1. 26.
    0
    am züt meme
    züt meme am
    meme am züt
    ···
  2. 27.
    0
    Hiç bir zaman olması gerektiği gibi değil; dedi insanlar.
    Müziğin sesi, sözcüklerin yazılışı.
    Hiç bir zaman olması gerektiği gibi değil, dedi,
    bütün bize öğretilenler, peşinden koştuğumuz aşklar,
    öldüğümüz bütün ölümler, yaşadığımız bütün hayatlar,

    Hiç bir zaman olması gerektiği gibi değiller, yakın bile değiller.
    Birbiri arkasında yaşadığımız bu hayatlar, tarih olarak yığılmış,
    türlerin israfı, ışığın ve yolun tıkanması, olması gerektiği gibi değil, hiç değil, dedi.

    Bilmiyor muyum? diye cevap verdim. Uzaklaştım aynadan. Sabahtı, öğlendi, akşamdı.

    Hiçbir şey değişmiyordu.Her şey yerli yerindeydi.Bir şey patladı, birşey kırıldı,bir şey kaldı.
    ···
  3. 28.
    0
    uzun zamandır görmeyeli seni
    bir başka kadın, bir hoş olmuşsun
    kollarıma alıp da sarmayalı seni
    beyaz peynir gibiydin kaşar olmuşsun
    ···
  4. 29.
    0
    biliyorum, hiç beklemiyordun bu daveti. birden geliverdi değil mi? ansızın vurdu şakağına; saçaktan düşen buzdan kılıçlar gibi. şaşırdın. huzurunun göbeğine irice bir taş savruldu; halka halka titremede gönlünün düştüğü göl şimdi. neşesi kaçtı vaktin; sevinçlerini pervane ettiğin mumlar titredi, bitti. akrep ve yelkovanın ayakları dolandı; beklediğin “az sonra”lar havada asılı kaldı. hüznün ölü kelebekleri kıpırdadı, sızılandı. aşinâlığın tadı bozuldu; acının ketum, kekre sütunları devrildi göğsüne. başını yasladığın uzun saatler, uzanıp uyuduğun bitmez günler vaadlerini yerine getiremeyeceklerini söylediler; yüzleri yerde, mahçup. oyala(n)dığın ağaç gölgeleri çekildi üzerinden. avunduğun/avuttuğun haz perdeleri parelendi. gözlerini ıslatamadan giden yağmurlar elindeki şemsiyeyi uçurdu. konforunu bozmamak için parmak uçlarına basa basa odana giren, kalbini kanatmadan usulca gidiveren uzak acılar yakana dolandı şimdi. “daha dün konuşmuştuk ama…” diyorsun. “ama nasıl olur!”lar çekip çekiştiriyor iki yakanı. “hiç beklenmedik bir ölüm!” “vakitsiz” “erken!” “sürpriz!”

    işine ara vereceksin bugün… kocaman bir pürüz olup çıkıverdim karşına. hızını kestim hayatının. üzerine saldım kaygılarını. köşe bucak kaçtığın korkulara sobelettim seni. ölümle arana koyduğun duvarı yıktım. “ölüm bize de yaklaşırmış/yakışırmış” dedin. “ölmesi kanıksanmış, ölünesi bir yaştayız artık.” “rahmetli…” sıfatını ismimin üzerine yumuşak bir şal gibi atıvereceksin.

    iki yakasında da eksiğim istanbul’un. vapurların hiçbiri beklemiyor beni iskelede. ben öldüm diye şeritleri eksilmedi otoyolların.

    hayret! ben öldüm bu defa… şimdiye kadar hep başkalarıydı ölen. gitsen de bir gitmesen de bir, bir cenaze olacak cami avlularından birinde…

    seni bilmem ama ben bu cenazeye mutlaka gitmeliyim. ayıp olur, çok ayıp… davetlilerin yüzüne bakamam sonra. dediği gibi şairin, bir musallâlık saltanatım bu benim. başroldeyim.

    toprağa konulacak adam rolü benim. ardından ağlanılacak adamı ben oynayacağım. hiç itirazsız karanlığa uzanmak bana düştü bu defa. üzerine toprak atılan adamı… unutulmuşluklar altında yüzü erimeye bırakılan adamı… hüzünlerin münasebetsiz müsebbibi olacak adamı… ayakkabısı kendisini beklerken bağları çözülecek adamı…. elbiseleri evden çıkarılacak adamı… ben oynayacağım.

