1. 59.
    0
    daha fazla paylaşım yapardım sözlük uyarı vermeye başlad..
    ···
  2. 58.
    +1
    ben girdim beyler girmez olaydım. zehirli gaz ölüy..
    ···
  3. 57.
    0
    kendim yazdım bin
    ···
  4. 56.
    0
    copy paste olmasa yalansın amk
    ···
  5. 55.
    0
    reserved
    ···
  6. 54.
    0
    göçmen kaçakçılığı suçu 79. maddenin 1. fıkrasında, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddi menfaat elde etmek maksadıyla, yasal olmayan yollardan, bir yabancının ülkeye sokulması veya ülkede kalmasına imkan sağlanması ya da bir türk vatandaşı veya yabancının yurt dışına çıkmasına imkan sağlanması olarak tanımlanmıştır. bu tanım, 1926 tarihli tck md. 201/a fık. 1’deki tanımla aynıdır. ancak yeni tanım daha açık ve sadedir.
    buna göre suçun maddi unsurunu;
    -bir yabancının yasal olmayan yollardan ülkeye sokulması,
    -bir yabancının yasal olmayan yollardan ülkede kalmasının sağlanması veya
    -bir türk veya yabancının yasal olmayan yollardan yurt dışına çıkmasına imkan sağlanması hareketleri oluşturmaktadır.
    görüldüğü gibi göçmen kaçakçılığı suçu seçimlik hareketli bir suçtur. bu fiillerden birisinin işlenmesi suçun oluşması için yeterlidir. yasal olmayan yollardan ülkeye sokulan kişinin yine yasal olmayan yollarla çıkarılması ya da türkiye’de kalmasının sağlanması halinde fail, suçun birden fazla seçimlik hareketini gerçekleştirmesine rağmen tek bir suçtan cezalandırılacaktır.
    yasal yollardan türkiye’ye girmiş olan bir yabancının, yasal olmayan yollardan oturma izni temin edilerek ülkede kalmasının sağlanması ya da yasal olmayan yollardan çıkmasını temin için sahte pasaport veya belgeler hazırlanması da 79. maddeye göre göçmen kaçakçılığı suçunu oluşturur.
    i̇crai bir hareketle işlenebileceği gibi ihmali bir hareketle de işlenebilir. i̇hmali harekette eğer bir başka suç daha mevcut ise fikri içtima uygulanır. örneğin yurt dışına yasal yollardan bir kimsenin yurda girmesine göz yuman kamu görevlisinin eylemi göçmen kaçakçılığının yanında görevi i̇hmal suçunu oluşturmaktadır. ancak bir fiille iki suç oluştuğundan gerçek içtima uyarınca sadece göçmen kaçakçılığından hüküm verilecektir.
    suçun fail ve mağduru
    suçun faili herhangi bir kimse olabilir. göçmen kaçakçılığı suçunun çoğunlukla bu amaçla çalışan suç örgütleri tarafından işlendiği gerçeğini de göz önünde bulunduran kanun koyucu, suçun bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesini cezayı arttırıcı neden olarak kabul etmiştir (md. 79/2). diğer taraftan, göçmen kaçakçılığını gerçekleştiren örgütün yönetici ve üyeleri, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan da 220. maddeye göre ayrıca cezalandırılacaklardır.
    göçmen kaçakçılığı suçunun mağduru, yasal olmayan yollardan ülkeye sokulan veya kalmasına ya da yurt dışına çıkmasına imkan sağlanan yabancıdır. yine yasal olmayan yollardan ülkeden çıkmasına imkan sağlanan türk vatandaşı da suçun mağdurudur. mağdurluk ve faillik sıfatı aynı kişide birleşemeyeceği için bu mağdurların göçmen kaçakçılığı suçundan dolayı cezalandırılması mümkün değildir. yukarıda zikredilen göçmen kaçakçılığına ilişkin protokol de kaçak göçmenlerin göçmen kaçakçılığı suçundan dolayı cezalandırılmamasını istemektedir. ancak bu kimselerin pasaport kanuna aykırılıktan dolayı cezai sorumlulukları devam etmektedir.

    2- suçun manevi̇ unsuru
    suçun manevi unsurunu, “doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddi menfaat elde etmek maksadıyla” fiilin işlenmesi oluşturmaktadır. bu açıdan failde özel kast ın varlığı aranmaktadır. ancak, menfaatin elde ediliş olması, örneğin kararlaştırılan paranın alınmış olması, suçun oluşması için gerekli değildir. böyle bir menfaate elde etmek sai̇ki̇ ( amacıyla ) işlenmiş olması yeterlidir. eğer failin amacı, mağdurdan cinsel yönden yararlanmak gibi maddi amaç dışında bir amaç elde etmekse, bu suç oluşmayacaktır. suçun taksi̇r ile işlenmesi mümkün deği̇ldi̇r.

