1. 125.
    0
    atar atar, atmasa bile yapacağın bişi yok bişi olmamış gibi devam edicen msj gelene kadar
    ···
  2. 124.
    0
    @123 olum gibmedik bişey yapmadık yine şizofren olduk iyi mi amk
    ···
  3. 123.
    0
    @118 ne güzel okumuşsun lan duygulandım hepinizi çok seviyorum amk
    ···
  4. 122.
    0
    laa hurinin babasıı gibtir ol git lann çok güldüm olmm harbi yaa ne su katılmamış huur çoçumuysun lan
    ···
  5. 121.
    0
    ve kral seçimlerinin kararlaştırdığı yaz ortası gününde kraliyet boruları güneşin gelişini selamladı. fighuan kardeşinin üstelenmesine karşı çıkmış ve hiddetlenmişti , işte o sıralarda kalbine bir şüpenin gölgesi düştü. kardeşini içten içe babasını öldürmekle suçladı.ve daha köpürerek geldi arenaya , herkez orada çitlerin ardında iki kardeşin çarpışmasını görmeye gelmişti. fighuan'ın gözleri ak bulutları deşen bir güneşi andırıyordu. figon'un bakışlarıysa karanlıkta dökülen bir ay ışıltısı gibi... ve fighuan ilk kılıcı çeken oldu , sonrasında babasının elmas kalkanını yanında getirmişti. ama bu kalkanın onun hükmüne girmesi figon'u dahada hiddetlendirdi.ve figon'un kılıcının çekilişiyle ortaya saçılan ışık, kamış tarlasına düşmüş bir yangın gibi oldu. figon'un saldırısı öyle korkunç ve hızlı olmuştuki az kalsın fighuan'ın altına saklandığı elmas kalkan bile bölünüp dağılacaktı. sonrasında tüm gücüyle savaştı iki kardeş , hem ölüm korkusuyla hemde kardeşlerini kıyacakları düşüncesyle içleri yandı.ama figon'un savrulan kılıcı boşlukta dönerken fighuan'ın parlak kılıcı kardeşinin sol kolunu boydan boya almıştı. figon ölmemişti ama acıya dayanamayıp yerle bir oldu ve kolu fighuan'ın ayaklarının dipine düştü. fighuan buna karşılık öyle bir kederlenmiştiki kardeşine yaptığı yüzünden. çünkü hiçbir şarkı ve hiçbir hikaye burada yaşanan kederi anlatamazdı...

    fighuan kardeşine daha fazla kıymaya cesaret edemedi , ama ona şu sözleri söyledi. "kendini kral olma arzusuyla yakıp bitirmişsin... ve gerçek güçle karşılaştığında anca aman dilenirsin! git ve bu toprakları terket çünkü gözümde bir grumlug kadar değersizsin artık!" ve figon ciyaklıya ciyaklıya şehiri terketti , adanın ırak köşelerine sığınarak burada kahrolmuş bir şekilde yaşadı. çünkü fighuan'ın onu lanetlemesiyle tüm halk ona kahrolmuş i̇blis diyordu. figon büyük bir and içti o gün , karanlığın içinde tüm heybetiyle feb soyunu yok edeceğini ve tahta çıkıcağına yemin ederek birkaç yıl kin içinde yaşadı durdu.ve yıllar içinde ormanlarda dolanırken bir kasabaya denk geldi , kasabaya yerleştiğinde kimse onu ne tanımış nede aşşağılamıştı.oda kendisi hakkında tek bir bilgi dahi vermedi kimselere , ama kalbi soylu bir ailenin tek kızına bağlandı.bu aşktan çok soyunu devam ettirme arzusuydu.ama hiç kimsenin tek kollu bir ayyaşa kız vermeye niyeti olmadı... figon bunun üzerine kasabadakilere kinduydu , bir gecenin sonunda gözünün tuttuğu kızı kaçırarak ormana gitti. kızın ona itaath etmesi çok zor olmuştu , figon'a kin duyuyordu.ama evlendiler , ormanda uzun bir hayat sürdüler. "kahrolmuş i̇blis" lakabı hiç bir zaman yankılanmadı bu ormanda ve yıllar sonra figon'un karısı luin ona bir evlat bağışladı. figon bu çocuğa ethenas ismini layık görmüştü çünkü ethenas kayıp sendo lehçesinde "i̇ntikam ateşi"
