-
251.
-3KANUNi SULTAN SÜLEYMANTümünü Göster
1520 - 1566
Babası : Yavuz Sultan Selim
Annesi : Hafsa Hatun
Doğumu : 27 Nisan 1495
Ölümü : 6-7 Eylül 1566
Saltanatı : 1520 - 1566
Devlet Sınırları : 14.983.000 km2
KANUNi SULTAN SÜLEYMAN
HAYATI
Kanûnî Sultan Süleyman 27 Nisan 1495 Pazartesi günü Trabzon'da doğdu. Babası Yavuz Sultan Selim, annesi Hafsa Hatun'dur. Hafsa Hatun Osmanlı ya da Çerkezdir. Kanûnî Sultan Süleyman yuvarlak yüzlü, ela gözlü, geniş alınlı, uzun boylu ve seyrek sakallıydı.
Kanûnî Sultan Süleyman devri, Türk hakimiyetinin doruk noktasına ulaştığı bir devir olmuştur. Babası Yavuz Sultan Selim, onu küçük yaşlardan itibaren çok titiz bir şekilde yetiştirmeye başladı. Benzeri görülmemiş bir terbiye ve tahsil gördü. ilk eğitimini annesinden ve ninesi Gülbahar Hatun'dan (Yavuz Sultan Selim'in annesi) aldı. Yedi yaşına gelince tahsil için istanbul'a, dedesi Sultan ikinci Bayezid'in yanına gönderildi. Şehzade Süleyman, burada Karakızoğlu Hayreddin Hızır Efendi'den tarih, fen, edebiyat ve din dersleri alırken, savaş teknikleri konusunda da öğrenim görüyordu.
15 yaşına kadar babası Yavuz Sultan Selim'in yanında kalan Şehzade Süleyman, kanunlar gereği sancak istemesi üzerine, önce Şarki Karahisar'a oradan da Bolu, kısa bir süre sonra da Kefe sancakbeyliğine tayin edildi (1509).
Yavuz Sultan Selim'in 1512 de tahta geçmesi üzerine istanbul'a çağırılan Şehzade Süleyman, babasının kardeşleriyle mücadeleleri sırasında istanbul'da kalarak babasına vekalet etti. Bu sırada Saruhan sancakbeyliğinde de bulundu. Babası Yavuz Sultan Selim'in ölümü üzerine, 30 Eylül 1520'de 25 yaşındayken Osmanlı tahtına geçti.
Kendisinden başka erkek kardeşi olmadığı için tahta geçişi kolay ve çatışmasız oldu. Çok ciddi ve kendinden emin bir padişah olan Kanûnî Sultan Süleyman, azim ve irade sahibiydi. Yapacağı işlerde hiç acele etmez, gayet geniş düşünür ve verdiği emirden asla geri dönmezdi. iş başına getireceği adamlara, kabiliyet derecelerine göre görev verirdi. Zigetvar kuşatmasını idare ederken, 7 Eylül 1566 yılında 71 yaşında vefat etti.
Kendisine "Kanûnî" denmesi, yeni kanunlar icad etmesinden değil, mevcut kanunları yazdırtıp çok sıkı bir şekilde tatbik etmesinden dolayıdır. Kanûnî Sultan Süleyman adaleti seven bir padişahtı. Mısır'dan gelen vergiyi haddinden fazla bulup, yaptırdığı araştırma sonunda halkın zulme uğradığını düşünmesi ve Mısır Valisini değiştirmesi bunun açık kanıtıdır.
Kanûnî Sultan Süleyman, tahta çıktığı sırada Osmanlı Devleti dünyanın en zengin ve en güçlü devleti konumundaydı. Babasının ölümü ve kendisinin padişah olması, "Arslan öldü, yerine kuzu geçti" diye düşünen Avrupalıları sevindiriyordu. Ancak Avrupalılar, çok geçmeden hayal kırıklığına uğradılar.
Büyük bir devlet adamı olan Kanûnî Sultan Süleyman aynı zamanda ünlü bir şairdi. Meşhur şiirlerinden birisi şudur:
"Halk içinde muteber bir şey yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda, bir nefes sihhat gibi.
Saltanat dedikleri bir cihan kavgasıdır,
Olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi".
Erkek çocukları: ikinci Selim, Bayezid, Abdullah, Murad, Mehmed, Mahmud, Cihangir, Mustafa
Kız Çocukları: Mihrimah Sultan, Raziye Sultan
iÇ iSYANLAR
Kanûnî Sultan Süleyman, padişahlığının ilk yıllarında bazı iç isyanlarla uğraştı. Mısır'ın fethinden sonra Yavuz Sultan Selim'in Şam Valisi olarak atadığı Canbirdi Gazeli'nin çıkardığı isyan bunlardan ilkidir.
Amacı Memlük devletini yeniden kurmak olan Canbirdi Gazeli, 1521 yılının Ocak ayında Dulkadiroğulları'ndan Şehsuvaroğlu Ali Bey komutasındaki Osmanlı kuvvetleri tarafından bozguna uğratılarak yakalandı ve idam edildi.
Kanûnî Sultan Süleyman, sonraki yıllarda yine Mısır'da sadrazamlık hakkının kendisinde olması gerektiğini savunan Ahmet Paşa, Anadolu'da Safevilerin desteğiyle ortaya çıkan Kalender Çelebi ve vergi sistemini bahane ederek ayaklanan Baba Zünnun (1527) isyanlarıyla uğraştı. Çıkan tüm bu isyanlar Osmanlı kuvvetleri tarafından başarıyla bastırıldı.
ŞARLKEN VE AVRUPA
Alman imparatoru Şarlken'in amacı tüm Avrupa'da hakimiyet sağlamaktı. Şarlken, fikirlerine karşı çıkan Fransa Kralı Fransuva'yı esir aldı.
Fransa Kralının annesi Düşes Dangolen, Kanûnî'ye bir mektup yazarak yardım istedi.
Bunun üzerine Kaptan-ı Derya Barboros Hayreddin Paşa Fransa'nın Akdeniz kıyısındaki şehri Nis'e giderek Şarlken'in donanmasını yendi. Hem Fransa'yı hem de Fransua'yı kurtardı. -
252.
0özet geçiyom lan binler :
katil bahçevan. -
253.
0@299 aq bir altına, buğdaya osmanlıyı satıyor aq arapları şerefsiz lan bu binler
-
254.
-3ViYANA KUŞATMASITümünü Göster
Macaristan'ın Türkler tarafından fethi Avusturya ile Türkleri karşı karşıya getirdi. Mohaç Savaşı'ndan sonra Macaristan bir tampon bölge haline gelmişti. Avusturya Arşidükü Ferdinand, Macaristan'ın Osmanlı hakimiyetine girmesini istemiyordu. Ferdinand, Şarlken'in de desteğiyle Jan Zapolya'yı tanımadı ve Budin'e girdi. Karşı sefere çıkan Kanûnî Sultan Süleyman Budin'i geri aldı. Savaşmayı göze alamayan Ferdinand ve Şarlken Avusturya'nın başkenti Viyana'ya kaçtılar ve Viyana kuşatıldı (26 Eylül 1529).
Kış mevsimi yaklaştığı için 16 Ekim günü kuşatma kaldırıldı. Osmanlı Devleti, Viyana kuşatmasından bir sonuç elde edememesine rağmen, Macaristan'daki durumunu güçlendirmiş ve Avrupa'nın karşı saldırı yapmasını engellemiştir.
Macaristan üzerindeki emellerinden vazgeçmeyen Ferdinand, Kanûnî'ye bir elçi göndererek Macaristan'ın kendisine verilmesini istedi. Buna karşılık vergi vermeyi kabul ediyordu. Bu talebi karşısında olumsuz cevap alan Ferdinand Budin'i kuşattı.
SEFERLER:
MACARiSTAN SEFERi
Kanûnî Sultan Süleyman, bunun üzerine Almanya seferine çıktı. Budin'i geri alıp Estergon'a kadar ilerleyen Osmanlı kuvvetleri, Avusturya ve Almanya içlerine akınlar düzenledi. Yedi ay süren Almanya seferi sırasında Avusturya'da bir çok kasaba, şehir ve kale fethedildi.
Avusturya, yapılan bu savaşlar sonunda harap ve bitkin bir hale geldi. Bunun üzerine Ferdinand barış istedi. imzalanan istanbul Antlaşması ile Ferdinand ve Şarlken'in hem Macaristan, hem de tüm Avrupa'yı ele geçirme çabaları sonuçsuz kaldı (22 Temmuz 1533).
Ferdinand'ın Macaristan üzerinde ki emellerinden vazgeçmeye niyeti yoktu. Jan Zapolya ölmüş, yerine oğlu Sigismund geçmişti. Bundan istifade eden Ferdinand Budin'i kuşattı. Bunun üzerine 1540 yılında Kanûnî tekrardan Macaristan seferine çıktı ve çok güçlü bir orduyla birlikte Budin'e girdi. Sigismund'u Erdel Beyliği'ne atadı ve Macaristan'ı Osmanlı Devleti'ne bağlı Budin eyaleti haline getirdi. Süleyman Paşa bu bölgenin beylerbeyliğine atandı.
