-
1.
+5 -1"yağmur oğlum, bugün tam bir buçuk yaşındasın. vasiyetnameyi bitirdim, kapatıyorum. sana bir de resmimi yadigar olarak bırakıyorum. öğütlerimi tut, iyi bir türk ol. komünizm bize düşman bir meslektir. bunu iyi belle. yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır. ruslar, çinliler, acemler, yunanlılar tarihi düşmanlarımızdır. bulgarlar, almanlar, italyanlar, ingilizler, fransızlar, araplar, sırplar, hırvatlar, isponylollar, portekizliler, romanlar, yeni düşmanlarımızdır. japonlar, afganlılar, amerikalılar yarınki düşmanlarımızdır. ermeniler, kürtler, lazlar, çerkezler, abazalar, boşnaklar, arnavutlar, pomaklar, zazalar, lezgiler, gürcüler, çeçenler, çingeneler, içerideki düşmanlarımızdır. bu kadar çok düşmanla çarpışmak için hazırlanmalı. tanrı yardımcın olsun."
-
2.
+6ii geceler hanfendi, yazdıklarınız beni çok etkiledi. akıllı,kendini ve ne istediğini bilen biri gibisiniz. tüm bu ihtaşdıbınız karşısında dıbınızı yirim demek isterdim ama hasgibtir ordan kevaşe diyorum.
-
3.
-4kukulu kızın kukusuTümünü Göster
memo fik doğrusunda diyar diyar gezerken
toz topraklı yolları tabanıyla ezerken
gezdiği diyarlarda güzel dilberler bulup
şahane damlarına kötlerine fik sokup
arzusunca domaltmak hayali kuruyordu
sık sık otuzbir için molaya duruyordu
yine durdu bir ara, semayı seyre daldı
dam hayali kurarak fiki eline aldı
attırırken sarsıldı heyecanından o an
bin güvercin uçuştu yaslandığı ağaçtan
memo kuşlara bakıp iç çekti derin derin
dedi kendi kendine "dam ürkek bir güvercin,
az yanaşsam hemencik kanatlanıp uçuyor,
değil fike tünemek, kafasına sıçıyor!.."
o böyle söylenince bütün kuşlar dağıldı
yalnızca bir tanesi süzülerek alçaldı
pır pır ederek kondu barrağının başına
sakin huylu memo'yu çevirerek şaşkına
kuşa çok benzese de kuş muş değildi fakat
bildiğimiz damcıktı kanatlı bu mahlukat
memo dedi "herhalde sen benim kısmetimsin
kendini fiktirmeden söyle bana sen kimsin?.."
kanatlı dam bir süre ses çıkarmadan sustu
sonra ötermiş gibi cıvıl cıvıl konuştu:
"kendimi fiktirmeyi nasıl isterim bilsen
lakin yapmamam için var malesef bir neden
eğer zamanın varsa, tanıtırken kendimi
anlatayım da dinle hüzünlü hikayemi
eskiden bir kız vardı, çok severdi barrağı
i̇smi kukulukız'dı, kukusu tek varlığı
her önüne gelene kukuyu fiktirirdi
her fiki tereddütsüz, kukuya ittirirdi
ona fik sokan herkes kukusuna bayıldı
kukusunun şöhreti kırk diyara yayıldı
bir gün kırk iki dağın ardından bir cin çıktı
bu çirkin korkunç cinin tek arzusu damcıktı
bir anda dağlar aşıp kızın yanına geldi
kukulukız'ın damı o an kuruyuverdi
'domal ben de fikeyim' dedi korkutucu cin
'geldim buraya kadar sana fik sokmak için'
lakin dam kurumuştu cinin çirkinliğinden
fikilmek gelmiyordu damcığın hiç içinden
yine de kız korkudan domaldı yavaş yavaş
titrekçe fısıldadı: 'tut barrağını, yanaş'
cin kıllı avucunu donuna soktuysa da
tutamadı fikini, bakakaldı kukuya
domalık kötte kuku şöyle bir kıpırdandı
kuş oldu kanatlandı, uçarak havalandı
kukulukız çaresiz boyun eğmişti cine
amma kukunun yoktu tahammülü fikine
dam kuş olup kaçınca cin öfkeden kudurdu
geçti kukusuz kızın karşısına oturdu
dedi 'madem sen benden kukunu esirgedin
herkese fiktirdiğin ddıbını fiktirmedin
o halde artık kimse fikemesin kukunu
senden haber kesilsin unutsunlar kokunu
bundan sonra damından daim ayrı olasın
fikfik seni bulmasın fikten ayrı kalasın'
cin bunları söyledi ortalıktan yok oldu
ayak bastığı yerde bir kule peydah oldu
bu kulede ne kapı ne de pencere vardı
boyu desen nerdeyse beş yüz arşın kadardı
kızcağız hapis kaldı kulenin külahında
göremedi gün yüzü sonraki hayatında
nice yiğit er kişi kuleye tırmandılar
'hey, kukulu! kukulu!' diyerek bağırdılar
külahın derunundan duyuldu bazen bir ses
'kukumu istiyorum' diyen zayıf bir nefes
ve lakin hiç birisi muvaffak olamadı
kızı çıkarmak için bir delik bulamadı
i̇şte ben bu öyküde bahsi geçen kukuyum
korkudan üzüntüden halen bak kupkuruyum
kukulukız kukusuz, kukusu ise susuz
barrak yolu gözleriz tamamiyle umutsuz... "
memo sordu "hey kuku, bu dev kule nerdedir?"
kuku dedi "çimenlik çift tepeli yerdedir"
memo sordu "hey kuku, o cinden kurtarırsam
memo'ya da kukuyu fiktirirsin sanırsam?"
kuku dedi "bir kurtar beni cinden kuleden
ondan sonra bırakma sakın beni fikmeden
her kim kukulukız'ı kukuya kavuşturur
fikini dama sokar memeyi ovuşturur
kukulukız hazırken zaten her türlü fike
kurtaran kişi doymaz kukudan fike fike
lakin kolay iş sanma kızı ordan kurtarmak
işten bile değildir bu yolda mefta olmak... "
memo dedi "gidelim, biz kuleye varalım
kukulu bir kız varsa fikimizi banalım"
damcık kanat çırparak havada ilerledi
memo dama bakarak yolunu belirledi
fikfik arzusu ile çabucak yol aldılar
upuzun bir menzile tez vakitte vardılar
ulaştıkları vakit kulenin tam dibine
memo dedi "hey kuku, uç hele gök yüzüne
i̇ncele bir çevreyi yukarıdan bakarak
söyle bana var mıdır etrafta uzun kavak?"
kuku uçup seyretti etrafta ağaçları
dedi "bir yıl uzakta gördüm ben kavakları"
memo yalın ayakla yürüdü tam bir sene
kavaktan yüz dal kesti döndü tekrar geriye
kulenin mevkisine bir yıl sonra varınca
dikti yüz fidan dalı kulenin etrafınca
altı ay uzaktaki dereden su taşıdı
yazın kan ter içinde daşşağını kaşıdı
suladı fidanları tez boy atsınlar diye
ellerini ısıttı kışın sıcak fikiyle
çimenlik tepelere oturup bahar vakti
attırıp çimenlere bol bol otuzbir çekti
kuku onu seyretti hiç bir şey anlamadan
tam sekiz bahar ve yaz geçip gitti aradan
sekizinci sonbahar birazcık sert başladı
dumanlı fırtınalar ortalığı kapladı
hızlı rüzgar estikçe kavaklar sallandılar
eğilip bükülerek kuleye yaslandılar
rüzgarın girdapları kuleyi sarmaladı
kavakların dalları kuleyi tırmaladı
rüzgar bir o taraftan bir bu yandan esince
kavakların dalları birbirine geçince
ağaçlar duvarları her yandan kavradılar
sanırsın ki kuleyi tutup avuçladılar
yekvücut kavaklara adeta kuvvet doldu
kule rüzgar önünde artık zorlanır oldu
memo dedi "hey kuku, git de külaha tüne
yakın artık kavuşman kukulu'nun kötüne"
kuku gidip konunca kulenin külahına
sarsılmaya başladı kule onun altında
kuku ne olduğunu henüz anlıyamadan
atmıklar boşandılar kulenin kafasından
koskocaman dev kule oluk oluk attırdı
cümle çevre ormanı atmık ilen batırdı
barrak gibi kulenin attırışı bitince
beş yüz arşınlık boyu bir arşına inince
ortada bir kız kaldı atmıklara bulanmış
ayrı olan kukusu damcığına yamanmış
bir de cin çimenlerde uzanmış yatıyordu
attırış sonrasında anlamsız bakıyordu
kukulukız dedi ki "şimdi gördüm herşeyi
ancak anlayabildim kuledeki gerçeği
çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış
hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış
ne mutludur ki bana esaretten kurtuldum
artık pek nemli olan kukuma da kavuştum!.."
memo dedi "kukulu, kukun bana söz verdi
'beni kurtarır isen fikersin beni' derdi"
kukulukız memo'yu hiç işitmedi bile
meşguldü çirkin cinin iri barrağı ile
bir yandan dev barrağa durmuş domalıyordu
bir yandan da seslice şöyle bağrınıyordu:
"çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış!
hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış!
görseydim çirkin cinin şu kocaman fikini
reddetmezdim elbette o vakit fikfikini!
amma halen geç değil, ona hep domalayım!
şu güzelim kukumu hep ona vurdurayım!.."
aşık memo anladı, sözler tutulmayacak
otuzbircinin fiki dama sokulmayacak
uçarı bir kukunun takılıp kanadına
fikfik arzulayarak gelmişti bu diyara
bulduğu fikfik yine başkasının fikfik'i
onun payına düşen otuzbirdir tabi ki
i̇sterdi ki barrağı kanatlı bir fik olsun
uçarak kendisine uçan damcıklar bulsun
böyle böyle düşünüp sıvazladı fikini
cinle kızı seyredip çekti otuzbirini
dedi "memo, bak yine gitmenin vakti geldi
başka yerde otuzbir çekmenin vakti geldi -
4.
-4kukulu kızın kukusuTümünü Göster
memo fik doğrusunda diyar diyar gezerken
toz topraklı yolları tabanıyla ezerken
gezdiği diyarlarda güzel dilberler bulup
şahane damlarına kötlerine fik sokup
arzusunca domaltmak hayali kuruyordu
sık sık otuzbir için molaya duruyordu
yine durdu bir ara, semayı seyre daldı
dam hayali kurarak fiki eline aldı
attırırken sarsıldı heyecanından o an
bin güvercin uçuştu yaslandığı ağaçtan
memo kuşlara bakıp iç çekti derin derin
dedi kendi kendine "dam ürkek bir güvercin,
az yanaşsam hemencik kanatlanıp uçuyor,
değil fike tünemek, kafasına sıçıyor!.."
o böyle söylenince bütün kuşlar dağıldı
yalnızca bir tanesi süzülerek alçaldı
pır pır ederek kondu barrağının başına
sakin huylu memo'yu çevirerek şaşkına
kuşa çok benzese de kuş muş değildi fakat
bildiğimiz damcıktı kanatlı bu mahlukat
memo dedi "herhalde sen benim kısmetimsin
kendini fiktirmeden söyle bana sen kimsin?.."
kanatlı dam bir süre ses çıkarmadan sustu
sonra ötermiş gibi cıvıl cıvıl konuştu:
"kendimi fiktirmeyi nasıl isterim bilsen
lakin yapmamam için var malesef bir neden
eğer zamanın varsa, tanıtırken kendimi
anlatayım da dinle hüzünlü hikayemi
eskiden bir kız vardı, çok severdi barrağı
i̇smi kukulukız'dı, kukusu tek varlığı
her önüne gelene kukuyu fiktirirdi
her fiki tereddütsüz, kukuya ittirirdi
ona fik sokan herkes kukusuna bayıldı
kukusunun şöhreti kırk diyara yayıldı
bir gün kırk iki dağın ardından bir cin çıktı
bu çirkin korkunç cinin tek arzusu damcıktı
bir anda dağlar aşıp kızın yanına geldi
kukulukız'ın damı o an kuruyuverdi
'domal ben de fikeyim' dedi korkutucu cin
'geldim buraya kadar sana fik sokmak için'
lakin dam kurumuştu cinin çirkinliğinden
fikilmek gelmiyordu damcığın hiç içinden
yine de kız korkudan domaldı yavaş yavaş
titrekçe fısıldadı: 'tut barrağını, yanaş'
cin kıllı avucunu donuna soktuysa da
tutamadı fikini, bakakaldı kukuya
domalık kötte kuku şöyle bir kıpırdandı
kuş oldu kanatlandı, uçarak havalandı
kukulukız çaresiz boyun eğmişti cine
amma kukunun yoktu tahammülü fikine
dam kuş olup kaçınca cin öfkeden kudurdu
geçti kukusuz kızın karşısına oturdu
dedi 'madem sen benden kukunu esirgedin
herkese fiktirdiğin ddıbını fiktirmedin
o halde artık kimse fikemesin kukunu
senden haber kesilsin unutsunlar kokunu
bundan sonra damından daim ayrı olasın
fikfik seni bulmasın fikten ayrı kalasın'
cin bunları söyledi ortalıktan yok oldu
ayak bastığı yerde bir kule peydah oldu
bu kulede ne kapı ne de pencere vardı
boyu desen nerdeyse beş yüz arşın kadardı
kızcağız hapis kaldı kulenin külahında
göremedi gün yüzü sonraki hayatında
nice yiğit er kişi kuleye tırmandılar
'hey, kukulu! kukulu!' diyerek bağırdılar
külahın derunundan duyuldu bazen bir ses
'kukumu istiyorum' diyen zayıf bir nefes
ve lakin hiç birisi muvaffak olamadı
kızı çıkarmak için bir delik bulamadı
i̇şte ben bu öyküde bahsi geçen kukuyum
korkudan üzüntüden halen bak kupkuruyum
kukulukız kukusuz, kukusu ise susuz
barrak yolu gözleriz tamamiyle umutsuz... "
memo sordu "hey kuku, bu dev kule nerdedir?"