    demekti.ve i̇ntikam arzusu bu ateşte körüklendi. figon tekrar kılıç çekti bu hudut ormanında , ve antremanlar yaptı. daha önce insanların gerek duymadığı zorlu mücadelelere girişti. büyüyen oğlunada bu ilmi , savaşcının yollarını öğretti. ormanda kimsesiz uzun yıllar geçindiler fakat luin evine dönmeyi öylesine arzulamıştıki gözü oğlunu bile tanımaz oldu.bu kederle ormana hapis olarak yaşadı luin , taaki oğluda büyüyüp bir intikamcı olana dek. cinnet geçirdi , bir gece kocasını katlederek ormanın karanlığında kayboldu. oğul ethanas babasının ölümüyle kederin çorak güneşinde eridi gitti. annesinede kin duymaya başladığında babasını ormanda bir hendeğe mesar yaparak gömdü.ve annesinin peşinden gitti , uzun zamanlar yaya ve şansının el verdiğince atla adanın uzun hamaklarından geçti. annesini bulduğundaysa haydutlar tarafından katledilmiş olarak buldu. atıyla suratına bir toz attıktan sonra babası figon'un şehrine kadar gitti. buraya ilk geldiğinde kimse tanımadı onu , ama kral'ın fighuan olduğunu anlayan ethenas daha bi ön plana çıktı. şehirde üst mertebelere yükseldi orman ve demircilikteki ilmiyle ve kaleye lord kabul edildiğinde kral ona bağlılık yemini etmesini söyledi. figon oğlu bunu kabul etti ve krala yeminini sundu , bu yemin içten içe bir karanlık taşımaktaydı belkide.ama figon bir saray kızı olan kabrielk'e gönül verdiğinde tüm kin ve nefreti kalbine mühürlenmişti.bir yaz gününde evlendiler , ve birlikte huzurlu bir hayata yol açtılar.ama ethenas'ın kara emelleri zehir misali öldürüyordu aşklarını , ethenas'ın kalbindeki mühür kırıldı ve intikam ateşi tekrar parladı.bir gece kralın kızı olan niff'i canice katlederek leşini saray kapısına bıraktı. kral bunu duyunca ağır bir kederde boğuldu , kalbinde fırtınalar koptu... ama bu olanı kardeşi figon'a bağladı , adanın dört bir yanına atlılar gönderdi.bir kaç hafta ethenas'da ortalarda gözükmesede figon bulunamadı.ve kral kederiyle uzun aylar yaşamak zorunda kaldı. niff'in kocası esentif ise bütün yıllarda karısının katili figon'u yokladı... yine kara bir gecede ethenas, fiwe'yi ormanın ardındaki saf çamlıkta bulmuştu. fiwe tek başına yıldızları izliyor garip garip şarkılar , ağıtlar yakıyordu. ethenas yanına geldi ve ona derdini sordu. fiwe ona karısının öldüğünü haber etti ,zor bir talihsizlik sonucu karısının öldüğünü. fiwe'nin karısı cifrun'du ve nedensiz yere kapamıştı gözlerini hayata. zaten fiwe'nin ölümüde bu gece gerçekeşti. ethenas kılıcını çektiği gibi aynı babasının mizacında fiwe'ye saldırdı.ama fiwe temkinli ve akıllı bir prensti , gözleri hep ethenas'ın üzerinde kalmıştı.
    kılıcı çoktan çekiliydi ve çarpğıştılar. minik kılıç oyunlarından sonra fiwe , ethenas'ı geri çekilmeye zorladı.ama ethenas kaçıp kaçıp tekrar saldırıyordu , aynı babası gibi saldırdı kralın oğluna. yine o kılıç boşa sallandı.ve fiwe'nin kılıcı ethenas'ın sağ kolunu kesti. "biliyordum pis kafir!"dedi fiwe "sen o iblisin oğluydun,ama merak etme kılıcım ışığın ve adaletin savunucusudur! ben varken ne halkıma zarar verebilirsin , nede bana... " ama ethenas pes etmedi koluyla birlikte düşen kılıcı sol eline alarak korkulu gözler içinde fiwe'yle çarpıştı.ama kahrolmuş iblisin oğlunu ne bir prens nede bir kral alt ederdi. fiwe oracıkta düştü.ama ardındanda ethenas düştü çimenli topraklara
    Tümünü Göster
    ···
  6. 120.
