1. 51.
    0
    rezerved
    ···
  2. 52.
    0
    birak yumurtayi sucugu
    gotune tak bi nazar boncugu
    eger orucluyken 31 çekersen
    giberim seni huur çocugu

    inciden bi panpa
    ···
  3. 53.
    0
    Sevdalı yüreklerde beyaz sürgünler

    Halayla, türkülerle sevdi bu kalpler

    Yıldızlarlar tutuştu siyah beyazla

    Marşlarımız ağlasın kartal aşkıyla

    Beşiktaş seninle ölmeye geldik... Beşiktaş

    Gücüne güç katmaya geldik

    Formanda ter olmaya geldik

    Beşiktaş seninle ölmeye geldik... Beşiktaş

    Barbaros meydanında dün gibi sevdan

    Derin bir nefes çektik Abbasağa'dan

    Bir umudum sensin anlıyormusun

    Hayat yaşanmıyor senle olmadan

    Beşiktaş seninle ölmeye geldik... Beşiktaş
    ···
  4. 54.
    0
    Şiir kitabımı siz mi caldınız huur cocukları :( ne zamandan beri arıyordum.
    ···
  5. 55.
    0
    Gitsin efendim

    Gidilmemesi gereken bir içkievi
    (Dişçiler, sakatlar, kalbi çürükler gitsin)

    Gidilmemesi gereken bir ev Dikmen’de
    (Üç kaatçılar, yalacılar, pijamalılar gitsin)

    Gidilmemesi gereken bir ev Y. Mahalle’de
    (Dönekler, uğrular, şerbetçiler gitsin)

    Yolcu bir bardak çay için benimçin
    (Aşıklar, şairler, işsizler içsin)

    Yaprak, mevsimin içi ve Çin-i Maçin
    (Devrimciler, namus erbabı, doğrucular içsin)

    Yolcu o şarkıyı bir kez daha dinle benimçin
    (Çıplaklar, mert kişiler, kuzular içsin)

    Bin dokuz yüz o yıllarda içtiğim sigara
    (Bin yıl koynumda beslediğim yılan içsin)

    Tam bir yıl can alacağım var birinden
    (Bir yılımı da işte falan filan içsin)

    Her şeyi öğrenir kişi ve bağışlar sonunda
    (Bir anamın sütü kaldı onu da bulan içsin)

    Sen son kokladığım gül: adın zambak
    (Sen başladın artık, her şey geçsin gitsin)

    Sen incelikler antolojisi, uyut beni
    (Sesin bir cibinlik gibi soluğumu kessin)

    Bir kez daha diyeyim: Özenle katlanmış bir mendil gibisin
    Sil beni n’olur kırk yıllık kirim pasım gitsin.

    Cemal Süreya (24 Mayıs 1973)

    ___________________________________________

    edit:cemal süreya( Cemalettin Seber),ahmed arif ve atilla ilhan, saygıyla anarım.
    dur lan orhan veli'yi unutmayalım amna kodumun gibkosu.
    ···
  6. 56.
    0
    Ay Karanlık

    Maviye
    Maviye çalar gözlerin,
    Yangın mavisine
    Rüzgarda asi,
    Körsem
    Senden gayrısına yoksam
    Bozuksam
    Can benim, düş benim,
    Ellere nesi?
    Hadi gel,
    Ay karanlık...

    itten aç
    Yılandan çıplak,
    Vurgun ve bela
    Gelip durmuşsam kapına
    Var mı ki doymazlığım?
    ille de ille
    Sevmelerim,
    Sevmelerim gibisi?
    Oturmuş yazıcılar
    Fermanım yazar
    N'olur gel,
    Ay karanlık...