Avusturya'nın elinde sadece kuzey Macaristan kaldı. Kanûnî döneminin önemli siyasi olaylarından olan Osmanlı-Macaristan, Almanya, Avusturya ilişkileri Kanûnî'nin ölümüne kadar devam etti.
MALTA SEFERi
Rodos'un fethinden sonra Malta'ya yerleştirilen Sen Jan şövalyeleri Osmanlı için bir tehlike oluşturuyordu.
Trablus ve Cezayirin güvenliği için Malta'nın alınması gerekiyordu. Yapılan kuşatma sırasında Turgut Reis şehit oldu. Malta alınamadı (1565).
HiNT SEFERi
Coğrafi keşiflerden sonra sömürge arayışları başlamış, Portekiz ve ispanya pek çok sömürge elde etmişlerdi. Portekizliler Kızıldeniz ve Hint ticaret yollarına hakim olmaya çalışıyorlardı.
Ümit Burnu'nun bulunması, Osmanlıların baharat ticaretine de büyük darbe vurmuştu. Kanûnî Sultan Süleyman döneminde bu sebeplerden ötürü, dört kez Hint deniz seferi düzenlendi ancak, Osmanlı donanmasının okyanus şartlarına uygun olmaması yüzünden bu seferlerden hiçbirisinde tam başarı sağlanamadı.
1551 yılında düzenlenen ikinci Hint Seferinde Osmanlı donanmasının başında Piri Reis vardı. Türk denizcilik tarihinde önemli bir yere sahip olan Piri Reis, bu sefer sırasında Maskat'ı almış ve Portekiz donanmasını büyük bir bozguna uğratmıştı. Ancak, Portekizlilerin Basra Körfezi'ni kapatacaklarını düşünerek, donanmayı Basra'da bırakıp ganimetlerle geri döndüğü için Piri Reis Mısır'da idam edilmiştir.
Ancak yine de Yemen, Eritre, Sudan sahilleri ve Habeşistan'ın bazı kısımları Osmanlı topraklarına katıldı. Arap yarımadası tamamen Osmanlı denetimine girdi. Kızıldeniz yabancı güçlere kapatılarak Osmanlı egemenliği sağlandı.
Fetihler / Zaferler:
BELGRAD'IN FETHi
Kanûnî Sultan Süleyman tahta çıktığında Avrupa'nın en güçlü devleti Roma-Germen imparatorluğu (Almanya) idi. Almanya imparatoru Şarlken Macaristan'a hakim olmak için Macar kralı ile yakın akrabalık ilişkileri kurmuştu. Macar Kralı ikinci Lui, Şarlken'e güvenerek vergilerini ödemiyor kendisine gönderilen Osmanlı elçilerini öldürtüyordu.
Fatih Sultan Mehmed, Avrupa'da düzenlediği seferlerde Sırbistan'ı almıştı. Ancak stratejik bir öneme sahip Macaristan alınamamıştı. Kanûnî Sultan Süleyman Macaristan'ı almak üzere harekete geçti. Belgrad, karadan ve Tuna ırmağındaki Osmanlı donanması tarafından kuşatıldı. Şehir, gayet iyi savunulmasına rağmen teslim olmak zorunda kaldı (29 Ağustos 1521). Belgrad Muhafızlığına Balı Paşa getirildi. Bu sefer sonunda istanbul'a gönderilen bazı Belgradlılar kurulan Belgrad köyüne yerleştirildi.
Belgrad'ın fethi, Kanûnî Sultan Süleyman'ın ilk fethidir.
Belgrad, bundan sonraki yıllarda Osmanlı Devleti'nin Avrupa'ya açılan en büyük kapısı oldu. Bu sebeple Belgrad'a "Darü'l-cihad" denildi.
RODOS'UN FETHi
Avrupalılar Akdeniz'deki Rodos, Kıbrıs, Girit, Malta gibi adalara hakim olmuşlar, açık denizlerde keşifler yapmışlar ve denizlerde güçlerini arttırmışlardı. Kanûnî döneminde denizciliğe önem verildi ve büyük başarılar elde edildi.
Kanûnî döneminde Rodos adası, Sen Jan şövalyelerinin elindeydi. Şövalyeler korsanlık yapıyor, Türk donanmasına zarar veriyorlardı. 1522 yılında düzenlenen seferle Rodos fethedildi.
CEZAYiR'iN KATILIŞI
Cezayir 1516'da Baba Oruç ve kardeşi Hızır Reis (Barbaros) tarafından ispanyollar'dan alınmıştı. 1518'de Barbaros, Cezayir'in hükümdarı olmuştu. Daha önce Yavuz bu iki denizcinin kendisinden yardım istemesi üzerine onlara iki kadırga ve levent vermişti.
Kanûnî, Barbaros Hayreddin Paşa'yı istanbul'a çağırdı ve Kaptan-ı Deryalığa getirdi(1533). Böylece, Cezayir Osmanlı topraklarına katıldı. Barbaros Ege denizinde Venediklilerin elinde bulunan adaları aldı.
TRABLUSGARP'IN ALINIŞI
Şarlken, Trablusgarb'ı aldıktan sonra buraya Sen Jan Şövalyeler'ini yerleştirmişti. Barbaros'un Preveze Deniz Zaferini kazanması ve Venediklilerin Osmanlılarla barış imzalamaları Şarlken ve Papa'yı kızdırmıştı. Hazırlanan Haçlı donanması Cezayir'e saldırdı ancak, Osmanlı donanması karşısında bozguna uğradı (1541).
Barbaros'un yetiştirdiği Turgut Reis Trablusgarb'ı karadan ve denizden kuşatarak aldı. Ayrıca bu seferle Bingazi de Osmanlı ülkesine katıldı (1551).
CERBE SAVAŞI
Turgut Reis'in ispanyollar'ın elinde bulunan Cerbe adasını kuşatması üzerine, Andrea Doria komutasındaki bir Haçlı donanması ispanyollara yardıma geldi. Yapılan Cerbe Deniz Savaşında büyük bir zafer kazanıldı. Cerbe Osmanlılara geçti (1559)
MOHAÇ SAVAŞI
Şarlken'in büyük bir tehlike olmaya başladığını gören Kanûnî Sultan Süleyman, Fransuva'nın da ısrarı üzerine Şarlken'e karşı savaş açmaya karar verdi. Osmanlı ordusu Tuna nehrini geçerek Macaristan'a girdi.
29 Ağustos 1526'da Macar ordusuyla Mohaç'ta yapılan savaşta Macar ordusu iki saatte dağıldı. Mohaç Savaşı parlak ve şanlı bir zaferle neticelendi. Budin (Budapeşte) alındı.
Macaristan, Osmanlı Devleti'ne bağlı bir krallık haline geldi ve başına Macar soylularından Jan Zapolya getirildi.
ZiGETVAR KALESi
Anadolu'daki iç isyanlarla ve Doğu'da iran Devleti ile uğraşan Kanûnî Sultan Süleyman, 1566'da son seferine yine Macaristan üzerine çıktı.
Zigetvar kalesi kuşatıldı, ancak kuşatma devam ederken Kanûnî Sultan Süleyman vefat etti. Osmanlı Devleti'ni zaferden zafere taşıyan Kanûnî Sultan Süleyman'ın ölüm haberine rağmen kale fethedildi (7 Eylül 1566). -
255.
0özet geçiyom lan binler :
katil bahçevan. -
256.
0PREVEZE DENiZ ZAFERiTümünü Göster
Osmanlıların Akdeniz'de kuvvetlenmeleri ve tüm Ege denizine hakim olmaları Avrupa'yı telaşlandırmıştı. Ayrıca devam eden Avusturya ve Macaristan seferleri büyük bir Haçlı donanması hazırlanmasına neden oldu. Andrea Doria komutasındaki Haçlı donanmasında Venedik ve Cenevizliler'den başka Malta, Portekiz ve ispanya'ya ait gemiler de bulunuyordu.
Haçlı donanması 602, Osmanlı donanması ise sadece 122 parçaydı. Preveze körfezinde 27 Eylül 1538'de yapılan savaşta, Barbaros Hayreddin komutasındaki Osmanlı donanması büyük bir zafer elde etti.
Tarihe Preveze Deniz Zaferi olarak geçen bu savaş sonunda Akdeniz bir Türk Gölü haline geldi.
KAPiTÜLASYONLAR
ilk defa 1352 yılında Cenevizlilere verilen Kapitülasyonlar, darülharb kabul edilen yabancı ülke tüccarına Osmanlı topraklarında ticaret yapma hakkı veriyordu. Ancak Osmanlı Devleti ticaret imtiyazlarını siyasi ve diplomatik menfaatleri çerçevesinde kullanarak ittifak yapacağı devletlere vermişti.