kuku dedi "çimenlik çift tepeli yerdedir"
memo sordu "hey kuku, o cinden kurtarırsam
memo'ya da kukuyu fiktirirsin sanırsam?"
kuku dedi "bir kurtar beni cinden kuleden
ondan sonra bırakma sakın beni fikmeden
her kim kukulukız'ı kukuya kavuşturur
fikini dama sokar memeyi ovuşturur
kukulukız hazırken zaten her türlü fike
kurtaran kişi doymaz kukudan fike fike
lakin kolay iş sanma kızı ordan kurtarmak
işten bile değildir bu yolda mefta olmak... "
memo dedi "gidelim, biz kuleye varalım
kukulu bir kız varsa fikimizi banalım"
damcık kanat çırparak havada ilerledi
memo dama bakarak yolunu belirledi
fikfik arzusu ile çabucak yol aldılar
upuzun bir menzile tez vakitte vardılar
ulaştıkları vakit kulenin tam dibine
memo dedi "hey kuku, uç hele gök yüzüne
i̇ncele bir çevreyi yukarıdan bakarak
söyle bana var mıdır etrafta uzun kavak?"
kuku uçup seyretti etrafta ağaçları
dedi "bir yıl uzakta gördüm ben kavakları"
memo yalın ayakla yürüdü tam bir sene
kavaktan yüz dal kesti döndü tekrar geriye
kulenin mevkisine bir yıl sonra varınca
dikti yüz fidan dalı kulenin etrafınca
altı ay uzaktaki dereden su taşıdı
yazın kan ter içinde daşşağını kaşıdı
suladı fidanları tez boy atsınlar diye
ellerini ısıttı kışın sıcak fikiyle
çimenlik tepelere oturup bahar vakti
attırıp çimenlere bol bol otuzbir çekti
kuku onu seyretti hiç bir şey anlamadan
tam sekiz bahar ve yaz geçip gitti aradan
sekizinci sonbahar birazcık sert başladı
dumanlı fırtınalar ortalığı kapladı
hızlı rüzgar estikçe kavaklar sallandılar
eğilip bükülerek kuleye yaslandılar
rüzgarın girdapları kuleyi sarmaladı
kavakların dalları kuleyi tırmaladı
rüzgar bir o taraftan bir bu yandan esince
kavakların dalları birbirine geçince
ağaçlar duvarları her yandan kavradılar
sanırsın ki kuleyi tutup avuçladılar
yekvücut kavaklara adeta kuvvet doldu
kule rüzgar önünde artık zorlanır oldu
memo dedi "hey kuku, git de külaha tüne
yakın artık kavuşman kukulu'nun kötüne"
kuku gidip konunca kulenin külahına
sarsılmaya başladı kule onun altında
kuku ne olduğunu henüz anlıyamadan
atmıklar boşandılar kulenin kafasından
koskocaman dev kule oluk oluk attırdı
cümle çevre ormanı atmık ilen batırdı
barrak gibi kulenin attırışı bitince
beş yüz arşınlık boyu bir arşına inince
ortada bir kız kaldı atmıklara bulanmış
ayrı olan kukusu damcığına yamanmış
bir de cin çimenlerde uzanmış yatıyordu
attırış sonrasında anlamsız bakıyordu
kukulukız dedi ki "şimdi gördüm herşeyi
ancak anlayabildim kuledeki gerçeği
çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış
hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış
ne mutludur ki bana esaretten kurtuldum
artık pek nemli olan kukuma da kavuştum!.."
memo dedi "kukulu, kukun bana söz verdi
'beni kurtarır isen fikersin beni' derdi"
kukulukız memo'yu hiç işitmedi bile
meşguldü çirkin cinin iri barrağı ile
bir yandan dev barrağa durmuş domalıyordu
bir yandan da seslice şöyle bağrınıyordu:
"çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış!
hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış!
görseydim çirkin cinin şu kocaman fikini
reddetmezdim elbette o vakit fikfikini!
amma halen geç değil, ona hep domalayım!
şu güzelim kukumu hep ona vurdurayım!.."
aşık memo anladı, sözler tutulmayacak
otuzbircinin fiki dama sokulmayacak
uçarı bir kukunun takılıp kanadına
fikfik arzulayarak gelmişti bu diyara
bulduğu fikfik yine başkasının fikfik'i
onun payına düşen otuzbirdir tabi ki
i̇sterdi ki barrağı kanatlı bir fik olsun
uçarak kendisine uçan damcıklar bulsun
böyle böyle düşünüp sıvazladı fikini
cinle kızı seyredip çekti otuzbirini
dedi "memo, bak yine gitmenin vakti geldi
başka yerde otuzbir çekmenin vakti geldi -
5.
-4kukulu kızın kukusuTümünü Göster
memo fik doğrusunda diyar diyar gezerken
toz topraklı yolları tabanıyla ezerken
gezdiği diyarlarda güzel dilberler bulup
şahane damlarına kötlerine fik sokup
arzusunca domaltmak hayali kuruyordu
sık sık otuzbir için molaya duruyordu
yine durdu bir ara, semayı seyre daldı
dam hayali kurarak fiki eline aldı
attırırken sarsıldı heyecanından o an
bin güvercin uçuştu yaslandığı ağaçtan
memo kuşlara bakıp iç çekti derin derin
dedi kendi kendine "dam ürkek bir güvercin,
az yanaşsam hemencik kanatlanıp uçuyor,
değil fike tünemek, kafasına sıçıyor!.."
o böyle söylenince bütün kuşlar dağıldı
yalnızca bir tanesi süzülerek alçaldı
pır pır ederek kondu barrağının başına
sakin huylu memo'yu çevirerek şaşkına
kuşa çok benzese de kuş muş değildi fakat
bildiğimiz damcıktı kanatlı bu mahlukat
memo dedi "herhalde sen benim kısmetimsin
kendini fiktirmeden söyle bana sen kimsin?.."
kanatlı dam bir süre ses çıkarmadan sustu
sonra ötermiş gibi cıvıl cıvıl konuştu:
"kendimi fiktirmeyi nasıl isterim bilsen
lakin yapmamam için var malesef bir neden
eğer zamanın varsa, tanıtırken kendimi
anlatayım da dinle hüzünlü hikayemi
eskiden bir kız vardı, çok severdi barrağı
i̇smi kukulukız'dı, kukusu tek varlığı
her önüne gelene kukuyu fiktirirdi
her fiki tereddütsüz, kukuya ittirirdi
ona fik sokan herkes kukusuna bayıldı
kukusunun şöhreti kırk diyara yayıldı
bir gün kırk iki dağın ardından bir cin çıktı
bu çirkin korkunç cinin tek arzusu damcıktı
bir anda dağlar aşıp kızın yanına geldi
kukulukız'ın damı o an kuruyuverdi
'domal ben de fikeyim' dedi korkutucu cin
'geldim buraya kadar sana fik sokmak için'
lakin dam kurumuştu cinin çirkinliğinden
fikilmek gelmiyordu damcığın hiç içinden
yine de kız korkudan domaldı yavaş yavaş
titrekçe fısıldadı: 'tut barrağını, yanaş'
cin kıllı avucunu donuna soktuysa da
tutamadı fikini, bakakaldı kukuya
domalık kötte kuku şöyle bir kıpırdandı
kuş oldu kanatlandı, uçarak havalandı
kukulukız çaresiz boyun eğmişti cine
amma kukunun yoktu tahammülü fikine
dam kuş olup kaçınca cin öfkeden kudurdu
geçti kukusuz kızın karşısına oturdu
dedi 'madem sen benden kukunu esirgedin
herkese fiktirdiğin ddıbını fiktirmedin
o halde artık kimse fikemesin kukunu
senden haber kesilsin unutsunlar kokunu
bundan sonra damından daim ayrı olasın
fikfik seni bulmasın fikten ayrı kalasın'
cin bunları söyledi ortalıktan yok oldu
ayak bastığı yerde bir kule peydah oldu
bu kulede ne kapı ne de pencere vardı
boyu desen nerdeyse beş yüz arşın kadardı
kızcağız hapis kaldı kulenin külahında
göremedi gün yüzü sonraki hayatında
nice yiğit er kişi kuleye tırmandılar
'hey, kukulu! kukulu!' diyerek bağırdılar
külahın derunundan duyuldu bazen bir ses
'kukumu istiyorum' diyen zayıf bir nefes
ve lakin hiç birisi muvaffak olamadı
kızı çıkarmak için bir delik bulamadı
i̇şte ben bu öyküde bahsi geçen kukuyum
korkudan üzüntüden halen bak kupkuruyum
kukulukız kukusuz, kukusu ise susuz
barrak yolu gözleriz tamamiyle umutsuz... "
memo sordu "hey kuku, bu dev kule nerdedir?"
kuku dedi "çimenlik çift tepeli yerdedir"
memo sordu "hey kuku, o cinden kurtarırsam
memo'ya da kukuyu fiktirirsin sanırsam?"
kuku dedi "bir kurtar beni cinden kuleden
ondan sonra bırakma sakın beni fikmeden
her kim kukulukız'ı kukuya kavuşturur
fikini dama sokar memeyi ovuşturur
kukulukız hazırken zaten her türlü fike
kurtaran kişi doymaz kukudan fike fike
lakin kolay iş sanma kızı ordan kurtarmak
işten bile değildir bu yolda mefta olmak... "
memo dedi "gidelim, biz kuleye varalım
kukulu bir kız varsa fikimizi banalım"
damcık kanat çırparak havada ilerledi
memo dama bakarak yolunu belirledi
fikfik arzusu ile çabucak yol aldılar
upuzun bir menzile tez vakitte vardılar
ulaştıkları vakit kulenin tam dibine
memo dedi "hey kuku, uç hele gök yüzüne
i̇ncele bir çevreyi yukarıdan bakarak
söyle bana var mıdır etrafta uzun kavak?"
kuku uçup seyretti etrafta ağaçları
dedi "bir yıl uzakta gördüm ben kavakları"
memo yalın ayakla yürüdü tam bir sene
kavaktan yüz dal kesti döndü tekrar geriye
kulenin mevkisine bir yıl sonra varınca
dikti yüz fidan dalı kulenin etrafınca
altı ay uzaktaki dereden su taşıdı
yazın kan ter içinde daşşağını kaşıdı
suladı fidanları tez boy atsınlar diye
ellerini ısıttı kışın sıcak fikiyle
çimenlik tepelere oturup bahar vakti
attırıp çimenlere bol bol otuzbir çekti
kuku onu seyretti hiç bir şey anlamadan
tam sekiz bahar ve yaz geçip gitti aradan
sekizinci sonbahar birazcık sert başladı
dumanlı fırtınalar ortalığı kapladı
hızlı rüzgar estikçe kavaklar sallandılar
eğilip bükülerek kuleye yaslandılar
rüzgarın girdapları kuleyi sarmaladı
kavakların dalları kuleyi tırmaladı
rüzgar bir o taraftan bir bu yandan esince
kavakların dalları birbirine geçince
ağaçlar duvarları her yandan kavradılar
sanırsın ki kuleyi tutup avuçladılar
yekvücut kavaklara adeta kuvvet doldu
kule rüzgar önünde artık zorlanır oldu
memo dedi "hey kuku, git de külaha tüne
yakın artık kavuşman kukulu'nun kötüne"
kuku gidip konunca kulenin külahına
sarsılmaya başladı kule onun altında
kuku ne olduğunu henüz anlıyamadan
atmıklar boşandılar kulenin kafasından
koskocaman dev kule oluk oluk attırdı
cümle çevre ormanı atmık ilen batırdı
barrak gibi kulenin attırışı bitince
beş yüz arşınlık boyu bir arşına inince
ortada bir kız kaldı atmıklara bulanmış
ayrı olan kukusu damcığına yamanmış
bir de cin çimenlerde uzanmış yatıyordu
attırış sonrasında anlamsız bakıyordu
kukulukız dedi ki "şimdi gördüm herşeyi
ancak anlayabildim kuledeki gerçeği
çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış
hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış
ne mutludur ki bana esaretten kurtuldum
artık pek nemli olan kukuma da kavuştum!.."
memo dedi "kukulu, kukun bana söz verdi
'beni kurtarır isen fikersin beni' derdi"
kukulukız memo'yu hiç işitmedi bile
meşguldü çirkin cinin iri barrağı ile
bir yandan dev barrağa durmuş domalıyordu
bir yandan da seslice şöyle bağrınıyordu:
"çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış!
hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış!
görseydim çirkin cinin şu kocaman fikini
reddetmezdim elbette o vakit fikfikini!
amma halen geç değil, ona hep domalayım!
şu güzelim kukumu hep ona vurdurayım!.."
aşık memo anladı, sözler tutulmayacak
otuzbircinin fiki dama sokulmayacak
uçarı bir kukunun takılıp kanadına
fikfik arzulayarak gelmişti bu diyara
bulduğu fikfik yine başkasının fikfik'i
onun payına düşen otuzbirdir tabi ki
i̇sterdi ki barrağı kanatlı bir fik olsun
uçarak kendisine uçan damcıklar bulsun
böyle böyle düşünüp sıvazladı fikini
cinle kızı seyredip çekti otuzbirini
dedi "memo, bak yine gitmenin vakti geldi
başka yerde otuzbir çekmenin vakti geldi -
6.