    yatağı soğuk kalacak adamı… akşam eve dönmeyecek adamı… kapıyı çalması beklenmeyecek adamı… sofrada yeri olmayacak adamı… adı telefon rehberinden silinecek adamı… şehrin dudaklarından yarım ağız çıkmış bir hece gibi önemsizleşecek adamı…. ben oynayacağım. sevinçlerin ortasına en fazla bir hıçkırık gibi sokulsa bile hatıraların eşiğinden yüz geri edilecek adamı… resmine bakıp bakıp da ağlanacak (yoksa ağlanılmayacak mı?) adamı… “adı neydi… hani..!” diye yokluğu kanıksanacak adamı… soluk bir resimde mahzun bir tebessümün ardında aşklarını saklayan, susturan adamı… ben oynuyorum bugün… sahnedeyim.

    beklerim.

    en öndeki olmalısın ayakta duranların. en dik duranı.

    işte davetiyen:

    canını çok seven, her günün sabahında burada sonsuzca yaşayacağına yeniden kanan, her lezzetin tükenişinde ölümün yanına uğradığını unutan, her hazzın zirvesinde yakasındaki ölümlü etiketini isteyerek düşüren, her yaz sıcağında içi dünyaya iyiden iyiye ısınan, doğduğu yılın rakdıbının büyüklüğünün kendisini kabirden uzak tuttuğunu sanarak avunan, kalbinin her atışında ölümlerden döndüğünün farkında olmayan, damarlarının bir köşesinde ansızın geliverecek pıhtılardan yapılmış veda haberleri saklayan, ayrılıkların çatlaklarından giren hüzünleri ölümün nefesi gibi yudumlayan, sevenlerinin gözlerinin ışığına sığınarak ısınan, unutulmayı, yok sayılmayı en ürkütücü uçurum bilen, güzelliğini aynaların kırıklarında arayan, toprağa girmeye üşenen, uzun süredir aramızda yaşayan dostumuz, arkadaşımız, sırdaşımız, kardeşimiz, babamız, evladımız, şimdilik unutmayacağımızı umduğumuz, bir süre unutmaktan utanacağımız, sonra unutacağımız, en sonunda unuttuğumuzu da unutacağımız

    doğduğu gün yakalandığı fanilik hastalığından, uzun süredir yatalak olmasına yol açan “her nefis ölümü tadacaktır!” yarasından, ömür boyu sancısını çektiği amansız yaşama rahatsızlığından kurtulup aramızdan ayrıl[maya ayarlan]mıştır.

    cenazesi -umulur ki- en uzak zamanda, sızılarının köşe başlarında kılınan cenaze namazını takiben kaldırılacak, gözünden (belki gönlünden) uzak bir yerde unutuluş toprağına
    gömülecektir.

    senai demirci - talha bora öge

    edit : http://fizy.com/#s/1ah652
    Tümünü Göster
    ···
  5. 30.
    +2
    Yürü bire ehli deve endamini göreyim,
    Sensiz geçen gecelerin ecdadini gibeyim,
    Mecnun gibi top muyum bir am için öleyim,
    Leylayi da gibeyim Mecnunu da gibeyim.

    Bana yar olmayan karinin izzet-i itibarini gibeyim,
    Yansin karilarin alayi su veren itfaiyenin hortumunu gibeyim,
    Düshmüshüz bir huurnun belasina koymadik diye taa aminin ortasina,
    Kader böyle yazmis ben böyle hatiranin hikayesini gibeyim.

    Kerem daglari deler bir amcik ugruna,
    Asli gitsin de ona buna vurdura,
    Bir kari için deger mi bütün bunlara,
    Her taraf amcik dolu mala iyi vurana...

    Fuzuli am pesine düstün gurbete,
    Am serindir am derindir, sifa verir millete,
    Ye kebabi,iç şarabi,vur karpuz züte,
    Bu gidishle, gibimi gidersin cennete.
    ···
  6. 31.
    0
    bu devirde herkes hep ben der
    kimi gönülden kalender
    hayat dediğin böyle işte
    altınıu şer incisi ker
    ···
  7. 32.
    +1
    Sen, kaçak bir ürkek ceylansın dağda,
    Ben, peşine düşmüş canavarım!
    istersen dünyayı çağır imdada;
    Sen varsın dünyada, bir de ben varım!

    Seni korkutacak geçtiğin yollar,
    Arkandan gelecek hep ayak sesim.
    Sarıp vücudunu belirsiz kollar,
    Enseni yakacak ateş nefesim.

