1. 476.
    0
    af yok am var dediler geldik amk
    ···
  2. 477.
    0
    8 o 8
    8 8
    8opyo. o8 8 .o .opyo. o o .opyo. odyo. .opyo.
    8 8 8 8op' .oooo8 8 8 8oooo8 8' `8 8oooo8
    8 8 8 8 `b. 8 8 8 8 8. 8 8 8.
    8 8 8 8 o yoop8 yoop8yooo' 8 8 `yooo'
    ..:::..:... ::... :... ::... 8 :... :..::..:... :
    ::::::::::::::::::::::::::oop'.::::::::::::::::::::
    ::::::::::::::::::::::::::... ::::::::::::::::::::::

    8 o
    8
    .opyo. .opyo. 8 .o .opyo. o o o8 ooyoyo.
    yb.. 8 8 8op' .oooo8 8 8 8 8' 8 8
    'yb. 8 8 8 `b. 8 8 8 8 8 8 8 8
    yoop yoop' 8 o yoop8 `yoop8 8 8 8 8
    :... ::... :..::... :... ::... 8 :... :..:..
    ::::::::::::::::::::::::::::::oop'.:::::::::::
    ::::::::::::::::::::::::::::::... :::::::::::::
    ···
  3. 478.
    0
    gibiyim hikayeyi caps isterük
    ···
  4. 479.
    0
    Yavuz Sultan Selim 10 Ekim 1470 günü doğdu. Babası Sultan ikinci Bayezid, annesi Gülbahar Hatun'dur. Gülbahar Hatun Dulkadiroğulları beyliğindendir. Yavuz Sultan Selim, uzun boylu, geniş omuzlu, kalın kemikli, omuzlarının arası geniş, yuvarlak başlı, kırmızı yüzlü, uzun bıyıklı ve yiğit bir padişahtı. Sert tabiatlı ve cesurdu. Kuvvetli bir ilim tahsili yapmıştı.
    Babası Sultan ikinci Bayezid padişah olduktan sonra, askeri sevk ve devlet idareciliğini öğrenmesi için, Şehzade Selim'i Trabzon Sancağı'na tayin etti.
    Şehzade Selim, Trabzon'da devlet işlerinin yanında ilimle uğraşır ve büyük alim Mevlana Abdülhalim Efendi'nin derslerini takip ederdi. Trabzon'u çok güzel idare eden Şehzade Selim'in bu arada komşu devletlerle de ilişkisi oldu.
    Valiliği sırasında Trabzon halkını rahat bırakmayan Gürcüler üzerine üç sefer yaptı. En önemlisi olan Kütayis seferinde Kars, Erzurum, Artvin illeri ile birçok yeri fethederek Osmanlı topraklarına kattı (1508). Buralarda yaşayan Gürcülerin hepsi müslüman oldular.
    Çok güzel ata biniyor, devrin en meşhur silahşörlerini alt edecek kadar iyi kılıç kullanıyordu. Güreşmekte, ok ve yay yapmada üstüne yoktu. Harpten hoşlanmakla beraber çok ince bir ruha da sahipti. Mütevazi bir kişiliğe sahip olan Yavuz Sultan Selim, her öğün yemekte tek çeşit yemek yerdi ve ağaçtan tabaklar kullanırdı.
    Gösterişten hoşlanmaz, devlet malını israf etmezdi. Babasından devraldığı tatminkar hazineyi ağzına kadar doldurdu. Hazinenin kapısını mühürledikten sonra, söyle vasiyet etti:
    "Benim altınla doldurduğum hazineyi, torunlarımdan her kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin, aksi halde Hazine-i Humayun benim mührümle mühürlensin."
    Bu vasiyet tutuldu. O tarihten sonra gelen padişahların hiçbiri hazineyi dolduramadığından, hazinenin kapısı daima Yavuz'un mührüyle mühürlendi.
    Yavuz Sultan Selim, ataları hep sakal uzattıkları halde sakalını keserdi. Bunun sebebini soranlara "Sakalımı ele vermemek için kesiyorum" dediği rivayet edilir. Bir kulağına da küpe takardı. 22 Eylül 1520'de "Aslan Pençesi" denilen bir çıban yüzünden henüz 50 yaşında iken vefat etti.
    Hayatının son dakikalarında Yasin-i Şerif okuyordu. Kanuni Sultan Süleyman, Fatih Camii'nde babasının cenaze namazını kıldıktan sonra, onu Sultan Selim Camii avlusundaki türbeye defnettirdi. Tarihçiler, Yavuz Sultan Selim'i sekiz yıla ciksen yıllık iş sığdırmış büyük bir padişah olarak değerlendirdiler.
    Erkek çocukları: Kanuni Sultan Süleyman
    Kız çocukları: Hatice Sultan, Fatma Sultan, Hafsa Sultan, Şah Sultan
    Devlet Sınırları : 6.557.000 km2
    Tümünü Göster
    ···
  5. 480.
    0
    @1 hani lan capsler bin.
    olum eğer caps vermessen varya sözlüğü talan ederim tüm entrylerine eksi basarım amcık adam mı gibiyon lan bak sinirden elim ayağım titredi klavyeyi parçaladım.
    ···
  6. 481.
    0
    Yavuz'un ZerÂfeti
    Yavuz Sultan Selim Han zamanında, iran hükümdarı Şah ismail, kıymetli mücevherler ile dolu bir hediye sandığı gönderiyor, hünkâra.

    Sandık açılıyor. içinden çeşit çeşit değerli taşlar, kıymetli atlas, kadife kumaşlar çıkıyor. Fakat, sandık açılır açılmaz, pek fena bir koku yayılıyor etrafa.

    Önce, hiç kimse bir anlam veremiyor, nadide mücevherler ile dolu sandıktaki bu fena kokuya. Sonra, mesele anlaşılıyor. Sandığın dibine insan dışkısı doldurulmuş.

    Yani, Şah ismail, aklı sıra, cihan padişahına hakaret ediyor.

