1. 101.
    0
    simyacı cevap vermeden mağraya doğru yürümeye başladı. hansel'de korkak ve heycanlı bir halde peşinden gitti.ve kısa zamanda karanlık onları kollarıyla tutup çekti...
    mağranın duvarlarında mor alevle yanmış koyu meşaleler vardı , gerçekten hiç aydınlık vermiyorlardı. simyacı bu nedenle sıra sıra dizilmiş meşalelere doğru elini yükseltti.
    "sen , duhukhan lemon! yıldızları çek gözümün önünden! bana güneş vaadet!"dedi , ve mor alev ilk önce kızıl sonradan tam bir sarı tona büründü. mağra aydınlandı ve birkaç yarasa uçuşarak kanat çırptı.
    hansel eline bir meşale aldı , çünkü simyacının elindeki yeşil alevli kav artık sömüş ve bitmişti. mağra dengesiz oyuklardan oluşan tek bir yola sahipti , ışıkların sayesinde bunu anlayabilmişlerdi.
    am gerçekten çok geniş bir alanda büyüyordu.yol üzerinde bir uçurumla karşılaştılar , bu tepenin alt katı sonradan oyulmuşa benziyordu.ve tepenin altına inmekteydi.

    "nasıl inicez? burası tamamen uçurum."
    "bizi o indirecek!" dedi ve elindeki ağsasını taştan yere iki kere vurdu.
    "ha!"

    ardından dev ejderhanın kükremesi duyuldu , uçurumun altı kızıl alevlere bulandı.bu sahneyi herkez gördü ve dev ejderha uça uça yukseldi , bukez yavru değildi. devasa boynuzuyla yükselen , iri kanatlı ve okadar genişte olsa mağraya zor sığan bir ejderha vardı karşılarında. sonra ilerdeki yoksak taş tepelerden birine kondu , dik gözlerle simyacıyı ölçüp biçti.

    ejderha dile geldi ve "ne istiyorsun!"diye kükreyen bir sesle konuştu.
    "elluim lisanını bilmen ne hoş(ki ozamanlar tüm insan,elf ve insancıl ırklar elluim dilinde konuşurdu) ama söyleyeyim kadim ejder , kimliğin çabucak ortaya çıkıyor."dedi.
    ejderha bunu büyük bir kükremeyle yanıtlardı , sustu ve tekrar dillendi."kimliğim açığa vurulunca ne değişecek? ben kralım , tüm topraklarda benim hükmüm geçer!"
    "o sen kaybolup gitmeden önceydi."dedi simyacı ciddi bir sesle."artık eledrilian kadim bir kralın elinde."
    "hrrr! ahmak bir cücemi? yoksa bir elf'in tekimi? benim suretimi görünce hepsi toz toprak olur."diyerek eliyle yanındaki kayalık tepesine bir tokat patlattı.
    "belki senin karşında celimsiz durabilir ama onu gindolen seçti."diyerek gülümsedi simyacı.
    o ismin harfleri bile ürküttü dev ejderhayı , tedirginlik içinde "herneyse , ne için geldiniz buraya?"
    "bizi yakın ormana taşıyacaksın!"dedi emir kipi kullanarak.
    "haha! yanındaki i̇nsanın sürekli şaşkın göründüğüne şaşmamalı , senin o akıl almaz tavırların beni bile şaşırtıyor. saçmalık , ejderha kraldan başka şey istiyemedinmi?"
    bunun üzerine simyacı efsunlu bakışlarla baktı ejderhaya , ama ejderha gerçekten irfan sahibiydi. onun efsununu hissetti ve aynı gözlerle karşılık verdi. belliki bu küçük numara kadim bir ejderhaya işleyecek kuvette değildi. bunun üzerine simyacı gülümseyerek şöyle söyledi:"dışarıdaki güneştenmi korkuyorsun? hehe! bu mağrada nezamandır yaşamaktaydın kral bozuntusu?"dedi kahkahalar patlatarak.
    ejderha kükreyerek dört bür yana alev kustu. ardından aşşağı atladı ve tam mağranın alt katına inecekken sırtında simyacının ayaklarını hissetti. normalde inanınki bir ejderhanın sırtına bezbol sopası geçirseniz hissetmezdi ama uçurumdan atlayıpta şiddetle sırtına düşen bir adamı rahatlıkla hissedebiliyordu. havada bir süre cebelleştiler , ejderha onu düşürmek için durmadan takla attı ve havada süzüldü.
    kadim ejderha ehlileştirilemesede güzel hazırlanmış bir oyuna düşebilecekti. sırf simyacıyı aşşağı taşımamak için yükseldi ve uçurum kıyısına kondu. burada hansel korkulu bakışlarla bekliyordu.
    ejderha kükreyerek "ha! beni oyuna getirebileceğinimi sandın? şimdi alevlerimde pişip bana ziyafet olucaksınız!"dedi. ağzını açtı ve hansel'e alev püskürtmeye çalıştı , ama bir türlü alev boğazını geçipte ağzına ulaşmıyordu.ve sonra boynuzunun parçalandığını hissetti , büyük bir çatırtı.i̇şte o anda sinirden öylesine şiddetli kükrediki tam karşısındaki hansel dört bir yanındaki her taş parçasının parçalandığına yemin edebilirdi... sonrasında uçuruma asılı halde derin uykusuna daldı , çünkü büyücü ancak kara tepenin pis kıyılarında bulunabilcek asitli bir sıvıyı boynuzuna boşaltmıştı. sını boynuzu okadar çelimsiz kıldıki simyacının tahta asasına bile dayanamayıp parçalandı boynuz. ejderha uzun zaman sonra , boynuzu tekrar filizlendiğinde uyanacaktı...
    Tümünü Göster
    ···
  2. 102.
    0
    kız çıkardı dokunmatik telefonu benim elimde şu tepesinde ışık olan telefonlardan var korkuyla soktum cebime. numarayı söylüyorum ama kızın eli nasıl titriyo. elin o kadar titriyoken yazabilcek misin dedim yazarım dedi. söyledim numarayı sonra ben gidiyim artık dedim. bunlar da memnun olduk falan dediler gittiler sonra. ben hemen mesaj gelmesini bekliyorum ama tık yok. heralde kontürü falan yok diye düşünüyorum o arada
    ···
  3. 103.
    0
    "hadi , artık gidebiliriz!"dedi simyacı.
    "tamam , ama uçurumu geçmemiz zor gibi görünüyor."diyerek biraz caydı.
    "atlayacağız!"dedi doğrucu bir sesle
    "ne!"dedi tekrar tekrar şaşırarak "ölürüz!"...
    "saçmalama , ejderhanın kuyruğuna kadar indikten sonra atlayacağız , nekadar az hasar alırsak okadar şanslıyız."dedi. daha öncede söylediğim gibi boynuzlu ejderhaların kuyrukları çok uzundur...

