 1753 tarihinde, Fransız birliklerini savaş alanında yenen ingilizler (Plessey Savaşı), Hint-Moğol imparatorlarının devasa hazinesine el koymuşlardı. Bu hazinenin ingiltere'ye taşınmasıyla bu ülke ekonomisinde ortaya çıkan para ve finans olanaklarının, dokuma ve buhar makineleriyle ilgili tüm teknik buluşların 1758-1791 tarihleri arasında gerçekleşmesini açıklamada birincil argüman olduğu söylenebilir.
    * Sömürgecilik. Avrupa ülkeleri yeni koloniler oluşturarak buradan getirdikleri malları sanayide kullanmaya başladılar, işlediler ve tekrar sömürgelere sattılar.
    * Küçük burjuvazinin gelişmesi ve orta sınıfın zenginleşmeye başlaması bir itici kuvvet oldu.
    * Kapitalizm. Orta sınıfın zenginleşmesi sürecine paralel olarak kapital birikimi oluşmaya başladı. Böylece yeni yatırım alanları aranmaya başlandı.
    * Taşıma ve teknolojide meydana gelen gelişmeler

    Aşamaları

    Birinci aşama: Makinalaşma Çağı

    18. yüzyılda başlayıp 19. yüzyılın ortalarına kadar (1870'ler) süren bu endüstrileşme sürecine demir ve kömürün asıl enerji kaynağı ve hammaddeyi oluşturduğu makinalaşma çağı denilebilir. Temel ve ayırıcı özelliği makina kullanımının yaygınlaşması sonucu büyük fabrikaların ortaya çıkmasıdır. Böylece, Avrupa'da temelde tarım işçilerinin toplumundan, fabrikalarda eşya üreten nüfusa doğru düzenli bir değişim olmuştur.
    Bu dönemde ingiltere'nin sahip olduğu zengin kömür yatakları bu devletin öteki devletler üzerinde ekonomik üstünlük sağlamasına yol açmıştır.
    Endüstri devriminin ilk aşamasında buhar, kömür ve demirin birleşimi önemli siyasal, ekonomik ve toplumsal sonuçlarıyla birlikte "demiryolu çağı"nı da açmıştır. Kömür yalnızca demiryolunda haraket eden araçlara güç sağlamakla kalmamış, aynı zamanda demiryolları da kömürü çok uzak ve eskiden taşınamayan yerlere zütürmüştür. Böylece Avrupa'da kömürle çalışan makinaları barındıran fabrikalar hem büyümüş hem de en uzak noktalara kadar yayılmıştır.

    ikinci Aşama

    Sanayi devriminin ikinci aşamasında (1870'ler sonrası) temel hammadde ve enerji kaynaklarında değişiklik ortaya çıktı. Kömür ve demirin yanında çelik, elektrik, petrolkimyasal maddeler de üretim sürecine sokulunca endüstrileşme bugün etrafımızda görülen biçimini almış oldu. ve
    Demir, endüstri devriminin birinci aşamasında büyük ama başat olmayan bir rol oynamıştı. ikinci aşamasında çelik tam anlamıyla her alana egemendir. Çeliğin en önemli yararı demiryollarında görülmektedir. Örneğin bu demende çelik saysinde gelişen demiryolları Birinci Dünya Savaşı'nda savaşan devletlere temel lojistik desteği sağlamıştır.

    Üçüncü Aşama

    Bilgisayaraın keşfinin ve ileri teknolojik gelişmelerin sanayi devriminin üçüncü aşamasını oluşturduğu varsayılmaktadır

    ingiltere'de Sanayi Devrimi

    Sanayi devriminin önce ingiltere'de başlamasının birkaç nedenini şöyle sıralayabiliriz.

    * ingiltere'de uzun süredir bir anayasal monarşi düzeni oluşmuştur. Bu düzenin temelinde mülkiyet hakkının ve bireysel hak ve özgürlüklerin korunması yatar.
    * 18. yüzyıl ingiltere'si zaten dünyanın mali merkezi konumunda idi. Borsa ve bankacılık sektörleri diğer ülkelerden çok ileri idi.
    * Parlamento, kapitalizm ilkeleri doğrultusunda iç piyasada özgür rekabeti önleyici bütün engelleri kaldırmıştı.
    * ingiltere, sanayi için gerekli en temel hammaddeler olan kömür ve demir yönünden zengin yeraltı kaynaklarına sahipti.
    * ingiltere, dünyanın en büyük sömürge imparatorluğu idi. Bu da ona hammadde kaynakları ve üretilmiş mallar için geniş pazar olanağı sağladı.
    * ingiliz donanması ve güçlü ticaret filoları, taşımacılığı kolaylaştırdı.
    * ingiltere Avrupa'da zaten Rönesans döneminden beri dokumacılık sanayinde başı çekiyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 137.
    0
    Fabrika Sistemine Geçiş

    Fabrika sistemi ile üretim, talep artışı doğrultusunda bir gereksinme olarak ortaya çıktı. Büyük makineler ev üretimi için elverişsizdi. Bu nedenle evler yerine işçilerin makinelerin bulunduğu büyük binalara giderek çalışma sistemi, başka deyişle fabrika sistemi süreç içinde meydana geldi.
    Fabrika sistemi hızlı üretim gibi olumlu sonuç yanında sosyal açıdan olumsuz birtakım sonuçlar da doğurdu. Erkek işçiler yanında, hatta onların yerine (daha ucuza çalıştıkları için) çocuk ve kadınlar çalıştırılmaya başlandı. 20 saate kadar varan iş saatleri küçük çocuk ve kadınları eziyordu.
    Buna rağmen ücretler yetersizdi. işçilerin kalifiye olması artık o kadar önemli değildi. Makineler tekdüze, basit, mekanik hareketler yapabilen herkesle çalışabiliyordu. Kalifiye işçilerin normal ücretle iş bulması imkansızlaşıyordu.

    Diğer Teknolojik Gelişmeler

    * Buharlı makine. Sanayi devriminin en önemli gelişmelerinden birisi buharlı makinenin bulunuşudur. 1763'de James Watt, iskoçya'da buharla çalışan makineyi buldu. Bu makinenin gelişmiş biçimi, makine çağının gerçek başlangıç noktasını oluşturur.
    * 1807'de Robert Fulton adındaki Amerikalı buharlı makineyi gemilere uyguladı. 1840'da ilk düzenli okyanus ötesi buharlı gemi seferleri başladı.
    * 1825 tarihinde ilk kez buharlı makine lokomotiflerde kullanılmaya başlandı.
    * 1844'de Samuel Morse Amerika Birleşik Devletleri'nde ilk ticaret amaçlı telgraf servisini hizmete soktu.
    * 1876'da Alexander Graham Bell telefonu buldu.
    * Tarım teknolojisinde gelişmeler sağlandı. Almanya bu alandaki gelişmelere öncülük etti. Almanlar pancardan şeker çıkarma tekniğini buldu. Bir başka Alman kimyager suni gübreyi yaptı. 1834'de bir Amerikalı mühendis bir biçerdöver icat etti. 1870'lerden sonra konserve yiyecek imalatı hızlı bir biçimde arttı.
    * 1830–1860 arasında ingiltere'de daha etkili maden tasfiye yöntemlerinin geliştirilmesine paralel olarak kömür üretimi hızla arttı. Çünkü yüksek demirçelik talebi bu yöntemler sayesinde kolayca karşılanabiliyordu. ve
    * Bu üretim sayesinde 1800–1830 arasında köprü, kanal, demiryolu vb. gibi inşaatlar hızla arttı. 1850'lere kadar genelde ingiltere'nin tekelinde olan sanayi devrimi, bu tarihten sonar tüm Avrupa’ya ve Amerika Birleşik Devletleri'ne yayıldı.