    faildeki maddi menfaat elde etme özel kastı ve mağdurun bu fiillere rıza göstermesi, göçmen kaçakçılığı suçunu diğer suçlardan ayırmaya yarar. bu nedenle “zorla çalıştırmak, hizmet ettirmek, esarete veya benzeri uygulamalara tabi kılmak” veya “vücut organlarının verilmesini sağlamak” amacıyla göçmenlerin ülkeye sokulması halinde aşağıda inceleyeceğimiz, insan ticareti suçu oluşacaktır. diğer taraftan failin amacı, mağduru fuhuş için kullanmak veya fuhuş yapmasını sağlamak ise, 227. maddedeki fuhuş suçu gerçekleş
    Tümünü Göster
    ···
  7. 53.
    0
    çok marjinal takılıyoruz azizim.
    ···
  8. 52.
    0
    kisaca dalga boyunun önemini anlatiyor.
    ···
  9. 51.
    0
    HTML 5 HTML dilinin son sürümüdür. Mozilla Firefox ve Opera tarayıcılarının güncel sürümleri tarafından kısmen desteklenmektedir, Google Chrome ve Safari tarayıcılarının güncel sürümleri üzerinde, deneme aşamasında da olsa çok daha iyi bir şekilde çalışmaktadır. Günümüzde kullanılan HTML 4.1 sürümü, CSS desteğiyle ne kadar düzenli ve sağlam bir yapıda kodlanırsa kodlansın, yine de fazladan yazılan kodların işlevselliği bozduğu bilinmektedir. Bu yüzden HTML 5 bu ihtiyaçları karşılamak adına geliştirilmeye başlanmıştır. Video paylaşım sitesi Youtube, deneme aşamasında HTML5'i kullanıcılarına sunmaktadır.

    HTML5 kullanmak aynı zamanda UI (kullanıcı arabirimi) mühendislerinin ve back end (sunucu uygulama) geliştiricilerinin sadece tek codebase kullanımından yararlanabiliyor olmaları demektir. Yapının temelleri aynı kalsa da, her platforma entegre edilmiş back end layerlar ve görüntüler olabilecektir. Bu, birbirine bağlı bir ürün tecrübesinin yaratılmasına yardım eden ürün çizgisinin karşısında, gelişimin yayılma sürecini hızlandırmaktadır.

    Audio veya video etiketleri gibi bir çok spesifik yönleriyle birlikte kullanılması gereken HTML 5, sadece bir biçimleme dili olmasından ziyade web aplikasyonları yaratmakta da kullanılabilmektedir. CSS3 ve JavaScript ile birleştirmek çok daha güçlü uyumlu ve sağlam aplikasyonları mümkün kılmaktadır. Aplikasyonlar bu sayede binlerce cihazda bir çok ihtimale uygun şekilde kullanılabilmektedir. Özellikle de iliştirilmiş platformlar ve bağlanmış cihazlarla çok daha güçlü olacaklardır.
    ···
  10. 50.
    0
    klagib mekanik çok başarılı olmasına karşın, 1800'lü yılların sonlarına doğru, kara cisim ışıması (blackbody radiation), tayf çizgileri, fotoelektrik etki gibi bir takım olayları açıklamada yetersiz kalmıştır. açıklamaların yanlışlığı bilim adamlarının yetersizliğinden değil aksine klagib mekaniğin yetersizliğinden kaynaklanıyordu. en yalın halde klagib mekanik evreni bir "süreklilik" olarak modelliyordu. 1900 yılında max planck enerji'nin, 1905 yılında ise albert einstein ışığın paketçiklerden oluştuğunu, yani süreksizlik gösterdiğini, bazı deneyleri açıklamak için bir varsayım olarak kullanmak zorunda kaldılar. elbette bu iki darbe klagib mekaniği yıkmadı. uzunca bir süre bilim adamları bu süreksizliği klagib mekanik kuramlarından türetmek için uğraştı. yine aynı yıllarda atomun iç yapısı üzerine yapılan deneyler korkunç bir gerçeği gözler önüne serdi. ernest rutherford yaptığı deneyle atomun küçük bir çekirdeğe sahip olduğunu gösterdi.
    bu dönemde elektronun varlığı biliniyordu. bu durumda eğer negatif yüklü elektronlar pozitif çekirdeğin etrafında dairesel hareket yapıyorlarsa, çok kısa bir zaman diliminde elektronlar çekirdeğe düşeceklerdi. bu elektromanyetik teoriye göre açıklanacak olursa, ivmelenen yükler ışıma yapar, dairesel hareket de ivmeli bir hareket olduğu için, elektron bu ışımayla enerji yayacak ve çekirdeğe düşüp sistem çökecekti.
