1. 29.
    +1
    leyla ela gözlü bir çöl ahusu
    saçlari bahtindan daha siyahtir
    bu akşam rüyamda leyla’yi
    gördüm
    derdini ağlarken yanan bir muma
    ipek saçlarini elimle ördüm
    ve bir kemend gibi taktim
    boynuma
    bu akşam rüyamda leyla’yi
    gördüm
    leyla ela gözlü bir çöl ahusu
    saçlari bahtindan daha siyahtir
    bir damla inciydi kirpiklerinde
    aşkin istirapla dolu rüyasi
    bir başka güzellik var kederinde
    bir başka güzellik ruhunun yasi
    bu akşam rüyamda leyla’yi
    gördüm
    leyla ela gözlü bir çöl ahusu
    saçlari bahtindan daha siyahtir
    ···
  2. 28.
    0
    en sevilen şiir tanımlamasına inanmıyorum ben. hiç bir şey tüm duygu ve olaylar için aynı anda yeterli olamaz. şiir de öyledir. tüm aradığınız duyguları aynı anda barındırmaz içinde. bu doğrultuda tabiki nazım hikmet, ahmed arif, ahmet telli, edip cansever, cemal süreya, can baba, ataol behramoğlu, neruda, yılmaz odabaşı, atilla ilhan... yalnız bu aralar derin yorumu ve edip üstadın sağlam kalemiyle http://www.youtube.com/watch?v=itZ4n5XNlwo şiiri candır.
    ···
  3. 27.
    +1
    Sen, kaçak bir ürkek ceylansın dağda,
    Ben, peşine düşmüş canavarım!
    istersen dünyayı çağır imdada;
    Sen varsın dünyada, bir de ben varım!

    Seni korkutacak geçtiğin yollar,
    Arkandan gelecek hep ayak sesim.
    Sarıp vücudunu belirsiz kollar,
    Enseni yakacak ateş nefesim.

    Kimsesiz odanda kış geceleri,
    için ürperdiği demler beni an!
    De ki: Odur sarsan pencereleri,
    De ki: Rüzgar değil, odur haykıran!

    Göğsümden havaya kattığım zehir,
    Solduracak bir gül gibi ömrünü.
    Kaçıp dolaşsan da sen, şehir şehir.
    Bana kalacaksın yine son günü.

    Ölürsün... Kapanır yollar geriye;
    Ben mezarla sırdaş olur, beklerim.
    Varılmaz hayale işaret diye
    Toprağında bir taş olur, beklerim...
    ···
  4. 26.
    0
    bu devirde herkes hep ben der
    kimi gönülden kalender
    hayat dediğin böyle işte
    altınıu şer incisi ker
    ···
  5. 25.
    +2
    Yürü bire ehli deve endamini göreyim,
    Sensiz geçen gecelerin ecdadini gibeyim,
    Mecnun gibi top muyum bir am için öleyim,
    Leylayi da gibeyim Mecnunu da gibeyim.

    Bana yar olmayan karinin izzet-i itibarini gibeyim,
    Yansin karilarin alayi su veren itfaiyenin hortumunu gibeyim,
    Düshmüshüz bir huurnun belasina koymadik diye taa aminin ortasina,
    Kader böyle yazmis ben böyle hatiranin hikayesini gibeyim.

    Kerem daglari deler bir amcik ugruna,
    Asli gitsin de ona buna vurdura,
    Bir kari için deger mi bütün bunlara,
    Her taraf amcik dolu mala iyi vurana...

    Fuzuli am pesine düstün gurbete,
    Am serindir am derindir, sifa verir millete,
    Ye kebabi,iç şarabi,vur karpuz züte,
    Bu gidishle, gibimi gidersin cennete.
    ···
  6. 24.
    0
    biliyorum, hiç beklemiyordun bu daveti. birden geliverdi değil mi? ansızın vurdu şakağına; saçaktan düşen buzdan kılıçlar gibi. şaşırdın. huzurunun göbeğine irice bir taş savruldu; halka halka titremede gönlünün düştüğü göl şimdi. neşesi kaçtı vaktin; sevinçlerini pervane ettiğin mumlar titredi, bitti. akrep ve yelkovanın ayakları dolandı; beklediğin “az sonra”lar havada asılı kaldı. hüznün ölü kelebekleri kıpırdadı, sızılandı. aşinâlığın tadı bozuldu; acının ketum, kekre sütunları devrildi göğsüne. başını yasladığın uzun saatler, uzanıp uyuduğun bitmez günler vaadlerini yerine getiremeyeceklerini söylediler; yüzleri yerde, mahçup. oyala(n)dığın ağaç gölgeleri çekildi üzerinden. avunduğun/avuttuğun haz perdeleri parelendi. gözlerini ıslatamadan giden yağmurlar elindeki şemsiyeyi uçurdu. konforunu bozmamak için parmak uçlarına basa basa odana giren, kalbini kanatmadan usulca gidiveren uzak acılar yakana dolandı şimdi. “daha dün konuşmuştuk ama…” diyorsun. “ama nasıl olur!”lar çekip çekiştiriyor iki yakanı. “hiç beklenmedik bir ölüm!” “vakitsiz” “erken!” “sürpriz!”