    Sanayi Devriminin Sonuçları

    Batı'nın Toplumsal Sınıf Yapısında Değişmeler

    Sanayi devrimi Avrupa'da burjuva sınıfının yapı değiştirmesine ve yeni bir işçi sınıfı doğmasına yol açtı. Eski burjuva sınıfına şimdi fabrika sahipleri de katılmıştı. Burjuva sınıfı artık her ülkede en zengin sınıfı oluşturuyordu. Ancak ülkelerin çoğunda orta sınıf pek çok siyasal ve sosyal haklardan mahrumdular. Bu haklarını elde etmek için 19. yüzyılın bitişini beklemek gerekecektir
    Avrupa'da sanayi devrimi öncesinde de bir işçi sınıfı vardı. Ancak bu sınıf her zaman çoğunlukta ama bilinçsiz durumda idi. Sanayi devrimi sonucunda işçi sınıfı bilinçlenmeye başladı. Toplumların hemen hepsinde en kalabalık sınıfını oluşturdu. işçi sınıfı, yoğunluğuna karşın ekonomik ve siyasal haklardan mahrumdu. Ücretleri düşük, yaşama ve çalışma koşulları çok kötüydü. Çalışma saatleri uzun, fabrikalar havasız ve her türlü sağlık koşullarından uzaktı.
    Siyasal açıdan oy hakları yoktu. Sendikalaşma ve grev yasaktı. Ancak işçiler artık bu durumun farkında ve bilincindeydiler .

    Kentleşme ve Nüfus Artışı

    Sanayi devriminin bir başka etkisi de nüfus artışı konusunda oldu. Sanayileşme sayesinde tarım makineleşmiş, böylece aynı miktar toprak daha fazla insanı besleyebilir hale gelmişti.
    Ayrıca kent sanayi tarım sektörü dışındaki insanlara iş sağlayarak daha fazla insanı besleyebilir duruma gelmişti.
    Sanayi devrimi kentlerde nüfus yığılmalarına da neden olmuştur. 1920'lerde A.B.D. nüfusunun yarısı kentlerde yaşıyordu. Kentleşme önemli sorunları da beraberinde getirdi. Gecekondu bölgeleri büyüdü. Bu bölgeler havasız, pis ve kalabalıktı.

    Kitle Toplumu

    işçilerin fabrikalarda toplanması ve fabrikaların da kentsel alanlara yığılmasıyla giderek kentler kırsal alanları yutmaya başladı. Bu gelişme tıp bilimindeki yeniliklerle ortaya çıkan nüfus artışı ve bu nüfusu doyurmak için gıda maddesi bulma çabalarıyla birleştiğinde 20. yüzyılın değişmez özelliği olan kitle toplumu tarihteki yerini aldı.

    Emperyalizm

    Sanayileşmenin getirdiği hammadde ihtiyacı ve mamül mallara pazar bulma çabası hızla saniyeleşen devletleri daha yoğun emperyalist (sömürgeci) politikalar izlemeye itti.

    Uluslararası Rekabet

    Sanayi devriminin bir başka sonucu da hızlı sanayileşen ülkeler arasında başlayan rekabet ve gerginliktir. Ülkeler doğal kaynak ve pazar kapmak için adeta yarışmaya başladılar. Bu yarış gitgide artan bir hızla, kanlı ya da kansız savaşlarla, günümüze kadar sürecektir.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 138.
    0
    SANAYi iNKILÂBI

    XVIII. yüzyılda ilk olarak ingiltere'de başlayan, daha sonra diğer Avrupa ülkelerine yayılan, etkileri bakımından tüm dünyayı sarsan önemli bir olaydır.
    Aletin yerini makinanın alması demek olan bu devrimin başlamasında ilk önemli etken buhar gücünün sanayide uygulanmasıdır.
    Nedeni:
    Rönesans ve Reform hareketlerinin yol açtığı özgür düşünce, bilim ve teknik alanda gelişmelere ortam hazırladı. Coğrafi Keşiflerin başlattığı sömürgecilik hareketleri ile Avrupa zenginleşti. Teknik gelişmelerin üretim alanına uygulanmasıyla da endüstri devrimi doğdu.

    Birinci Sanayi Devrimi :

    Sanayi, devrimlerle doğmadı. Devrim öncesinde de vardı; işçiler, mesela dokumacılıkta, imalatçı tacirler hesabına evlerinde çalışıyorlardı; demirciler, dökümhanelerde de dışarıdan sipariş alıyorlardı. Ama bütün bunlar zanaat düzeyindeydi. Oysa, XVIII. yüzyıl sonlarına varıldığında bu konuda büyük değişiklikler ortaya çıktı. Bu değişimler, üretim araçlarını hem nicelik hem de nitelik olarak etkiledi. Makinelerin gelişimi ve dolayısıyla maliyetlerinin yükselişi, artık işçilerin bunlara tek başlarına sahip olamayacaklarını gösteriyordu. Buharın kullanımı da bu makineleri bir araya getirme, yani fabrikada bir bina içinde toplama zorunluluğu getirdi. Böylece ekonominin verileri, aynı zamanda da günlük yaşamın çerçevesi değişti. Ayrıca taşımacılıktaki ilerlemeler de bazı dönüşümlere neden olacaktı.

    Bu arada teknik yenilikleri belirtmek yerinde olur: makinelerde buharın kullanımı, kömür ve demir sektörünü etkileyerek " birinci " sanayi devrimine damgasını vurdu; taşımacılık alanında, demiryolu, deniz ulaşımı ve karayollarında teknik gelişmeler görüldü; dokumacılık gelişti; nihayet petrol ve elektrik gibi yeni enerji kaynaklarının kullanımı, ikinci sanayi devrimini getirdi. Kuşkusuz bu yenilikler hemen yaygınlaşmadı. Nitekim ingiltere'de odunla çalışan son yüksek fırın ancak 1809 yılında söndürüldü. Fransa'da, yeni ve geleneksel sektörler iç içe geçerek uzun süre varlıklarını korudular. Mulhouse de pamuk fabrikada eğiriliyor, ama kumaş -fason işçilikle- evlerde dokunuyordu.
    Bu dönemde meydana gelen ekonomik dönüşümlerin tümünü sadece teknik gelişmelere bağlamak doğru olmaz. Tarihçilere göre bu gelişim, bir talebe verilen cevaptır. Onlar daha çok tarım alanındaki gelişmeler üstünde dururlar: söz konusu olgu, kırsal alandan kentlere doğru göçe neden olmuş, dolayısıyla potansiyel bir pazarın ve el emeğinin doğuşuna yol açmıştır. Bu yazarlar iç sınırların ortadan kalkmasıyla tutarlı ulusal pazarların oluşumuna, böylece işletmecilik düşüncesinin ortaya çıkışına ve sermaye birikimine önem verirler.