    geçiçi çözüm niels bohr'dan geldi. elektronlar belli kuantizasyon kurallarınca, belli yörüngelerde hareket ediyorlar, enerjileri belli bir değere ulaşmadıkça ışıma yapamıyorlar bu sayede sistem dengede durabiliyordu. bu geçici çözüm küçük atomlarda işe yaradıysa da daha büyük kütlelerde işe yaramıyordu. bohr atom modeline, modeli deneylere uydurulmak için birçok yama yapıldı. ne var ki bohr'un "yamalı bohça"sı 1920'lere gelindiğinde artık iş görmüyordu, tayf çizgilerinin gözlenen yoğunluğunu yanlış veriyor, çok elektronlu atomlarda salınım ve emilim dalgaboylarını tahmin etmede başarısız oluyor, atomik sistemlerin zamana bağlı hareket denklemini vermedeki başarısızlığı gibi birkaç konuda daha gerçekleri gösteremiyordu.
    kuantum mekaniğini planck doğurduysa, bebekliğinin sonu da de broglie ile gelmiştir. louis de broglie; birçok elçi, bakan ve dük yetiştirmiş, aristokrat bir fransız ailesinin çocuğuydu. tarih eğitimi gördükten sonra fiziğe geçmiş ve 1923'te verdiği doktora tezinde, ışığın hem dalga hem de parçacık karakteri olmasından esinlenerek, aslında bütün madde çeşitlerinin aynı özelliği gösterebileceğini önerdi. ortaya koyduğu fikir, bohr'un "gizemli" yörüngelerini açıklamada başarılı oluyordu.
    işığın girişim, kırınım yaptığı, yani dalga özelliği gösterdiği, thomas young'in yaptığı çift yarık deneyi ile gösterilmişti. ama tüm madde parçacıklarının, su dalgaları ile aynı matematiksel özellikleri göstereceği beklenmiyordu.
    max planck 1900 yılında karacisim ışınımı problemini (morötesi facia diye de anılır), çözmek için

    denklemini kullanmıştı. bu denklem, foton kavrdıbının başlangıcı oldu; çünkü ν frekansındaki elektron salınımından oluşan ışığın, klagib mekanikle uyuşmayan bir şekilde sadece, h*ν nun tamsayı katlarında enerji taşıyabileceğini göstermişti. 'h', günümüzde planck sabiti adıyla anılır.
    fotonlar dalga özelliği gösterirse madde de gösterebilir analojisinin yanında önemli bir ipucu da einstein'in birkaç yıl önce özel görelilik ispatında kullandığı lorentz dönüşümleri idi.
    buna göre, serbest bir parçacık, fazı x, zamanı t olan bir dalga ile ifade edilirse, 2*π*(k*x - ν*t) , ve bu faz lorentz dönüşümlerinde sabit kalacaksa, k vektörü ve ν frekansı, x ve t gibi dönüşmelilerdi. ya da diğer bir deyişle, p ve e gibi. bunun mümkün olabilmesi için, k ve ν, p ve e ile aynı hız bağımlılığına sahip olmalılardı, bu yüzden de onlarla doğru orantılı olmalılardı.
    fotonlar icin e=h*ν olduğundan, madde için de

    varsayımlarını yapmak 'doğal' gözükmüştür.
    herhangi bir kapalı yörüngenin 1/|k| nın tam katı olması varsayımı ile, de broglie, deneysel olarak gözlenen ve sommerfeld ve bohr tarafindan "kuantize olma şartları" olarak anılan şartları matematiksel olarak kolayca türetti. bu türetme gayet gizemli bir şekilde doğru sonuçlar verince (davisson ve germer, 1927 yılında bell laboratuvarlarında gerçekleştirdikleri deneyle, elektronların da aynı ışık gibi girişim yaptığını ortaya koydular. deney 1924'te de brogli tarafından önerilmişti) insanlar deneysel olarak başka şeyleri tahmin etmesini de beklediler.
    elbette yanıldılar çünkü bu şartlar serbest ışık parçaları için yola çıkan varsayımların, çekirdeğe bağlı elektronlar için uyarlanmasıydı ve çok ileri zütürülmemesi gerekiyordu.
    ama doğru çıkış noktası idi.
    enteresan bir şekilde, 1925-1926 yılları arasında werner heisenberg, max born, wolfgang pauli ve pascual jordan, matriks mekanigi ile kuantum mekaniğinin formal tanımını yaptılar. ama formalizmlerinde dalga mekaniğine yer vermediler. benimsedikleri felsefe ise, tamamen pozitivist idi. yani sedece deneysel olarak gözlenebilen değerleri gözönüne alan bir yaklaşım kullandılar.
