0
valla çok özledim dıbına koyayım
Oruç ve Hızır Reisler Akdeniz'de
Ve dahi ol dört seçkin kul üzerine olsun ki, biri Ebubekr Sıddıyk, ikincisi Ömer Faruk, üçüncüsü Osman Zinnüreyn, dördüncüsü Ali Murtaza'dır. Rıdvanullahi Teala Aleyhim Ecmain.
[düzenle] Sultan Süleyman'ın Fermanı
Ve bundan sonra, sultan-ül a'zam ve.melik-ül muazzam, ümmetlerin metbuu, Arab, Acem ve Rum reislerinin efendisi, emniyet ve selametin yayıcısı, adalet ve ihsanın koruyucusu Osman Han'ın oğlu Orhan Han'ın oğlu Murad Han'ın oğlu Mehmet Han'ın oğlu Bayezid Han'ın oğlu Selim Han'ın oğlu, es sultan ibn-is Sultan Süleyman Han hazretleri-Allah onun mülkünü zamanın ve devranın nihayetinekadar devamlı kılsın, amin ya Rabbel alemin-bir gün ferman buyurdular ki:
“ Sen karındaşın nasıl ortaya çıkıp, cihad meydanına atıldınız? Bunun sebebi ne idi? Kimlerdensiniz? Kul taifesinden mi, sairlerden mi? Bu zamana gelinceye kadar ufak büyük, karada ve denizde, ne şekil gazalar oldu ise, baştan sona kadar, ne ekgib ne fazla, gerek nazım gerekse nesirle, yazıp bir kitap düzüp buraya gönderin ki, eskiden yazılmış tarihlerin yanında, Hazine-i Amire'mde bulunsun!" ”
[düzenle] Seyyid Muradi
Bu yüce fermana can baş üstüne deyip, Seyyid Muradi'yi çağırttım. Seyyid Muradi, emrimdeki reislerden Durak Reis'in baştardasında gazalara iştirak eden bir deniz yiğidi idi. Gazalarımızı nazımla destan edip söylerdi. Yazdıkları hoş şeyler olup gaziler ezber eder, okurlardı. Muradi'ye dedim ki.
— Baka Muradi! Bizler için artık dünyada işitilmedik nesne kalmamıştır. Hemen arzumuz, bu fani alemde bir eser bırakıp ahfadımızın hayır duasına vesile kılmaktır. Nitekim denilmiş ki:
Er odur ki dünyada koya bir eser,
Esersiz kişinin yerinde yeller eser.
Benim dediklerimi nesirle ve nazımla yaz. Bu dünyada gazalarımızdan sonra bir de kitap koyup gidelim.
Muradi benden dinlediklerini, kendi gördüklerini ve öteki reislerden duyduklarını kaleme aldı. Böylece bu eser meydana geldi.
Hemen vasiyetim, iş bu kitabı okuyan din kardaşlarımın beni, yoldaşlarımı ve bütün mücahidleri hayır dua ile yad kılmalarıdır, vesselam.
[düzenle] Midilli'de ilk Müslümanlar
Sultan Mehmed Han -Allah kabrini nurlandırsın- zamanında Midilli feth olunup kafirlerin elinden alındı.
Sultanın emri ile kul taifesinden bazı kimseler, kaleyi beklemek üzere tayin olunup yazıldılar.
Bu erlerin kalede kalmaları kararlaşınca, bunlar, şevketlü padişah hazretlerine arzıhalde bulunup, şöyle dediler:
— Bizim burada kalmamızı ferman buyurdunuz. emriniz can baş üstüne! Gerektir ki bizim ihtiyaçlarımızı da gideresiniz. Zira bizler burada bir alay bekar adamlarız. Bu yer ise bir adadır. Bu taraflarda Müslümanlık yer de yoktur ki onlarla tanışıp, kendi başımıza bir çare bulalım. Elhasıl bizim burada böyle kalmamız çok zordur. Biz buna razı olmayız. Bize bir çare buluverin.
Sultan Mehmed hazretleri bunların arzıhallerini işitip hak verdi.
— Kul taifesinin sözleri makuldür. Bunların evlenmelerine bir vesile
gerektir.
Kimseye muhtaç değildik. Kendi işimizi işleyip rahat yaşıyorduk. Ben, daha çok Selanik ve Eğriboğaz'a sefer ederdim. O taraflara sefer etmek hoşuma giderdi. Amma Oruç Reis, küçük karındaşımız ilyas'ı da yanına alıp Şam Trablusu'na doğru sefer etmek istedi. Kaza kader bu ya, yolda giderlerken ansızın Rodos gemilerine rast geldiler. Ulu cenk eylediler. Karındaşımız ilyas şehit düşüp ecel şerbetini içti. Meskeni cennet-i a'la oldu. Rahmetullahi aleyh. Elhasıl kafir gemileri yayılıp, Midilli'ye de ulaştı. Haberi alınca gerek ağam Oruç'un esareti, gerek ilyas karındaşcığımın şehadeti beni ağlatıp perişan etti. Sonunda "Allah'tan gelene hoş geldin, denir. Hüküm tek ve kahhar olan Allah'ındır." deyip "Olacak olsa gerek çar ü na-çar, "Gerek kalbin gen tut gerek dar." Sözüne uyarak işe çare düşünmeye başladım. Midilli'de tanıdığım bir kafir bezirgan vardı. Daima Rodos'a varıp geilp ticaret ederdi. Adı kirigo idi. Bu kafire ağamın halini anlattım. "işte yarenlik dostluk bu günde belli olur." Dedim. Kirigo'yu gemime alıp, Bodrum'a getirdim. Ben Bodrum'da kaldım. Onu, eline Oruç Reis'i kurtarması için onsekiz bin akçe verip Rodos'a gönderdim. "Var şimdi sen Rodos'a git. Ben burada durayım. Bak gör, karındaşım Oruç Reis ne alemdedir. Ona göre bana bir haber getir. Tedbirli davran, kendisi ile görüş." Diye tembih ettim. "Baş üstüne!" Dedi. Bir kefere teknesine binip Rodos'a gitti.