    Dört yanım puşt zulası,
    Dost yüzlü,
    Dost gülücüklü
    Cıgaramdan yanar.
    Alnım öperler,
    Suskun, hayın, çıyansı.
    Dört yanım puşt zulası,
    Dönerim dönerim çıkmaz.
    En leylim gecede ölesim tutmuş
    Etme gel,
    Ay karanlık...

    ahmed arif
    _______________________________

    bu da ahmed üstaddan favorimdir. okuyun binler.
    ···
  7. 57.
    0
    biliyorum sana giden yollar kapalı.
    ···
  8. 58.
    +1
    BEKLEYENLER iÇiN

    Bir ayak sesi duymayayım
    Kapıya koşuyorum
    Gelen sen misin diye
    Bir sarı saç görmeyeyim
    Yüreğim burkuluyor
    Ağlamaklı oluyorum
    Her şey bana seni hatırlatıyor
    Gökyüzüne baksam
    Gözlerinin binlercesini görürüm
    Bir rüzgar değse yüzüme
    Ellerini düşünmeden edemem
    Yaktığım bütün sigaraların dumanları sana benzer
    Tadı senden gelir
    Yediğim yemişlerin
    içtiğim içkilerin
    Ve içimdeki bu dayanılmaz sıkıntı
    Bu emsalsiz hüzün
    Seni beklediğim içindir

    Resmine bakamaz oldum
    Uykulardan korkuyorum artık
    Utanıyorum odamdaki bütün eşyalardan
    Şu sedir hala gelip oturmanı bekliyor
    Şu ayna karşısında güzelliğini seyretmeni
    Şu kadeh dudaklarına değebilmek için duruyor masada

    Ve şu saat geldiğin anda
    Durabilir sevincinden
    Zaman çıldırabilir
    Çünkü benim dünyamda
    Ölümsüzlük, seni sevmek demektir.

    Bir çocuk doğmayı bekler
    Bir ağır hasta ölmeyi
    Bitkiler yağmur ve güneşi bekler
    Yalnız bir kadın sevilmeyi
    Ve düşün ki bir adam
    içinde bütün bekleyenlerin korkusu ve ümidi
    Seni bekler
    Asılmayı bekleyen bir idam mahkumu gibi

    Sen gelinceye kadar
    Pencerem kapalı duracak
    Rüzgar gelmesin diye
    Artık perdeleri açmayacağım
    Gün ışığı girmesin diye
    Sonra kahrolacağım
    Bu karanlıkta, bu derin yalnızlıkta
    Ve günlerce gecelerce haykıracağım
    Nerdesin diye, nerdesin diye

    Bir gün bu kapıdan sen gireceksin
    Biliyorum
    Ergeç bu bekleyişin bir sonu gelecek
    Yıllarca sonra
    Öldüğüm gün bile gelsen
    Bütün bu bekleyişlerimi ve öldüğümü unutup
    Çocuklar gibi sevineceğim
    Kalkıp sarılacağım ellerine
    Uzun uzun ağlayacağım
    ü.y. oğuzcan
    ···
  9. 59.
    +1
    reserved
    ···
  10. 60.
    +1
    kim demiş haram nedir bilmez hayyam
    ben haramı helalı karıştırmam
    seninle içilen şarap helaldir
    sensiz içtiğimiz su bile haram
    ···
  11. 61.
    +1
    beni güzel hatırla!
    bunlar son satırlar…
    farzet ki, bir rüzgârdım, esip geçtim hayatından
    ya da bir yağmur sel oldum sokağında
    sonra toprak çekti suyu…
    kaybolup gittim, belki de bir rüya idim senin için.
    uyandın ve ben bittim…

    beni güzel hatırla!
    çünkü; sevdim seni ben, herşeyini…
    sana sırdaş oldum, dost oldum,
    koynumda ağladın.
    yüzüne vurmadım hiçbir ekgibliğini,
    beni üzdün, kınamadım.
    alışıktım vefasızlığa, el oldun aldırmadım…

    beni güzel hatırla!
    sayfalarca mektup bıraktım sana.
    şiirler yazdım her gece, çoğunu okutmadım.
    sakladım günahını, sevabını içimde
    sessizce gittim…
    senden öncekiler gibi sen de anlamadın.