    Cihan padişahı emir veriyor, 'herkes düşünsün, bu edepsizliğe, Osmanlı'nın şanına yakışacak şekilde bir mukabelede bulunmalıyız.' ve çözümü yine kendisi buluyor. Aynı şekilde değerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandık hazırlatıyor. Sandığın içine, o zamanın istanbul'unda imâl edilen en nefis gül kokulu lokumlarından bir kutu hazırlanmış bir kutu yerleştiriliyor. Kutunun altına da, bir satırlık yazıdan ibaret bir pusula iliştiriliyor.

    Hediye sandığı, itina ile süslendikten sonra, Şah ismail'e gönderiliyor.

    Sandık, Şah'ın huzurunda açılıyor. Sandık açılır açılmaz, etrafa mis gibi gül kokusu yayılıyor.

    Mücevher vs. gibi hediyeler takdim edildikten sonra, Osmanlı Elçisi -Şah'ın tedirgin olmaması için, önce kendisi tatmak kaydı ile- büyük bir saygı ve nezaketle, Şah ismail'e lokumdan ikram ediyor. Bilâhare, görevliler, huzurda bulunanlara teker teker ikram etmeye başlıyorlar, lokumdan.

    Şah, bütün bu olup bitenlere bir anlam veremiyor. Osmanlı Elçisi, Şah'ın şaşkınlığını gidermek için, lokum kutusunun altına iliştirilmiş mütevazı pusulayı uzatıyor.

    Pusulayı okuyan Şah'ın yüzünde, bu sefer, şaşkınlığın yerini büyük bir utanç ifâdesi alıyor;

    'ismail, herkes yediğinden ikram eder.'
    Bu Mesajı Yetkililere Rapor Et Bu mesaja hızlı cevap gönder
    Eski 14-12-2008 #4 (mesaj-linki)
    BrookLyn Bay-M
    BrookLyn - avatarı

    Yavuz Sultan Selim (1470-1520)

    Osmanlı Devleti'nin dokuzuncu padişahı olan Yavuz Sultan Selim, babası II. Bayezid'in şehzadeliği sırasında, sancakbeyi olduğu Amasya'da doğdu. Annesi Dulkadıroğulları Beyi Alaü'd-Devle'nin kızı Ayşe Hatun'dur. Yavuz'un çocukluğu Amasya'da geçti. Özel öğrenim gördü. Babası 1481'de Fatih Sultan Mehmed'in ölümü üzerine tahta çıkınca Yavuz da Osmanlı yönetim geleneğine uygun olarak Trabzon sancakbeyliğine atandı. Yavuz sancakbeyi olduğunda Trabzon Osmanlı Devleti'nin doğu sınırına yakın bir yerdeydi ve Akkoyunlular'ın tehditi altındaydı. Maraş-Malatya yöresinde egemen olan Dulkadıroğulları da Memlûklar tarafından Osmanlılara karşı sürekli kışkırtılıyordu. Yavuz şehzadeliğinin ilk 20 yılında bu iki komşu devletin durumunu yakından izledi.

    Sorunu savaş yoluyla çözmesi için babasına başvurduysa da, barışçı bir padişah olan II. Bayezid buna yanaşmadı. Ama 1503'te Akkoyunlular yıkılıp Safevi egemenliği başlayınca durum değişti. Safeviler'in Anadolu'da giriştikleri Şii propagandası Yavuz'u kaygılandırıyordu. II. Bayezid ise oğlunun uyarılarını pek ciddiye almıyordu. Bunun üzerine Yavuz tahtı ele geçirme hazırlıklarına başladı. ilk olarak oğlu Süleyman'ı (daha sonra Kanuni Sultan Süleyman), istanbul'a yakınlığı dolayısıyla Bolu sancakbeyi yapmayı başardı (1509). Ama ağabeyi Şehzade Ahmed buna karşı çıkınca Süleyman kısa bir süre sonra Kırım'daki Kefe sancakbeyliğine gönderildi. Yavuz, II. Bayezid'in tahtı Şehzade Ahmet’e bırakmak istediğini, Sadrazam Hadım Ali Paşa'nın da bunu desteklediğini öğrenince, 1510'da Kefe'ye giderek kayınbabası olan Kırım Hanı I. Mengli Giray'dan destek istedi. Mart 15H'de Kırım askerleriyle Rumeli'ye geçen Yavuz, Edirne'ye doğru ilerlemeye başladı. Devlet adamlarının araya girmesiyle çatışma önlendi ve Yavuz'a Semendire sancak beyliği verildi. Kısa bir süre sonra Anadolu'da Şahkulu Baba Tekeli ayaklanmasının çıkması ve kardeşi Korkud'un da tahtı ele geçirmek amacıyla Manisa'da harekete geçmesi üzerine, Yavuz yeniden Edirne'ye yürüdü. Çorlu'ya kadar ilerleyen Yavuz'un birlikleri burada II. Bayezid'in ordusuna yenilince Yavuz Kırım'a kaçmak zorunda kaldı. Bu durumda Şehzade Ahmed ile Şehzade Korkud hemen harekete geçtiler. Amasya sancakbeyi olan Şehzade Ahmed Adapazarı'na kadar geldiyse de, istanbul'daki yeniçerilerin Yavuz yanlısı olduğunu öğrenince geri çekilmek zorunda kaldı. Şehzade Ahmed'den çekinen Korkud ise istanbul'a giderek yeniçerilerin desteğini kazanmaya çalıştı. Bu arada Kırım'da daha güçlü bir ordu toplayan Yavuz, Ocak 1512'de Tuna Irmağı'nı geçerek istanbul'a yöneldi. 19 Nisan'da istanbul'a varan Yavuz yeniçerilerin coşkun gösterileriyle karşılandı ve II. Bayezid 24 Nisan'da tahtı ona bıraktı. Yavuz Sultan Selim bu biçimde tahta çıkmış tek Osmanlı padişahıdır.