    Kimsesiz odanda kış geceleri,
    için ürperdiği demler beni an!
    De ki: Odur sarsan pencereleri,
    De ki: Rüzgar değil, odur haykıran!

    Göğsümden havaya kattığım zehir,
    Solduracak bir gül gibi ömrünü.
    Kaçıp dolaşsan da sen, şehir şehir.
    Bana kalacaksın yine son günü.

    Ölürsün... Kapanır yollar geriye;
    Ben mezarla sırdaş olur, beklerim.
    Varılmaz hayale işaret diye
    Toprağında bir taş olur, beklerim...
    ···
  8. 33.
    0
    en sevilen şiir tanımlamasına inanmıyorum ben. hiç bir şey tüm duygu ve olaylar için aynı anda yeterli olamaz. şiir de öyledir. tüm aradığınız duyguları aynı anda barındırmaz içinde. bu doğrultuda tabiki nazım hikmet, ahmed arif, ahmet telli, edip cansever, cemal süreya, can baba, ataol behramoğlu, neruda, yılmaz odabaşı, atilla ilhan... yalnız bu aralar derin yorumu ve edip üstadın sağlam kalemiyle http://www.youtube.com/watch?v=itZ4n5XNlwo şiiri candır.
    ···
  9. 34.
    +1
    leyla ela gözlü bir çöl ahusu
    saçlari bahtindan daha siyahtir
    bu akşam rüyamda leyla’yi
    gördüm
    derdini ağlarken yanan bir muma
    ipek saçlarini elimle ördüm
    ve bir kemend gibi taktim
    boynuma
    bu akşam rüyamda leyla’yi
    gördüm
    leyla ela gözlü bir çöl ahusu
    saçlari bahtindan daha siyahtir
    bir damla inciydi kirpiklerinde
    aşkin istirapla dolu rüyasi
    bir başka güzellik var kederinde
    bir başka güzellik ruhunun yasi
    bu akşam rüyamda leyla’yi
    gördüm
    leyla ela gözlü bir çöl ahusu
    saçlari bahtindan daha siyahtir
    ···
  10. 35.
    +1
    şiir değil ama bunu da çok severim. kaynağı da çok ilginçtir yani...

    Güneş açmış, gökyüzü pırıl pırıl, bahar geldi diyenlerle yolum ayrıldı benim! Karanlık çöktü gözlerimin perdesine. Sağım solum sızlıyor, kan ağlıyor kanımın her damlası, ben ağlıyorum kendime. Gözlerimden düşüyorum, havayı karanlık görüyorum. Kemanlar taksim geçiyor nefesimle ve defalarca ölüyorum her soluk alıp verişte. Sevmek ne güzel, ne güzel kalbin fonda doğaç atması diyenlere sözüm kalmadı benim! Basiretim adak ağaçlarına bağlandı. Sorularımın işaretlerini zincir yaptım, verilen sözlerin dağına tırmanıyorum. Bu kadar kolay mıydı diyorum. Peki kolay nedir diye soruyorum kendime. Zoru içimde büyüttüğümdendir, kolaylar kolaylıktan çıkmış diyorum. Gökten düşen elmanın iki yarısını ayrı düşünemem diyenlerle işim kalmadı benim! Kalbim öteki yarısından ayrılmış, kör sokaklarda eşini arıyor, mantığım hayretime gülüyor ve içim kendine güvenemiyor artık. Ben bunu bilir, bunu söylerim; zaman şarap gibi akıverirken çocuğunmuş gibi oluveriyor sevdiğin ve ayrılık vakti gelince daha da koyar adama derim. YALANLAR ALEMiNDE TANIMADIĞIM NEMLi GÖZLERE VERECEK UMUDUM KALMADI BENiM!!!
    ···
  11. 36.
    0
    Reserve
    ···
  12. 37.
    +1
    Gül bahçesinde Geçsede ömrüm
    inan uğruna gül koklamam gülüm
    seni koklamak olsada olum
    inan uğruna olmeye değersin gulum
    ···
  13. 38.
    0
    ayrılık sevdaya dahil

    açılmış sarmaşık gülleri
    kokularıyla baygın
    en görkemli saatinde yıldız alacasının
    gizli bir yılan gibi yuvalanmış
    içimde keder
    uzak bir telefonda ağlayan
    yağmurlu genç kadın