    beni güzel hatırla!
    sana unutulmaz geceler bıraktım
    sana en yorgun sabahlar…
    gülüşümü, gözlerimi, sonra sesimi bıraktım.
    en güzel şiirleri okudum gözlerine baka baka,
    söylenmemiş “merhaba”lar sakladım her köşeye
    vedalar bıraktım duraklarda.
    ne ararsan bir sevdanın içinde
    fazlasıyla bıraktım ardımda.

    beni güzel hatırla!
    dizlerimde uyuduğunu düşün,
    saçını okşadığımı, üşüyen ellerini ısıttığımı,
    mutlu olduğun anları getir gözünün önüne.
    alnından öptüğüm dakikaları…
    birazdan kapını çalan kişi olabileceğimi düşün
    şaşırtmayı severim biliyorsun.
    bu da sana son sürprizim olsun.
    şimdi, seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum
    beni güzel hatırla.
    gidiyorum…
    cemal süreyya-beni güzel hatırla
    ···
  12. 62.
    0
    rezerved
    ···
  13. 63.
    0
    rezerve
    ···
  14. 64.
    0
    atilla ilhan - 3.şahsın şiiri
    ···
  15. 65.
    0
    rezerved
    ···
  16. 66.
    +1
    ben bu dünyanın devr-i devranını, izzet-i nefsini gibiyim,
    yansın bu muallakler su veren itfayenin hortumunu gibiyim,
    ben delimiyim mecnun gibi bir am için çöllere düşeyim,
    verirse verir, vermezse leylayı da gibiyim.

    ( Neyzen Tevfik )
    ···
  17. 67.
    0
    inci

    Yüzlerce senen evvel çok güzel bir kız varmış.
    Ayağına kapanıp bütün gençler yalvarmış
    Bu eşi bulunmayan güzeli almak için.
    Erimişler aşk denen alevden için için,
    Güneşin sızağıyla eriyen karlar gibi;
    Hepsinin bu sevdadan hicran olmuş nasibi...
    Böyle yaşıyorlarken dünyalarına küskün,
    Güzel kız davet etmiş aşıklarını bir gün.
    Demiş:"Elbet veremem gönlümü hepinize,
    Fakat bir müsabaka açıyorum ben size:
    En güzel en kıymetli inciyi bana her kim
    Getirirse onunla artık evleneceğim... "
    Aşıklar mallarını feda edip satmışlar,
    Dört taraftan en büyük inciyi aratmışlar.
    Yüzlerce sene evvel bir saz şairi varmış;
    Bu gencin de gönlünü o kızın aşkı sarmış.
    Aklını alıvermiş gök ela renkli gözler;
    Her dakika biricik sevgilisini özler,
    Her dakika ağlarmış, sızlarmış, ah edermiş;
    perişanmış, mahzunmuş, derbedermiş..
    Duymuş müsabakayı bu aşık da nihayet,
    "inci nedir" diyerek o anda etmiş hayret.
    Çünkü o ana kadar inciyi bilmiyormuş.
    "inci nasıl şey?" diye bir ihtiyara sormuş:
    "Ben onu hiç görmedim gezdim de diyar diyar."
    Demiş ki zavallıya gülümseyip ihtiyar:
    "Güzel bir taştır inci, kadınların süsüdür;
    Durduğu yer onların açık, beyaz göğsüdür.
    Denizden çıktığından pahalıdır gayetle..
    Bu sözleri duyunca aşık bakar hayretle,
    Der ki:"Ben deniz nedir, onu da bilmiyorum."
    ihtiyar denizi de anlatır: "Dinle yavrum,
    Bu öyle bir susur ki ufuğa kadar açık,
    Bazen dalgalar kıyısında ufacık;
    Bazen fırtına çıkar, hava olunca lodos,
    Deniz birden kudurup kayalara vurur tos.
    Sen karada gezmişsin belli bu yaşa kadar.
    Bu dağların ardında çok uzak bir deniz var.
    Pek merak ediyorsan yürü, memleketler aş."
    Saz şairi, bu sözler bitince, yavaş yavaş
    Denizi bulmak için seyahate koyulur;
    Uzun yollar üstünde harap olur, yorulur.
    Nihayet gök toprağa ışığını dökerken
    Bir sahile yaklaşır, henüz şafak sökerken...