    ikinci Sanayi Devrimi :
    Demiryolu 1830 yılından itibaren ingiltere'de sanayileşmenin itici gücü olarak dokumacılığın yerine aldı. Demiryolu çılgınlığı ingiltere'den Fransa'ya geçti, daha sonra bütün Avrupa'ya yayıldı. Fransa'da, bu yayılma kesintisiz olmadı; Thiers gibi siyaset adamlarının acımasız alayları ve Politeknik Okulu'ndan Arago gibi bilim adamlarının eleştirileri bunu gösterir.
    Ama bu durum, şaşırtıcı bir gelişmeye engel olmadı. 1830 yılından 1850 yılma kadar ingiltere'de 10 000 km. demiryolu yapıldı; bunu izleyen 20 yıl içinde kıta Avrupası'nda biraz daha fazla demiryolu döşendi. ABD'de de benzer bir gelişme yaşandı. 1869'da, doğu ve batı kıyıları birbirine bağlandı. Her yerde büyük teknik başarılar gerçekleştirildi. 1871'de tamamlanan Frejus Tüneli ile Alpler ilk kez aşılıyordu. Artık dünya, demiryolu çağım yaşamaktaydı.Bu değişimde makinelerdeki gelişmelerin de etkisi vardı. Raylar üzerinde ilerleyen ilk buhar makinesi, 1804'te Galler'de yapıldı.182Tde Fransız mühendis Marc Seguin'in borulu kazanıyla trenlerin gücü büyük ölçüde arttı. Sonra 1829'da kesin bir gelişim evresi aşıldı: ingiliz George Stephenson'ın " Roket " adlı lokomotifi, bir yarış atını geçti. Bu başarıyı diğer gelişmeler izledi, demir raylar genelleşti, taşıyıcı şasi mükemmelleştirildi; lokomotiflerin hızı ve çekiş gücü yükseltildi. Kısacası trenler maden ocağı veya dökümhaneyi bir su yoluna bağlama aracı olmaktan çıkarak, gerçekten yararlı taşıma araçları haline geldi.
    Bunun için çelik sanayii patronlarının kendilerine sunulan bu büyük pazarı keşfetmesi ve bankalar kurularak halkın tasarruflarını toplaması ve yönlendirmesi, gereken sermayeyi bir araya getirmesi gerekiyordu. Böylece demiryolu devrimi, büyük malî grupların ortaya çıkmasını sağladığı gibi, çelik sanayisini de, lokomotif, ray, viyadükler imaline teşvik etti. Demiryolları sayesinde pazarlar birleşti, mesafeler kısaldı, bölgesel ekonomilerin uzmanlaşması için gerekli koşullar oluştu, şehir-köy ayrımı azaldı. Öte yandan demiryolunun gelişimi, sanayi devriminin etkilerinin yayılmasına da katkıda bulundu.
    Çelik sanayii 1856 yılından itibaren çok büyük bir gelişim gösterdi. Henry Bessemer, dökme demiri ekonomik olarak çeliğe dönüştüren bir yöntem buldu; böylece çelik, demire karşı bir zafer kazanmış oldu. Ama ikinci sanayi devrimi, petrol ve elektrikten kaynaklandı. Antik Çağ'dan beri bilinen " yer yağı ", Amerika Birleşik Devletleri'nde XIX. yüzyılın ortasında işletilmeye başladı. Albay Drake ilk petrol kuyusunu 1859 yılında açtı; ardından Rusya devreye girdi. Petrol önce aydınlanmada kullanıldı. Sonra, 1866 yılından sonra Avrupalı mühendisler patlamalı motoru icat ettiler. Bu buluşu, Alman Rudolf Diesel'in geliştirdiği içten yanmalı motor izledi. 1914 yılında trafiğe çıkan iki milyon taşıt, henüz demiryolunun üstünlüğünü tehdit etmese de hiç şüphesiz yepyeni bir çağı başlatıyordu.
    Elektriğe gelince, bu enerji tam yüz yıldan beri incelenme konusuydu. Ancak sanayide üretimi ve kullanımı, Belçikalı Zenobe Gramme'ın jeneratörü buluşundan ve Fransız Aristide Berges'nin bunu 1869 yılında bir su çavlanına yerleştirmesinden sonra gerçekleşti. Aristide Berges bu enerji kaynağına " beyaz kömür " adını verdi. 1882 yılında fizikçi Marcel Deprez elektriği yüksek gerilimli akıma dönüştürdü. Bu gelişim elektriğin iletimi için gerekli koşuldu ve hemen pratik sonuçlar verdi: Gramme'ın tersinir makinesi ilk elektrik motorunu oluşturdu. Amerikalı Thomas Edison 1878 yılında akkor lambayı buldu. Bunları kısa süre içinde diğer buluşlar izledi; yeni bir sanayinin temelini oluşturan elektroliz bulundu; dolayısıyla elektrolize dayanan elektrometalürji, alüminyum üretimini sağladı.
    Bütün bu buluşlar, isveç, Norveç, isviçre, italya ve Güneydoğu Fransa gibi kömürü bulunmayan dağlık ülkelerin ekonomilerinin gelişmesine olanak verdi. Aynı dönemde petrol, Amerika Birleşik Devletleri'nin ilerlemesini kolaylaştırdı. Öte yandan Almanya yeni buluşlara uyum sağladığından, sanayinin haritadaki dağılımı ingiltere aleyhine değişti. Yeni enerji kaynakları olmayan bu ülke, donanımlarının eskimesi sonucu nispî bir gerilemeye uğradı.

    Sonuçları: 1) Üretimde aletin yerini makine aldı ; seri üretime geçildi.
    2) Üretim patlaması yaşandı; uluslararası ticaret hızlandı
    3) Büyük şirketler kuruldu: sermaye birikimi daha da yoğunlaştı
    4) Büyük üniteli fabrikalar kuruldu; yeni bir sosyal sınıf doğdu (işçi sınıfı)
    5) Köyden kente göç başladı; kentleşme hızlandı; dünyanın ilk gecekonduları meydana geldi.
    6) Hammadde kaynakları ve pazar alanları bulma yarışı sanayileşen ülkeler arasında rekabete yol açtı.
    7) Emek ve sermaye arasında çelişkiler yoğunlaştı; işsizlik bir yandan artarken öte yandan teknoloji alanlarında yeni yenilikler görüldü.
    Yorum: işsizliğin artması, işgücünün önemli bir unsur olmasına karşın ucuz olmasına yol atı. Bu durumda işçi sınıfı kendini korumak için sendikalaşmaya başladı. Böylece çalışma hayatında yeni bir dönem başladı.
    8) Uluslararası ekonomik ve kültürel ilişkiler arttı.
    9) Sosyalizm ve Liberalizm gibi düşünce akımları ortaya çıktı.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 139.
    0
    Sanayi inkılabı

    23 Nisan 1920 de Ankara'da toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, 2 Mayıs 1920'de 11 bakandan oluşacak hükümetin kurulması ile ilgili 3 numaralı kanunu kabul etmişti. Bu hükümette bir de iktisat Bakanlığı bulunmaktaydı.

    Hükümetin programında mali ve ekonomik meseleler üzerinde önemle durulacağı da belirtilmişti. Ancak 1920-1922 yıllarında Türkiye, Kurtuluş Savaşı içinde bulunduğundan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nin bu dönemdeki başlıca amacı yurdu istiladan kurtarmaktı. Savaşın gerektirdiği nedenlerle de, hükümet o sıralarda üretim ve endüstriye yatırım yapacak durumda değildi. Ancak yönetici kadro zaferden sonra prensip olarak siyasi ve ekonomik bağımsızlığı öngörmüştü.

    Lozan Konferansına ara verildiği sırada, izmir iktisat Kongresi 1135 delege ile 17 Şubat - 4 Mart 1923'de toplandı. izmir iktisat Kongresinde, Yeni Türkiye'nin ekonomik sorunları tartışıldı. Ayrıca, Lozan'da devamı istenen kapitülasyonlar ve diğer imtiyazların kabul edilmeyeceği ifade ediliyordu. Bu kritik devrede, ekonomik sorunları düzenlemek için kararlar alan izmir iktisat Kongresinde savaşlardan yorgun çıkan halka, ekonomik yön vermek ve harap olan yurdu kalkındırmak için yapılması gerekenleri tespit etmek amaçlanıyordu. izmir iktisat Kongresi sonunda; kongreye katılanlar oybirliği ile Misak-ı iktisadı kabul ederek, modern ve müreffeh Türkiye için canla başla çalışmaya and içti.

    Kongerede ;

    -- Hammaddesi yurt içinde olan endüstri kollarının kurulmasına, Özel Girişimcilerin Desteklenmesine,

    -- Yatırmcılara kredi sağlayacak bankaların kurulmasına,

    -- Günlük tüketim mallarına öncelik verilmesine,

    -- Önemli kuruluşların millileştirilmesine,

    -- Sanayii teşvik edici yasaların çıkarılması, özellikle gümrük tarifelerinin milli sanayiin kalkınma ihtiyaçlarına göre değiştirilmesi,

    -- Yerli malların karada ve denizde ucuz tarife ile taşınması,

    -- Sanayi bankalarının kurulması,

    -- Teknik eğitimin geliştirilmesine, karar verilmişti.