    1926 yılında erwin schrödinger bir dizi denklemle dalga mekaniğini yeniden canlandırdı.
    sonunda kendi dalga mekaniğinden heisenberg'in matriks mekaniğini de türetip iki formalizmin matematiksel olarak denk olduğunu da gösterdi. son makalelerinden birinde schrodinger, relativistik bir dalga denklemi de sunar.
    dirac'a göre tarih biraz daha farklı işlemiştir. ona göre, schrodinger önce relativistik dalga denklemini geliştirdi, sonra bunu kullanarak hidrojenin spektrumunu hesapladı ve deneylere uymadığını gördü. ancak bu denklemin, düşük hızlarda geçerli olan versiyonu aslında çalışıyordu!
    daha sonra relativistik dalga denklemini yayınladığında ise, bu oskar klein ve walter gordon tarafından yayınlanmıştı ve hâlâ klein-gordon denklemi olarak anılır.
    bu noktadan sonra dirac; teoriye çeki düzen vermiş, özel görelilikle uyumlu hale getirmiş ve bazı deneylerin sonuçlarını teorik olarak üretmiştir. örneğin pozitron'un varlığının tahmini... 1930'lara gelindiğinde ergenlikten çıkmış bir teori halini almıştır kuantum teorisi. daha sonra 1940'larda sin-itiro tomonaga, julian schwinger ve richard p. feynman, kuantum elektrodinamiği konusunda önemli çalışmalara imza atmış, 1950'li ve 60'lı yıllar kuantum renk dinamiğinin gelişimine tanık olmuştur
    Tümünü Göster
    ···
  11. 49.
    0
    klagib mekanik çok başarılı olmasına karşın, 1800'lü yılların sonlarına doğru, kara cisim ışıması (blackbody radiation), tayf çizgileri, fotoelektrik etki gibi bir takım olayları açıklamada yetersiz kalmıştır. açıklamaların yanlışlığı bilim adamlarının yetersizliğinden değil aksine klagib mekaniğin yetersizliğinden kaynaklanıyordu. en yalın halde klagib mekanik evreni bir "süreklilik" olarak modelliyordu. 1900 yılında max planck enerji'nin, 1905 yılında ise albert einstein ışığın paketçiklerden oluştuğunu, yani süreksizlik gösterdiğini, bazı deneyleri açıklamak için bir varsayım olarak kullanmak zorunda kaldılar. elbette bu iki darbe klagib mekaniği yıkmadı. uzunca bir süre bilim adamları bu süreksizliği klagib mekanik kuramlarından türetmek için uğraştı. yine aynı yıllarda atomun iç yapısı üzerine yapılan deneyler korkunç bir gerçeği gözler önüne serdi. ernest rutherford yaptığı deneyle atomun küçük bir çekirdeğe sahip olduğunu gösterdi.
    bu dönemde elektronun varlığı biliniyordu. bu durumda eğer negatif yüklü elektronlar pozitif çekirdeğin etrafında dairesel hareket yapıyorlarsa, çok kısa bir zaman diliminde elektronlar çekirdeğe düşeceklerdi. bu elektromanyetik teoriye göre açıklanacak olursa, ivmelenen yükler ışıma yapar, dairesel hareket de ivmeli bir hareket olduğu için, elektron bu ışımayla enerji yayacak ve çekirdeğe düşüp sistem çökecekti.
    geçiçi çözüm niels bohr'dan geldi. elektronlar belli kuantizasyon kurallarınca, belli yörüngelerde hareket ediyorlar, enerjileri belli bir değere ulaşmadıkça ışıma yapamıyorlar bu sayede sistem dengede durabiliyordu. bu geçici çözüm küçük atomlarda işe yaradıysa da daha büyük kütlelerde işe yaramıyordu. bohr atom modeline, modeli deneylere uydurulmak için birçok yama yapıldı. ne var ki bohr'un "yamalı bohça"sı 1920'lere gelindiğinde artık iş görmüyordu, tayf çizgilerinin gözlenen yoğunluğunu yanlış veriyor, çok elektronlu atomlarda salınım ve emilim dalgaboylarını tahmin etmede başarısız oluyor, atomik sistemlerin zamana bağlı hareket denklemini vermedeki başarısızlığı gibi birkaç konuda daha gerçekleri gösteremiyordu.
    kuantum mekaniğini planck doğurduysa, bebekliğinin sonu da de broglie ile gelmiştir. louis de broglie; birçok elçi, bakan ve dük yetiştirmiş, aristokrat bir fransız ailesinin çocuğuydu. tarih eğitimi gördükten sonra fiziğe geçmiş ve 1923'te verdiği doktora tezinde, ışığın hem dalga hem de parçacık karakteri olmasından esinlenerek, aslında bütün madde çeşitlerinin aynı özelliği gösterebileceğini önerdi. ortaya koyduğu fikir, bohr'un "gizemli" yörüngelerini açıklamada başarılı oluyordu.
    işığın girişim, kırınım yaptığı, yani dalga özelliği gösterdiği, thomas young'in yaptığı çift yarık deneyi ile gösterilmişti. ama tüm madde parçacıklarının, su dalgaları ile aynı matematiksel özellikleri göstereceği beklenmiyordu.