    Aradan bir yıl geçip nihayet mühlet bitmiş,
    Aşıklar akın akın kızın yanına gitmiş.
    Hepsi de dizilmişler önüne birer birer;
    Ellerinin üstünde donuk, beyaz inciler.
    Güzel kız seyre dalmış, oturarak yerine;
    ipek elbisesinin uzun eteklerine
    Bütün delikanlılar koymuş hediyesini!
    Gözlerini açarak herkes kesmiş sesini:
    "Acaba hangisini kabul edecek ?"diye.
    Dışardan bir gürültü duyulmuş o saniye:
    "Bırakın muradıma ben bugün ereceğim,
    Bırakın sevgilime inciler vereceğim... "
    "O da getirsin" diye güzel kız vermiş izin,
    Şair içeri girmiş tereddüt etmeksizin.
    Anlatmış kalbindeki sızlayan bir yarayı,
    Anlatmış uzun uzun bütün bu mecarayı.
    "Ben bir şair aşıkım, elimde bir kırık saz,
    Yapyalnız yaşıyorum, derdim çok, sevincim az.
    O güzel gözlerine bir pınar gibi gönlüm
    Yıllarca aka aka tükendi tahammülüm.
    Fakat seni unutmak gelmiyordu elimden.
    Ve bir gün işittim ki inci istemişsin sen.
    Ama bu ana kadar görmemiştim ben onu,
    Öğrendim bu incinin denizde olduğunu.
    Deniz nerde diyerek arıyordum bu sefer;
    Aşkının kuvvetiyle aştım dağlar tepeler.
    Nice ülkeler gezdim nice dağlar dolaştım,
    Bir sabah sonu gelmez bir denize ulaştım:
    Güneş içinden doğup içinden batıyordu;
    Sular arzın üstüne yaslanmış yatıyordu.
    Rüzgar yavaş esiyor, engin sessiz, durgundu;
    Vücudum aylar süren yolculuktan yorgundu.
    indim büyük denizin o büyük sahiline
    incileri topladım ,uğraşıp didinerek."
    Aşıkın sözlerini dinlerken kadın erkek;
    Şair omuzundaki bir torbayı uzatmış,
    Yere bağını çözüp, incileri boşaltmış.
    Fakat o anda herkes kahkahalarla gülmüş:
    Çünkü inci yerine çakıl taşı dökülmüş.
    Güzel kız genç aşıka demiş: "Bunu iyi bil:
    Bu, parayla alınan incilere mukabil,
    Senin çakıl taşların pek değerlidir elbet;
    Şair! Yaşayacağım seninle ilelebet.."

    Nazım Hikmet Ran : inci.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 68.
    0
    rezerved

    ben de yazıcam ama soora

    deniz kızı i̇çin şiirler

    sunu

    bedenini bir dünya haritası gibi dizlerime
    serip de, yollar aradım yürümek için

    i̇çime çekmek için hava, koklamak için çiçek
    ve bir kadın, yaşamı benimle bölüşecek

    sevdiğim şeyleri sevecek, bir incir ağacından
    damlayan süt dolarken memelerine

    çocuklar doğuracak, kara gözleri
    dünyaya bıkıp usanmadan sorular soran

    kendiyle yüzleşmekten çekinmeyen, doğayla
    ve insanla sonuna dek barışkın...

    yüzünü ak bir kitap gibi ellerimde
    açıp da, umutlar aradım yaşama ilişkin

    uçurumların yamacında kök salacak ağaçlar
    boğulanlara uzanacak bir kol belki

    bunun için sevgilim, seninle başlattım bu şiiri.