    bu nedenle uykudaki asılı kalmış ejderha bedenine çıkarak aşşağı inmeye başladılar. ejderhanın yaşlı derisinde yılların izi olarak nice yarık ve çatlak vardı. aslında bu yarıklar onun için gözenekler gibi küçük ve önemsizdi , ama insanların tutunup tırmanabilmesi için çok önemliydi.bir süre sonra kuyruğa kadar indiler , kuyruğı pürüzsüz ve deri zırhıyla kaplıydı.

    hansel kuyruğun durumunu görünce "kuyruğu nasıl geçicez?"
    "kayıcağız... "dedi ve önden gittiği için kendini kuyruğa attı.

    hansel laf sözlemeye zaman bulamadan simyacı kuyruğun görünmeyen sona kaydı ve gölgelerin içine girdi. hanselde korkulu bir şekilde kendini aşşağı bıraktı... düşüşleri korkunç oldu , aslına bakarsanız kuyruktan kayarken öyle hızlanmıştılarki aşşağı kadar kayıp sonra düşüşe geçmiş ve acı bir şekilde düşmüşlerdi.ama simyacı havada süzüle süzüle ve nazik bir şekilde indi. pelerini paraşüt misali onu indirmişti.ama hansel'in durumu vahimdi , iki ayağının üstüne düştüğü gibi beline acı bir sancı saplandı.bir süre nefessiz dikilsede ihtiyar ona yumuşak bir içicek içirdi.bu bir süre onu idare edebilecek birşeydi.