1535 yılında Fransa ile dostluk havası içerisinde iken Fransızların hazırladığı Kapitülasyon taslağı Osmanlı padişahınca tasdik edilmemişti. Bu taslağa göre eşit şartlar ve mütekabiliyet esası getiriliyordu. Halbuki Osmanlı Devleti padişahın tek taraflı yemini "Ahdi" ile verildiğinden Ahidname diye adlandırılmıştı ve her padişah değiştiğinde yenilenmesi gerekiyordu.
ilk Fransız Kapitülasyonu, Kıbrıs seferi öncesinde 1569 yılında verildi. Katolik dünyasına ve Papa ambargosuna karşı ittifak sağlamak için Protestan olan ingiltere'ye 1580'de, Hollanda'ya 1612'de Kapitülasyonlar verildi.
Kapitülasyonlarda ticaret yapma hakkının yanı sıra, tüccarın hakları, gümrük vergileri, mahkeme usülleri, yol izinleri, emniyetlerine dair hususlar detaylı olarak belirtildi.
Osmanlı devleti zayıfladıkça Kapitülasyon verilen devletlerde giderek çoğaldı ve bunu bir baskı aracı haline getirdiler.
Birinci Dünya Savaşı'nın ilanı ile birlikte 1914 yılında tüm protestolara rağmen Kapitülasyonlar tek taraflı olarak kaldırılmıştır.
SAFEViLER
Kanûnî Sultan Süleyman Avrupa'da başarılar kazanırken, Anadolu'da iç isyanlar baş göstermiş, iran'da ise yıkılan Akkoyunlu devletinin yerine kurulan Safevi Devleti, doğuda Osmanlı imparatorluğu için ciddi tehlike olmaya devam etmişti.
Kanûnî Sultan Süleyman, Avrupa'da istanbul Antlaşmasıyla geçici de olsa barışı sağladıktan sonra, iran üzerine ilk seferine çıktı. Safevi Devleti'nin izlediği düşmanca politikalar ve Anadolu'da yaşayan Şiileri kışkırtmaları bu seferin düzenlenmesine neden oldu. Tebriz, Azerbaycan ve Hamedan istila edildi. Irakeyn seferiyle de Bağdat alındı (1534).
Kanûnî'nin Avusturya'ya sefer düzenlemesinden yararlanmak isteyen Safevi Şahı Tahmasb, kardeşinin Osmanlılara sığınmasını da bahane ederek, Tebriz, Nahçıvan ve Van'ı ele geçirdi. Bunun üzerine Kanûnî Sultan Süleyman ikinci defa iran seferine karar verdi. Çıkılan iran Seferinden Van ve Tebriz geri alınarak dönüldü (1548). Safeviler (1553) tekrar saldırıya geçtiler. Doğu Anadolu'da ilerleyen düşman kuvvetleri Muş'a kadar gelip Erzurum'u kuşattılar. Kanûnî Sultan Süleyman üçüncü iran seferine çıktı. Revan, Nahçıvan ve Karabağ alındı. Zor duruma düşen Şah Tahmasb'ın isteği üzerine barış yapıldı ve Amasya Antlaşması imzalandı (1555).
Bu antlaşmayla, Yavuz döneminden beri süren iran sorunu çözüme kavuştu. Doğu Anadolu, Tebriz ve Bağdat Osmanlı hakimiyetinde kaldı. Amasya Antlaşması, Osmanlı imparatorluğu ve iran arasındaki ilk resmi antlaşmadır. Ayrıca islam dünyasında yapılan ilk din barışı özelliği de taşımaktadır.
MiMARi ESERLER
Kanûnî Sultan Süleyman 46 yıl saltanatta kaldı. Babası Yavuz Sultan Selim'den 6.557.000 km kare olarak devraldığı Osmanlı topraklarını 14.893.000 km kareye çıkardı. Kanûnî Sultan Süleyman döneminde imar faaliyetleri devam etti ve ilk iş olarak babası Yavuz Sultan Selim tarafından temelleri atılan istanbul Sultan Selim Camii'ni tamamladı.
Bunun dışında yaptırdığı eserlerden bazıları şunlardır;
Gebze'de Çoban Mustafa Paşa Camii ve Külliyesi,
Afyon Sincanlı Sinan Paşa Camii,
Bozöyük Kasım Paşa Camii.
MiMAR SiNAN
Osmanlı imparatorluğunun en parlak devrinin büyük mimarı ve dünya çapında bir sanatkar olan Mimar Sinan, Kanûnî Sultan Süleyman döneminde bir çok eserler verdi.
Bunlardan en önemlileri şunlardır;
Halep Hüsrev Paşa Camii,
istanbul Haseki Külliyesi,
istanbul Şehzade Camii ve Medresesi,
Üsküdar Mihrimah Camii,
istanbul Süleymaniye Camii ve Külliyesi,
Tekirdağ Rüstem Paşa Camii ve Külliyesi,
Silivri Kapı ibrahim Paşa Camii,
istanbul Rüstem Paşa Camii,
istanbul Sinan Paşa Camii,
Topkapı Kara Ahmet Paşa Camii ve Külliyesi,
Fındıklı Molla Çelebi Camii,
Babaeski Semiz Ali Paşa Camii,
Büyükçekmece Kanûnî Sultan Süleyman Külliyesi ve Köprüsü,
Süleymaniye Tekkesi.
KANUNi SULTAN SÜLEYMAN(Tuğrası)
Kanuni�nin Doğu seferinde geçtiği yerleri gösteren harita
Kanuni Sultan Süleyman�ın ölümünde Osmanlı Devleti�nin sınırlarını gösteren harita -
257.
0özet geçiyom lan binler :
katil bahçevan. -
258.
0http://inci.sozlukspot.co...toplanın-hikayem/@always
alın böyle okuyun araya zıpçıktı muallakler giremiyor
http://inci.sozlukspot.co...toplanın-hikayem/@always
http://inci.sozlukspot.co...toplanın-hikayem/@always
http://inci.sozlukspot.co...toplanın-hikayem/@always
http://inci.sozlukspot.co...toplanın-hikayem/@always
http://inci.sozlukspot.co...toplanın-hikayem/@always
http://inci.sozlukspot.co...toplanın-hikayem/@always
http://inci.sozlukspot.co...toplanın-hikayem/@always
http://inci.sozlukspot.co...toplanın-hikayem/@always
http://inci.sozlukspot.co...toplanın-hikayem/@always
http://inci.sozlukspot.co...toplanın-hikayem/@always
http://inci.sozlukspot.co...toplanın-hikayem/@always
http://inci.sozlukspot.co...toplanın-hikayem/@always
http://inci.sozlukspot.co...toplanın-hikayem/@always
http://inci.sozlukspot.co...toplanın-hikayem/@always
http://inci.sozlukspot.co...toplanın-hikayem/@always
http://inci.sozlukspot.co...toplanın-hikayem/@always
v
http://inci.sozlukspot.co...toplanın-hikayem/@always
http://inci.sozlukspot.co...toplanın-hikayem/@always
http://inci.sozlukspot.co...toplanın-hikayem/@always
http://inci.sozlukspot.co...toplanın-hikayem/@always
http://inci.sozlukspot.co...toplanın-hikayem/@always
http://inci.sozlukspot.co...toplanın-hikayem/@always -
259.
0özet geçiyom lan binler :
katil bahçevan. -
260.
0ben kerim beyler soruları alayım :(
-
261.
0-içerik gizlenmiştir.-Tümünü Göster
-
262.
0ÇANAKKALE MÜDAFA’ASI – iTiRAFLARTümünü Göster
RUMi 9 MART 1331/MiLADi 22 MART 1915, S.2
Berlin 20 Mart – Londra’dan iş’âr olunuyor: “ingiltere Bahriye Nezareti ingiltere’nin “irresistible” ve “Ocean” zırhlıları ile Fransa’nın “Bouvet” zırhlısının Çanakkale önünde torpile çarparak batmış olduklarını tebliğ ediyor. ingiliz tebliğine göre ingiltere’nin insanca zâyi’âtı vahim değildir. Buna mukabil “Bouvet” mürettebâtı hemen (K.)
Berlin 20 Mart – Paris’ten iş’âr olunuyor: Bir tebliğ-i resmîde deniyor ki: “18 Martta icrâ edilen Çanakkale bombardımanı esnasında Fransa’nın saff-ı harb zırhlısı “Bouvet” bir torpile çarparak gark olmuştur. iki ingiliz zırhlısı da gark olmuş ve “Bouvet” mürettebâtından bir kısmı kurtulmuştur.” (K.)