    rüzgâr
    uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
    mor kıvılcımlar geçiyor
    incin yalnızlığımdan
    onu çok arıyorum onu çok arıyorum
    heryerinde vücudumun
    ağır yanık sızıları
    bir yerlere yıldırım düşüyorum
    ayrılığımızı hissettiğim an
    demirler eriyor hırsımdan

    ay ışığına batmış
    karabiber ağaçları
    gümüş tozu
    gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
    yaseminler unutulmuş
    tedirgin gülümser
    çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
    çünkü ayrılık da sevdâya dahil
    çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
    hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
    her an ötekisiyle birlikte
    herşey onunla ilgili

    telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
    gittikçe genişleyen
    yakılmış ot kokusu
    yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
    yansımalar tutmuş bütün sâhili
    çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
    öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
    çünkü ayrılık da sevdâya dahil
    çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili

    yalnızlık
    hızla alçalan bulutlar
    karanlık bir ağırlık
    hava ağır toprak ağır yaprak ağır
    su tozları yağıyor üstümüze
    özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
    eflatuna çalar puslu lacivert
    bir sis kuşattı ormanı
    karanlık çöktü denize
    yalnızlık
    çakmak taşı gibi sert
    elmas gibi keskin
    ne yanına dönsen bir yerin kesilir
    fena kan kaybedersin
    kapını bir çalan olmadı mı hele
    elini bir tutan
    bilekleri bembeyaz kuğu boynu
    parmakları uzun ve ince
    sımsıcak bakışları suç ortağı
    kaçamak gülüşleri gizlice
    yalnızların en büyük sorunu
    tek başına özgürlük ne işe yarayacak
    bir türlü çözemedikleri bu
    ölü bir gezegenin
    soğuk tenhalığına
    benzemesin diye
    özgürlük mutlaka paylaşılacak
    suç ortağı bir sevgiliyle

    sanmıştık ki ikimiz
    yeryüzünde ancak
    birbirimiz için varız
    ikimiz sanmıştık ki
    tek kişilik bir yalnızlığa bile
    rahatça sığarız
    hiç yanılmamışız
    her an düşüp düşüp
    kristal bir bardak gibi
    tuz parça kırılsak da
    hâlâ içimizde o yanardağ ağzı
    hâlâ kıpkızıl gülümseyen
    -sanki ateşten bir tebessüm-
    zehir zemberek aşkımız

    atilla ilhan
    Tümünü Göster
    ···
  14. 39.
    0
    Ağlamak için Gözden Yaş mı Akmalı?

    Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
    Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
    Sevmek için güzele mi bakmalı?
    Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
    Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
    Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
    Hırsızlık; para, malmı çalmaktır?
    Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
    Solması için gülü dalından mı koparmalı?
    Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
    Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
    Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?