    "sen ne işe yararsın?"diye sonrdu simyacı , hansel'e "hancı daha iyisini bulamamışmıydı? seni zütüreceğime ahmak bir elfi zütürseydimya!"
    "neden?"diye sordu bukez hansel
    "nedenmi? şu kılıcın'ı şimdiye kadar çektiğini göremediğime üzülüyorum. benim hünerlerimin aşamayacağı ve sadece kılıçla aşılacak zorlu yollardan geçeceğiz , o zaman seni bırakıp elluim'e geri dönmeyi düşünebilirim."
    "hayır , dur. kılıcımı kullanmak istemiyordum."demesiyle birlikte simyacı ağsasını yere vurdu
    "keşke daha önce söyleseydinde paramızı kılıç kalkan yerine daha hayırlı şeylere harçayaydık , şimdiden sularımız azaldı."diyerek tavır vurdu.
    hansel bir süre aklıyla cebelleşti , kılıç ustalığı mükemmel olmasına rağman bukadar isteksiz olması onun suçuydu.ve bir süre düşündükten sonra geçmişini hatırladı , kaledede , şimdide ondan dövüşmesi isteniyordu. mecbur olduğunu hissetti ve bir süre sessizleşti.
    simyacı ona "acıktık , biraz atıştıralım."dedi.
    ve bu sayede bohçalarını açarak kısa bir ziyafet çektiler , bal ve reçel oldukça azalmnıştı.o sırada hancıdan daha fazla para alsalar herşeyin daha güzel olacağına karar kılmışlardı. aslına bakarsanız hancı cimri davranmış ve gerçektende az para vermişti ve onlarla vedalaşırken kılıcın ve zırhın en ucuzunu almaları yönünde uzun nasihatlerde vemişti.ve tüm bunların ışığında yemeklerini yediler. bohçaları sararak yola koyuldular , ikili gerçekten susamıştı ve çok az uyumuşlardı.
    hansel yorgun ve bitkin bir halde "uzun bir uykudan sonra devam etsek olmazmıydı? damağım kupkuru ve suyum beni ancak birkaç saat ayakta tutabilir."diye aman dileniyordu.ama simyacı sınırları zorlayıp ilerlemekte kararlı gibiydi.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 104.
    -1
    "merak etme sularımız biterse yanımızdaki işe yarayacak potionlar bizi biraz daha dayandıracaktır. yakın ormanın elf ahalisi bize ozaman yardım edecek diye umuyorum... "dedi simyacı.
    "tabi , gerçektende o pelerinin içinden çıkardığın gizemli iksirleri unutmuştum." diyerek doğruladı.

    ve yolları bir süre daha boş mağrada geçti , sonunda şıpırdayan su sesleri işittiklerinde bir mucize görmüş gibi sevinçliydiler. kimin aklına gelirdiki buralarda su olacağı... ama sesin geldiği yöne yönlendiklerinde yollarda artık meşale olmadığını farkettiler. tekrar zifiri karanlığa gömüldü herşey... su damlalarının mucizevi sesi gittikçe yükseldi ve uzakta bir su başı gördüler , bu karanlıkta görülen tek şeydi zaten. nerden geldiği bilinmez gümüşi bir ışık saçıyorlardı. hemen yanına geldiler , o sırada simyacı bir kibrit daha aldı kav kutusundan. tekrar bir alev yaktı , ama bukez nedendir bilinmez kızıl bir alev doğmuştu.mor tepede mor alevin yanması gerekliydi , çünkü simyacı bile renk değişim büyüsü uygulamamıştı henüz. bunun üzerine simyacı mağrayı alev ışığında gözledi."buraya garip bir büyü vurulmuş , mor alev burada uyanamıyor... "dedi ve başını tekrar akarsuya döndü. orada sularını içtiler ve tulumbalarını tekrar doldurdular , su başında bir süre istirahat etmeyi kararlaştırdılar.ama simyacı bir süre uyumadı ve mağradaki büyüyü araştırdı , kendi gibi bir ateş büyücüsünün buraya geldiği kanısındaydı.ama yer yüzünde ateş simyacısı "kızıl elmound" dan başka kimse yoktu... en azından tüm dünyalar bunu böyle bilirlerdi...

    sonrasında simyacı su başında bitmiş bitkilerle karşılaştı. bunlara elegram denirdi ve iksire dönüştürüldüğünde enerji ve dayanıklılık verecek kadar güzeldi.ama ateşe atılıp yakıldığında külleriyle karıştırılmış bir suyun zehirli olduğu bilinirdi.bu nedenle simyacı bir süre bu bitkileri topladı , akarsuda büyümüş olanları ayrı bir köşeye , toprakta bitmiş olanları ayrı bir köşeye dizdikten sonra onlardan potion yapmaya başladı. akarsudan topladıklarını sıcak suya ufaladı. topraktan topladıklarınıysa hem yakacak niyetine hemde acil durumda küllerinden zehir yapabilmek için yanına aldı. daha önce bitirdiği iksirlerin boş şişesine elegramlı suları doldurarak onları yanına aldı. sonrasında uyku diyarına gömülüp gitti...
    ···
  5. 105.
    0
    hurininbasi dıbına koyim senn sustum sen anlat o daha heycanlı gibi yoksa gibicek bu am beyinliler beni
    ···
  6. 106.
    -1
    yaklaşık 10 saat sonrasında iri gürültülere karşın uyandılar, subaşı titremekte ve durmadan su taşırmaktaydı. hafif bir deprem tiz ıslıklarla doğmuş ve nedensiz büyüyordu.i̇lk uyanan simyacı oldu , aceleyle hansel'i dürttü ve bir yandan incin eşyaları keten bohçaya sarmaya koyuldu. hansel yarım yamalak uyandı ve bir okadarda o heycanlandı. nerden doğduğu bilinmeyen rüzgar seferleri mağrada esmeye başladı.ve bir süre sonra herşey sustu , mağra yine karanlığa gömüldü.o dev sarsıntı tekrar sustu...