    -- Devlet ekonomide özendirici, koruyucu ve düzenleyeceği bir rol üstlenecekti.

    Tarım

    Büyük zaferin kazanılmasından önce, Mustafa Kemal Paşa, 1 Mart 1922 tarihinde TBMM'yi açış konuşmasında köylü ve tarım sorunlarına eğilmiştir. "Türkiye'nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok refah, mutluluk ve servete hak kazanmış ve layık olan köylüdür." Atatürk, izmir iktisat Kongresi'nde yaptığı konuşmada tarımın önemi üzerinde durmuş; "Kılıç kullanan kol yorulur, fakat saban kullanan kol, her gün kuvvetlenir." değerlendirmesini yapmıştır.

    Köylünün en büyük sıkıntısı, aşar veya öşür denilen mahsulünün onda birini vergi olarak ödemesiydi. Büyük bir mali fedakarlığı göze alan hükümet, 1925 Şubatında Aşar Vergisini kaldırdı. Böylece köylü ağır ve sıkıntılı bir vergi sisteminden kurtulmuş oldu.

    1925'te çıkarılan başka bir kanunla Hükümet, köylüyü topraklandırmak amacı ile bedelini yirmi yılda ödemek üzere toprak dağıttı. Ziraat Bankası, küçük çiftçilere kredi kolaylıkları tanımakla ve faiz haddini düşürmekle yararlı hizmetler yaptı. Kooperatifçiliğe önem verildi. Tarım Kredi Kooperatifleri, Ziraat Okulları ve Yüksek Ziraat Enstitüsü açıldı.

    Köylüye yararlı olmak ve yardım sağlamak amacı ile tohum ıslah istasyonları, numune çiftlikleri açıldı. Traktör kullanımı teşvik edilerek, ucuz alet ve makina dağıtımı yapıldı. Atatürk çiftlikler kurarak ve modern yöntemler uygulayarak çiftçilere örnek oldu.

    Türkiye Sanayi Kredi Bankası kaldırılarak bunların yerine Sümerbank kurulmuştur. Sümerbank'ın faaliyetlerinin ana amacı, özel sektör sanayiinin kredi ihtiyaçlarını karşılamak olmakla beraber, esas görevini sanayi planının uygulanması teşkil etmiştir. Sümerbank, aynı zamanda daha sonra kurulan diğer devlet kuruluşlarına da örnek olmuştur.

    1935 yılında yeraltı kaynaklarının araştırılması için Maden Tetkik Arama Enstitüsü (MTA), elektrik enerji kaynaklarının değerlendirilmesi için Elektrik işleri Etüd idaresi (EiE), maden ve elektrik işletmelerini kurmak ve işletmek amacıyla Etibank kurulmuştur.

    1. Beş Yıllık Sanayi Planı'nda tekstil sanayii, kendir-kesen sanayii, demir-çelik sanayii, sömikok fabrikası, porselen-çini sanayii, sudkostik, klor, suni ipek, selüloz ve kağıt tesisleri, şeker sanayii, süngercilik ve gül sanayileri yer almıştır. Planın uygulanmasına 1934 yılında başlanmış, planda öngörülen tesisler beş yıl içinde tamamlanarak işletmeye açılmıştır. Yine bu devrede planda yer almayan askeri fabrikaların modernizasyon ve genişletilmesine de devam edilmiştir. 1933-1938 yılları, Türk sanayiinin ilk ve planlı kuruluş safhasıdır. Planlı kalkınma, teknik alanda iş gücü yaratmış ve toplum yaşantısına büyük ölçüde etki yapmıştır. Özellikle toprağın verimini artıracak olan tekniğin tarıma uygulanmasının, bütün bir endüstri hayatının gelişmesi ile mümkün olabileceğini de ortaya koymuştur.

    Ulaştırma

    Bir ülkenin ekonomik kaynaklarının iyi bir şekilde işletilmesi, verimlendirilmesi, dış ticaretinin geliştirilmesi ancak, düzenli bir ulaştırma şebekesi ile mümkündür. Ulaştırma, bir ülkenin siyasi, sosyal, kültürel hayatına etki yaptığı gibi, o ülkenin milli birlik ve bütünlüğünün sağlanmasında da başlıca rol oynar. Yeni devletin kuruluşundan 1938 yılı sonuna kadar, ekonomik kalkınmayı sağlamada altyapıya önem verilmiş, bu amaçla demiryolu, karayolu ve denizyolları öncelikle ele alınmıştır.

    Demiryolları

    Yabancı şirketlerin elinde bulunan demiryollarını satın almak, devletleştirmek, demiryolları politikasının ilk adımını teşkil etmiştir. ikinci adım ise, yeni demiryolları yapmak olmuştur. Yurdu demiryolu ağlarıyla örmek, bir hükümet politikası olarak, ısrarla ve başarı ile uygulanmıştır.

    1927 yılında, Münakalat (Ulaştırma) Bakanlığına bağlı olarak Devlet Demiryolları ve Limanları Umum (Genel) Müdürlüğü'nün kurulması ile devlet fiilen demiryolu ve deniz yolu işletmeciliğine başlamıştır. 1929 yılında 5144 km. uzunluğunda olan demiryollarının 2766 km.si devlete, 2378 km.si de yabancı şirketlere ait bulunmakta idi. Yeni kurulan Genel Müdürlük, bir taraftan yeni demiryolu yaparken, diğer taraftan da yabancı şirketlerin elinde bulunan hatların devletleştirilmesini yüklenmiştir. Cumhuriyetin ilanından 1938 yılı sonuna kadar, oldukça kıt kaynaklarla, her yıl ortalama 200 km. toplan 3360 km. demiryolu yeniden yapılmıştır. Herhangi bir dış yardım sağlanmadan dar ve kıt imkanlarla demiryollarının yapılması gerçekten başarılı bir olaydır.

    Karayolları

    Cumhuriyet Türkiye'sine Osmanlı imparatorluğu'ndan intikal eden karayolu uzunluğu 18.335 km.'ye varmakta idi. Bu yolların 13.885 km.'lik kısmı harap ve tamire muhtaçtı. Toprak düzeltilmesi sonucu geçişe müsait yolların uzunluğu ise 4.450 km'ye yaklaşıyordu Üzerinden yaz ve kış motorlu nakil vasıtalarının geçişini sağlayan kasaba ve şehir yollarının yapımı, Cumhuriyet döneminde mümkün olmuştur.

    Denizyolları

    Denizyollarında gelişme çok yönlü olmuştur. Lozan Barış Antlaşması ile Türk karasularında gemi işletme hakkı (Kabotaj hakkı) Türklere bırakılmış, böylece yabancı uyruklu gemilerin yerine Türk yük ve yolcu gemileri almıştır. 1 Temmuz 1926'da Türk Kabotaj Kanunu yürürlüğe girmiştir. 1911'de Türk limanları arasında ulaşımın ancak % 10'unu sağlayan ve 1909'da kurulan Osmanlı Seyrisefain idaresi Türkiye Cumhuriyeti'ne devredildikten sonra, Türkiye Seyrisefain idaresi adı altında bir devlet hizmeti görmeye başlamıştır. Sahillerimizde yük ve yolcu taşınması devlet ve özel teşebbüs eliyle yürütülürken, devletin bu alanı bir kamu hizmeti sayarak müdahalesi ile, yolcu taşıma işi devlet tekeline bırakılmış, yük taşımada devlet ve özel teşebbüs bir arada faaliyette bulunabilme imkanına kavuşmuştur. Önce Deniz Bank (1938), daha sonra Devlet Deniz Yolları Genel Müdürlüğü (1939) ve daha sonra Denizcilik Bankası (1952) adı ile anılan kuruluşlar deniz ulaştırmasının gelişmesinde büyük rol oynamışlardır.