    işine ara vereceksin bugün… kocaman bir pürüz olup çıkıverdim karşına. hızını kestim hayatının. üzerine saldım kaygılarını. köşe bucak kaçtığın korkulara sobelettim seni. ölümle arana koyduğun duvarı yıktım. “ölüm bize de yaklaşırmış/yakışırmış” dedin. “ölmesi kanıksanmış, ölünesi bir yaştayız artık.” “rahmetli…” sıfatını ismimin üzerine yumuşak bir şal gibi atıvereceksin.

    iki yakasında da eksiğim istanbul’un. vapurların hiçbiri beklemiyor beni iskelede. ben öldüm diye şeritleri eksilmedi otoyolların.

    hayret! ben öldüm bu defa… şimdiye kadar hep başkalarıydı ölen. gitsen de bir gitmesen de bir, bir cenaze olacak cami avlularından birinde…

    seni bilmem ama ben bu cenazeye mutlaka gitmeliyim. ayıp olur, çok ayıp… davetlilerin yüzüne bakamam sonra. dediği gibi şairin, bir musallâlık saltanatım bu benim. başroldeyim.

    toprağa konulacak adam rolü benim. ardından ağlanılacak adamı ben oynayacağım. hiç itirazsız karanlığa uzanmak bana düştü bu defa. üzerine toprak atılan adamı… unutulmuşluklar altında yüzü erimeye bırakılan adamı… hüzünlerin münasebetsiz müsebbibi olacak adamı… ayakkabısı kendisini beklerken bağları çözülecek adamı…. elbiseleri evden çıkarılacak adamı… ben oynayacağım.

    yatağı soğuk kalacak adamı… akşam eve dönmeyecek adamı… kapıyı çalması beklenmeyecek adamı… sofrada yeri olmayacak adamı… adı telefon rehberinden silinecek adamı… şehrin dudaklarından yarım ağız çıkmış bir hece gibi önemsizleşecek adamı…. ben oynayacağım. sevinçlerin ortasına en fazla bir hıçkırık gibi sokulsa bile hatıraların eşiğinden yüz geri edilecek adamı… resmine bakıp bakıp da ağlanacak (yoksa ağlanılmayacak mı?) adamı… “adı neydi… hani..!” diye yokluğu kanıksanacak adamı… soluk bir resimde mahzun bir tebessümün ardında aşklarını saklayan, susturan adamı… ben oynuyorum bugün… sahnedeyim.

    beklerim.

    en öndeki olmalısın ayakta duranların. en dik duranı.

    işte davetiyen:

    canını çok seven, her günün sabahında burada sonsuzca yaşayacağına yeniden kanan, her lezzetin tükenişinde ölümün yanına uğradığını unutan, her hazzın zirvesinde yakasındaki ölümlü etiketini isteyerek düşüren, her yaz sıcağında içi dünyaya iyiden iyiye ısınan, doğduğu yılın rakdıbının büyüklüğünün kendisini kabirden uzak tuttuğunu sanarak avunan, kalbinin her atışında ölümlerden döndüğünün farkında olmayan, damarlarının bir köşesinde ansızın geliverecek pıhtılardan yapılmış veda haberleri saklayan, ayrılıkların çatlaklarından giren hüzünleri ölümün nefesi gibi yudumlayan, sevenlerinin gözlerinin ışığına sığınarak ısınan, unutulmayı, yok sayılmayı en ürkütücü uçurum bilen, güzelliğini aynaların kırıklarında arayan, toprağa girmeye üşenen, uzun süredir aramızda yaşayan dostumuz, arkadaşımız, sırdaşımız, kardeşimiz, babamız, evladımız, şimdilik unutmayacağımızı umduğumuz, bir süre unutmaktan utanacağımız, sonra unutacağımız, en sonunda unuttuğumuzu da unutacağımız

    doğduğu gün yakalandığı fanilik hastalığından, uzun süredir yatalak olmasına yol açan “her nefis ölümü tadacaktır!” yarasından, ömür boyu sancısını çektiği amansız yaşama rahatsızlığından kurtulup aramızdan ayrıl[maya ayarlan]mıştır.