“Bouvet” Mürettebâtından Yalnız (30) Kişi Kurtulmuş
Atina 19 Mart – Çanakkale önünde gark an “Bouvet” zırhlısı mürettebâtından yalnız (5) zabit ile (25) neferin kurtarılmış olduğu haber veriliyor.(K.)“Ametist” Kruvazörünün Mahv ve Tahribi Bir daha tamir edilemeyecek bir sûrette hasârzede edildiği evvelce haber verilen “Ametist” nâmındaki ingiliz kruvazörünün tamamıyla tahrip edilmiş bulunduğu ingiliz menâbi’inde de ketm edilmemektedir. Dün akşam gelen Bulgar gazetelerinde okuduğumuz bir Paris telgrafnâmesine göre ingiliz gemisine yirmiiki Osmanlı güllesi isâbet etmiş ve tamamen hatt-ı harbden hariç kalmıştır
Alman Metbû’âtının Sitayişleri
Berlin 20 Mart – Alman metbû’âtı Çanakkale’ye kuvve-i muhâfazasının ihrâz ettiği parlak muzafferiyetten dolayı Türkiye’yi tebrîk ve Türklük şeca’at ve muhabbet-i vataniyelerini takdîr eyliyor. “Magdeburg” gazetesi diyor ki: “Bugün cesur Osmanlı müttefikimize elimizi büyük bir samimîyetle uzatıyoruz. Onun muzafferiyetinden kendi zaferimiz gibi memnun oluyoruz. Biz esasen ayn-ı da’va üzerinde ayn-ı düşmanla harp ediyor ve âtîdeki ayn-ı maksadı ta’kib eyliyor: müşterek ve kat’i bir muzafferiyet ihrâz etmek!..
SON HABERLER – ÇANAKKALE’DE
RUMi 11 MART 1331/MiLADi 24 MART 1915, S.2
Düşman Donanması Dün de Görünmedi
Çanakkale 20 Mart – (Muhâbir-i Mahsûsamızdan Çanakkale’de bugün de sükûnet-i tamah-ı hüküm sürmüş, düşman filosu hiçbir teşebbüste bulunmamıştır.
Çanakkale Muzafferiyeti Te’sîrâtından
Berlin 22 Mart – “Lokal Anchaiker” gazetesi Roma’dan telgrafla istihbâr ediyor: Müttefikler donanmasının Çanakkale önünde uğradığı zâyi’ât-ı azîme Roma muhafil-i siyasiyesinde pek çok taksîrâta meydan vermiştir. istanbul’a tevcîh olunan tehdîdâtın te’sîriyle mütezelzil olmaya başlamış olan bî-taraflık mürûclarını bu adem-i muvaffakiyet tahkîm ve mürevviclerini temîn etmiş olduğu gibi müttefikler Çanakkale’yi bu bombardımana başlayalıdan beri italya’nın harbe atılmasını şiddetle arzu eden fırkaya da sükûnet gelmiştir. (M.)
Berlin 22 Mart – Milan’da münteşir “Perse Veranza” gazetesi Çanakkale Boğazı’na ilk ciddi hücûmun akîm kaldığını dermiyan ettikten sonra bu adem-i muvaffakiyetin âlem-i islâmda ve bi’l-hassa Balkan müslümanları arasında azîm bir te’sîr icrâ edeceğini beyan ediyor. Müttefikler Çanakkale Boğazı’na son hücûmlarında 2000 kişi zâyi’ etmişlerdir. (M.)
Berlin 22 Mart – itilâf-ı müselles taraftarı olan “Telgraf” gazetesi yazıyor: Çanakkale Boğazı önünde müttefikler donanmasının uğradığı adem-i muvaffakiyetin Roma ile Balkan pây-i tahtlarında hâsıl ettiği heyecan-ı vekâyi’-i âtînin cereyanı üzerine azîm te’sîrât icrâ edecektir. Müttefikler donanmasının Çanakkale Boğazı’nda ma’rûz kaldığı müşkülât ziyadeleştikçe italya ve Balkan hükümetleri itilaf-ı müsellese karşı daha ziyade ihtiyatlı bulunacaklardır.
Neden Muvaffak Olamamışlarmış?
Roma 23 Mart – 22 Mart tarihli ingiliz tebliğ-i resmîsi müttefikler donanmasının uğradığı adem-i muvaffakiyetin bir itiraf-ı baliğini mütezemmindir. Mezkûr tebliğ-i resmîye göre havanın fenalığı tayyarelerin tayarân ederek 18 Mart bombardımanının istihkâmlarda îfâ ettiği hasârâtın ehemmiyetini anlayabilmelerine mani’ olmuştur. Donanmanın düçâr olduğu zâyi’ât sebebiyle hücûma devam edilemediğinden ta’arruz-ı vaki’in netâyici hakkında büyük ümit beslemenin fazla olduğu mezkûr tebliğ-i resmîde beyan olunmaktadır.
Çanakkale’de Düşman Zayi’âtı Bir italya Mütehassısının Mütâla’ası
Milano 22 Mart – (Korya Dellasara) gazetesinin muharrir-i bahrîsi yazıyor: “irresistible” sefînesinin ziyâ’ı Türk toplarının müessir atışından mütevellittir. Çanakkale istihkâmâtı vazifelerini hüsn-i îfâ edecek kuvvet ve mahârette olduklarını ispat ettiler. Müttefikîn donanmasının ise vazifesini bî-hakk-ı icrâya muktedir olduğu iddi’â edilemez. Biri batmış olan iki Fransız zırhlısının saff-ı harb haricine çıkarılması Fransa için zâyi’ât-ı azîmeden ma’dûddur. Zirâ hükümet-i mezkûre garbî Bahr-i Sefid’den uzaklaşabilecek daha pek çok zırhlıya mâlik değildir.
(Sakolo) gazetesi Çanakkale muhârebesine iştirâk etmiş olan bir Fransız zırhlısının hasârât-ı vahimesini tamir etmek üzere (Malta)ya gelmiş olduğunu istihbâr ediyor. (K.) -
263.
0SABiH KALE... FAKAT ÇANAKKALE KARŞISINDA NÂÇÂR VE MÜNHEZiM!Tümünü Göster
RUMi 22 MART 1331/MiLADi 4 NiSAN 1915, S.1
Yalnız ingilizlerin değil dünyanın en büyük ve en kuvvetli sefîne-i harbiyesi olup Çanakkale’ye karşı (5) Mart bombardımanına iştirâk eden ve dehhaş kuvvetine rağmen bataryalarımızın ateşiyle hasârzede olan “Queen Elisabeth” deridnotunun en yeni ve hakiki resmi (resim altı)
ingilizlerin (5) Martta Çanakkale’ye karşı vuku’ bulan ta’arruzlarından maksatları, boğazı ciddi sûrette zorlamak olduğuna hiç şüphe yoktur. Bunun en büyük delilini ise bu hücûm ve ta’arruzu icrâ için (Queen Elisabeth) gibi filolarının en müthiş ve kuvveli sefîne-i harbiyesini de isti’mâl eylemiş bulunmaları teşkîl eder, ma’lûm olduğu üzere Çanakkale ta’arruzunun bidâyetinden beri “Queen Elisabeth”in de bombardımana iştirâk ettiği ve hatta bu meyânda yaralandığı defa’ât ile iddi’a olunmuş ve fakat bu rivâyetlerin derece-i sıhhati meşkûk kalmıştı. Ma’a-mafiyh ta’arruzu müte’akip ingiliz ve Fransızlar tarafından neşr olunan telîgât-ı resmîde bu sefînenin ismi de zikr edildiği cihetle “Queen Elisabeth”in de Çanakkale harekâtına tahakkuk etmiş ve sefînenin paralandığı ise (5) Mart bombardımanı safhatini temâşâ eyleyen râsıdların ve muhâbirlerin müşâhedâtıyla tebeyyün eylemiştir.”Queen Elisabeth”gibi dünyanın en cesîm sefîne-i harbiyesinin de mu’âvenetiyle vuku’ bulan bir ta’arruza karşı (5) Martta Çanakkale’nin gösterdiği müdafa’a ile ne kadar iftihâr etsek azdır. Bâ-husûs ki ingilizler bu sefîne-i harbiyelerinin fevk’al-‘ade kuvvetli ve mükemmel olduğunu kendileri de i’lân edip duruyorlar. Nitekim geçenlerde “Satan” gazetesi ingiliz Harbiye Nâzırı (Churchill)e müraca’ât etmiş ve (Sabih Kale) ünvânını verdiği (Queen Elisabeth) hakkında ma’lûmât istemiştir.
ingiliz Bahriye Nâzırının bi’z-zat vaki’ olan ifâdâtına nazaren “Queen Elisabeth” ayn-ı sistemde inşâ edilmekte olan beş cesîm deridnottan birincisidir.
“Queen Elisabeth” eski planlarda görülen şekilde olmayıp yukarıdaki resimde gösterdiğimiz şekli hâiz ve yalnız bir bacalıdır. Sefînenin cesâmeti (27,000) tonilatoyu mütecâvizdir ve eslihâsı başlıca (38) santimetre çapında kıt’a büyük toptan mürekkebtir. Bu toplar (900) kilo gibletinde gayet cesîm mermileri yirmi kilometre mesafeye atacak bir kuvveti hâizdir.