    Yavuz'un padişah olmasıyla taht kavgası yeni bir aşamaya girdi. Yavuz'un padişahlığını kabul eden Korkud yeniden Manisa sancakbeyliğine gönderildi. Şehzade Ahmed ise Konya'yı merkez edinmiş, Orta Anadolu'yu denetimi altına almıştı. Yavuz sorunun gittikçe büyüdüğünü görerek hemen harekete geçti. Mart 1513'te padişahlıkta gözü olduğu iddiasıyla Korkud'u idam ettirdi. Nisan 1513'te Bursa yakınlarındaki Yenişehir Ovasında yapılan savaşta da Şehzade Ahmed'i yenilgiye uğrattı. Kaçmaya çalışan Ahmed savaş alanında öldürüldü. Böylece tahta tek başına egemen olan Yavuz, Osmanlı Devleti'nin batıdaki sınır komşularıyla ve denizlerdeki rakibi Venedik' le barış antlaşmalarını yenileyerek şehzadeliğinden beri üzerinde önemle durduğu Safevi sorununu çözmeye yöneldi. Safeviler güneydeki Memlûklar için de tehlike oluşturuyorlardı. Yavuz Memlûklar'la da anlaşarak 1514'te Çaldıran seferini başlattı (bak. ÇALDIRAN SAVAŞi). BU sefer sonunda Memlûklar'ın Anadolu'daki bir uzantısı durumunda olan Dulkadıroğulları'nın Osmanlı denetimi altına girmesi Osmanlı-Memlûk ilişkilerini sertleş-tirdi. Yavuz Safeviler'den sonra Memlûklar'ı da yenerek güney sınırlarını güvenceye almak istiyordu. Bu amaçla 1516'da Memlûklar'ın üzerine büyük bir sefere çıktı. Osmanlı ordusu 24 Ağustos 1516'da Halep'in kuzeyindeki

    Mercidabık'ta Memlûk ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. Memlûk Sultanı Kansu Gavri de savaş alanında öldü. Suriye ve Filistin'i ele geçiren Yavuz Kudüs'ü de aldıktan sonra Mısır'a yöneldi. Yeni Memlûk Sultanı Tumanbay Osmanlı ordusunu Kahire yakınlarındaki Ridaniye'de karşıladı. Osmanlı ordusu Memlûklar'ın hendeklerle çevirdiği, toplarla güçlendirdiği bu savaş alanını arkadan çevirerek şaşkınlık yarattı ve 22 Ocak 1517'deki Ridaniye Savaşı Osmanlı ordusunun zaferiyle sonuçlandı. Kahire'ye giren Yavuz Memlûk Sultanı Tumanbay'ı idam ettirdi. Böylece Memlûk saltanatına son veren Yavuz Mısır'ı imtiyazlı (ayrıcalıklı) eyalet yaparak Osmanlı Devleti'ne bağladı. Yavuz' un Mısır seferinin önemli bir sonucu da Kahire'de yaşayan Abbasi Halifesi III. Mütevekkil'i istanbul'a zütürerek halifeliği ve kutsal emanetleri devralmasıdır.

    Yavuz 1518'de istanbul'a döndükten sonra daha çok iç sorunlarla uğraştı. ilki 1519'da baş gösteren Celali Ayaklanması'nı bastırmaya çalıştı. Donanmanın güçlendirilmesine önem verdi. Bu hazırlığın istanbul-iskenderiye yolunun güvenliğini sağlamak için yapıldığı söylenir. Bu arada uzun süre Edirne'de kalmasının ve Anadolu'dan yeni asker toplamasının da bu kez Avrupa'ya yönelik bir seferin hazırlığıyla ilişkili olduğu sanılmaktadır. Ama Yavuz bunu gerçekleştiremeden hastalandı ve istanbul'dan Edirne' ye giderken Çorlu yakınlarında öldü. Ölümü Manisa sancakbeyi olan oğlu Süleyman (Kanuni Sultan Süleyman) istanbul'a gelinceye kadar gizlendi.

    Kısa süren hükümdarlığı seferlerle dolu geçen Yavuz Sultan Selim Osmanlı Devleti'nin doğu ve güney sınırlarını Anadolu'nun ötesine taşımıştır. Mısır'ı ele geçirmesi de Osmanlılara Kızıldeniz yoluyla Hint Okyanusu'na açılma olanağı sağlamış ve Baharat Yolu denetim altına alınmıştır. Yavuz Sultan Selim'in Selimi mahlasıyla yazdığı Farsça şiirleri bir Divan'da toplanmıştır.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 482.
    0
    / '/ _ _ _ _ / _ '_
    /)//((/(/(-/)(- _) ()/((/(////)
    / /
    ···
  8. 483.
    0
    EFLÂKDEN, O DEM Ki PEY^M-Î KADER GELiR,
    GÛŞ-Î CiHÂNA VELVELE-Î BÂL-Ü PER GELiR,
    RÛY-Î ZEMÎ-i TÂBi-i FERMÂNI KILMAĞA,
    SULTAN SELÎM HAN GiBi BiR ŞÎR-i NER GELiR!
    TEKBÎRLERLE HALKA IYÂN OLDU TÛĞLAR;
    SAHR^Y-I ÜSKÜDÂR’A REVÂN OLDU TÛĞLAR…