    max planck 1900 yılında karacisim ışınımı problemini (morötesi facia diye de anılır), çözmek için

    denklemini kullanmıştı. bu denklem, foton kavrdıbının başlangıcı oldu; çünkü ν frekansındaki elektron salınımından oluşan ışığın, klagib mekanikle uyuşmayan bir şekilde sadece, h*ν nun tamsayı katlarında enerji taşıyabileceğini göstermişti. 'h', günümüzde planck sabiti adıyla anılır.
    fotonlar dalga özelliği gösterirse madde de gösterebilir analojisinin yanında önemli bir ipucu da einstein'in birkaç yıl önce özel görelilik ispatında kullandığı lorentz dönüşümleri idi.
    buna göre, serbest bir parçacık, fazı x, zamanı t olan bir dalga ile ifade edilirse, 2*π*(k*x - ν*t) , ve bu faz lorentz dönüşümlerinde sabit kalacaksa, k vektörü ve ν frekansı, x ve t gibi dönüşmelilerdi. ya da diğer bir deyişle, p ve e gibi. bunun mümkün olabilmesi için, k ve ν, p ve e ile aynı hız bağımlılığına sahip olmalılardı, bu yüzden de onlarla doğru orantılı olmalılardı.
    fotonlar icin e=h*ν olduğundan, madde için de

    varsayımlarını yapmak 'doğal' gözükmüştür.
    herhangi bir kapalı yörüngenin 1/|k| nın tam katı olması varsayımı ile, de broglie, deneysel olarak gözlenen ve sommerfeld ve bohr tarafindan "kuantize olma şartları" olarak anılan şartları matematiksel olarak kolayca türetti. bu türetme gayet gizemli bir şekilde doğru sonuçlar verince (davisson ve germer, 1927 yılında bell laboratuvarlarında gerçekleştirdikleri deneyle, elektronların da aynı ışık gibi girişim yaptığını ortaya koydular. deney 1924'te de brogli tarafından önerilmişti) insanlar deneysel olarak başka şeyleri tahmin etmesini de beklediler.
    elbette yanıldılar çünkü bu şartlar serbest ışık parçaları için yola çıkan varsayımların, çekirdeğe bağlı elektronlar için uyarlanmasıydı ve çok ileri zütürülmemesi gerekiyordu.
    ama doğru çıkış noktası idi.
    enteresan bir şekilde, 1925-1926 yılları arasında werner heisenberg, max born, wolfgang pauli ve pascual jordan, matriks mekanigi ile kuantum mekaniğinin formal tanımını yaptılar. ama formalizmlerinde dalga mekaniğine yer vermediler. benimsedikleri felsefe ise, tamamen pozitivist idi. yani sedece deneysel olarak gözlenebilen değerleri gözönüne alan bir yaklaşım kullandılar.
    1926 yılında erwin schrödinger bir dizi denklemle dalga mekaniğini yeniden canlandırdı.
    sonunda kendi dalga mekaniğinden heisenberg'in matriks mekaniğini de türetip iki formalizmin matematiksel olarak denk olduğunu da gösterdi. son makalelerinden birinde schrodinger, relativistik bir dalga denklemi de sunar.
    dirac'a göre tarih biraz daha farklı işlemiştir. ona göre, schrodinger önce relativistik dalga denklemini geliştirdi, sonra bunu kullanarak hidrojenin spektrumunu hesapladı ve deneylere uymadığını gördü. ancak bu denklemin, düşük hızlarda geçerli olan versiyonu aslında çalışıyordu!
    daha sonra relativistik dalga denklemini yayınladığında ise, bu oskar klein ve walter gordon tarafından yayınlanmıştı ve hâlâ klein-gordon denklemi olarak anılır.
    bu noktadan sonra dirac; teoriye çeki düzen vermiş, özel görelilikle uyumlu hale getirmiş ve bazı deneylerin sonuçlarını teorik olarak üretmiştir. örneğin pozitron'un varlığının tahmini... 1930'lara gelindiğinde ergenlikten çıkmış bir teori halini almıştır kuantum teorisi. daha sonra 1940'larda sin-itiro tomonaga, julian schwinger ve richard p. feynman, kuantum elektrodinamiği konusunda önemli çalışmalara imza atmış, 1950'li ve 60'lı yıllar kuantum renk dinamiğinin gelişimine tanık olmuştur.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 48.
    0
    özet geç bin
    ···
  13. 47.
    0
    seviye çok yüksek amk
    ···
  14. 46.
    0
    Bulanık mantık, 1961 yılında Lütfi Askerzade'nin yayınladığı bir makalenin sonucu oluşmuş bir mantık yapısıdır.