+3lan gerizekalı sen bizi tavla ne diye sana foto yollıyacaz cokta gibimizdesin, güzel olsan buradan böyle msj atmazdın, akıllı olsan zaten atmazdın..ee ozaman ne güzelsin ne de akıllı zütüm gibi bişeysin.
-
7.
-3kukulu kızın kukusuTümünü Göster
memo fik doğrusunda diyar diyar gezerken
toz topraklı yolları tabanıyla ezerken
gezdiği diyarlarda güzel dilberler bulup
şahane damlarına kötlerine fik sokup
arzusunca domaltmak hayali kuruyordu
sık sık otuzbir için molaya duruyordu
yine durdu bir ara, semayı seyre daldı
dam hayali kurarak fiki eline aldı
attırırken sarsıldı heyecanından o an
bin güvercin uçuştu yaslandığı ağaçtan
memo kuşlara bakıp iç çekti derin derin
dedi kendi kendine "dam ürkek bir güvercin,
az yanaşsam hemencik kanatlanıp uçuyor,
değil fike tünemek, kafasına sıçıyor!.."
o böyle söylenince bütün kuşlar dağıldı
yalnızca bir tanesi süzülerek alçaldı
pır pır ederek kondu barrağının başına
sakin huylu memo'yu çevirerek şaşkına
kuşa çok benzese de kuş muş değildi fakat
bildiğimiz damcıktı kanatlı bu mahlukat
memo dedi "herhalde sen benim kısmetimsin
kendini fiktirmeden söyle bana sen kimsin?.."
kanatlı dam bir süre ses çıkarmadan sustu
sonra ötermiş gibi cıvıl cıvıl konuştu:
"kendimi fiktirmeyi nasıl isterim bilsen
lakin yapmamam için var malesef bir neden
eğer zamanın varsa, tanıtırken kendimi
anlatayım da dinle hüzünlü hikayemi
eskiden bir kız vardı, çok severdi barrağı
i̇smi kukulukız'dı, kukusu tek varlığı
her önüne gelene kukuyu fiktirirdi
her fiki tereddütsüz, kukuya ittirirdi
ona fik sokan herkes kukusuna bayıldı
kukusunun şöhreti kırk diyara yayıldı
bir gün kırk iki dağın ardından bir cin çıktı
bu çirkin korkunç cinin tek arzusu damcıktı
bir anda dağlar aşıp kızın yanına geldi
kukulukız'ın damı o an kuruyuverdi
'domal ben de fikeyim' dedi korkutucu cin
'geldim buraya kadar sana fik sokmak için'
lakin dam kurumuştu cinin çirkinliğinden
fikilmek gelmiyordu damcığın hiç içinden
yine de kız korkudan domaldı yavaş yavaş
titrekçe fısıldadı: 'tut barrağını, yanaş'
cin kıllı avucunu donuna soktuysa da
tutamadı fikini, bakakaldı kukuya
domalık kötte kuku şöyle bir kıpırdandı
kuş oldu kanatlandı, uçarak havalandı
kukulukız çaresiz boyun eğmişti cine
amma kukunun yoktu tahammülü fikine
dam kuş olup kaçınca cin öfkeden kudurdu
geçti kukusuz kızın karşısına oturdu
dedi 'madem sen benden kukunu esirgedin
herkese fiktirdiğin ddıbını fiktirmedin
o halde artık kimse fikemesin kukunu
senden haber kesilsin unutsunlar kokunu
bundan sonra damından daim ayrı olasın
fikfik seni bulmasın fikten ayrı kalasın'
cin bunları söyledi ortalıktan yok oldu
ayak bastığı yerde bir kule peydah oldu
bu kulede ne kapı ne de pencere vardı
boyu desen nerdeyse beş yüz arşın kadardı
kızcağız hapis kaldı kulenin külahında
göremedi gün yüzü sonraki hayatında
nice yiğit er kişi kuleye tırmandılar
'hey, kukulu! kukulu!' diyerek bağırdılar
külahın derunundan duyuldu bazen bir ses
'kukumu istiyorum' diyen zayıf bir nefes
ve lakin hiç birisi muvaffak olamadı
kızı çıkarmak için bir delik bulamadı
i̇şte ben bu öyküde bahsi geçen kukuyum
korkudan üzüntüden halen bak kupkuruyum
kukulukız kukusuz, kukusu ise susuz
barrak yolu gözleriz tamamiyle umutsuz... "
memo sordu "hey kuku, bu dev kule nerdedir?"
kuku dedi "çimenlik çift tepeli yerdedir"
memo sordu "hey kuku, o cinden kurtarırsam
memo'ya da kukuyu fiktirirsin sanırsam?"
kuku dedi "bir kurtar beni cinden kuleden
ondan sonra bırakma sakın beni fikmeden
her kim kukulukız'ı kukuya kavuşturur
fikini dama sokar memeyi ovuşturur
kukulukız hazırken zaten her türlü fike
kurtaran kişi doymaz kukudan fike fike
lakin kolay iş sanma kızı ordan kurtarmak
işten bile değildir bu yolda mefta olmak... "
memo dedi "gidelim, biz kuleye varalım
kukulu bir kız varsa fikimizi banalım"
damcık kanat çırparak havada ilerledi
memo dama bakarak yolunu belirledi
fikfik arzusu ile çabucak yol aldılar
upuzun bir menzile tez vakitte vardılar
ulaştıkları vakit kulenin tam dibine
memo dedi "hey kuku, uç hele gök yüzüne
i̇ncele bir çevreyi yukarıdan bakarak
söyle bana var mıdır etrafta uzun kavak?"
kuku uçup seyretti etrafta ağaçları
dedi "bir yıl uzakta gördüm ben kavakları"
memo yalın ayakla yürüdü tam bir sene
kavaktan yüz dal kesti döndü tekrar geriye
kulenin mevkisine bir yıl sonra varınca
dikti yüz fidan dalı kulenin etrafınca
altı ay uzaktaki dereden su taşıdı
yazın kan ter içinde daşşağını kaşıdı
suladı fidanları tez boy atsınlar diye
ellerini ısıttı kışın sıcak fikiyle
çimenlik tepelere oturup bahar vakti
attırıp çimenlere bol bol otuzbir çekti
kuku onu seyretti hiç bir şey anlamadan
tam sekiz bahar ve yaz geçip gitti aradan
sekizinci sonbahar birazcık sert başladı
dumanlı fırtınalar ortalığı kapladı
hızlı rüzgar estikçe kavaklar sallandılar
eğilip bükülerek kuleye yaslandılar
rüzgarın girdapları kuleyi sarmaladı
kavakların dalları kuleyi tırmaladı
rüzgar bir o taraftan bir bu yandan esince
kavakların dalları birbirine geçince
ağaçlar duvarları her yandan kavradılar
sanırsın ki kuleyi tutup avuçladılar
yekvücut kavaklara adeta kuvvet doldu
kule rüzgar önünde artık zorlanır oldu
memo dedi "hey kuku, git de külaha tüne
yakın artık kavuşman kukulu'nun kötüne"
kuku gidip konunca kulenin külahına
sarsılmaya başladı kule onun altında
kuku ne olduğunu henüz anlıyamadan
atmıklar boşandılar kulenin kafasından
koskocaman dev kule oluk oluk attırdı
cümle çevre ormanı atmık ilen batırdı
barrak gibi kulenin attırışı bitince
beş yüz arşınlık boyu bir arşına inince
ortada bir kız kaldı atmıklara bulanmış
ayrı olan kukusu damcığına yamanmış
bir de cin çimenlerde uzanmış yatıyordu
attırış sonrasında anlamsız bakıyordu
kukulukız dedi ki "şimdi gördüm herşeyi
ancak anlayabildim kuledeki gerçeği
çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış
hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış
ne mutludur ki bana esaretten kurtuldum
artık pek nemli olan kukuma da kavuştum!.."
memo dedi "kukulu, kukun bana söz verdi
'beni kurtarır isen fikersin beni' derdi"
kukulukız memo'yu hiç işitmedi bile
meşguldü çirkin cinin iri barrağı ile
bir yandan dev barrağa durmuş domalıyordu
bir yandan da seslice şöyle bağrınıyordu:
"çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış!
hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış!
görseydim çirkin cinin şu kocaman fikini
reddetmezdim elbette o vakit fikfikini!
amma halen geç değil, ona hep domalayım!
şu güzelim kukumu hep ona vurdurayım!.."
aşık memo anladı, sözler tutulmayacak
otuzbircinin fiki dama sokulmayacak
uçarı bir kukunun takılıp kanadına
fikfik arzulayarak gelmişti bu diyara
bulduğu fikfik yine başkasının fikfik'i
onun payına düşen otuzbirdir tabi ki
i̇sterdi ki barrağı kanatlı bir fik olsun
uçarak kendisine uçan damcıklar bulsun
böyle böyle düşünüp sıvazladı fikini
cinle kızı seyredip çekti otuzbirini
dedi "memo, bak yine gitmenin vakti geldi
başka yerde otuzbir çekmenin vakti geldi -
8.
+1 -2@276 'bu kız karıysa sözlük beni gibsin' bu nasıl cümle lan it? hem kız diyosun hem dişi değil diyorsun. kusura bakma ama zütünü gibeyim
-
9.
+3@112 sanırım kız tavlamaya geneleve gdiosun. genel evvde bile 5te 2 red yemen şaşırttı beni:D cinsel hayatında başarılar
-
10.
-2kukulu kızın kukusuTümünü Göster
memo fik doğrusunda diyar diyar gezerken
toz topraklı yolları tabanıyla ezerken
gezdiği diyarlarda güzel dilberler bulup
şahane damlarına kötlerine fik sokup
arzusunca domaltmak hayali kuruyordu
sık sık otuzbir için molaya duruyordu
yine durdu bir ara, semayı seyre daldı
dam hayali kurarak fiki eline aldı
attırırken sarsıldı heyecanından o an
bin güvercin uçuştu yaslandığı ağaçtan
memo kuşlara bakıp iç çekti derin derin
dedi kendi kendine "dam ürkek bir güvercin,
az yanaşsam hemencik kanatlanıp uçuyor,
değil fike tünemek, kafasına sıçıyor!.."
o böyle söylenince bütün kuşlar dağıldı
yalnızca bir tanesi süzülerek alçaldı
pır pır ederek kondu barrağının başına
sakin huylu memo'yu çevirerek şaşkına
kuşa çok benzese de kuş muş değildi fakat
bildiğimiz damcıktı kanatlı bu mahlukat
memo dedi "herhalde sen benim kısmetimsin
kendini fiktirmeden söyle bana sen kimsin?.."
kanatlı dam bir süre ses çıkarmadan sustu
sonra ötermiş gibi cıvıl cıvıl konuştu:
"kendimi fiktirmeyi nasıl isterim bilsen
lakin yapmamam için var malesef bir neden
eğer zamanın varsa, tanıtırken kendimi
anlatayım da dinle hüzünlü hikayemi
eskiden bir kız vardı, çok severdi barrağı
i̇smi kukulukız'dı, kukusu tek varlığı
her önüne gelene kukuyu fiktirirdi
her fiki tereddütsüz, kukuya ittirirdi
ona fik sokan herkes kukusuna bayıldı
kukusunun şöhreti kırk diyara yayıldı
bir gün kırk iki dağın ardından bir cin çıktı
bu çirkin korkunç cinin tek arzusu damcıktı
bir anda dağlar aşıp kızın yanına geldi
kukulukız'ın damı o an kuruyuverdi
'domal ben de fikeyim' dedi korkutucu cin
'geldim buraya kadar sana fik sokmak için'
lakin dam kurumuştu cinin çirkinliğinden
fikilmek gelmiyordu damcığın hiç içinden
yine de kız korkudan domaldı yavaş yavaş
titrekçe fısıldadı: 'tut barrağını, yanaş'
cin kıllı avucunu donuna soktuysa da
tutamadı fikini, bakakaldı kukuya
domalık kötte kuku şöyle bir kıpırdandı
kuş oldu kanatlandı, uçarak havalandı
kukulukız çaresiz boyun eğmişti cine
amma kukunun yoktu tahammülü fikine
dam kuş olup kaçınca cin öfkeden kudurdu
geçti kukusuz kızın karşısına oturdu
dedi 'madem sen benden kukunu esirgedin
herkese fiktirdiğin ddıbını fiktirmedin
o halde artık kimse fikemesin kukunu
senden haber kesilsin unutsunlar kokunu
bundan sonra damından daim ayrı olasın
fikfik seni bulmasın fikten ayrı kalasın'
cin bunları söyledi ortalıktan yok oldu
ayak bastığı yerde bir kule peydah oldu
bu kulede ne kapı ne de pencere vardı
boyu desen nerdeyse beş yüz arşın kadardı
kızcağız hapis kaldı kulenin külahında
göremedi gün yüzü sonraki hayatında
nice yiğit er kişi kuleye tırmandılar
'hey, kukulu! kukulu!' diyerek bağırdılar
külahın derunundan duyuldu bazen bir ses
'kukumu istiyorum' diyen zayıf bir nefes
ve lakin hiç birisi muvaffak olamadı
kızı çıkarmak için bir delik bulamadı
i̇şte ben bu öyküde bahsi geçen kukuyum
korkudan üzüntüden halen bak kupkuruyum
kukulukız kukusuz, kukusu ise susuz
barrak yolu gözleriz tamamiyle umutsuz... "
memo sordu "hey kuku, bu dev kule nerdedir?"