    SULTAN SELiM’iN SEFER TUĞLARI,1514 YILININ MART AYININ YiRMiNCi GÜNÜ ÜSKÜDAR SAHRASINA DiKiLMiŞTi.DOKUZ TANE BEYAZ AT KUYRUĞUNDAN YAPILMIŞ ZARiF TUĞ,TAM BiR AY MÜDDETiNCE NAZLI NAZLI DALGALANDI;FAKAT BU DALGALANIŞTA, BÜTÜN DOĞU DEVLETLERi iÇiN BiR TEHDiT GiZLiYDi. DAHA KIŞIN SON GÜNLERiNDE TUĞLARIN ÜSKÜDAR’A DiKiLMESi,BiR ASYA SEFER-i HÜMÂYÛN’UNA iŞARETTi.BÜTÜN AVRUPA, TUNA YALILARI’NDAN ALPLER’E KADAR, RAHAT BiR NEFES ALDI.iKi YIL ÖNCE ATALARININ TAHTINA OTURAN YENi PADiŞAHIN NE KADAR “YAVUZ” OLDUĞUNU BÜTÜN DÜNYA BiLiYORDU.iLK SEFERi, HEYECANLA BEKLENiYORDU.
    BiRiNCi SULTAN SELiM,44 YAŞINDA, OLGUN BiR ADAMDI. iKiNCi BÂYEZiD’iN SEKiZ OĞLUNUN DÖRDÜNCÜSÜ OLARAK DÜNYAYA GELMiŞTi.ANNESi DULKADiROĞULLARI’NDAN AYŞE HATUN’DU.DÜLKADiR HÜKÜMDARI ALÂÜDDEVLE BEY, YAVUZ’UN ANA TARAFINDAN BÜYÜKBABASI iDi.
    SULTAN SELiM, BABASININ SANCAKBEYi BULUNDUĞU AMASYA’DA DÜNYAYA GELMiŞ,KÜÇÜK BiR ÇOCUKKEN, BiR ARA iSTNBUL’A GiTMiŞTi.BÜYÜKBABASI FATiH SULTAN MEHMED HAN’IN HUZURUNA ÇIKARILMIŞTI.FATiH, TORUNUNU KUCAĞINA ALMIŞ,SEVMiŞ,OKŞAMIŞ VE ÖPMÜŞTÜ.SON DERECE HEYECANLI OLAN KÜÇÜK ŞEHZÂDE,YALNIZ BiR AN CESARET ETMiŞ,BAŞINI KALDIRMIŞ,KUCAĞINDA OTURDUĞU DEDESiNiN YÜZÜNE BAKABiLMiŞTi.FAKAT GÖRDÜĞÜ SiMAYI, HAYATININ SONUNA KADAR UNUTMAMIŞTI.
    ONUN DA YÜZ ÇiZGiLERi VE BEDENi,BÜYÜKBABASINI ANDIRIYORDU. FATiH’iN ŞAHiN BURNU ONDA DA VARDI. UZUNA YAKIN ORTA BOYLU, YUVARLAK YÜZLÜ,SiYAH KAŞLI,ELÂ GÖZLÜ,BÜYÜK BAŞLI,UZUN BOYUNLU, UZUN BACAKLIYDI.ÇOK SEYREK GÜLERDi.BiR iSTiSNA OLARAK, TAHTA GEÇiNCE SAKAL BIRAKMAMIŞTI.HEYBETLi SiYAH POS BIYIKLARI, BiRAZ HÜLYALI,ÇOK SERT BAKIŞLI GÖZLERi VARDI. KISA VE KESiN KONUŞUYORDU. ZEKÂSINDAN VE ASABiYETiNDEN, BAZEN AYNI KELiMELERi BiRKAÇ DEFA TEKRAR EDiYORDU.
    SULTAN SELiM, KIRIM HANI MENGLi GiRAY’IN KIZIYLA EVLiYDi. KAYINPEDERi,AĞABEYLERiNi ALT EDiP TAHTA GEÇMESi iÇiN,ONA ÇOK YARDIM ETMiŞTi.
    DAHA ŞEHZÂDELiĞiNDE HALKIN “YAVUZ” DEDiĞi VE TAM ADI,”SELiM-ŞAH” OLAN SULTAN SELiM, ZEVK VE SAFADAN UZAK BiR HÜKÜMDARDI.HER ZAMAN DEVLET iŞLERiYLE MEŞGULDÜ.NADiREN HAREME GiDERDi.BiR TEK OĞLU VARDI.OĞLU VELiAHT-ŞEHZÂDE SÜLEYMAN’I,GÖZBEBEĞi GiBi EN BÜYÜK iTiNALARLA YETiŞTiRiYORDU.
    HER GECE MUTLAKA BiRKAÇ SAAT TÜRKÇE,FARSÇA VE ARAPÇA KiTAP OKURDU. OKURKEN GÖZLÜK KULLANIRDI.ONU BU MÜTALÂA SIRASINDA GÖRENLER, ALELÂDE BiR iLiM ADAMI SANIRLAR, DiVANDAKi YIRTICILIĞI iLE HUSUSÎ HAYATINDAKi SAKiNLiĞi ARASINDAKi TEZADI iZAH EDEMEZLERDi.ÇOK SADE GiYiNiRDi.SÜSLÜ GiYiNMEYE MERAKLI OLAN OĞLUNA, ERKEK GiBi GiYiNMESiNi iHTAR ETMiŞTi.
    SULTAN SELiM’i, AĞABEYLERi SULTAN AHMED’LE, SULTAN KORKUT’U BERTARAF EDiP TAHTA OTURTAN SEBEP, ASKERLiK DEHASI iDi.ÇOK UZUN MÜDDET TRABZON’DA SANCAK BEYi SIFATI iLE KOMMENOSLAR’IN TAHTINDA OTURMUŞTU.BiR SANCAK BEYiNiN MÜTEVAZI iMKÂNLARI iLE,ÇOK DEFA BABASININ MUHALEFETiNE RAĞMEN, ANADOLU’YU KANA BULAYAN ŞAH iSMAiL’E KARŞI SEFERLERE ÇIKMIŞ,ZAFERLER KAZANMIŞ,KALELER FETHETMiŞ
    Tümünü Göster
    ···
  9. 484.
    0
    ya gibtir git verdiği caps e bak
    ···
  10. 485.
    0
    @537 bunlar için beklettin haaa ulann açık yok mu bunların
    ···
  11. 486.
    0
    bu muydu lan bin
    ···
  12. 487.
    0
    asla_asla_deme - avatarı