    şiir, 1

    sen bir deniz kızısın, saçları
    düşlerimin erimince uzayan
    yağmurda kıpırtılı, güneşte gümüşsün
    bir yakamoz ağı, geceyle atılan

    sen bir deniz kızısın, doğanın
    yüzgörümlüğü olsun diye bana sunduğu
    allayıp pulladığı ayışığının
    yelin, terkisine atıp kapıma koyduğu

    sen bir deniz kızısın, yaşamla ölümü
    i̇ki kaşının arasında öpüşür buldum
    yaşamı seçtiysem sensin nedeni
    ölümdeki sonsuzluğa seninle erdim...

    şiir, ii

    sen yollara yürürsen, çiçekler de yürür
    şaşarım gülüşünün ardından güneş doğmazsa
    bir çocuk, kapıları kırıp kırlara koşmazsa
    o ufuk çizgisinin düşüncesiyle özgür

    bedeni ışık olup da yüzüme akan düş
    eğninde samanyolu, ülker, çobanyıldızı
    o uzak kıyıların, mersinlerin kızı
    deyin ki, şairin yüreğinde açan bir gülmüş...

    şiir, iii

    günlerce gözlerinin aylasında
    dağılıp, devindi bütün biçimler
    kimi bir çocuk sevinci buldum orada
    kimi de uçsuz bucaksız keder

    günlerce gözlerinin aylasında
    dönüp durdum bir gece kelebeği gibi
    kanına sinmek için, o ipek soluğuna
    işığına gömüldüm de yaktım kendimi...

    şiir, iv

    seviyorum, ırmaklar gibi boşanıyor
    bu sözcükler yüreğimden
    deniz oluyor da sonra, köpürüp inleyen
    bütün kıyılarımda saçların uzanıyor

    seviyorum, hiç solmayan bir çiçeğe
    dal olmanın sevincini duyar gibi
    uçsuz bucaksız gökyüzü belki
    senin kanatlandığın bir mavilikte

    seviyorum, bu sevdanın seninle
    bitmeyeceğine inanacak kadar
    yüreğimi dolamadım ki ben telörgülerle
    sen gidersen, sana benzeyenler var...

    şiir, v

    ellerini tutarken kanın sızıyor damarlarıma
    gözlerinle gözlerim arasında incecik bir köprü
    kuruluyor ve üstünde iki yürek düşe kalka
    yürüyor, kirpiklerinin kıvrımlarına düğümlü

    usuldan bir yağmur başlıyor sonra
    bir damla düşüyor aramıza ve giderek bir ırmak
    oluyor da, biz iki ayrı kıyıda
    bakışıp duruyoruz el sallayarak...

    şiir, vi

    bedeninin her noktasından söz alıyorum
    öpmek için, uğurlarken seni ayrılığa
    boğazımdaki taş güle dönüşüyor
    öyle görünüyor, dudaklarımın ucunda

    beni böyle anımsa, böyle düşün istiyorum
    gülümseyen bir adam, ağlar gibi, sarsak
    anla ki, yitik bir ülkeyi korumaya benzer
    bir şairin sevgilisi olmak...

    şiir,vii

    okyanusun taşması bile bir damlanın günahıdır
    ki sen bir ırmaktın yaşamımda
    bütün çelişkilerin barıştığı bir alan
    aykırı bir düş, bütün karabasanlara

    bir çiçeği sıkıştırıp dudağımın ucuna
    tek bir söz söylemeden insanlara seni soruyorum şimdi:
    o ki, yürek gönderlerine her sabah çektiğim bayraktır
    ölümden sonra inandığım tek dünya... görmediniz mi?