    0
    kardeşli̇k çeki̇şmesi̇ ve feb'i̇n kayboluşu

    kral feb yaşlanmış ve ülkeyle pek ilgilenmez bir halde eski bir dost olduğunu söylediği bir ihtiyarla beraber gezerlerdi.o zamanlarda figon ve fighuan arasındaki gerginlikte pek fazla artmıştı. kudretli ada madenlere fazla doymuş ve pek ala rahat bir yaşam sürerken feb'de gizli bir ilim üzerine kafa yormaya başlamıştı.ve bunun aşırıya kaçtığını anlayan figon saraya , kralın huzuruna vararmıştı. saraydan içeri girmesi bile kralın umrunda olmamıştı.ve figon konuştu."efendim , neden herkez bukadar huzur içindeyken siz kafanızı başka alemlere yorarsınız.bu uykunuz ülkenin kederli günlerinide kapsarsa uyandığınızdada sürecek veyaa yönetecek bir gemi olmayacaktır ortada... " kral bu sözler kulağına yansadığı anda hiddetle köpürerek "ne hakla bunları bana söylersin feb oğlu? aklım başka alemlerde değil merak etme! sadece bu tahtda oturmaktan fazlasına çabalıyorum... "...
    ama fingon buna yanarak "nedir peki o çabalarınız? halkın kursağından geçmesi içn yeni bir lokma doğuramadığın sürece bu taht bile ayıptır size!" diyerek hırçınlaşmıştı. kralsa ona dik dik baktı ve fingon'un içini burkan bir laf söyledi "ne! anladım feb oğlu anladım... senin arzun benim düşmemdir öylemi? sonrasında kardeş kıyımını yapıp tahta çıkmayı çabalıyorsun.ama merak etme çok az bir zaman kaldı bü dünyaları terk etmeme ama ben giderken mirasımda hiçbirşey olmamasından korkuyorum!" fingon bunun üzerine sarayı terketmiş ve kral tekrar kağıt lara kitaplaar kafa yormaya başlamıştı...

    diyer gün fingon tekrar kralın huzuruna vardığında babasının ortalardan kaybolduğunu öğrendi.i̇lk önce fighuan koşup yetişmişti ve emirler vererek adanın dört bir yaının aranmasını emretmişti. ancak figon kardeşini iteleyerek "benim onayımı almadan tek bir emre dahi kalkışma kardeşim!"dedi."çünkü seni kral triplerine bezenmiş bir halde bulmak içimi yaktı."figon , fighuan'a iğrenç iğrenç bakmaktaydı "nede ayıpdır yaptığın" dedikten sonra fighuan'ın şaşkın bakışları önünde aynı emirleri iletti askerlere ve yeşil pelerinini savurarak kardeşinin hemen yanından geçti... ve tüm bunların ardında kral feb , hiçbirzaman bulunamadı. ve askerler aramaya mecal bulamadıklarında fighuan'ın ikinci emriyle aramayı kestiler. figon her seferinde zaten dargın ollduğu kardeşine sözünü geçirmeye çalıştı.ama fighuan onun boş sözlerine uymuyordu. ve bu yaygaraın içinde kralın artık tamamen gittiği belirtildi ve aramalar bitti.bir kaç gün yeni kral düşünceleri sadece saray dedikodusuydu.ama yakın zamanda olay resmiyete döküldü , kralın kaybolduğuna inanmayan insanların bile olduğu zaman geçip gitti ve oğullardan hangisinin tahta çıkması gerektiği düşünüldü.ve iki oğlun savaşması gerektiği kararlaştırıldı. sarayda sessiz sakin kocasının gidişine yas tutan akshema bu duruma karşı çıktı , çünkü kendi oğullarından birini kaybedicekt
    Tümünü Göster
    ···
  7. 119.
    0
    sen şizofreniksin olm. bi düşün bakalım hic bi türk kızı oyle sana bakıp gülüşüp rocco yalayıp şeker ister misin diye sorar ki a.k sen cok ferre film de izlemenin etkisiyle yannanı yemişsin koçum benden söylemesi. bence hemen git bi doktora görün
    ···
  8. 118.