    cenazesi -umulur ki- en uzak zamanda, sızılarının köşe başlarında kılınan cenaze namazını takiben kaldırılacak, gözünden (belki gönlünden) uzak bir yerde unutuluş toprağına
    gömülecektir.

    senai demirci - talha bora öge

    edit : http://fizy.com/#s/1ah652
    Tümünü Göster
    ···
  7. 23.
    0
    uzun zamandır görmeyeli seni
    bir başka kadın, bir hoş olmuşsun
    kollarıma alıp da sarmayalı seni
    beyaz peynir gibiydin kaşar olmuşsun
    ···
  8. 22.
    0
    Hiç bir zaman olması gerektiği gibi değil; dedi insanlar.
    Müziğin sesi, sözcüklerin yazılışı.
    Hiç bir zaman olması gerektiği gibi değil, dedi,
    bütün bize öğretilenler, peşinden koştuğumuz aşklar,
    öldüğümüz bütün ölümler, yaşadığımız bütün hayatlar,

    Hiç bir zaman olması gerektiği gibi değiller, yakın bile değiller.
    Birbiri arkasında yaşadığımız bu hayatlar, tarih olarak yığılmış,
    türlerin israfı, ışığın ve yolun tıkanması, olması gerektiği gibi değil, hiç değil, dedi.

    Bilmiyor muyum? diye cevap verdim. Uzaklaştım aynadan. Sabahtı, öğlendi, akşamdı.

    Hiçbir şey değişmiyordu.Her şey yerli yerindeydi.Bir şey patladı, birşey kırıldı,bir şey kaldı.
    ···
  9. 21.
    0
    am züt meme
    züt meme am
    meme am züt
    ···
  10. 20.
    0
    rezerve
    ···
  11. 19.
    0
    oaristys
    ···
  12. 18.
    0
    öğrendim ki...
    kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız.
    kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz,
    gerisini karşı tarafa bırakırsınız.

    öğrendim ki...
    güveni geliştirmek yıllar alıyor,
    yıkmak bir dakika.

    öğrendim ki...
    hayatında nelere sahip olduğun değil
    kiminle olduğun önemli.

    öğrendim ki...
    sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün
    ama sonrası için bir şeyler bilmek gerek.

    öğrendim ki...
    kendini en iyilerle kıyaslamak değil
    kendi en iyinle kıyaslamak sonuç getirir.

    öğrendim ki...
    i̇nsanların başına ne geldiği değil
    o durumda ne yaptıkları önemli.

    öğrendim ki...
    ne kadar küçük dilimlersen dilimle
    her işin iki yüzü var.

    öğrendim ki...
    olmak istediğim insan olabilmem
    çok vakit alıyor.

    öğrendim ki...
    karşılık vermek
    düşünmekten çok daha basit.

    öğrendim ki...
    bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek
    hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun.

    öğrendim ki...
    'bittim' dediğin andan itibaren
    pilinin bitmesine daha çok var.

    öğrendim ki...
    sen tepkilerini kontrol edemezsen
    tepkilerin hayatını kontrol eder.

    öğrendim ki...
    kahraman dediğimiz insanlar
    bir şey yapılması gerektiğinde
    yapılması gerekeni
    şartlar ne olursa olsun yapanlar.

    öğrendim ki...
    affetmeyi öğrenmek deneyerek oluyor.

    öğrendim ki...
    bazı insanlar sizi çok seviyor
    ama bunu nasıl göstereceğini bilemiyor.

    öğrendim ki...
    ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz
    bazıları hiç karşılık vermiyor.

    öğrendim ki...
    para ucuz bir başarı.

    öğrendim ki...
    en iyi arkadaşla sıkıcı an olmaz.

    öğrendim ki...
    düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüklerinden bazıları
    kaldırmak için elini uzatır.

    öğrendim ki...
    i̇ki insan aynı şeye bakıp
    tamamen farklı şeyler görebilir.