kuku dedi "çimenlik çift tepeli yerdedir"
memo sordu "hey kuku, o cinden kurtarırsam
memo'ya da kukuyu fiktirirsin sanırsam?"
kuku dedi "bir kurtar beni cinden kuleden
ondan sonra bırakma sakın beni fikmeden
her kim kukulukız'ı kukuya kavuşturur
fikini dama sokar memeyi ovuşturur
kukulukız hazırken zaten her türlü fike
kurtaran kişi doymaz kukudan fike fike
lakin kolay iş sanma kızı ordan kurtarmak
işten bile değildir bu yolda mefta olmak... "
memo dedi "gidelim, biz kuleye varalım
kukulu bir kız varsa fikimizi banalım"
damcık kanat çırparak havada ilerledi
memo dama bakarak yolunu belirledi
fikfik arzusu ile çabucak yol aldılar
upuzun bir menzile tez vakitte vardılar
ulaştıkları vakit kulenin tam dibine
memo dedi "hey kuku, uç hele gök yüzüne
i̇ncele bir çevreyi yukarıdan bakarak
söyle bana var mıdır etrafta uzun kavak?"
kuku uçup seyretti etrafta ağaçları
dedi "bir yıl uzakta gördüm ben kavakları"
memo yalın ayakla yürüdü tam bir sene
kavaktan yüz dal kesti döndü tekrar geriye
kulenin mevkisine bir yıl sonra varınca
dikti yüz fidan dalı kulenin etrafınca
altı ay uzaktaki dereden su taşıdı
yazın kan ter içinde daşşağını kaşıdı
suladı fidanları tez boy atsınlar diye
ellerini ısıttı kışın sıcak fikiyle
çimenlik tepelere oturup bahar vakti
attırıp çimenlere bol bol otuzbir çekti
kuku onu seyretti hiç bir şey anlamadan
tam sekiz bahar ve yaz geçip gitti aradan
sekizinci sonbahar birazcık sert başladı
dumanlı fırtınalar ortalığı kapladı
hızlı rüzgar estikçe kavaklar sallandılar
eğilip bükülerek kuleye yaslandılar
rüzgarın girdapları kuleyi sarmaladı
kavakların dalları kuleyi tırmaladı
rüzgar bir o taraftan bir bu yandan esince
kavakların dalları birbirine geçince
ağaçlar duvarları her yandan kavradılar
sanırsın ki kuleyi tutup avuçladılar
yekvücut kavaklara adeta kuvvet doldu
kule rüzgar önünde artık zorlanır oldu
memo dedi "hey kuku, git de külaha tüne
yakın artık kavuşman kukulu'nun kötüne"
kuku gidip konunca kulenin külahına
sarsılmaya başladı kule onun altında
kuku ne olduğunu henüz anlıyamadan
atmıklar boşandılar kulenin kafasından
koskocaman dev kule oluk oluk attırdı
cümle çevre ormanı atmık ilen batırdı
barrak gibi kulenin attırışı bitince
beş yüz arşınlık boyu bir arşına inince
ortada bir kız kaldı atmıklara bulanmış
ayrı olan kukusu damcığına yamanmış
bir de cin çimenlerde uzanmış yatıyordu
attırış sonrasında anlamsız bakıyordu
kukulukız dedi ki "şimdi gördüm herşeyi
ancak anlayabildim kuledeki gerçeği
çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış
hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış
ne mutludur ki bana esaretten kurtuldum
artık pek nemli olan kukuma da kavuştum!.."
memo dedi "kukulu, kukun bana söz verdi
'beni kurtarır isen fikersin beni' derdi"
kukulukız memo'yu hiç işitmedi bile
meşguldü çirkin cinin iri barrağı ile
bir yandan dev barrağa durmuş domalıyordu
bir yandan da seslice şöyle bağrınıyordu:
"çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış!
hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış!
görseydim çirkin cinin şu kocaman fikini
reddetmezdim elbette o vakit fikfikini!
amma halen geç değil, ona hep domalayım!
şu güzelim kukumu hep ona vurdurayım!.."
aşık memo anladı, sözler tutulmayacak
otuzbircinin fiki dama sokulmayacak
uçarı bir kukunun takılıp kanadına
fikfik arzulayarak gelmişti bu diyara
bulduğu fikfik yine başkasının fikfik'i
onun payına düşen otuzbirdir tabi ki
i̇sterdi ki barrağı kanatlı bir fik olsun
uçarak kendisine uçan damcıklar bulsun
böyle böyle düşünüp sıvazladı fikini
cinle kızı seyredip çekti otuzbirini
dedi "memo, bak yine gitmenin vakti geldi
başka yerde otuzbir çekmenin vakti geldi -
11.
-2kukulu kızın kukusuTümünü Göster
memo fik doğrusunda diyar diyar gezerken
toz topraklı yolları tabanıyla ezerken
gezdiği diyarlarda güzel dilberler bulup
şahane damlarına kötlerine fik sokup
arzusunca domaltmak hayali kuruyordu
sık sık otuzbir için molaya duruyordu
yine durdu bir ara, semayı seyre daldı
dam hayali kurarak fiki eline aldı
attırırken sarsıldı heyecanından o an
bin güvercin uçuştu yaslandığı ağaçtan
memo kuşlara bakıp iç çekti derin derin
dedi kendi kendine "dam ürkek bir güvercin,
az yanaşsam hemencik kanatlanıp uçuyor,
değil fike tünemek, kafasına sıçıyor!.."
o böyle söylenince bütün kuşlar dağıldı
yalnızca bir tanesi süzülerek alçaldı
pır pır ederek kondu barrağının başına
sakin huylu memo'yu çevirerek şaşkına
kuşa çok benzese de kuş muş değildi fakat
bildiğimiz damcıktı kanatlı bu mahlukat
memo dedi "herhalde sen benim kısmetimsin
kendini fiktirmeden söyle bana sen kimsin?.."
kanatlı dam bir süre ses çıkarmadan sustu
sonra ötermiş gibi cıvıl cıvıl konuştu:
"kendimi fiktirmeyi nasıl isterim bilsen
lakin yapmamam için var malesef bir neden
eğer zamanın varsa, tanıtırken kendimi
anlatayım da dinle hüzünlü hikayemi
eskiden bir kız vardı, çok severdi barrağı
i̇smi kukulukız'dı, kukusu tek varlığı
her önüne gelene kukuyu fiktirirdi
her fiki tereddütsüz, kukuya ittirirdi
ona fik sokan herkes kukusuna bayıldı
kukusunun şöhreti kırk diyara yayıldı
bir gün kırk iki dağın ardından bir cin çıktı
bu çirkin korkunç cinin tek arzusu damcıktı
bir anda dağlar aşıp kızın yanına geldi
kukulukız'ın damı o an kuruyuverdi
'domal ben de fikeyim' dedi korkutucu cin
'geldim buraya kadar sana fik sokmak için'
lakin dam kurumuştu cinin çirkinliğinden
fikilmek gelmiyordu damcığın hiç içinden
yine de kız korkudan domaldı yavaş yavaş
titrekçe fısıldadı: 'tut barrağını, yanaş'
cin kıllı avucunu donuna soktuysa da
tutamadı fikini, bakakaldı kukuya
domalık kötte kuku şöyle bir kıpırdandı
kuş oldu kanatlandı, uçarak havalandı
kukulukız çaresiz boyun eğmişti cine
amma kukunun yoktu tahammülü fikine
dam kuş olup kaçınca cin öfkeden kudurdu
geçti kukusuz kızın karşısına oturdu
dedi 'madem sen benden kukunu esirgedin
herkese fiktirdiğin ddıbını fiktirmedin
o halde artık kimse fikemesin kukunu
senden haber kesilsin unutsunlar kokunu
bundan sonra damından daim ayrı olasın
fikfik seni bulmasın fikten ayrı kalasın'
cin bunları söyledi ortalıktan yok oldu
ayak bastığı yerde bir kule peydah oldu
bu kulede ne kapı ne de pencere vardı
boyu desen nerdeyse beş yüz arşın kadardı
kızcağız hapis kaldı kulenin külahında
göremedi gün yüzü sonraki hayatında
nice yiğit er kişi kuleye tırmandılar
'hey, kukulu! kukulu!' diyerek bağırdılar
külahın derunundan duyuldu bazen bir ses
'kukumu istiyorum' diyen zayıf bir nefes
ve lakin hiç birisi muvaffak olamadı
kızı çıkarmak için bir delik bulamadı
i̇şte ben bu öyküde bahsi geçen kukuyum
korkudan üzüntüden halen bak kupkuruyum
kukulukız kukusuz, kukusu ise susuz
barrak yolu gözleriz tamamiyle umutsuz... "
memo sordu "hey kuku, bu dev kule nerdedir?"
kuku dedi "çimenlik çift tepeli yerdedir"
memo sordu "hey kuku, o cinden kurtarırsam
memo'ya da kukuyu fiktirirsin sanırsam?"
kuku dedi "bir kurtar beni cinden kuleden
ondan sonra bırakma sakın beni fikmeden
her kim kukulukız'ı kukuya kavuşturur
fikini dama sokar memeyi ovuşturur
kukulukız hazırken zaten her türlü fike
kurtaran kişi doymaz kukudan fike fike
lakin kolay iş sanma kızı ordan kurtarmak
işten bile değildir bu yolda mefta olmak... "
memo dedi "gidelim, biz kuleye varalım
kukulu bir kız varsa fikimizi banalım"
damcık kanat çırparak havada ilerledi
memo dama bakarak yolunu belirledi
fikfik arzusu ile çabucak yol aldılar
upuzun bir menzile tez vakitte vardılar
ulaştıkları vakit kulenin tam dibine
memo dedi "hey kuku, uç hele gök yüzüne
i̇ncele bir çevreyi yukarıdan bakarak
söyle bana var mıdır etrafta uzun kavak?"
kuku uçup seyretti etrafta ağaçları
dedi "bir yıl uzakta gördüm ben kavakları"
memo yalın ayakla yürüdü tam bir sene
kavaktan yüz dal kesti döndü tekrar geriye
kulenin mevkisine bir yıl sonra varınca
dikti yüz fidan dalı kulenin etrafınca
altı ay uzaktaki dereden su taşıdı
yazın kan ter içinde daşşağını kaşıdı
suladı fidanları tez boy atsınlar diye
ellerini ısıttı kışın sıcak fikiyle
çimenlik tepelere oturup bahar vakti
attırıp çimenlere bol bol otuzbir çekti
kuku onu seyretti hiç bir şey anlamadan
tam sekiz bahar ve yaz geçip gitti aradan
sekizinci sonbahar birazcık sert başladı
dumanlı fırtınalar ortalığı kapladı
hızlı rüzgar estikçe kavaklar sallandılar
eğilip bükülerek kuleye yaslandılar
rüzgarın girdapları kuleyi sarmaladı
kavakların dalları kuleyi tırmaladı
rüzgar bir o taraftan bir bu yandan esince
kavakların dalları birbirine geçince
ağaçlar duvarları her yandan kavradılar
sanırsın ki kuleyi tutup avuçladılar
yekvücut kavaklara adeta kuvvet doldu
kule rüzgar önünde artık zorlanır oldu
memo dedi "hey kuku, git de külaha tüne
yakın artık kavuşman kukulu'nun kötüne"
kuku gidip konunca kulenin külahına
sarsılmaya başladı kule onun altında
kuku ne olduğunu henüz anlıyamadan
atmıklar boşandılar kulenin kafasından
koskocaman dev kule oluk oluk attırdı
cümle çevre ormanı atmık ilen batırdı
barrak gibi kulenin attırışı bitince
beş yüz arşınlık boyu bir arşına inince
ortada bir kız kaldı atmıklara bulanmış
ayrı olan kukusu damcığına yamanmış
bir de cin çimenlerde uzanmış yatıyordu
attırış sonrasında anlamsız bakıyordu
kukulukız dedi ki "şimdi gördüm herşeyi
ancak anlayabildim kuledeki gerçeği
çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış
hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış
ne mutludur ki bana esaretten kurtuldum
artık pek nemli olan kukuma da kavuştum!.."
memo dedi "kukulu, kukun bana söz verdi
'beni kurtarır isen fikersin beni' derdi"
kukulukız memo'yu hiç işitmedi bile
meşguldü çirkin cinin iri barrağı ile
bir yandan dev barrağa durmuş domalıyordu
bir yandan da seslice şöyle bağrınıyordu:
"çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış!
hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış!
görseydim çirkin cinin şu kocaman fikini
reddetmezdim elbette o vakit fikfikini!
amma halen geç değil, ona hep domalayım!
şu güzelim kukumu hep ona vurdurayım!.."
aşık memo anladı, sözler tutulmayacak
otuzbircinin fiki dama sokulmayacak
uçarı bir kukunun takılıp kanadına
fikfik arzulayarak gelmişti bu diyara
bulduğu fikfik yine başkasının fikfik'i
onun payına düşen otuzbirdir tabi ki
i̇sterdi ki barrağı kanatlı bir fik olsun
uçarak kendisine uçan damcıklar bulsun
böyle böyle düşünüp sıvazladı fikini
cinle kızı seyredip çekti otuzbirini
dedi "memo, bak yine gitmenin vakti geldi
başka yerde otuzbir çekmenin vakti geldi -
12.