    hansel "ne oldu!"diye tepikledi simyacıyı
    simyacı ona yanıt olarak "bilmiyorum ama deprem arka taraftan , geldiğimiz yerden doğdu."dedi.
    "kötü yada iyi bizi tehlikeye sokabilirmi?"dedi korkan ve endişeli hansel.
    "görmeden , bilmeden yanıtlayamam.ama araştırmaya gitsem iyi olacak , buralar şimdilik güvenli... "dedi.
    "bende geleceğim!"diye araya katıldı hansel
    simyacı onu "hayır , sen burada kalacaksın.su başında olduğuna göre iki tulumbayıda yanıma alacağım.bu arada kav kutusundan iki kibrit daha ver bana."diyerek retteddi.
    "yinemi kibrit! çok az kaldı , yakında biticek."dedi ve kav kutusunu karıştırdı."tam 5 tane kalmış , ikisini sana veriyorum."dedi ve iki parça düzensiz kibriti simyacıya uzattı.

    kibritleri alan simyacı bunlardan biriyle tiz bir alev yaktı , kızıl rengini şu sözcüklerle turuncuya dönüştürdü:
    "senderas lakers! sana bağşedilmiş büyüyü unut ve bana kendi zatımdan bir parça ilet!"
    ama büyü bir süre renkten renge katıldı , ve tekrar kızıl ateşe dönüşüverdi. mağraya vurulmuş büyü belliki yüce bir irade tarafından yaratılmıştı.bu nedenle simyacı daha fazla uğraşmadan kızıl alevle karanlığa yürüdü. gölgeler kısa zamanda onun sildiği boşluğu boyadılar...

    hansel tek başına kalmıştı , bohçasından birkaç lokma peksimet atıştırdı ve su başına vararak o serin sudan içti. gözü uyandığından itibaren alışmıştı karanlığa , yinede herşey koyu ve solgun görünüyordu , en fazla 5 metre önünü ölçüp biçebilirdi. daha fazlası sadece göz yanılgısı veya hayellerden yaratılabilirdi.kav kutusundan bir kibritte o çıkardı , onu yakarak su başını tutan kayalıkların arasına sıkıştırmıştı.o alevin ışında yakacak bitkiler buldu(elegram).bunlarla ayrı bir ateş daha yaktı , bir süre boş boş bekledi...

    i̇şte o sırada birkaç uzun bacak mağranın içinde oynaştı , kara örümcekler pörtlek gözleriyle su başındaki alevleri gördüler. daha demin yaşanan deprem onları ürkütmüştü. açlıktan korkularına karşı koyarak aleve yaklaştılar. oradaki hansel'i gördü gözleri ve iplikler tüküre tüküre hansel'in yanına kadar iliştiler.ama iri ve tombul gövdelerini farkeden hansel yerinden fırlayarak tepinmeye başladı.o sırada bir tekmede yanına gelen örümceğe çarpmıştı. kısa zamanda her tarafını örümcekler sardı , hansel kayaya sıkıştırdığı kavı kaptığı gibi onların üzerine yürümeye başladı. ateşten kaçıyorlardı kaçmasınada hansel'in ateşi zütürdüğü yerden kaçıp başka yönden geliyorlardı hemen. hansel korktu ve endişe içinde kılıcını çekti , mağrada kılıcın şıngırtısı duyuldu...