    Yavuz Sultan Selim Devri - Şehzadeler Meselesi
    Yavuz Sultan Selim, idareyi ele geçirdigi zaman, düsmanlari sindirilmis ve hududlari saglama baglanmis bir Rumeli'ye karsilik, devletin gelecegine göz dikmis Sark (Dogu) düsmanlariyla yüz yüze gelmisti. Fakat iç emniyet saglanmadan disari ile ugrasmak mümkün degildi. Her saltanat degigibliginde oldugu gibi, yine taht rakibi birkaç sehzâde çikabilirdi. Bunlar, tahti ele geçirmek için komsu bazi devletlerle anlasmalar da yapabilirlerdi. Böyle durumlarda üzerinde ittifak edilen konu, genellikle kendileri ile anlasilan devletlere bazi bölgelerin terk edilmesi seklinde oluyordu. Bu yüzden, bazi sehzâdelerin basinin gitmesi gerekiyordu. Ne çare ki, onlar gitmeyecek olsa, memleket gidecek veya memlekette kan gövdeyi zütürecekti. Memleketi ve bütün bir tebeayi (vatandasi) böyle bir duruma
    sokmamak için Osmanli hükümdarlari gözlerinden yaslar aka aka kardeslerini ortadan kaldirmayi adeta bir vazife biliyorlardi. Zira bu, memleketin selâmeti için gerekliydi. Bununla beraber, daha önce de belirtildigi gibi Yavuz Sultan Selim, zararli bir faaliyete girismedikleri takdirde kardeslerine bir fenalik yapmayacagina dair babasina söz vermisti. Bu söze ragmen o, agabeyleri olan Sehzâde Ahmed ile Sehzâde Korkut'un durumlari ile yakindan ilgileniyordu. Zira elde ettigi devlet idaresinin ve tahtinin temellerinin saglamlasmasi bir bakima bu ilgiye bagliydi. Aksi takdirde tahti ile birlikte devlet de elden çikabilirdi. Devletin elden gitmesi bir tarafa, zarar görmesi dahi bütün bir Müslüman toplumun yok olmasi veya baska din mensuplarinin idaresine girmesi demekti. Nitekim kisa bir süre içinde cereyan eden hadiseler, Yavuz Sultan Selim'in bu ilgi konusunda ne kadar hakli oldugunu ortaya koyacaktir.
    Gerçekten, Sehzâde Ahmed, kardesi Selim'in, babasinin yerine tahta geçmesini bir türlü kabul edememisti. O, gerek babasinin, gerekse devlet adamlarinin vaadleriyle kendisini Osmanli tahtinin tek varisi olarak biliyordu. Tahti ele geçirmek için de her seyi yapmaya hazirdi. Onun, devletin yönetimini ele geçirme faaliyetleri yüzünden Sultan Selim, Ahmed gailesini bertaraf etmek üzere hazirlanmak zorunda kalir. Zira Ahmed, babasi II. Bâyezid'in sagliginda hükümdar olmak üzere harekete geçmis, Üsküdar'a kadar gelmis, fakat yeniçerilerin müdahelesi sonunda geri dönerek Konya'ya çekilmis ve orada hükümdarligini ilan ederek her tarafa hükümler göndermeye baslamisti. Ahmet. Konya'da padisahligini ilan etmekle kalmamis, ayni zamanda oglu Alaeddin'i göndererek l9 Haziran l5l2'de Bursa'yi da ele geçirmisti. Alaeddin, Bursa Subasisi'ni öldürterek Hutbe ve gibkeyi babasi Sultan Ahmed adina çevirtmek ister. Fakat Bursa halki buna karsi direnerek Selim'e bagli olduklarini göstermeye ve ona itaat etmeye devam eder. Lütfi Pasa, Alaeddin'in Bursa'da yaptiklarini çok özet bir sekilde su ifadelerle nakleder: "Sultan Alaeddin, Bursa'ya gelüp ve Bursa'yi zapt edüb subasisini ve Sultan Selim'e tabi olanlarin ekserin (çogunu) kiliçtan geçürüp ve mîrîye müteallik emvâli (mallari) zapt edüp ve sehirlisinden dahi nice mal ve menal alub ve babasi Sultan Ahmed adina Hutbe okudub" Lütfi Pasa'nin verdigi bu bilgi, Sehzâde Alaeddin'in, Bursa'da yaptiklarini ortaya koyup sergiledigi gibi, babasinin, hükümdar olarak vazifeyi deruhte etmesi halinde yapabilecegi isler hakkinda da bir ip ucu vermektedir. Sehzâde Ahmed, böyle bir hareket karsisinda Selim'in sessiz kalmayacagini kestirmis olmali ki, yaninda bulunan ve kendisini destekleyen devlet adamlarinin tesviki ile yardim talebinde bulunmak üzere oglu Murad'i da Sah Ismail'e göndermisti. Sah Ismail'in izniyle etrafinda 20 bin civarinda asker toplanir. O da gelip Tokat taraflarinda halka eziyet etmeye baslar. Ordusunda bulunan Kara Iskender, onun hem komutani hem de akil hocasi idi. Öbür taraftan Sah Ismail'in adami Nur Ali de etrafi yakip yikiyor ve " Il ü gün Sah Ismail'indir" diye ilan ediyordu.
    Sehzâde Ahmed ve ogullarinin hareketleri, halk üzerinde çok kötü tesirler meydana getirmeye baslar. Zira halk, daha önce alismis oldugu sukûnet, devlete güvenme ve haksiz bir sekilde vergi vermeme prensipleri artik ortadan kaldirilmis, idareyi ele geçirmek isteyen bu insanlarin keyfine göre vergi vermek ve onlara hizmet etmekle yükümlü tutulmustu.