(Queen Elisabeth)in makineleri tamamen petrol müteharrik ve sür’ati ise saatte yirmibeş mildir. Bundan ma’dâ sefînenin üzeri tayyarelerden bomba ile vuku’ bulacak hücûmlara mukavemet eylemek üzere çelik levhalarla da mahfûzdur ki bu da sefâin-i harbiyede birinci def’a olarak tatbîk edilmektedir.
Çanakkale bombardımanını bidâyetinden beri idare eden ve (5) Mart ta’arruzunun müneccer olduğu inhizâm üzerine hastalık bahanesiyle tebdîl edilen bedbaht ingiliz amirali (Carden) (resim altı) -
264.
0ADANA (842)
ADIYAMAN (11)
AFYON (95)
AKSARAY (285)
AMASYA (32)
ANKARA (1772)
ANTALYA (183)
ARTViN (10)
AYDIN (1746)
BALIKESiR (2779)
BARTIN (254)
BAYBURT (21)
BiLECiK (854)
BiNGÖL
BiTLiS (59)
BOLU (1405)
BURDUR (606)
BURSA (3737)
ÇANKIRI (972)
ÇANAKKALE (1788)
ÇORUM (1333)
DENiZLi (2195)
DiYARBAKIR (49)
EDiRNE (858)
ELAZIĞ (159)
ERZiNCAN (282)
ERZURUM (109)
ESKiŞEHiR (843)
GAZiANTEP (502)
GiRESUN (114)
GÜMÜŞHANE (39)
HATAY (283)
iÇEL (1218)
ISPARTA (55)
iSTANBUL (1648)
iZMiR (1720)
KAHRAMANMARAŞ (213)
KARAMAN (455)
KARS (1)
KASTAMONU (2425)
KAYSERi (771)
KIRIKKALE (232)
KIRKLARELi (366)
KIRŞEHiR (448)
KOCAELi (583)
KONYA (2488)
KÜTAHYA (1487)
MALATYA (141)
MANiSA (2174)
MARDiN (7)
MUĞLA (671)
MUŞ (7)
NEVŞEHiR (525)
NiĞDE (509)
ORDU (56)
RiZE (71)
SAKARYA (526)
SAMSUN (44)
SiiRT (40)
SiNOP (1488)
SiVAS (25)
TEKiRDAĞ (646)
TOKAT (47)
TRABZON (155)
TUNCELi (30)
URFA (383)
UŞAK (818)
VAN (36)
YOZGAT (661)
ZONGULDAK (753)
TOPLAM : 48148 -
265.
0Nusret'in hikayesiTümünü Göster
Peki o gizemli mayınları kim ne zaman oraya dökmüştür
Nusret Mayın Gemisi 3 Eylül 1914'te Çanakkale'ye gelmişti. Almanya'da özel şekilde mayın dökme gemisi olarak inşa edilmiş bu tekne dar alanlarda kolayca manevra yapabiliyor ve az su çektiğinden mayın alanları üzerinde güvenle dolaşabiliyordu. Ancak Osmanlı Devleti'nin mali sorunları ona boğazı mayınlayabilmesi için gerektiği miktarda mayın bulamıyordu. Çanakkale boğazında zaten önceden boğazı kesecek şekilde döşenmiş mayın hatları bulunmaktaydı. Ancak, düşman zırhlılarının devamlı şekilde hareketlerinin incelenmesiyle akıllara hayret verecek bir gerçekle karşılaşılmıştı.
6 Mart gecesi Cevat Bey, mayın grup komutanı Hafız Nazmi Bey'e "Oğlum, diyordu. Sana çok önemli bir görev veriyorum. Vatanın selameti bu görevin başarıyla yerine getirilmesine bağlıdır. Yarın akşam, Nusrat'le son 26 mayınını şu gördüğün karanlık limanda kıyıya paralel olarak dökeceksin. Düşman hareketinizi seçer, size saldırıya kalkışırsa kıyı toplarımız önceden aldıkları talimata uygun olarak hareket edecek ve sizi himaye ateşiyle koruyacaklar. Kendinizi göstermemeye çaba harcayın. Allah yardımcınız olsun."
Evet. Bu sefer mayınların boğazı kesecek şekilde değilde kıyıya paralel olarak Karanlık Limanına dökülmesi fikri, mayın uzmanlarının ince bir çalışmayla ortaya çıkardıkları mükemmel bir fikirdi. Çünkü düşman zırhlıları boğaza gurup gurup giriyor ve görevini tamamlayan grup ikmal yapmak için geriye dönerken arkadaki grupların yollarını kesmemek için boğazın en geniş yerlerinden biri olan Karanlık Liman'da manevra yapıyordu. işte mayınlar da bu manevra sahasına kıyıya paralel ancak manevra hattına dik olarak yerleştirilecekti. Fakat bu işin sonu her ne kadar büyük bir zaferi getirebilecek olsa da bir o kadar zordu.
Nazmi Bey, ertesi gün Nusret mayın gemisi komutanlığı yapacak olan Tophaneli Yüzbaşı Hakkı'yı buldu. Her iki subayda çok iyi arkadaştılar. iki gün önce kalp krizi geçiren Nusret'ın genç komutanı Yüzbaşı Hakkı Bey, sağlığı için yerine bir başkasını görevlendirmeyi önceden Çanakkale müstahkem mevki komutanı Cevat Bey'in ısrarlarına rağmen, savaşın ve ülkenin sorumluluğunu omuzlarında duyarak görevi kabul etti.
7 Mart'ı 8'e bağlayan gece yarısı Nusret demir alarak Çanakkale'den uzaklaştı. Bütün ışıklarını söndürüp kıvılcım atmasın diye ocaklarını bastırmış, maskeli ışıklar altında rota izleyerek hedefine doğru ilerliyordu. Gemi daha önce döşenen mayın hatlarından geçiyor ve Karanlık Liman'a giriyordu. Deniz sakin, hava simsiyah, zifiri karanlıktı. Uzaklarda dolaşan düşman devriye gemileri pırıl pırıl yanan projektörleri ile suyun yüzünü aydınlatmaktaydı. Bir an, suyun yüzüne değen ışık silindirler hemen ardından denizi yalayarak, havaya kalkıp yeniden denizin yüzeyinde başka bir noktayı aydınlatıp derinlere inmekte ardından yine uzaklara gitmekteydi. Daha yakınlarda devriyeye çıkmış düşman gemilerinin projektör ve ışıldakları zaman zaman Nusret'in olduğu kıyının karşısını noktalamaktaydı. Son kontroller bittikten sonra ilk mayın platforma alınmış ve atış anı beklenmeye başlamıştı. Heyecan son haddindeydi. Vatanın selameti için gerekli olan zafer kilidi, Nusret'in elindeydi. Onu mutlaka sessizce yerine bırakmalıydı.
Sonunda Anadolu yakasındaki Akyarlara, yeni mayın hattını hazırlanacağı noktalara geldiler. Teker teker sessizce elinde kalan son 26 eski tip mayını suya bırakmaya başladı. Suya düşen her mayın belli bir sıra halinde kendisini asılı tutacak ağırlığın gerdiği teller üzerinde yeralmaya başladılar. Birkaç dakika sonra tüm mayınlar belirlenen rota doğrultusunda dökülmüştü. Makinalar tekrar ulaşabilecekleri en yüksek devirde çok hızlı tempoda çalıştırılmıştı. Şimdi en az mayınlar dökülüşü kadar tehlikeli olan geri dönüş yolculuğu başlamıştı. Daha önceki dökülen mayınlar ve düşman devriye gemileri Nusret'in yolu üzerinde kol geziyordu.
Bir an için Nusret'in çok yakınında bir karaltı ortaya çıktı. Düşman gemisi olmalıydı bu. Büyük olasılıkla düşman zırhlıları geri dönmüşlerdi ve devriye görevine devam etmekteydiler. Ara verdikleri projektörle taramaya yeniden başladıkları zaman Nusret'i görecekler ve herşey bitecekti. Bütün personelden buz gibi terler boşanıyordu. Nihayet korktukları başlarına geldi ve düşman gemisinin projektörleri yandı. Karalığı yaran projektör ışığı az öteden, hızla, üzerlerine doğru, denizi tarayarak geliyordu. Işık dalgası kıyıları, dalgaları taraya taraya, arada bir durarak, arada bir gerileyerek ağır ağır üzerlerine geliyordu. Bu ışık silindiri ölüm kılıcına dönüşmüş, Nusret'in böğrüne saplanacaktı ki bir mucize gerçekleşti.Ölüm ve ışık dalgasını içine girmelerine saniye kala, Türk kıyılarında yanan projektör bir mucize yarattı.
Bizim kıyıda birden bire yana projektörümüz birkaç saniye içinde, düşman projektörünü deniz üstünde yakaladı. iki projektör şimdi gözgözeydiler. Ortalığı sise yakın yoğun bir beyazlık kapladı. Beklenmedik bu ışık kavgası Nusret'e yaşam umudunu geri verdi. Şimdi karşıyaşan iki projektör, iki düşman göz birbirinden kurtulmak için olağanüstü bir savaşa başladılar. Düşman projektör, kurtulmak için yoğun çaba harcıyor, bir türlü başaramıyordu. Nusret, bu bazen üstünde, bazen yanında süren ışık çarpışmasının altından sessizce sıyrıldı. Olanca islim üstünde, Çanakkale yönünde yolalmaya başladı.