    Havayolları

    1936 yılında Ankara-istanbul arasında düzenli uçak seferleriyle Devlet Hava Yollarının çalışmaları başlamıştır. Sonraları Türk Hava Yolları adını alacak Devlet Hava Yolları, kısa sürede yurt dışı seferlerine de başlayarak büyük gelişme göstermiştir.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 140.
    +1
    Hazır Giyim Sanayi
    HAZIR GiYiM SANAYiSi, giysilerin tasarı­mı ve üretimiyle ilgili sanayi dalıdır. Dokuma fabrikalarında üretilen kumaşın yanı sıra, ayrı ayrı fabrikalarda üretilen iplik, düğme, fer­muar ve çeşitli süsler bu sanayi dalının gereç­lerini oluşturur. Giysi yapımcıları bu tür gereçleri öbür fabrikalardan satın alırlar ve dikilmiş giysileri mağazalara satarlar.
    Giysi yapımının ilk aşaması giysilerin tasa­rımıyla başlar. Desinatörlerin çizdikleri giysi modelleri daha sonra terzilerce muslin benze­ri ucuz bir kumaşa uygulanır. Modelin seçi­len kumaşa uygulanarak dikilmesinden önce desenlerde değişiklikler yapılabilir.
    Çok sayıda üretilecek modellerin her biri için karton, kontrplak ya da metalden kalıplar hazırlanır. Bu kalıplar biçki bölümüne gönde­rilir. Bu bölümde kumaşlar büyük masalar üzerine yayılır ve bazen 50 ya da 100 kat kumaş üst üste konur. Kalıp bu katların en üstüne konularak tebeşirle çevresi çizilir. Daha sonra büyük biçki makineleri kumaş katlarının tümünü keser. Günümüzde önde gelen giysi üreticileri bilgisayarla çalışan oto­matik biçki makineleri kullanmaktadır. Biçki için artık laser ışınlarından bile yararlanıl­maktadır.
    Biçilen parçalar bundan sonra, içinde çok sayıda dikiş makinesi bulunan bölüme gönde­rilir. Kadın ve erkek giysileri dikim sırasında 40 ayrı işlemden geçer. Bir makineyle düz dikişler yapılırken, öbürüyle giysinin kolları takılır. Biri ilik açarken, öbürü düğmeleri diker. Mo­dern makineler insanlardan daha çabuk ve hatasız çalıştığı için, elle yapılacak iş çok azdır. Makinelerin çoğu otomatiktir ve bilgi­sayarla çalışır. Modern dikiş makineleri daki­kada 5.000 ilmek diker. Aynı zamanda ileri, geri ve zikzak da dikebilir. Bazıları düğme ilikleri açabilir, kumaş üzerine nakış işleyebi­lir. Bazı makinelerde dikiş türünü değiştir­mek için elle çalıştırılan kollar bulunurken, bazıları otomatiktir. Dikimi tamamlanan giysiler büyük buharlı ütülerle ütülenir. Daha sonra giysiler ambalaj ve etiketleme işlemleri tamamlanarak toptan ya da perakende satış mağazalarına gönde­rilir.

    Başlıca Merkezler

    Hazır giyim sanayisinin başladığı ülke olan ABD'de bu sanayinin merkezi New York'tur. Önceleri ABD'deki giyim sanayisinin yüzde 90'ının üretim ye satış bölümleri New York' tayken, birçok kuruluş üretim bölümlerini işçiliğin daha ucuz olduğu güney eyaletlerine taşımıştır. Öbür önemli merkezlerden bazıları da Chicago, Los Angeles, Dallas ve Mia-mi'dir.
    20. yüzyılın başlarında New York'ta işçi olarak çalıştırılabilecek çok sayıda göçmen bulunması dolayısıyla, bu kent giyim sanayisi­nin merkezi olmuştu. Bu göçmenler kalaba­lık, havasız ve kirli işyerlerinde çalışmak zorunda kalıyorlardı. içlerinde bir günlüğüne işe alınanlar bile oluyordu. Deneyimli işçiler iyi para kazansa da çalışma saatleri uzundu ve iş güvenlikleri yoktu. 20. yüzyılın ortalarında giyim sanayisinde çalışan işçileri temsil eden sendikalar bu kötü çalışma koşullarını düzelt­mek konusunda çetin bir mücadele verdi.
    Dünyanın moda merkezi olarak bilinen Fransa'da giyim ve dokuma ürünleri ülkenin en önemli ihraç malları arasında yer alır. Her ülkeden büyük giyim mağazalarının tem­silcileri, ünlü modacıların koleksiyonlarını görmek için yılda birkaç kez Paris'e gelirler. Düzenlenen defilelerde gördükleri modeller­den bazılarını satın alıp fabrikalarında aynı model giysiler üreterek kendi mağazalarında daha ucuza satarlar. Öte yandan bazı model­ler tek olarak satılır, böylece bu modeli yal­nızca onu satın alan kimse giymiş olur.
    Hazır giyim sanayisi açısından önem taşı­yan moda defilelerinin yapıldığı öbür Avrupa kentleri ise Londra ve Roma'dır. Önceleri ayakkabı yapımı ve öbür deri eşya sana­yisiyle tanınan italya'da 1960'lardan sonra gi­yim sanayisi de önem kazandı. Gene 1960'lardan bu yana çok zevkli giysiler üreten merkezlerden biri olan Londra, nitelikli erkek giysileri ve yünlü giyim eşyalarıyla ünlüdür.
    1970'lerden başlayarak Avrupa ülkelerinin ve ABD'nin Japonya, Hong Kong, Hindistan gibi ülkelerden giyim eşyası almaya başlaması bu sanayi dalında bir değişim yarattı. Japonya ve Hong Kong yapay (sentetik) kumaş üreten başlıca ülkeler arasında yer alır. Hindistan ise çok miktarda pamuklu kumaş üretip satmak­tadır. 1970'lerden sonra hazır giyim sanayisi­nin geliştiği öbür ülkeler Portekiz, israil, isveç, ispanya, Almanya Federal Cumhuriye­ti, isviçre, Tayvan ve Güney Kore'dir.

