/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 76.
    0
    şu an okuyan varsa tepki versin beyler

    devam ediyorum.
    ···
  2. 77.
    +1
    Bazı şeyleri kavramıştım. Burada zorla tutuluyordum. Bir taraftan da bir şey için buradaydım. O şey yüzünden kendisi için tepki vermeyen bedenim korkuyordu. Ve belki de ben o şey için işkence görmüştüm. Ama neydi? Kendimden vazgeçmiştim. Bu açıktı. Ama bir şey için dayanıyordum. Hayatta kalmak istiyordum. Hala bir şey için tepki veriyordum.
    ···
  3. 78.
    +1
    Uzun bir koridorda yürürken yanımdaki adamı inceledim. Kahverengi kısa kesim saçları vardı. Favorilerine doğru beyazlamıştı, düzgün bir yüzü vardı. Gözleri bal rengiydi. Düz bir burnu, açık bir alnı, şakaklarında dağılan ince kaşları vardı. Tek kusuru alnındaki ince çizikti. Benden uzundu. Ama çok uzun da değildi. 180 civarıydı boyu. Orta yaşlı olmasına rağmen fitti. Geniş omuzları, atletik bir yapısı vardı.

    Acı bir çığlıkla irkildim...
    ···
  4. 79.
    +1
    Telaşla yanımdaki adama baktım. O ise sanki oyun oynayan haylaz bir çocuğu duymuş gibi gülümsedi. Dediğim gibi, herkes senin kadar anlayışlı olamıyor. Demir bir kapının önündeydik. Rutubetten paslanmış, üstünde mekanik kilit olan demir bir kapı. içeriden makine sesleri, çığlıklar ve garip bir koku geliyordu.
    ···
  5. 80.
    +1
    Korkuyordum. Kapının diğer tarafındaki şeylerden, neyle karşılacağımdan, olacakları bilmemekten.

    Bedenim de korkuyordu. Ama biliyordum, aynı sebepten ötürü değildi. Neyle karşılaşacağını bildiği için korkuyordu.. Ama benim aksime hemen açılmasını istiyordu kapının.

    Açıldı da.

    Gördüğüm şey karşısında boğazım dülümlendi, gözlerim doldu. Yüreğim kor gibi yanıyordu. Karşımdaki bir 'şey' değildi

    O sevgiliydi.

    O Giray'dı...
    ···
  6. 81.
    +1
    Bir yatağa tüm uzuvlarıyla bağlıydı. Gövdesi çıplak, ter , kan ve irinle kaplıydı. Gözleri ardına kadar, dehşetle açıktı. Ama zihni yerinde değildi, sayıklıyordu. Ondan uzakta olduğum için anlayamıyordum dediklerini.

    Etrafında sayısız makine ve doktor önlüklü adam vardı.

    Doktor olmadığına emindim.

    Vücudum korkuyla gerildi. Kalbim hızla atmaya başladı. Lanet olsun! Neler oluyordu burada? Onun burada ne işi ardı? Ona ne yapıyorlardı? Herkesi öldürmek istiyordum. Ona bunu yaşatanları gebertmek istiyordum.

    ilk kez konuştum, sesim bile farklıydı.

    Neler oluyor?
    ···
  7. 82.
    +1
    Arkamda bıraktığım binin cevabını beklemeden yanına yaklaştım, manyak doktoru ittim. Elimi yatağın üstüne koydum. Her taraftan vücuduna giren hortumlar vardı. Acıyla sarsılıyordu. Her tarafı mosmor olmuştu. Ama dayak yemiş gibi değildi.

    Morluklar içten oluşmuştu.

    Adamın yakasından tuttum. NELER OLUYOR DEDiM SANA LANET OLASI! NE YAPIYORSUNUZ ONA? Gözlerimden durmadan yaşlar akıyordu.
    ···
  8. 83.
    +1
    Korkuyordum, deliriyordum , nefret ediyordum her şeyden, kendimden... Onun acısını dindiremiyordum.

    Telaşla tekrar ona döndüm. Giray... Giray buradayım... Buradayım sevgilim... Buradayım gün ışığım... dedim ve eline dokundum.

    Eline dokununca keskin bir şekilde bağırdı. Neler oluyordu? Ne yapmıştım? Nesi vardı lanet olsun! O burada acı çekiyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum.
    ···
  9. 84.
    0
    beyler yoruldum okuyan yoksa mola veriyorum bilginize
    ···
  10. 85.
    0
    Asit. dedi manyak doktor. Damarlarına az miktarda asit enjekte ediyoruz.

    Ne? gözlerim karardı, ellerim ve kollarım boşaldı. Ne işimiz vardı bizim bu manyaklarla? Düşünmeliydim... ama olmuyordu. Hızlı olmalıydım. Onu kurtarmalıydım. Ona yardım etmeliydim. Onu kaybedemezdim. Onun acı çekmesine göz yumamazdım. O benim diğer yanımdı. O benim canımdı. Hayatım, değerlim...