Tehlike geçmiş verilen görev büyük bir başarıyla yapılmıştı. Nazmi Bey büyük bir sevinçle kader arkadaşını tebrik etmek istedi. Ancak Hakkı Bey cevap veremedi. Nusret mayın gemisinin başkomutanının hasta kalbi bu ışık savaşındaki heyecan dayanamamış, heyecan kasırgası içinde duruvermişti.
Bu olaydan on gün sonra müttefik donanması saldırıya geçmişti. Savaş tam istediği şekilde, kontrollü olarak devam etmekteydi ki, birden ikmal için geri dönen gemilerde büyük patlamalar meydana gelmişti. Bunların nedeni, 7-8 mart gecesinde dökülmüş ve bundan sonrada gerek düşman pilotlarının fark edemediği gerekse 17-18 Mart gecesi mayın gemilerinin yaptığı mayın kontrolünde bulunamayan Nusret'in mayınlarıydı.
Düşmanın yüzen kaleleri birer birer batmaya başlamıştı. Önce Bouve 639 kişilik mürettebatı ile denizin derinliklerine gömüldü. Bu andan itibaren herşey ters gitmeye başlamıştı. Bouve'in battığı yerin yakınında manevra yapmakta olan Inflexible bir mayına çarpıştığını rapor etti ve çok tehlikeli bir şekilde yan yatmaya başladı ve üç dakika sonrada Irrestible'nda yana yatmakta olduğu ve sancak tarafından mayına çarpıştığını bildiren yeşil flamanın sancak seren cundasında dalgalandığı görüldü. Daha sonra da mürettebatı kurtarılan gemi boğazın sularına gömüldü.
Muhteşem armada üç büyük gemisini (Irrestible, Ocean, Bouve) kaybetmiş, üç tanesi de (Inflexible, Golva, Suffen) ağır yaralanmış şekilde eldeki gücün üçte biri yitirilmişti. Nusret'in yapmış olduğu görev tarihi değiştirmişti.
Müttefik donanması 18 Mart günündeki başarısızlıklarından çok şey öğrendiler. ingilizler bu yenilginin tüm faturasını son keşfini yapıp mayın yoktur raporunu veren pilota çıkardılar ve onu idam ettiler. Nusret'in 7-8 Mart gecesi bir şehit vermek uğruna yaptığı iş ve Türk topçusunun başarısı, bir vatanın selametini sağlamış ve düşman donanmasının Marmara'ya bayraklarını dalgalandırarak girmesine izin vermemişti.
YABANCI GÖZÜYLE 18 MART ingiliz general Oglander'in, "Çanakkale-Gelibolu Askeri Harekatı" adlı eserinin birinci cildinde: "Pek uygun başlamış olan gün bu meçhul mayın hattının o olağanüstü ve ortalığı kırıp geçiren başarısı yüzünden, tam bir başarısızlıkla sona erdi. Bu yirmi mayının seferin talihi üzerindeki etkisi ölçülemez."
Sir Ccolyen Corbet'in, "Harekatı Bahriye" adlı eserinin ikinci cildinden: "Felaketlerin hakiki sebebi keşif ve tayin olununcaya kadar çok geçmedi. Hakikat şu idi ki, 8 Mart gecesinde Türkler, haberimiz olmadan Erenköy Koyuna paralel olarak 20 mayın dökmüşler ve balıkçı gemilerimiz, aramaları esnasında bunlara rastlamamışlardı. Türkler bu mayınları özel amaçla manevra sahamıza koymuşlar, gösterdiğimiz bütün ihtiyat ve sağgörüye rağmen baş döndürücü bir zafer kazanmışlardır."
Bahriye Nazırı Churchill 1 Ağustos 1930 tarihli "La Revue de Paris" dergisinde şöyle der: "Nusrat Gemisinin gizlice döktüğü 20 demir kap, ingilizler tarafından başarı ile başlanmış olan Çanakkale Harekatını durduran bir takım pigibolojik karışıklıklar doğurdu. Yalnız başına bu engeldir ki, Türkiye'yi bir bozgundan kurtardı ve harbi uzattı. Bu yüzden mağluplar kadar muzaffer Avrupa'da sarsıldı. Kendilerini Fransa, Polonya, Galiçya, Balkanlar, Filistin, Suriye ve Kuzey Italya topraklarının örttüğü 6-7 milyon insan, düşmanlarının kurşun ve gülleleri ile değil, 18 Mart sabahı Çanakkale'nin kuvvetli akıntısı altında, ağırlıklarına bağlı bulundukları tel halatları üzerinde gerili duran 20 demir kap yüzünden yok olup gitti." -
266.
-5.Çanakkale Savaşlarının henüz araştırılmayı bekleyen bir çok siyasal, sosyal ve askeri yönünün daha olduğu bir gerçek. Örneğin; bu savaşların bizde belki de hiç bilinmeyen bir diğer yönü, Çanakkalede bazı kadın Türk kadın savaşçılarının da, Mehmetçik ile birlikte çarpıştıklarıdır.Tümünü Göster
Konuyla ilgili ilk belgesel bilgilere Avustralya ve Yeni Zelanda arşivlerinde, Anzac askerlerinin Çanakkalede siperlerde yazdıkları günlük ve mektuplarda rastlanmaktadır. Örneğin, The Age adlı Avusturalya gazetesinde, 8 Eylül 1915 tarihinde şu başlıkta bir haber yer almaktadır.
Kadın bir keskin nişancı: ilk günkü çarpışmada vuruldu: J. C. Davies adlı bir asker annesine yazdığı mektupta şöyle demektedir: ... Vurulduğum 18 Mayıs günü, keskin nişancı bir Türk kızı vardı. Güzel, iri yapılı ve 19-21 yaşları arasında görünüyordu. Günün uzunca bir bölümünde sürekli olarak ateş etti. Gerçi bir çok adamımızı vurdu ama gün bitiminden önce Avusturalyalı bir asker tarafından vurulunca, gene de üzüldüm. Ölüsünü ele geçirdiğimizde yanında bir Türk erkeğinin cesedini de bulduk. Kadının vücudunda tam 52 kurşun vardı... Bu savaş korkunç
Arşivlerde aynı konuyu dile getiren birkaç mektup ya da günlük daha bulunmaktadır. Gerçi bu tür haberlerin Anzak askerlerinin, zor siper koşullarında, aylarca süren çarpışmaların yıpratıcı etkisinde geliştirdikleri hayal ürünü şeyler olduğu da düşünülebilir. Ancak, Keskin nişancı Türk kadınları ve Türk kadın savaşçılarını anlatan diğer asker mektupları da incelenip, birbirleriyle karşılaştırıldığında, anlatılanların doğru olma olasılığının çok yüksek olduğu söylenebilir. Kısacası, Çanakkale Savaşlarının daha birçok yönü, genç araştırmacılarımızın çalışmalarını ve aydınlatılmayı beklemektedir.
Son Düzenleyen asla_asla_deme; 19-03-2009 @ 12:05.
Bu Mesajı Yetkililere Rapor Et Bu mesaja hızlı cevap gönder
Eski 09-11-2005 #7 (mesaj-linki)
Blue Blood Bayan-F
Blue Blood - avatarı
Çanakkale, Çanakkale Savaşı, Çanakkale Destanı, Çanakkale Zaferi
ilk Türk Hemşiresi: SAFiYE HÜSEYiN (ELBi)
Ahmet YURTTAKAL
Dünyada modern anlamdaki hemşireliğin Kırım Savaşı (1854-56) sırasında, Florance Nightingale (1820-1910) ile başladığı kabul edilmektedir. Türkiye de; Üsküdar Selimiye Kışlası'nda dünyaca ünlü hemşire liderin verdiği hizmetlerle mesleğin doğuşuna tanıklık etmiştir.
F. Nightingale rahibelerden ve sivil hastanelerdeki kişilerden seçilen 38 kişilik bir hemşire kafilesi ve malzeme ile 1854 Ekimi'nde istanbul’a gelmiş ve disiplinli çalışmaları neticesinde savaştan dönen yaralılar arasındaki ölüm oranını yüzde 42’den yüzde 2’ye düşürmüştür. F. Nightingale’in yaralı ve hastalara bilgi ve şefkatle bakması onun efsaneleşmesine neden olmuştur.
Hemşirelik ve hastabakıcılığın ülkemizde nasıl başladığına kısaca değinecek olursak; hemşirelik, 1911 yılında Trablusgarp ve 1912 yılında Balkan Savaşları'nda yaralanan askerlerin büyük kayıplar vermesiyle ve bu askerlerin bakımı için duyulan gereksinimle başlamıştır.