-2kukulu kızın kukusuTümünü Göster
memo fik doğrusunda diyar diyar gezerken
toz topraklı yolları tabanıyla ezerken
gezdiği diyarlarda güzel dilberler bulup
şahane damlarına kötlerine fik sokup
arzusunca domaltmak hayali kuruyordu
sık sık otuzbir için molaya duruyordu
yine durdu bir ara, semayı seyre daldı
dam hayali kurarak fiki eline aldı
attırırken sarsıldı heyecanından o an
bin güvercin uçuştu yaslandığı ağaçtan
memo kuşlara bakıp iç çekti derin derin
dedi kendi kendine "dam ürkek bir güvercin,
az yanaşsam hemencik kanatlanıp uçuyor,
değil fike tünemek, kafasına sıçıyor!.."
o böyle söylenince bütün kuşlar dağıldı
yalnızca bir tanesi süzülerek alçaldı
pır pır ederek kondu barrağının başına
sakin huylu memo'yu çevirerek şaşkına
kuşa çok benzese de kuş muş değildi fakat
bildiğimiz damcıktı kanatlı bu mahlukat
memo dedi "herhalde sen benim kısmetimsin
kendini fiktirmeden söyle bana sen kimsin?.."
kanatlı dam bir süre ses çıkarmadan sustu
sonra ötermiş gibi cıvıl cıvıl konuştu:
"kendimi fiktirmeyi nasıl isterim bilsen
lakin yapmamam için var malesef bir neden
eğer zamanın varsa, tanıtırken kendimi
anlatayım da dinle hüzünlü hikayemi
eskiden bir kız vardı, çok severdi barrağı
i̇smi kukulukız'dı, kukusu tek varlığı
her önüne gelene kukuyu fiktirirdi
her fiki tereddütsüz, kukuya ittirirdi
ona fik sokan herkes kukusuna bayıldı
kukusunun şöhreti kırk diyara yayıldı
bir gün kırk iki dağın ardından bir cin çıktı
bu çirkin korkunç cinin tek arzusu damcıktı
bir anda dağlar aşıp kızın yanına geldi
kukulukız'ın damı o an kuruyuverdi
'domal ben de fikeyim' dedi korkutucu cin
'geldim buraya kadar sana fik sokmak için'
lakin dam kurumuştu cinin çirkinliğinden
fikilmek gelmiyordu damcığın hiç içinden
yine de kız korkudan domaldı yavaş yavaş
titrekçe fısıldadı: 'tut barrağını, yanaş'
cin kıllı avucunu donuna soktuysa da
tutamadı fikini, bakakaldı kukuya
domalık kötte kuku şöyle bir kıpırdandı
kuş oldu kanatlandı, uçarak havalandı
kukulukız çaresiz boyun eğmişti cine
amma kukunun yoktu tahammülü fikine
dam kuş olup kaçınca cin öfkeden kudurdu
geçti kukusuz kızın karşısına oturdu
dedi 'madem sen benden kukunu esirgedin
herkese fiktirdiğin ddıbını fiktirmedin
o halde artık kimse fikemesin kukunu
senden haber kesilsin unutsunlar kokunu
bundan sonra damından daim ayrı olasın
fikfik seni bulmasın fikten ayrı kalasın'
cin bunları söyledi ortalıktan yok oldu
ayak bastığı yerde bir kule peydah oldu
bu kulede ne kapı ne de pencere vardı
boyu desen nerdeyse beş yüz arşın kadardı
kızcağız hapis kaldı kulenin külahında
göremedi gün yüzü sonraki hayatında
nice yiğit er kişi kuleye tırmandılar
'hey, kukulu! kukulu!' diyerek bağırdılar
külahın derunundan duyuldu bazen bir ses
'kukumu istiyorum' diyen zayıf bir nefes
ve lakin hiç birisi muvaffak olamadı
kızı çıkarmak için bir delik bulamadı
i̇şte ben bu öyküde bahsi geçen kukuyum
korkudan üzüntüden halen bak kupkuruyum
kukulukız kukusuz, kukusu ise susuz
barrak yolu gözleriz tamamiyle umutsuz... "
memo sordu "hey kuku, bu dev kule nerdedir?"
kuku dedi "çimenlik çift tepeli yerdedir"
memo sordu "hey kuku, o cinden kurtarırsam
memo'ya da kukuyu fiktirirsin sanırsam?"
kuku dedi "bir kurtar beni cinden kuleden
ondan sonra bırakma sakın beni fikmeden
her kim kukulukız'ı kukuya kavuşturur
fikini dama sokar memeyi ovuşturur
kukulukız hazırken zaten her türlü fike
kurtaran kişi doymaz kukudan fike fike
lakin kolay iş sanma kızı ordan kurtarmak
işten bile değildir bu yolda mefta olmak... "
memo dedi "gidelim, biz kuleye varalım
kukulu bir kız varsa fikimizi banalım"
damcık kanat çırparak havada ilerledi
memo dama bakarak yolunu belirledi
fikfik arzusu ile çabucak yol aldılar
upuzun bir menzile tez vakitte vardılar
ulaştıkları vakit kulenin tam dibine
memo dedi "hey kuku, uç hele gök yüzüne
i̇ncele bir çevreyi yukarıdan bakarak
söyle bana var mıdır etrafta uzun kavak?"
kuku uçup seyretti etrafta ağaçları
dedi "bir yıl uzakta gördüm ben kavakları"
memo yalın ayakla yürüdü tam bir sene
kavaktan yüz dal kesti döndü tekrar geriye
kulenin mevkisine bir yıl sonra varınca
dikti yüz fidan dalı kulenin etrafınca
altı ay uzaktaki dereden su taşıdı
yazın kan ter içinde daşşağını kaşıdı
suladı fidanları tez boy atsınlar diye
ellerini ısıttı kışın sıcak fikiyle
çimenlik tepelere oturup bahar vakti
attırıp çimenlere bol bol otuzbir çekti
kuku onu seyretti hiç bir şey anlamadan
tam sekiz bahar ve yaz geçip gitti aradan
sekizinci sonbahar birazcık sert başladı
dumanlı fırtınalar ortalığı kapladı
hızlı rüzgar estikçe kavaklar sallandılar
eğilip bükülerek kuleye yaslandılar
rüzgarın girdapları kuleyi sarmaladı
kavakların dalları kuleyi tırmaladı
rüzgar bir o taraftan bir bu yandan esince
kavakların dalları birbirine geçince
ağaçlar duvarları her yandan kavradılar
sanırsın ki kuleyi tutup avuçladılar
yekvücut kavaklara adeta kuvvet doldu
kule rüzgar önünde artık zorlanır oldu
memo dedi "hey kuku, git de külaha tüne
yakın artık kavuşman kukulu'nun kötüne"
kuku gidip konunca kulenin külahına
sarsılmaya başladı kule onun altında
kuku ne olduğunu henüz anlıyamadan
atmıklar boşandılar kulenin kafasından
koskocaman dev kule oluk oluk attırdı
cümle çevre ormanı atmık ilen batırdı
barrak gibi kulenin attırışı bitince
beş yüz arşınlık boyu bir arşına inince
ortada bir kız kaldı atmıklara bulanmış
ayrı olan kukusu damcığına yamanmış
bir de cin çimenlerde uzanmış yatıyordu
attırış sonrasında anlamsız bakıyordu
kukulukız dedi ki "şimdi gördüm herşeyi
ancak anlayabildim kuledeki gerçeği
çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış
hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış
ne mutludur ki bana esaretten kurtuldum
artık pek nemli olan kukuma da kavuştum!.."
memo dedi "kukulu, kukun bana söz verdi
'beni kurtarır isen fikersin beni' derdi"
kukulukız memo'yu hiç işitmedi bile
meşguldü çirkin cinin iri barrağı ile
bir yandan dev barrağa durmuş domalıyordu
bir yandan da seslice şöyle bağrınıyordu:
"çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış!
hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış!
görseydim çirkin cinin şu kocaman fikini
reddetmezdim elbette o vakit fikfikini!
amma halen geç değil, ona hep domalayım!
şu güzelim kukumu hep ona vurdurayım!.."
aşık memo anladı, sözler tutulmayacak
otuzbircinin fiki dama sokulmayacak
uçarı bir kukunun takılıp kanadına
fikfik arzulayarak gelmişti bu diyara
bulduğu fikfik yine başkasının fikfik'i
onun payına düşen otuzbirdir tabi ki
i̇sterdi ki barrağı kanatlı bir fik olsun
uçarak kendisine uçan damcıklar bulsun
böyle böyle düşünüp sıvazladı fikini
cinle kızı seyredip çekti otuzbirini
dedi "memo, bak yine gitmenin vakti geldi
başka yerde otuzbir çekmenin vakti geldi -
13.
+2““““““““““““““““““““““““““““““““““““““““““““““““““||_
|__gibmeye gibmeye gibmeye geldik __________||||||||“|““__
|____________________ _|||||||||||||||||||||||||||| |||_|_____|)
!(@)“(@)““““!!!(@)(@)---(@)!(@)“(@)““““!!!(@)(@)---(@)““
üşüyoruz hatun reyizzz -
14.
+2@384 doymuş insan imajı veren abazan.
@390 bahset tabi -
15.
-2kukulu kızın kukusuTümünü Göster
memo fik doğrusunda diyar diyar gezerken
toz topraklı yolları tabanıyla ezerken
gezdiği diyarlarda güzel dilberler bulup
şahane damlarına kötlerine fik sokup
arzusunca domaltmak hayali kuruyordu
sık sık otuzbir için molaya duruyordu
yine durdu bir ara, semayı seyre daldı
dam hayali kurarak fiki eline aldı
attırırken sarsıldı heyecanından o an
bin güvercin uçuştu yaslandığı ağaçtan
memo kuşlara bakıp iç çekti derin derin
dedi kendi kendine "dam ürkek bir güvercin,
az yanaşsam hemencik kanatlanıp uçuyor,
değil fike tünemek, kafasına sıçıyor!.."
o böyle söylenince bütün kuşlar dağıldı
yalnızca bir tanesi süzülerek alçaldı
pır pır ederek kondu barrağının başına
sakin huylu memo'yu çevirerek şaşkına
kuşa çok benzese de kuş muş değildi fakat
bildiğimiz damcıktı kanatlı bu mahlukat
memo dedi "herhalde sen benim kısmetimsin
kendini fiktirmeden söyle bana sen kimsin?.."
kanatlı dam bir süre ses çıkarmadan sustu
sonra ötermiş gibi cıvıl cıvıl konuştu:
"kendimi fiktirmeyi nasıl isterim bilsen
lakin yapmamam için var malesef bir neden
eğer zamanın varsa, tanıtırken kendimi
anlatayım da dinle hüzünlü hikayemi
eskiden bir kız vardı, çok severdi barrağı
i̇smi kukulukız'dı, kukusu tek varlığı
her önüne gelene kukuyu fiktirirdi
her fiki tereddütsüz, kukuya ittirirdi
ona fik sokan herkes kukusuna bayıldı
kukusunun şöhreti kırk diyara yayıldı
bir gün kırk iki dağın ardından bir cin çıktı
bu çirkin korkunç cinin tek arzusu damcıktı
bir anda dağlar aşıp kızın yanına geldi
kukulukız'ın damı o an kuruyuverdi
'domal ben de fikeyim' dedi korkutucu cin
'geldim buraya kadar sana fik sokmak için'
lakin dam kurumuştu cinin çirkinliğinden
fikilmek gelmiyordu damcığın hiç içinden
yine de kız korkudan domaldı yavaş yavaş
titrekçe fısıldadı: 'tut barrağını, yanaş'
cin kıllı avucunu donuna soktuysa da
tutamadı fikini, bakakaldı kukuya
domalık kötte kuku şöyle bir kıpırdandı
kuş oldu kanatlandı, uçarak havalandı
kukulukız çaresiz boyun eğmişti cine
amma kukunun yoktu tahammülü fikine
dam kuş olup kaçınca cin öfkeden kudurdu
geçti kukusuz kızın karşısına oturdu
dedi 'madem sen benden kukunu esirgedin
herkese fiktirdiğin ddıbını fiktirmedin
o halde artık kimse fikemesin kukunu
senden haber kesilsin unutsunlar kokunu
bundan sonra damından daim ayrı olasın
fikfik seni bulmasın fikten ayrı kalasın'
cin bunları söyledi ortalıktan yok oldu
ayak bastığı yerde bir kule peydah oldu
bu kulede ne kapı ne de pencere vardı
boyu desen nerdeyse beş yüz arşın kadardı
kızcağız hapis kaldı kulenin külahında
göremedi gün yüzü sonraki hayatında
nice yiğit er kişi kuleye tırmandılar
'hey, kukulu! kukulu!' diyerek bağırdılar
külahın derunundan duyuldu bazen bir ses
'kukumu istiyorum' diyen zayıf bir nefes
ve lakin hiç birisi muvaffak olamadı
kızı çıkarmak için bir delik bulamadı
i̇şte ben bu öyküde bahsi geçen kukuyum
korkudan üzüntüden halen bak kupkuruyum
kukulukız kukusuz, kukusu ise susuz
barrak yolu gözleriz tamamiyle umutsuz... "
memo sordu "hey kuku, bu dev kule nerdedir?"
kuku dedi "çimenlik çift tepeli yerdedir"
memo sordu "hey kuku, o cinden kurtarırsam
memo'ya da kukuyu fiktirirsin sanırsam?"