    Bulanık mantığın temeli bulanık küme ve alt kümelere dayanır. Klagib yaklaşımda bir varlık ya kümenin elemanıdır ya da değildir. Matematiksel olarak ifade edildiğinde varlık küme ile olan üyelik ilişkisi bakımından kümenin elemanı olduğunda "1", kümenin elemanı olmadığı zaman "0" değerini alır. Bulanık mantık klagib küme gösteriminin genişletilmesidir. Bulanık varlık kümesinde her bir varlığın üyelik derecesi vardır. Varlıkların üyelik derecesi, (0, 1) aralığında herhangi bir değer olabilir ve üyelik fonksiyonu M(x) ile gösterilir .
    Fuzzy logic temperature en.svg

    Örnek olarak normal oda sıcaklığını 23 derece olarak kabul edersek klagib küme kurdıbına göre 23 derecenin üzerindeki sıcaklık derecelerini sıcak olarak kabul ederiz ve bu derecelerin sıcak kümesindeki üyelik dereceleri "1" olur. 23 altındaki sıcaklık dereceleri ise soğuktur ve sıcak kümesindeki üyelik dereceleri "0" olur. Soğuk kümesini temel aldığımızda bu değerler tersine döner. Bulanık küme yaklaşımında üyelik değerleri [0,1] aralığında değerler almaktadır. Örneğin 14 derecelik sıcaklık için üyelik derecesi "0", 23 sıcaklık derecesi için üyelik değeri "0,25" olabilir.

    Klagib kümelerin aksine bulanık kümelerde elemanların üyelik dereceleri [0, 1] aralığında sonsuz sayıda değişebilir. Bunlar üyeliğin derecelerinin devamlı ve aralıksız bütünüyle bir kümedir. Keskin kümelerdeki soğuk-sıcak, hızlı-yavaş, aydınlık-karanlık gibi ikili değişkenler, bulanık mantıkta biraz soğuk, biraz sıcak, biraz karanlık gibi esnek niteleyicilerle yumuşatılarak gerçek dünyaya benzetilir. En önemli fark, böyle bir çatıda bilginin kaynağındaki küme üyeliğinin kesin tanımlanmış önkoşullarının olmayışı ve daha çok problemlerle rasgele değişkenlerin hazır bulunmasındadır.
    ···
  15. 45.
    0
    http://fanatik.ekolay.net...-0_3_detail_89_224131.htm
    paylaşamadan duramıyorum amk heycandan kuduruyorum lan
    ···
  16. 44.
    0
    hagibtir girmiş bulundum amk.
    ···
  17. 43.
    0
    özet geç bin
    ···
  18. 42.
    0
    cok basit anlatmissin kardesim
    ben bu seviede daha fazla duramam

    aynstannewtonsmith aynstaynnewtonsmith
    ···
  19. 41.
    0
    bazen de inşai haklar kendisine karşı kullanılan kişinin hukuk alanına etki eder. bunlara saf(öz) inşai hak denir. i̇nşai haklarda en çok kullanılan ayrım
    -kurucu yenilik doğuran: muhatabın kabul beyanı(sözleşmenin kurulması aşamasında)
    -değiştirici yenilik doğuran: muaccel borç durumunda borçlunun mütemerrüt olması
    -bozucu yenilik doğuran:irade sakatlığıyla sözleşmenin iptali
    yeni̇li̇k doğuran haklarin özelli̇kleri̇
    bir defa kullanılmakla sona erer.
    hak düşürücü süreye tabidir.
    kullanıldıktan sonra dönmek mümkün değildir.
    şarta bağlanamaz.
    dürüstlük kurallarına uygun kullanılmalıdır.
    devredilebilen haklardır.
    b)defi(karşı) hakları: defi hakları da düzenleme haklarındandır. borçluya tanınan
    savunma hakkıdır. hakkı etkisiz kılar veya sonucu kısmen veya tamamen sınırlandırır. bir başkası tarafından ileri sürülen bir hakkı, belirli oranda etkisiz kılma veya sonuçlarını tamamen ya da kısmen sınırlama, engelleme veya ortadan kaldırma imkanı veren haklardır. örnek: sözleşmeden doğan bir alacak zamanaşımına uğrar. mahiyeti itibariyle tali haklardandır ayrıca, defi dediğimiz için bunlara karşı haklar da denir. borçluya tanınmış olan savunma hakkıdır. defi hakkı, kaçınma hakları içerisinde en önemlisidir. zamanaşımında bk141 sürekli olarak engelleme söz konusuyken, ödemezlik definde bk81 ise geçici durum söz konusudur. defi hakkının söz konusu olabilmesi için, defi hakkı sahibine karşı kullanılabilecek bir hak olmalı. bazı defi hakları kesin, sürekli defilerdir. i̇leri sürülmeleriyle karşı hakkı tamamen engellerler.