    0
    ve yola hazır olduklarında yanlarına erzak alarak galad , elros'un diliyle akhche'yi terkettiler. yolları uzun bir süre çorak topraklarda geçti , ancak bir süre sonra daha koyu ve püsküllü topraklara gelmiştiler. burada kendilerini esir gibi hissetmişledi , bunaltıcı bir hava... ve yollarına devam ederek bu kara topraklarda dolandılar haftalarca, ama çıkışı birdaha asla bulamayarak karanlıkta hapsedilmiş gibi kala kaldılar.i̇çlerine her seferinde katı bir umut yerleşipte onları biraz daha ilerlemeye zorladığında karanlıktan gelen bir şer o umudu yakıp yok ediyordu sanki... en sonunda elros çıldırarak etrafta koşuşturmaya başladı , acı acı bağırarak bir kurta bir aslana bir wampire dönüşe dönüşe koşturdu feb'in gözleri önünde.ve en sonunda olduğu yerde durarak goca gözlerle feb'e baktı ve karanlığın içinde kaybolup gitti.feb'se halsiz ve kederli bir şekilde izledi bunları ve elros'un ardından bile gitmedi... oturduğu yerde nekadar süre kaldı bilinmez ama ne acıkmıştı nede susamıştı.en sonunda kalbi kedere yenilmez bir umudu kavradığında yerinden fırladı.ve elmaslara bezenmiş kalkanının aydınlattığı yolda ilerlemeye başladı , haftalarca boş boş gezindi.ve kederde yavaş yavaş kemirdi onu.
    ama aylar sonra kara duvarlarla kaplanmış, mum ışığındaki koridorlara vardı. boş boş gezinmesi buralardada sürdüysede koridorların sonunda koca bir kapıyı buldu. sevinçle doldu içi, ve merak içinde kapıyı açıp içeriye girdi.i̇çeride koca bir taht olan boş bir oda buldu , taht boştu. tahtın yanına gelip bir süre oyalandığındaysa karanlık duvarların içinde elros belirivemişti. çılgünca kıkırdayan bakışlarıyla feb'e baktığında, feb onun çoktan karanlığa büründüğünü anladı.ve pis bir kurtadama dönüşen elrosla feb büyük bir savaşa tutuştular. tahtın önünde çarpışmalarıyla koca tozlar kalkıp etrafta dollanıyordu... ama elros tüm ihtişamıyla feb'i geri püskürttü. koca bir yılann olup kılıcından kaçarak sokmaya başladı onu , ama aldığı darbeler yüzünden geri kaçtı ve bir aslan şeklinde tekrar geldi.ve elros he saldırısında daha büyük yaralar alarak feb'in kalbine sapladığı gümüş kılıcı sayesinde dondu.bir süre sonra o pis bedeni taştan kaplamalar gibi üzerinden döküldü ve içinden güzeller güzeli bir kız çıktı.feb'in kılıcı bile bu kıza saplanmadan parçalanıp karanlık odaya saçıldı. gece'nin gölgesinden siyah saçları ve ak taşlar gibi parlak vücudu, feb'i aşık etmişti bu kıza.ve elros lanetinden kurtulan kız vede feb aniden bir gürültüyle geri sıçradılar. oradaçıkta kimsenin oturmadığı taht yarılarak bir kapı edasıyla içindeki ışıklı yolu gösterdi feb'e...

    feb oradan kurtulduğunda sendo adasına giderek bu tatlı kızla evlendi.ve huzur içinde uzun yıllar yaşadı , taaki adanın kral soyu düşene kadar.o sıralarda halk yeni kral olarak feb'i diyer ismiyle gümüş kralı seçti. ve karısı akshema ona 3 çocuk verdi , feb bunları fighuan , fingon diye adlandırdı. son çocuklarının isminiyse akshema verdi ve ona sadece fe dedi..
    Tümünü Göster
    ···
  9. 117.
    +1
    huri savcıdan izin alıp ananı resmi belgeyle gibecem
    ···
  10. 116.
    0
    feb çorak topraklarda aralamıştı gözlerini , ehiddetli günün bu topraklardaki şafağı tüm kuvvetiyle söküp dünya surlarından dışındaki karanlığa bıraktığında, feb'de ayılarak kudredretli bedenini kaldırmıştı. karşısında.ve elros'u buldu karşısında , elros elindeki paslı çömlek ve içindeki şemalsiz lapayı ona uzatırken ağzından ağır bir lisanda sözler saçılıp yerdeki çorak toprağa karanlığın tohumları gibi saçılıyordu. çünkü elros karanlıkta doğan kadim bir lehçeyi konuşurdu.her daim... i̇nsanı lisandada bilgisi ve ilmi olmasına rağmen o kuytu bedeninde kara lisan ona çok yakışıyordu. elros kara bir kürke bürünmüş iğrenç bir yaratıktan koca bir ejderhaya dahi dönüşme yetisi bulunurdu.bu dönüşümlerde gerçek benliğini ve zarif bedenini bile unutmuş ve yokluğun içinde bulduğu bu kötü bedene bürünmüştü. gözleri ışığa acı acı bakar , elleri müceferlere değdiği anda yanardı...