    Hazır Giyim Sanayisinin Gelişimi

    Eskiçağlarda, insanlar giysilerini hayvan deri­lerinden ya da bulabildikleri uygun gereçler­den yapmak zorundaydılar. Dokuma ve nakış Ortadoğu'daki eski uygarlıklar zamanında ge­lişti. Sivri kemikler iğne, sicim inceliğinde de­ri şeritler de iplik olarak kullanılıyordu.
    Ortaçağda Avrupa'da demir iğneler kulla­nılmaya başladı. Yoksul kişiler, seri üretimin başlamasıyla mağazalardan ucuza giysi satın alma olanağı buluncaya kadar giysilerinin çoğunu evde kendileri yapıyorlardı. Oysa zenginler, eski uygarlıklar döneminde bile giysilerini diktirmek için başkalarını çalıştırı­yor ya da dış ülkelerden çorap, ayakkabı ve dantel gibi giyim eşyalarını getirtiyorlardı.
    Bugün bildiğimiz anlamda hazır giyim sana­yisi ancak 19. yüzyıl ortalarından sonra geliş­me gösterdi. Birçok etken hazır giyime tale­bin artmasına yol açtı. Örneğin, Massachu-setts'teki New Bedford'da ilk olarak 1830'da şirketler, kentte yalnızca birkaç gün kaldıkları için giysi diktirmeye zaman bulamayan balina avcılarına hazır giyim eşyası üretip satmaya başladı. 1849'da altın aramak amacıyla akın akın California'ya gelenler de gene bir hazır giyim talebi yarattı. ABD'deki iç savaş bo­yunca (1861-65), hükümet şirketleri orduya üniforma yapımı için görevlendirmiş ve ilk olarak standart beden ölçüleri kullanılmıştır.
    Hazır giyim sanayisinde asıl gelişme maki­nelerin kullanımıyla gerçekleşmiştir. Bundan sonra standart ölçülerde çok sayıda giysi üretilmeye başlandı. 1850'de yaygınlık kaza­nan Isaac M. Singer patentli dikiş makineleri giyim sanayisinin hızla gelişmesine yol açtı . 1860'ta ingiltere'de biçki makineleri geliştirildi ve böylece kat kat kumaşı birden biçme olanağı doğdu. 19.yüzyılın sonlarında da ABD'de ilk kez ilik açan makineler yapıldı. Elle ütü yerine presle ütü yapılmaya başlandı. Bütün bu gelişmeler hem nitelikli, hem de ucuz giysilerin üretildiği fabrikaların kurulmasına yol açtı.
    Demiryollarının yaygınlık kazanması, ula­şım koşullarının gelişmesi malların mağazala­ra taşınmasını kolaylaştırdı. Ulaşılamayan yerlerde yaşayanların posta ile siparişte bulu­nabilmeleri için giysiler gazete, dergi ve kata­loglarla tanıtılmaya başlandı. Giysi modelleri konusunda herkesin aynı zamanda bilgi edin­mesi sonucunda, moda daha hızlı yayılır ve değişir oldu. 20. yüzyılda yapay ve ucuz kumaşların geliştirilmesiyle çok çeşitli giyim eşyası üretilebildi.
    Türkiye'de 1950'lerde çocuk giyim eşyasıyla başlayan bu sanayi dalındaki gelişmeler 1965'ten sonra hızlanmıştır. Günümüzde atöl­ye tipi küçük işyerlerinin sayıca çoğunlukta olduğu giyim sanayisinin dışarıya satılan do­kuma ürünleri içindeki payı yüzde 50'ye yaklaşmaktadır. Türk modacılarının hazırla­dığı giysiler de ülke içinde ve dışında gerçek­leştirilen defilelerde ilgiyle izlenmektedir. Bu gelişmeler istanbul'daki Hazır Giyim Lisesi'nin yanı sıra stilist yetiştiren birçok özel dershanenin açılmasına da neden ol­muştur.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 141.
    0
    (bkz: kilagibyarak uplama servisi)
    ···
  17. 142.
    +1
    Yan yana cinsel ilişki pozisyonu: Erkeğin üste olduğu pozisyonla çok benzer olup tek fark partnerler yan yanadır. Buradaki tek zorluk yüz yüze durumunda partnerlerden bir tanesi bacağını partnerin üstüne atması gerekiyor. Bu da zaman zaman krampla sonuçlanabiliyor. Kadın erkeğe sırtını verdiği durumda yavaş ve rahatlatıcı ilişki elde etmek mümkündür. Hatta bu pozisyonda uyumak bile mümkündür.

    Arkadan cinsel ilişki pozisyonu: Bu pozisyonda uygun bir pozisyon olup kadın dizinin üstünde durup erkek arkadan penisiyle vajinaya girer. Bazı insanlar bu pozisyondan nefret eder. Nedeni ise hem duygusallıktan yoksun hemde erkek egemenliğini vurgulayan bir pozisyon olması. Bazı erkeklerin bu pozisyondan hoşlanması ise özgürlüğün olması ve gücün kullanabilinmesinden kaynaklanır.

    Oturur vaziyette pozisyon: Yavaş bir ciks için uygulanmakla beraber özellikle ilk gece yani gerdek gecesi için uygundur. Erkek ya iskemlede oturur veya yerde bağdaş kurarak. Kadın erkeğin üstüne oturur. Yüz yüze veya sırt yüze bakarak da olabilir. Bu pozisyon birbirinizi okşamak birbirinize sarılmak ve yakın ten teması için idealdir.

    Ayakta cinsel ilişki pozisyonu: Bu pozisyon zor bir pozisyon olmakla beraber başarılı olmakda her baba yiğidin harcı değildir. Penisin vajinaya girebilmesi güç olabilir. Kadınlar genelde erkeklerden daha kısa boylu oldukları için kadının ya merdiven basamağında yada duvardan destek alması ile bu pozisyonda başarı elde edilebilinir. Diğer bir yöntemde kadın yüzünü yada duvara veya tutunabileceği herhangi bir şeye verir. Erkekde vajinaya arkadan girer. Bu pozisyon yüz yüze olan pozisyondan çok daha kolaydır.

    Kadının üstte olduğu pozisyon: En çok tavsiye edilen pozisyonlardan birdir ve uygulanması gereken en önemli pozisyondur. Çünkü ciksin hızı kadının kontrolü altındadır. Bu pozisyonda bir kaç varyasyon vardır. Kadın her iki diziyle erkeğin kalçasını sarar. Penisi içine aldıktan sonra ya dizlerinin üstünde cikse devam eder ya da bacaklarını uzatarak. Ayrıca erkeğin üstünde dimdik oturarakda ilişkiye devam edebilir.

    Erkeğin üstte olduğu pozisyon: En klagib pozisyon budur ve bütün erkekler pozisyonda başlar. Erkek üstte, kadın altta, yüz yüze. Günümüzde basında bu pozisyon olumsuz eleştirilere maruz kalmaktadır. Belki eski moda olduğundan belki de ataerkil olduğundan dolayı. Esasında bu pozisyon o kadar da kötü değildir.

    Kuvvet almak sevgilinizle yakın temasta olmak ve hamile kalmak isteyenler için bu pozisyon idealdir. Kadın iki bacağını yana doğru açabilir veya bacaklarını göğsüne doğru çekebilir. Bu her iki pozisyonda erkek kadının en hassas dış cinsel organına elle manipülasyon için erişemez ama ilk pozisyonda göğüslerine erişebilir.

    Birinci varyasyon: Kadın iskemlede veya alçak bir yatağın ucunda oturur, erkek dizlerinin üzerinde penisiyle vajinaya girebilir. ciks terapistleri her ne kadar bu pozisyonun klagib pozisyondan daha da zevk verici olduğunu iddia etseler de, çoğu insan bu pozisyonun yakın temas konusunda ekgib kaldığını düşünmektedir.

    ikinci varyasyon: Kadın karnının üstüne yatar ve erkek arkadan vajinaya girer. Çoğu kadın için bu pozisyon g noktasını uyarır. Ama penisin rahim boynuna çarpmasıda acı verebilir. Yüz yüze olamama dezavantajı olsa bile çoğu çiftin favori pozisyonu arasındadır.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 143.
    +1
    Kurtuluş Savaşı (istiklal Harbi), I. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkmış
    Birinci Dünya Savaşı, 1914 yılında Avrupa'da başlamış, ancak dünyanın dört bir yanındaki ülkelerin katılması ve diğer kıtalardaki sömürgelere de yayılması nedeniyle "dünya savaşı" olarak adlandırılmıştır. 1914'te başlayan savaş 1918 yılında sona ermiştir. 30 Ekim 1918'de Osmanlı Devleti Mondros Mütarekesi'ni imzalayarak savaştan çekildi.
    ... Tümünü okumak için linke tıklayınız.
    Osmanlı imparatorluğu'nun savaşı kazanan devletlerce paylaşılmasına karşı Türk ulusunun
    Osmanlı Devleti, 13. yüzyıl sonlarından 20. yüzyılın ilk çeyreğine değin varlığını sürdüren Türk devleti. Anadolu'da kurulmuş, sınırları tarihi boyunca çok değişmekle birlikte en geniş döneminde bugünkü Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya ye Akdeniz'in doğusundaki adaları, Macaristan ve Rusya'nın bazı kesimlerini, Kafkasya, Irak, Suriye, Filistin ve Mısır'ı, Cezayir'e kadar tüm Kuzey Afrika'yı ve Arabistan'ın bir bölümünü kapsamıştır.
    ... Tümünü okumak için linke tıklayınız.
    Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde verdiği mücadeledir.
    Savaş Öncesi Dönem
    Kurtuluş savaşı öncesi,
    Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, 1881 - 1938 yılları arasında yaşamış ulusal önder. 1881 yılında Selanik'te Kocakasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır. Baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi 14-15. yüzyıllarda Konya ve Aydın'dan Makedonya'ya yerleşti.
    ... Tümünü okumak için linke tıklayınız.
    1. Dünya Savaşı'nın başlangıcına kadar dayanır.

