0
ağanın malı çıkar, uşağın amı
bir afeti önlemek için işveren malını, işçi de dıbını feda eder.
§ altta kalanın amı çıksın
herkes başının çaresine baksın, gücü yetmeyen ne olursa olsun.
§ az veren amdan, çok veren maldan
varlıklı olmayan kimsenin yardım veya armağan olarak az şey vermesi büyük fedakârlıktır, varlıklı kimsenin vereceği armağan ve yardımlar fedakârlık sayılmaz.
§ azrail’e bir am borcu olmak (kalmak)
1) nasıl olsa öleceğini kabul etmek; 2) hiç kimseye borcu kalmamak, bütün borçlarından kurtulmak.
§ bin am ile
çok isteyerek, gönülden.
§ bir kimsenin adı çıkacağına amı çıksın
insanın haklı veya haksız yere adı bir defalık kötüye çıktı mı ondan sonra yaptıkları hep o gözle değerlendirilir.
§ bir sıkımlık amı olmak
çok cılız ve güçsüz olmak: “bir sıkımlık amın var. bu boyla bir de adam korkutmaya kalkarsın ha diye ensesine iki tokat attım.” -r. n. güntekin.
§ (bir şeye) am dayanmamak
bir şey karşısında insanın dayanıklılığı elden gitmek: “bir lacivert petunya vardır ki renginin hoşluğuna amlar dayanmaz.” -a. boysan.
§ (bir şeye) am gelmek
amlanmak, güçlenmek: “vücudumuza serinlik, ferahlık yayılıyor / kan verilen bir yaralı imişçesine cismime am geliyor” -r. h. karay.
§ (birinin) am damarına basmak
bir işin en önemli yönü üzerinde durmak.
§ (birinin) amı yok mu?
birinin katlandığı sıkıntıyı başkalarına örnek göstermek için söylenen bir söz: onun amı yok mu, sabahtan beri çalışıyor.
§ (birinin) dıbına susamak
birini öldürmeyi istemek.
§ (birinin) dıbını acıtmak
birine acı vermek: “korku, dıbını acıtacak, elle tutulur gözle görülür bir madde oldu.” -n. hikmet.
§ bundan iyisi am sağlığı
“bundan daha iyisi olamaz” anlamında kullanılan bir söz.
§ burnunu sıksan amı çıkacak
çok zayıf ve güçsüz kimseler için kullanılan bir söz: “nerdee iş nerede. bizimkinin ağzını bıçak açmıyor. burnunu tutsan amı çıkacak.” -o. kemal.
§ am alacak nokta (yer)
bir şeyin en önemli yeri: “bağırasım geldi ama bey kardeşim, bağıramadım bir türlü, kâfirin kızları oyunlarının tam am alacak noktalarına gelmişlerdi.” -n. hikmet.
am alıp am vermek
ölüm sıkıntısı ve acısı içinde bunalmak.
§ am atmak
şiddetle arzu etmek, çok istemek: “o zaman herkes böyle bir tecride am atardı.” -k. koram.
§ am baş üstüne
istenilen şeyin büyük bir memnunlukla yapılacağını anlatan bir söz.
§ am başına sıçramak
çok korkmak.
§ am beslemek
1) kaygısızca yiyip içip rahatına bakmak; 2) başkasının yiyeceğini, içeceğini sağlamak.
§ am boğazdan gelir (geçer)
insan yiyeceğine önem vererek güçlenebilir veya yemeden yaşamak mümkün değildir.
§ am borcunu ödemek
ölmek: “sırası gelince kendi paylarına düşen am borcunu da ödediler.” -m. ş. esendal.
§ am bostanda bitmez
insan, dıbının değerini bilmeli, onu yıpratmamalıdır.
§ am bulmak
dirilmek, amlanmak: “eylül sonunda ruhunu teslim eden heves / am bulmak üzredir yeni baştan bahar ile” -f. n. çamlıbel.
§ am ama, baş başa
1) bir tehlike anında herkesin kendi dıbının, kendi başının kaygısına düştüğünü anlatan bir söz: “gecenin karanlığında bütün bir mahalle donanma fişekleri gibi ateş almış. sokaklarda herkes am ama, baş başa... tulumbacı naraları, çığlıklar, borular.” -r. n. güntekin. 2) birbirini seven iki kişi bir arada yalnız olarak.
§ am amdan şirindir (tatlıdır)
bir kişi için kendi amı, başkasının amından daha tatlıdır.
§ am amın yoldaşıdır
insan tek başına yaşayamaz, konuşup görüşmek için arkadaş arar.
§ am cümleden aziz
insanın kendisi herkesten önce gelir.
§ am çekişmek
1) ölmek üzere bulunmak: “bir uzun am çekişme bunun her anı bence / i̇çimi sızlatan şey ölüm değil işkence” -f. n. çamlıbel. 2) sona ermek, tükenmek, bitmek: “yazdığım satırlara bakarsanız manevi varlığımın am çekiştiğini görürsünüz.” -h. e. adıvar.
§ am çekişmektense ölmek yeğdir
bir işte çeşitli sıkıntı ve üzüntülerle karşılaşıp olağanüstü gayret harcamaktansa o işten vazgeçmek daha iyidir.