    hansel onlarca böceği alel acele biçmeyi başarmıştı , ama böcekler aynı anda onca farklı yönden saldırmaktaydı.bir süre karşı koydu hansel , bu böceklere.ama yere yığılan onlarca cesetin ortasında kılıç savurduğu vakit örümcek iplikleriyle bağlanıp düşürüldü. tepinip durması bil o kalın ağları koparmaya yetmemişti. örümcekler piz zehirlerini hansel'e akıttı ve sonra onu bir güzel beyaz iplerle sarıp sarmaladılar. zehire karşı koyamayıp uyuyan hansel su başından pis örümcek kuytularına doğru çekilirken düşündüğü son şey simyacının onu kurtarıp kurtaramayacağıydı...
    Tümünü Göster
    ···
  7. 107.
    0
    aklını gibeyim bin almadın değil mi kızın numarasını. utancını gibeyim senin.
    ···
  8. 108.
    0
    simyacının gelmeside pek uzun sürmedi , çünkü depremin nedenini bulmuştu. geçen gece uçuruma asılı kalan ejderha aşşağı düşmüş gibi görünüyordu.bu nedenle kısa bir sarsıntı oldu... bunu öğrenipte geri döndüğündeyse karanlık subaşında nice örümcek cesedini buluverdi.i̇çine o anda korku ve endişelerin en zalimi düşüverdi. sonra örümcek leşlerinin tepesinde kalmış olan hansel'in kılıcını görüverdi.su başında bir süre dönüp dolandığı vakit ilk kibriti bitmişti.i̇kinci bir kibrit daha yaktı , sadece iki kibritleri kaldığını bilseydi inanın bana karanlıkta yürümeye boyun eğerdi... ve tüm mağrada uzun bir araştırma yapmaya başlamıştı simyacı.
    karanlığın içinde alev bile pek etkili olmadığından biraz zorlanması gerekecekti. mağranın oyuklu yolları bir süre sonra kendini daha dengesiz ve dar çukurlara bıraktı.bu oyuk yollar sayıca çoktu ve simyacı bile hangi yolun onu doğruya zütüreceğini bilemiyordu.her birini teker teker deneme kararı olarak rastgele birine girdi , gittikce daralan ve ikiden fazla cücenin üst üste koyulduğu taktirde asla geçemeyeceği ağır bir oyuğa dönüştü yol. simyacı ,hansel'in böyle biryere gelmeyeceği veya getirilemeyeceği kanısında olsada yoluna devam etti.bir süre emekleyerek idare etti ama daha da daralmıştı çukur , sürünmeye başladı. burada ağsasına ve keten bohçasına veda etmesi gerekmişti. daha ince bir halde ilerlerken mavi pelerini onca minik tümseğe takıldı ve bertaraf oldu. yaşlı adam daha fazlasını kaldıramayacak gibiydi , onlarca çukur denemesi gerekebilirdi ve bu duruma daha katlanamazdı.ama ona umut ve heves veren şey yine o tümseklere takılıpta örümcek ipliklerinin kopmuş olmasıdı.i̇htiyar bu iplikleri inceledi ve çok yoğun örüldüğüne karar verdi. tıpkı bir avlarının sarıp sarmalandığı yoğun ağlar gibiydi.ve bunun heycanıyla ihtiyar bir süre daha ilerledi , pelerini yırtıldı ve herzaman pelerinin içinde tuttuğu iksir çantasını geride bırakması gerekti. çünkü onlarda kalınlık vermeye başlamıştı. yola devam ederken içine giydiği keten zırh ortaya çıktı.ama bir zaman sonra kibritide sönüp gitti , artık sessiz oyukların karanlığına kalmıştı...

    simyacı nice zorluğa dayanıpta ilerlediğinde oyuğun tekrar genişlemeye , en azından emekleyebilecek seviyeye geldiğini farketti.bu onudahada hızlandırdı...
    karanlık oyukta bir süre daha ilerlemesiyle birlikte oyuğun yüvarlak geniş bir bacada son bulduğunu gördü. burada mağra salonlarıyla buluştu , elbette büyük değidi burası ve hala oyukları kapsıyordu. elbete karanlıktı heryer , simyacı sizin bildiğinizden fazlasını bilemiyecekti.ve sonra minik mağra odalarında gezinmeye başladı.bir yerden sonra meşalelerle aydınlanmış daha düzgün odalarla buluştu. yanına bir meşale almayı akıl etmesi gerçekten iyi oldu , çünkü kısa zamanda tekrar karanlık odalara varmıştı. buralarda ilerlemek katbe kat zordu ve sonsuza kadar gidecek gibi bir görünüşü vardı...