Kızılhaç'ın Washington Kongresi'ne katılan Dr. Besim Ömer Paşa ve Dr. Nihat Reşat Belger, hemşireliğin bir meslek olduğunu ve branşlara ayrıldığını gözlemişler; yurda dönüşlerinde, Besim Ömer Paşa Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ni (Kızılay) uyararak, ülkenin hemşirelik mesleğine olan gereksinimini dile getirmiş ve bir hemşire okulunun açılmasının zorunlu olduğunu belirtmiştir.
Hilal-i Ahmer Cemiyeti, bu öneri üzerine ilk defa istanbul’da Kadırga semtindeki hastanede 6 ay süreli gönüllü hasta bakıcı kursu açmış ve ilk dersi de Prof. Dr. Besim Ömer Akalın vermiştir. Balkan Savaşları ile birlikte Türk kadını hastanelerde çalışmaya başlamıştır.
1913–1914 yıllarında üniversite konferans salonlarında tertiplenen kurslara çok sayıda öğrenci katılmış; bu öğrencilere hasta bakımı üzerine çeşitli bilgiler verilmiştir. Kursları bitiren Safiye Hüseyin (Elbi), Kerime Salahar, Münire ismail gibi Türk hanımları; Çanakkale ve Balkan Savaşlarında gönüllü hasta bakıcılığı yapmışlar ve büyük fedakârlıklar göstermişlerdir.
1920 yılında, Amerikalılar tarafından, Amiral Bristol Özel Sağlık Meslek Lisesi açılmış ve öğretim süresi ortaokuldan sonra 2 yıl, 6 ay olarak belirlenmiştir. Cumhuriyet döneminin ilk Hemşire Okulu 21 Şubat 1925 yılında açılan Kızılay Özel Hemşire Okuludur. Daha sonra açılan hemşirelik okulları ise şöyle sıralanabilir:
1955 Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu
1961 Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu
Florance Nightingale Hemşirelik Yüksek Okulu
1977 Atatürk Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu
1982 Cumhuriyet Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu
1985 GATA Hemşirelik Yüksek Okulu
1992 Marmara Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu
1992 Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu -
267.
-4Safiye Elbi Çanakkale Savaşı'ndaTümünü Göster
Çanakkale Savaşı başladığında Safiye Hüseyin gönüllü hastabakıcı olarak yazılmış; Balkan Muharebelerinde de hastabakıcı olarak görev aldığı için Reşit Paşa Hastane gemisine baş hastabakıcısı olarak verilmişti.
Çanakkale Savaşları başladığında birçok vapur hastane gemisine dönüştürülmüştü. Reşit Paşa da bu vapurlardandı. Hastane gemileri Akbaş veya Kilya iskelesinden yaralıları alıp istanbul hastanelerine, Hilal-i Ahmer ve Vatan hastanelerine yaralı sevk ediyorlardı.
Reşit Paşa vapuru, Akbaş iskelesi'nde, gelen yaralılara ilk müdahalelerin yapılması için demirli vaziyette tutuluyordu. Gemiye sürekli yaralı taşınmakta, yüzlerce yaralı Mehmetçik deniz üzerinde günlerce acılar içinde kıvranmaktaydı. Gemi dolunca da bu alınan yaralılar Hilal-i Ahmer hastanelerine taşınmaktaydı. istanbul’dan dönerken asker ve mühimmat taşıma görevini de üstlenen Reşit Paşa vapuru, bu nedenle yaralı taşıma işlemini yaparken de birçok defa rahatsız edilmişti.
Çanakkale Müstahkem Mevki Mayın Grup Komutanı Binbaşı Nazmi Bey, günlüğünde Reşit Paşa vapuru hakkında şöyle diyordu:
"27 Nisan 1915
Reşit Paşa vapuru istanbul’dan asker yüklü olarak geldi. Nara Burnu'nda durduğu sırada düşman ateşine maruz kalmış ve yanındaki Üsküdar vapuru beş dakika içinde batmıştır. Bir çarkçı ve iki er şehit olmuştur. Diğerlerinde hamdolsun bir zarar olmamıştır... ”
Çanakkale Savaşları'nı Safiye Hüseyin şöyle anlatmıştı:
"Evet savaşa da iştirak ettim Çanakkale’de uzun müddet kaldım. Çanakkale’de savaş başladığında Alman Salibiahmer (Alman Kızılhaçı) ile bizim Hilal-i Ahmer Cemiyeti birleşmiş, Reşit Paşa vapurunu hastane gemisi yapmıştık. Ben bu geminin hasta bakıcısı olmuştum. Reşit Paşa Çanakkale’ye gidecek, orada yaralıları tedavi edecek, yarası ağır olanları alıp istanbul’a getirecekti.
….Vaziyet tehlikeli dediler… Ne vapuru olursa olsun… ister hastane vapuru ister Kızılay ister Salibiahmer, ingilizler --- tutuyorlar. Ben aldırış etmedim. Zaten umumi harp başladığı zaman ben hastabakıcılık için gönüllü yazılmıştım. Gönüllü olarak gidiyordum… Peşinen şunu söyleyeyim ki hayatımda hiçbir zaman ölümden korkmuş değilim.
Reşit Paşa’ya bindik. Çanakkale’ye geldik, Akbaş Mevkii'nde demirledik. Hastaları, yaralıları toplamaya başladık. Ne yaralılar, ne yaralılar. Şu parmakları görüyor musunuz? Ben bu parmaklarımla kaç delikanlının gözlerini bir daha açılmamak üzere kapattım. Kaç delikanlının…"
• **
"Yaralıkları aldık, dönüyorduk… Birdenbire tepemizde bir uçak belirdi, güverteye çıktık. Süvari müthiş bir haber verdi:
- ingiliz uçağı...
Mamafih zerre kadar korkmuyorduk. Reşit Paşa gemisinin bir tarafında kızıl bir ay, bir tarafına da kızıl bir salip (haç) vardı. Belli ki hastane vapuru… içimizden “dünyada bize ateş edemezler” diyorduk. Uçaktan kırmızı bir ışık yükseldi, ve üstümüze dehşetli gürlemeler oldu…
Yine bir gün yaralıları aldık dönüyorduk. Etrafımızda müthiş gürlemeler oldu dehşetli gülle yağmurunun altında kaldık. Reşit Paşa ’nın sağına soluna gülleler yağıyordu, o zaman anladık ki bize ateş ediyorlar. Attıkları gülle bize o derece yakın düşüyordu ki tasavvur edemezsiniz.
Yaralı gaziler vapurlara taşınırken…
Fakat bütün bu tehlikelere rağmen korkmak için vaktimiz olmadı. Çünkü hastalar bizi bekliyorlardı. Ameliyat edecek, yaraları sarılacak yüzlerce hasta vardı. Bunlardan biz kendimiz için korkacak vakit bulamıyorduk.
Bundan sonra düşman adet edinmişti. Ne zaman Reşit Paşa vapurunu görseler tepemize ingiliz işaretli bir tayyare dikiliyor, düşman topçusuna bizim bulunduğumuz yeri işaret ediyor. Bundan sonra o dehşetli gülle yağmuru başlıyordu. Her defasında ölüm tehlikesi geçiriyorduk.
Hele bir keresinde müthiş bir bombardımana tutulmuştuk. istanbul’a “Reşit Paşa vapuru battı” diye haberler gitmiş. istanbul’a döndük ki, herkes vapur batmış zannediyordu. Akrabam matem içinde, istanbul’a adeta ahretten döner gibi döndüm. Hayatımda işte böyle bir ahretten döner gibi döndüm. Hayatımda işte böyle bir ahretten dönüş faslı vardır."
En tesirli kelime: Su, su...
"Bir gün bir ingiliz yaralısı bulduk, gemiye getirdik. Zavallı çiçek gibi bir delikanlıydı. Başından aldığı bir yara ile gözlerini kaybetmişti. Gözlerinin üstüne siyah uzun bir sargı sarmıştık. Ağzına damla damla su akıttık. Yaralıların sayıkladıkları en tesirli kelimelerden biri de budur. Su…
Hiçbir ağır yaralının susuz ölmemesine son derce dikkat ederdik. Bir ingiliz yaralısının da ağzına su akıttık. Çok üzgündü, ingilizce mütemadiyen “öleceğim” diyor, arkasından nişanlısının ismini söylüyordu. Ölüm halinde bulunan adama son vazifemi düşündüm… Ve onun düşman askeri olduğunu bir an için aklıma getirmeyerek kendisini ingilizce, kendi ana dili ile teselli ettim:
- Katiyen ölmeyeceksin, yaşayacaksın… Bütün bu korkulu günler geçecek. iyi olup memleketine gideceksin, nişanlına kavuşacaksın…
Bu ingilizce teselli onun öyle hoşuna gitti ki, bir müddet sonra yüzünde müsterih, hatta memnun çizgiler peydahlandı ve öldü…
Biz öleceğini bildiğimiz bütün umutsuz hastaları böyle teselli ederdik.