    Öbür taraftan Yavuz Sultan Selim, Kefe'de bulunan oglu Süleyman'i Istanbul'a çagirip onu, yerine Kaim-i makam (Kaymakam) biraktiktan sonra askerini toplayip durumun enine boyuna tartisilmasi için müzakere açar ve der ki: " Babama söz vermistim, kardeslerim rahat durduklari müddetçe onlara dokunmayacaktim. Fakat görüyorsunuz, memleket ne hale geldi? Benim arzum sonuna kadar bunlarla savasmak ve memleketi bunlardan kurtarmaktir." Bu arada kardesi Ahmed'e de bu durumdan vaz geçmesi için bir mektup yazip ileri gelen devlet adamlarindan biri ile gönderir. Fakat Ahmed, basina toplamis oldugu Turgutlu ve Varsak askeri ile Selim'in bu baris teklifini kabul etmeyip isyana devam eder. Bundan sonra, devlet erkâninin tamami, Selim'i destekler. Selim'in arzusu üzerine Istanbul'dan Anadolu'ya geçilir. l5 Cemaziyelevvel 9l8 (29 Temmuz l5l2 )'de Bursa üzerine gidilir. Halk tarafindan sehri terk etmeye mecbur birakilan Alaeddin, çekilmek zorunda kalmisti. Bu esnada Ankara'da bulunan Ahmed, Amasya'ya geri dönmüs ise de Amasya Sancakbeyi Mustafa Pasa'nin, sehrin kapilarini açmamasi ve bu arada Ankara'ya kadar ilerleyen Yavuz Sultan Selim'in kuvvetleri tarafindan takip edildiginden doguya dogru kaçmaya devam eder. Darende ve Malatya'yi geçip oradan Misir Sultani veya Sah Ismail'e siginmak ister. Yavuz Selim'in, takibi için gönderdigi Malkoçoglu Tur Ali Bey, pesinden Darende ve Malatya'ya kadar gelir.Tur Ali Bey, buradan Yavuz Selim'e bir mektup yazarak Memlûk topraklarina girip girmeme hususunda fikrini sorar. Bunun üzerine Yavuz Selim, Memlûk topraklarina girmeden geri dönmesini ister. Tur Ali Bey, oradan Sivas'a gelir. Bursa'dan Ankara'ya gelmis olan Yavuz Selim de kisin yaklasmasi üzerine Bursa'ya döner. Ahmed, Darende'den Yavuz'a bir mektup gönderir. Mektubunda kendisinin yabanci bir devlete iltica etmesinin Osmanli Devleti için büyük bir utanç vesilesi olacagini bildirerek anlasma teklifinde bulunur. Bu mektuba karsilik veren Yavuz Sultan Selim, onun bu teklifini red ederek sadece Müslüman bir devlette kalabilecegini bildirerek bu sartla her türlü ihtiyacinin karsilanacagini söylemisti. Bu siralarda, Amasya'yi zapteden Ahmed'i ani bir baskin ile ele geçirme tesebbüsü de sonuçsuz kalmisti. Bununla beraber Yavuz Sultan Selim, Ahmed'e olan meyli yüzünden Vezir-i Azam Koca Mustafa Pasa'yi Ahmed'le haberlesiyor diye Bursa'da idam ettirerek onun yerine Hersekzâde Ahmed Pasa'yi dördüncü defa olarak sadarete getirir.
    Yavuz Sultan Selim, devletin bekasi ve halkinin selâmeti için sehzâdeler gailesini bütünüyle bertaraf etmek zorunda idi. Tarihî bilgi ve tecrübeler, hayatta kalan sehzâdelerin devamli olarak devlet için bir proplem olduklarini, dis güçlerin, bunlarin saltanat hirsindan devamli surette yararlandiklarini gösteriyordu. Bunun içindir ki, Yavuz Sultan Selim, Sehzâde Mahmud'un ogullari Kastamonu Beyi Musa ile Orhan ve Emirhan, Âlemsah'in oglu Çankiri Beyi Osman ve Sehinsah'in oglu Nigde Beyi Mehmed'i de ortadan kaldirdirmak zorunda kalir. Selim, ilmi, irfani ve cömertligi ile her sinif halkin, bu arada yeniçerilerin sevgisini kazanmis bulunan agabeyi Korkut'un saltanat hakkindaki görüslerini ögrenmek için, kendisine devlet ricali agzindan mektuplar yazdirir. Bu mektuplara kanan Korkud'un, hâla saltanata gelme arzusunda oldugunu "derûnunun saltanat havasi ile" gören Yavuz Sultan Selim, Bursa'dan hareketle Saruhan (Manisa) üzerine yürür. Maksadi onu kendi sarayinda ansizin bastirmakti. Bu haberi alan Korkut, yanina Pervâne (Piyale) adli lalasini alarak Rodos sövalyelerine veya Avrupa devletlerinden birine iltica etmek gayesiyle gizlice Antalya'ya dogru kaçmaya muvaffak olmustu. Bu kaçis esnasinda onun Teke ili'nde veya Hamid ili'nde bir magaraya gizlendigi bildirilmekle birlikte onun Bergama civarinda bulunan bir magaraya gizlendigi anlasilmaktadir.* Sultan Selim, gelip agabeyi Korkud'u bulamayinca, onun Frenk veya Misir'a gitme ihtimalini düsünerek denizler dahil olmak üzere her tarafi kontrol altina alir. Agabeyini yakalayamayan Yavuz Sultan Selim, geri dönerken Anadolu'dan kus uçurtmaz olur. Bu esnada Korkud Çelebi, yerini kesfeden Türkmenlerin ihbari üzerine Piyâle ile birlikte yakalanir. Bursa'ya getirildigi bir sirada Egrigöz'de 9 Mart l5l3'te Kapicibasi Sinan Aga tarafindan uykuda iken yay kirisi ile bogulmak suretiyle öldürülür. Daha önce Muhafizlar tarafindan Korkud'un yanindan uzaklastirilmis bulunan Piyâle, döndügünde efendisinin öldürülmüs oldugunu görerek büyük bir teessüre kapilir. Artik hiç birsey kendisini avutamaz.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 488.
    0
    bu ne amk sie o.ç
    ···
  14. 489.
    0
    capsini giberim pic kurusu yuzu kapıyon zaten malı da gozukmuyo senın ananı sıkerım dogru duzgun caps ver pıc
    ···
  15. 490.
    0
    @1 senin ananın dıbına cop sokayım yarramın kurma kolu
    ···
  16. 491.
    0
    Yavuz Sultan Selim Devri:
    (1512 -1520 )