    şiir, viii

    seni gülüşü gül olup da açan kız
    uzandığım her kapıda yüzümü saran esinti
    seni, yürüyüşü yağmur, kokusu nergis
    seni, turuncu düş, seni deniz mavisi...

    ekgib kalmış tek sözcüğü uzun bir şiirin
    bir dalın açmamış o son tomurcuğu
    yüreğime selamsız sabahsız girdiğin
    belli, geçerek o dikensiz yolu

    seni, yaz günleri topraktan tüten buğu
    o bir anlık, bir solukluk yağmurlardan sonra
    seni, sevincin yangını, acının külü
    gittin artık, bu şiirler kaldı bana

    gittin artık, ardında mavi bir tütsü
    saçarak, geniş ufuklarından sonsuzluğun
    ey kara sevdalarımın göçmen kuşu
    diyemem istesem de, seni unuttum...

    şiir, ix

    gene şiirlere dönmeliyim, dargın ve uzak
    bir gülüşü parçalayarak içimde
    yaşamım hep böyle sürüp gidecek
    karşılıksız soruların bildik seyrinde

    gene şiirlere dönmeliyim, yenilmiş
    binlerce kez taşlanmış bir adam olarak
    şiirde kazanan aşkta yitirirmiş
    zar tutanlar gülebilirmiş ancak

    gene şiirlere dönmeliyim, öyle kırgın
    öyle yalnızım ki, sığmıyorum sözcüklere
    gene şiirlere, şiirlere sevgilim
    burgaçlar yaratarak yorgun beynimde...

    şiir, x

    yazıya dökülmemiş masallar, saza vurulmamış türküler gibisin içimde
    unutulmaya yakın, bir köşede saklanan
    uyanılmış düşler gibisin gecenin bir yerinde
    sabah olunca kopuk kopuk anımsanan

    yüreğime oyalar işledi sevdan, turuncu, mavi
    i̇pekten portakallar, deniz köpükleri, ama
    bütün turuncular donuk kırmızıya
    ve bütün maviler mora dönüşüyor şimdi..

    şiir, xi

    yardım et bana, çıkayım bu uçurumdan
    biraz da senin ellerinle kurtulur dünya
    sen beni seversen çocuklar büyür
    karşılık bularak bütün sorularına

    yardım et bana, çok acı çekiyorum
    bu şiir her sözcüğüyle bir yara bende
    nasıl ki, yayından fırlayan ok
    yatağına gerisin geri dönerse

    sensin, sevgilimsin, beni bilirsin
    usandım artık dünyayı sorgulamaktan
    yardım et bana, kendimle barışayım
    kanıtlar devşirerek taştan, topraktan..

    şiir, xii

    şair, sevmedi seni o esmer çiçek
    bu sevdada konuşacak şimdi ne kaldı?
    o havva ki, adem’i kaburga kemiğinden
    bir kez olsun yaratmadı

    şair, sevmedi seni o esmer çiçek
    bedeni bir taş gibi gömülse de sularına
    boğuldu bütün denizlerinde, bunaldı
    ve birdenbire çekip gitti sonra

    şair, sevmedi seni o esmer çiçek
    o aykırı düşlerin senin, soruların gelini
    yitirdi rengini, yadsıdı anldıbını artık
    hep kendine bakan bir ayna gibi..

    şiir, xiii

    burada bitiyor bir sevda, yenisi nerde?
    başlar; ya da başlar mı bilmem?
    kendi derinliğiyle dolan bir kuyu mu
    yüreğim; kendi boşluğuyla yetinen?

    burada bitiyor bir sevda, ele avuca
    sığmayan kederle, kimi gülüşler ve bir
    o kadar da unutulmaya yatkın anılar
    bırakarak geride; belki de birkaç şiir..

    sürüp gidecek yaşamım, kimi yerlerde
    sanki yeniden okur gibi bir romanı
    ve gülümser gibi yine aynı şeylere
    sıkıntılı, dalgın; çoğunlukla acılı.

    burada bitiyor bir sevda, kaldım işte
    yine dağlar, uçurumlar arasında bir başıma.
    burada bitiyor bir sevda, önsöz gibiydi
    bir çağrıydı, daha nice yeni sevdaya...