Ölmeyeceksin daha çok yaşayacaksın diye diye kendilerini bazen buna inandırırdık. Adeta yaşayacaklarına inanmış oldukları halde ölürlerdi.
Gördüğüm en müthiş yaralılar gözlerini kaybedenler. Bunların halleri pek feci oluyor. için için eriyorlar... Günden güne sönüyorlar.
Gözlerinin yarası iyi olmak ihtimali bile olsa kendilerini kurtulamıyorlar… Ölüyorlar. Gözlerini kaybedenlerin hali kadar feci bir şey yoktur.
Biz bu Reşit Paşa hastane gemisinin ne kahırlarını çektik. Bazen haftalarca savaş boylarında kalıyorduk. Hele bir keresinde aç kaldık, bite boğulduk. Kömürümüz bitti. Soğukta kaldık."
Son sözleri: Anne !!!
"Yüzlerce yaralının önümde öldüğünü gördüm hemen hemen hepsi de aynı kelimeyi, bu sözü sayıklayarak, “Anne ” diyerek öldüler.
Vapurda muhtelif milletlere mensup yaralılar vardı. Almanlar, Avustralyalılar, cepheden topladığımız ingiliz yaralılar ve bizim yaralılarımız… Hepsi kendi dilleri ile ekseriya tek bir kelime sayıklardı,
— Anne !... "
Bir hastabakıcı arkadaşım...
"Bir Alman doktor vardı. Genç karısı Avusturyalı iyi bir hastabakıcı kadın. Bir gün Reşit Paşa vapurunun üstüne gülle yağmuru yağarken:
— Beni deniz tutuyor, dedi. Hastanede çalışmak istiyorum.
Kendisini cepheden biraz gerideki hastaneye tayin ettirdi. Bu küçük bir cephe hastaneydi. Bir müddet sonra haber aldık ki, hastane büyük bir uçak bombardımanına tutulmuş, tahrip edilmişti. Arkadaşım bombaların altında can vermişti. Bizden de 8 şehit vardı.
işte bu benim en acı hatırlarımdan biridir. Bu hastaneye ben de gitmek istemiştim. Hatta gönderiyorlardı da… Gitseydim muhakkak ki bugün bulunamayacaktım."
Bekir Çavuş: Kumandanım emrinizi yapamadım!...
"Reşit Paşa vapuruna bir gün Bekir Çavuş isminde bir ağır yaralı getirdik. Onun cephenin ön saflarında bulmuştuk. Bir ayağı kangren olmuştu. Hemen Reşit Paşa vapurunda ameliyat masasına yatırdık.
Ayağını kestik. Bir tek ayağı ile kalmıştı ama vaziyeti çok tehlikeli idi. Kangren çok ilerlemişti. Aynı zamanda pek fazla kan kaybetmişti. Adeta ölmesini bekliyorduk.
O gece sabaha karşı kamaramın kapısı hızlı hızlı vuruldu. Kalktım dışarıda bir ses:
Çanakkale Menzil Hastanesi'ndeki Türk yarılaları...
— Başhemşire… Başhemşire… diye bağırıyordu….
Hemen giyinip fırladım, genç bir Alman hastabakıcısı:
— Hani ayağını kestiğimiz yaralı yok mu?
— Bekir Çavuş mu?
— Evet.
— Ne oldu peki?
— Kendisine bir hal geldi hemşire, tek bacağıyla ayağa kalktı. Odanın içinde dolaşmak istiyor.
Hemen koştum. Bekir Çavuş yaralarından kanlar aka aka ayağa kalkmıştı. Yanına koştum. Bileğinden tuttum, müthiş ateşi vardı.
— Aman Bekir Çavuş dedim, Ne yapıyorsun? Bu hal ile ayağa kalkılır mı?
Bekir Çavuş kendini kaybetmiş bir halde idi.
— Aman dedi, Ne diyorsun? Emir geldi, emri yerine getirmek lazım.. Tabii kalkacağım.
Ve sabaha karşı Bekir Çavuş kollarımız arasında dünyaya gözlerini büsbütün kapadı. Bu adamcağız son dakikasına kadar kumandanın emrini, kendisine verilen vatan vazifesini yapmaktan başka bir şey düşünmüyordu. Son dakikasında bile ne annesini ne sevdiğini düşünüyordu.
Kansız beyaz dudaklarından çıkan en son cümle:
— Emri yapamadım, oldu.
Fakat ben ona kani idim ki Bekir Çavuş vazifesini son derece yapmıştı."
Safiye Hüseyin Anafartalar'da... -
268.
0hızlı yaz aq gibeceksen gib
-
269.
0KRONOLOJiTümünü Göster
1914
28 Haziran Avusturya-Macaristan veliahdının öldürülmesi
28 Temmuz Avusturya'nın Sırbistan'a harp ilan etmesi
1 Ağustos Almanya'nın Rusya'ya harp ilan etmesi
2 Ağustos Türk Ordusunun seferberlik ilanı ve tarafsız kalacağını açıklaması
3 Ağustos ingiltere inşa edilmekte olan Sultan Osman I ve Reşadiye gemilerine el koyulması, Çanakkale boğazı mayınlanmaya başlanması. Almanya'nın Fransa'ya ve Belçika'ya harp ilan etmesi.
5 Ağustos ingiltere'nin Almanya'ya harp ilan etmesi
10 Ağustos Goben (TCG. Yavuz) ve Breslav (TCG Midilli) 'nin Çanakkale Boğazından içeri girmeleri
10 Ağustos Almanya'nın Fransa'ya harp ilan etmesi
23 Ağustos Japonya'nın Almanlara harp ilan etmesi
9 Eylül Amiral Souchon'un Osmanlı Donanması Komutanlığına getirilmesi
26 Eylül ingiliz torpido botlarının Çanakkale'den çıkan Türk torpido botlarını geri çevirerek ateş etme emrini aldıklarını bildirmeleri
27 Eylül Çanakkale Boğazı'nın tamamen kapatılması
6 Ekim Türk Donanması'na Karadenize çıkma emrinin verilmesi
18 Ekim Amiral Souchon'un izinsiz olarak Donanmayı Karadeniz'e çıkarması ve geri çağrılması
29 Ekim Türk Donanması'nın Karadeniz'de Rus Donanması ile çatışması
2 Kasım Rus, ingiliz,Belçika, Sırp,Japon, Karadağ Hükümetlerinin Osmanlı imparatorluğu ile siyasi ilişkilerini kesmeleri
3 Kasım Çanakkale Boğazı'nın 6 düşman zırhlısı tarafından bombalanması (Seddülbahir-Kumkale)
11 Kasım Osmanlı imparotorluğu'nun üçlü anlaşma devletlerine harp ilanı
17 Kasım Rus Donanmasının Trabzon'u bombalaması
29 Kasım Mesudiye Zırhlısının ingiliz Denizaltısı (B-11) tarafından Çanakkale Boğazı'nda batırılışı
1915
19 Şubat Seddulbahir, Kumkale,Ertuğrul ve Orhaniye istihkamlarının 12 düşman zırhlısı tarafından bombardıman edilişi ve karaya az miktarda asker çıkarmaları
18 Mart 18 Zırhlı ve Muhrip ,Denizaltılardan müteşekkil ingiliz ve Fransız Donanmalarının, 506 topla 6 saat 45 dakika Boğazı geçmek için zorlamaları, mağlup olarak çekilmeleri
25 Nisan Çanakkale Boğazı'ndan Deniz kuvvetleriyle zorlayarak geçmek imkanı olmadığını anlayan düşmanın Gelibolu Yarımadası'na asker çıkarmaya başlaması
10 Ağustos Anafartalar, Conk Bayırı ve Kanlısırt muharebeleri
13 Ağustos 2.Anafartalar Muharebesi
21 Ağustos 3.Anafartalar Muharebesi
19 Aralık Düşmanın Çanakkale Cephesi'nden çekilmeye başlaması
1916
9 Ocak Düşmanın Çanakkale Cephesi'nden çekilmesi. "MEHMETÇiK" ndıbının dünyaya yayılışı.
01 Şubat Albay Mustafa Kemal'e Anafartalar Grup Komutanı olarak gösterdiği üstün başarılar nedeniyle "ikinci Rütbeden Osmanlı Nişanı" verilmesi. -
270.
0hızlı yaz aq gibeceksen gib 20 saniyeden 15 e düştü entry girme bile
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 22 11 2024
-
2020 de dogan cocuk 4 yasinda
-
sınıfı kuzuya çeviren öğretmen
-
donanimhaber forumda bir kisi vardi
-
herkes koyumden arsa satip gidiyor
-
karıma zütümü yalattım
-
bıktım bunaldım çatışma
-
dünyanın en iyi askeri amerikan askeridir
-
aylık 45 bin tl maaşım var ama
-
feybuk iti ringe gel
-
kirk aylik ne yatirim yapiyon
-
olum çok utanç verici lan
-
orta afrika cumhuriyetine mensup bir kızı
-
35 online ama herkes eski entrlyerde kayboluyor
-
karım bana zütünü sildiriyor
- / 1