    Büyük
    Birinci Dünya Savaşı, 1914 yılında Avrupa'da başlamış, ancak dünyanın dört bir yanındaki ülkelerin katılması ve diğer kıtalardaki sömürgelere de yayılması nedeniyle "dünya savaşı" olarak adlandırılmıştır. 1914'te başlayan savaş 1918 yılında sona ermiştir. 30 Ekim 1918'de Osmanlı Devleti Mondros Mütarekesi'ni imzalayarak savaştan çekildi.
    ... Tümünü okumak için linke tıklayınız.
    Savaş'tan mağlup ayrılmış olan Osmanlı Devleti, galip devletler ile
    Savaş, geniş kişi toplulukları arasında meydana gelen, genel anlamıyla ileri derecede şiddet içeren olay, çarpışma, çatışmadır. Soğuk savaş gibi politika temelli savaşlar olsa da savaş kelimesi silahlı kitlesel muharebe olarak kullanılır.
    ... Tümünü okumak için linke tıklayınız.
    Mondros Ateşkes Antlaşması'nı imzalamıştı. Bu antlaşmanın 7. maddesi, galip devletlere istedikleri her yeri istedikleri zaman işgal etme hakkını tanıyordu. Böylelikle işgaller bu antlaşmanın arkasına sığınılarak yapılabilecekti.

    1. 1: ingiliz ve Fransız ortaklaşa işgal bölgesi

    2. 2: Yunan işgal bölgesi

    3. 3: italyan işgal bölgesi

    4. 4: Fransız işgal bölgesi

    5. 5: Ermeni işgal bölgesi

    6. 6: ingiliz işgal bölgesi

    Uluslararası
    Mondros Ateşkes Anlaşması, Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti ile itilaf Devletleri arasında imzalanan savaşa son verme belgesidir. Osmanlı Devleti adına Bahriye Nazırı Rauf Bey, Birleşik Krallık adasının Mondros Limanı'nda demirli Agamemnon zırhlısında 30 Ekim 1918 akşamı imzalanmıştır. Mondros Ateşkes Anlaşması, Osmanlı Devleti'nin yıkımından sonra kurulan Türkiye'nin çerçevesini çizen ilk uluslararası belge olması açısından önemlidir.
    ... Tümünü okumak için linke tıklayınız.
    Sevr Antlaşması
    Sevr Antlaşması, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra itilâf Devletleri ile Osmanlı Devleti arasında 10 Ağustos 1920'de imzalanan antlaşma. Bu antlaşması Yunanistan dışında hiçbir devlet tarafından onaylanmamış ve yürürlüğe girmemiştir. Bunun yerine itilaf Devletleri ile Osmanlı arasındaki savaş hali 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması ile sona ermiştir. Antlaşma adını, son müzakerelerin ve imza töreninin gerçekleştiği Paris'teki Sevr banliyösünden alır.
    ... Tümünü okumak için linke tıklayınız.
    10 Ağustos
    10 Ağustos Gregorian Takvimine göre yılın 222. günüdür. Sonraki sene için 143 (Artık yıllarda 144) gün var
    ... Tümünü okumak için linke tıklayınız.
    1920 Osmanlı imparatorluğu'nun son uluslararası antlaşmasıdır. Sevr antlaşması ile
    1920 yılında meydana gelen olaylar, doğumlar ve ölümler.
    ... Tümünü okumak için linke tıklayınız.
    Saray'da yaşıyan

    ... Tümünü okumak için linke tıklayınız.
    Osmanlı Hanedanı ve hükümet,

    ... Tümünü okumak için linke tıklayınız.
    Anadolu'nun ve istanbul'un işgaline kapıyı açmıştır.
    işgal Dönemi
    işgallere Tepki
    Anadolu kelimesi Yunanca güneşin doğduğu yer anldıbına gelen “Anatoli”dan doğmuştur. Romalılar, kendi topraklarına göre doğuda kaldığından buraya doğu toprağı anlamında Thema Anadolia demişlerdir. Anadolu isminin bir bölge adı olması ise Selçukluların Anadoluya gelmesiyle başladı.
    ... Tümünü okumak için linke tıklayınız.
    işgallere ilk tepki işgale uğrayan bölgelerde yaşayan halktan gelmişti.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 144.
    0
    #
    Ayaklanmalar
    Ulusal Kurtuluş Savaşı boyunca Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bir çok ayaklanmalar çıkmıştır. Bu ayaklanmaların bir bölümü Türk topraklarını parçalayarak yeni bir devlet kurmayı amaçlayan, diğer bölümü ise, saltanat ve hilafete geleneksel ve dinsel bakımdan bağlı olanlarca çıkarılmış isyan hareketleridir. Hıyanet, kin ve taassubun yarattığı isyanların amacı; milli hareketi boğmaktır. Atatürk, öncelikle iç isyanların bastırılmasına, ülkede iç güvenliğin sağlanmasına son derece önem vermiştir. Bir yandan vatana ihanet yasası çıkarılırken, öbür yandan da iç isyanları bastırmada kullanılmak üzere Seyyar Jandarma Müfrezeleri kurulmuştur. Ayaklanmalar milli mücadeleyi geçiktirmiştir.
    istanbul Hükümetince Yönetilenler
    Ahmet Aznavur Ayaklanması

    ( 2 Kasım 1919- 16 Nisan 1920)

    Manyas –Susurluk-Gönen –Ulubat dolaylarında Aznavur’un çıkardığı ayaklanmayı önce Milli kuvvetler, sonra’da Çerkez Ethem bastırmıştır.
    Halifelik ordusu ( Kuva-i inzibatiye)

    istanbul yönüne geçişi sağlayan Geyve ve çevresinde iyi donatılmış Kuva-i Milliye’ye karşı ingilizlerin desteği ile kurulan Halifelik Ordusu. Milli Kuvvetler tarafından dağıtılmıştır.
    istanbul Hükümeti ve işgal Güçlerinin Birlikte Çıkardığı Ayaklanmalar

    En yaygın olanıdır. işgalcileri kendi etki alanlarındaki milli uyanışı ezmek için her çareye başvurmuşlardır. Gizli ajanlarıyla istanbul Hükümetiyle işbirliği yapıp din sömürücülüğü yoluyla halkı ayaklandırmışlardır.
    Bolu-Düzce-Hendek ve Adapazarı Ayaklanmaları
    Boğazları elde tutmak amacıyla çıkartılan ayaklanma. Kuvayı Milliye kuvvetlerince bastırılmıştır.
    Yozgat Ayaklanması
    Bu ayaklanmayı bastırmakta milli kuvvetler yetersiz kaldığı için, kuvay-ı seyyare bastırmıştır.
    Afyon Ayaklanması
    Yunan ajanlarının kışkırtması sonucunda Çopur Musa adlı çıkar düşkününün çıkarttığı bu ayaklanma Kuvayı Milliye tarafından bastırıldı.
    Konya Ayaklanması
    Din duygusu kullanılarak Fransız, ingiliz, italyan ajanlarının kışkırtmalarıyla çıkmıştır. Milli kuvvetlerce bastırılmıştır. refit musa paşa sayesinde.
    Milli Aşireti Ayaklanması
    Urfa’da yaşayan bu aşiret Fransızlarla işbirliği yaparak ayaklanmıştır. Milli kuvvetlerce bastırılmıştır.