    feb çirkef bir muamele görüyordu elros'tan ve ondan aldığı yemekte pisti.feb ilk tattığında bunun tadını karanlığı boyuyan pis küflü etlerin kırık kemiklerle doluştuğu çirkin bir elem'e benzetmişti.feb'de bu tada suratını büzüştürmüştü. günlerdir susuz kalmış iri bedeni yediği leşin ekşi tadıyla çalkalandı... ve birlikte kalkarak topraklarda bir süre yol alarak çölleşen tozlu yollara geldiler. burayı dolanarak geçseler bile ağır kum tepelerini aşamayacaklarını anlamışlardı.bu nedenle elros kara bir kartal şekline bürünerek feb'i tepelerin ardındaki falas çölüne taşıdı. buradan sonra tekrar yürümeye başladılar , bir zaman sonra feb yorgunluktan ve susuzluktan baygın düştü. böyle şeylere dirençli olan elros onu yol boyunca taşımak zorunda kalmıştı.bu topraklardan bir an önce çıkmayı arzuluyorlardı , fakat nekadar giderlerse gitsinler ufuktaki koyu renk hiçbirzaman yeşilleri toplamamıştı... saf ayak izlerini ardılarında bırakarak çölü aştılar , burada feb tekrar ayıldı ve harekete bile mecali olmadan emekliye emekliye elros'un peşinden geldi. sonunda güneşin bulutların ardındaki ithivarına çekildiği vakit kısa bir yağmur suretlerini neşelendirdi. ellerindeki tas ve çomleklere , hatta feb'in elmas kalkanının tersine bile su doldurdular burda. mataralarını daldırdıklarında içleri bir hoş olmaktaydı. kana kana içtiler bu sudan ama onlara saklayacak su kalmadan yağmur dindi. akılsızlıkları başlarına taş gibi düşmüş , suyu dikkatli kullanmalarını bilmemeleri onları iyice bitirmişti. yağmurun tekrar yağmasını bekleyerek bir kaç saat geçirdiler boş çölde.ama yağmurun ardındaki nemde çölde kuruduğunda güneş hiddetli bir süpriz yaptı gezginlere ve onları yakmak için parladı gökyüzünde.feb ve elros güneşten var gücüyle kaçtılar , çölün bahadır görkemlerini aşarak galad ismini verdikleri yorgun tepelere sığındılar. galad i̇nsani lisanda "kutsal toprak" anldıbını taşırdı , ama elros buraya akhche yani "yankılı dağlar" demişti. gezginler bu bölgede tüketicek su ve yenebilecek hayvan buldukları için bir kaç hafta burada beklediler.ve hergün biri uzaklara yol alıp yeni bilgiler toplamaya gidiyordu. akşama doğru eve dönüp diyerine hiç birşey bulup bulamadığını bildirmekteydi.ve uzun günler buyle geçip gitti..
    Tümünü Göster
    ···
  11. 115.
    0
    @112 uyu okuyuşunu gibim senin numarasını bu vermiş kızın yok
    ···
  12. 114.
    0
    lan hurininbabasi tamam şampiyon sakin ol bitti lan herşey daha napıyosun amk yaa
    ···
  13. 113.
    0
    hancı ona ilk başta yemek getirdi , o sırada üst katta ona bir oda hazırladı.ve ona hafif giysiler verdi.feb bu yardımı minnetle kabul etmişti , karnını doyurur doyurmaz üst kata çıkarak ona verilen odaya geçti.ve gözlerini öğlene doğru kapatarak uyudu... uyandığında koca bir gün geçmişti resmen , saat sabahın altısıydı.feb kalkarak üzerindeki kıyafetleri ihtişamlı zırhıyla değiştirdi. koca botlarını ayağına pek kullanmadığı miğferini başına geçirdi. ardından pelerinini sırtından aşşağı saldı.ve rahat rahat indi hanın alt katına , onu karşılayan kişi yine hancı olmuştu. oysaki bu kez hancıya yardım eden bir kaç kişi , ve yoğun müşteri ordusu vardı handa. hancı onu indirerek bir boş masaya geçirdi , kalabalık ve gürültü her yeri kaplamıştı. hancı ona yemekler getirdiğindeyse feb bunları alelacele doyurdu karnını.ve hanı hancıya verdiği son bir vedayla terkedip gitti. yolu epey uzaktaydı adanın, uzaklardaki talath dirnen vadisine bağlandığı ragnor köprüsüne gidiyordu yolu. talath insani leçhede doğa demekti ve kısa zamanda bölge haydutlarına talath rhunen , dünya polislerineyse talath süvarileri denmişti...