    Yanına eğildiğimde ne sayıkladığını duydum.

    Manolya...
    ···
  11. 86.
    0
    Sanki tüm vücudum, ruhum ateşe verilmiş gibiydi. Öyle bir acı çekiyordum ki... Anlatamazdım. O kadar sessiz ve yıkılmıştım ki, kimse ne yapacağımı kestiremedi.

    Hemen döndüm ve kabloları söker gibi üstünden çektim. Elim asitle kavruluyordu ama onunki yanında neydi ki Allah'ın aşkına? Asitin durduğu tankı kaldırdım. Kolları acıyla gerildi. Beni durdurmaya çalışan doktorun ve adamın üstüne döküyordum. Asit kollarımı tamamen kaplamıştı ama umrumda değildi. Bağırıyor, ağlıyordum.

    Allah belanızı versin! Biz size ne yaptık? Ben size yetmedim mi? Neden o he? Neden o? Allah hepinizin belasını versin!
    ···
  12. 87.
    0
    Elimdeki boş tenekeyi bir tarafa attım. Yatağın yanına çöktüm. Özür dilerim. Çok özür dilerim aşkım. Daha önce gelemedim. Affet beni. Affet...

    Bana cevap vermiyordu.

    Yardım edin! Kimse yok mu? O ölüyor! Lütfen yardım edin! Kimse yok mu? Gözlerim acıyla kısılmıştı. Vücudumu kontrol edemiyordum. Allah'ım nolur ona bir şey olmasın!''
    ···
  13. 88.
    0
    Bir şey söyle! Lütfen konuş.. Dayan Giray! Beni yalnız bırakamazsın! Ben sensiz ne yaparım? Beni affet diyordun ya! Ben seni çoktan affettim. Nolur bırakma beni!

    Kalbimden parçalar çekiliyordu sanki. Ben onsuz ne yapardım? Ben onsuz ben değildim. Ben onsuz bir hiçtim.

    Ölüyordum değil mi? Çünkü bu kadar acı ancak ölürken çekilirdi.

    Birkaç ayak sesi geliyordu ama ne değiştirirdi ki?

    Elimi göğsüne koyunca fark ettim.

    Kalbi atmıyordu.

    GiRAY! YAPMA! GiTME NE OLURSUN!

    GiRAAAAY!
    ···
  14. 89.
    0
    GiRAAAAY!

    Çığlığım boş odada yankılanınca, yatağımda olduğumu anladım.

    Hepsi bir rüyaydı.

    Lanet olsun. O kadar kötüydü ki...

    Yüzümü tamamen ıslatan gözyaşlarına yenileri ekleniyordu.

    O kadar çok etkilenmiştim ki, titremelerim hala dinmemişti. Boğazım kupkuruydu ve yüzüm gözyaşlarından dolayı sırılsıklamdı.
    ···
  15. 90.
    +1
    Tarif edilemez bir duygu vardı içimde. O kadar gerçekçiydi ki, koluma dökülen asidi, odanın rutubetini ve çaresizliğimi hala iliklerime kadar hissediyordum. Pikeyi hemen üstümden attım ve doğruldum. Onu bulmalıydım. iyi olup olmadığını öğrenmeliydim. Fakat dün gecenin hatıraları kafamda tekrarlanınca olduğum yerde kaldım.

    Onu bulamazdım.

    iyi olup olmadığını kontrol de edemezdim...
    ···
  16. 91.
    0
    Gözlerim gözyaşları ile bir kez daha doldu.

    Kendimi o kadar güçsüz hissediyordum ki...

    Aptal Zühre! Ne sanmıştın ki? Aptalca çocukluk anıları için seni bekleyeceğini mi? Sadece on iki yaşındaydın, o ise on dört. Bu sadece aptal bir çocukluk aşkıydı. Senin onu bekleyip bunca zaman sadece onu düşünmen... Saçmaydı işte.

    Tıklatılan kapı sesiyle yatakta doğruldum. Kapı açıldığında en çok ihtiyaç duyduğum kişi vardı karşımda.

    Sevim.
    ···
  17. 92.
    0
    Hızlı adımlarla yanıma geldi, pikenin içine girdi ve hiç düşünmeden beni ince kollarının arasına aldı.

    işte bu yüzden seviyordum Sevim'i. Çekine çekine kapı önünde beklemez, ' Girebilir miyim, nasılsın?' diye sormazdı. Şu anda nasıl bir acı içinde olduğumu biliyordu. Ve de ne onun sorularına, ne de boş bir kibarlıkla davranmasına ihtiyacım olduğunu... Onun varlığı yeterliydi.

    Tişörtüm gözyaşlarıyla ıslandığında, kafamı merakla Sevim'e çevirdim. Niye ağlıyordu ki şimdi? Ne oldu?