kuku dedi "bir kurtar beni cinden kuleden
ondan sonra bırakma sakın beni fikmeden
her kim kukulukız'ı kukuya kavuşturur
fikini dama sokar memeyi ovuşturur
kukulukız hazırken zaten her türlü fike
kurtaran kişi doymaz kukudan fike fike
lakin kolay iş sanma kızı ordan kurtarmak
işten bile değildir bu yolda mefta olmak... "
memo dedi "gidelim, biz kuleye varalım
kukulu bir kız varsa fikimizi banalım"
damcık kanat çırparak havada ilerledi
memo dama bakarak yolunu belirledi
fikfik arzusu ile çabucak yol aldılar
upuzun bir menzile tez vakitte vardılar
ulaştıkları vakit kulenin tam dibine
memo dedi "hey kuku, uç hele gök yüzüne
i̇ncele bir çevreyi yukarıdan bakarak
söyle bana var mıdır etrafta uzun kavak?"
kuku uçup seyretti etrafta ağaçları
dedi "bir yıl uzakta gördüm ben kavakları"
memo yalın ayakla yürüdü tam bir sene
kavaktan yüz dal kesti döndü tekrar geriye
kulenin mevkisine bir yıl sonra varınca
dikti yüz fidan dalı kulenin etrafınca
altı ay uzaktaki dereden su taşıdı
yazın kan ter içinde daşşağını kaşıdı
suladı fidanları tez boy atsınlar diye
ellerini ısıttı kışın sıcak fikiyle
çimenlik tepelere oturup bahar vakti
attırıp çimenlere bol bol otuzbir çekti
kuku onu seyretti hiç bir şey anlamadan
tam sekiz bahar ve yaz geçip gitti aradan
sekizinci sonbahar birazcık sert başladı
dumanlı fırtınalar ortalığı kapladı
hızlı rüzgar estikçe kavaklar sallandılar
eğilip bükülerek kuleye yaslandılar
rüzgarın girdapları kuleyi sarmaladı
kavakların dalları kuleyi tırmaladı
rüzgar bir o taraftan bir bu yandan esince
kavakların dalları birbirine geçince
ağaçlar duvarları her yandan kavradılar
sanırsın ki kuleyi tutup avuçladılar
yekvücut kavaklara adeta kuvvet doldu
kule rüzgar önünde artık zorlanır oldu
memo dedi "hey kuku, git de külaha tüne
yakın artık kavuşman kukulu'nun kötüne"
kuku gidip konunca kulenin külahına
sarsılmaya başladı kule onun altında
kuku ne olduğunu henüz anlıyamadan
atmıklar boşandılar kulenin kafasından
koskocaman dev kule oluk oluk attırdı
cümle çevre ormanı atmık ilen batırdı
barrak gibi kulenin attırışı bitince
beş yüz arşınlık boyu bir arşına inince
ortada bir kız kaldı atmıklara bulanmış
ayrı olan kukusu damcığına yamanmış
bir de cin çimenlerde uzanmış yatıyordu
attırış sonrasında anlamsız bakıyordu
kukulukız dedi ki "şimdi gördüm herşeyi
ancak anlayabildim kuledeki gerçeği
çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış
hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış
ne mutludur ki bana esaretten kurtuldum
artık pek nemli olan kukuma da kavuştum!.."
memo dedi "kukulu, kukun bana söz verdi
'beni kurtarır isen fikersin beni' derdi"
kukulukız memo'yu hiç işitmedi bile
meşguldü çirkin cinin iri barrağı ile
bir yandan dev barrağa durmuş domalıyordu
bir yandan da seslice şöyle bağrınıyordu:
"çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış!
hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış!
görseydim çirkin cinin şu kocaman fikini
reddetmezdim elbette o vakit fikfikini!
amma halen geç değil, ona hep domalayım!
şu güzelim kukumu hep ona vurdurayım!.."
aşık memo anladı, sözler tutulmayacak
otuzbircinin fiki dama sokulmayacak
uçarı bir kukunun takılıp kanadına
fikfik arzulayarak gelmişti bu diyara
bulduğu fikfik yine başkasının fikfik'i
onun payına düşen otuzbirdir tabi ki
i̇sterdi ki barrağı kanatlı bir fik olsun
uçarak kendisine uçan damcıklar bulsun
böyle böyle düşünüp sıvazladı fikini
cinle kızı seyredip çekti otuzbirini
dedi "memo, bak yine gitmenin vakti geldi
başka yerde otuzbir çekmenin vakti geldi -
16.
-2kukulu kızın kukusuTümünü Göster
memo fik doğrusunda diyar diyar gezerken
toz topraklı yolları tabanıyla ezerken
gezdiği diyarlarda güzel dilberler bulup
şahane damlarına kötlerine fik sokup
arzusunca domaltmak hayali kuruyordu
sık sık otuzbir için molaya duruyordu
yine durdu bir ara, semayı seyre daldı
dam hayali kurarak fiki eline aldı
attırırken sarsıldı heyecanından o an
bin güvercin uçuştu yaslandığı ağaçtan
memo kuşlara bakıp iç çekti derin derin
dedi kendi kendine "dam ürkek bir güvercin,
az yanaşsam hemencik kanatlanıp uçuyor,
değil fike tünemek, kafasına sıçıyor!.."
o böyle söylenince bütün kuşlar dağıldı
yalnızca bir tanesi süzülerek alçaldı
pır pır ederek kondu barrağının başına
sakin huylu memo'yu çevirerek şaşkına
kuşa çok benzese de kuş muş değildi fakat
bildiğimiz damcıktı kanatlı bu mahlukat
memo dedi "herhalde sen benim kısmetimsin
kendini fiktirmeden söyle bana sen kimsin?.."
kanatlı dam bir süre ses çıkarmadan sustu
sonra ötermiş gibi cıvıl cıvıl konuştu:
"kendimi fiktirmeyi nasıl isterim bilsen
lakin yapmamam için var malesef bir neden
eğer zamanın varsa, tanıtırken kendimi
anlatayım da dinle hüzünlü hikayemi
eskiden bir kız vardı, çok severdi barrağı
i̇smi kukulukız'dı, kukusu tek varlığı
her önüne gelene kukuyu fiktirirdi
her fiki tereddütsüz, kukuya ittirirdi
ona fik sokan herkes kukusuna bayıldı
kukusunun şöhreti kırk diyara yayıldı
bir gün kırk iki dağın ardından bir cin çıktı
bu çirkin korkunç cinin tek arzusu damcıktı
bir anda dağlar aşıp kızın yanına geldi
kukulukız'ın damı o an kuruyuverdi
'domal ben de fikeyim' dedi korkutucu cin
'geldim buraya kadar sana fik sokmak için'
lakin dam kurumuştu cinin çirkinliğinden
fikilmek gelmiyordu damcığın hiç içinden
yine de kız korkudan domaldı yavaş yavaş
titrekçe fısıldadı: 'tut barrağını, yanaş'
cin kıllı avucunu donuna soktuysa da
tutamadı fikini, bakakaldı kukuya
domalık kötte kuku şöyle bir kıpırdandı
kuş oldu kanatlandı, uçarak havalandı
kukulukız çaresiz boyun eğmişti cine
amma kukunun yoktu tahammülü fikine
dam kuş olup kaçınca cin öfkeden kudurdu
geçti kukusuz kızın karşısına oturdu
dedi 'madem sen benden kukunu esirgedin
herkese fiktirdiğin ddıbını fiktirmedin
o halde artık kimse fikemesin kukunu
senden haber kesilsin unutsunlar kokunu
bundan sonra damından daim ayrı olasın
fikfik seni bulmasın fikten ayrı kalasın'
cin bunları söyledi ortalıktan yok oldu
ayak bastığı yerde bir kule peydah oldu
bu kulede ne kapı ne de pencere vardı
boyu desen nerdeyse beş yüz arşın kadardı
kızcağız hapis kaldı kulenin külahında
göremedi gün yüzü sonraki hayatında
nice yiğit er kişi kuleye tırmandılar
'hey, kukulu! kukulu!' diyerek bağırdılar
külahın derunundan duyuldu bazen bir ses
'kukumu istiyorum' diyen zayıf bir nefes
ve lakin hiç birisi muvaffak olamadı
kızı çıkarmak için bir delik bulamadı
i̇şte ben bu öyküde bahsi geçen kukuyum
korkudan üzüntüden halen bak kupkuruyum
kukulukız kukusuz, kukusu ise susuz
barrak yolu gözleriz tamamiyle umutsuz... "
memo sordu "hey kuku, bu dev kule nerdedir?"
kuku dedi "çimenlik çift tepeli yerdedir"
memo sordu "hey kuku, o cinden kurtarırsam
memo'ya da kukuyu fiktirirsin sanırsam?"
kuku dedi "bir kurtar beni cinden kuleden
ondan sonra bırakma sakın beni fikmeden
her kim kukulukız'ı kukuya kavuşturur
fikini dama sokar memeyi ovuşturur
kukulukız hazırken zaten her türlü fike
kurtaran kişi doymaz kukudan fike fike
lakin kolay iş sanma kızı ordan kurtarmak
işten bile değildir bu yolda mefta olmak... "
memo dedi "gidelim, biz kuleye varalım
kukulu bir kız varsa fikimizi banalım"
damcık kanat çırparak havada ilerledi
memo dama bakarak yolunu belirledi
fikfik arzusu ile çabucak yol aldılar
upuzun bir menzile tez vakitte vardılar
ulaştıkları vakit kulenin tam dibine
memo dedi "hey kuku, uç hele gök yüzüne
i̇ncele bir çevreyi yukarıdan bakarak
söyle bana var mıdır etrafta uzun kavak?"
kuku uçup seyretti etrafta ağaçları
dedi "bir yıl uzakta gördüm ben kavakları"
memo yalın ayakla yürüdü tam bir sene
kavaktan yüz dal kesti döndü tekrar geriye
kulenin mevkisine bir yıl sonra varınca
dikti yüz fidan dalı kulenin etrafınca
altı ay uzaktaki dereden su taşıdı
yazın kan ter içinde daşşağını kaşıdı
suladı fidanları tez boy atsınlar diye
ellerini ısıttı kışın sıcak fikiyle
çimenlik tepelere oturup bahar vakti
attırıp çimenlere bol bol otuzbir çekti
kuku onu seyretti hiç bir şey anlamadan
tam sekiz bahar ve yaz geçip gitti aradan
sekizinci sonbahar birazcık sert başladı
dumanlı fırtınalar ortalığı kapladı
hızlı rüzgar estikçe kavaklar sallandılar
eğilip bükülerek kuleye yaslandılar
rüzgarın girdapları kuleyi sarmaladı
kavakların dalları kuleyi tırmaladı
rüzgar bir o taraftan bir bu yandan esince
kavakların dalları birbirine geçince
ağaçlar duvarları her yandan kavradılar
sanırsın ki kuleyi tutup avuçladılar
yekvücut kavaklara adeta kuvvet doldu
kule rüzgar önünde artık zorlanır oldu
memo dedi "hey kuku, git de külaha tüne
yakın artık kavuşman kukulu'nun kötüne"
kuku gidip konunca kulenin külahına
sarsılmaya başladı kule onun altında
kuku ne olduğunu henüz anlıyamadan
atmıklar boşandılar kulenin kafasından
koskocaman dev kule oluk oluk attırdı
cümle çevre ormanı atmık ilen batırdı
barrak gibi kulenin attırışı bitince
beş yüz arşınlık boyu bir arşına inince
ortada bir kız kaldı atmıklara bulanmış
ayrı olan kukusu damcığına yamanmış
bir de cin çimenlerde uzanmış yatıyordu
attırış sonrasında anlamsız bakıyordu
kukulukız dedi ki "şimdi gördüm herşeyi
ancak anlayabildim kuledeki gerçeği
çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış
hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış
ne mutludur ki bana esaretten kurtuldum
artık pek nemli olan kukuma da kavuştum!.."
memo dedi "kukulu, kukun bana söz verdi
'beni kurtarır isen fikersin beni' derdi"
kukulukız memo'yu hiç işitmedi bile
meşguldü çirkin cinin iri barrağı ile
bir yandan dev barrağa durmuş domalıyordu
bir yandan da seslice şöyle bağrınıyordu:
"çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış!
hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış!
görseydim çirkin cinin şu kocaman fikini
reddetmezdim elbette o vakit fikfikini!
amma halen geç değil, ona hep domalayım!
şu güzelim kukumu hep ona vurdurayım!.."
aşık memo anladı, sözler tutulmayacak
otuzbircinin fiki dama sokulmayacak
uçarı bir kukunun takılıp kanadına
fikfik arzulayarak gelmişti bu diyara
bulduğu fikfik yine başkasının fikfik'i
onun payına düşen otuzbirdir tabi ki
i̇sterdi ki barrağı kanatlı bir fik olsun
uçarak kendisine uçan damcıklar bulsun
böyle böyle düşünüp sıvazladı fikini
cinle kızı seyredip çekti otuzbirini
dedi "memo, bak yine gitmenin vakti geldi
başka yerde otuzbir çekmenin vakti geldi -
17.
+2@143 ben de bayanım lan dıbınakoyim. ben varken seviye gayet alçak olsun, memnunum lan ben seviyesiz halinizden, olduğunuz gibi seviyorum sizi, değiştirmeye çalışmıyorum, bin kuruları.
-
18.