[düzenle] Kirigo'nun Oruç Reis'le görüşmesi
Kirigo ne yapıp edip, ağamla görüşmüş. Gizlice: "Karındaşın Hızır, sana çok selam ve dualar eder. Senin haline çok üzülüp perişan olmaktadır. Hasretinin elemiyle gece gündüz, Hazreti Yakup gibi Yaşlar dökmektedir. Beni sana gönderdi. Seni kurtarmak için çareler aramamı söyledi:Mal ile mi hile ile mi, her nasıl ise, karındaşımı kurtar, diye bana minnettar eyledi, şimdi benden hayırlı bir haber bekliyor." Diye, bir bir anlatmış. Oruç Reis, bu sözleri duyunca çok sevinip ağlamış: Berhudar olsun. Bugünkü günde karındaşlığını gösterdi." Diye dualar etmiş. Sonra: "Sen şimdi git, işine bak. Konuştuklarımızı sırtındaki gömleğin bile duymasın. Kendi halinde ol. Ben bir şekil düşüneceğim. Bakalım ayine-i devran ne suret gösterir. Amma, arada bir yine gizlice birbirimizle görüşelim." Demiş. Bunun üzerine ayrılmışlar. Kirigo, Oruç Reis'in dediğine göre hareket edip, fırsat buldukça ağamla görüşür, harçlık yiyecek gibi şeyler de verirmiş. Ne yapacaklarını konuşurlarmış.
[düzenle] Oruç Reis'in dostuna: "Beni satın al" demesi
Oruç Reis'in Rodos'ta, Santurluoğlu adında bir kafir tanıdığı vardı. Rodos'ta adı sanı maruf bir adamdı. Daima Oruç Reis'i gözetir, hatırını alırdı. Kirigo geldikten bir zaman sonra bir gün, Oruç Reis, Santurluoğlu'na şöyle dedi: "Ey santurluoğlu sana bir sözüm var. Eğer istersen söyleyeyim." "Elbette, benden hiç çekinmeden, kalbinde ne varsa söyle." "Biz seninle dostuz, beni satın al. Sana hizmet edeyim." "Pek güzel eğer satarlarsa, canıma minnet alayım. Ancak bunu belli etmeyelim. Senin sahibin olan kaptan ve diğerleri filan yerde filan dükkanda oturup cemiyet ederler. Sen onları gözle. Filan gün gelip de o dükkanda toplandıklarında sen oradan geç. Amma sakın iki tarafına bakınma. Hemen yoluna gider gibi geç git. O zaman ben seni görür, almak isterim. Eğer benim elimden yiyecek nasibin varsa olur biter. Amma bu sır aramızda kalsın isterim. "Oruç Reis bu sözü Santurluoğlu'ndan işitince, esirlik hali değil mi, güya azat olmuş kadar ferahlamış. Günlerden bir gün kaptanlar ve büyük kafirler, o dükkana oturup cemiyet eylediklerinde, Oruç Reis de bunları gözetip hemen o dükkanın önünden sür'atle güya bir hizmete gidercesine geçip yürümüş. Santurluoğlu, Oruç Reis'in geçtiğini görünce: "Acaba şu geçip giden esir kimindir? Barekallah her zaman görürüm. Buradan geçer, hizmetine hemen ateş gibi gider. Eğer şu esiri sahibi sataydı, alırdım." Diye sahteden ortaya bir söz atmış. Cemiyette bulunan sahibi: "Benimdir. Eğer istersen vereyim." "Söyle ne istersin?" "Bin altın isterim!" Dükkanda bulunan kaptanlar da aracılık edip, sekiz yüz altına Oruç Reis'i satın alır olmuş.
[düzenle] Kirigo'nun hiyaneti, Oruç Reis'in zindana atılması
O zaman Rodos'ta bir adet vardı. Vilayete iki zabit hükmederdi. Biri derya işlerine, biri vilayet işlerine bakardı.
Amma gör hikmeti sen ki, esirin işi güç olur, bu sırada vilayete bakan kafir mürd
olduğundan, deryaya bakan kafir onun yerine Komandor olmuştu.
Yeni oturan bu Komandor, Oruç Reis'i satılmasını istemedi:
"On bin altın vermeye kadir olan kaptanı sekiz yüz altına vermeklik büyük
aptallıktır. Satana haksızlık olur, buna rızam yoktur."
Dedi. Santurluoğlu'una akçasını çevirip, Oruç Reis'i tekrar esir eylediler. Oruç Reis'i tekrar esir etmelerinin sebebi, benim Rodos'a gönderdiğim, ol kıafir-i billah, mel'un Kirigo imiş. Yeni oturan kumandana bizi çaşıtlamış. Hem benim, karındaşımı kurtarsın diye verdiğim onsekiz bin akçe yanına kalmış, hem de çaşıtlığının mukabelesinde, kumandan ona büyük mansıp vermiş. Bakındı! Kirigo kafiri kadar islama hayın bir kimse var mıdır? Sana dostluk yüzü göstermesi, hemen fırsatı buluncaya kadardır. Bundan sonra Oruç Reis'in hali pek fenalaştı. Mel'un bir kafir olan yeni Komandor, Oruç Reis'i yer altına zindana attırıp şiddetle eziyet edilmesini emr etti. Eline ayağına boğazına ağır demir zincirler vurup belaya giriftar ettiler. Ölmeyecek kadar ekmek verdiler.