    öğrendim ki...
    aşık olmanın ve aşkı yaşamanın çok çeşidi vardır.

    öğrendim ki...
    her şartta kendisiyle dürüst kalanlar
    daha uzun yol yürüyor.

    öğrendim ki...
    hiç tanımadığın insanlar,
    iki saat içinde,
    senin hayatını değiştirir.

    öğrendim ki...
    anlatmak ve yazmak ruhu rahatlatır.

    öğrendim ki...
    duvarda asılı diplomalar
    i̇nsanı insan yapmaya yetmez.

    öğrendim ki...
    aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.

    öğrendim ki...
    karşısındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin
    nereden geçtiğini bulmak zor.

    öğrendim ki...
    gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez.
    gerçek aşkların da!

    öğrendim ki...
    tecrübenin kaç yaşgünü partisi yaşadığınızla ilgisi yok,
    ne tür deneyimler yaşadığınızla var.

    öğrendim ki...
    aile hep insanın yanında olmuyor.
    akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz.
    aile her zaman biyolojik değil.

    öğrendim ki...
    ne kadar yakın olursa olsunlar
    en iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir.
    onları affetmek gerekir.

    öğrendim ki...
    bazen başkalarını affetmek yetmiyor.
    bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.

    öğrendim ki...
    yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın
    dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.

    öğrendim ki...
    şartlar ve olaylar,
    kim olduğumuzu etkilemiş olabilir.
    ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.

    öğrendim ki...
    i̇ki kişi münakaşa ediyorsa,
    bu birbirlerini sevmedikleri anldıbına gelmez.
    etmemeleri de sevdikleri anldıbına gelmez.

    öğrendim ki...
    her problem kendi içinde bir fırsat saklar.
    ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.

    öğrendim ki...
    sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.

    ataol behramoğlu öğrendim ki
    Tümünü Göster
    ···
  13. 17.
    0
    (bkz: geyikli gece)
    (bkz: turgut uyar)
    ···
  14. 16.
    0
    okuyanı gibiyolar
    ···
  15. 15.
    0
    seviyorum ama kimi
    en güzel birini
    nasıl anlatsam sana
    ilk harflere baksana

    ibrahim erkal
    ···
  16. 14.
    0
    surlara çıktım hasan gibi
    kızlara vurdum malkoç gibi
    sanma zeratul unuttu seni
    gibtirme zütünü liseli
    ···
  17. 13.
    +1
    vaheyy kılıçaslan.
    ···
  18. 12.
    +2
    Ben
    senden önce ölmek isterim.
    Gidenin arkasından gelen
    gideni bulacak mı zannediyorsun?
    Ben zannetmiyorum bunu.
    iyisi mi, beni yaktırırsın,
    odanda ocağın üstüne korsun
    içinde bir kavanozun.
    Kavanoz camdan olsun,
    şeffaf, beyaz camdan olsun
    ki içinde beni görebilesin...
    Fedakârlığımı anlıyorsun :
    vazgeçtim toprak olmaktan,
    vazgeçtim çiçek olmaktan
    senin yanında kalabilmek için.
    Ve toz oluyorum
    yaşıyorum yanında senin.
    Sonra, sen de ölünce
    kavanozuma gelirsin.
    Ve orda beraber yaşarız
    külümün içinde külün,
    ta ki bir savruk gelin
    yahut vefasız bir torun
    bizi ordan atana kadar...
    Ama biz
    o zamana kadar
    o kadar
    karışacağız
    ki birbirimize,
    atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
    yan yana düşecek.
    Toprağa beraber dalacağız.
    Ve bir gün yabani bir çiçek
    bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
    sapında muhakkak
    iki çiçek açacak :
    biri sen
    biri de ben.
    Ben
    daha ölümü düşünmüyorum.
    Ben daha bir çocuk doğuracağım.
    Hayat taşıyor içimden.
    Kaynıyor kanım.
    Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
    ama sen de beraber.
    Ama ölüm de korkutmuyor beni.
    Yalnız pek sevimsiz buluyorum
    bizim cenaze şeklini.
    Ben ölünceye kadar da
    bu düzelir herhalde.
    Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
    içimden bir şey :
    belki diyor.


    18 Şubat 1945
    Piraye Nâzım Hikmet
    ···
  19. 11.
    0
    am züt meme
    ···
  20. 10.
    +2 -1
    ne hasta bekler sabahi
    ne taze oluyu mezar
    ne de seytan bir gunahi
    seni bekledigim kadar
    ···