    ama simyacı kısa zaman sonra daha yeni ipuçları bulmayı başarmıştı , oyukların kambur finallerinde açılan solgun dar patikalardan sonra örümcek ağlarıyla doluşmuş küçüklü büyüklü gedikleri gördü. buranın arkasına tek gidiş yine dar salonlardan geçiyor gibiydi , simyacı birkez daha katlandı bu tünellere ama sonuçtan memnun gibiydi. büyük ve geniş bir salon açılmıştı karşısına , tavanlardan aşşağı asılmış nice av burada bekletiliyordu içlerinden haa canlı olanlarıda vardı ve erümcek ipliğiyle sarmalanmış bu bedenler kıpırdaşıp duruyorlardı. simyacı bir süre hangisinin hansel olduğunu göz hesabı araştırdı.ama buracıkta çok , çok fazlası vardı.ama her birini kontrol etmeyede zaman yerecek gibi görünmüyordu , kısa zaman içinde halletmeliydi bu işi.bir süre mırıldanarak düşündü , simyacı çok sabırlıydı(gereğinden fazla) uzun süre böylece bekledikten sonra odaya doluşan birkaç örümcek onu fakediverdi.ve kovalamaya başladılar , doğal olarak simyacıda önlerinde kaçışıyordu... salonda bir süre devam eden kovolamaca simyacının gizlice başka bir odaya saklanmasıyla son bulmuştu.ama o nerden bilebiliirdiki kraliçe örümceğin odasına girdiğini ve arkasında iki trol büyüklüğünde bir örümceğin beklediğini? simyacı odanın gölge düşmüş kapısından örümcekleri bir süre gözledikten sonra huzurluca arkasını döndü , bir kaç adımdan sonra ancak farketti kraliçe örümceğin suretini...

    anı bir sıçrama ve korkunç bir his kapladı içini simyacının , minik odada kendisine yeni bir delik arayıp durdu ama odanın tek çıkışı geldiği salondan ibaretti. kraliçe yeşil salyalarının ardında koca ve diken gibi bacaklarıyla simyacının üzerine durmadan darbe indirdi.ama simyacı sıçrıya sıçrıya kaçıyor korku içinde sarsıntılardan meydana gelen taşlarla cebelleşiyordu. simyacı işte tamda burada gördü yaşlılığın etkilerini , yorgun düştü ve her adımda daha yavaşladı. kraliçe örümcekse onu peşinde öyle hızlıydıki bir yandan zehire bulanmış ağlar saçıyor ve diyer yandan ince baçaklarıyla dört bir yanı param parça ediyordu.son şans olarak geldiği kovuktan dışarı kaçtı simyacı , dışarıda altı gözle birden simyacıyı arayan örümceklerde böylelikle farkediverdi onu. simyacının kaçıcak yeri kalmamıştı artık , sarmalanıp duvara asılan inlerce avın arasına daldı. burada hansel'in kılıcını çekti , gerçekten yorgun du ve dahada yorulacaktı. sağdan doldan birkaç örümcek parladı gözünün önünde , simyacı ter içinde kılıcı kaldırarak yarım yamalak bir büyü okudu. arkasından nice çığlık duyuldu ve kılıcın ucundan büyük bir parlama doğdu. rüzgar darbeleri gibi bir sıyrıktan ileri gidemeyen binlerce darbe etrafa yayılıverdi. simyacının belden üstü çok fazla hasar aldı , etraftaki örümcekler kan fışkırta fışkırta sarhoş misali dört döndüler salonda. vede birkaç kurbanın üzerindeki ağlar deşilerek yırtıldı , çok tepindiler ve birkaçı larvalarından salya sümük fırlayarak yere düştüler. çoğu orktu bunların , ama nadirde olsa cüce , elf , insan vardı.ve inanırmısınız bilmem ama simyacının yakınlarında bir ağda ejderha yumurtası vardı.bu bücürlerin haylazlıklarında sınır yoktu vegidip nice av yakalamışlardı
    Tümünü Göster
    ···
  9. 109.
    0
    ne zaman bitcek lan amk cevap ver uzun yaz amk bide
    ···
  10. 110.
    0
    @87" gibicek bu am beyinliler beni " bu ne demek dıbına koyım hahaha
    ···
  11. 111.
    0
    bak dostum bu sana son ihtarımdır. ya buradan çeker gidersin ya da senin dıbını yedi düvele tokmaklattırırım. gibtir ol git lan. git. git ya. defol git. şimdi sinirden evreni gibicem. tamam sakinim.
    ···
  12. 112.
    0
    simyacı herkez etrafa uçuştuğunda kılıcı elinden atarak alel acele örümcek ağlarını yırttı. bağzı kurbanlar(özellikle ork ve goblinler)için artık çok geçti. dayanıksız cesetleri yerlere patırtıyla düşüyordu ve çok seyrek kurtulanlar oluyordu.ama simyacı hayatta olanlara dahi onları örümcek ağlarından kurtarmak dışında yardım etmedi.bir bir hansel'i aramaktaydı o , çoğu kez hansel'in bulunduğu ağı boş geçti ve durmadan yanlış ağlara uğrayarak boşuna zaman harcadı.bu arada şimdiye kadar kurtardıkları arasında en sağlıklısııçıktı ortaya , ağrısı vardı ama sızlayıp dururken bilinci yerindeydi. simyacı onu farkeder farketmez araştırmasına ara verdi , konyağından şans eseri çıkan elegram otunu adamın ağzına tıktı.