    * Yavuz babasını 1512'de tahttan indirerek yerine geçti.
    * Babasına karşı yeniçeriler Yavuz'u destekledi.

    Osmanlı - iran ilişkileri:

    Çaldıran Savaşı:
    (1514)

    * Osmanlılarla - iranlılar arasında olmuştur. Savaş Yavuz'un üstünlüğüyle son buldu.

    Önemi:

    * Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgesi Osmanlılara katıldı
    * Tebriz'deki sanatçılar istanbul'a getirildi (Divan Edebiyatının doğmasına neden oldu.)

    Turnadağ Savaşı:
    (1515)

    * Dulkadiroğulları beyliği Osman­lılara bağlandı. (Osmanlılara bağlanan en son beylik Dulkadiroğullarıdır.)

    Osmanlı - Memlük ilişkileri:
    (1516 -1517 )

    * Uzun süredir Osmanlılarla Memlukluların arası açıktı.

    Mercidabık Savaşı:
    (1516)

    * Osmanlılar Memlukları yendi.
    * 1516'da Şam (Suriye) ele geçti.

    Ridaniye Savaşı:
    (1517 )

    * Memluklular top ve tüfekleriyle Kahire'de savunma hazırlamıştı.
    * Yavuz Memlukları yendi.
    * Kahire ( Mısır) alındı.

    Ridaniye (Mısır) Savaşı'nın Sonuçları:

    * 1.Suriye, Mısır, Hicaz, Filistin Osmanlı devletinin oldu.
    * 2.Venedikliler Memluklara Kıb­rıs adası için verdiği vergiyi Osmanlı Devletine verecekti.
    * 3.Baharat yolları Osmanlı devletinin eline geçti. (Coğrafi keşiflerden dolayı önemini yitirdi.)
    * 4.Son Abbasi Halifesi III. Mütevvekkil halifelik unvanını Yavuz Sultan Selim'e verdi.
    * 5.Memluk devleti yıkıldı.
    * Osmanlı Devleti 1517'den itibaren Halifelikle mutlak merkeziyetçi teokratik devlet haline geldi.
    * Halifelik 3 Mart 1924'de Abdülmecid'in indirilmesiyle son buldu.
    * Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı hazinesi zenginleşti.
    * Yavuz'un Doğu ve Güneydoğu'ya hakim olmasının nedeni; islam üstünlüğünü elde etmek içindi.
    * Yavuz batıya hiç sefer yapmamıştır.
    * Yavuz döneminde Anadolu Türk birliği tam sağlandı.
    * Şeyhülislam divanın üyesi de­ğilken halifelikle üye oldu ve Vezir-i Azam'la eşit oldu.
    ···
  17. 492.
    0
    dağılın beyler tırt
    ···
  18. 493.
    0
    am yok beyler ama bu kurtarır belki

    http://www.capsver.tr.cr/image/3193
    ···
  19. 494.
    0
    Yavuz Sultan Selim
    YAVUZ SULTAN SELIM'IN DOGU SIYASETI

    Trabzon'da vali bulundugu siralarda Sah Ismail'in faalietleri sonucu memlekette meydana gelen ve Siîlige dayanan iç isyanin tehlikeli boyutlarini gören Yavuz Sultan Selim, ancak babasinin yerine geçip iç güvenligi sagladiktan sonra yüzünü doguya çevirebilirdi. Bunun için o, önce agabeyleri ile olan taht kavgalarina son vermek üzere harekete geçer. Bundan sonra da içeride huzursuzluga sebep olan kaynagi kurutmayi düsünür. Bu sebeple o, düsüncesini gerçeklestirebilmek için derhal harekete geçer. Her ne kadar Stanford Shaw, onun hakkinda "II. Mehmed (Fâtih)'in enerjik fetih politikasini izlemek ve dünya imparatorlugu kurmak hedefini gerçeklestirmek arzusu ile çikmisti" diyorsa da gerçekte onun hedefi imkânlari ölçüsünde Islâm birligini kurmak ve Sünnî Islâm dünyasi için tehlike olmaya devam eden Siîlige bir set çekme idi. Bu sebeple biz, onun dogu siyasetini ilk olarak Sah Ismail, baska bir ifadeyle Safevîler'le olan münasebetleri bakimindan ele alacagiz.