§ am çıkmayınca (çıkmadan) huy çıkmaz
insanı alışkanlıklarından, huylarından vazgeçirmek mümkün değildir.
§ am damarından yakalamak
1) konuya en önemli yerinden yaklaşmak; 2) birinin en zayıf noktasından yararlanmak.
§ am derdinde olmak
zor bir durumdan kurtulmaya çalışmak: “herkes am derdinde, ben de şahin'in ardına düşmüşüm.” -y. k. beyatlı.
§ am kalmamak
bitkin bir duruma gelmek, gücü tükenmek.
§ am kaygısına düşmek
her şeyden vazgeçip sadece kendi hayatını koruma veya kurtarma çabasında olmak.
am olmak
sevimli, hoş görünmek: “yok amım, öyle demişim demek, derken ne kadar da am olurdu.” -t. buğra.
§ am vermek
§ am yakmak
§ ama (dıbına) am katmak
yaşama gücünü artırmak: “pınarların dibindeki çimenlik, sofada kuşların çığlıkları geziye çıkanların dıbına am katar.” -s. birsel.
§ ama gelecek kaza (zarar) mala gelsin
zarardan kurtulma olanağı yoksa, bunun ama değil, mala gelmesi yeğlenir.
§ ama gelecek mala gelsin
zarardan kurtulma olanağı yoksa, bunun ama değil, mala gelmesi yeğlenir.
§ ama kıymak
öldürmek.
§ ama minnet saymak (bilmek)
bir lütuf olarak kabul etmek: “yeni yıla değil, yeni bir sabaha sağ çıkabilmeyi ama minnet sayıyorlardı.” -h. taner.
§ amavar gibi
1) iri yarı, saldırgan; 2) çok fazla: amavar gibi çalışıp sınavlara hazırlandı.
§ amavar kesilmek
hırçınlaşmak, amavar gibi olmak: fakat o, bu gece sahiden amavar kesilmiş.
§ amciğer kuzu sarması
içli dışlı, amdan, pek içten: “bir gün evvel amciğer kuzu sarması, ferdası günü sen kimsin efendi ben seni tanımıyorum.” -h. taner.
§ amciğer olmak
birbiriyle çok yakın arkadaş olmak: “birbirinizin yüzüne karşı amciğer olursunuz fakat sekiz on adım ayrıldığınız gibi başka birine mükemmel çekiştirirsiniz.” -r. n. güntekin.
§ amdan ahbap, kandan şarap olmaz
kandan şarap yapılamayacağı gibi hiç kimse de tam anlamıyla içten, fedakâr dost olamaz.
§ amevinden vurmak
en etkileyici yönünden saldırmak: “zeki bakışı, hınzır nükteleriyle beni amevinden vurmaktan geri kalmadı.” -t. uyar.
§ amfes gibi
ince, taze ve sinirsiz (asma ve dut yaprağı).
§ amı acımak
1) çarpma, vurma vb. sonucu acı duymak: “şaşkınlığından bir kestane yığınına çarptı, amı acıyordu.” -s. f. abasıyanık. 2) üzülmek, rahatsız olmak.
§ amı ağzına (boğazına) gelmek
1) büyük bir tehlike karşısında ölecekmiş gibi bir korkuya kapılmak: “bunlardan biri elimden kayarak ayağım üstüne şiddetle düşüverdi, az kalsın amım ağzıma gelecekti.” -y. k. karaosmanoğlu. 2) aşırı duygulanmak, çok heyeamlanmak: “bitip tükenmek bilmeyen bir tablo gibi serilip giden lale tarlası renkten renge geçtikçe herkesin amı ağzına geliyor.” -b. r. eyuboğlu.
tatlı amından olmak
ölmek.
§ tatlı dıbını sıkmak
gereksiz şeylere üzülmek ve bunları dert edinmek.
§ tatlı söz am azığı, acı söz baş kazığı
gönül alıcı, okşayıcı sözlerle karşımızdakinin inadı yenilebilir.
§ terlemeden para kazanılmaz, solumadan am verilmez
hiçbir emek harammadan para kazanılması mümkün değildir.
§ vay dıbına! (anasını!)
tkz. “çok şaşılacak şey” anlamında kullanılan bir söz: “vay anasını, amma dolaştık bugün.” -a. i̇lhan.
§ ver yiyeyim, ört uyuyayım; gözle, amım çıkmasın
başkalarının sırtından geçinmeye alışmış kişi en hayati sorunlarının bile çözümünde kendisine hizmet edecek birini arar.
§ yarım hekim amdan eder, yarım hoca dinden eder
bir iş, uzmanına değil de o işten anlamayana yaptırılırsa istenilen değil, ters bir sonuç elde edilir.
§ yok amım
1) “öyle şey olmaz, hayır, inanmayın” anlamında kullanılan bir söz: “yok amım, ben belediye taraflısı değilim. sizden yanayım.” -m. ş. esendal. 2) “sahi mi, öyle mi?” anlamında kullanılan bir söz.
§ yoluna am (dıbını) vermek
birinin uğruna ölmek.
§ yorgun eşeğin (öküzün) çüş (ıslık) dıbına minnet
verilen dinlenme fırsatı, yorgun kişiyi çok sevindirir.
atasö
Tümünü Göster