+1
keşke bir köyde imam olsaydım
"her yiğidin gönlünde bir aslan yatar." diye bir atasözümüz vardır. bu söz, her insanın ayrı bir sevdiğinin, aşkının, arzusunun, talebinin ve elde etmek istediği bir şeyin var olduğunu ifade etmek için söylenmiştir. herkesin kendine göre bir ülküsü, bir ideali, bir mefkûresi vardır. herkesin kavuşmak istediği, elde etmek istediği, hedefe koyduğu şey ayrı ayrıdır. her insan, gönlündeki aslanı çevresine bakarak tayin eder; çevresinde var olanlardan, görüp işittiklerinden seçer; insan, görmediği ve duymadığı şeyi arzulamaz.
büyümekte olan ve okula devam eden çocuklara, etraflarındaki insanlar: "büyüyünce ne olacaksın?" diye sorarlar. çocuklar da kendilerine göre cevap verirler. küçüklüğümde bana da aynı soru sorulduğu zaman "i̇mam olacağım." diye cevap verirdim. çünkü babam imamdı ve babam kendi mesleğini çok seviyordu. babamın kendi mesleğini severek yapması ve bundan zevk alması, beni de imamlık mesleğine doğru meylettirdi. küçükken benim gönlümde imamlık yatardı. o yıllarda devamlı babamla camiye gider, ezan okur, müezzinlik yapar ve cemaatle sohbet ederdim. cemaat de beni çok severdi. cuma günleri sabah namazından sonra babamla birlikte camiyi süpürürdük. elektrikli süpürgenin olmadığı o yıllarda camiyi el süpürgesi ile süpürür, etrafı siler ve bundan manevi bir zevk alırdık. kafama koymuştum; büyüyünce ben de imam olacaktım.
i̇lkokuldan sonra gittiğim i̇mam-hatip okulunda fikrim değişti. meslek dersleri öğretmenlerimizi tanıdıktan sonra, öğretmen olmaya karar verdim. artık gönlümde, i̇mam hatip okulu meslek dersleri öğretmenliği yatmaya başladı. öğretmenlerimizin kendilerini bizim için feda etmeleri, beni bu karara sevk etti. gerçekten öğretmenlerimiz, bizim için çalışıyor, dersleri öğrenmemiz ve başarılı olmamız için gayret gösteriyor ve bu uğurda çırpınıyorlardı. kaldığımız yurtta nöbet tutan öğretmenlerimiz, akşam ve yatsı namazlarını bizimle birlikte kılar, yatsıdan sonra bize nasihat eder, derslerimizde yardımcı olur ve yol gösterirlerdi. bizi, sabah namazına kaldırır; namazdan sonra kur'an-ı kerim okur ve güzel dualar ederlerdi. bu hocalarımız, bizim gönlümüzü fethetmişlerdi.
i̇mam-hatip okulundan sonra gittiğim i̇stanbul yüksek i̇slam enstitüsündeki hocalarım, gönlümdeki bütün aslanları kovup oraya kendilerini yerleştirdiler. artık gönlümde, yüksek tahsil hocalığı yatmaya başladı. akademisyen olmalıydım; her şeyi kaynağından çıkararak öğrenmeli ve öğretmeliydim. i̇slam'ın engin olan ilim deryasında yüzmeliydim. gece-gündüz tefsir, hadis, fıkıh, kelam, tasavvuf, i̇slam tarihi ve diğer i̇slamî ilimleri okumalıydım. ömrümü kur’an’a, hadis’e ve i̇slam ilimlerine vakfetmeliydim. i̇mam, öğretmen, müftü bulunurdu ama gerçek i̇slam âlimi zor yetişirdi. biz de zora talip olmalı ve bunu başarmalıydık. gönlümüzdeki aslan, ilim adamı olmaktı.
az da olsa imamlık yaptım. ben köylülerden memnundum, onlar da benden memnun kalmışlardı. kısa zamanda birbirimize alışmış ve ısınmıştık. ben, sabah ezanını okurken onlar tarlaya gidecek şekilde camiye gelirler, camiden çıktıktan sonra da cami bahçesinde bıraktıkları kürek, çapa ve buna benzer aletlerini alır, tarlalarına giderlerdi. ben de, her gün birisine yardım ederdim. camiye çok güzel bakar, içini ve dışını tertemiz tutardım. vazifemi aksatmazdım. akşamları ve cuma günleri sohbet yapardım.
köyün çocuklarını okuturdum. hanımlara ayrı bir gün ayırmıştım; o gün onlara sohbet eder, sorularına cevap verirdim. benden önceki imama saygı duyar, elini öperdim. camiye geldiğinde onu mihraba geçirirdim. i̇mam-hatip liselerinde öğretmenlik de yaptım. kendimi öğrencilerime vakfettiğim kanaatindeyim. gece-gündüz onlarla birlikteydim. hangi köylü olduklarını bilir, babalarını, annelerini, kardeşlerini tanırdım. her birisinin ailesinden bir fert gibiydim. bir mum gibi kendimi tüketir, onları aydınlatırdım. çünkü biz, hocalarımızdan böyle görmüştük. yorulmak, uykusuzluk, açlık, korku nedir, bilmezdik. ne güzel günlerdi o günler!
yirmi beş seneden beri de üniversitede bulunuyorum. akademik bir zeminde ilmî faaliyetlerin içerisindeyim. köy imamlığından aldığım lezzeti, fakülte hocalığında bulamıyorum. köy camiindeki cemaatin ihlâs, samimiyet, bağlılık, fedakârlık, kanaatkârlık ve takvasını i̇lahiyat fakültesi hocasında göremiyorum. köyde yediğim yavan ekmeğin lezzeti şehir yemeklerinde yok. hem dünyamı, hem ahiretimi kazanabilmek için keşke bir köyde imam olsaydım.
benim yerim, yurdum, mekânım burasıdır." der, işe koyuurdum.
evet, üniversitede hoca olacağıma keşke herhangi bir köyde böyle bir imam olsaydım.
kaynak: din görevlisinin hatıra defterinden- diyanet aylık dergi, mart 2010, sayı: 231, s.46-48.
bu haber 2374 defa okunmuştur.
Tümünü Göster