-2kukulu kızın kukusuTümünü Göster
memo fik doğrusunda diyar diyar gezerken
toz topraklı yolları tabanıyla ezerken
gezdiği diyarlarda güzel dilberler bulup
şahane damlarına kötlerine fik sokup
arzusunca domaltmak hayali kuruyordu
sık sık otuzbir için molaya duruyordu
yine durdu bir ara, semayı seyre daldı
dam hayali kurarak fiki eline aldı
attırırken sarsıldı heyecanından o an
bin güvercin uçuştu yaslandığı ağaçtan
memo kuşlara bakıp iç çekti derin derin
dedi kendi kendine "dam ürkek bir güvercin,
az yanaşsam hemencik kanatlanıp uçuyor,
değil fike tünemek, kafasına sıçıyor!.."
o böyle söylenince bütün kuşlar dağıldı
yalnızca bir tanesi süzülerek alçaldı
pır pır ederek kondu barrağının başına
sakin huylu memo'yu çevirerek şaşkına
kuşa çok benzese de kuş muş değildi fakat
bildiğimiz damcıktı kanatlı bu mahlukat
memo dedi "herhalde sen benim kısmetimsin
kendini fiktirmeden söyle bana sen kimsin?.."
kanatlı dam bir süre ses çıkarmadan sustu
sonra ötermiş gibi cıvıl cıvıl konuştu:
"kendimi fiktirmeyi nasıl isterim bilsen
lakin yapmamam için var malesef bir neden
eğer zamanın varsa, tanıtırken kendimi
anlatayım da dinle hüzünlü hikayemi
eskiden bir kız vardı, çok severdi barrağı
i̇smi kukulukız'dı, kukusu tek varlığı
her önüne gelene kukuyu fiktirirdi
her fiki tereddütsüz, kukuya ittirirdi
ona fik sokan herkes kukusuna bayıldı
kukusunun şöhreti kırk diyara yayıldı
bir gün kırk iki dağın ardından bir cin çıktı
bu çirkin korkunç cinin tek arzusu damcıktı
bir anda dağlar aşıp kızın yanına geldi
kukulukız'ın damı o an kuruyuverdi
'domal ben de fikeyim' dedi korkutucu cin
'geldim buraya kadar sana fik sokmak için'
lakin dam kurumuştu cinin çirkinliğinden
fikilmek gelmiyordu damcığın hiç içinden
yine de kız korkudan domaldı yavaş yavaş
titrekçe fısıldadı: 'tut barrağını, yanaş'
cin kıllı avucunu donuna soktuysa da
tutamadı fikini, bakakaldı kukuya
domalık kötte kuku şöyle bir kıpırdandı
kuş oldu kanatlandı, uçarak havalandı
kukulukız çaresiz boyun eğmişti cine
amma kukunun yoktu tahammülü fikine
dam kuş olup kaçınca cin öfkeden kudurdu
geçti kukusuz kızın karşısına oturdu
dedi 'madem sen benden kukunu esirgedin
herkese fiktirdiğin ddıbını fiktirmedin
o halde artık kimse fikemesin kukunu
senden haber kesilsin unutsunlar kokunu
bundan sonra damından daim ayrı olasın
fikfik seni bulmasın fikten ayrı kalasın'
cin bunları söyledi ortalıktan yok oldu
ayak bastığı yerde bir kule peydah oldu
bu kulede ne kapı ne de pencere vardı
boyu desen nerdeyse beş yüz arşın kadardı
kızcağız hapis kaldı kulenin külahında
göremedi gün yüzü sonraki hayatında
nice yiğit er kişi kuleye tırmandılar
'hey, kukulu! kukulu!' diyerek bağırdılar
külahın derunundan duyuldu bazen bir ses
'kukumu istiyorum' diyen zayıf bir nefes
ve lakin hiç birisi muvaffak olamadı
kızı çıkarmak için bir delik bulamadı
i̇şte ben bu öyküde bahsi geçen kukuyum
korkudan üzüntüden halen bak kupkuruyum
kukulukız kukusuz, kukusu ise susuz
barrak yolu gözleriz tamamiyle umutsuz... "
memo sordu "hey kuku, bu dev kule nerdedir?"
kuku dedi "çimenlik çift tepeli yerdedir"
memo sordu "hey kuku, o cinden kurtarırsam
memo'ya da kukuyu fiktirirsin sanırsam?"
kuku dedi "bir kurtar beni cinden kuleden
ondan sonra bırakma sakın beni fikmeden
her kim kukulukız'ı kukuya kavuşturur
fikini dama sokar memeyi ovuşturur
kukulukız hazırken zaten her türlü fike
kurtaran kişi doymaz kukudan fike fike
lakin kolay iş sanma kızı ordan kurtarmak
işten bile değildir bu yolda mefta olmak... "
memo dedi "gidelim, biz kuleye varalım
kukulu bir kız varsa fikimizi banalım"
damcık kanat çırparak havada ilerledi
memo dama bakarak yolunu belirledi
fikfik arzusu ile çabucak yol aldılar
upuzun bir menzile tez vakitte vardılar
ulaştıkları vakit kulenin tam dibine
memo dedi "hey kuku, uç hele gök yüzüne
i̇ncele bir çevreyi yukarıdan bakarak
söyle bana var mıdır etrafta uzun kavak?"
kuku uçup seyretti etrafta ağaçları
dedi "bir yıl uzakta gördüm ben kavakları"
memo yalın ayakla yürüdü tam bir sene
kavaktan yüz dal kesti döndü tekrar geriye
kulenin mevkisine bir yıl sonra varınca
dikti yüz fidan dalı kulenin etrafınca
altı ay uzaktaki dereden su taşıdı
yazın kan ter içinde daşşağını kaşıdı
suladı fidanları tez boy atsınlar diye
ellerini ısıttı kışın sıcak fikiyle
çimenlik tepelere oturup bahar vakti
attırıp çimenlere bol bol otuzbir çekti
kuku onu seyretti hiç bir şey anlamadan
tam sekiz bahar ve yaz geçip gitti aradan
sekizinci sonbahar birazcık sert başladı
dumanlı fırtınalar ortalığı kapladı
hızlı rüzgar estikçe kavaklar sallandılar
eğilip bükülerek kuleye yaslandılar
rüzgarın girdapları kuleyi sarmaladı
kavakların dalları kuleyi tırmaladı
rüzgar bir o taraftan bir bu yandan esince
kavakların dalları birbirine geçince
ağaçlar duvarları her yandan kavradılar
sanırsın ki kuleyi tutup avuçladılar
yekvücut kavaklara adeta kuvvet doldu
kule rüzgar önünde artık zorlanır oldu
memo dedi "hey kuku, git de külaha tüne
yakın artık kavuşman kukulu'nun kötüne"
kuku gidip konunca kulenin külahına
sarsılmaya başladı kule onun altında
kuku ne olduğunu henüz anlıyamadan
atmıklar boşandılar kulenin kafasından
koskocaman dev kule oluk oluk attırdı
cümle çevre ormanı atmık ilen batırdı
barrak gibi kulenin attırışı bitince
beş yüz arşınlık boyu bir arşına inince
ortada bir kız kaldı atmıklara bulanmış
ayrı olan kukusu damcığına yamanmış
bir de cin çimenlerde uzanmış yatıyordu
attırış sonrasında anlamsız bakıyordu
kukulukız dedi ki "şimdi gördüm herşeyi
ancak anlayabildim kuledeki gerçeği
çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış
hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış
ne mutludur ki bana esaretten kurtuldum
artık pek nemli olan kukuma da kavuştum!.."
memo dedi "kukulu, kukun bana söz verdi
'beni kurtarır isen fikersin beni' derdi"
kukulukız memo'yu hiç işitmedi bile
meşguldü çirkin cinin iri barrağı ile
bir yandan dev barrağa durmuş domalıyordu
bir yandan da seslice şöyle bağrınıyordu:
"çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış!
hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış!
görseydim çirkin cinin şu kocaman fikini
reddetmezdim elbette o vakit fikfikini!
amma halen geç değil, ona hep domalayım!
şu güzelim kukumu hep ona vurdurayım!.."
aşık memo anladı, sözler tutulmayacak
otuzbircinin fiki dama sokulmayacak
uçarı bir kukunun takılıp kanadına
fikfik arzulayarak gelmişti bu diyara
bulduğu fikfik yine başkasının fikfik'i
onun payına düşen otuzbirdir tabi ki
i̇sterdi ki barrağı kanatlı bir fik olsun
uçarak kendisine uçan damcıklar bulsun
böyle böyle düşünüp sıvazladı fikini
cinle kızı seyredip çekti otuzbirini
dedi "memo, bak yine gitmenin vakti geldi
başka yerde otuzbir çekmenin vakti geldi -
19.
-2kukulu kızın kukusuTümünü Göster
memo fik doğrusunda diyar diyar gezerken
toz topraklı yolları tabanıyla ezerken
gezdiği diyarlarda güzel dilberler bulup
şahane damlarına kötlerine fik sokup
arzusunca domaltmak hayali kuruyordu
sık sık otuzbir için molaya duruyordu
yine durdu bir ara, semayı seyre daldı
dam hayali kurarak fiki eline aldı
attırırken sarsıldı heyecanından o an
bin güvercin uçuştu yaslandığı ağaçtan
memo kuşlara bakıp iç çekti derin derin
dedi kendi kendine "dam ürkek bir güvercin,
az yanaşsam hemencik kanatlanıp uçuyor,
değil fike tünemek, kafasına sıçıyor!.."
o böyle söylenince bütün kuşlar dağıldı
yalnızca bir tanesi süzülerek alçaldı
pır pır ederek kondu barrağının başına
sakin huylu memo'yu çevirerek şaşkına
kuşa çok benzese de kuş muş değildi fakat
bildiğimiz damcıktı kanatlı bu mahlukat
memo dedi "herhalde sen benim kısmetimsin
kendini fiktirmeden söyle bana sen kimsin?.."
kanatlı dam bir süre ses çıkarmadan sustu
sonra ötermiş gibi cıvıl cıvıl konuştu:
"kendimi fiktirmeyi nasıl isterim bilsen
lakin yapmamam için var malesef bir neden
eğer zamanın varsa, tanıtırken kendimi
anlatayım da dinle hüzünlü hikayemi
eskiden bir kız vardı, çok severdi barrağı
i̇smi kukulukız'dı, kukusu tek varlığı
her önüne gelene kukuyu fiktirirdi
her fiki tereddütsüz, kukuya ittirirdi
ona fik sokan herkes kukusuna bayıldı
kukusunun şöhreti kırk diyara yayıldı
bir gün kırk iki dağın ardından bir cin çıktı
bu çirkin korkunç cinin tek arzusu damcıktı
bir anda dağlar aşıp kızın yanına geldi
kukulukız'ın damı o an kuruyuverdi
'domal ben de fikeyim' dedi korkutucu cin
'geldim buraya kadar sana fik sokmak için'
lakin dam kurumuştu cinin çirkinliğinden
fikilmek gelmiyordu damcığın hiç içinden
yine de kız korkudan domaldı yavaş yavaş
titrekçe fısıldadı: 'tut barrağını, yanaş'
cin kıllı avucunu donuna soktuysa da
tutamadı fikini, bakakaldı kukuya
domalık kötte kuku şöyle bir kıpırdandı
kuş oldu kanatlandı, uçarak havalandı
kukulukız çaresiz boyun eğmişti cine
amma kukunun yoktu tahammülü fikine
dam kuş olup kaçınca cin öfkeden kudurdu
geçti kukusuz kızın karşısına oturdu
dedi 'madem sen benden kukunu esirgedin
herkese fiktirdiğin ddıbını fiktirmedin
o halde artık kimse fikemesin kukunu
senden haber kesilsin unutsunlar kokunu
bundan sonra damından daim ayrı olasın
fikfik seni bulmasın fikten ayrı kalasın'
cin bunları söyledi ortalıktan yok oldu
ayak bastığı yerde bir kule peydah oldu
bu kulede ne kapı ne de pencere vardı
boyu desen nerdeyse beş yüz arşın kadardı
kızcağız hapis kaldı kulenin külahında
göremedi gün yüzü sonraki hayatında
nice yiğit er kişi kuleye tırmandılar
'hey, kukulu! kukulu!' diyerek bağırdılar
külahın derunundan duyuldu bazen bir ses
'kukumu istiyorum' diyen zayıf bir nefes
ve lakin hiç birisi muvaffak olamadı
kızı çıkarmak için bir delik bulamadı
i̇şte ben bu öyküde bahsi geçen kukuyum
korkudan üzüntüden halen bak kupkuruyum
kukulukız kukusuz, kukusu ise susuz
barrak yolu gözleriz tamamiyle umutsuz... "
memo sordu "hey kuku, bu dev kule nerdedir?"
kuku dedi "çimenlik çift tepeli yerdedir"
memo sordu "hey kuku, o cinden kurtarırsam
memo'ya da kukuyu fiktirirsin sanırsam?"
kuku dedi "bir kurtar beni cinden kuleden
ondan sonra bırakma sakın beni fikmeden
her kim kukulukız'ı kukuya kavuşturur
fikini dama sokar memeyi ovuşturur
kukulukız hazırken zaten her türlü fike
kurtaran kişi doymaz kukudan fike fike
lakin kolay iş sanma kızı ordan kurtarmak
işten bile değildir bu yolda mefta olmak... "
memo dedi "gidelim, biz kuleye varalım
kukulu bir kız varsa fikimizi banalım"
damcık kanat çırparak havada ilerledi
memo dama bakarak yolunu belirledi
fikfik arzusu ile çabucak yol aldılar
upuzun bir menzile tez vakitte vardılar
ulaştıkları vakit kulenin tam dibine
memo dedi "hey kuku, uç hele gök yüzüne
i̇ncele bir çevreyi yukarıdan bakarak
söyle bana var mıdır etrafta uzun kavak?"