    "ağzında beklet bunu , tükürüğüne karıştır... "dedi uzun bir tembihten sonra...

    ve tekrar iç başına dönerek araştırmaya koyuldu , yorgun , bitkin durumdaydı ve her an örümceklerin gelebileceğinden korkuyordu.i̇şte o anda mağradan ve yedi kat aşşağıdaki örümcek oyuklarından ışıklar süzdü. tavanda asılmış farkedilmeyen nice yarasa kaçıştı , karanlık yangın gibi kavruluverdi aniden.oyu kapısında ates simyacısına benzeya birisi bekliyordu , katbe kat yaşlı ama sakalsızdı , gri pelerine sarınmış ve cadı şapkasıyla duruyordu. ates simyacısı onu birkaç saniye süzdü ve sonrasında içine bir huzur doğuverdi. sanki kaybettiği bir yeteneği geri kazanmış gibi ellerini yükseltti , kadim lehcede birşeyler mırıldandı. karanlık bu sözcüklere diz çökmüş gibi kat be kat ışığı doğurdu , ateş huzmeleri dört bir yanı yumuşakca seğirtirken simyacı örümcek ağları içinde hansel'i aradı durdu. kovuk girişinde bekleyen adam yanına yaklaşırken ona gülümsüyordu.

    "kimi arıyorsun elmound?"
    "askerimi.."dedi somurtganca
    "hehe! seni görmeyeli nekadar zaman oldu hatırlamıyorum bile"
    "neden geldin , nasıl geldin?"
    "sorular şimdinin işi değildir."
    "şimdiden sonra karşılaşabileceğimi ummuyorum seninle."
    "hayır okadar erken dönmeyeceğim."
    "ozaman diyerlerine yardım ede dur."
    "hayır , böyle kolay işlere uzanmaz gücüm."dedi ve elini kaldırarak bir ışık huzmesini çaprazlamasına havaya çizdi.o anda neredeyse tüm örümcek ağları görülemeyecekkadar küçük parçalanarak kesilip toz bulutu oluvermşti. simyacı nedendir bilinmez hiç şaşıramıştı , çünkü sizin bilmediğiniz ama onun kesinlikle bildiği birşey vardı...
    Tümünü Göster
    ···
  13. 113.
    0
    anlat aga heyecanlı oluyo
    ···
  14. 114.
    +1
    ak ülkeni̇n haberleri̇

    kısa zamanda hanselin baygın bedeni bulundu , uzun zaman kovuğa hiçbir örümcekte uğramamıstı.i̇ki büyücü hayatta kalan sayılı kurbanları ve hanse'li toplayarak çıktılar. diyer büyücünün bulduğu başka bir giriş çıkış mevcuttu , daha geniş salonlardan geçiyordu burası ve bunedenle dönüş için burayı kullandılar.su başına doğru iki büyücünün izinde yaralılar zütürüldü. çoğu baygında olsa bir kaçı halen ayakları üzerinde durabiliyordu.yol boyunca kısa kısa fısıldaştı bu iki büyücü , garip sorular soruldu ve tartışmalar iki kulak arasında yaşandı.ve tüm bunların izinde subaşının bulunması zor oldu , simyacı yolda eşyalarını geri toplama fırsatıda elde etmişti. yaralılar su başında yatırıldı , elegram'ın aydınlattığı alanda yaklaşık iki saat dinlendiler. sularını içtiler ve orada daha önce öldürülen örümceklerin zalim bedenlerini yaktılar. gerçekten korkunç bir koku yaymıştı cesetlerden tüten alev ama oarada bekleme mecburiyetleri vardı...

    "neden buradasın?"diye sordu simyacı.
    "haha! özel bir nedenim yok , elluim'e yol alıyorum."dedi büyücü
    "armor endeb'ten geliyorum , peki ya sen nereye gidiyorsun."dedi.
    "aydüşen... "dedi simyacı.