    -geciktirici defi: hakkın kullanılmasını belirli süre engeller. ödemezlik defi bu gruptadır.
    davacı tarafın yazdığı ve tebliğ edilen evrak, dilekçe tebliğinden sonra sadece esasa cevap süresi içinde defi hakkı kullanılır. mahkemeleşme durumu yok ise, edimi ifa etmemekle defi hakkı kullanılır.
    i̇ti̇raz
    bir hakkın doğumunu, meydana gelmesini veya devdıbını inkar eden bir vakıanın ileri sürülmesi olduğu halde, defi ileri sürülen hakka karşı, bu hakkı engelleyen veya sınırlayan karşı bir hakkın kullanılmasıdır. bir hakkın varlığını veya devdıbını engelleyen, ortadan kaldıran, onu tehlikeye düşüren olayların ileri sürülmesi itirazdır. i̇tiraz karşı tarafın hakkının bulunmadığını kanıtlayan bir olaydır. i̇tirazlar, hakkın doğumuna da engel olabilir örneğin, şekil şartına uygun yapılmayan sözleşmeye itiraz edilmesi halinde.
    i̇ti̇raz-defi̇
    1)defi hakkın ileri sürülmesidir(dar anlamda defidir çünkü geniş anlamda defi itirazı da kapsar), itiraz olaydır. defi bir hak olduğu için bundan vazgeçilebilir. i̇tiraz ise olay olduğu için borçlu tarafından vazgeçilmesi mümkün değildir.
    2)itiraz hakim tarafından re’sen dikkate alınır mesela şekle aykırı bir sözleşme yapılmışsa, defi sadece borçlu tarafından ileri sürülebilir.
    3)defi hak sahibi tarafından ileri sürülebilirken, itiraz menfaati olan herkes tarafından ileri sürülebilir.
    4) i̇tiraz hakkın doğmadığını veya sona erdiğini ifade eder ancak defi ise hakkı sona erdirmez, sadece kullanılmasını, ileri sürülmesini geçici veya sürekli olarak engeller.
    alacak hakki-talep hakki
    talep hakkı: bir kimsenin, bir hak sahibinin, bir kişiden belirli bir davranışta bulunmasını, bir şeyi yapmasını ya da yapmamasını isteme hakkıdır. talep hakkı özü itibariyle, geniş anlamıyla alacak hakkını da kapsar. talep hakkı dar anlamda da kullanılır. bu doğrudan doğruya 3. kişinin davranışına yöneliktir. bunlar özellikle mutlak haklarda karşımıza çıkar. geniş anlamda talep hakkı alacak hakkını kapsar.
    alacak hakki ve talep hakki arasindaki̇ farklar
    1)talep hakkı 3. kişilere karşı ileri sürülebilecek hakları da kapsar. talep hakkı, alacak hakkından geniştir. alacak nisbidir ancak sözleşmenin nisbiliğinin aşıldığı durumlar istisnadır.
    2)doğuş anları bakımından farklı olabilirler. alacağın süreye bağlı olup olmaması durumunda a)süreye bağlı, aynı anda doğmaz. borçlunun edimi alacaklıya borçlandığı an, alacak hakkı doğar. talep hakkı, muacceliyet anında doğar. vadeye bağlanmamışsa borç, aynı anda doğar.
    3)kapsam bakımından, talep hakkı alacak hakkından doğan en önemli yetkidir. alacaklı yararınadır. talep hakkı dışında alacak hakkı bir takım yetkileri de barındırır. bu bakımdan alacak hakkı talep hakkından daha kapsamlıdır. örnek: talep edildi, borç ödenmedi. alacak hakkı, icra yolu marifetiyle borçludan tahsil edilir. alacak hakkı bünyesinde tazminatı da barındırır.
    alacaklının talep haricinde sahip olduğu yetkiler
    1) i̇cra yoluyla takip yetkisi: ilamlı-ilamsız icra
    2) tazminat isteme
    3) yenilik doğuran haklar:sözleşmeden dönme, seçimlik borç, takas, vb.
    4) defi hakları: ödemezlik defi, zamanaşımı defi
    5) tasarruf yetkisi: alacak hakkı üzerinde tasarruf edilebilir. devredilebilir, ifa için yeni süre tanınabilir
    6) feri haklar: faiz, cezai şart, rehin, hapis hakkı, vb. alacağı garantiye almak için kullanılır.
    sorumluluk
    edimini ifa etmeyen borçlunun müeyyidesi sorumluluktur. borç, akit dışı bir ilişkiden de, akdi ilişkiden de doğabilir. bir haksız fiil ilişkisinde; haksız fiilden bir borç doğar(tazminat).
    akdi sorumlulukta, borca aykırılık vardır
    akit dışı sorumlulukta, hukuka aykırılık vardır.