    ve feb ,ragnora vardığında karşısında ufuğa kadar uzanan dengesiz bir köprü belirdi. zayıf ve acılıydı , kalasları ezik büzük dağalmıştı... feb bu köprüye ilk adımında kulaklarını yırtmıştı aniden salınan gıcırtı , yanları tutan kopuk kopuk halatlara tutunarak bir kaçl adımdan sonra öz güvenini yitirmeye başlamıştı. düşmesinin an meselesi olduğunu tahmin ederek köprüden aşşağı indirdi başını. gözleri koca bir okyanus ararken saf çorak topraklarla karşılaştı , şaşırmıştı.en son gelişinden evvel buralar kudretli ve verimliydi , köprüsü sürekli tamir edilir en küçük ayrıntıyı bile temizlerlerdi. boş topraklarsa pis ve acı verici görünüyor , feb'in burnuna acı bir koku yayıyordu.bir an için ürkerek yerinden sıçradı , büyük bir sallantıyla köprüde ilerlemeye başlamıştı. feb uzun bir yol katedsede yol üzerinde açlıktan ve susuzluktan dağılmıştı. yaklaşık 10 gün ilerledi dayanarak.ama bir adım atmaya bile mecali kalmadı en sonunda , yorgun bedeni zırhının ağırlığıyla yüklenerek kendini geriye bıraktı. kalaslar açı içinde parçalanarak feb'i aşşağıdaki topraklara kadar düşürdü...
    ···
  14. 112.
    0
    feb ve elros'un ölümlüler kapisindaki̇ savaşi ve feb'i̇n tahta çikişi

    osıralarda feb yone sıradan bir gezgin olarak bilinirdi , sendo adasına vardığı günden beri varsın hanlarda varsın gezilerinde kimse işitememişti nereden gelip nereye gittiğini.son günlerde çok seyrek rastlardı ada çevresine ve uzun uzun gezilere çıkardı tek başına. yine o ziyaretlerinden birinde rumil hanına gelmişti , içkiye pek düşkün olmasada her ziyaretinde bir şişe tatmadan ayrılmazdı oracıktan...
    sabaha doğru güneşin uzak taki tepeleri tırmanıpta geldiği sırada boş ve ırak hanın körpe bir tahtadan yapılma kapısı aralandı.i̇çeriye gümüşten alıl alıl parlayan bir zırh giyen bir adam girmişti.bel hizasından geriye sarkan kılıç ise oturduğu kında daha kan renginde parlıyor ayrı bir tonda gözlere şen veriyordu.bu adamın yerlere kadar uzanan yeşil ve pür bir pelerini vardı , dalga dalga akardı sırının üzerinden. işıksız handa doğmuş bir güneş , bulutlardan geçip gelmiş bir ışık gibiydi. tüm bu şovun üstüne kapıyı kapatıp içeri girdi adam , iri zırhının içinde sert adımlarla şaşkın şaşkın onu izleyen kaba hısımlı hancıya vardı. hancının şaşkın gözleri bu adamı ancak o saf ışıkların arasında net görebilmişti."ala ala!"dedi. "sen buralara uğrarmıydın ?"diyerek bir kahkaha patlattı sessiz handa. adamın dik bakışları yerini gülümsemeye bırakmıştı.
    "uzun gezilerde gücüm yittikçe buraya uğrarımya"deyerek kıkırdadı. hancı onu bir masaya yönlendirdikten sonra bir süreliğine içeri gitmişti. adamsa o masaya çekilen sandalyelerden birine oturdu , bir süre beklemesi gerekmişti.ama hancı elinde şarap şişesi ve bardaklarla geldiğinde yine neşelenmişti."oyh"dedi dengesini ara ara kaybeden adam ve elindekileri masaya bırakıp adaın karşısına sandalye çekti. sandalyeye oturarak koca şarap şişesini eliyle kavradı "eh! feb bey , siz şarap sevmessiniz belki amma bunların tadını birada bile bulamazsın... " dedi. şişeden bardaklara yeşil bir şarap boşaldı ve hancı ellerinde gezinmeye devam etti. "anlat bakalım , uzakları görmemiş aklıma hikayelerini anlat."dedi ve bardaklardan birini masada kaydırarak feb'in önüne kadar gönderdi. feb bir süre sustu , sonradan dili çözülmüştü...
    hancıya uzaklardaki gezilerinden bahsetti , yaptıklarından... savaşlarından ve gezip gördüğü koca dünyalardan. uzaklardaki kudrettli krallardan bahsetti. sonrasında başkalarından bahsetti , karanlıkta doğanlardan veya aydınlık ruhlu canlılardan... ve uzun uzun konuştular boş han içersinde bir süre ama feb için dinlenme vaktiydi söylediğine göre üç gündür ne uymuş nede bir lokma yemişti.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 111.