    gece ve sonraki geceler burada beklediler , birkaç yaralı(3 insan 1 elf ve 2 cüce) ve hansel artık iyileşmişti.ama diyerleri(12 kadar insan ve 3 goblin) örümceklerin zehirine ve uzun zamandır yaralarının şifa bulamaması sebebiyle yenig düşüp can verdiler. erzaklar bitme derecesindeydi , artık iki kişiye bile yetmeyen yemekler tam tdıbına sekiz aç boğazı doyurmak zorundaydı. mağranın diyer kapısına su başından ayrılarak yola çıktılar. uzun bir yoldu ve herkez aç kalmıştı , bir lokmadan azdı yedikleri...
    mağranın dipsiz çukurları uzun bir yol sonunda kendini ileriden parlayan ışık hüzmesiyle aydınlatıverdi.bu kurtuluşa ve huzura işaretti , mağradan ayrılmalarıyla birlikte yakın ormana çok kısa bir mesafeleri kalacaktı.
    sonuçta varacaklarını bildiklerinden dahada yavaşladılar , mağranın güvenli olduğuna inandırıyorlardı kendilerini. haklıydılar! ne bir trol nede bir goblin sürüsü burada yaşamaya gönül verirdi. çünkü onları afiyetle yiyecek sinsi eklembacaklar kol gezerdi burada ve hiç olmasa acıkmış bir ejderhanın lokmaları olmamaya gönüllüydüler...

    simyacı yolda ilerlerken "dediğin üzere armor endeb'den gelmişsin"dedi.
    "evet... "
    "orada ne işin vardı"
    "ak tepeden oraya geçtim , ve bu nedenle armor endeb'deydim."dedi.
    simyacı ak ülkenin lafını duyunca güzleri faltaşı gibi açıldı."haber taşırsın galiba"
    "evet."
    "söyle bakalım yedi kavmin bekçisi... elluim'e ne haberler taşırsın?"dedi simyacı.
    "pek birşey yok , onuncu tepede hala kükreyen bir güç var.."
    "onuncu tepe hakkında ne senin nede benim bir bilgim var."
    "bunu zaman gösterecek... "

    çıkınların taş suretlerinde uzunca ilerlediler , umduklarına göre akşama doğru yakın ormanın doğusuna varacak gibiydiler. yolda üç kez dinlenmişlerdi ve bu sürede yiyecekleri bitmiş , aceleyle doldurulmuş tulumbalarda su bitmişti. aslına bakılırsa yanlarında gelen 5 kişi hakkında bilgi vermem gerekiyor.2(hansel katıldığında 3 oluyordu) insan vardı kafilede , adları legon ve melagon'du onlarla gelen elfle birlikte dorkduk kreigh'e yol almaktaydılar ama ejderha çıkınlarında zorlu bir zaman geçirdiler. yaşlı bir ejderhanın kovaladığı zeminde örümceklerin tuzağına düşmüşlerdi. diyer cücelerden biri için bahsedecek olursak o armor endeb'deki sıradan bir demirci dükkanında çalışan biriydi. adı lefn'dir. örümceklere yakalanmadan önce elluimden getirdiği nice malzemesi vardı ama artık sadece yanında taşıdıklarıyla yetinebilirdi. öteki cüceden konu açılırsa o ejderhanın gazabından kaçabilmiş tekti. çünkü üç gün önce armor endeb'e düzenlenecek bir saldırı için gönderilen thoren cücelerinin ordusundaki bir askerdi. geceleyin ejderha çıkınlarından geçtiler , ejderhaların gazabına uğradıklarında sadece gollem kurtulmuş ancak oda pis örümceklerin avı oluvermişti... çünkü bambaşka bir kıtada yaşayan thoren cüceleri ile armor endeb insanları arasında büyük bir savaş süregelmekteydi. herneyse konuya dönelim...

    akşama doğru ufukta koyu renkli ağaçlar belirmişti , gölge dağın ardına çekilirken orman hayal meyal gözüküyordu...
    Tümünü Göster
    ···
  15. 115.
    0
    BENiM HiKAYEDE BiTi BEYLER DAHASINI YAZAMADIM
    ···
  16. 116.
    0
    sonra işte neyse abi gittik kampüsteyiz gözlerime inanamadım kanka tuğbanın baldırına kene yapışmış ben onu çıkardım işte kız öptü falan abi aslında önemli şeyler değil bunlar 2 tane tost aldık akşam halı saha maçı vardı onu konuştuk ya
    ···
  17. 117.
    0
    sonra bekle bekle kızdan tık yok. okul adından falan facebookta bulmaya çalıştım yok ikisi de dedim vay amk kafa buldular heralde. hala da mesaj gelmedi. ama aklımdan çıkıyo lan binler. şimdi size bikaç sorum var. sizce nolmuştur lan? kız numarayı yanlış mı kaydetti? yanlış kıza yazıldım diye mi gibi tuttum? ya da baştandır taşşak mı geçiyolardı?
    ···
  18. 118.
    0
    özet geçersen kaparsın şukunu
    ···
  19. 119.
    0
    huri tam bi trollsün dıbına koyim
    ···
  20. 120.
    0
    @100 gibi tutmuş durumdayım
    ···