    edimini ifa etmeyen borçlunun malvarlığına alacaklının devlet organları vasıtasıyla el koyması sorumluluktur. kişinin kendi imkanlarıyla bir başka kimsenin malvarlığına el koyması istisnadır dolayısıyla, sorumluluk denilince;
    1)borçlunun edimin ifası için karşı malvarlığıyla sorumlu olması
    2)tazmin yükümlülüğünü yani, sorumluluk tazmin yükümlülüğünü oluşturur ve tazmin yükümlülüğü tazminatı, tazminat da zararın karşılığını oluşturur.
    sorumluluğun ayrımı ise;
    -i̇le sorumluluk, malvarlığı ile
    -den sorumluluk, haksız fiilden sorumluluk
    haksız fiilden, malvarlığıyla sorumlu olmak.
    sorumluluğa haki̇m i̇lkeler
    ferdi sorumluluk ilkesi: borcun ifa edilmemesinden, borçlu sorumludur. sadece borçlu muhataptır.
    ayni sorumluluk ilkesi: borçlu, borcunu ifa etmezse onun malvarlığına başvurulur. malvarlığıyla sorumluluk sınırlandırılmış bir malvarlığı sorumluluğu değildir. bütün malvarlığıyla sorumlulukta, sorumluluk kıymet itibariyle ve aynen gerçekleşir. i̇stisnai durumlarda aynen sorumluluk söz konusudur. özellikle paraya çevrilmesi olanaklı olmayan durumlarda böyle bir sorumluluk vardır.
    sorumluluk türleri̇
    şahıs varlığıyla sorumluluk: günümüzde bu sorumluluk düşünülemez. borcu için kişi çalıştırılamaz, hapsedilemez.
    malvarlığıyla sorumluluk:
    a) sınırlı malvarlığı sorumluluğu:
    aa) konu itibariyle sınırlı malvarlığı sorumluluğu: devletin kanuni mirasçı olması ve sadece mirasın aktif kısmını alması
    bb)miktar itibariyle sınırlı malvarlığı sorumluluğu: borçlu bütün malvarlığıyla sorumludur ancak sadece borcu miktarında.
    b) sınırsız malvarlığı sorumluluğu: borçlunun bütün malvarlığına el konulması durumudur.
    eksi̇k borç
    hukuk düzeninin bazı alacaklar bakımından borçlusuna dava ve cebri icra youlyla zorlama hakkı vermediği borçlar ekgib borçlardır. hukuk düzeni, borcun ifasını kişinin iradesine bırakmıştır yani bir nevi ahlaki yükümlülüktür. ekgib borcun müeyyidesi hukuk düzeninde yoktur. talep edilebilir ancak dava edilemez. ekgib borç olmasına rağmen yapılan ödeme, sebepsiz zenginleşme değildir. çünkü borç varlığını korumakta ancak sadece dava ve takip edilememektedir.
    1)doğuştan ekgib borç: hakim tarafından resen dikkate alınır. alacaklıya dava hakkı vermez.
    a)kumar ve bahis borçları
    b)evlenme tellallığından doğan borçlar
    c)sözleşmeden doğan borçlar
    d)malikin, iyi niyetli zilyede olan borcu, zilyet lehine defa hakkı vardır
    e)ahlaki ödevlerden doğan borçlar
    2)sonradan ekgib borç:
    a) zamanaşımına uğrayan borç
    b) konkordato dışında kalan
    3)geçici ekgib borç: anne ve babasıyla yaşayan ergin altsoyun emek ve kazancını aileye özgülemesi durumunda bunlardan dolayı uygun bir bedel isteyebilir.
    parça borcu-çeşi̇t borcu
    tarafların sübjektif telakkilerine dayanan objektif bir nitelendirmeyle, iş hayatındaki telakkilere dayanmadığı için haksız sonuçlar doğurabilen bir ayrımdır.
    parça borcu: borcun konusunun taraflarca ferden somut olarak belirtildiği borçlardır. ö/şu yarış atı. yani, edimin konusu bireysel nitelikleriyle ve özellikleriyle sözleşmede belirlenir.
    çeşit borcu: borcun konusu belirli bir borca ilişkin, belirli bir çeşite ilişkin belirtilerek bir takım ayır edici özelliklerle(sayı, tartı gibi) tayin edilebilir. 100 ton buğday gibi. yani genel nitelikleriyle belirlenmiş olan edimin konusu çeşit borcu olur.
    sınırlı çeşit borcu: eğer borçlu, borcunu münhasıran(özellikle, yalnızca) belirli bir stoktan veya sadece kendi ürettiği mallarla edimini ifa edecekse, sınırlı çeşit borcu vardır. genelde şarap üretiminde önem taşır. belirli bir yılın, belirli ayında alınacak hasat.
    seçimlik borç: birden çok edimi içine alan, borçlunun bunlardan birini seçerek yerine getirmekle yükümlü olduğu borç türüdür.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 40.
    0
    rezerved
    ···