    0
    @113 lise 4 hocu
    ···
  16. 110.
    0
    panpa yanlış kıza yazıon numaranı alan kız senden hoşlanıodur

    acele etmek istemiodur ;) ilk adımı sen at bence
    ···
  17. 109.
    0
    fighuan ise o sıralarda ordusunu alıp güney surlarına doğru uzun bir yol tutmuştu. gözcü kulelerinin boş olması onların rahatına vakıftı , ve yol üstünde sıra sıra karşılaştıklaı ağaç toplulukları haricinde hiç birşey yoktu. yinede talath'ın bu kuleleri boş bırakmasının sebebini arzulamıştı prens. oysaki o sırada bu askerlerin kardeşiyle savaştığından habersizdi ve garip düşüncelerle uzun bir süre geçti yolları...
    güney kapısına vardıklarında onlara karşılık ne bir silah patlamıştı nede bir talath çaylağının avaz avaz çığlığı çizmişti kulaklarını. haşim bir duygula kapıya kadar geldi koca ordu ve kütük kapıları gümbürtülü bir saldırıyla yıktılar. karargah binasına kadar hiç bir yerde süvari görünmüyordu ama surların içi onlarca bina ve evle taşmıştı. terkedilmiş edasıyla bu evlerde boştu.ve prens askerleriyle birlikte karargah binasının yolunu tuttular. kısa sürede dev binanın arkasına kadar gelmişlerdiki oraları kolaçan eden okçulardan biri korku içinde prensin yanına geldi."oy! kıymetli efendim. binanın arkasında koca koca talath birlikleri sıra olmuş!"...
    fighuan bunları duyar duymaz atından indi , ardındaki süvari birlikleride atlarını salarak sıraya girdiler. fighuan onları bırakarak karargah binasının çevresinde bir süre gözcülük yaptı. hava kararıyordu ve ordu yorgunluklarından kurtulmak için yerlere yığılmışlardı. yaklaşık yarım saat sonra prens geri döndü , karanlığın içinde ak taşlar gibi parlıyordu. doğruca atı hazırlandı , yol erzaklarından birazı tüketildikten sonra tüm ordu kara pelerinlere büründü. pelerinin ortasında kraliyet sembolu ve adalet terazisisnin iç içe geçirildiği bir şekil bulunuyordu. herkez karamsarlaşmış ve daha çirkef bir tarzla bütünleşmişlerdi.ve prensin izinde karargah binasının önüne seri bir saldırı yapıldı , talath askerleri ne olduğunu anlamamış bir halde etrafı kolaçan ederken sendo oklarıyla dökülmeye başladılar vede onları ezen atlarla yüzleştiler.ama talath cesurca çekti kılıcını ve patlattı silahını. büyük bir safaş olmuştu orada , koca bir muharebe... sabahın aydınlığı , tan yıldızının tekrar karartıda dolandığı ana doğru sürdü savaş.ve sonunda cenk bittiğinde prens muharebe alanında buldu kardeşinin ölüsünü.bir hendeğe fırlatıp atılmıştı o asil beden , diyer askerler yaralılarla uğraşırken o orda uzun uzun ağladı...
    daha sonrasında gözlerini silerek yerinden kalktı , karargah binasına çevirdi yönünü ve o sırada birkaç pencerede izleyen başlar içeri kaçtı. fighuan hiddetle komutana seslendi "seni̇ ve pi̇s dostlarini krala sunduğunuz yemi̇nden azad edi̇yorum!!"... o bağırışın ardından askerlerden haykırışlar koptu...

    sonralarda prens son emrini vererek bu karargahın hapisaneye çevrilip komutan'a öleceği güne kadar nezaret olmasını emretti.ve komutan çok uzun yıllar orada tutuldu ve birgün gözlerini yumdu pis dünyasında...
    Tümünü Göster
    ···
  18. 108.
    0
    baştan beri gibecekler beni diyodun ya, hay zütünü gibeyim senin mal ya..

    hikayenin sonuna bak amk! peh..
    ···
  19. 107.