    Milli Aşireti Ayaklanması (1 Haziran-8 Eylül 1920)

    Güneydoğu Anadolu’da Fransa, ingiltere ve Ermeni faaliyetlerinin artması, bölgede yaşayan Kürt aşiretlerini de kışkırtmaları sonucunda Milli Aşireti de ayaklanmıştır. Aşiret liderlerinden Mahmut, ismail, Halil ve diğer şahıslar Fransız ve ingilizlerle temasa geçerek Siirt’ten Tunceli’ye kadar olan bölgeyi idareleri altına almak için harekete geçtiler.

    Milli Aşireti’nin ayaklanmasının bastırılması için 13. Kolordu görevlendirildi. 18 Haziran 1920’de asilerle çarpışma başladı. Viranşehir bölgesine kadar saldıran asilere nasihat heyetleri gönderilmiş ise de olumlu bir netice alınamadı. Fransız işgali altındaki bölgeden aldıkları “üç bin atlı ve develi ile bin kadar piyadeden ibaret bir kuvvetle” 25 Ağustos 1920’de Viranşehir asiler tarafından işgal edildi. Atatürk Nutuk’ta konuyu şöyle açıklar. “Asiler, aman dilemek maksadıyla geldiklerini söyleyerek o bölgedeki komutanlarımızı kandırarak tedbir almakta ihmale sevk ettiler. Bu sırada, o civarda incin halde bulunan müfrezelerimize hücum ederek Viranşehir’i işgal ettiler. Haberleşme ve bağlantımıza engel olmak üzere de, o bölgedeki bütün telgraf hatlarını kestiler.”

    Viranşehir’i işgal eden asiler devlete bağlı olan Karakeçili Aşireti mensuplarını öldürdükleri gibi, askerlerin, subayların mallarını da yağma ettiler.

    Asilerin temizlenmesi için 13. Kolordudan Beşinci Tümen görevlendirildi. Devlete bağlı vatansever aşiretlerin de desteği ile isyancılar yenilerek güneye çöl tarafına(suriye) kaçtılar.
    Azınlıkların Çıkardığı Ayaklanmalar
    -Fransızların desteğiyle 10 Temmuz 1920’de Adana’ya giren Ermeni intikam Alayı’nın ayrıca doğu illeri sınırında bulunan diğer Ermenilerin ayaklanma kışkırtma ve savaş açma şeklindeki baskılarıdır.

    -Yunan desteğini alamayan Doğu Karadeniz Rumlarının Pontus devletini kurma amacıyla çıkarttığı ayaklanmalardır. Aralık 1920 de başlayan ayaklanmalar kesin zaferin kazanılmasından sonra 1923’ de tam olarak bastırıldı.
    Düzenli Ordununu kurulmasına tepki
    Demirci Mehmet Efe
    Aralık 1920’de ayaklanmış, Refet Bey tarafından bastırılmıştır.
    Çerkez Ethem Ayaklanması
    I. inönü savaşı sırasında bastırılmıştır. Kuvay-i Milliye döneminde oldukça başarılı hizmetler veren Çerkes Ethem bu yenilgi sonunda Yunan ordusuna teslim olmuş ve TBMM tarafından vatan haini olarak ilan edilmiştir.

    Çerkez Ethem T.B.M.M. Reisliğine Meclisi'de aşağılayan ve Mustafa Kemal'in Bilecik'ten dönerken Ankara'ya zütürdüğü istanbul Hükümetinin temsilcilerinin hemen serbest bırakılmasını isteyen bir telgraf çekti. Bunu üzerine Meclis'de Kuvayi Seyyareye karşı çıktı. Batı Cephesi komutanlığı Ethem ve Tevfik Beylerin vatana ihanet suçu işlediklerini öne sürerek teslim olmalarını istedi. Fakat mebus Reşit Bey'in de kendilerine katılmasıyla üç kardeş Uşak'ta Yunanlılarla görüştüler. Düzenli ordu ismet Bey ve Refet Bey'in komutasında 1921 yılı ocak ayında Kuvayı Seyyare'nin tuttuğu Gediz-Kütahya üstüne yürüdü. Çerkez Ethem'in yanındaki kuvvet iyice küçülmüştü.1. Süvari Grubu komutanı binbaşı Derviş Bey takip ediyordu. Derviş Bey Ethem'in arkadaşı olduğu için Yunanlılara sığınmadan önce silahlarını bırakmasını sağladı.
    Savaşlar
    Doğu Cephesi
    Doğu cephesi savaşları:

    Ermeni sorununun uluslararası bir sorun haline gelmesi, Rusların Berlin Antlaşmasına Ermenilerle ilişkili olarak hüküm koydurmasıyla başlamıştır. Ermeniler Hınçak ve Taşnak adlarıyla terör örgütleri kurarak Ermeni milliyetçiliğini yaymaya, halkı silahlandırarak isyana teşvik etmeye başladılar. I.Dünya Savaşı’nda, Kafkas cephesinin açılması üzerine Ermenilerle Ruslar işbirliğine yönelmişler ve Rusların kışkırtmalarıyla Türkleri katletmeye başlamışlardır. Osmanlı Devleti’nde kışkırtmalar sonucu en son ayaklananlar Ermenilerdir. Bu nedenle, Osmanlılar cephe gerisinin güvenliği için Ermenileri Suriye ve Lübnan’a mecburi göç ettirmiştir(1915). itilaf Devletleri Sevr’i uygulamaya koyabilmek için Batıda Yunanlıları, doğuda Ermenileri kullanmışlardır. itilaf Devletleri, Akdeniz ve Karadeniz’e çıkış kapıları olacak ve sınırları Wilson tarafından çizilecek Büyük Ermenistan düşünü gerçekleştirmek için Sevr Antlaşması’na bir madde koydular.

    Rusya’da ihtilal gerçekleşince Ruslar, Doğu Anadolu’da işgal ettikleri yerleri Türklere bırakarak geri çekildiler. Bu arada merkezi Erivan olan bir Ermeni devleti kuruldu (28 Mayıs 1918). Ruslar çekilirken daha Türk ordusu bölgeye ulaşmadan Ermeniler, Rusların yerini aldı ve Wilson ilkelerini kendilerine göre yorumlayarak Doğu Anadolu’nun kendilerine ait olduğunu ileri sürüp, Gümrü, Iğdır, Arpaçay ve Aras’a kadar ilerlediler. Ulusal Kurtuluş Savaşı başlamadan önce Doğu Anadolu’nun Ermenilerin eline geçmesine mani olmak için Doğu Anadolu Müdafaai Hukuk Derneği adıyla bir örgüt kurulmuştu. TBMM Hükümeti 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir’i tam yetkiyle Doğu Cephesi Komutanlığına atadı. 28 eylül 1920'de, Kazım Karabekir Paşa komutasındaki Türk birlikleri Ermenileri yenilgiye uğrattı. 29 Eylül’de Sarıkamış, 30 Ekim’de Kars ve çevresi Ermeni işgalinden kurtarıldı.

    Savaşı kaybeden ve bu arada dostlarından bekledikleri yardımın gelmediğini gören Ermeniler barış istemek zorunda kaldılar. Zira Türk kuvvetleri Gümrü’ye kadar gelmişlerdi. 2 Aralık 1920’de Gümrü Antlaşması imzalanarak savaşa son verildi.

    Gümrü Antlaşması’na Göre:

    7. Sevr Antlaşması’nın geçersiz olduğu Ermenilerce de benimsenmiştir.

    8. Ermeniler D.Anadolu’daki her türlü isteklerinden vazgeçmişlerdir. Ermenistan kurma girişimleri suya düşmüştür.

    9. 1878’de elden çıkan Kars ve çevresi Türk topraklarına katıldı.

    Önemi:

    10. Gümrü Antlaşması TBMM’nin uluslararası alanda ilk siyasi başarısıdır.

    11. Misak-ı Milli’nin doğu sınırları kısmen de olsa belirlendi.

    12. Halk üzerinde ordu ve meclisin güveni artmıştır.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 145.
    0
    ELiM gibiMDE BEKLiYORUM HADii
    ···