    şiir, xiv

    onun dolaştığı yollara yağmur yağmasın
    yıllar sonra bulayım ayak izlerini
    onun saçlarını yel savurmasın
    dursun kıvrımları öyle, öptüğüm gibi

    nasıl unuturum ki gülüşü gül olanı
    sevgilimdi, ya da ben öyle sanırdım
    o gitti, elimde bir çiçek incinlığı
    bütün yolların ucunda kalakaldım.

    deniz, ona çok sevdiğimi söyle
    bir gün gelir de kıyına böyle durursa
    sularını kollarım bil, o ak köpüklerinle
    onu bir de benim için okşa...

    sonu

    ben dünyanın yitiği, yaşamın üveyoğluyum
    acıyım, acıdan da öte bir şeyim belki

    bir kız sevdim gülüşü düşlere akan
    benim dışımdaki her yerden gelirdi sesi

    burgaçlandı birdenbire gözleri- boğuldum..

    1980-82

    ahmet erhan
    Tümünü Göster
    ···
  19. 69.
    0
    ey milletim,
    ben, mustafa kemalim
    çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim,
    hala en hakiki mürşit, değilse ilim,
    kurusun damağım, dilim.
    özür dilerim
    unutun tüm dediklerimi,
    yıkın, diktiğiniz heykellerimi

    özgürlük hala,
    en yüce değer
    değilse eğer
    prangalı kalsın diyorsanız, köleler
    unutun tüm dediklerimi.
    yıkın, diktiğiniz heykellerimi

    yoksa, çağdaş medeniyetin bir anlamı,
    ortaçağa taşımak istiyorsanız zamanı,
    baş tacı edebiliyorsanız
    sanatın içine tüküren adamı
    unutun tüm dediklerimi.
    yıkın, diktiğiniz heykellerimi

    yetmediyse acısı, şiddetin, savaşın.
    anlamı kalmadıysa
    yurtta sulh, dünyada barışın.
    eğer varsa ödülü, silahlanmayla yarışın.
    unutun tüm dediklerimi.
    yıkın, diktiğiniz heykellerimi.

    özlediyseniz fesi, peçeyi.
    aydınlığa yeğliyorsanız, kara geceyi.
    hala medet umuyorsanız
    şıhtan, şeyhten, dervişten.
    şifa buluyorsanız,
    muskadan, üfürükçüden
    unutun tüm dediklerimi.
    yıkın, diktiğiniz heykellerimi

    eşit olmasın diyorsanız, kadınla erkek
    kara çarşafa girsin diyorsanız,
    yobazın gazabından ürkerek
    diyorsanız ki, okumasın
    kadınımız, kızımız;
    budur bizim alın yazımız
    unutun tüm dediklerimi.
    yıkın diktiğiniz heykellerimi

    fazla geldiyse size, hürriyet, cumhuriyet
    özlemini çekiyorsanız,
    saltanatın, sultanın
    hala önemini anlayamadıysanız,
    millet olmanın&
    kul olun, ümmet kalın,
    fetvasını bekleyin, şeyhülislamın
    unutun tüm dediklerimi.
    rahat birakin beni̇[/center]

    süleyman apaydin
    ···
  20. 70.
    0
    Akrep gibisin kardeşim,
    korkak bir karanlık içindesin akrep gibi. Serçe gibisin kardeşim,
    serçenin telaşı içindesin.
    Midye gibisin kardeşim,
    midye gibi kapalı rahat.
    Ve sönmüs bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
    Bir değil,
    beş değil,
    yüz milyonlarlasın maalesef.
    Koyun gibisin kardeşim,
    gocuklu celep kaldırınca sopasını
    sürüye katılıverirsin hemen
    ve adeta mağrur, koşarsın salhaneye.
    Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
    hani şu derya içre olup
    deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
    Ve bu dünyada, bu zulüm
    senin sayende.
    Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer ve hala şarabımızı vermek
    için üzüm gibi eziliyorsak
    kabahat senin,
    -demeğe de dilim varmıyor ama-
    kabahatin çogu senin, canim kardeşim

    Nazım Hikmet
    ···