kuku uçup seyretti etrafta ağaçları
dedi "bir yıl uzakta gördüm ben kavakları"
memo yalın ayakla yürüdü tam bir sene
kavaktan yüz dal kesti döndü tekrar geriye
kulenin mevkisine bir yıl sonra varınca
dikti yüz fidan dalı kulenin etrafınca
altı ay uzaktaki dereden su taşıdı
yazın kan ter içinde daşşağını kaşıdı
suladı fidanları tez boy atsınlar diye
ellerini ısıttı kışın sıcak fikiyle
çimenlik tepelere oturup bahar vakti
attırıp çimenlere bol bol otuzbir çekti
kuku onu seyretti hiç bir şey anlamadan
tam sekiz bahar ve yaz geçip gitti aradan
sekizinci sonbahar birazcık sert başladı
dumanlı fırtınalar ortalığı kapladı
hızlı rüzgar estikçe kavaklar sallandılar
eğilip bükülerek kuleye yaslandılar
rüzgarın girdapları kuleyi sarmaladı
kavakların dalları kuleyi tırmaladı
rüzgar bir o taraftan bir bu yandan esince
kavakların dalları birbirine geçince
ağaçlar duvarları her yandan kavradılar
sanırsın ki kuleyi tutup avuçladılar
yekvücut kavaklara adeta kuvvet doldu
kule rüzgar önünde artık zorlanır oldu
memo dedi "hey kuku, git de külaha tüne
yakın artık kavuşman kukulu'nun kötüne"
kuku gidip konunca kulenin külahına
sarsılmaya başladı kule onun altında
kuku ne olduğunu henüz anlıyamadan
atmıklar boşandılar kulenin kafasından
koskocaman dev kule oluk oluk attırdı
cümle çevre ormanı atmık ilen batırdı
barrak gibi kulenin attırışı bitince
beş yüz arşınlık boyu bir arşına inince
ortada bir kız kaldı atmıklara bulanmış
ayrı olan kukusu damcığına yamanmış
bir de cin çimenlerde uzanmış yatıyordu
attırış sonrasında anlamsız bakıyordu
kukulukız dedi ki "şimdi gördüm herşeyi
ancak anlayabildim kuledeki gerçeği
çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış
hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış
ne mutludur ki bana esaretten kurtuldum
artık pek nemli olan kukuma da kavuştum!.."
memo dedi "kukulu, kukun bana söz verdi
'beni kurtarır isen fikersin beni' derdi"
kukulukız memo'yu hiç işitmedi bile
meşguldü çirkin cinin iri barrağı ile
bir yandan dev barrağa durmuş domalıyordu
bir yandan da seslice şöyle bağrınıyordu:
"çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış!
hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış!
görseydim çirkin cinin şu kocaman fikini
reddetmezdim elbette o vakit fikfikini!
amma halen geç değil, ona hep domalayım!
şu güzelim kukumu hep ona vurdurayım!.."
aşık memo anladı, sözler tutulmayacak
otuzbircinin fiki dama sokulmayacak
uçarı bir kukunun takılıp kanadına
fikfik arzulayarak gelmişti bu diyara
bulduğu fikfik yine başkasının fikfik'i
onun payına düşen otuzbirdir tabi ki
i̇sterdi ki barrağı kanatlı bir fik olsun
uçarak kendisine uçan damcıklar bulsun
böyle böyle düşünüp sıvazladı fikini
cinle kızı seyredip çekti otuzbirini
dedi "memo, bak yine gitmenin vakti geldi
başka yerde otuzbir çekmenin vakti geldi -
20.
-2kukulu kızın kukusuTümünü Göster
memo fik doğrusunda diyar diyar gezerken
toz topraklı yolları tabanıyla ezerken
gezdiği diyarlarda güzel dilberler bulup
şahane damlarına kötlerine fik sokup
arzusunca domaltmak hayali kuruyordu
sık sık otuzbir için molaya duruyordu
yine durdu bir ara, semayı seyre daldı
dam hayali kurarak fiki eline aldı
attırırken sarsıldı heyecanından o an
bin güvercin uçuştu yaslandığı ağaçtan
memo kuşlara bakıp iç çekti derin derin
dedi kendi kendine "dam ürkek bir güvercin,
az yanaşsam hemencik kanatlanıp uçuyor,
değil fike tünemek, kafasına sıçıyor!.."
o böyle söylenince bütün kuşlar dağıldı
yalnızca bir tanesi süzülerek alçaldı
pır pır ederek kondu barrağının başına
sakin huylu memo'yu çevirerek şaşkına
kuşa çok benzese de kuş muş değildi fakat
bildiğimiz damcıktı kanatlı bu mahlukat
memo dedi "herhalde sen benim kısmetimsin
kendini fiktirmeden söyle bana sen kimsin?.."
kanatlı dam bir süre ses çıkarmadan sustu
sonra ötermiş gibi cıvıl cıvıl konuştu:
"kendimi fiktirmeyi nasıl isterim bilsen
lakin yapmamam için var malesef bir neden
eğer zamanın varsa, tanıtırken kendimi
anlatayım da dinle hüzünlü hikayemi
eskiden bir kız vardı, çok severdi barrağı
i̇smi kukulukız'dı, kukusu tek varlığı
her önüne gelene kukuyu fiktirirdi
her fiki tereddütsüz, kukuya ittirirdi
ona fik sokan herkes kukusuna bayıldı
kukusunun şöhreti kırk diyara yayıldı
bir gün kırk iki dağın ardından bir cin çıktı
bu çirkin korkunç cinin tek arzusu damcıktı
bir anda dağlar aşıp kızın yanına geldi
kukulukız'ın damı o an kuruyuverdi
'domal ben de fikeyim' dedi korkutucu cin
'geldim buraya kadar sana fik sokmak için'
lakin dam kurumuştu cinin çirkinliğinden
fikilmek gelmiyordu damcığın hiç içinden
yine de kız korkudan domaldı yavaş yavaş
titrekçe fısıldadı: 'tut barrağını, yanaş'
cin kıllı avucunu donuna soktuysa da
tutamadı fikini, bakakaldı kukuya
domalık kötte kuku şöyle bir kıpırdandı
kuş oldu kanatlandı, uçarak havalandı
kukulukız çaresiz boyun eğmişti cine
amma kukunun yoktu tahammülü fikine
dam kuş olup kaçınca cin öfkeden kudurdu
geçti kukusuz kızın karşısına oturdu
dedi 'madem sen benden kukunu esirgedin
herkese fiktirdiğin ddıbını fiktirmedin
o halde artık kimse fikemesin kukunu
senden haber kesilsin unutsunlar kokunu
bundan sonra damından daim ayrı olasın
fikfik seni bulmasın fikten ayrı kalasın'
cin bunları söyledi ortalıktan yok oldu
ayak bastığı yerde bir kule peydah oldu
bu kulede ne kapı ne de pencere vardı
boyu desen nerdeyse beş yüz arşın kadardı
kızcağız hapis kaldı kulenin külahında
göremedi gün yüzü sonraki hayatında
nice yiğit er kişi kuleye tırmandılar
'hey, kukulu! kukulu!' diyerek bağırdılar
külahın derunundan duyuldu bazen bir ses
'kukumu istiyorum' diyen zayıf bir nefes
ve lakin hiç birisi muvaffak olamadı
kızı çıkarmak için bir delik bulamadı
i̇şte ben bu öyküde bahsi geçen kukuyum
korkudan üzüntüden halen bak kupkuruyum
kukulukız kukusuz, kukusu ise susuz
barrak yolu gözleriz tamamiyle umutsuz... "
memo sordu "hey kuku, bu dev kule nerdedir?"
kuku dedi "çimenlik çift tepeli yerdedir"
memo sordu "hey kuku, o cinden kurtarırsam
memo'ya da kukuyu fiktirirsin sanırsam?"
kuku dedi "bir kurtar beni cinden kuleden
ondan sonra bırakma sakın beni fikmeden
her kim kukulukız'ı kukuya kavuşturur
fikini dama sokar memeyi ovuşturur
kukulukız hazırken zaten her türlü fike
kurtaran kişi doymaz kukudan fike fike
lakin kolay iş sanma kızı ordan kurtarmak
işten bile değildir bu yolda mefta olmak... "
memo dedi "gidelim, biz kuleye varalım
kukulu bir kız varsa fikimizi banalım"
damcık kanat çırparak havada ilerledi
memo dama bakarak yolunu belirledi
fikfik arzusu ile çabucak yol aldılar
upuzun bir menzile tez vakitte vardılar
ulaştıkları vakit kulenin tam dibine
memo dedi "hey kuku, uç hele gök yüzüne
i̇ncele bir çevreyi yukarıdan bakarak
söyle bana var mıdır etrafta uzun kavak?"
kuku uçup seyretti etrafta ağaçları
dedi "bir yıl uzakta gördüm ben kavakları"
memo yalın ayakla yürüdü tam bir sene
kavaktan yüz dal kesti döndü tekrar geriye
kulenin mevkisine bir yıl sonra varınca
dikti yüz fidan dalı kulenin etrafınca
altı ay uzaktaki dereden su taşıdı
yazın kan ter içinde daşşağını kaşıdı
suladı fidanları tez boy atsınlar diye
ellerini ısıttı kışın sıcak fikiyle
çimenlik tepelere oturup bahar vakti
attırıp çimenlere bol bol otuzbir çekti
kuku onu seyretti hiç bir şey anlamadan
tam sekiz bahar ve yaz geçip gitti aradan
sekizinci sonbahar birazcık sert başladı
dumanlı fırtınalar ortalığı kapladı
hızlı rüzgar estikçe kavaklar sallandılar
eğilip bükülerek kuleye yaslandılar
rüzgarın girdapları kuleyi sarmaladı
kavakların dalları kuleyi tırmaladı
rüzgar bir o taraftan bir bu yandan esince
kavakların dalları birbirine geçince
ağaçlar duvarları her yandan kavradılar
sanırsın ki kuleyi tutup avuçladılar
yekvücut kavaklara adeta kuvvet doldu
kule rüzgar önünde artık zorlanır oldu
memo dedi "hey kuku, git de külaha tüne
yakın artık kavuşman kukulu'nun kötüne"
kuku gidip konunca kulenin külahına
sarsılmaya başladı kule onun altında
kuku ne olduğunu henüz anlıyamadan
atmıklar boşandılar kulenin kafasından
koskocaman dev kule oluk oluk attırdı
cümle çevre ormanı atmık ilen batırdı
barrak gibi kulenin attırışı bitince
beş yüz arşınlık boyu bir arşına inince
ortada bir kız kaldı atmıklara bulanmış
ayrı olan kukusu damcığına yamanmış
bir de cin çimenlerde uzanmış yatıyordu
attırış sonrasında anlamsız bakıyordu
kukulukız dedi ki "şimdi gördüm herşeyi
ancak anlayabildim kuledeki gerçeği
çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış
hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış
ne mutludur ki bana esaretten kurtuldum
artık pek nemli olan kukuma da kavuştum!.."
memo dedi "kukulu, kukun bana söz verdi
'beni kurtarır isen fikersin beni' derdi"
kukulukız memo'yu hiç işitmedi bile
meşguldü çirkin cinin iri barrağı ile
bir yandan dev barrağa durmuş domalıyordu
bir yandan da seslice şöyle bağrınıyordu:
"çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış!
hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış!
görseydim çirkin cinin şu kocaman fikini
reddetmezdim elbette o vakit fikfikini!
amma halen geç değil, ona hep domalayım!
şu güzelim kukumu hep ona vurdurayım!.."
aşık memo anladı, sözler tutulmayacak
otuzbircinin fiki dama sokulmayacak
uçarı bir kukunun takılıp kanadına
fikfik arzulayarak gelmişti bu diyara
bulduğu fikfik yine başkasının fikfik'i
onun payına düşen otuzbirdir tabi ki
i̇sterdi ki barrağı kanatlı bir fik olsun
uçarak kendisine uçan damcıklar bulsun
böyle böyle düşünüp sıvazladı fikini
cinle kızı seyredip çekti otuzbirini
dedi "memo, bak yine gitmenin vakti geldi
başka yerde otuzbir çekmenin vakti geldi
-
vikingsten ddos acıklaması
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 30 04 2025
-
michael scofield pb adlı yazarımsıyı vurma kararı
-
10 tl ye taşak döneri olsa yermiydiniz
-
piyo yalvaririm agzina al
-
ölene kadar çalışcak mıyız şimdi
-
meme yok vucut ipince
-
ekşi sözlük abartılmış balon bir sözlüktür
-
mentalcel yok mu olum
-
deprem olunca ev fiyatları niye yükseliyor
-
stripchat türkiye seçin
-
timsah çocuguu yakalamış
-
endonezya bali li sevgilime aldığım hediye
-
abdullahh uçmak ibrahim tatlıses yorumu
-
bir savaş falan olsa sallıyorum
-
züt desem ayıp ama züt
-
evlatlarla avratlar bir olursa
-
bu devirde haber spikeri olacaksınız
-
merve dizdar güzel mi değil mi
-
23 cm aletin olsun kardiş
-
olips tavsiye ederim
-
gene sidresli bi gün
-
hayat artigi ne haber dostttt
-
zalina zurt zurnanın zart deliği
-
yav bari yapragim buyuk olsaydi
-
siz niye büllük uzatıyonuz
-
insta mia khalifa doldu
-
lekolasirenaya da çakan vardır aramızda
-
ölüm olmasaydı onu icat etmek zorunda kalırdık
-
kalça dediğin böyle olur lavaş şeftalisi
- / 2