    0
    fe bir süre sonra kardeşiyle birlikte ordunun yarısınında gitmiş olduğunu farketmişti. askerlerinde bir sürü kayıp vemiş olsada kapıya saldırdılar. kalın tahtadan kapılar sendo'lu savaşcıların galip gelen hünerleriyle aşıldı. komutan kapıdaki yenilgiye akıl sır edirememişti vede ona verilen bilgilerde prens fighuan'ın kayboluşuna dair bişeyde yoktu... komutan karamsar ifadesiyle oturduğu yerden tekrar emirlerini savurmaya başladı ardından. onun izinde karargah binasında koca koca borular öttürüldü. kısa zamanda bu emirlere uyularak kuzey, güney ve batıdaki nöbetçiler ve gözcüler karargah binasının önünde toplandı. ortaya yenilmesi zor bir birlik çıkmıştı ve kapıların yıkılmasıyla beraber karınca misali içeri doluşan prens fe'nin askerleriyle karargah binasının önünde çarpıştılar.fe tüm askerlerden daha önde durarak savaşırken birkaç talath'lının itişmesinde kaybolup gitmişti. savaş kısa bir süre sürdükten sonra prens'in askerlerinde kılıç tutmaya dahi kalmamıştı mecalleri... talathlılar tüm güçleriyle bindirme yaparak düşmanı yıkılmış kapıya kadar çekilmeye zorladılar. çoğu düşüp öldü yol üzerinde , geri kalanlarsa ecellerini kapı önünde buldular...
    i̇şte o anda birkaç talath askerinin arasından sıçradı hiddetli , feb oğlu fe.kılıcını kan,ter içindeki elleriyle kavrayarak onlarcasını biçti düşmanın. fakat bir kurşun ve pesi sıra gelen onlarca kılıç darbesi düşmesine neden olmuştu.i̇şte feb oğlu fe düşüverdi oracıkta ve kardeşinin özlemiyle yanıp gitti ruhu... i̇şte fe'nin pür melali böyle oldu , tahtında huzurlu şekilde oturan babası bu kem habere nasıl bir elem verirdiki
    ···
  20. 106.
    0
    sabaha doğru şehir surlarının dışında yüzlerce askeri birlik önlerindeki prensin peşinden kuzey yoluna , han yollarına daldı. prens saldırmayı seçmişti , bu savaş talath ile aralarındaki ilişkiyi tamamen yok edecek ve talath süvarilerinin krala sunduğu bağlılık yeminini bozacaktı. tekrar uzun patikalardan uzun sıralar halinde geçildi , yollar şehri az biraz aştı ve ormanlar geçildi. talath karargahına daha uzun bir yol vardıki prensin ordusunun karşısında fe ve askerleri beliriverdi. fe mutlu bir gülümsemeyle prensin yaına vardı ve "eh kardeşim , dana dememişmiydim ben. ne olursa olsun yanında olucağımı... " bunun üzerine prens kardeşini huzuruna alarak birlikte güney yollarını aştılar. avşar girişinde biraz sıkışma yaşandığında ordunun sıraya girmesi az ilerdeki ırak ovalarda çözüldü , daha geniş alanı kapladı büyük sendo ordusu.ve ufukta koca koca talath karargahı belirdi. prens fighuan şaşkınlık içinde baktı bu koca koca kulelere bukadar kısa zamanda talath'lıların türemesine şaşırmıştı buralara. kardeşine büyük bir sukunet içinde baktı "savaşdaki şansımıza dair umudum anca direniyor kardeşim." dedi. prens fe ise ona gülümsemişti , başkada bir konuşma yapmamışlardı. atını üzerinde şahlanarak şiddetli bir nara attı prens. "haydi sendo yoldaşları! atınızı gökyüzüne sürün!"!!!
    atlar büyük bir kişnemeyle şahlandı , eğrik bükük ova hıphızlı aşılarak surlara kata gelindi. burada kılıçlar çekildi , gözcü kulelerinden haberi alan komutan karargah binasının içinden saldırı emrini vermişti bile. hisardan koca koca ordular fırlayarak karşılık verdi talath süvarileri. daha çok fe'nin birliklerinin savaştığı ilk çarpışmada surların etrafından düşmanı biçe biçe dolandılar. kapının önünde dizilmiş birliklerle karşılaştılar. burdada bir muharebe yaşandı , kılıçlar sağa sola savruluyor. talath kundakları patlayıp sendo yayları tepik atarak saldırıyordu.fe büyük savaşın içinde kardeşinin izini kaybederek muharebenin ortasına vardı. burda atından düşürülmüştü ama tekrar kalkarak önüne geleni zarif hamlelerle biçti. cenk kısa ama şiddetli sürmüştü , talath süvarilerinin çoğu kaçışarak limanlara gittiler , çoğuda savaş alanında düştüler...
    ···