    IRAN SEFERI

    Yavuz Sultan Selim, Sah Ismail'in, ülkesine karsi giristigi ve sebep oldugu tahriklere son vermek, bu arada Osmanli hududlarina olan tecavüzünü önlemek maksadiyle Iran üzerine yürümeye karar verir. Bu yüzden, daha babasinin sagliginda Siîlerle mücadeleyi bir görev sayan Selim, sipahilerden bir kisminin Iran'a gitmesini önlemisti. O, giblasan Kizilbas - Safevî münasebetlerini yok etmek ve Anadolu Kizibaslarina siddetli bir darbe indirmek niyetinde idi. Fakat daha önce, Antalya ve çevresinde meydana gelen isyan hareketi gibi bir kiyâm ile karsilasmamak ve ordunun arkadan vurulma ihtimalini önlemek için, son derece dürüst ve itimad edilen adamlari vâsitasiyle Sah Ismail taraftarlarini defter ettirir. 40 bin kisiyi buldugu söylenen bu Erdebil Tekkesi dâilerinin, en serir ve mutaassib olan iki bin kadarini ölüm, geri kalanlarini da sürgün cezasiyle cezalandirdigi rivayet edilir. Bununla beraber, Iran üzerine yürümenin gerekliligine sadece kendisinin degil, devlet erkâni ile askerlerin de inanmasi gerekiyordu. Çünkü açilacak seferin birtakim hususiyetleri ve tehlikeleri vardi. Her seyden önce çok uzun sürecek yol ve yolculuk messakatine katlanmak gerekiyordu. Ayrica Sah Ismail'e karsi açilacak seferin mesrulugunun mutlaka ortaya konmasi ve bunun itirazsiz kabul edilmesi gerekiyordu. Gerçekten de bu mesele önem tasiyordu. Zira mezhebleri ayri da olsa Müslüman bir orduyu, baska bir Müslüman ordunun üzerine sevk etmek söz konusu idi. Keza, birbirleri ile harb edecek olanlarin büyük bir kismi, ayni irka mensub olan kimselerdi. Bunlar arasinda birbirleri ile akraba olanlar bile vardi. Bundan baska, Safevî halifeleri tarafindan kandirilmis olan Anadolu Kizilbaslarinin durumu kritik görünüyordu. Bir çarpisma vukuunda beklenmeyen bir durumun meydana gelmesi, yani Iran lehine bir hareketin dogmasi imkânsiz bir sey degildi. Ayrica Osmanli Devleti'nin istinad ettigi askerî kuvvetin basinda gelen Yeniçeriler de bir proplem çikarabilirlerdi. Zira Haci Bektas-i Veli'yi pir olarak kabul eden Yeniçerilerin, Hz. Ali'ye karsi duyduklari kayitsiz, sartsiz ve sonsuz baglilik, zayif bir ihtimal de olsa Iran'daki Kizilbaslara karsi harekete geçmelerini güçlestirebilirdi. Bütün bu güçlükleri bilen ve düsünen Padisah, sefere çikmadan önce önemli bazi kararlarin alinmasi gerektigine inaniyordu. Bunun için de Divân'in toplanmasini emreder. Yavuz Sultan Selim, Edirne'de toplanan ve devlet erkâni ile birlikte ulemanin da katildigi bu toplantida fikirlerini kisaca söyle açikladi:
    "Tevfik-i Rabbanî, refik-i hânedân-i Osmanî olub ecdad-i cihad itiyadimiz ashab-i Salib ve Nakus'un perde-i namuslarin hark (yirtmak) ve Zünnarlarin hark(yakma) idüb dest-i iktidariyle çanlarina od tikup ... memâlik-i mahrûseye el kaldirmaga mecalleri ve mücahidîn ile mukabele ve mukatele edecek halleri kalmamistir." Bu ifadelerden anlasildigina göre Yavuz Sultan Selim, Divan'da, Hiristiyanlarin su anda bas kaldiracak durumda olmadiklarini açikladiktan sonra esas tehlikenin dogudan gelebilecegine isaret ederek, Sah Ismail'in, Iran'a hâkim olduktan sonra yaptiklarina dikkat çeker. Ayrica onun, Gence, Sirvan, Geylan, Mazenderan, Taberistan, Cürcan, Kürdistan ve Gürcistan'i ele geçirerek buralarda öndört nefer sehriyar-i öldürdügünü, bunlarin kuvvetlerini dagitip hazinelerini yagmaladigini ve Özbek Hani Seybek'i öldürünce onun, kesilmis bulunan kafatasini bir kupa haline getirerek onunla sarap içtigini belirttikten sonra, bu zatin cemaat ile namaz kilmayi men edip Ehl-i Sünnet'e mensub ulemayi öldürdügünü anlatir. Ayrica kendisine bagli olanlarin ona nasil itaat ettiklerine ve ugrunda her seyi yapabileceklerine dikkatleri çekerek bu tesekkülün Osmanli topraklari için büyük bir tehlike teskil ettigini, bu sebeple onlarla savasmanin "aklen ve ser'an" lazim oldugunu belirterek ulemâdan fetva ister. Öyle anlasiliyor ki ulemâ bu fetvayi vermistir. Nitekim, Sünnî ulemânin bu konuda kaleme aldiklari fetvâ ve risâlelerin çoklugu, meselenin önemi hakkinda bize bir fikir vermektedir. Müneccimbasi, Edirne'deki duruma temasla söyle der: " Edirne'de iken mulûk-i kefereden elçiler ve hedâya gelüp cümlesi tecdid-i sulh eylediler." Ondan sonra ulemadan fetva alup Acem seferi kararlastirildi. Bu baglamda Kemal Pasazâde ile Sari Gürz'ün, Kizilbaslar hakkinda vermis olduklari fetvâ ve risâleler, Osmanlilarin fikir ve düsüncelerini aksettirmesi bakimindan önemlidir. Nitekim, Kemal Pasazade "... ulemay-i millet ve fudalay-i ümmet küfr u ilhad ve katl u ifnasina hükm idüb heme-i a'day-i din u devletten bunun itfa-i sirer- i serareti akdem idügüne bi-isrihim fetavay-i sahiha virdilerdi." demek suretiyle Ehl-i Sünnet'in, Sia'ya bakis açisini ortaya koymus olmaktadir.
    Görüldügü gibi, özellikle Kemal Pasazâde'nin risâlesinde, Sah Ismail ile Ehl-i Sia hakkindaki Sünnî akideyi görmek mümkündür. Bu risâlede küfür ve irtidadina hükmedilen Sah Ismail ile askerlerine karsi açilacak savaslarin, diger din düsmanlari ile yapilacak savaslardan farkli olmadigi, bu sebeple de cihâd sayilacagi belirtilir. Iste bu fetvâ ve risâlelerin kaleme alinmalari üzerine, Iran'daki Safevî Devleti'nin Kizilbas idaresine karsi harekete baslama zamaninin geldigine kanaat getirilerek harekete geçilir. Bununla beraber Selim, Iran'a karsi harekete geçmeden, daha önce temas edildigi gibi memleket dahilindeki Siî ve Kizilbaslarin müfritlerinin tesbiti ile deftere kayd edilmesini emretmisti. Bazi rivayetlerde bu sekilde defter edilip öldürülen Siilerin sayisinin 40 bin civarinda oldugu söyleniyorsa da bunun mümkün olmadigi artik anlasilmis bulunmaktadir. Bunlardan sadece 2 bin kadarinin öldürüldügüne, digerlerinin de sürgün edildigine daha önce temas edilmisti. Hammer'in dikkat çektigi bir konuya burada temas etmek istiyoruz. Böylece dönemin gerek dahilî, gerekse haricî efkâr- i umumiyesinin bu hareketinden dolayi Yavuz'u "Âdil" sifati ile tavsif etmis olmasidir. O söyle diyor: "Râfizîlik mezhebini cesetler yigini altina defn etmek bu merhametsize nasib oldu. Osmanli tariçileri ona kirk bin kisiyi öldürtmüs oldugu için Âdil lakabini vermislerdir. Lakin, daha sayân-i hayret olan cihet surasidir ki, yanina gönderilmis olan Hiristiyan elçiler de kendi hükümdarlarina gönderdikleri raporlarin tamaminda onu, bu lakapla andiklari gibi, onun bu adaletini övmekten de çekinmemislerdir. Böylece Selim, kendi devleti dahilinde kilicini gezdirdikten ve topragi Rafizîlerden temizledikten sonra onu, harice (disariya, Iran'a) zütürmeye hazirlandi. Kayb edilecek vakti yoktu. Çünkü Sah Ismail, Sehzâde Ahmed'in oglu ve Pâdisah'in yegeni olan Murad'i Osmanli tahtinin yegane vârisi olarak kabul ettigi gibi Kizilbaslarin intikamini da almak üzere büyük bir ordu ile ilerliyordu."
    Tümünü Göster
    ···
  20. 495.
    0
    always actırgulum.com da mod musun bin
    ···