    Ben... çok üzgünüm Zühre. Sana hiçbir şeyden bahsetmedim. dedi ve hıçkırıklara boğuldu. Devam etmek için yüzüme baktığında başımı salladım. ''Ben seni görürse düzelir sanmıştım, ki biraz da olsa değişti. Uzun zaman sonra ilk defa bir şeyler hissettiğini gördüm gözlerine. Ama yemin ederim bu kadarını bilmiyordum. istanbul'a gelip bir sene kaldığını... Bir yerlere gittiğini biliyordum ama istanbul olduğunu bilmiyordum.'' dedi. Yeşil gözleri benimkilere acıyla bakıyordu.
    ···
  18. 93.
    0
    Dudaklarımda sorulmayı bekleyen onlarca soru vardı. Ancak eğer ona kızmadığımı söylemezsem kollarımda ölecek gibiydi. Ah aptal kız! Neden benim affımı bekliyordu ki? Sana kızmadım Sevim... tamam lütfen ağlama.

    Minnetle bana sarıldı ama hala ağlıyordu. Bunun mutluluk gözyaşları olduğunu bir süre sonra yüzünü kaplayan tebessümle anladım. Of... Seni teselli etmesi gereken benim sen beni teselli ediyorsun. dedi gözyaşlarını silerken. Aynı zamanda gülümsüyordu da.

    Teselli gerektiren bir şey yok ki dedim omuz silkerken. Aptal bir hevesle geldim buraya, aklımda saçma sapan bir çocukluk aşkı... Aldım boyumun ölçüsün işte.

    Konuşmanın başında yüzünde olan acı tebessüm, sonunda yavaşça solmuştu.
    ···
  19. 94.
    0
    inkar etme Zühre... Küçükken sizi o kadar kıskanırdım ki.. Hiç de aptalca bir çocukluk aşkı değildi sizinkisi. Onun sana olan bağımlılığını, seni herkesten kıskanmasını, başına bir şey gelince girdiği öfkeyi, seni herkesten korumasını, en çokta sana olan bakışlarını hayran hayran izlerdim. Seni kendinden çok severdi. Sana olan aşkı seninkinden az değildi.

    Bunları duyunca, sanki olabilirmiş gibi, içimdeki ateş daha da büyümüştü.

    Tamam Sevim. dedim burnumdan soluyarak. Tamam. Madem beni o kadar çok seviyordu, ne oldu da her şey bu hale geldi söyler misin? Sence benim onca yaşadıklarımızı, ona olan sonsuz sevgimi inkar ederken hiç mi canım acımıyor? Ama ne yapabilirim sen söyle. Neden, neden diye sormaktan kafayı yiyeceğim. Başka ne yapabilirim Allah aşkına! Çünkü inkar etmezsem, neden diye düşünmekten delireceğim sonunda!

    Biliyordum, birazdan ağlayabilirdim. Ama şimdi olmazdı. Önce Sevim'den her şeyi öğrenecektim. Yoksa o beni yatağa geri tıkıp dinlenmemi emredecekti.

    Derin bir nefes aldım. Sesim titremesin diye özel bir çaba sarf ediyordum. Hadi Sevim. Anlat artık. En baştan, neler olduğunu anlat.

    Gözleri yatakta, pikenin dokusuyla oynarken konuşmaya başladı. Sen onun haberlerini benden aldığın gibi o da senin haberlerini benden alıyordu.
    ···
  20. 95.
    0
    Ne? diye sordum hayretimi saklayamayıp gözlerimi kısarak. Niye söylemedin?

    Devam etti. ''Kaç kez sordum ona, niye aramıyorsun, niye ziyaret etmiyorsun diye. Ama o söylemiyordu. Bir de herkesten saklıyordu seni merak ettiğini. Sanki seni unutmuş gibi davranıyordu başkalarının yanında, ama yalnız kaldığımızda tek sorduğu sendin.Bir de seni merak ettiğini sana söylememem için söz verdirdi. Hiç anlamıyordum ona 'Neden istemiyorsun, haber gönderebilirim, başka bir yerde buluşabilirsiniz' gibi fikirler sunuyordum ama o kesin bir dille reddediyordu. Mutsuzdu, seni özlüyordu. Senden bahsederken gözlerinin içi gülüyordu...

    Bir gün, geçen yıldı, bana hevesle geldi, seni aramamı söyledi. Sesini duymak istiyordu. Ben de ondan aşağı kalmayan bir heyecanla aradım seni. Tabii klagib konuşmalarımızdan birini yapıyorduk. Sen her şeyden habersizdin, ben de sen konuşurken onu izliyordum. Ah Zühre! Görseydin anlardın. Sen gülüyorsun diye gülüyordu. Sen bir yarışmayı kazandığından bahsediyordun. O kadar çok mutluydun ki, sürekli kahkahalar atıyor, saçma sapan şakalar yapıyordun.''
    ···