    victor hugo
    ···
  15. 40.
    0
    Ataol behramoglu -yasadiklarimdan ogrendigim birseyler var
    not : tel.den yazamam oyle uzun uzun merak eden bulup okusun.
    ···
  16. 41.
    0
    anlamıyorum, içimde saklamıyorum özledim
    bakınca eritiyor o güneşe doymuş gözleri
    yanımda hayallerimi sardığım battaniyem
    ve gönlün infilak edişleri, tükendi nefesim
    ···
  17. 42.
    0
    Beni güzel hatırla
    Bunlar son satırlar
    Farzet ki bir rüyaydım esip geçtim hayatından
    Yada bir yağmr sel oldum sokağında
    Sonra toprak çekti suyu kaybolup gittim
    Beklide bir rüyaydım
    Senin için..
    Uyandın ve ben bittim
    Beni güzel hatırla
    Çünkü sevdim seni ben her şeyini
    Sana sırdaş oldum dost oldum koynumda ağladın
    Yüzüne vurmadım hiçbir ekgibliğini
    Beni üzdün kınamadım
    Alışıktım vefasızlığa el oldun aldırmadım
    Beni güzel hatırla
    Sayfalarca mektup bıraktım sana
    Şiirler yazdım her gece
    Çoğunu okutmadım
    Sakladım günahını sevabını içimde
    Sessizce gittim senden öncekiler gibi sende anlamadın
    Beni güzel hatırla
    Sana unutulmaz geceler bıraktım
    Sana en yorgun sabahlar
    Gülüşümü gözlerimi sonra sesimi bıraktım
    En güzel şiirleri okudum gözlerine baka baka
    Söylenmemiş merhabalar sakladım her köşeye
    Vedalar bıraktım duraklarda
    Ne arasan bir sevdanın içinde
    Fazlasıyla bıraktım ardımda
    Beni güzel hatırla
    Dizlerimde uyuduğunu düşün
    Saçını okşadığımı üşüyen ellerini ısıttığımı
    Mutlu olduğun anları getir gözünün önüne
    Anlından öptüğüm dakikaları
    Birazdan kapını çalan kişi olabileceğini düşün
    Şaşırtmayı severim biliyorsun
    Bu da sana son sürprizim olsun
    Şimdi seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum
    Beni güzel hatırla
    Gidiyorum...
    ···
  18. 43.
    0
    Gözlerin gözlerime değince
    Felaketim olurdu, ağlardım
    Beni sevmiyordun, bilirdim
    Bir sevdiğin vardı, duyardım
    Çöp gibi bir oğlan, ipince
    Hayırsızın biriydi fikrimce
    Ne vakit karşımda görsem
    Öldüreceğimden korkardım
    Felaketim olurdu, ağlardım
    Ne vakit Maçka'dan geçsem
    Limanda hep gemiler olurdu
    Ağaçlar kuş gibi gülerdi
    Sessizce bir cigara yakardın
    Parmaklarımın ucunu yakardın
    Kirpiklerini eğerdin, bakardın
    Üşürdüm, içim ürperirdi
    Felaketim olurdu, ağlardım
    Akşamlar bir roman gibi biterdi
    Jezabel kan içinde yatardı
    Limandan bir gemi giderdi
    Sen kalkıp ona giderdin
    Benzin mum gibi giderdin
    Sabaha kadar kalırdın
    Hayırsızın biriydi fikrimce
    Güldü mü cenazeye benzerdi
    Hele seni kollarına aldı mı
    Felaketim olurdu, ağlardım
    ···
  19. 44.
    0
    Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar,
    Ömrün bütün ikbalini vuslatta duyanlar,
    Bir hazzı tükenmez gece sanmakla zamanı,
    Görmezler ufuklarda, şafak söktüğü anı...

    Gördükleri ru'ya ezeli bahçedir aşka;
    Her mevsimi bir yaz ve esen ruzgarı başka.
    Bülbülden o eğlencede feryad işitilmez;
    Gül solmayı; mehtab, azalıp gitmeyi bilmez...

    Gök kubbesi her lahza, bütün gözlere mavi...
    Zenginler o cennette fakirlerle müsavi;
    Sevdaları hülyalı havuzlarda serinler,
    Sonsuz gibi, bir fiskiye ahengini dinler.

    Bir ruh, o derin bahçede bir defa yaşarsa
    Boynunda O'nun kolları, koynunda O varsa,
    Dalmışsa O'nun saçlarının rayihasiyle,
    Sevmekteki efsunu duyar her nefesiyle.

    Yıldızları, boydan boya doğmuş gibi, varlık
    Bir mucize halinde o gözlerdendir artık.
    Kanmaz, en uzun buseye, öptükçe susuzdur
    Zira, susatan zevk, o dudaklardakı tuzdur.

    insan ne yaratmışsa yaratmıştır o tuzdan...
    Bir sır gibidir azçok ilah olduğumuzdan.
    Onlar ki bu güller tutuşan bahçededirler.
    Bir gün nereden hangi tesadüfle gelirler?

    Aşk, onları sevkettiği günlerde, kaderden
    Rüzgar gibi bir sevk alır, oldukları yerden.
    Geldikleri yol, ömrün ışıktan yoludur o!
    Alemde bir akşam ne semavi koşudur o!

    Dört atlı o gerdune, gelirken dolu dizgin,
    Sevmiş iki ruh ufku görürler daha engin,
    Simaları her lahza parıldar bu zeferle;
    Gök, her tarafından, donanır meş'alerle!

    Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar,
    Varlıkta bütün zevki o cennette duyanlar
    Dunyayı unutmuş bulunurken o sularda,
    -Zalim saat ihmal edilen vakti çalar da-

    Bir an uyanırlarsa leziz uykulardan,
    Baştanbaşa, heryer kesilir kapkara, zindan...
    Bir faciadır böyle bir alemde uyanmak...
    Günden güne, hicranla bunalmış gibi, yanmak...

    Ey tali! Ölümden ne beterdir bu karanlık!
    Ey aşk! O gönüller sana maloldular artık!
    Ey vuslat! O aşıkları efsuna ramet!
    Ey tatlı ve ulvi gece! Yıllarca devam et!
    ···
  20. 45.
    0
    ne keder ne gam bi sana doyamadım am
    ···